Geri Dön

Proteinürisi olan 3 farklı hasta grubunda hastaların anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörü ve/veya anjiotensin reseptör blokörü tedavilerinin karşılaştırılması ve iki yıllık takiplerinin değerlendirilmesi

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 412661
  2. Yazar: ZEYNEP MELEKOĞLU ELLİK
  3. Danışmanlar: YRD. DOÇ. DR. CİHAT BURAK SAYIN
  4. Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
  5. Konular: Nefroloji, Nephrology
  6. Anahtar Kelimeler: Proteinüri, Anjiotensin reseptör blokörü, ACE inhibitörü, Proteinuria, Angiotensin receptor blockers, Angiotensin converting enzyme inhibitors
  7. Yıl: 2015
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Başkent Üniversitesi
  10. Enstitü: Tıp Fakültesi
  11. Ana Bilim Dalı: İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 85

Özet

Kronik böbrek hastalığı giderek yaygınlaşan evrensel bir sağlık problemi olup Türk Nefroloji Derneği tarafından gerçekleştirilen CREDİT (Chronic REnal Disease In Turkey) çalışmasına göre ülkemizdeki prevalansı %15,7 olarak rapor edilmiştir. Kronik böbrek hastalığının ilerleyici özelliğine en fazla katkıda bulunan iki etken proteinüri ve hipertansiyondur. Proteinüri varlığı ve derecesi kronik böbrek hastalığı için tanısal, prognostik ve tedavi göstergesi olan bir parametredir. Kan basıncı kontrolü ile beraber protein atılımının azaltılmasıyla böbrek hastalığının progresyonunda yavaşlama olduğu yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. Çalışmamıza, 2009-2015 yılları arasında Ankara Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde takip edilen 1gr/gün ve üzerinde proteinürisi olan diyabetik nefropati, glomerülonefrit, renal transplantasyon alıcısı olan toplam 162 hasta dahil edildi. Hastaların 2 yıllık verileri elde edildi. Renal transplantasyon alıcısı hastalarda proteinürik etkisinden dolayı sirolimus kullanan hastalar çalışmaya alınmadı. Hastaların proteinüri miktarı 24 saatlik idrarda türbidimetrik yöntem ile çalışıldı. Anjiotensin Converting Enzim (ACE) inhibitörü kullanan hastalar (grup 1), Anjiotensin Reseptör Blokörü (ARB) kullanan hastalar (grup 2) ve ACE inhibitörü ve ARB tedavilerini birlikte kullanan hastalar (grup 3) olmak üzere hastalar 3 gruba ayrıldı. Her bir hastanın demografik, klinik ve laboratuvar değerleri retrospektif olarak kaydedildi. Hastaların yaş, cinsiyet, 0-1-3-6-9-12-18-24. aydaki kan üre nitrojen (BUN), kreatinin, sodyum, potasyum, hemoglobin değerleri, 24 saatlik idrarda proteinüri miktarı, kreatinin klirensi, kullandığı ilaçlar, böbrek biyopsi sonucu, 0 ve 24. aydaki ekokardiyografi bulguları, immunsupresif ajan kullanımı, ek hastalıkları, proteinüri etyolojileri kaydedildi. Çalışmamızda bütün gruplarda başlangıç proteinüri değeri ortamaları ile diğer tüm aylardaki kontrol proteinüri değerileri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş gözlenmiştir. Her 3 hasta grubunda da proteinüri kontrolü sağlanmıştır. ACE inhibitörü kullananlarda 0. aydaki kreatinin değeri ile 24. aydaki kreatinin değeri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış gözlenmiştir. ACE inhibitörü ve ARB kullanan grupta ise 0. aydaki kreatinin değeri ile 9.,12. ve 18. aydaki kreatinin değeri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış gözlenmiştir. Hastaların kreatinin klirensi değerlerindeki değişim incelendiğinde ise ACE inhibitörü kullanan grup 1'deki hastaların 9. aydan itibaren kreatinin klirensi değerlerinin anlamlı olarak düştüğü, kombine ilaç tedavisi alan grup 3'teki hastaların ise 12. aydan itibaren kreatinin klirensinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş izlendiği, sadece ARB kullanan grup 2 hastalarında ise kreatinin klirensinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim saptanmadığı görüldü. Çalışmamızda, sol ventrikül konsantrik hipertrofisi ve ejeksiyon fraksiyonu açısından ilaç kullanımına göre gruplar karşılaştırıldığında gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak primer hastalığına bakmaksızın >1000 mg/gün'ün üzerinde proteinürisi olan hastalarda ACE inhibitörü veya ARB tedavisi başlanmalıdır. Proteinürisi kontrol altına alınamayan hastalarda, ACE inhibitörü ve ARB'nin birlikte kullanımı ancak seçilmiş, yakın takip edilebilecek ve uyumlu hastalar için söz konusu olabilir. Diyabetik nefropatide olduğu gibi, glomerülonefrit nedeniyle takipte olan ya da böbrek nakilli hastaların tedavisi ve tedaviye cevapları birbirine benzerlik göstermektedir. Her 3 hasta grubunda da proteinüri kontrolü öncelikli hedef olarak görünmektedir.

