Large scale wireless propagation channel characterization of air-to-air and air-to-ground drone communications
Hava-hava ve hava-yer drone haberleşmesi için büyük ölçekli kablosuz yayılım kanalı karakterizasyonu
- Tez No: 864242
- Danışmanlar: PROF. DR. HAKAN ALİ ÇIRPAN
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Elektrik ve Elektronik Mühendisliği, Electrical and Electronics Engineering
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Telekomünikasyon Mühendisliği Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 89
Özet
Bilgi çağında kablosuz iletişim giderek daha hayati bir önem kazanmaktadır. Yeni geliştirilen cihazlar çok sayıda kablosuz bağlantı arayüzü sunmaktadır. Bu durum radyo frekans spektrumunda giderek daha kalabalık bir ortam haline getirmektedir. Yeni nesil haberleşme standartları daha hızlı, dolayısıyla daha genişbant haberleşme sistemlerini adreslemektedir. Mevcut kullanılan cihazların çoğunun“altın bantlar”olarak adlandırılan 300 MHz - 3 GHz arasında çalıştığı göz önüne alınırsa yeni teknolojiler daha yüksek frekanslarda çalışmak durumundadır. Her ne kadar spektrum çok geniş olsa da yol kaybı, hizalama kaynaklı sıkıntılar ve atmosfer kaynaklı etkiler 3 GHz ve üzeri bantların kullanımını sınırlandırmaktadır. Öte yandan araştırma enstitüleri ve şirketler daha etkili ve verimli iletişim teknikleri kullanarak mevcut bantların tekrar tekrar kullanımının önünü açmak için yarışmaktadır. Bunun sonucu olarak çoklu anten yapıları ve akıllı yüzeyler kullanarak kanal kapasitesi artırılmaya çalışılmaktadır. Çoklu anten yapıları ile hüzme yönlendirme algoritmaları kullanılarak yol kaybına karşı iletilen sinyalin gücü alıcıda artırılmaya çalışılmaktadır. Öte yandan akıllı yansıtıcı yüzeyler kullanılarak haberleşme kanalına müdahale edilerek gönderilen sinyallerin istenilen açılarda yansıtılarak alıcıya daha güçlü bir şekilde ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Her iki teknikte de karmaşık kanal kestirim algoritmaları ve alıcının konum bilgisi kullanılmaktadır. Bu durum, pratikte karmaşıklığı önemli ölçüde artırmaktadır. Tüm bu tekniklerin yanı sıra eskiden beri üzerinde çalışılan bir konu da dikey haberleşme ağlarıdır. uydu, yüksek irtifa sözde uydu (high-altitude pseudo-satellite, HAPS) ve insansız hava aracı (İHA) platformlarının iletişim ağlarına dahil olduğu dikey ağlar güncel araştırma konuları arasında yer almaktadır. Buradaki temel motivasyon, karasal iletişim kanallarının karmaşıklığının dikey ağlarda söz konusu olmamasıdır. Daha basit haberleşme kanalları ile istenilen çeşitleme ve kapasite artışı kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Öncelikle uydu haberleşme teknolojileri, yıllardır kullanımda olan olgun bir teknolojidir. Tüm dünya üzerinde kesintisiz bir kapsama sunmaktadır. Bu da hücresel haberleşmeye uygun bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Ancak hizmet sunduğu alanın genişliği ve uyduların çok yüksek irtifalarda olması sebebiyle sağlanabilecek kapasite ve düşük gecikme isterleri sınırlanmaktadır. Bu noktada alternatif platformlar ön plana çıkmaktadır. HAPS sistemleri, uydu kadar olmasa da çok geniş bir kapsama alanı sunmaktadır. Bu sistemlerin hedeflenen irtifaları, normal havayolu trafiğinin üzerinde, 20 ila 50 km seviyelerindedir. Haftalarca ve hatta aylarca sabit bir noktada uçarak geniş bir alana haberleşme hizmeti verilmesi hedeflenmektedir. Her ne