Geri Dön

Astrophel's identity in sir Philip Sidney's Astrophel and stella: The evolution of the lover

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 31794
  2. Yazar: HANDE SEBER
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. YALÇIN COŞKUN
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: İngiliz Dili ve Edebiyatı, English Linguistics and Literature
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 1994
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: Hacettepe Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 142

Özet

11 ÖZET Rönesans İngiltere'sinde Wyatt ve Surrey' in sone yazma denemeleri ve 1570-80 'li yıllarda ortaya çıkan, büyük ölçüde egzersiz niteliğindeki, çalışmalar bir yana bırakıldığında, sone dizisi yazma akımı Sir Philip Sidney' in Astrophel ve Stella (1591) adlı yapıtı ile başlar. Yüzsekiz sone ve onbir şarkıdan oluşan bu sone dizisi, Astrophel 'in evli bir kadına duyduğu aşkı anlatmaktadır. Eser toplumun beğenisine sunulduğunda Petrarch' ı en kapsamlı biçimde“taklit”edişin yanısıra dönemin popüler Platonik aşk anlayışından yer yer uzaklaşan ve geleneklerin tersi yönde aşık olmayı seçen bir karakteri de tanıtmıştır. Sidney Astrophel ve Stella ile, Rönesans aşk geleneği ve düşüncesi çerçevesinde, bir erkek ve kadın arasındaki aşkın mümkün olan tüm aşamalarını: aşkın doğmasıyla başlayıp, fiziksel aşkın tüm isteklerine boyun eğmeyi ve sonuçta arzu dolu bir birleşmenin imkansızlığının kabul edilmesiyle tamamlanan bir evreyi incelerken, aşk kavramına özgün bir tanım da getirmiştir. Bu aşamaların, dramatik bir biçimde betimlenmesi sırasında okuyucunun ilgisi aşık olmanın her türünü tadan; umut ve acıyla, beklenti ve coşkuyla, umutsuzlukla ve sonunda sevgilinin yokluğunda da sevmeyi öğrenen, Astrophel üzerinde odaklanır. Eserin başlangıcından sonuna kadar, Astrophel, kendi beklentileri ve geleneğin gerektirdikleri arasındaki çelişkiyi görür ve bunun bilincine varır. Ancak, amacınauı ulaşmak için kendi kişisel gerçekleri onu yönlendiren temel ilke olmuştur. Astrophel, aşkın takdir gören yüceltici gücünü inkar ederken, Kardinal Pietro Bembo'nun tanımladığı gibi,“arzu dolu bir aşık”olarak belirir. Kimi zamansa, bunun da ötesinde, duygusal ve fiziksel doyuma ulaşabilmek için, amacının imkansızlığını kabullenmek zorunda kaldığı anda bile, aşk yolunda kendisine verdiği görevin canlılığında ve geçerliğinde İsrar eden bir asi olarak ortaya çıkar. Aşık olmanın verdiği umutsuzluk ve çaresizlikle başlayıp (1-35. soneler), sevgiliden gelen küçücük bir lütufla önceki duyguları umuda dönüşen, bunun sonucunda arzularındaki artışı farkeden Astrophel (36-87. soneler), eserin üçüncü bölümüne gelindiğinde ilk bölümdekinden daha acı verici, Stella'nın sevgisini reddetmesiyle kendisini gösteren, umutsuzluk dolu bir deneyimle sona ulaşır (88-108. soneler). Tüm bu yaşananların sonucunda Astrophel amaçlanmış olduğu başarı yerine, çağın kültürüyle tanımlanmış aşk kavramına karşı değişken tutumlarıyla şekillenen bir deneyimle başbaşa kalır. Umutsuzluk ve umudu kapsayan bu deneyimle çizilmiş yolda ilerleyen Astrophel, sonunda tüm coşkularının umutlarının ve arzularının üzerine geleneğin“demir kapıları”nm kapandığı bir noktada sonra ulaşır ve çağın beklendilerine uyan aşık tipinden önemli ölçüde uzaklaşan bir karakter olarak belirir. Tüm bunların ötesinde, bir birey olmanın tüm görkemini ve canlılığını, aynı zamanda çelişkilerini de kendisinde toplamış gerçek bir insan olarak okuyucunun karşısına çıkar.