Özet (Çeviri)

Chronic kidney disease (CKD) is a growing problem all over the world. Turkish Nephrology Society demonstrated that prevalance of CKD in Turkey is 15.7% (CREDİT). Proteinuria and hypertension are two factors which are very important for the progression of chronic kidney disease. The degree of proteinuria is both a prognostic and a diagnostic parameter, furthermore it's important to evaluate the treatment response. It's shown that, good control of hypertension and reducing proteinuria slows down the progression of the CKD. In this study, we included 168 patients with diabetic nephropathy, glomerulonephritis, renal transplantation who were followed through the years 2009-2015 in Ankara Başkent University Hospital Nephrology Department and who had more than 1 gr of daily urinary protein excretion. Patients using sirolimus were excluded from the study. 24-h urinary protein excretion was determined by turbidimetric method. Patients were divided into three groups according to the medications used for proteinuria as; users of angiotensin converting enzyme inhibitors (group 1), users of angiotensin receptor blockers (group 2), users of both angiotensin converting enzyme inhibitors and angiotensin receptor blockers (group 3). Demographic features (age, gender), clinical parameters (the disease which is responsible for proteinuria, co-morbid diseases, medications, echocardiographic changes) laboratory parameters (blood urea nitrogen, creatinine, sodium, potassium, hemoglobin, 24-h urinary protein excretion, creatinine clearence) were recorded. Echocardiographic changes were recorded for both months 0 and 24. Laboratory tests were recorded for months 0-1-3-6-9-12-18-24. According to our study results; the initial 24 hours proteinuria levels showed statistically significant decrease in the follow up. Proteinuria has been taken under control in all 3 groups. The mean serum creatinine levels at the initiation of the study were significantly higher in patients who were receiving ACE-Is compared to the mean creatinine levels in the 24th month. The patients who were using both ACE-Is and ARBs had significantly higher creatinine levels after the 9th month of the study. When we compared the patient groups according to the changes in the creatinine clearance; group 1 patients (ACEI group) showed a significant decrease after the 9th month of the study while patients in group 3 (ACEI + ARB) showed a significant decrease after the 12nd month of the study and group 2 patients (ARB) showed no significant decrease in creatinine clearance. In our study, no statistically significant change was obtained for left ventricular concentric hypertrophy and ejection fraction in the patient groups between the initiation and the end of the study. In conclusion, the patients who have proteinuria higher than 1000 mg per day should receive ACEI or ARB therapies. Combined therapy of ACEIs and ARBs should only be used in selected patients who could be monitorized closely. The anti-proteinuric therapy is similar in diabetic nephropathy, glomerulonephritis as well as in kidney transplant recipients. Proteinuria seems to be the main target in all patient groups.

Benzer Tezler

  1. Primer idiopatik nefrotik sendromlu hastaların böbrek biyopsilerinde interlökin-13 varlığı ve steroid cevabı arasındaki ilişki

    The relationship between interleukin-13 presence in kidney biopsies of patients with primary idiopathic nephrotic syndrome and steroid response

    HÜLYA TÜRKMEN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıPamukkale Üniversitesi

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. SELÇUK YÜKSEL

  2. Preeklampsi tanısı almış gebelerde normal vaginal yol ile doğum ve sezaryen ile doğum sonrası, farklı doğum şekillerinin kısa (postpartum ilk 72 saatte) ve uzun dönemde (3 yıl içerisinde) böbrek fonksiyonlarına etkilerinin araştırılması

    Investigation of the effects of different delivery methods (normal vaginal birth and c-section) in the short (first 72 hours within delivery) and LONG-TERN (within 3 years) on renal functions in pregnant women diagnosed with preeclampsia

    MİHRİBAN SEYHAN ÖZLEME

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    Kadın Hastalıkları ve DoğumSağlık Bilimleri Üniversitesi

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı

    UZMAN SIDIKA SİBEL GÜLOVA

  3. Strok risk faktörü ve prognostik gösterge olarak proteinüri

    Başlık çevirisi yok

    EMEL ERSÖZ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2000

    NörolojiSağlık Bakanlığı

    Nöroloji Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ŞEREFNUR ÖZTÜRK

  4. Beta talasemi major hastalarında böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi ve ferritin düzeyleri ile korelasyonunun incelenmesi

    Investigation of correlation between kidney function and ferritin levels in patients with beta thalassemia major

    DEMET DENİZ DOĞANCİ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2018

    Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıSağlık Bilimleri Üniversitesi

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    DR. MÜZEYYEN GÖNÜL AYDOĞAN

  5. Tip 2 diyabet hastalarında apelin ve endokan düzeyinin böbrek fonksiyon kaybı ve kardiovasküler hastalık göstergeleri ile ilişkisi

    The relationship of apeline and endocan levels with kidney function loss and cardiovascular disease parameters in type 2 diabetes patients

    ESRA GÜVERCİN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2018

    Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıklarıİstanbul Medeniyet Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ALİ RIZA ODABAŞ