kadar kapsama alanı, kanal kapasitesi ve düşük gecikme noktasında optimum çözüm olarak görülse de pratikte platform teknolojisi henüz geliştirilme aşamasındadır. Bir başka alternatif ise İHA platformlarıdır. Her ne kadar İHA denilince akla birkaç kilogram ağırlığında ve düşük faydalı yük kapasitesine sahip ticari İHA'lar gelse de her boyut ve ağırlıkta İHA platformu bulmak mümkündür. İHA platformları diğer dikey ağ platformlarından belli noktalarda ayrılmaktadır. Avantajları kolaylıkla konuşlandırılabilmeleri ve istenilen küçük bölgelere yüksek bant genişlikli haberleşme hizmeti sunabilmeleridir. Dezavantajları ise diğer platformlara göre kısa uçuş süreleri ve düşük irtifalarıdır. Ancak güncel çalışmalarla bu sınırlamalar giderek daha az önemli hale gelmektedir. Hücresel haberleşme ağlarının kapsamakta zorlandığı kör noktalarda ve herhangi bir ağın bulunmadığı kırsal alanlarda İHA'lar kullanılarak dinamik bir kapsama hizmeti sağlanabilmektedir. Bu çalışmada, yeni nesil hücresel haberleşme sistemlerine destek olacak şekilde İHA kullanımı çalışmalarına katkı sağlanması hedeflenmiştir. Bunun için öncelikle üzerinde çalışılan kanalın özelliklerinin bilinmesi gerekir. İHA kanalları, hava araçları için yeni nesil haberleşme sistemleri, WLAN tabanlı İHA haberleşme sistemleri gibi çeşitli uygulamalar için literatürde detaylıca incelenmiştir. Ancak İHA'ların kullanım senaryoları içerisinde önemli bir yer tutan hücresel haberleşmeye destek olacak şekilde kullanımlar için yeterli çalışma mevcut değildir. Bu tez çalışmasında literatürdeki bu boşluğun giderilmesine katkı sağlanmıştır. Literatürde mevcut kanal ölçüm çalışmaları, rafta hazır ticari sistemler veya özel tasarlanmış sinyal üreteci ve analizörlerinden oluşan özel tasarım yapılarla gerçekleştirilmiştir. Bu noktada hedeflenen çalışma için esneklik sağlamak amacıyla İHA platformlarına takılabilecek kadar hafif ve düşük güç tüketen bir kanal ölçüm sistemi gereksinimi doğmuştur. Bu hususta gerçekleştirilen çalışmalar 2. ve 3. bölümlerde detaylıca ele alınmıştır. İlk olarak mevcut yazılım tanımlı radyo (software defined radio, SDR) donanımlarının bu iş için uygun olup olmadığı analiz edilmiş ve laboratuvar ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Burada önemli olan nokta alıcı ve verici arasında frekans senkronizasyonunun olması ve ölçüm boyunca senkron kalmalarını sağlamaktır. Daha sonra diğer donanımlar da uçuş için uygun hale getirilip kutulanmıştır. Cihazlar arasındaki elektromanyetik girişim, titreşim gibi sistem seviyesinde karşılaşılan bazı donanımsal problemler de önce tespit edilip daha sonra çözülmeye çalışılmıştır. Yazılım geliştirme kısmında ise SDR donanımının üreticisi tarafından sağlanan kütüphaneler kullanılarak verici SDR'ların konfigürasyonu yapılmış ve verici tarafında sinyal üretilip gönderilmiş, alıcı tarafında ise bu sinyaller yakalanıp işlenerek saklanmıştır. Ayrıca alıcı kısmında ek kontrol amaçlı kodlar eklenmiştir. Tüm bu aşamaların sonunda sistem kararlılığı uçuşlu testlerle birlikte doğrulandıktan sonra kalibrasyon faaliyetleri icra edilmiştir. Ölçümler gerçekleştirilmeden önce ilgili kalibrasyon verileri alınmış, ölçüm çıktıları üzerine uygulanarak sistem kaynaklı statik bozucu etkiler giderilmiştir. Kanal ölçüm sisteminin anten, SDR ve mekanik altsistemleri mevcuttur. Anten altsisteminde ölçüm yapılacak frekans bantlarına özel eşyönlü antenler tasarlanıp