Özet (Çeviri)

IV ABSTRACT The vogue of writing sonnet sequences in Renaissance England begins with Sir Philip Sidney's post-humously published sonnet sequence Astrophel and Stella (1591), a collection of one hundred and eight sonnets and eleven songs that tells of the love of a young courtier for a married woman through the representation of a large number of situations, most of which are internal, with Astrophel the lover cast as the central character. When it came to public notice, the sequence introduced not only a pattern of originality to the age, but at the same time a highly individual, sensual character who claims, as Sidney the author does, originality in verse as well as in the ways of loving, the ways he lets his love run its course despite the contrary demands of the convention. In Astrophel and Stella Sidney also provides a definition of love by analyzing all possible phases of love between man and woman; he begins with the moment of falling in love, passes on to a total submission to the demands of physical love and finally comes to a full recognition of the impossibility of an amorous union. In all those phases attention is made to focus on Astrophel, who is involved in all the stages of love and courtship - loving in hope and anguish, loving in expectation and joy, loving in despair and finally loving in absence. Throughout the sequence Astrophel also sees and acknowledges a contradiction between his expectations anduı ulaşmak için kendi kişisel gerçekleri onu yönlendiren temel ilke olmuştur. Astrophel, aşkın takdir gören yüceltici gücünü inkar ederken, Kardinal Pietro Bembo'nun tanımladığı gibi,“arzu dolu bir aşık”olarak belirir. Kimi zamansa, bunun da ötesinde, duygusal ve fiziksel doyuma ulaşabilmek için, amacının imkansızlığını kabullenmek zorunda kaldığı anda bile, aşk yolunda kendisine verdiği görevin canlılığında ve geçerliğinde İsrar eden bir asi olarak ortaya çıkar. Aşık olmanın verdiği umutsuzluk ve çaresizlikle başlayıp (1-35. soneler), sevgiliden gelen küçücük bir lütufla önceki duyguları umuda dönüşen, bunun sonucunda arzularındaki artışı farkeden Astrophel (36-87. soneler), eserin üçüncü bölümüne gelindiğinde ilk bölümdekinden daha acı verici, Stella'nın sevgisini reddetmesiyle kendisini gösteren, umutsuzluk dolu bir deneyimle sona ulaşır (88-108. soneler). Tüm bu yaşananların sonucunda Astrophel amaçlanmış olduğu başarı yerine, çağın kültürüyle tanımlanmış aşk kavramına karşı değişken tutumlarıyla şekillenen bir deneyimle başbaşa kalır. Umutsuzluk ve umudu kapsayan bu deneyimle çizilmiş yolda ilerleyen Astrophel, sonunda tüm coşkularının umutlarının ve arzularının üzerine geleneğin“demir kapıları”nm kapandığı bir noktada sonra ulaşır ve çağın beklendilerine uyan aşık tipinden önemli ölçüde uzaklaşan bir karakter olarak belirir. Tüm bunların ötesinde, bir birey olmanın tüm görkemini ve canlılığını, aynı zamanda çelişkilerini de kendisinde toplamış gerçek bir insan olarak okuyucunun karşısına çıkar.

Benzer Tezler

  1. Nanodolduruculu kompozitlerde farklı bitirme ve cila tekniklerinin yüzey pürüzlülüğü ve renk değişimine etkisi

    The effects of finishing and polishing techniques on surface roughness and color stability of nanocomposites

    NİHAN GÖNÜLOL

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2009

    Diş HekimliğiOndokuz Mayıs Üniversitesi

    Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. FİKRET YILMAZ