CO2 capture and storage in geologic studies in terms of energy, economic, and environmental effects
Enerji, ekonomi ve çevresel etkiler açısından jeolojik çalışmalarda CO2 yakalama ve depolama
- Tez No: 864853
- Danışmanlar: PROF. DR. NİLGÜN OKAY
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Jeoloji Mühendisliği, Geological Engineering
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Jeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Jeoloji Mühendisliği Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 99
Özet
Antropojenik iklim değişikliğiyle mücadele, bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biridir. Bu mücadelenin en ön cephesinde, sanayi kaynaklı ve atmosferik CO2 emisyonlarını önemli ölçüde azaltma potansiyeline sahip olan Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) teknolojisi bulunmaktadır. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli), küresel ısınmanın endüstri öncesi seviyelere kıyasla 2°C'nin, ideal olarak ise 1.5°C'nin altında tutulması gerektiğini vurgulayarak, bu teknolojinin önemini daha da artırmıştır. Bu vurgu, iklim değişikliğiyle mücadelenin sadece gelecekteki bir hedef olmaktan çıkıp, acil ve ivedi bir eylem planının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Günümüzde, fosil yakıtların yoğun kullanımı sonucu atmosfere salınan karbondioksit miktarı, gezegenimizin doğal dengesini tehdit eder hale gelmiştir. Bu bağlamda, CCS teknolojisi, CO2 emisyonlarını etkili bir şekilde azaltarak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini minimize etme potansiyeline sahiptir. Bu teknoloji, atmosfere salınmadan önce CO2 'in yakalanmasını, daha sonra yer altında güvenli bir şekilde depolanmasını içermektedir. IPCC'nin son raporları, küresel sıcaklık artışını sınırlandırmak için CO2 emisyonlarının acilen ve keskin bir şekilde azaltılması gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu, özellikle enerji üretimi, çimento ve çelik üretimi gibi yüksek karbon salınımına sahip sektörler için geçerlidir. Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) teknolojisinin artan önemi, yalnızca iklim değişikliğiyle mücadeledeki potansiyelinden değil, aynı zamanda fosil yakıtların yarattığı çevresel baskıları hafifletme kapasitesinden de kaynaklanmaktadır. Küresel enerji talebinin büyük bir kısmı halen fosil yakıtlardan karşılanmakta olup, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve entegrasyonu zaman ve kaynak gerektiren bir süreçtir. Bu bağlamda, CCS, mevcut enerji sistemlerimizin karbon ayak izini azaltırken, yenilenebilir enerjiye geçiş için gerekli zamanı sağlayabilir. Bu teknoloji, atmosferdeki karbonun önemli bir kısmını etkili bir şekilde izole ederek, küresel ısınma üzerindeki baskıyı azaltma potansiyeline sahiptir. Ayrıca, enerji güvenliği ve sürdürülebilirliği açısından da stratejik bir öneme sahiptir. Paris Anlaşması'nın küresel ısınmayı 2°C'nin altında tutma hedefine ulaşmak için, dünya genelinde karbon emisyonlarının önemli ölçüde azaltılması gerekmektedir. CCS teknolojisi, bu hedefe ulaşmada kilit bir rol oynayabilir. Enerji sektörü, sanayi üretimi ve atık yönetimi gibi çeşitli alanlarda uygulanabilirliği sayesinde, CCS, geniş bir yelpazede karbon azaltımı sağlama potansiyeline sahiptir. CCS teknolojisinin geniş çapta benimsenmesinin önündeki en büyük engellerden biri, yüksek maliyetler ve teknik zorluklardır. Karbon yakalama süreçleri, enerji yoğun işlemler olup, özellikle enerji santralleri ve endüstriyel tesislerde büyük ölçekli uygulamaları karmaşık teknik zorluklar içermektedir. Ek olarak, depolanan karbonun uzun vadeli güvenliği ve çevresel etkileri konusunda toplum içinde ve bilim dünyasında devam eden tartışmalar bulunmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelmek için, CCS teknolojisine yönelik inovasyonları teşvik eden politikaların yanı sıra, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve katılımının artırılması