Geri Dön

Sistemik lupus eritamatozus ve epstein-barr virüs infeksiyonunun ilişkisi

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 142421
  2. Yazar: BAHAR ESEN ARTIM
  3. Danışmanlar: PROF. DR. MURAT İNANÇ
  4. Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
  5. Konular: Romatoloji, Rheumatology
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2004
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Üniversitesi
  10. Enstitü: Tıp Fakültesi
  11. Ana Bilim Dalı: İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 103

Özet

ÖZET SLE, etyolojisinde genetik ve farklı çevresel faktörlerin rol oynadığı düşünülen, çok sayıda otoantikor varlığı ve hücresel immünite bozukluğunun olduğu, aktivasyon ve remisyon dönemleriyle seyreden otoimmün bir hastalıktır. EBV'ye karşı gelişen antikor prevalansmın SLE hastalarında yüksek bulunması, EBV'nin SLE patogenezinde yerini araştıran birçok çalışmaya öncülük etmiş ve onu viral etkenler arasında SLE ile ilişkisi en çok araştırılan virüs konumuna getirmiştir. EBV infeksiyonunun tüm dünyada yaygın olması, EBV'nin infeksiyondan sonra yaşam boyu konakta varlığım sürdürebilmesi, bağışıklık sistemini uyaran sürekli bir kaynak oluşturması ve reaktivasyonlann oluşu EBV'yi SLE gelişimi için risk oluşturan çevresel faktörler arasına sokmaktadır. EBV'nin B hücrelerinin immortalizasyonuna, direkt veya indirekt yollarla apoptoz inhibisyonuna neden olan, İL- 10 ile homolog işlevleri bulunan ve konak immün sisteminin virüs tarafından istilasını kolaylaştıran viral proteinlerinin varlığı, EBV'nin immün sistemi çok yönlü olarak etkileyebileceğini düşündürmektedir. SLE-EBV ilişkisinin araştırıldığı çalışmalar, basit klinik gözlemlerden ayrıntılı viral biyolojik ve immünolojik çalışmalara kadar geniş bir spektrum sergilemektedir. Bu çalışmalarda SLE'li hastalarda EBV antijenlerinden VCA'ya, EBNA'ya ve EA'ya karşı gelişen antikorlar, SLE'li hastalarda EBV yükü ve SLE ile EBV infeksiyonundaki immün yanıtın özellikleri araştırılmıştır. Serolojik çalışmalarda, özellikle VCA'ya karşı antikor yanıtının SLE'li hastalarda kontrol gruplara ve kontrol viral serolojilere göre anlamlı derecede yüksek bulunduğu dikkati çekmektedir. Seropozitiflik saptanan SLE'lilerde viral yük, seropozitif kontrol gruplarına göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Ayrıca EBNA-1 ve EBNA-2 antijenleri ile SLE'li hastaların önemli bir kısmında immün yanıtın geliştiği Sm ribonükleoproteini arasında homolog dizinler tammlanmış ve bu dizinlerin genetik eğilimi olan bireylerde çapraz reaksiyona yol açarak SLE gelişimine yol açabileceği öne sürülmüştür. SLE-EBV ilişkisinin araştırıldığı son çalışmalardan birinde EA'ya karşı serokonversiyon, SLE'li hastalarda anlamlı derecede yüksek saptanmış ve SLE hastalarında EBV reaktivasyonunun daha sık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Başka bir çalışmada ise SLE'li hastalarda anti-EA IgG yanıtının transplantasyon yapılmış, hemodiyalize giren ve kan vericilerinden oluşan kontrol gruplarına göre anlamlı derecede fazla olduğu belirlenmiştir. SLE-EBV infeksiyonunun ilişkisi konusunda ülkemizdeki tek çalışma 10 yıl önce yapılmış ve aktif SLE'lilerde anti-VCA IgG serokonversiyonu daha fazla bulunmuştur. 80Bu konuda Türkiye'de yapılan en kapsamlı çalışma niteliğini taşıyan çalışmamızda 198 SLE hastasında EBV'ye karşı gelişen anti-EBNA-1, anti-EA/D, anti-VCA P-18 ve CMV'ye karşı gelişen anti-CMV IgG tipi antikorlann varlığı değerlendirilmiştir. Kontrol grubu olarak 65 sağlıklı kişinin yam sıra 38 PAFS'lı ve 46 SSk'lı iki farklı otoimmün hastalığı bulunan hastalıklı kontrol grupları oluşturulmuştur. Çalışmaya dahil edilen 1 80 kadın ve 1 8 erkekten oluşan 198 SLE'li hastanın, yaş ortalaması 38 ve ortalama hastalık süresi 87 ay (1-364); 40 kadın, 6 erkekten oluşan 46 SSk'lı hastanın yaş ortalaması 45.3 (20 -70); 34 kadm, 4 erkekten oluşan 38 PAFS'lı hastanın yaş ortalaması 36.5 (19-61); 23 erkek, 42 kadm 65 kişiden oluşan sağlıklı grubun yaş ortalaması ise 35.1 olarak belirlenmiştir. Çalışmaya alman tüm hastalar Eylül 2002- Aralık 2003 tarihleri arasında hastalıklarıyla ilgili sınıflandırma kriterlerini karşılayan hastalardır: SLE'li hastalar, Amerikan Romatoloji Birliği'nin (ACR) SLE sınıflandırma kriterlerinden en az 4 tanesini doldurmuş olan, SSk'lı hastalar Amerikan Romatoloji Birliği'nin önerdiği preliminer skleroderma tam kriterlerine uyan, PAFS'lı hastalar ise PAFS preliminer sınıflandırma kriterlerini karşılayan hastalardır. SLE'li hastalarda SLEDAI hastalık aktivitesinin, SLICC ise organ hasar skorunun saptanmasında kullanılmıştır. EBV ve CMV'ye karşı gelişen özgül antikorlar, ELISA yöntemi ile bir defada İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Viroloji laboratuvarında Trinity Biotech, USA firmasından temin edilen kitler kullanılarak deneyimli bir virolog tarafından kalitatif olarak belirlenmiştir. Çalışma sonucunda ISR'si 1.10 üzeri olan hastalar antikor açısından pozitif kabul edilmişlerdir. Çalışmadaki verilerin analizi Windows ortamında Sosyal Bilimler için İstatistik Programı (SPSS, 10.0) kullanılarak yapılmıştır. Çalışmamız sonucunda SLE'li hastaların %98.5'inde anti-VCA P-18 IgG, %54'ünde anti- EA/D IgG, % 92.9'unda anti-EBNA-1 IgG, %100'ünde anti-CMV