Türk Cumhuriyetleri'nin ekonomik dönüşüm süreci ve bu süreçte uygulanan iktisat politikaları
The Process of economic transformation in Turkish republics and the economic policies
- Tez No: 53186
- Danışmanlar: DOÇ.DR. YUSUF TUNA
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Ekonomi, Economics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1996
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 174
Özet
ÖZET Çalışmanın metodolojisinde ilk ayrımı temel iktisadi sistemlerin incelenip değerlendirilmesi oluşturmaktadır. İkinci ayırım, sosyalist iktisadi sistemin bir türü olan eski Sovyetler Birliği'nin ekonomik sistemi üzerine tarihsel bir değerlendirme yapılmasıdır. Son ayırım ise Sovyet sonrası cumhuriyetlerden olan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'dan oluşan ve 1991'in sonlarından itibaren bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri'nin ekonomik sistem bazında dönüşümleri ve bu süreçte izlenen iktisat politikalarının incelenmesidir. İktisadi sistemler, bir toplumdaki ekonomik ilişkilerin tutarlı ve düzenli olarak işlemesini sağlayan kurallar bütünü demektir. İktisadi sistemlerin üretimi ve gelir dağılımını belirlediği, kişilerin tatmininde rol oynadığı söylenebilir. Her iktisadi sistem, kıt kaynakların değerlendirilmesi, en verimli üretim metodlannın keşfedilmesi, alternatif kaynak ve istihdam alanlarının geliştirilmesi gibi konularda somut çözümler üretir. Her iktisadi sistemde düzenleyici mekanizmalar vardır, örneğin, piyasa ekonomisinden söz edebilmek için, tüm ekonomik birimlerin üretim sürecinde birincil olarak karar verici olmaları, bu kararlarda önemli ölçüde fiyat mekanizmasının etkili olması ve fiyatın arz ve talep tarafından belirlenmesi gereklidir. Otoriter ekonomik sistemlerde ise, üretim ve tüketim süreci önceden belirlenerek merkezi bir plan tarafından tespit edilir. Bu bağlamda, temel olarak iki tür ekonomik sistemin varlığından söz edilebilir. Bunlar; yaygın deyimleriyle kapitalizm ve sosyalizm olarak bilinse de, her iki sistemin zamana ve mekana göre değişiklikler göstermiş olan versiyonları bulunmaktadır. Bu çerçevede kapitalizmin, vahşi kapitalizmden sosyal piyasa ekonomisine doğru bir gelişmegösterdiği; sosyalizmin ise, Stalin'in katı, bürokratik, otoriteryen sosyalizminden demokratik sosyalizme doğru farklı uygulama alanları bulduğu ifade edilebilir. Ekonomik sistemler hiç bir zaman ideal boyutta uygulanamamıştır. Çünkü bir ekonomik sistemin olgunlaşması için belli bir uygulama sürecinden geçmesi gerekmektedir. Günümüzde ekonomik sistemleri ilgilendiren önemli bir gelişme de sistemlerin birbirlerine yakınlaşması (convergence) şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber kapitalist bir ekonomik sistemi karakterize eden bazı temel kurumsal düzenlemelerden sözedilebilir. Bunlar teorik olarak; özel mülkiyet ve miras hakkı, kâr saiki, fiyat mekanizması, girişim özgürlüğü, rekabet serbestisi, bireycilik, tüketici hakimiyeti ve sınırlı devlet müdahalesi şeklinde sıralanabilir. Zamanla kapitalist ekonomik sistemde belli bir evrimin yaşandığı bilinmekle beraber, en önemli gelişme devletin ekonomiye müdahalesinde ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, zaman içerisinde devlet müdahalesinin boyudan değişmiş ve müdahalenin gerekçeleri anlam kazanmaya başlamıştır. Bu