üretilmiştir. üç ayrı frekans bandı için toplamda 6 adet anten üretilmiştir. Bu antenlerin benzetim yoluyla ışıma desenleri hesaplanmış, daha sonra ölçümlerin analizlerinde kullanılmıştır. SDR altsisteminde ise Analog Devices firması tarafından üretilen AD9361 radyo frekans entegre devre (radio frequency integrated circuit, RFIC) tabanlı alıcı/verici tasarımında göz önünde bulundurulması gereken noktalar incelenmiş, bu noktalara sunulan çözümler anlatılmıştır. Genişbant kanal ölçümü yapılabilmesi için yüksek hızlı arayüzler kullanılması gerekmektedir. Mevcut cihazlarda bu isterin nasıl çözüldüğünden detaylıca bahsedilmiştir. Mekanik altsisteminde ise kanal ölçüm sisteminin kutulanmasında karşılaşılan problemlerin çözümlerinden ve kullanılan İHA'lar hakkında bilgiler paylaşılmıştır. 3. Bölümde, ölçüm sonuçlarının üzerinde çalıştırılan sinyal işleme algoritmalarına yer verilmiştir. İHA ve kanal ölçüm sisteminden alınan bilgiler daha önceden de bahsedildiği gibi yerel hafızaya kaydedilmektedir. BU noktada kanal ölçüm sisteminin çıktıları ile İHA uçuş verisi kayıtları ayrı şekilde değerlendirilmektedir. Havadan yakalanan ham IQ verileri ilk olarak vericiden yayınlanan PN dizisi ile özilişki işlevine girer. Ara işlemlerden sonra elde edilen PDP üzerinden ilk ve en güçlü gelen sinyalin tepe kestirimi yapılır. İşlemsel yükü azaltmak için tepe değerinden belirli bir süreye kadarlık kısmı (örneğin 10 $ us) alınır. Ayrıca elde edilen tepe noktasının gücü hesaplanır ve darbant modellemelerde kullanılmak üzere biriktirilir. İşlenmiş PDP üzerinden RMS-DS, Ricean K-faktörü ve PDP analizleri gerçekleştirilirken güç değeri kullanılarak yol kaybı modelleri ile beraber analizi yapılır. Kanal ölçüm sisteminin ölçümlere uygunluğunu değerlendirmek ve sistem kaynaklı sabit hataları ölçüm sonuçlarından çıkarmak üzere verici, alıcıya arada bilinen bir kablo kanalı ile bağlanarak kalibrasyonlar gerçekleştirilmiştir. Burada öncelikli olarak okunan göreli güç değerini, mutlak güç değerine dönüştürmek gerekir. Verici ile alıcı arasına sönümleyiciler ve uzun kablolardan oluşan, daha önceden kaybı ölçülmüş bir kablo kanalı bağlanmıştır. Alıcıda korelasyon işlemi sonrasında elde edilen güç değeri, ölçülen değere eşitlenmesi için bir sabit ile çarpılır. Bu değer daha sonra ilgili frekanstaki ölçümlerde güç kalibrasyon katsayısı olarak kullanılmaktadır. Kablo kanalında herhangi bir çokyol mevcut olmadığından PDP analizinde ana sinyal dışında bir sinyal görülmesi beklenmemektedir. Yapılan kalibrasyon ölçümleri sonucunda ana sinyalden yaklaşık 70 dB aşağısına kadar herhangi bir sinyal görülmemiştir. Bu da sistemin genişbant ölçümlerinde, sistem kaynaklı bir bileşenin bulunmayacağına işaret etmektedir. Benzer şekilde RMS-DS kalibrasyon ölçümlerinde de sabit bir değer gelmektedir. Bu değer sıfırlanarak, ölçümlerde kalibrasyon değeri olarak kullanılmıştır. Son olarak 4. Bölüm gerçekleştilen ölçümler üzerinedir. İlk olarak ölçüm ortamı detaylı olarak ele alınmıştır. Gerçekleştirilen uçuşların parametreleri ve ölçüm sırasında alınmış görseller verilmiştir. Verici faydalı yükünü taşıyan İHA, tüm ölçümlerde otonom olarak aynı rotayı takip etmiştir. Her ölçümde İHA yere inmiş, bataryaları değiştirildikten sonra bir sonraki ölçüm için tekrar yükselmiştir. Alıcı ise Havadan yere yapılan ölçümlerde araç üzerinde mevcut olan masta yerleştirilerek ölçümler alınmıştır. Her ölçümde, ölçüm yapılacak frekans bandına ait anten mast üzerine takılmıştır. Bu süre zarfında mast yüksekliği sabittir. Havadan havaya yapılan ölçümlerde ise alıcı faydalı yükü ikinci bir İHA üzerinde uçurularak ölçümler alınmıştır. Ölçümün tamamlanmasına müteakip alıcı İHA yere indirilmiştir. 