Geri Dön

Creative labor in Turkish cultural and creative industries: Istanbul-based visual designers

Türk kültürel ve yaratıcı endüstrilerinde yaratıcı emek: İstanbul-merkezli görsel tasarımcılar

  1. Tez No: 781111
  2. Yazar: YUNUS EMRE ÖZTAŞ
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. EMİNE NAZLI AYTUNA
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Sosyoloji, İletişim Bilimleri, Sociology, Communication Sciences
  6. Anahtar Kelimeler: Yaratıcı Emek, Yaratıcı Endüstriler, Kültürel Endüstriler, post- Fordizm, Kültürel İş, Creative Labor, Creative Industries, Cultural Industries, post-Fordism, Cultural Work
  7. Yıl: 2023
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Radyo Televizyon ve Sinema Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Medya ve İletişim Çalışmaları Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 107

Özet

Son dönemde 'bilgi toplumu', 'yaratıcı ekonomi' ve varyantları üzerine yapılan tartışmalar kültürel üretimin kamu politikasının ve akademik çalışmaların merkezine taşınmasına sebep olmuştur. Yeni 'yaratıcı ekonomi' anlatısında 'yaratıcılık' kavramı bir insan sermayesi olarak ele alınmıştır. Kavram ekonomik büyüme, kentsel dönüşüm, yeni işyerlerinin ve işçilerin yaratılması etrafındaki tartışmalarda kendisine yer edinmiştir. Bu bağlamda, 'yaratıcı endüstriler' tanımlaması, önce Avustralya ve İngiltere'de, ardından dünyanın diğer bölgelerinde yeni medya çağında sanatsal ve kültürel üretimi kapsayan bir çatı terim olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönüşüm dahilinde, kültürel endüstriler çok daha kapsamlı bilgi sektörüne çeşitli sembolik mal ve hizmetler sunan bir alt sektör olarak görülmeye başlanmıştır. Bu çerçevede yaratıcı emekçiler, vasıflı çalışanlardan oluşan çok uluslu bir işgücü olarak ön plana çıkmıştır. Bu emekçiler 'yakasız' çalışanlar olarak adlandırılmış ve işleri 'havalı', 'yaratıcı' ve 'eşitlikçi' olarak sunulmuştur. Fakat eleştirel medya ve iletişim akademisyenlerinin bu işgücüne ilişkin çalışmaları, ana akım akademik ve politika belgelerinde yaratıcı emeğin bu 'parıldayan' imajı ardında yaratıcı mesleklerin paradoksal özellikler barındırdığını göstermiştir. Bulguların neredeyse tamamı, neo-liberalizm, neo-liberal politika yapımı ve farklı endüstriyel ortamlarda yaratıcı emekçilerin kötüleşen koşulları ve değişen öznellikleri arasında bir ilişkiye işaret etmektedir. Fakat bu çalışmalar, post-endüstriyel Batı bağlamına odaklanan belirgin epistemolojik etnomerkezcilikleri nedeniyle eleştirilmiştir. Bu tartışmalardan yola çıkan bu tez, İstanbul merkezli görsel tasarımcılar üzerine bir alan araştırması ile Türkiye yaratıcı ve kültürel endüstrilerindeki kültür çalışanlarının çalışma koşullarını, deneyimlerini ve öznelliklerini incelemeyi amaçlamaktadır. Yaratıcı emekçiler kariyerlerini belirli endüstriyel bağlamlarda inşa ederler ve deneyimlerler. Bu sebeple ilk bölüm 'kültürel endüstriler' ve 'yaratıcı endüstriler'i tanımlamaya çalışmaktadır. Konseptlerin her ikisi de kapitalizmin çağdaş döneminde 'kültürel' olanın yaratılması ve dolaşımıyla ilgili olsa da farklı akademik çevrelerde ortaya çıkmışlardır ve söylem açısından önemli ölçüde farklılık göstermektedirler. Bu iki konsept farklı söylemler ve terminolojiler kullansalar da sembol oluşturma bu sektörler için önemli bir unsur olduğundan konseptler işgücü dahil pek çok önemli konuda örtüşmektedirler. Fakat bu konseptlerin konuşlandırdığı söylemler, kültür çalışanlarının çalışma koşullarını, deneyimlerini ve öznelliklerini belirlemede oldukça önemlidir. Bu söylemler aynı zamanda kültürel üretime ilişkin kamu politikalarını ve akademik bakış açılarını da şekillendirmektedir. 'Kültürel endüstriler' teorik köklerini 'kültür endüstrisi' ve 'iletişimin ekonomi politiği' gibi kültürel üretime yönelik öncü eleştirel yaklaşımlardan alan bir kavramdır. 