Talasemi Major'lü okul çocuklarında oral demir selatörü Deferipron'un Desferrioksamin ile kombine sağaltım modeli
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 61033
- Danışmanlar: PROF. DR. GÜNGÖR NİŞLİ
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Child Health and Diseases
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1998
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Ege Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 97
Özet
ÖZET Demir şelasyon sağaltımı binlerce talasemi major olgusu için yaşam koruyucudur. Desferrioksamin (DFO) etkinlik ve güvenilirliği kanıtlanmış bir demir şelatörü olmakla beraber, pahalı bir ilaç oluşu, devamlı subkutan uygulamanın getirdiği uyum sorunları nedeniyle dünyada gereksinimi olan hastaların %10 dan azı tarafından kullanılabilmektedir. Bu nedenledir ki oral aktif, etkin, toksik olmayan ve ucuz bir demir şelatörü son 20 yıldır bir amaç olmuştur. Oral demir şelatörü olarak 1,2 dimetil-3-hidroksiprid-4-one (Lı,CP20) insanlarda uzun süreli klinik incelemeler için kullanılmaya uygun bulunmuştur. Dünyada bazı merkezlerde“iyi klinik uygulamalar”prensiplerine uygun olarak klinik çalışmalarda kullanılmaktadır. Halen etkinlik, güvenilirlik ve yan etkileri bakımından farklı etnik gruplarda, farklı yaş gruplarında, özellikle çocuklarda, prospektif çalışmalarla değerlendirilme gereksinimi vardır. Bu çalışmada; Lı'nm farklı bir etnik grupta - Türk çocuklarında - ve DFO ile kombine uygulama modeliyle etkinlik, güvenilirlik, olası toksik ve yan etkileri bakımından değerlendirilmesi amaçlandı. Uzun süreli bir klinik inceleme öncesinde Lı'nm kısa süreli etkinliğinin değerlendirildiği bir ön çalışma planlandı. Bu ön çalışmaya 1 1 talasemi major olgusu alındı. Her bir hastanın Lı (75 mg/kg/gün P.O.) ile, DFO (40-50 mg/kg/gün S.C. 8-12 saat infüzyon) ile ve şelatörsüz olarak üriner demir ve çinko atılımları saptandı. Lı ve DFO'nin talasemi major olgularının %73'ünde negatif demir balansım sürdürmek için gereksinilen miktarda (>0.3-0.5 mg/kg/gün) üriner demir atılımı sağladıkları saptandı. Şelatörlerin sağladıkları üriner demir atılımları bakımından aralarında anlamlı bir farklılık bulunmadı.Talasemi major olgularının şelatörsüz 24 saatlik üriner demir atılımlarının kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek (p=0.01) bulunması bu olguların demir yüklerinin fazlalığına bağlandı. DFO ile şelasyon sağaltımı üriner çinko atılımım etkilemiyorken talasemi major olgularının Lı ile üriner çinko atılımları, aynı olgu grubunun DFO ile, şelatörsüz 64olarak ve kontrol grubunun üriner çinko atılımlarından anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla p=0.006, p=0.008, p=0.02). Bu bulgu Lı 'nın demir yanısıra çinkoya da afinitesi yüksek bir şelatör olduğunun göstergesi olarak kabul edildi. Lı ile DFO ile olduğu kadar üriner demir atılımının ve/veya negatif demir balansının sağlanabildiği, ebeveynleri tarafından“Bilgilendirilmiş Onay Formu”nun okunup imzalandığı, 6-13 yaşlarında 7 beta talasemi majorlu hastada demir şelasyon sağaltımı, Lı ve DFO 6 ay süreli kombine sağaltım modeli olarak planlandı. Tamamı ilköğretim okulu öğrencisi olan çalışma grubumuza, onların okul yaşamı ve aktivitelerini sınırlamamak amacıyla, hafta içi 4 gün Lı 75 mg /kg/gün tok karma 3 dozda ağızdan verilirken hafta sonu 2 gün standart doz (40-50 mg/kg) ve yöntemle ( infüzyon pompası ile 8-12 saatlik subkutan infüzyon ) DFO uygulandı. Hastaların 3 hafta aralarla aldıkları eritrosit süspansiyonu transfüzyonlanyla eş zamanlı olarak 40-50 mg/kg DFO'nin intravenöz infüzyonu sürdürüldü. Çalışma grubunun ilk 2 ay 10 gün daha sonra 21 gün aralarla düzenli kontrolleri yapıldı. Her kontrolde tam kan sayımlan yapıldı, absolü