Die Moderne. Von Muhammad zu Atatürk: Eine Analyse des türkischen Pfades in die Moderne anhand der Theorie des kommunikativen Handelns von Jürgen Habermas
Modernite - Hz. Muhammet'ten Atatürk'e - Jürgen Habermas'ın iletişimsel eylem teorisine dayanarak Türk yolunun moderniteye doğru gelişiminin analizi
- Tez No: 782759
- Danışmanlar: PROF. DR. FRANCİS CHENEVAL
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Siyasal Bilimler, Political Science
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2016
- Dil: Almanca
- Üniversite: Universität Zürich
- Enstitü: Yurtdışı Enstitü
- Ana Bilim Dalı: Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Siyaset Sosyolojisi Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 593
Özet
Özellikle günümüzde İslam ve modernlik arasında mutlak bir karşıtlık var gibi görünmektedir. Modernliğe yaklaşımım Jürgen Habermas'ın savunduğu eylem tipolojisine dayanmaktadır; buna göre evrensel geçerli genel hukuk ilkeleri biçimindeki bireysel fikir ve çıkarlar, dünya hakkında kültürel açıdan var olan dünya görüşleriyle bir iletişim içerisine girerler. Emile Durkheim'in sadece Hristiyanların değil, genel olarak tüm insanlığın, olağan üstü güçlerle iletişimi din içerisinde bulduğu ve onları soyut ilkeleri geliştirmekte de kullandığı tespitine katılmaktayım. Max Weber'in Protestan Etik tezinin aksine, İslam'ın hakimiyete dayanmayan etkileşimler oluşturma yeteneğini barındırdığını düşünüyorum. Bu bağlamda örn. Farabi (872-951) örneğinde felsefenin, örn. Feridüddin Attar (1150-1230) örneğinde çileciliğin ve örn. Ibi Arabi (1165-1240) örneğinde mistisizmin oluşmasını ele almaktayım. Aynı zamanda da, bu elverişli önkoşulların Osmanlı İmparatorluğu'nda modernliğe yol açmadığını tespit etmekteyim. Aksine, üç yüzyıl içerisinde İslami halifeliklerin mirası bir savaş devletine dönüşmüştür. Yaşam alanı içindeki eylemlerin yönetimini artık toplum değil devlet üstlenmiştir. Osmanlılar bu savunmacı tutum içerisinde, ancak on dokuzuncu yüzyılda Fransız Devrimiyle modernliğe yönelmiştir. Toplum artık demokrasiyi, hukuk devletini ve bir sivil topluma dayalı kamusallığı gündelik yaşamda tecrübe edinilen İslami etiğe tercih etmekteydi. Devlet buna milli bağımsızlık hareketlerine zemin hazırlayan modernleşme projeleriyle karşılık verdi. Türkler paradoksal bir şekilde, bir yüzyıl içerisinde emperyal bir dünya devletinden, Batılı güçler tarafından tanımlanan sınırlar içerisindeki bir azınlık durumuna düştüklerini görmek zorunda kaldılar. Türk milliyetçilerinin buna cevabı bir yandan topyekun savaş, öte yanda dini etiğin devlet çıkarlarından tamamen ayrılması, yani laiklik oldu. Modernlik artık hem Batı kültürünün kapsayıcılığını hem de onun dışlayıcılığını ifade ediyordu. Kapsayıcılık, çünkü kendi topraklarında cenneti vadediyordu, dışlayıcılık, çünkü kendisini tanımlarken“ötekini”yaratmakta ve cennetini yüksek duvarlarla istilacılara karşı savunmak zorundaydı.
Özet (Çeviri)
Especially today there seems to be a total antagonism between Islam and modernity. My take on modernity is based on a theory advocated by Jürgen Habermas, according to which individual ideas and interests in the form of universally valid general legal principles immerge into a communication with culturally preexisting visions of the world. According to Emile Durkheim, not only Christian people but human beings in general establish communication with extraordinary powers within religion. It is a form of communication that humans use for the development of abstract principles. I do not subscribe to the Protestant theory of ethics by Max Weber but share the view that Islam also has the capacity for the development of non-hierarchical interactions. In this context, I explain, with reference to e.g. Al-Fârâbi (872–951 A.D.), the development of the philosophy, the inner-worldly asceticism by e.g. Farîd ad-Dîn Attâr (1150–1230 A.D.) and the mysticism within Islam by e.g. Ibn Arabi (1165–1240 A.D.). I also show that these favorable conditions did not lead to modernity in the Ottoman Empire. The opposite was the case, and within three centuries, the legacy of the Islamic Caliphate degenerated into a state of waging wars. The state took control of the coordination of its citizen's daily activities. The Ottomans turned to modernity only in the 19th century thanks to the French Revolution. Society began to prefer democracy and the rule of law to the Islamic ethics. The state's reaction were projects of modernization leading to national independence movements. Paradoxically, the Turks had to face the fact that as a people, they had shrunk from an imperial world power to a minority within borders defined by Western powers. The answer of the Turks was total warfare on the one hand and the total separation of religious ethics from state interests (laicism) on the other hand. From that point on, modernity represented political inclusion and exclusion of Western culture at the same time: inclusion because it promised the paradise on its territory and because by defining itself, it created“the other,”and exclusion because its territory had to be defended against invaders with high fences.
Benzer Tezler
- Kur'an persektifinde hukukun üstünlüğü
Auf Koranische perspektive die überlegenheit dem recht
HAMZA YILDIRIM
- Mythos und moderne / held und antiheld in der deutschsprachigen literatur anhand der ausgewaehlten novellen
Alman edebiyatında mitos ve modern / kahraman ve anti kahraman kavramlarının seçilmiş novellelerde incelenmesi
GÜNAY SELİN HAMURYEN BADER
Yüksek Lisans
Almanca
2010
Alman Dili ve EdebiyatıHacettepe ÜniversitesiAlman Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ŞERİFE DOĞAN
- Mardin bölgesi Zergan çayı ve çevresi arkeolojik değerlendirmesi
Başlık çevirisi yok
EYYÜP AY
Yüksek Lisans
Türkçe
1993
ArkeolojiHacettepe ÜniversitesiArkeoloji ve Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ARMAĞAN ERKANAL
- Berlin Alexander Meydanı ve Ankara Mahpusu eserlerinde kent sorunsalı
Stadt problematik in den werken ''Berlin Alexander Plazt'' und ''Ankara Mahpusu''
GÜLSUM KUŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
2015
Alman Dili ve EdebiyatıSelçuk ÜniversitesiAlman Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. ALİ BAYKAN