Ermeni sevk ve iskanı örneğinde soykırım kast unsurunun incelenmesi
Examination of dolus specialis in the example of Armenian expedition and settlement
- Tez No: 294708
- Danışmanlar: PROF. DR. AYŞE NUHOĞLU
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Hukuk, Tarih, Uluslararası İlişkiler, Law, History, International Relations
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2011
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Harp Akademileri Komutanlığı
- Enstitü: Stratejik Araştırmalar Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Harp
- Bilim Dalı: Harekât Hukuku Ana Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 260
Özet
Fransız İhtilalı ile gün yüzüne çıkan milliyetçilik anlayışı ve Sanayi Devrimi ile güçlenen Avrupalı devletlerin yayılmacı politikaları, Osmanlı Devleti'ndeki gayr-ı Müslim tebaada kendi devletlerini kurma fikirlerinin yayılmasına neden olmuştur. Bu fikirlerin Osmanlı İmparatorluğu gibi önemli bir coğrafyaya hâkim bir devlette yayılmasında dönemin güçlü devletlerinin Osmanlı topraklarını paylaşma arzuları önemli bir etkiye sahip olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun bir zamanlar, devlet kademesinde ?millet-i sadıka? olarak anılan Ermeni vatandaşların bir bölümü, Birinci Dünya Savaşı'nın en buhranlı ve en çetin olarak geçtiği döneminde, dış güçlerin de destekleri ile oluşturdukları Ermeni çeteleri vasıtasıyla mensubu oldukları devlete karşı isyan hareketlerine girişmeye başlamışlardır.Birinci Dünya Savaşında halkının ve topraklarının önemli bir kısmını kaybeden ve birçok cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı Devleti, askeri zaruret sebebiyle cephe gerisinde yürütülen zararlı faaliyetleri engellemek, vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak, düşman taraf ile işbirliği yaptıklarını tespit edilen belirli toplulukların zarar verici faaliyetlerine engel olmak ve bu toplulukları devam eden savaş ortamından daha az zarar görmelerini sağlamak amacıyla sevk ve iskân kanununu çıkarmıştır. Bu kanun hükümleri ile merkezden, yerel mülki ve askeri yetkililere gönderilen talimatlar incelendiğinde sevkiyatın azami titizlikle ve insani koşullar altında gerçekleştirilmeye çalışılmış olduğu görülmektedir. Sevkiyat esnasında görevini kötüye kullanan, talimatlara uygun hareket etmeyen güvenlik güçleriyle, kafilelere saldıran çeteler olmuştur. Ancak bu kişi ve çeteler mahkemeye çıkarılıp cezalandırılmışlardır. Ayrıca sevkiyatın ağır savaş koşullarından, mevsimsel koşullardan ve salgın hastalıklardan da olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ancak bu sevk ve iskân uygulamalarında Osmanlı Devleti yetkililerinin Ermenilere yönelik bir yok etme kastına sahip olmadıkları açık bir gerçektir.1948 yılında hazırlanıp 1951'de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme, soykırım suçunun resmen uluslararası hukuk kavramı haline getirmiş ve bu suçun tanımıyla beraber tüm unsurlarını da açıklamıştır. Buradan çıkan sonuca göre soykırım, Sözleşmede belirtilen fiillerin, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, bu niteliği yüzünden, kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla işlenmesidir. Bu tanım ve tarihsel gerçekler bir bütün olarak ele alındığında, 1915 yılında gerçekleştirilen sevk ve iskân uygulamalarının Sözleşmeyle ters düşmediği ve genel hukuk prensipleri de dikkate alındığında bu uygulamaların soykırım olarak nitelenemeyeceği ortaya çıkmaktadır.Günümüzde bazı siyasi çevrelerce ve Ermeni lobisi tarafından sıkça ileri sürülen soykırım suçu, tarihi gerçekler karşısında kabul görmüş değildir. Ancak bazı ülke parlamentoları, konunun tarihi ve hukuki boyutlarını bir kenara bırakarak, adeta yetkili bir mahkeme gibi kararlar alabilmektedir. Bu durum, Ermeni lobisinin iyi çalıştığını, uluslararası alanda moral ve siyasi üstünlüğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Türkiye'nin, kendi tezlerini daha yüksek sesle dillendirmesi gerekmektedir. Özellikle, Uluslararası Adalet Divanı'nın 26 Şubat 2007 tarihinde, soykırım hakkında almış olduğu kararın Türkiye'nin elini güçlendirdiği değerlendirilmektedir. Bu ortamda Türkiye, konuyu siyasi alandan çıkarmak amacıyla ve konunun da doğası gereği hukuk alanında tartışılır hale gelmesi için çeşitli hukuki adımlar atmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