nötrofıl ve lenfosit sayıları hesaplandı. Karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri (ALT, AST ve üre, kreatinin ) monitörize edildi. Romatoid faktör (RF), anti-nükleer antikor (ANA) ve anti-DNA gibi romatolojik testler ile humoral ( IgG, IgM, IgA ) ve hücresel ( CD3, CD19, CD4, CDg, CD16+56, HLA-DR ) immünolojik güvenlik değişkenleri 2 ay aralarla izlendi. Plazma çinko, bakır ve KKH çinko, bakır düzeyleri 2 ay aralarla saptandı. Sağaltımın 3. ayında tam kan selenyum ve KKH glutatyon peroksidaz (GPX) enzim düzeyleri ölçüldü. Serum ferritin düzeyleri 6 hafta aralarla monitörize edildi. Hastaların kombine sağaltım protokolü öncesinde ve 6 aylık sağaltım sonunda, perkutan iğne aspirasyon biyopsisi ile elde edilen karaciğer dokuları histolojik olarak ve karaciğer demir konsantrasyonları açısından değerlendirildi. 65Hastaların, kombine (Lı-DFO) sağaltım modeline uyumları mükemmeldi. Çalışma süresince, Lı 'nın sık karşılaşılan yan etkileri olarak bildirilen artropati ve mide-barsak sistem bulguları hiç bir olguda gözlenmedi. Lı'mn en ciddi yan etkisi olarak bildirilen nötropeni veya agranülositoz hiç bir olgumuzda saptanmadı. Çalışmanın başlangıcında, hastalarımızın %57'inde ALT düzeyleri normalin 1.5 katından daha yüksekti. Çalışma süresince bu olguların ALT düzeylerinde dalgalanmalar izlendi ancak ilacın dozunun azaltılması veya sonlandırılmasına gerek olmaksızın başlangıç seviyelerine geriledi. Sadece 1 olgunun izlemlerinde normalin 5-10 katma varan, geçici anormal yüksek ALT değerleri saptandı. Bu olgu Lı ve DFO ile kombine sağaltım öncesindeki karaciğer biyopsi örneğinde siroz tanımlanan tek olguydu. Hiçbir olguda kronik viral karaciğer hastalığı ile uyumlu serolojik bulgu yoktu. Çalışma grubumuzun başlangıçta, selektif IgA eksikliği bulunan bir olgu dışında humoral ( IgG, IgM, IgA ) ve hücresel ( absolü lenfosit, CD3, CD19, CD4, CD8, CD4/CD8, NK, HLA-DR ) immunite testleri normaldi. Çalışma süresince, klinik olarak hiçbir ciddi enfeksiyon bulgusu gelişmedi ve laboratuvar olarak immun supresyon veya immun yetmezlik ile uyumlu herhangi bir immünolojik bozukluk saptanmadı. İki olguda başlangıçta, birinde çalışma süresince düşük litrelerde RF pozitifliği izlendi. Bu olgularda RF pozitifliği ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir klinik bulgu yoktu. Çalışma süresince ANA ve anti-DNA negatif kaldı. Çalışma grubumuzun kombine (Lı-DFO) sağaltım öncesinde plazma çinko ve bakır düzeylerinde kontrol grubuna göre anlamlı bir farklılık saptanmazken, KKH çinko ve bakır düzeyleri anlamlı olarak düşük bulundu (sırasıyla p=0.055, p=0.001). Sağaltım süresince plazma çinko düzeylerinde başlangıca göre giderek artan bir düşüş izlendi ( sırasıyla p=0.53, p=0.07, p=0.01). Buna paralel KKH çinko düzeyleri ise anlamlı olarak yükseldi. Plazma çinko düzeylerinde giderek artan düşüşün Lı'mn üriner çinko atılımım arttırmasının sonucu olduğu düşünüldü. KKH çinko düzeylerinin anlamlı olarak yükselmesi, plazma çinko düzeylerindeki 66düşüşe paralel olarak artmış bir hücresel gereksinimin sonucu, KKH'lerinde metalotioneinden Zn disosiasyonu ile ilişkili olabilirdi. Çalışma grubumuzda LpDFO kombine sağaltımının 3. ayında ve sadece DFO alan talasemi major olgularında KKH glutatyon peroksidaz ve tam kan selenyum düzeylerinin, sağlıklı kontrol grubundan anlamlı bir farklılık göstermediği saptandı. Bu bulgu talasemi majorlu hastalarımızın oksidatif stres altında olmadığının göstergesi kabul edildi. Çalışmanın başlangıcında, bir olgu dışında tamamının serum ferritin düzeyleri, kardiyak hastalık ve erken ölüm riski için eşik değer kabul edilen 2500 ng/ml'nin üzerindeydi. Yine aynı olgunun kuru karaciğer dokusunda demir konsantrasyonu, eşik değer kabul edilen 