'Yaratıcı endüstriler' ise yeni medya çağında yaratıcı sanatların kültürel endüstriler ile yakınmasıyla ortaya çıkan bir kavramdır. Akademisyenler, bu terminolojik değişimin, yeni bilgiye dayalı neo-liberal ekonomide istihdamı ve GSYİH'yı artırmak için kültür politikasını bir sanayi politikasına dönüştürmek isteyen politika yapıcılar tarafından tetiklendiğini tartışmışlardır. Son yıllarda, kültür işçilerinin bu yeni“yaratıcılık”söylemindeki konumları önemli bir eleştiri noktası olmuştur. İkinci bölüm, bu terminolojik değişim altında kültür çalışanlarının çalışma koşullarını, deneyimlerini ve değişen öznelliklerini tartışmaya açmaktadır. Kültürel ve yaratıcı endüstrilerdeki işin çoğu post-Fordist düzenlemeler altında yürütüldüğünden, bu bölüm ayrıca bu düzenlemeler kapsamında işgücü uygulamalarının dönüşümlerini ele almaktadır. Post-Fordist üretim tarzında, tekrarlayan ve rutinleşmiş işler önemini yitirir ve mesleki profil bilgi, enformasyon ve yaratıcılık gerektiren faaliyetlere doğru değişmeye başlar. Ancak işçiler Fordist kapitalizmin rutin ve yabancılaştıran çalışma koşullarından kurtulurken, post-Fordist üretim tarzında güvencesiz, geçici ve düzensiz çalışma egemen hale gelmiştir. Bu bağlamda prekerleşme post-Fordist emeği karakterize eden temel kavramlardan biri olmuştur. Refah devleti veya sendikalar gibi sosyal kurumların neo-liberal rejimlerde erozyona uğramasıyla, 'risk' yönetimi bireylere yüklenmiştir. Ek olarak, ekonominin küresel neo-liberal yeniden yapılanmasında“esneklik”ve“enformellik”gibi kavramlar giderek daha önemli hale gelmiştir. Kültür işçileri, bu yeni post-Fordist emeğin poster çocukları olarak görülmektedir. Bu bağlamda, eşitsizlik, güvencesizlik, çalışma kalitesi ve kültür işçileri arasındaki kolektif eylem olasılıkları konularına özel bir vurgu yapan ve hızla büyüyen bir literatür ortaya çıkmıştır. Öte yandan, Foucaltcu yönetimsellik teorisinden yola çıkan bazı akademisyenler, yaratıcı emekçilerin bireyselleşen, esnekleşen ve prekerleşen bir endüstride yalnızca pasif yabancılaşmış özneler olmadığını, aktif-ama- yönetilen özneler olduğunu tartışmışlardır. Bu bakış açısından yola çıkan akademisyenler, kültür işçilerinin neoliberal yaratıcı işyerlerinin kendi kendini sömüren özneleri olduğunu iddia etmektedir. Bununla birlikte, bu iki kanat çalışmaların ağırlıklı olarak post-endüstriyel Batılı kültürel çalışma bağlamında gerçekleştirilmesinden dolayı, bu çalışmaların evrensel geçerliliği son yıllarda medya ve iletişim araştırmacıları arasında bir tartışma konusu olmuştur. Bu akademisyenler, girişimci öznelcilik, güvencesizlik ve enformellik gibi Batılı akademisyenler tarafından kabul edilen sabit kültürel çalışma kavramlarının yeniden düşünülmesi ve yerelleştirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Üçüncü bölüm, Türkiye'deki yaratıcı ekonomi ve onun altında işleyen yaratıcı emek hakkında arka plan bilgisi sağlayarak saha çalışmasını bağlamsallaştırmaktadır. Türk yaratıcı ekonomisi son yıllarda hızla büyümektedir. İstanbul, ülkenin kültürel işgücünün neredeyse yarısına ev sahipliği yapan, Türk ekonomisinin amiral gemisi olarak öne çıkmaktadır. Ancak, Batı'nın yaratıcı ekonomilerinin aksine, Türkiye'de yaratıcı emeği yöneten 'uygun' kültürel politikalar veya özel iş kanunları yoktur veya uygulamada zayıf kalmaktadır. Türk kültür sektörlerindeki endüstriyel gelişme, iyi hazırlanmış kültürel politikalardan ziyade öncelikle yaratıcı girişimcilerin bireysel veya toplu çabalarına dayanmaktadır. Bu bağlamda, kültür işçileri üzerine daha önce yapılmış çalışmaların bulgularına baktıktan sonra, bu bölüm tezin saha çalışmasına konu olan İstanbul merkezli görsel tasarımcılara geçmektedir. Kartopu örnekleme yöntemiyle