noktada karma ekonomik sistemlerin ortaya çıktığı söylenebilir. Piyasa ekonomisinde uygulamada, gelişim sürecine bağlı olarak büyük değişiklikler yaşanmıştır. Bunun yanında piyasa ekonomisinin, aslında serbest rekabeti içermediği ve tekelleşmeye açık karakterler taşıdığı ile ilgili düşünceler de belirmiştir. Sosyalist ekonomi ise, teorik temelini Marx'in fikirlerinden ilham alarak oluşturan ve komünizme geçiş aşamasında uygulanması öngörülen bir sistem özelliği taşımaktadır. Sosyalist ekonominin temel kurumlan olarak; merkezi planlama, sosyal mülkiyet, sosyalist devlet ve komünist parti hakimiyeti, sosyalist girişim ve işbirliği sayılabilir. Uygulamada saf ve ideal komünizme hiç bir zaman rastlanmamakla birlikte, eski SSCB'nin bürokratik kolektivizminden, eski Yugoslavya'nın değiştirilmiş piyasa ekonomisine kadar farklı yelpazelerde sosyalizm türlerinin uygulandığı görülmüştür. Eski SSCB bir kenara bırakılacak olursa, bu konuda en güzel ve güncel örnek olarak Çin gösterilebilir. Çünkü bu ülkede göstergeler, piyasa kurumlarına da önem veren bir planlamayla beraber uygulanan ve başanlı olan değişik bir tür sosyalizme işaret etmektedir.Ekonomik sistemlerin incelenmesine paralel olarak eski SSCB'de ortaya çıkan ekonomik sistemin değerlendirilmesi, çalışmanın metodolojisi açısından ikinci ayrımı oluşturmaktadır. Bu ülkede uygulanan ekonomik sistemin tarihsel olarak bir kaç dönemden oluştuğu görülmektedir. Birinci dönemi, Savaş Komünizmi de denen ve sosyalist ekonomiye hızlı bir geçişi hedefleyen zaman dilimi oluşturmaktadır (1917- 1921). Bu dönemde, özel mülkiyetin kaldırılması ve merkezi kararlara verilen büyük öncelikten de anlaşılacağı gibi Sovyet ekonomisinin ana unsurları oluşmaya başlamıştır. Fakat bu erken uygulamaların ülkeyi tam bir ekonomik fiyaskoya sürüklediğinin görülmesiyle birlikte 1921-28 yıllan arasında Yeni Ekonomi Politikası (NEP)'nın uygulanmasına gidilmiştir. NEP'le elde edilmek istenen, devlet sektörünü genişletip tarımı kollektifleştirerek sosyalist üretim biçimini getirmek ve sosyalist planlamaya geçiş için uygun bir zemin meydana getirmektir. Bunun için, dış ticaret, bankalar ve ulaşım sektörleri devlette kalmak üzere, küçük ve orta ölçekli işletmelerde özel mülkiyete izin verilmiştir. Bu dönem sonunda ekonomi toparlanmış ve merkezi planlamaya geçiş için elverişli bir zemin oluşturulmuştur. Sovyet ekonomisinin üçüncü dönemi Stalin'in liderliğinde yaşanmış olan, planlar dönemi olarak da adlandırılan 1928-1960 yıllan arasındaki zaman periyodudur. Bu dönemin temel özellikleri, otoriter, ekonominin tüm kaynaklarını seferber edici, savunma ve ağır sanayiyi ön planda tutan ve amaca ulaşmak için her aracı meşru gören karakterler taşımasıdır. Planlann genel hedefleri, ülkeye ekonomik bağımsızlık kazandırmak, sanayileşmeyi tamamlayarak komünist topluma geçişi sağlamak olarak tanımlanmıştır. Bu dönem sonunda sosyalizm ülkede -etkileri on yıllar sürecek maliyetleri de beraberinde getirecek şekilde- büyük oranda yerleşmiştir. Böylece Sovyet toplumunun dönüşümünde önemli bir adım atılmıştır. Bir sonraki dönem ise KruşçeVle başlamıştır. Bu dönem, merkezi katılığın kınlması için çeşitli reform denemelerinin yaşandığı ve Batılılar tarafından piyasa ekonomisine doğru dönüşümün başladığı yıllar olarak değerlendirilmiştir. Stalin