Geri Dön

Seyyid Hüseyin Nasr'da dinsel çoğulculuk

The religious pluralism in Seyyit Hüseyin Nasir

  1. Tez No: 332503
  2. Yazar: RECEP ATICI
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. ERDAL BAYKAN
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Din, Felsefe, Religion, Philosophy
  6. Anahtar Kelimeler: Geleneksel ekol, mutlak hakikat, çoğulculuk, dinsel çoğulculuk, The traditional theory, absolute truth, pluralism, religious pluralism
  7. Yıl: 2013
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Din Felsefesi Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 132

Özet

Din kavramının farklı dillerdeki etimolojik anlam yakınlığına rağmen, farklı kültürlere sahip toplumlara mensup bireylerin zihninde aynı içeriksel çağrışıma sahip olmadığı görülmektedir. Bununla beraber semavî olarak bilinen dinlerin hepsinde ortak bir takım özellikler söz konusudur. Bunlar özetle inanç, ibadet ve ahlâkla ilgili konulardır. Dinin en temel inanç ve değer sistemini ayakta tutan,?Tanrı? kavramıdır. Bu bağlamda din, inananları tarafından, Tanrı?nın birey ve toplumları esenlik ve kurtuluşa kavuşturmak amacıyla gönderdiği uyulması zorunlu olan buyruk ve yasaklar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bugün yeryüzünde yaygın olan beş dünya dininin var olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar; İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm?dir. Farklı dinlerin varlığı sosyolojik ve kültürel açıdan kendi başına büyük bir problem olarak görülmese bile hakikate giden yolu gösteren, doğru yaşamı öngören, insanlara kurtuluş vadeden, bir dünya görüşü sunan ve bu yüzden de bir iman meselesi olan din söz konusu olduğunda bu çokluk önümüze bir problem olarak çıkmaktadır. İnsanoğlu çok uzun bir süre kendi dininin ?ed-Din? olduğu bir dünyada yaşamıştır. Ancak yirminci yüzyıl insanı ulaşım ve iletişim vasıtalarını çok hızlı gelişmesiyle atalarının yaşamadığı ciddi bir gerçeklik ile karşılaşmıştır. O da `çok dinli bir dünyada yaşamak?. Dolayısıyla bu durumun -özellikle de din felsefesi açısından- bir izahının yapılması zorunlu hale gelmiştir. Zira artık bizim dışımızdaki inançları, sahte, uydurma veya Tanrı tarafından gönderilmemiş gibi nitelemelerle basitçe dışlamak, oldukça zorlaşmış görünmektedir. İşte tam bu noktada Geleneksel Ekol devreye girmiştir. Bu ekolün önde gelen simalarından Seyyid Hüseyin Nasr `dinsel çoğulculuk? problemini geleneksel bakış açısından yola çıkarak kendi çağdaşlarından farklı bir çözüm önerisi sunmuştur. Dinlerin birbirleriyle çelişik gibi görünen mutlak hakikat iddialarını ?izafî mutlak? kavramını devreye sokarak, bir taraftan dinlere kendi dünyalarında mutlaklık iddia etme hakkını verirken, diğer taraftan da bir ve hiç değişmeyen, ezelî