seçilen 19 görsel tasarımcı ile yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirildikten sonra bulguların sunumuna geçilmiştir. Bulgular biri işçilerin çalışma koşullarına karşılık gelen, diğeri deneyimleri ve öznelliklerine karşılık gelen iki başlık altında işlenmiştir. Bulgular, İstanbul-merkezli görsel tasarımcıların emeğinin son derece esnek, bireyselleştirilmiş ve güvencesiz bir biçim aldığını göstermektedir. Bu olgudan hareketle çalışmada, İstanbul merkezli görsel tasarımcıların çalışma hayatı kaliteleri, iş deneyimleri ve öznelliklerinin şekillenmesinde bu süreçlerin rolü incelenmiştir. Katılımcıların tamamına yakını çalışma pratiklerinin ve iş bulma süreçlerinin esnekliğine vurgu yapmıştır. Esneklik çalışanlara kendi çalışma programlarını planlama konusunda bir tür özgürlük sağladığı için olumlu bir deneyim kaynağı olsa da çalışanların yaşamları üzerindeki etkileri çoğunlukla olumsuzdur. İstanbul- merkezli görsel tasarımcıların işlerinin esnekliği nedeniyle işleri yoğunlaşmakta ve genellikle ücret artışı olmadan şirket veya müşteri taleplerine göre ek sorumluluklar almaktalardır. Ayrıca Türkiye'deki yaratıcı ve kültürel endüstrilerde çalışmanın yüksek düzeyde güvencesizlikle işaretlendiği gözlemlenmiştir. Ek olarak, kariyer ilerleme mekanizmalarının da oldukça esnek, enformel ve bireyselleştirilmiş olduğu gözükmektedir. Serbest çalışma, İstanbul-merkezli görsel tasarımcılar arasında oldukça popüler ve arzu edilen bir çalışma modeli olarak öne çıkmaktadır. Türkiye'de refah devleti ve sendikalar gibi toplumsal kurumların erozyona uğraması ile çalışma dünyasını çevreleyen yapısal sorunlar ve riskler bireylerin sırtına yüklenmektedir. Bu bağlamda, İstanbul-merkezli görsel tasarımcılar, sektörde var olabilmek ve hayatlarını idame edebilmek adına çoğunlukla arkadaşlarından oluşan gayri resmi topluluklara yönelmektedir. İşçiler bu ağları sistemik esnek sömürü sorununa bireyselleştirilmiş bir çözüm olarak kullanmaktadır. Ancak enformellik sadece güvencesizleşmeye yol açan bir süreç olarak düşünülmemelidir. Enformellik, bireyselleştirici karakterinin ötesinde, İstanbul merkezli görsel tasarımcılar arasında 'ilişkisel' olan yeni toplumsallıklar ve dayanışma pratikleri de yaratmaktadır. Post-Fordist kapitalizmin sunduğu zorlu koşullara rağmen, İstanbul merkezli görsel tasarımcılar yaratıcı mesleklerinde çalışmaya devam etmek istemektedirler. İstanbul merkezli görsel tasarımcıların mesleklerine karşı yüksek düzeyde tutkuya sahip oldukları gözlemlenmiştir; işleri aracılığıyla kendini onaylama, toplum saygısı ve öz saygı aramaktadırlar. Bu onların kendi kendini sömürmesine yol açan etmenlerden biridir. Bir diğer önemli bulgu ise İstanbul merkezli görsel tasarımcıların öznellikleri üzerinedir. İstanbul merkezli görsel tasarımcıların çoğunun kurumsal (enterprise) değerleri benimsediği gözlemlenmiştir. İstanbul merkezli görsel tasarımcılar, girişimci, yaratıcı, kendini sömüren özneler gibi görünse de post- endüstriyel batı bağlamındaki kültür işçilerinin aksine, kendilerini suçlayan davranışlar göstermemektedir. Bunun yerine ekonomi, müşteriler, sektör ve 'kültür' gibi yapısal sorunları işaret etmektedirler. Kısacası kendi girişimcilik potansiyellerini yaratmak ve geliştirmek için sektörlerinde yapısal değişiklikler istemekte ancak bunu değiştirmek için toplu bir eylemde bulunmamaktadırlar. Bunun yerine Türkiye'deki müşteri ve işverenlere göre daha 'profesyonel,' mesleklerine karşı daha 'saygılı' ve ödemelerin daha yüksek olduğu Avrupa veya Amerika ülkelerine taşınmak ve çalışmak istemektedirler. Bu, Türk kültürel ekonomisi için bir tehdit olarak göze çarpmaktadır çünkü işçiler, güvencesizliğin ve suiistimal edici enformelliğin birleşik etkileri nedeniyle Türk müşterilerle veya firmalarla çalışmak istememektedirler.