IgG seropozitifliği saptanmıştır. Anti-VCA IgG serokonversiyonu açısından SLE'li hastalar ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunmamıştır. İstatistiksel olarak anlamlı bulunmamakla birlikte anti- EBNA-1 IgG yanıtının SLE'li hastalarda SSk'lı, PAFS'lı ve sağlıklı gruplara göre daha az oluşu dikkat çekicidir (sırasıyla % 92.9, %97.8, %97.4, %98.5 ). SLE'li hastaların tümündeki anti-CMV IgG seropozitifliği kontrol gruplarına göre anlamlı derecede fazla bulunmuştur. Anti-EA/D IgG serokonversiyonunun SLE'li, SSk'lı ve PAFS'lı gruplarda sağlıklı kontrollere göre anlamlı derecede fazla oluşu çalışmamızın en göze çarpan bulgusudur (anti- EA/D IgG serpozitiflik oranlan sırasıyla %54, %41.3, %36.8, %16.9). Anti-EA/D IgG seropozitif SLE'li hastaların yaş ortalamaları seronegatif SLE hastalarına göre daha yüksek, ortalama hastalık süreleri daha uzun bulunmuştur. Seropozitifliğin, cinsiyet, hastalık 81aktivitesi, organ kalıcı hasar skoru ve antikor profilinden anti-Ro ve anti-Sm/RNP ile anlamlı ilişki sergilemediği, herhangi bir anti-ENA varlığı ve klinik parametrelerden de Raynaud fenomeni ile pozitif ilişkili olduğu belirlenmiştir. ACR SLE kriterlerinden anti-EA IgG pozitifliği ile ilişkisi saptanan güneş duyarlılığı ve lökopeninin Bonferroni testi ile düzeltme yapıldığında anlamlılığım yitirdiği görülmüştür. Çalışmamızda EBV ile SLE patogenezi arasında olası bir ilişkinin varlığım destekleyen sonuçlara ulaşılmıştır. Serolojik açıdan sağlıklı kontrollerden önemli bir fark gösteren anti-EA yanıtının, sadece SLE'de değil PAFS'lı ve SSk'lı kontrol gruplarında da saptanmış olması, otoimmün hastalıklarda artmış EBV reaktivasyonunu veya moleküler benzerlik nedeniyle ortaya çıkan çapraz reaksiyon varlığını düşündürmektedir. Otoimmün hastalığı bulunan kişilerde hastalığın kendisinden ve/veya immünsupresif tedaviden dolayı viral infeksiyonlann ve latent virüslerin reaktivasyonunun artabileceği öne sürülmektedir. Olası bir EBV reaktivasyonunun virüsün kontrolünde daha önemli olan hücresel immünitede bozuklukla ve/veya B hücre hiperaktivitesi ile açıklanabileceği düşünülmüştür. Çalışmamızdaki hastalık grupları içinde en fazla immünsupresif tedavi uygulanan SLE'li ve ardından SSk'lı hastalar için reaktivasyonun immünsupresif tedavi ile ortaya çıkmış olabileceği öne sürülebilir. Ancak tedavilerinde immünsupresif ajanların yerinin olmadığı PAFS'lı hastalarda da reaktivasyon olarak yorumlanabilecek serolojik profilin saptanmış olması en azından çalışma kapsamındaki üç otoimmün hastalıkta EBV infeksiyonunun etkileri bakımından ortak bir mekanizmanın etkili olabileceğini akla getirmektedir. Bu bulgular ayrıca tedavinin reaktivasyon seroloj isine katkıda bulunabileceği izlemini vermektedir. Çalışmamızda, daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak ortalama hastalık süresi, yaş ortalaması, herhangi bir anti-ENA pozitifliği ve klinik parametrelerden Raynaud fenomeni ile anti-EA IgG serokonversiyonu arasında pozitif ilişki saptanmıştır. EA ekspresyonu olan olguların yaş ortalamalarının daha yüksek olmasının, yaşla birlikte hücresel immünitedeki değişiklikler nedeniyle, virüsün latent halden reaktivasyona geçişinde önemli bir kontrol mekanizması olan supresör T hücreleri ile baskılanmasmdaki güçlükle ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Anti- EA IgG seropozitifliği ile anti-Ro veya anti-Sm/RNP pozitifliği arasında anlamlı ilişki bulunmazken herhangi bir anti-ENA pozitifliği ile ilişki saptanması EBV reaktivasyonunun etkisiyle otoantikor çeşitliliğinin artması ile açıklanabilir. Raynaud fenomeni varlığı ile anti- EA IgG seropozitivitesi arasındaki pozitif ilişki SLE'de vasküler patolojide de EBV'nin rolü olabileceğini düşündürmektedir. Kontrol herpesvirus olarak seçilen CMV'ye karşı serokonversiyon, SLE'li hastalarda istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla bulunmuştur. Anti-CMV IgG seropozitifliğinin tüm 82gruplarımızda yüksek saptanmış olması CMV ile karşılaşma riskinin artmış olmasına bağlanabilir. Daha önce yapılan bir çalışmada SLE'li hastalarda diğer gruplara göre CMV seroloji pozitifliği anlamlı yüksek bulunmuş ve bu sonuç CMV'nin SLE patogenezinde rolü olabileceği şekilde yorumlanmıştır. SLE'nin patogenezinde çevresel faktörlerin içinde virüslerin önemi bilinmektedir. EBV'nin bu konuda özel bir önemi olduğunu düşündüren verileri destekleyen çalışmamız Türkiye'de bu konuda yapılmış en ayrıntılı ve geniş çalışmadır. Ayrıca hastalıklı kontrol olarak farklı mekanizmalarla gelişen PAFS ve SSk konusunda da literatürde çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Çalışmamızın viral yük ve EBV reaktivasyonu açısından daha sonra yapılacak çalışmalarla geliştirilmesi düşünülmektedir. Serolojik açıdan sağlıklı kontrollerden önemli bir fark gösteren anti-EA yamtımn, SLE'ye özgü olmadığı ve kontrol hastalıklarda da görüldüğünün kanıtlanması, bu yanıtın otoimmün hastalıklarda EBV reaktivasyonu veya moleküler benzerlik açısından araştırılmasını gerektirmektedir. SLE'de EBV infeksiyonunun serolojik açıdan özelliklerinin inceleneceği ve viral yükün belirleneceği, EBV'nin SLE patogenezine nasıl katkıda bulunduğunun araştırılacağı yeni çalışmaların SLE'nin tedavisinde yeni olanaklar sunabileceği kanısındayız. 83