gerekmektedir. Uluslararası işbirliği, CCS teknolojisinin geliştirilmesi ve uygulanmasında hayati bir rol oynamaktadır. Karbon emisyonlarının azaltılması küresel bir çaba gerektirdiğinden, ülkeler arası teknoloji transferi, bilgi paylaşımı ve finansal kaynakların mobilizasyonu gibi konularda işbirliği yapılması önemlidir. Bu işbirliği, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki teknolojik ve ekonomik uçurumu kapatmaya yardımcı olabilir, böylece küresel ölçekte daha adil ve kapsayıcı bir karbon azaltım stratejisi geliştirilebilir. Bu çalışma, Bell Creek Petrol Sahası'nda uygulanan Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) teknolojisini derinlemesine incelemekte ve bu teknolojinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki potansiyelini detaylı bir şekilde ele almaktadır. CCS'in, özellikle endüstriyel emisyonların yüksek olduğu bölgelerde, atmosfere serbest bırakılan karbondioksit miktarını azaltmada etkili bir yöntem olabileceği öngörülmektedir. Bu tez, Bell Creek Petrol Sahası'nda gerçekleştirilen CCS uygulamalarının, geniş çaplı bir karbon yönetim stratejisinin önemli bir parçası olarak nasıl işlev görebileceğini göstermektedir. Bu araştırma, saha özelindeki CCS uygulamalarının karşılaştığı zorlukları ve bu teknolojinin potansiyel fırsatlarını kapsamlı bir şekilde ele alarak, CCS teknolojilerinin daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Bu tez çalışması, CCS teknolojilerinin karşılaştığı teknik, finansal ve çevresel zorlukları detaylı bir şekilde incelerken, bu zorlukların üstesinden gelinmesi için gereken stratejileri ve politikaları da tartışmaktadır. CCS operasyonlarının başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli olan disiplinler arası işbirliğinin ve kapsamlı bir planlamanın altını çizmektedir. Özellikle, CCS teknolojisinin enerji sektöründe ve ağır sanayide nasıl entegre edilebileceği üzerinde durularak, bu teknolojinin geniş kapsamlı iklim politikalarındaki yerine dair önemli bilgiler sunulmaktadır. Ayrıca, CCS uygulamalarının optimizasyonu ve sürdürülebilirliği konusunda bilgilendirilmiş kararlar alınabilmesi için gerekli olan çok boyutlu analizlerin ve değerlendirmelerin yapılmasının önemine vurgu yapılmaktadır. Bu çalışma aynı zamanda, CCS teknolojilerinin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için gelişmiş simülasyon tekniklerinin, jeokimyasal analizlerin ve enerji tüketimi modellemesinin önemini de ele almakta, Bell Creek Petrol Sahası'ndaki uygulamalardan elde edilen veriler ışığında genel bir çerçeve sunmaktadır. Bu analizler, CCS teknolojisinin karşı karşıya olduğu zorluklara çözüm bulma ve bu teknolojinin uygulanabilirliğini artırma yönünde kritik bir rol oynamaktadır. Karbon yakalama ve depolamanın etkinliğini maksimize etmek ve olası çevresel riskleri minimize etmek için, saha bazlı uygulamalardan elde edilen verilerin ve tecrübelerin geniş çapta paylaşılmasının önemi de bu tezde vurgulanmaktadır. Bu detaylı araştırma, Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) sürecinin, özellikle CO2 'in yer altı depolanması esnasında meydana gelen jeokimyasal değişikliklerin, yer altı yapısının temel özellikleri üzerinde nasıl karmaşık etkileşimler yarattığını inceliyor. Bu sürecin, jeolojik formasyonların porozitesi, geçirgenliği ve sızıntı riski gibi kritik parametreler üzerindeki etkilerini anlamak, CCS projelerinin başarısını belirleyen temel faktörler arasında yer alıyor. Bell Creek Petrol Sahası'nda gerçekleştirilen CCS uygulaması, bu karmaşık etkileşimlerin çeşitli yönlerini aydınlatmakta ve CO2 depolama teknolojisinin uygulanabilirliğine, sürdürülebilirliğine ve genel etkinliğine ilişkin değerli bilgiler sunmaktadır. Bu araştırma kapsamında, CO2 'in yeraltı rezervuarlarına enjeksiyonu sonucu meydana gelen jeokimyasal reaksiyonların, mineral çözünürlüğü, asit üretimi ve bu reaksiyonların rezervuarın fiziksel özelliklerine olan etkisi gibi önemli