zamanında yaşanan hızlı sosyo-ekonomik dönüşümün yol açtığı sıkıntıların giderilme çabalarına da bu dönemde rastlanmıştır. Bu çerçevede merkezi planlamadan kaynaklanan sorunlann çözülmesi ve işletmelerin verimliliğinin artınlması ile ilgili reform denemeleriyapılmıştır. Kruşçev“i izleyen Brezhnev ise, sorunları açıkça görülen sistemin revizyonu için sosyalist ideoloji içerisinde çözümler üretmeye çalışmış, ülkenin düştüğü teknolojik gerilikten kurtarılması için çaba sarfetmiştir. KruşçeVe göre daha tutucu ve muhafazakar bir çizgide olan Brezhnev^, Andropov ve Çernenko dönemleri izlemiştir. Bu arada bu dönemler yaşanırken Stalinci ilerlemenin ne kadar şişirilmiş olduğu ve sosyal maliyetleri anlaşılmıştır. Planlamada ortaya çıkan deformasyon, ülke çapında görülen ekonomik durgunluk, verimlilikte görülen olağanüstü düşüş ve bürokraside yaşanan başarısızlıklar bu döneme damgasını vuran gelişmelerdir. Buna paralel olarak sosyalizmin temel kurumlarının da yavaş yavaş ve açıktan eleştirilmeye başlanması, federatif yapıdan doğan huzursuzluklarla birlikte hissedilmeye başlamıştır. Sovyet ekonomisinin son dönemi olarak ise, Gorbachev'in Komünist Partisi başına getirildiği 1985'ten sonraki yıllar sayılabilir. Sovyetler için çok kritik özellikler taşıyan bu dönemin baş aktörü şüphesiz GorbacheVdir. Bu döneme kadar biriken sorunlar yapısal, ekonomik ve sosyo-kültürel altbaşlıklarda incelenebilir. Yapısal sorunlar, birliğe bağlı on beş cumhuriyetten ve yüz otuz çeşit milletti bünyesinde barındıran federatif yapıdan kaynaklanmıştır. Bu sorunları körükleyici unsurlar ise; Rus emperyalizminin etkileri, hak ve özgürlükler alanındaki kısıtlamalar ve bu koskoca ülkenin artık tek merkezden idare edilememesi açılarından önem kazanmıştır. Sistemin dağılmasına yol açan daha önemli bir unsur ise ekonomik yapıda görülmüştür. Bu çerçevede verimsizlik, iktisadi durgunluk, merkezi planlamada yaşanan olumsuz gelişmeler, artan savunma harcamaları, aşın istihdam ve yönetimdeki aksaklıklar gibi sorunlar sayılabilir. Bir diğer sorun da sosyo-kültürel sebeplerden kaynaklanmıştır. Tatminsizlik, ahlaki bozukluklar ve alkol bağımlılığı gibi uzun yıllar yok sayılan problemler artık açıkça görülmeye başlamıştır. GorbacheVle birlikte bu temel sorunların çözülmesi istikametinde bir dizi reform yapılmıştır. Bunun için de iki politika, glastnost (açıklık) ve perestroika (ekonomik yeniden yapılanma) kullanılmıştır. Bu reformlarla yapılmak istenenler -her ne kadar o dönemde açıkça ifade edilmese de- aslında ülkeyi piyasa ekonomisine götürücü sonuçlar meydana getirmiştir. Bunu doğrulayan en önemli gelişme ise 1990'ın başında ortaya atılan Şatalin ve Rijkov patentli pazar ekonomisine geçiş planlandır. Ülkeyi dört aşamada ve bir-iki buçuk sene içerisinde piyasa ekonomisine taşımayı hedefleyen bu planlar uygulamaimkanı bulamamıştır. Çünkü ülkenin daha önce değinilen sorunları başedilemez boyutlara varmış ve ekonomik-siyasal sistemde, dönüşü çok zor bir vetirenin sonuna gelindiği anlaşılmıştır. Böyle büyük bir ekonomik-siyasal yapı içerisinde yer alan Türk Cumhuriyetleri de 1991'de iyice beliren dağılma sürecini yaşadıkları için gelişmelere bigane kalamamışlar ve 1991'in sonlarında teker teker bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu çerçevede Türk Cumhuriyetleri tarafından şimdi