Özet (Çeviri)

With the recent discussions around 'post-industrialism', 'knowledge-based economy', 'information society', 'creative economy' and their variants, cultural production has come to the fore in public policy and academy. In the narrative of the new 'creative economy', the term creativity has stood out as a 'human capital' and a form of input and output. The term has been used in debates around economic growth, urban regeneration, and creation of new kinds of workplaces and workers. First in Australia and Britain, and then the other parts of the world, 'creative industries' has shone out as an umbrella term for artistic and cultural production in the new media age. In this context, cultural industries have begun to be seen as a subsector that supplies a variety of informational goods and services to a much more extensive information sector. Within this frame, creative laborers have shone out as a multi- national workforce of skilled workers. They have been named 'no-collar' workers, and their jobs were hailed as 'cool', 'creative', and 'egalitarian'. However, critical media and communication scholars' studies on this workforce have shown that under this 'glowing' image of creative labor in mainstream academic and policy accounts, creative occupations were marked with paradoxical characteristics. Almost all of the findings pointed to an interrelation between neo-liberalism, neo-liberal policy making and the worsening conditions and changing subjectivities of creative laborers in different industrial settings. However, these studies have been criticized for their apparent epistemological ethnocentrism centered on the post-industrial Western context. Drawing from these recent discussions, this thesis set out to ascertain the conditions, experiences, and subjectivities of cultural workers in Turkish CCIs, with a field study on Istanbul-based visual designers. The first chapter tries to define the cultural and creative industries since cultural workers build and experience their careers in these industrial contexts. Although the concepts of 'cultural industries' and 'creative industries' deploy different terminologies and consist of slightly different industrial classifications, they occasionally overlap. Additionally, these industries share much in common regarding their workforce since 'symbol making' is a crucial aspect for both of these industries. However, although both of these concepts are concerned with the creation and circulation of the 'cultural' in contemporary capitalism, they significantly differ in their manner of discourse. The discourses these concepts deploy are highly significant in determining cultural workers' conditions, experiences, and subjectivities. These discourses also shape public policy and academic perspectives on cultural production. While 'cultural industries' is a concept that draws its theoretical roots from the pioneering critical approaches to cultural production such as 'culture industry' and 'political economy of communication', 'creative industries' is a concept that is emerged from the convergence of the creative arts with cultural industries in recent discussions around new media technologies. Scholars have discussed that this terminological shift was triggered by the policy-makers who wanted to turn cultural policy into an industrial policy to boost employment and GDP in the new information- based neo-liberal economy. In recent years, cultural workers' positions in this new 'creativity' discourse have been a significant point of criticism. The second chapter tries to define cultural workers' conditions, experiences, and subjectivities under this terminological shift. Since most CCI work is being performed under post-Fordist arrangements, the chapter also highlights the transformations of labor practices under these arrangements. In the post-Fordist mode of production, repetitive and routinized work becomes less significant and occupational profile changes towards the activities that require the use of knowledge, information, and creativity. However, while workers break from the routine and alienating working conditions of Fordist capitalism, insecure, casualized and irregular work becomes dominant in the post-Fordist mode of production. In this context, precarity becomes as one of the main concepts that characterize post-Fordist labor. With the erosion of social institutions such as the welfare state or trade unions in neo-liberal regimes, the management of risk places upon individuals. Additionally, concepts such as 'flexibility' and 'informality' become increasingly important in the global neo-liberal restructuring of the economy. Cultural workers become the poster children of this new post-Fordist labor. In this context, a growing body of literature emerged on the conditions of creative laborers with a particular emphasis on the questions of inequality, precariousness, quality of working life, and the possibilities of collective action among cultural workers. On the other hand, drawing from governmentality theory, scholars have discussed that creative laborers are not just passive alienated workers in an industry that is marked with the cohesive effects of the processes such as flexibilization, individualization and precarization, but also are active-but-governed subjects who seek self-realization