hakikati söyleme hakikatini esas alarak, kendi batınî boyutlarında birleştikleri tezini savunmuştur. Dolayısıyla Nasr?a göre; ?Tek ve kadiri mutlak Allah vardır. Allah farklı toplumlara aynı ezelî hakikati farklı dillerde göndermiştir. Dinlerdeki hakikatin birliği zahire bakarak değil de batına inerek idrak edilebilir. Dinlerdeki zahiri çelişkiler bu birliği bozmaz. Kendi peygamberinin nuru ile aydınlanabilen herkes doğru yoldadır ve kurtuluşa erecektir.? Nasr?ın geleneksel ekolün bakış açısıyla ortaya koyduğu bu dini çoğulculuk anlayışı ile İslam?ın akide anlayışı aslında birçok noktada uyuşmaktadır. İslam?ın akide anlayışı da Nasr gibi, Allah?ın insanlığı doğru yola ulaştırmak için peygamberleri vasıtasıyla hakikati gönderdiğine ve bu hakikatin ezeli ve değişmez olduğu tezini kabul etmektedir. Ancak Nasr ile İslam?ın akide anlayışı şu noktada ayrışmaktadır. İslam, dinler arasında görülen farklılık ve çelişkinin sebebini açıklarken, kendisi dışındaki dinlerin zamanla `bozulup tahrif olduğu? şeklindedir. Nasr ise dinler arası farklılık ve çelişkiyi, dinlerin `formellik ve resmiyeti? ifade eden zahiri boyutundan kaynaklandığını ifade etmektedir. Ona göre, dinlerin aşkın birliği ancak dinlerin batini boyutunda tecrübe edilebilir ve ancak manevi yetkinliğe ulaşmış şahsiyetler tarafından algılanabilir. Burada ifade edilmeye çalışılan şayet Tanrı mutlak adil olup bütün insanlığın kurtuluşu adına her millete peygamber göndermiştir şeklinde ise aslında bu yaklaşım Gazali?nin önerisine daha yakındır. Zira Gazali Hz. Peygamberi -sosyal şartlar gereği- küçüklüğünden beri yanlış tanımış ve öyle inanmak zorunda kalan insanları, tebliğ ulaşmamış kabul etmekte ve dolayısıyla da mazur saymaktadır. Doğrusu sosyal şartlar insanların tavrını belirlemektedir. Gazali, Hz. Peygamberi içinde bulunduğu şartların bir sonucu olarak yanlış tanıyan bütün diğer din mensuplarını, ister kendi dinine inansın, ister inanmasın, ister dindar ve ahlaklı, isterse ladini ve gayri ahlaki bir hayat yaşasınlar, tebliğ ulaşmamış saymakta ve dolayısıyla hepsini mazur kabul etmektedir. Bizim kanaatimiz ise, bütün geleneksel dinlerin mensupları İslam?ı tanımadıkları müddetçe dinlerinin tahrif edildiğini bilmeleri mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla biz Gazali?nin görüşüne katılmakla beraber, dünya üzerinde yaygın halde bulunan beş büyük dinin mensuplarını (Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, Budizm, Şintoist ve Taoistleri) kendi ahlaki ve dini esaslarını yerine getirmekle sorumlu tutarak kurtulabileceklerini düşünüyoruz. Zira bu şekildeki bir kabul dindarlığı ve ahlakiliği ön plana çıkarmak anlamına geleceği için Nasr?ın yaklaşımından da Gazali?nin görüşünden de daha anlamlı görünmektedir.

