Geri Dön

Türk Medeni Hukukunda akıl hastalığı sebebiyle boşanma

Divorce due to the insanity in Turkish civil Law

  1. Tez No: 52004
  2. Yazar: ABDULLAH GÖK
  3. Danışmanlar: PROF.DR. HÜSEYİN HATEMİ
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Hukuk, Law
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 1995
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 149

Özet

128 ÖZET Akıl hastalığı sebebiyle boşanma, Medeni Kanunumuzun 133. maddesinde düzenlenmiştir. Herşeyden önce, bir akıl hastalığının varlığı şartı aranmıştır. Akıl hastalığının da şifasının imkansız olması gerekecektir. Şifasının mümkün olup olmadığı da uzman bilirkişilerin sunacağı rapor üzerine tesbit edilecektir. Akıl hastalığının, evlilik birliği sırasında ortaya çıkması aranacaktır. Evlenme akdi sırasında zaten mevcut ise evlenmenin mutlak butlan ile batıl kılınmasına yol açabilecekir. Evlenme akdi sırasında mevcut olsa bile, Medeni Kanunun 13 3. maddesinin unsur ve koşulları bulunduğu taktirde sağlıklı eşin evliliğin butlanını istemesi yerine boşanma davasını açmasını engelleyen bir husus söz konusu değildir. Mahkeme akdin gerçekleşmesi sırasında mevcut akıl hastalığına dayalı olarak geçerli bir evlilik bulunmadığı sebebiyle açılan boşanma davasını reddedemez. Akıl hastalığının en az üç yıl devam etmiş olması gerekecektir. Eleştirilerin odak noktasını oluşturan bu uzun süre, 1984 öntasarı m. 129 ve 1985 Tasarısı m. 129 ile kanaatimce isabetli olarak (1 yıla) indirilmiştir. Ancak şu anki yasal düzenleme (MK.m.l33)de üç yıllık süre varlığını muhafaza ettiği için açıklamalarımız üç yıllık süre nazara alınarak yapılmıştır. Üç yıllık sürenin başlangıcı akıl hastalığının başladığı tarihtir. Yargtayımızın da birçok kararında çok açık bir biçimde belirtildiği üzere dava ise, ancak akıl hastalığının uzman bilirkişilerce belirlenecek başlangıç tarihine göre üç yıl geçtikten sonra açılabilecektir. Konu tartışmalı olup, öğretide İsviçre'deki doktrine uygun bir biçimde söz konusu üç yıllık süreyi hüküm tarahinden geriye itmek sureti ile belirlemektedirler. İlgili kısımda belirttiğim gibi sözkonusu fikir hukuki dayanaktan yoksundur. Üç yıllık süre m.l33'ün dava şartına yönelik asli maddi unsurdur.129 Akıl hastalığı sebebiyle boşanmaya ilgili düzenleme MK.umuzım IV.Bab'ında“Boşanma Sebepleri/V.Akıl hastalığı”başlığı adı altında öngörülmüştür. Medeni Kanunumuzun“Akıl Hastalığı”başlıklı 133. maddesi hükmüne göre, karı kocadan birisi, en az üç yıldan beri devam eden ve iyileşmesi mümkün bulunmayan bir akıl hastalığına tutulur ve bu hastalık ortak hayatın devamını (sağlıklı eş açısından) çekilmez hale getirirse, diğer eş her zaman boşanma davası açabilir. Diğer hastalıklar değil yalnızca şifası imkânsız akıl hastalığının boşanmaya yol açması, tez çalışmamızın konusu olduğundan bundan sonraki özet bilgiler bu mevzuda olacaktır. Bir boşanma sebebi olarak benimsenip benimsenmeyeceği öğretide tartışma konusu bulunan akıl hastalığının boşanma istemine dayanak yapılması en başta Medeni Kanunun eşlerin birbirlerine“müzaheret”yükümlülüğünü düzenleyen m.l51/f.3'e açık aykırılık oluşturmaktadır. Ne var ki, böyle bir evlilikte, bir yandan kaderin şevkiyle akıl hastalığına maruz kalmış bir kimsenin ve diğer tarafta da kusursuz ve talihsiz bir insanın bulunduğunu da unutmuş görünemeyiz. Öte yandan akıl hastalığının çocukların yetiştirilmeleri ve gelecek kuşaklar açısından dolaylı olumsuz etkileri unutulmamalıdır. İşte bu düşüncelerle ve özellikle Türk Medeni Kanununun köklü sarsılma ilkesini boşanmada esas olarak benimsenin doğal sonucu bazı koşul ve sınırlamalarla, akıl hastalığı özel ve fakat bir boşanma sebebi olarak sistemimizde benimsenmiş, şüphe yok ki bu yolla da makul bir çözüm tarzı bulunmuştur. Akıl hastalığının şifasının kabil olmaması bir diğer unsuru oluşturmaktadır. İyileşme imkânı mevcut olduğu sürece hastalığın kapsam ve niteliği ne olursa olsun açılan boşanma davası red edilecektir. Hemen130 söylemek gerekir ki, iyileşme imkânı bulunmama hususu yalnızca boşanma sebebi olarak kabul edilmiş akıl hastalıklarıyla ilgilidir. Akıl zayıflıkları bir boşanma sebebi oluşturmadığı için gerek bunlar ve gerekse akıl hastalığı niteliğinde bulunmayan diğer bütün hastalıklar, iyileşme