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Sistemik lupus eritamatozus hastalarında klinik ve laboratuvar verilerin geriye dönük analizi

    Retrospecive analysis of clinic and laboratory findings in systemic lupus erythematosus

    NERMİN KENİ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2012

    RomatolojiUludağ Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. KAMİL DİLEK

  2. Sistemik vaskülitlerde vitamin D eksikliği sıklığının araştırılması ve vaskülit aktivitesi ile ilişkisinin değerlendirilmesi

    25-hydroxyvitamin D3 deficiency: prevalance and its impact on disease activity in small-medium vessel vasculitis

    FATMA NUR KORKMAZ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2017

    RomatolojiMarmara Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. RAFİ HANER DİRESKENELİ

  3. Böbrek tutulumu olan sistemik lupus eritematozus tanılı hastaların retrospektif olarak incelenmesi

    Retrospective assessment of patients diagnosed with systemic lupus erythematosus with renal involvement

    YASEMİN DENİZ DURAN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    NefrolojiBursa Uludağ Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MAHMUT YAVUZ

  4. SLE tanılı hastalarda fragmente QRS incelemesi

    Fragmented QRS examination in patients with a diagnosis of SLE

    BERNA KARSLI

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıNecmettin Erbakan Üniversitesi

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MEHMET BURHAN OFLAZ