Özet (Çeviri)

Despite the etymological relationship of sense for the religion concept in different languages, it is observed that it does not have the same contextual connotation on the minds of individuals that are members of societies with different cultures. Furthermore, all of the religions that are known as monotheistic religions have some common characteristics. In essence, they relate to belief, religious service and morals. The concept of `God? is what keeps alive the most fundamental system of belief and values in religion. In this concept, religion is defined to be a whole of commands and prohibitions that should be followed by the believers as sent by God in order to restore welfare and salvation for individuals and societies. It is a fact that there exist five major religions that are common throughout the world today. These are Islam, Christianity, Judaism, Hinduism and Buddhism. Even though existence of different religions is not a big problem in its own neither sociologically nor culturally, such plurality poses a problem as far as religion, which shows the path of right, advises for living correctly, offers a world view that promises salvation and thus becomes a matter of faith, is concerned. Human beings lived in a world where their religion was ?ad-Din? for a long time. However, upon swift advancement of communications and transportations, human beings of the twentieth century encountered a very series reality, which was unknown to their ancestors. This reality was `to live in a multi-faith world?. Consequently, it has become mandatory to explain this especially in terms of philosophy of religion. And it seems to have become quite difficult to isolate and externalise other beliefs as if false, man-made or not sent by God. The Traditional School stepped in at this very moment. Sayyid Hossein Nasr, one of the leading figures of this school, generated a solution different from the requirements of his contemporaries, handling the problem of `religious pluralism? with a traditional point of view. Combining the absolute truth claims of religions that seem to be in conflict with one another, he defended his statement in his own esoteric dimensions by referring to the ?relative absolute? concept, while giving religions the right to claim absolutism in their own world on the one hand and relying on the reality of uttering the single and changeless and eternal reality on the other hand. Consequently, according to Nasr; ?God is the only and almighty absolute. God sent the same eternal reality to different societies at different languages. Uniformity of reality in languages can be understood not by looking at the surface but by going deeper and deeper. The apparent conflicts as one can see in religions do not spoil this unity. Anybody that is capable of enlightening with the grace of his prophet is on the right track and will surely be saved.? Such religious plurality understanding employed by Nasr from the traditional school?s point of view has many certain common points with that of the Islamic doctrine, which accepts the fact that God sent the truth through his prophets, just like Nasr, so as to lead people to the right path, and that the said reality was eternal and non-changing. However, what separates the understandings of Nasr and of Islam?s doctrine is that Islam, while explaining the reason for religious differences and conflicts, argues that other religions apart from itself have been `spoiled and manipulated?. Nasr, however, argues that religious differences and conflicts are attributable to apparent dimension thereof that expresses `formality and solemnity?. According to him, the excessive uniformity of religions can be experienced to an esoteric extent, and can be perceived by those that have a spiritual competence only. If what is intended here is that God is the absolute justice and sent prophets to every nation for their salvation, this approach is actually closer to what Ghazali recommends as Ghazali accepts and admits that people that happened to think wrong about the prophet due to then-current social conditions since childhood are deemed not to have received the notice, consequently they are excused. Social conditions determine behaviour of individuals, indeed. More specifically, Ghazali considers members of all other religions that happened to think wrong about the Prophet due to then-current conditions - whether a co-religionist, religious, well-behaved, non-religious and corrupted or not- are deemed not to have received the notice, thus they should be excused. Our opinion is, however, that it is impossible for members of all traditional religions to know that their religion is actually manipulated unless they are familiar with Islam. Consequently, we agree with what Ghazali thinks, and also believe that members of the five major religious on earth (Christianity, Judaism, Hinduism, Buddhism, Shintoism and Taoism) can be saved provided always they are responsible for fulfilling their own moral and religious obligations. Since such acceptance would mean bringing forth religiousness and ethicalness, it seems more meaningful than Nasr?s approach and Ghazali?s view.

Benzer Tezler

  1. Batıdaki gelenekselci ekolün kelami konulara yaklaşımı- René Guénon ve Frithjof Schuon örneği

    The theological approaches of traditionalist school in the west- René Guénon and Frithjof Schuon examples

    NURULLAH KOLTAŞ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2009

    DinSelçuk Üniversitesi

    Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ŞERAFEDDİN GÖLCÜK

  2. Seyyid Hüseyin Nasr'da Tanrı ve doğa ilişkisi

    Başlık çevirisi yok

    ÖZLEM ÇİL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    DinSivas Cumhuriyet Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. HASAN ÖZALP

  3. Seyyid Hüseyin Nasr'da Allah-âlem ilişkisi

    Allah-universe relationship in Seyyid Hossein Nasr

    NURETTİN ATLI

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2013

    DinMarmara Üniversitesi

    Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. HATİCE KELPETİN ARPAGUŞ

  4. Seyyid Hüseyin Nasr'da modernizm ve eleştirisi

    In thinking of Seyyed Hossein Nasr modernism and its criticism

    CELİL ZENGİN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    SosyolojiAfyon Kocatepe Üniversitesi

    Sosyoloji Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. KENAN ÇAĞAN

  5. Seyyid Hüseyin Nasr'da çevre ve tabiat

    Environment and nature in Seyyed Hossein Nasr

    YASİN BOSTAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    DinErciyes Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. SALİH YALIN