1 5 mg/g kuru ağırlık düzeyindeyken, diğerlerinde belirgin olarak daha yüksekti. Bir olgu dışında tamamında şiddetli karaciğer fıbrozisi (3-4/4°) izleniyordu, bir olguda siroz saptandı. Tüm bu bulgular, hastalarımız için kardiyak hastalık ve erken ölüm beklentisi işareti sayıldı. Lı-DFO kombine sağaltımının sonunda serum ferritin düzeylerinde anlamlı bir değişiklik izlenmedi. Sağaltımın sonunda yinelenen karaciğer biyopsilerinde, olguların kuru karaciğer doku demirlerinde belirgin bir düşüş (p=0.06), buna paralel olarak, karaciğer dokularında histolojik olarak siderozis derecesinde belirgin gerileme saptandı. Knodell histolojik aktivite indeksinde de, doku hasarındaki iyileşmenin işareti olarak, başlangıca göre belirgin düşüş izleniyordu (p=0.06). Buna karşın, karaciğer dokularında fıbrozis, başlangıç düzeylerine göre üç olguda gerilerken, biri başlangıçta siroz bulunan olmak üzere üç olguda değişmeden kaldı. Olguların başlangıca göre karaciğer fibrozis düzeylerinde gerileme göreceli olarak daha az belirgin bir bulguydu (p=0.25). Lj-DFO kombine sağaltımının etkinlik ve güvenilirliğinin değerlendirildiği bu ön çalışmada; kombine sağaltımın çoğu öğrenci olan hastalarımız için ideal bir şelasyon modeli oluşturduğu, bu sağaltım modeliyle önemli bir yan etkiyle 67karşılaşılmadığı ve sağaltım modelinin etkinliği ile ilgili sonuçların ümit verici olduğu saptandı. Lı'nın etkinliği ile ilgili kaygılar giderilinceye kadar, etkinliği kanıtlanmış bir demir şelatörü olan DFO ile kombine uygulamanın daha güvenli olduğu düşünüldü. Lfrun daha geniş hasta kitlelerine güvenle ulaştırabilmesi için, çok merkezli, prospektif, randomize ve kör çalışmalarla bu bulguların destekleneceği sonucuna varıldı. 68
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Talasemi major tanısı ile izlenen hastalarda depresyon, kaygı düzeyi, benlik algısı ve yaşam kalitesinin, hastaların ebeveynlerinde depresyon ve kaygı düzeyinin değerlendirilmesi
The evaluation of depression, anxiety level, self-perception and quality of life in patients with thalassemia major and the level of depression and anxiety in parents of patients
REFİKA GÖREN
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2019
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıAnkara ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. DİLBER TALİA İLERİ
- Hematopoetik kök hücre transplantasyonu yapılan talasemi majör tanılı hastalarda uzun dönem yaşam kalitesinin değerlendirilmesi
Assessment of long-term quality of life in patients with thalassemia major diagnosis following hematopoetic stem cell transplantation
ORUÇALI GULIYEV
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2019
HematolojiEge ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SERAP AKSOYLAR
- Talassemi majörlü çocuklarda depresif belirtilerin incelenmesi
Depressive symptoms in children with thalassemia major
EBRU KILIÇARSLAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2001
HemşirelikHacettepe ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ.DR. HİCRAN ÇAVUŞOĞLU
- Talasemi Majörlü adölesanlarda beden imajinin benlik saygisina etkisi
The influence of body image on the self esteem in the adölescent with Thalasemia Major
NURCAN KÜÇÜK
Yüksek Lisans
Türkçe
2007
Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıMarmara ÜniversitesiÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HATİCE PEK
- Beta-talasemili ergenlerde psikopatoloji sıklığı ve aile işlevselliği
The prevalence of psychopathology and family functioning in adolescents with beta-thalassemia
ASLI SÜRER ADANIR
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2008
PsikiyatriAkdeniz ÜniversitesiÇocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ESİN ÖZATALAY