imkânı bulunmasa bile boşanma sebebi oluşturmazlar. İyileşme imkânı bulunmayan akıl hastalıkları, tıp ilminin bütün imkan ve vasıtalarına rağmen tedavi edilmeleri mümkün olmayan hastalıklardır. Öyle ise tıpkı akıl hastalığının varlığının belirlenmesinde olduğu gibi, şifası kabil olup olmadığının da bu alanda uzmanlaşmış bilirkişiler tarafından karara bağlanması, bu konuda raporlar arasında çelişki bulunduğu taktirde çelişkisinin giderilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan görüş istenmesi zorunludur. Akıl hastalığı sebebiyle boşanmanın son unsurunu, ortak yaşamın devamının çekilmezliği oluşturmaktadır. Bu yönü ile akıl hastalığı nisbî bir boşanma sebebini oluşturmaktadır, başka bir ifade ile, boşanmaya karar verilebilmesi için akıl hastalığının varlığı, en az üç yıldan beri devam ediyor olması ve nihayet şifasının kabil olmaması yeterli olmamaktadır. Bütün bu şartların varlığına rağmen ortak yaşam sağlıklı eş açısından çekilmez bir duruma gelmemiş ve devamı mümkün bulunmuş ise, açılan dava red edilecektir. Öyle ise nisbiî bir boşanma sebebi oluşturan akıl hastalığında sübjektif bir unsur olan çekilmezliğin yanı sıra“elverişsizlik”ilkesine de yer verilmiştir. Haklarında akıl hastası olmalarından dolayı boşanma davası açılan eşler gerçekten temyiz kudretini taşımıyorlarsa gerek kişisel ve gerekse malvarlıklarına yönelik haltlarının korunması için davada kanuni mümessillerince (vasi, kayyım gibi) temsil olunurlar. Ancak davada temsil ve husumet kurumlarının birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Çünkü akıl hastalığına dayalı davalarda bile husumetin doğrudan doğruya akıl hastası eşe yöneltilmesi ve davalının akıl hastası olduğunun anlaşılması halinde temsilci131 sıfatıyla tebligatın vasiye yapılması ve geldiğinde onun huzuru ile yargılamaya devam olunması zorunludur. Kuşkusuz dava ve taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkindir, bu nedenledir ki mahkemelerce kendiliğinden (re'sen) gözönünde tutulur. Davalının akıl hastası olduğu iddiasıyla ve MK.m.l33'e dayalı olarak açılan bir davada, davalının temsili daha davanın başında ve işin esasına girilmeden çözümlenmesi gereken bir“ön sorun”niteliği taşır. Vasi, MK.m.405/8 uyarınca Sulh Hakiminden (vesayet makamından) izin almadıkça davalı mahcuru (kısıtlıyı) duruşmada temsil edemez (Vasi tayini: MK.m.355). Akıl hastası eşin, diğer tarafın akıl hastası olduğunu ileri sürerek ve MK.m.355'e dayalı olarak açacağı davanın reddedilmesi gerektiği yolundaki düşüncelere (ATAAY Aytekin, Boşanma Davasında Gayrı Mümeyyiz Olan Davacının Kanuni Temsili - İÜHFM. c.XXV., sh.202, s. 1-4) katılmadığımızı ifade etmek isteriz. Gerçekten MK.m.l33'e göre açılan bir davada, diğer unsarların yanı sıra çekilmezlik unsurunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Oysa ki, akıl hastası olan ve temyiz kudretini taşımayan bir kimsenin içinde bulunduğu psikolojik ortam ve ruhsal denge onun müşterek hayatın çekilmez bir hale gelip gelmediğini anlayabilmesine ve sağlıklı değerlendirmesine olanak vermemektedir. Y.2.HD.nin 15.9.1966 tarih ve 4619/4428 sayılı eski bir kararında, şahsa bağlı haklardan olan boşanma davasını, akıl hastası davacının vasisinin açıp yönetme yetkisinin bulunmadığını hükme bağlamıştır. Akıl hastalığı özel ve fakat nisbî boşanma sebebidir. Özel boşanma davası hakkı doğmuş olmadıkça, bu davaya konu olabilecek akıl hastalığı olgusu, genel boşanma davası açma hakkını vermez. Başka bîr anlatım ile, akıl hastalığının üç yıl sürmüş olması ve şifasızlığının bilirkişi raporu ile sabit olması şartları gerçekleşmemiş ise, akıl hastalığı var olsa bile, henüz özel132 boşanma davası açma hakkı doğmadığı gibi, genel boşanma davasını açma hakkı da doğmamıştır (telâhuk konusu). Boşanma davalarında Asliye Mahkemesi görevlidir. Yetkili mahkeme davacının ikametgâhı mahkemesidir (MK.136). Ayrıca HUMK. m.9/f.son:“boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme davacının ikametgâhı veya eşlerin davadan evvel son altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir”kuralını getirmiştir. Kadının, (MK.21/2 uyarınca“ayrı yaşamaya mezun olana kadın”ibaresinden hareketle) MK.162/l'deki sebeplerle ayrı yaşamaya hakkı olduğu mahkeme kararı ile