faktörler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu çalışma, gelişmiş rezervuar simülasyon tekniklerinin, jeokimyasal analizlerin ve enerji tüketimi modellemesinin entegrasyonunu içermekte, bu entegre yaklaşımın CCS projelerinin geliştirilmesi ve uygulanması için kritik öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bell Creek Petrol Sahası'nda yapılan uygulamalar, CO2 depolamanın rezervuar özellikleri üzerindeki etkisinin yanı sıra, bu sürecin enerji verimliliği ve çevresel sürdürülebilirlik açısından da değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Araştırma, CCS'nin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için, yer altı jeolojisinin ve rezervuar dinamiklerinin detaylı bir şekilde anlaşılmasının yanı sıra, CO2 enjeksiyon ve depolama işlemleri sırasında tüketilen enerjinin optimize edilmesinin de büyük önem taşıdığını göstermektedir. Ayrıca, bu araştırma, CO2 depolama sürecinin jeolojik parametreler üzerindeki etkilerinin, uzun vadeli rezervuar yönetimi ve sızıntı önleme stratejileri açısından kapsamlı bir değerlendirilmesini gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, CCS teknolojisinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için, yer altı rezervuarlarının jeokimyasal ve fiziksel özelliklerinin yanı sıra, CO2 depolama sürecinin çevresel etkilerinin ve sürdürülebilirliğinin de detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bell Creek Petrol Sahası'ndaki uygulamalar, CCS teknolojisinin potansiyelini maksimize etmek ve olası çevresel riskleri azaltmak için gerekli olan bilgi birikimini ve teknik uzmanlığı sağlamaktadır. Bu, CCS teknolojisinin daha geniş bir çerçevede ele alınarak, karbon emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir araç olarak kullanılmasının önünü açmaktadır. Bu çalışmanın kapsamlı incelemesi, Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) teknolojisinin Bell Creek Petrol Sahası'nda nasıl hayati jeokimyasal değişikliklere neden olduğunu detaylandırmaktadır. Özellikle, CO2 'in sahaya enjekte edilmesiyle tetiklenen jeokimyasal süreçlerin, depolama rezervuarının yapısal bütünlüğü üzerinde derin etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Bu süreçler, CO2 'in yer altı kayaçlarıyla etkileşime girerek mineral tuzaklamasını teşvik ederken, aynı zamanda rezervuarın porozitesi ve geçirgenliği gibi temel özelliklerinde de değişikliklere yol açabilmektedir. Bu jeokimyasal reaksiyonlar, karbon dioksitin yer altında kalıcı olarak saklanmasına imkan tanırken, saklama kapasitesi ve etkinliği üzerinde de önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, araştırma, CO2 depolama süreçlerinin optimizasyonu için uygun jeolojik formasyonların seçilmesinin ve rezervuarın jeokimyasal uyumluluğunun sağlanmasının kritik önem taşıdığını vurgulamaktadır. Araştırma, CO2 enjeksiyonunun rezervuarın porozite ve geçirgenlik özelliklerinde meydana getirdiği değişimleri incelerken, bu değişimlerin CCS teknolojisinin verimliliğine ve çevresel sürdürülebilirliğine olan etkilerini de göz önünde bulundurmaktadır. Bu sürecin, yer altı sıvı akış dinamiklerini nasıl etkilediği ve CO2 depolama işlemlerinin uzun vadeli başarısı için gerekli olan rezervuar yönetimi stratejilerine nasıl katkıda bulunabileceği üzerinde durulmaktadır. Özellikle, CO2 mineral tuzaklaması yoluyla nasıl güvenli bir şekilde yer altında hapsedildiğini ve bu sürecin yer altı su kaynakları üzerindeki potansiyel etkilerini azaltma potansiyelini ele almaktadır. Bu, CCS uygulamalarının çevresel etkilerini en aza indirgeyerek, karbon emisyonlarının azaltılması ve küresel ısınma ile mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Son olarak, bu çalışma, CCS teknolojisinin uygulanabilirliğini artırmak ve CO2 depolama süreçlerinin etkinliğini maksimize etmek için, kapsamlı jeokimyasal modelleme ve rezervuar simülasyonlarının entegre edilmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu entegrasyon, CCS projelerinin