and pleasure through their work, and who embrace enterprise values and other neoliberal ideas that surround precarious cultural work. Thus, cultural workers are claimed as self-exploited victims of neoliberal creative workplaces. However, the universal validity of these studies has been a matter of debate among media and communication scholars in recent years since these studies predominately took place in the post-industrial Western context of cultural work. These scholars suggest that the taken-for-granted notions of cultural work established by Western scholars, such as entrepreneurial subjectivism, precarity, and informality must be rethought and provincialized. The third chapter contextualizes the field study by providing background information on the Turkish creative economy and the creative labor that operates under it. Turkish creative economy has grown rapidly in recent years. Istanbul stands out as the flagship of the Turkish economy, hosting almost half the country's cultural workforce. However, unlike the creative economies of the West, Türkiye does not have 'appropriate' cultural policies or specific labor laws that govern creative labor. Industrial development in Turkish cultural sectors primarily relies on creative entrepreneurs' individual or collective efforts rather than well-tailored cultural policies. After looking at the findings from previous studies on cultural workers in this context, the chapter moves on to the field study of this thesis: Istanbul-based visual designers. After conducting semi-structured interviews with 19 Istanbul-based visual designers, which have been selected by a snowball sampling method, the findings are presented under two main chapters: one corresponding to the quality of working life among workers in the field and the other on the experiences and the subjectivities. The findings indicate that Istanbul-based visual designers' labor takes a highly flexible, individualized, and precarious form. Based on this fact, the study has examined the role of these processes in shaping Istanbul-based visual designers' quality of working lives, work experiences, and subjectivities. In terms of flexibilization, it is observed that Istanbul-based visual designers' labor is highly flexible regarding working practices and recruitment systems. Almost all participants emphasized the flexibility of their laboring practices and job-finding processes. While flexibility can be a source of a positive experience as it provides workers some freedom to plan their own working program, its effects on workers' lives are mostly adverse. Due to the flexibility of their work, Istanbul-based visual designers' work intensifies, and they take additional responsibilities according to company or client demands, usually without a pay increase. It is also observed that work in Turkish CCIs is marked with high levels of precariousness. Additionally, it is observed that career advancement mechanisms are also highly flexible, informal, and individualized. Freelancing stands out as a highly popular and desired working model among Istanbul- based visual designers. With the erosion of social institutions such as the welfare state and trade unions in Türkiye, structural problems and risks surrounding the world of work are placed upon individuals. In this context, Istanbul-based visual designers rely on informal communities mostly consisting of their friends. This process is linked with the individualization of the workforce since workers use these networks as an individualized solution to the systemic flexploitation problem. However, informality and individualization should not just be thought of as a process that leads to precarization. Beyond its individualizing character, informality also creates new socialites and solidarity practices among Istanbul-based visual designers, which are 'relational'. Despite the harsh conditions presented by post-Fordist capitalism, it seems like Istanbul-based visual designers want to keep working in their creative occupations. It is observed that Istanbul-based visual designers have high levels of passion for their creative work. They seek self-affirmation, public-esteem, and self- esteem through their work. This leads them to self-exploit. Another important finding is on the subjectivities of Istanbul-based visual designers. It is observed that most Istanbul-based visual designers seem to embrace enterprise values. Istanbul-based visual designers seem to be entrepreneurial creative self-exploitative subjects, but unlike the cultural workers in the post-industrial Western context, they do not show self-blaming behaviors. Instead, they blame structural problems such as the economy, clients, sector, and 'culture'. In short, to create and enhance their entrepreneurial potential, they want structural changes in their sector, however, they do not take any collective action to change it. Instead, they want to move and work in mostly Euro- American countries, as they find these countries more 'respectful' to their occupation, where they have more 'professional' clients than clients in Türkiye and where payments are higher. This stands out as a threat to the Turkish cultural economy, as workers do not want to work with Turkish clients or agencies because of the combined effects of precariousness and abusive informality.