1750, 2560 ve 3500 MHz frekanslarında Hava-Yer, 3500 MHz frekansında Hava-Hava ölçümleri alınmıştır. Daha sonrasında anten polarizasyonu ve yönelimi detaylı olarak açıklanmıştır. Ölçüm sonuçları, yol kaybı modelleri, PDP, RMS-DS ve Ricean K-faktörü analizlerinde değerlendirilmiştir. Yol kaybı modelleri kısmında havadan yere yapılan ölçümler serbest uzay yol kaybı (free space path loss, FSPL) modeliyle çok yakın bir artış eğimine sahiptir. Ayrıca bu ölçümlerde önemli bir şekilde dikkat çeken nokta, alınan ölçümlerin düz dünya iki yol (flat earth two ray, FE2R) modeli ile yüksek uyumluluğa sahip olmasıdır. Hava-hava ölçümlerinde ise FSPL modeline yakın sonuçlar elde edilmesine karşın mesafeye göre rastgele değişen belirgin bir dalgalanma mevcuttur. PDP analizinde, kanalda oluşan yansımaların mesafeye göre farklı gecikmelerde oluşumları ve kaybolmaları dikkat çekmektedir. Hava-Yer ölçümlerinde yansımalar genellikle ana sinyale yakın seviyelerde oluşmasına karşın uzak ve güçlü yansımalar da oluşabilmektedir. Hava-Hava ölçümlerinde ise yansımalar daha homojen bir şekilde zamana dağılmaktadır. Hava-Yer ölçümlerinde olduğu gibi arazi özellikleri kaynaklı güçlü yansımalar görülmektedir. Her iki senaryo için bu yansımaların kaynağı geometrik olarak tespit edilmeye çalışılmış, alınan PDP üzerindeki gecikmelerden doğrulama yapılmıştır. Burada dikkat çeken bir diğer nokta da ana sinyalin yerden gelen güçlü yansımadan belirli bir mesafeye kadar ayrışabildiği gözlenmektedir. Son olarak RMS-DS ve Ricean K-faktörleri incelenmiştir. Daha önceden de bahsi geçen kanalda oluşan uzak ve güçlü yansımalar hava-yer ölçümlerinde RMS-DS parametrelerini kısa süreliğine ortalama değerinden çok daha yüksek değerlere çıkarmıştır. Hava-hava ölçümünde ise yansımalar homojen bir şekilde oluştuğundan mesafe arttıkça RMS-DS değeri artmış, bir noktadan sonra sabit bir değer etrafında saçılmıştır. Ricean K-faktörleri ise RMS-DS parametresini takip eden bir trend içinde olmasına karşın bazı noktalarda ayrışmaktadır. Örneğin hava-hava ölçümlerinde ölçümün başlarında neredeyse hiç güçlü bir yansıma oluşmadığından çok yüksek değerler almış, yansımaların etkisi arttıkça, RMS-DS parametresi gibi bir sabit değer etrafında saçılmıştır. Her ne kadar kapsamlı bir şekilde İHA kanalları irdelenmiş olsa da geliştirilmesi gereken bir çok nokta mevcuttur. Yüksek veri hızları, yüksek güvenilirlik, düşük gecikme gerektiren uygulamalar gibi kullanım senaryolarına göre farklı arazi özelliklerine sahip bölgelerde (şehirler, dağlık alanlar, deniz yüzeyi vb.) ölçümlerin alınması İHA kanalları hakkında önemli bir çalışma olarak görülmektedir. Ayrıca halihazırda kullanılan hücresel iletişim frekans bantları dışında, gelecekte kullanılması planlanan frekans bantlarında da ölçüm ve analizlerin yapılması önem arzetmektedir. Ayrıca hücresel haberleşme dışında farklı uygulamalar için kullanılabilecek frekans bantlarında da ölçümler hedeflenmelidir. Son olarak tasarlanan kanal ölçüm sistemi SISO yapısında çalışmaktadır. Gelecek çalışmalarda çoklu anten yapılarında çalışabilen analog ve dijital bloklar kanal ölçüm sistemine eklenebilir.