planlanması ve yönetilmesinde bilinçli kararlar alınmasını sağlayarak, potansiyel jeokimyasal risklerin proaktif bir şekilde yönetilmesine olanak tanımaktadır. Böylece, CCS teknolojisinin Bell Creek Petrol Sahası gibi alanlarda başarıyla uygulanabilmesi için gerekli olan teknik ve çevresel bilgi birikiminin derinleştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Bu yaklaşım, CCS'in küresel karbon yönetimi stratejilerinde etkili bir araç olarak rol almasını destekleyerek, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adım oluşturmaktadır. Bu kapsamlı çalışma, Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) operasyonlarının enerji tüketimini detaylı bir şekilde ele alarak, CO2 enjeksiyon sürecinin teknik gereksinimleri ile operasyonel verimliliği arasındaki ince dengeyi vurgulamaktadır. Enerji tüketimi, CCS projelerinin tasarım ve uygulama aşamalarında kritik bir değişken olarak öne çıkmakta; çünkü CO2 'in yeraltına etkin bir şekilde enjekte edilmesi ve saklanması, önemli miktarda enerji gerektirmektedir. MATLAB yazılımı kullanılarak gerçekleştirilen simülasyonlar, rezervuarın fiziksel ve jeolojik özelliklerinde meydana gelen değişikliklerin - özellikle porozitenin azalması ve geçirgenliğin düşmesi gibi - zamanla enerji ihtiyacını nasıl artırdığını gözler önüne sermektedir. Bu simülasyon sonuçları, CCS teknolojisini etkin bir şekilde uygulamak için gerekli olan enerji miktarının, projenin başlangıcından itibaren dikkatlice hesaplanması ve yönetilmesi gerektiğini göstermektedir. Araştırma ayrıca, CCS operasyonlarının enerji verimliliği üzerine odaklanarak, CO2 'in yeraltı depolama işlemlerinin optimize edilmesinde kullanılan tekniklerin enerji tüketimi üzerindeki etkilerini de analiz etmektedir. Bu bağlamda, enerji tüketiminin azaltılması ve operasyonel verimliliğin artırılması amacıyla, enjeksiyon prosedürlerinde yenilikçi tekniklerin ve malzemelerin kullanımının önemi vurgulanmaktadır. Enerji tüketimi analizleri, CCS projelerinin çevresel ayak izini ve işletme maliyetlerini düşürmeye yönelik stratejik planlamada kritik bir rol oynamaktadır. Bu çalışma, CO2 depolama projelerinin başarısı ve bütünlüğünün sağlanmasında erken tespit sistemlerinin ve adaptif yönetim stratejilerinin geliştirilmesinin önemini de ortaya koymaktadır. CCS operasyonları sırasında karşılaşılabilecek olası sorunların proaktif bir şekilde tespit edilip yönetilmesi, projenin uzun vadeli sürdürülebilirliği ve başarısını destekleyen temel unsurlardandır. Örneğin, rezervuarın geçirgenliğindeki azalma veya porozitedeki düşüş gibi değişiklikler, CO2 saklama kapasitesini ve verimliliğini etkileyebilir; bu nedenle, bu tür değişiklikleri erken aşamada tespit edebilen sistemlerin ve stratejilerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışma, çevre politikaları ve risk yönetimi alanında kapsamlı bir analiz sunarak, Karbon Yakalama ve Depolama (CCS) teknolojilerinin uygulanmasında karşılaşılan temel çevresel riskleri ve bu risklerin azaltılmasına yönelik stratejileri derinlemesine inceler. Çevresel sürdürülebilirlik, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynarken, CCS uygulamaları sırasında potansiyel CO2 sızıntılarının önlenmesi ve minimize edilmesi, projelerin başarısını doğrudan etkileyen kritik bir faktördür. Bu bağlamda, sürekli izleme sistemleri ve güçlü mühendislik kontrolleri, sızıntı risklerini azaltmak için vazgeçilmez yöntemler olarak öne çıkmakta; bu yöntemler, rezervuar bütünlüğünü korumak, çevresel etkileri en aza indirmek ve toplumsal kabulü artırmak amacıyla gelişmiş teknolojilerin ve best practices'in entegre edilmesini gerektirmektedir. Ayrıca, bu araştırma, karşılaşılan çevresel zorlukların üstesinden gelmek için çok yönlü politikaların ve yönetmeliklerin geliştirilmesinin yanı sıra, çevresel izleme ve risk değerlendirme protokollerinin standartlaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Etkili bir çevre yönetim sistemi, potansiyel