tesbit edilmiş ise kendi ikametgâhında dava açma hakkı da kabul edilmelidir. Hukuk davalarında hakim ilke olarak bizzat delil toplamaz. Delilleri taraflar sunar. Hukuk davalarında genellikle yürürlükte olan“kanuni delil”ilkesi değil“vicdani delil”ilkesi benimsenmiştir. Boşanma sebebi olarak ileri sürülen akıl hastalığı olgusunun varlığına, hâkimin“vicdanen”kanaat getirmesi gerekir (MK. 150/1). Yemin teklif edilemez (MK. 150/2). İkrar hâkimi bağlamaz (MK. 150/3). Hâkim delilleri serbestçe takdir eder (MK.m. 150/4). MK.137'ye göre:“boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, infakına, karı koca mallarının yönetimine ve çocukların bakımına dair geçici tedbirleri kendiliğinden alır.”MK.m.l37'ye göre tedbir alındığında, uygulamada“tedbir nafakası”adı verilen genellikle“karı”lehine nafakaya hükmedilir. Kanımızca, MK.152 (kocanın karı ve çocuklara bakma ödevi) kuralı değiştirilmiş veya kaldırılmış olmadığı için“tedbir nafakası”yeni kural olarak karı lehine hükmedilecek ve evlilik birliği boşanma davası açılmasıyla son bulumadığına göre,“yoksulluk nafakası”şartları da aranmayarak kadın eşe tedbir nafakası bağlanacaktır.133 Sadece davacı (sağlıklı eş) akıl hastalığına dayanarak ayrılık isteyebilmelidir. Davacı ayrılık istemese, hâkim (MK.138)'e dayanarak ayrılığa hükmedemez. İlâm kesinleştiği andan ilerisi için hüküm doğurur. Sihri hısımlık ve evlenme ile kazanılan rüşd ortadan kalkmaz. Boşanma ilâmının kesinleşmesi anından itibaren evlilik sona erer. Şu halde bu andan sona eşlerden birisi ölmüş ise, eski eş, ona mirasçı olmaz. Buna karşılık bu andan önce ölüm gerçekleşirse, sağ kalan eş diğerine mirasçı olur(MK.146/f.2). Kadın evlenmeden önceki kızlık soyadını tekrar alır (MK.141).“mal ayrılığı”varsa, taşınmazlarda, tapuda yine mâliki adına tescilli kalacak, taşınırlarda, eşler ortak zilyed iken tek başına zilyed durumuna geçeceklerdir. Mal birliği veya mal ortaklığı kabul edilmişse, tasfiye için“mal ayrılığı”na dönüştürülmesi gerekecektir. Cezaî bekleme süresi, 3444 s.lı kanunla kaldırılmıştır. Boşanmadan sonra artık müşterek çocukların velayetini ana baba birlikte kullanamazlar (MK.148). Şartlar değişirse, bir tadil davası açılarak, çocuğun daha yararına olmak üzere, (MK.149)da öngörülün somut olayın gerektirdiği önlemlerin alınması istenebilir. Akıl hastalığının varlığı durumunda, akıl hastasının ana ve babasının da torunlarıyla kişisel ilişkinin düzenlenmesini talep hakkını haiz olmaları gerektiği kanısındayım. Nitekim Yargıtay (18.11.1959, 12/29 -RG. 10482) bir İ.B.K. ile bu hakkı büyükana ve büyükbabaya tanımıştır. Boşanmanın fer'i sonuçlarına ilişkin olarak (MK.150/f.5)'in taraflara tanıdığı sözleşme imkanı, akıl hastasının temyiz kudretini haiz olmadığı134 durumda atanan vasi ile sağlıklı eş arasında da, akıl hastasının aleyhine olmamak, yazılı, hatta noterde resmi yazılı şekilde yapılmak ve hâkim tarafından onaylanmak şartlarının birarada bulunması durumunda yapılabileceği kanaatindeyim. (MK.m.144) uyarınca davalı akıl hastası süresiz olarak yoksulluk nafakası isteyebilecektir. Alacaklı akıl hastasının veya borçlunun ölümü halinde nafakasının kesilmesi gerekecektir. Yoksulluk nafakasının yanında uygulamada“iştirak nafakası”denilen bir tür nafaka daha vardır. Boşanmadan sonra velayet yetkisini haiz olmayan taraf, çocuk kendisine tevdi edilen tarafa belirtilen nafakayı ödeyecektir. Maddi Tazminat (MK. 143/1) ve manevi tazminat (MK.m. 143/2) evlilik bağının boşanma dolayısıyla tasfiyesinde, bir eşin diğerine yöneltebileceği diğer nakdi taleplerdir. Nafaka ve maddi tazminata toptan ya da irad olarak hükmedilecek iken; manevi tazminata irad biçiminde hükmedilemez. Bu sebeple de kesilmesi ve değiştirilmesi söz konusu olmaz. Her üç nakdi talebin ölüm ile intikal etmemesi gerektiği öğretide kanaatimce haklı olarak ifade edilmiştir. Öğretide isabetli olarak vurgulandığı üzere, MK.da gerçekleştirilecek düzeltici düzenlemede; Aile mahkemeleri kurulur ve iyi bir düzenleme yapılırsa, belki çeşitli adlar altında çeşitli meblağlar ödenmek yerine, somut olayın özellikleri değerlendirilerek, özellikle kadın eşe, tek bir“denkleştirme bedeli”ödenmesi, istisnai durumlarda aynı bedelin erkek eş yararına da hükmedilebilmesi yerinde olacaktır.