yaşanmakta olan dönüşüm süreci, Sovyet döneminde yaşanan gelişmelerin farklı bir boyutta devamı olarak nitelenebilir. Türk Cumhuriyetleri, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'dan oluşan ve Sovyet sonrası cumhuriyetler içerisinde -Kazakistan dışında- ekonomik yapı itibarıyla en zayıf durumda olan ülkelerdir. Bu ülkelerin ekonomik potansiyellerine bakıldığında ise, durumun hiç de ümitsizliği gerektirecek boyutlarda olmadığı görülür. Bu açıdan ülkelerin ekonomik yapılarında görülen zayıflığı, ancak geçmiş dönemde uygulanan iktisat politikalarıyla açıklamak anlam kazanabilir. Stalinist kalkınma modelinden esinlenen Sovyet sanayisiyle ilgili son zamanlarda yapılmış bir araştırma, altı bin ürünün %77'sinin sadece bir fabrikada üretilmiş olduğunu tespit etmiştir. Dev ölçekli ekonomi olarak tanımlanabilecek böyle bir ekonomik yapılanmadan Türk Cumhuriyetleri de paylarını fazlasıyla almışlardır. Sovyet döneminde bu ülkelerde tarımsal üretime ağırlık verilmesi ve tüm birliğin ihtiyacını karşılayacak şekilde bazı ürünlerin üretiminde uzmanlaşmanın teşvik edilmesi ile, bu ülkelerde monokültür üretim yapısı oluşmuştur. Sovyet iktisat politikaları, her cumhuriyet için uzmanlaşma alanları belirleyerek, cumhuriyetler arasında uzun dönemli bir bağımlılık ilişkisi kurmayı hedeflemiştir. Bu ilişkinin, birliğin dağılmasına kadar geldiği seviye ise, ekonomik dönüşümün başarıya ulaşmasında alt unsur olan iç ekonomik entegrasyonun oluşmasını engellemiştir. Tarım ağırlıklı üretim ve hantal sanayi yapısı, monokültürel uzmanlaşma ile birleşince bu ülkelerin kısa bir dönemde ekonomilerini toparlayabilmeleri güçleşmektedir. Tarımda monokültür üretim yapısı, etkileri günümüze taşan çevre sorunlarım da gündeme getirmiştir. Bu arada mevcut sanayi üretiminin girdilerde yaşanan sorunlar sebebiyle devam etürilememesi, ülkeleri kendi hammaddelerine dayalı yeni sanayi kollanoluşturmaya itmiştir. Çünkü eski dönemde, bazı tarımsal malların üretimi açısından son derece uzmanlaşmış olan bu ülkelerde bu mallara dayalı sanayi kollan özellikle geliştirilmemiştir. Buna paralel olarak dağılmayı izleyen bir kaç yılda dış ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Bu sıkıntılar sermaye ve döviz yetersizlikleri, üretilen ürünlerin kalitesinde ortaya çıkan sorunlar ve yeni dış pazarlar bulmada yaşanan olumsuzluklarla ilgili olmuştur. Türk Cumhuriyetleri'nin diğer Sovyet sonrası cumhuriyetlerle birlikte büyük bir sosyo-ekonomik dönüşüm yaşadıkları açıktır. Bu dönüşüm piyasa ekonomisi ve kurumlarının oluşturulmasıyla ilgili olarak devam etmektedir. Bu çerçevede, piyasa ekonomisinin gerektirdiği hukuki mevzuat büyük oranda tamamlanmış olup uygulamada yaşanan sorunların aşılmasına çalışılmaktadır. Fakat bu alanda tamamen bir geçişin sağlandığını söylemek için henüz erkendir. Bu ülkelerin piyasa ekonomisine geçiş süreçlerinde özel mülkiyetin yaygınlaştırılması ve özelleştirme programı ile ilgili düzenlemeler yapılmasına rağmen altyapıdaki yetersizlikler ve girişimcilik ruhundaki eksiklikler sebebiyle fazla bir gelişme sağlanamamıştır. Çünkü, ekonominin yeniden yapılanmasında baş rolü oynayacak olan girişimci sınıf henüz oluşmamıştır. Ayrıca, piyasa ekonomisi ile ilgili kavramlar ve kurumlar çok popüler olsa da bu konuda kollektif bir şuurun oluştuğu söylenemez. Ayrıca