CO2 sızıntıları ve diğer olası çevresel etkilerin erken tespit edilmesini sağlayarak hızlı müdahale ve mitigasyon stratejilerinin uygulanmasını kolaylaştırır. Bu, CCS projelerinin çevresel ve toplumsal açıdan kabul edilebilirliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Bu tez aynı zamanda, CCS teknolojilerinin uygulanması sırasında karşılaşılabilecek çevresel risklerin azaltılmasında proaktif yaklaşımların benimsenmesi gerektiğini belirtmektedir. Risk azaltma stratejileri arasında, rezervuar seçimi, tasarım aşamasında çevresel duyarlılık analizleri yapmak, operasyonel güvenlik standartlarını yükseltmek ve acil durum müdahale planlarını güncellemek yer almaktadır. Bu yaklaşımlar, CCS projelerinin çevresel etkilerini en aza indirgeyerek, genel sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunacak ve iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir araç olacaktır. Son olarak, bu araştırma, iklim değişikliği ile mücadelede CCS'nin rolünü güçlendirmek için bilimsel topluluk, politika yapıcılar, endüstri liderleri ve kamuoyu arasında etkili bir iletişim ve işbirliğinin önemini vurgulamaktadır. CCS teknolojilerinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için, çevresel risklerin yönetilmesi ve azaltılması konusunda kapsamlı bilgi paylaşımı ve toplumsal farkındalığın artırılması gerekmektedir. Bu, hem politika yapıcıların hem de endüstri paydaşlarının, sürdürülebilir ve etkili iklim değişikliği çözümlerini desteklemek ve teşvik etmek için birlikte çalışmasını sağlayacaktır.
Özet (Çeviri)
The urgency to mitigate anthropogenic climate change has never been more pressing, with the Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) underscoring the critical need for rapid and significant reductions in greenhouse gas emissions to limit global warming to well below 2 °C, preferably to 1.5 °C, compared to pre-industrial levels. Among the plethora of strategies proposed to combat climate change, Carbon Capture and Storage (CCS) emerges as a pivotal technology, offering a pathway to significantly reduce CO2 emissions from industrial sources and the atmosphere. This master's thesis delves into the exploration of CCS technology within the Bell Creek Oil Field, presenting a nuanced examination of its geological, environmental, and energy consumption dimensions, thereby contributing to the discourse on CCS as a viable climate change mitigation strategy. The thesis is anchored in the premise that understanding the intricate interplay between geochemical alterations induced by CO2 storage and their subsequent effects on geological parameters such as porosity, permeability, and leakage potential is crucial for assessing the feasibility, sustainability, and efficacy of CCS projects. Employing a mixed-method approach, the research integrates a comprehensive literature review, advanced reservoir simulation techniques, geochemical analysis, and energy consumption modeling to illuminate the complexities of implementing CCS within the Bell Creek Oil Field. A pivotal aspect of the thesis is the meticulous documentation of how the injection of CO2 into the Bell Creek Oil Field initiates geochemical processes that significantly influence the structural integrity of the storage reservoir. These geochemical reactions, such as the dissolution of silicate minerals and the formation of carbonate minerals, are shown to play a critical role in the long-term stability and capacity of the reservoir for carbon sequestration. However, they also have the potential to alter reservoir porosity and permeability, impacting fluid flow dynamics and the efficiency of CO2 storage. The thesis underscores the necessity of selecting injection sites with favorable geological formations for CO2 mineralization and storage integrity. Moreover, the research rigorously evaluates the energy requirements associated with CCS operations, revealing a nuanced relationship between the