Benzer Tezler

  1. New forms of the creative economy: Creative hubs in Istanbul

    Yaratıcı ekonomı̇nı̇n yenı̇ formları: İstanbul'dakı̇ yaratıcı merkezler

    MELTEM PARLAK

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2021

    Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. TÜZİN BAYCAN

  2. Emek süreci içerisinde endüstriyel tasarımcı: Türkiye'de firma bünyesinde çalışan endüstriyel tasarımcıların çalışma koşulları üzerine bir inceleme

    Industrial designers in labour process: An investigation on working conditions of in-house industrial designers in Turkey

    GİZEM ÖZ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2015

    Endüstri Ürünleri Tasarımıİstanbul Teknik Üniversitesi

    Endüstri Ürünleri Tasarımı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÖZLEM ER

  3. İstanbul'da yazılım sektörünün yerseçim tercihleri

    Location preferences of the software sector in Istanbul

    ŞÜHEDA KÖSE

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik Üniversitesi

    Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. AYŞE LALE BERKÖZ

  4. Commodification of club cultures and DJ's creative and cultural labour: Istanbul as Türkiye's nightlife capital

    Kulüp kültürleri ve DJ'in yaratıcı ve kültürel emeğinin metalaşması: Türkiye'nin gece hayatı merkezi olarak İstanbul

    ŞEVVAL DOLANBAY

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2023

    SosyolojiGalatasaray Üniversitesi

    Radyo-Televizyon ve Sinema Bilim Dalı

    DOÇ. DR. CEREN SÖZERİ ÖZDAL

  5. Post-COVID live music industry and the new labour practices in Türkiye and Eastern Europe: A research on the 'Team culture and human resources management'

    Türkiye ve Doğu Avrupa'da COVID sonrası canlı müzik endüstrisi ve yeni işgücü uygulamaları 'Ekip kültürü ve insan kaynakları yönetimi üzerine bir araştırma'

    BUYÇE SÜMER

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2024

    Müzikİstanbul Bilgi Üniversitesi

    Kültür Yönetimi Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ ALİ ALPER AKYÜZ