her cumhuriyet için geçiş süreci kendi içerisinde farklılık göstermektedir. Bu sebeple geçiş sürecinin stratejisi ve hızı hakkında kesin bir şeyler söylemek zordur. Bu süreçte rol oynayan baş aktörler olan ülkelerin yöneticileri mantalite olarak eski dönemi yansıtmaktadırlar. Yeniden yapılanma sürecinde toplumun büyük oranda hazırlıksız olduğu da bilinmektedir. Bunun için bu ülkelerde beşeri sermayenin meydana getirilmesi yolunda atılacak adımlar büyük önem taşımaktadır. Bu cumhuriyetler için, başarılı piyasa ekonomileri ilham alınarak ve tutarlı sentezler oluşturularak yeni modeller önerilse de her ülkenin yeniden yapılanmada farklı safhalarda bulunması ve yapılanma sorunlarına yaklaşım biçimlerinde görülen farklılıklar kısa süreli çözüm önerilerini etkisiz bırakmaktadır. Bu çerçevede Özbekistan veTürkmenistan için, siyasi istikrarın devamını yeniden yapılanmanın önüne koyan ”otoriter" bir geçişten sözedilebilir. Bu anlamda Kırgızistan uzlaşmacı geçişi sağlayan, Kazakistan devlet denetiminde geçişi öngören devletler olarak tanımlanabilir. Azerbaycan ise, savaşın yüklediği milyarlarca dolarlık kayıpların yanında siyasi istikrarım daha yeni sağlayabilmiş bir ülke olarak kaotik bir geçiş süreci tanımlamasına uygundur. Geçiş sürecinin başlarında bütün cumhuriyetlerde uygulananan fiyat liberalizasyonunu hiperenflasyon ve reel ücretlerin olağanüstü düşüşü izlemiştir, özelleştirme politikası ise -aradan beş yıl geçmesine rağmen beklenen sonuçlan vermediği için- tam olarak başarıya ulaşamamıştır. Bu çerçevede 1994 yılı sonunda özel sektörün iç üretimdeki payı %30'la Kırgızistan'da en yüksek seviyeye ulaşırken diğer cumhuriyetlerde %20 ve aşağısına düşmüştür. Yine 1994 sonu itibarıyla şirketlerin yeniden yapılanması ve bankacılık alanlarındaki gelişmeler de küçük çaplı olabilmiştir, özelleştirmede Kırgızistan hariç diğer cumhuriyetlerde küçük ve orta çaplı gelişmeler sağlanabilmiştir. Fiyatların ve rekabetin oluşumunda ise yan-yanya elde edilmiş bir basandan sözedilebilir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen son iki yıldaki ekonomik veriler GSYÎH'daki düşüşlerin azalmaya başladığı, Rusya Federasyonu ve BDT ülkelerine olan ekonomik bağımlılık ilişkisinin zayıflamaya yüz tuttuğu, milli paralann tedavüle girmesiyle de milli ekonomilerin oluşmasında somut adımlar atılabildiği söylenebilir. Yeniden yapılanma sürecinde büyük potansiyel kaynaklara sahip bu ülkelere, uluslararası finans kuruluştan, ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından geçiş yardımlan da yapılmaktadır. Bu devlet ve kurumlann piyasa ekonomisine geçiş altyapısı oluşturmak için bazı yardım programlan uyguladıktan görülmektedir. Bu konuda AB tarafından, sadece 1993'e kadar toplam 100 milyon ECU'luk yardımda bulunulmuştur ve bu süreç halen devam etmektedir. Bir program çerçevesinde yürütülen (TACIS) bu yardım paketi, devlet girişimlerinin yeniden yapılandırılması, özel sektörün geliştirilmesi, altyapının iyileştirilmesi gibi alanlan kapsamaktadır. Bölgeye ilgisi daha sonra başlayan ABD ise, sadece 1995 yılında Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın yeniden yapılanması için 25 milyon dolarlık yardımda bulunmuştur. Bu ülkenin 1996 ve 1997 Mali Yılı'ndaAzerbayca dışındaki dört cumhuriyet için öngördüğü yardım paketi ise 150 milyon dolan