Özet (Çeviri)
Wireless communication is crucial in the information age. However, with the radio frequency spectrum becoming increasingly crowded, most devices operate in the“gold bands”of 300 MHz to 3 GHz. New standards offer faster broadband communication in higher frequency bands. Higher frequencies face limitations due to path loss, alignment problems, and atmospheric effects. Research labs and companies are striving to enhance communication techniques for the repeated use of present frequency bands. Some of the methods they are exploring include increasing channel capacity by using multiple antennas and intelligent surfaces that boost the power of transmitted signals at specific angles. However, these approaches require complex algorithms and location data, making them challenging to implement in practice. Vertical communication networks, including satellite, HAPS, and Unmanned Aerial Vehicle (UAV) platforms, are being studied to increase network capacity and diversification. Satellite communication is a mature technology with uninterrupted global coverage but limited capacity and latency due to high altitude. HAPS systems are an alternative to satellites and offer wide coverage areas. They fly at an altitude between 20 to 50 km, providing communication services for weeks to months. HAPS systems have low latency and high channel capacity, but the technology is still under development. UAV platforms are an alternative option to consider. They come in various sizes and can be easily deployed to provide high-bandwidth communication services to small areas. Although they have shorter flight times and lower altitudes compared to other platforms, recent studies have shown that the significance of these limitations is decreasing. UAVs can provide dynamic coverage services in areas where cellular communication networks have difficulty providing coverage, such as blind spots and rural areas with no network. This study investigates the use of UAVs to enhance existing and future cellular communication systems. While there has been extensive research on UAV channels, there is a lack of studies on to use of UAVs in cellular communication. The purpose of this thesis is to fill this gap in the literature. Studies on channel measurement have been conducted using commercial systems or specially designed structures consisting of signal generators and analyzers. However, there is a need for a light and low-power channel measurement system that can be mounted on UAV platforms. The existing Software-defined radio (SDR) hardware is analyzed for suitability, and laboratory measurements are carried out. The hardware components are made suitable for flight. Transmitter SDRs are configured using manufacturer software libraries. Signals are generated, captured, processed, and stored on the receiver side. Calibrations are carried out after system stability is confirmed with flight tests. Relevant calibration data are applied to the measurement outputs to eliminate system-related static disturbances. The channel measurement system has three subsystems: antenna, SDR, and mechanical. Omnidirectional antennas are designed and manufactured for specific frequency bands. Six antennas have been produced, and their radiation patterns are obtained through simulation. The design of Analog Devices' Radio Frequency Integrated Circuit (RFIC)-based receiver/transmitter is examined in the SDR subsystem. Solutions to the high-speed interface problem for broadband channel measurement are explained. Solutions to problems encountered in the encapsulation of the measurement system and the UAVs used are shared in the mechanical subsystem. In Chapter 3, the signal processing algorithms that run on the measurement results are included. As mentioned before, the information received from the UAV and the channel measurement system is recorded in the local memory. At this point, the outputs of the channel measurement system and UAV flight data records are evaluated separately. Raw airborne IQ data first enters the autocorrelation function with the PN sequence broadcast from the transmitter. After the intermediate processes, the peak estimation of the first and strongest incoming signal is made through the Power Delay Profile (PDP) obtained. To reduce the computational load, a certain period of time (e.g. 10 $\mu$s) is taken from the peak value. Additionally, the power of the resulting peak is calculated and accumulated for use in narrowband modeling. While Root-Mean-Square Delay spread (RMS-DS), Ricean K-factor, and PDP analyses are performed on the processed PDP, the power value is used to analyze it together with path loss models. In order to evaluate the suitability of the channel measurement system for measurements and to remove system-related fixed errors from the measurement results, calibrations were carried out by connecting the transmitter to the receiver via a known cable channel. Here, it is first necessary to convert the relative power value read into absolute power value. A cable channel consisting of attenuators and long cables, whose loss has been previously measured, is connected between the transmitter and the receiver. The power value obtained after the correlation process at the receiver is multiplied by a constant to equalize the measured value. This value is then used as the power calibration coefficient in measurements at the relevant frequency. Since there is no multipath in the cable channel, no