technological needs for CO2 injection and the operational efficiency. The escalating energy demands over time, necessitated by changes in reservoir characteristics such as decreasing porosity and permeability, are critical for forecasting the long-term sustainability and economic viability of CCS projects. This analysis underscores the importance of integrating energy efficiency measures and innovative technologies to optimize CCS operations. Environmental considerations and risk mitigation form another cornerstone of the thesis. Through detailed examination, the research highlights the critical importance of continuous monitoring and robust engineering controls to mitigate the risk of CO2 leakage. The potential environmental impacts, including risks to groundwater quality and unintended greenhouse gas emissions, necessitate a proactive approach to reservoir management and leakage prevention. In synthesizing these findings, the thesis presents significant implications for the strategic planning and deployment of CCS technologies. It provides a solid foundation for informed decision-making and the optimization of CCS operations, advocating for continued advancement in our understanding of subsurface processes, improvement in the accuracy of predictive models, and exploration of innovative solutions to enhance the efficiency, safety, and sustainability of CCS. This thesis represents a contribution to the field of CCS research, providing a holistic view of the challenges and opportunities associated with the implementation of CCS technologies. Its findings underscore the complexity of CCS operations and the critical need for a multidisciplinary approach to optimize its potential benefits. As the world strives to mitigate the impacts of climate change, the insights from this research illuminate the path forward, guiding the development of effective, efficient, and environmentally responsible CCS strategies. The thesis not only advances academic knowledge but also serves as a beacon for policymakers, industry stakeholders, and researchers in the collective pursuit of sustainable and impactful climate change solutions.
Benzer Tezler
- Oksi yanma şartlarında oluşan karbondioksidin soğutma/sıkıştırma yöntemiyle tutulması üzerine deneysel çalışmalar
Experimental studies on cooling/compressing of carbon dioxide captured from oxy combustion
BERK ÇELİKTAŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
2016
Kimya Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HASAN CAN OKUTAN
- Maliyetlerine göre 100 yıllık enerji üretimi modellemesi ve hidroelektrik enerjinin rolü
Energy production modeling and the role of hydroelectric energy by 100 years of costs
İBRAHİM ÜST
Yüksek Lisans
Türkçe
2018
Enerjiİstanbul Teknik Üniversitesiİnşaat Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ ALİ UYUMAZ
- Optimization of CO2 eor and storage design under uncertainity
Karbondioksit kullanımı ile geliştirilmiş petrol kurtarımının ve karbondioksit depolamasının belirsizlik durumunda dizaynının optimizasyonu
SERDAR BENDER
Doktora
İngilizce
2016
Petrol ve Doğal Gaz MühendisliğiOrta Doğu Teknik ÜniversitesiPetrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SERHAT AKIN
- Post-combustion carbon dioxide (CO2) capture with biomass derived activated carbon
Biyokütleden elde edilen aktif karbonun yanma sonrası karbondioksit (CO2) yakalamada kullanımı
AYŞE SEVER AKDAĞ
Doktora
İngilizce
2021
Çevre MühendisliğiHacettepe ÜniversitesiÇevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. GÜLEN GÜLLÜ
- Alg-türevli nanogözenekli karbon sentezi ve karbondioksit (CO2) yakalama performansının incelenmesi
Synthesis of algae-derived nanoporous carbon and investigation of its carbon dioxide (CO2) capture performance
KHADIJA MAMMADYAROVA
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
Kimya MühendisliğiYıldız Teknik ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. MÜGE SARI YILMAZ