bulmaktadır. Türk Cumhuriyetleri'nin yeniden yapılanması çerçevesinde Türkiye de -beklenen seviyede olmasa da- baza yardımlarda bulunmaktadır. Buna bağlı olarak 1995'in ikinci yansına kadar bu ülkelere açılan toplam 1 milyar dolann üzerindeki ihracat ve proje/finansman kredisinin 500 milyon dolardan fazlasının kullandırıldığı görülmüştür. Türkiye aynca, başta Azerbaycan olmak üzere bütün cumhuriyetlere, göreceli kalkınmışlığının getirdiği avantajlan ve piyasa ekonomisi tecrübelerini aktarmaktadır. Bu bağlamda bu ülkelerin piyasa ekonomisiyle ilgili kurumsal yapılannın inşasında önemli roller oynamaktadır. Dönüşüm sürecindeki bu ülkelerde izlenen istihdam, ücret ve fiyat politikalan ekonominin genel gidişine bağlı olarak pek çok olumsuzluğu içermektedir. Çünkü bağımsızlığın akabinde merkezi planlamanın iflası sonucu istihdamda ciddi sorunlar yaşanmış, ücretler de sürekli olarak reel değerlerini kaybetmiştir. Ekonomik yeniden yapılanmada elde edilecek olumlu gelişmeler şüphesiz istihdamı da olumlu yönde etkileyecektir. Henüz geçiş dönemi safhalarının ilk periyodunda bulunan bu ülkeler şimdilik yapısal reformlann yerleştirilmesi ve istikrann sağlanması sorunlanna çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Türk Cumhuriyetleri'nin içinde bulunduklan ekonomik durum geçiş süreci aşamalan açısından değerlendirilecek olursa kesin bir şey söylemek oldukça güçtür. Çünkü bazı ülkelerde (Kırgızistan, Kazakistan gibi) siyasi safhanın tamamlanmış olduğu büyük oranda söylense de Özbekistan ve Türkmenistan için aynı durum sözkonusu değildir. Geçişte ikinci safha olarak öngörülen erken piyasalaşma safhasının yaklaşık tüm ülkelerde yaşandığı söylenebilir. Üçüncü safha olan enflasyonu kontrol safhası ise henüz - Kırgızistan dışında- aşılamamıştır. Bu durumda dördüncü safha olan piyasalaşma aşamasına henüz gelinemediği rahatlıkla ifade edilebilir.
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Türkiye'de kalkınma ve işbirliği dış yardımlarının kurumsallaşması
Institutionalization of development and cooperation foreign aids in Turkey
SÜLEYMAN ŞAHİN
Yüksek Lisans
Türkçe
2013
Uluslararası İlişkilerAtılım ÜniversitesiUluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. POYRAZ GÜRSON
- Küreselleşmede bölgesel örgüt iş birliği mekanizması çerçevesinde Türk devletleri teşkilatı
Organization of Turkic states within the framework of regional organization cooperation mechanism in globalization
AYBÜKE ASLANTAŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
Uluslararası İlişkilerAnkara Yıldırım Beyazıt ÜniversitesiSosyal Politika Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ABDULKADİR DEVELİ
- Halkla ilişkiler bağlamında insani diplomasi aracı olarak TİKA'nın Kırgızistan'daki çalışmaları
TIKA's work in Kyrgyzstan as a means of human diplomacy in the context of public relations
ADİL AKTAŞ
Doktora
Türkçe
2021
Halkla İlişkilerKırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesiİletişim Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HAMZA ÇAKIR
DOÇ. DR. UĞUR ÜNAL
- Yurtdışından işçi geri dönüş göçlerinin işleyişi, paterni ve etkileri: Kırşehir örneği
Başlık çevirisi yok
ŞEREF ÜNLÜER
- Mudanya'da kentleşme süreci ve kentsel gelişimi etkileyen faktörler
Factors affecting urbanization process and urban development in Mudanya
SİNAN ALBAYRAK