signal other than the main signal is expected to be seen in the PDP analysis. As a result of the calibration measurements, no signal was observed up to approximately 70 dB below the main signal. This indicates that there will be no system-related component in the system's broadband measurements. Similarly, RMS-DS calibration measurements show a constant value. This value was reset to zero and used as the calibration value in the measurements. Finally, Chapter 4 is on the performed measurements. First, the measurement environment is discussed in detail. The parameters of the flights performed and the images taken during the measurement are given. The UAV carrying the transmitter payload followed the same route autonomously in all measurements. In each measurement, the UAV lands on the ground, changes batteries, and flies again for the next measurement. The receiver is placed on the mast available on the vehicle in Air-to-Ground (A2G), and measurements are taken. In each measurement, the antenna belonging to the frequency band to be measured is mounted on the mast. During this period, the mast height is constant. In air-to-air measurements, measurements are taken by flying the receiver payload on a second UAV. Following the completion of the measurement, the receiver UAV was lowered to the ground. Air-to-ground measurements were taken at 1750, 2560, and 3500 MHz frequencies, and air-to-air measurements were taken at 3500 MHz frequency. Afterward, antenna polarization and orientation are explained in detail. Measurement results were evaluated in path loss models, PDP, RMS-DS, and Ricean K-factor analyses. In the path loss models section, A2G measurements have a very similar increase slope with the Free–space path loss (FSPL) model. In addition, the important point that stands out in these measurements is that the measurements taken have high compatibility with the flat-earth two-ray (FE2R) model. In air-to-air measurements, although results close to the FSPL model are obtained, there is a significant fluctuation that varies randomly depending on the distance. In the PDP analysis, it is noteworthy that the reflections in the channel occur and disappear at different delays depending on the distance. Although reflections generally occur at levels close to the main signal in A2G measurements, distant and strong reflections may also occur. In A2A measurements, reflections are distributed more homogeneously over time. As in A2G measurements, strong reflections due to land features are observed. For both scenarios, the source of these reflections was tried to be determined geometrically, and verification was made from the delays on the received PDP. Another point worth noting here is that the main signal can be separated from the strong reflection coming from the ground up to a certain distance. Finally, RMS-DS and Ricean K-factors were examined. The distant and strong reflections occurring in the previously mentioned channel increased the RMS-DS parameters in A2G measurements to much higher values than their average value for a short time. In A2A measurement, since the reflections occurred homogeneously, the RMS-DS value increased as the distance increased, and after a point, it scattered around the mean value. Although Ricean K-factors are in a trend following the RMS-DS parameter, they differ at some points. For example, in air-air measurements, since there was almost no strong reflection at the beginning of the measurement, it took very high values, and as the effect of reflections increased, it scattered around a constant value such as the RMS-DS parameter.
Benzer Tezler
- Measurement based air to air and air to ground drone communication channel modeling
Ölçüm tabanlı havadan havaya ve havadan yere drone iletişim kanalı modelleme
BURAK EDE
Yüksek Lisans
İngilizce
2023
Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiElektronik ve Haberleşme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HAKAN ALİ ÇIRPAN
- Characterization and Mo deling of Marine Channels for Millimeter Radiowaves
Milimetre Radyo Dalgaları için Deniz Kanallarının Karakterizasyon ve Mo dellemesi
NILOOFAR MEHRNIA
Yüksek Lisans
İngilizce
2017
Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Şehir ÜniversitesiElektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Ana Bilim Dalı
Assist. Prof. MEHMET KEMAL ÖZDEMİR
- Hierarchical dirichlet process based gamma mixture modelling for terahertz band wireless communication channels and statistical modelling of 240 GHz - 300 GHz band
Terahertz bandı kablosuz haberleşme kanalları için hiyerarşik dirichlet sürecine dayalı gamma karışım modeli ve 240 GHz-300 GHz bandının istatistiksel modellenmesi
ERHAN KARAKOCA
Yüksek Lisans
İngilizce
2022
Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiElektronik ve Haberleşme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. GÜNEŞ ZEYNEP KARABULUT KURT
- VHF channel modeling for wireless sensor networks
Kablosuz duyarga ağları için VHF kanal modelleme
AIZAT AITALIEVA
Yüksek Lisans
İngilizce
2015
Elektrik ve Elektronik MühendisliğiGebze Teknik ÜniversitesiElektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. HASARİ ÇELEBİ
- Bina içi propagasyonun sisülasyon yardımıyla incelenmesi
Başlık çevirisi yok
ERDİNÇ TEKBAŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
1998
Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiElektronik ve Haberleşme Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ERCAN TOPUZ