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Türk ve İtalyan Ceza Hukukunda güvenlik tedbiri kuramı ve kişi hürriyetini sınırlandıran güvenlik tedbirleri

    The theory of security measure and personal security measures limiting personal freedom in Turkish and Italian Criminal Law

    BATUHAN AKTAŞ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    HukukGalatasaray Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. VESİLE SONAY EVİK

  2. Türk aile hukukunda akıl hastalığı

    Mental illness in Turkish family law

    MUHAMMET HASAN TÜRKEL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    HukukDokuz Eylül Üniversitesi

    Özel Hukuk Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ ALİ HAYDAR YAĞCIOĞLU

  3. Türk Medeni Hukukunda koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması

    Restriction of freedom for the purpose of protection in Turkish Civil Law

    AYKUT AKSU

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    HukukAkdeniz Üniversitesi

    Özel Hukuk Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. AYŞE ARAT

  4. Türk Medeni Kanununda koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması

    Restriction of freedom for the purpose of protection in Turkish Civil Code

    BURAK YAKAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    HukukErciyes Üniversitesi

    Özel Hukuk Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MURAT DOĞAN

  5. Türk aile hukukunda boşanma sebepleri ve kusur ilkesi

    The reasons of divorce in Turkish law and the principle of defect

    EMİNE EDA GÜVENER

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    Hukukİstanbul Üniversitesi

    Özel Hukuk Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ NURİ AZİZ MİDYAT