Özet (Çeviri)
The view of nationalism, which came into existence along with the French Revolution and expansionist policies of European countries that became more powerful with the Industrial Revolution, caused the spread of the idea of establishing their own states in the minds of non-Muslim subjects of the Ottoman Empire. The desire of the age?s powerful states to partition the territories of the Ottoman Empire among themselves had an important role in spreading these ideas in a country which dominated such an important geography. With the help of external powers, particular part of the Ottoman Armenians, who were once recognized as ?the most loyal people? began to engage in the movement of rebellion against the state they belong to, during the most devastating times of the World War I.The Ottoman Empire, which lost a huge sum of its people and territory, and which had to fight in many frontiers, passed the ?law of expedition and settlement? due to military obligations to prevent harmful activities beyond the battlefield, to establish the security of its citizens, to prevent the cooperation with the enemy and to protect these people from dangers of war. When the orders sent within the frames of this law are carefully examined, it is seen that the process of expedition was attempted to be completed with maximum care and in humanistic conditions. There were military forces who abused their duties and who misbehaved, there were also gangs attacking convoys. However, these people and gangs were judged and punished. Additionally, it is also the fact that the expedition was badly affected from hard war situation, seasonal conditions and epidemic diseases. Yet, it is a clear fact that the Ottoman Empire authorities did not have an intention to exterminate Armenians during this expedition and settlement.Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide that was prepared in 1948 and came into effect in 1951, made genocide an officially international law concept and explained all its content along with its definition. According to this fact, genocide is defined acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group because of their particular qualities. When this definition and historical facts are considered together, it is clear that implementations according to the law of expedition and settlement 1915 do not contradict with the Convention and when general law principles are taken into consideration, these implementations cannot be defined as extermination.Claims about the so-called genocide, put forward by some politicians and Armenian lobby very frequently is still not proved in the light of historical facts. However, parliaments of several countries, leaving historical and general law dimensions of the matter aside, act like an authorized jury. This situation proves that Armenian lobby operates very well and has a moral and political dominance in international arena. For this reason, Turkey needs to raise its voice while uttering her own theses. It is believed that, especially, the last decision of the Court of Justice dated February 26, 2007 about genocide is very advantageous to Turkish case in international arena. It is also believed that it would be more beneficial for Turkey to take some lawful steps to leave the issue out of political field and let it discussed within the frames of law.
Benzer Tezler
- Ermenilerin sevk ve iskânı hakkında yapılan uygulama ve yardımlar (1915-1917)
Application and helps about Armenian transfer and settlement (1915-1917)
CEMAL SEZER
- Mütareke döneminde göç ve iskan, 1918 - 1923
Immi̇grati̇on and settlement during Armi̇sti̇ce, 1918 - 1923
HATİCE YILDIRIM
- Adana'daki Ermenilerin 1909-1922 arasındaki siyasi faaliyetleri
The political activities of Armenians in Adana between 1909-1922
ÜMMÜGÜLSÜM GÜLEKOĞLU
Doktora
Türkçe
2023
TarihKahramanmaraş Sütçü İmam ÜniversitesiTarih Ana Bilim Dalı
PROF. DR. AHMET EYİCİL
- Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Adıyaman'da gayrimüslimler (Behisni, Hısnımansur, Kâhta, Gerger, Samsat)
Non-muslims in Adıyaman from Tanzimat to the Republic (Behisni, Hısnımansur, Kâhta, Gerger, Samsat)
NAZİM ASLAN