Anglo-Amerikan ve Türk hukukunda malvarlıkları ve hukuki alanların karışması
Commingling of assets and spheres in Anglo-American and Turkish law
- Tez No: 901104
- Danışmanlar: PROF. DR. SITKI ANLAM ALTAY
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Hukuk, Law
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Özel Hukuk Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Ticaret Hukuku Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 312
Özet
Tüzel kişiler, insan olmamalarına rağmen hukuk düzeni tarafından kendilerine hak ve fiil ehliyeti tanınan varlıklardır. Bunun neticesinde tüzel kişiler için ayrılık ilkesi geçerlidir. Tüzel kişinin hak ve borçları kendisini oluşturan kişilere değil tüzel kişiye aittir. Çalışmamızın konusunu oluşturan anonim şirketler de tüzel kişidir. Anonim ortaklıklarda ortaklık ile pay sahibinin farklı kişilikleri vardır ve ortaklığa ilişkin hak ve borçlar ortaklığa ait olacaktır. Ayrılık ilkesinin bir uzantısı olan mal ayrılığı ilkesi çerçevesinde ise ortaklık malvarlığı sadece ortaklığa ait olup ortaklık borçları da bu malvarlığından karşılanır. Anonim şirketlerde ayrılık ilkesinin yanı sıra pay sahipleri bakımından sınırlı sorumluluk ilkesi hakimdir. Kişiler ayrılığı ilkesi tüzel kişinin dava ve fiil ehliyetine etki ederken sınırlı sorumluluk ilkesi pay sahiplerinin ortaklık borçlarından sorumlu olmayacağını ifade etmektedir. Ticaret hayatında şahsi malvarlığını riske atmak istemeyen pay sahiplerinin anonim şirket kurmak suretiyle şirket tüzel kişiliğinin sağladığı haklardan yararlanması olağandır. Çünkü ayrılık ve sınırlı sorumluluk ilkeleri nedeniyle ortaklık alacaklıları sadece ortaklık malvarlığına başvuracak, pay sahibinin ise bir sorumluluğu olmayacaktır. Ancak söz konusu ilkeler bu ortaklıkların suiistimal edilmesine yol açabilir. Bu durumda tüzel kişiliğin kötüye kullanılmasından söz edilir. Pay sahiplerinin ortaklığı kendilerinin bir uzantısı gibi kullanmaları ve kişiler ayrılığına aykırı davranışlarının bulunması halinde tüzel kişilik kötüye kullanılmış olacaktır. Tüzel kişiliğin kötüye kullanılması çeşitli kanuni düzenlemelerle engellenmeye çalışılmıştır. Fakat, bu düzenlemeler ortaklığın ilişkiye girdiği üçüncü kişilere yeterli korumayı sağlamayabilir. Çünkü tüzel kişilik pay sahibi ile üçüncü kişiler arasında bir perde gibi durmaktadır. Bu takdirde tüzel kişilik perdesinin aralanması veya kaldırılması olarak anılan teori gündeme gelmektedir. Teori ile, şirket tüzel kişilik perdesinin görmezden gelinmesi ve perdenin ardındaki kişilere ulaşılması mümkün hale gelmektedir. Amaç, tüzel kişiliği kötüye kullanan kişinin perdenin arkasına saklanmasını önlemek ve adaleti sağlamaktır. Teori başka alanlarda da kullanılabilir, fakat en sık kullanıldığı alan ortaklık borçlarından pay sahiplerinin veya ilişkili diğer ortaklıkların sorumlu tutulmasıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanması veya kaldırılması olarak anılan teori kökenlerini Anglo-Amerikan hukukunda bulmakta ve günümüzde hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde tanınmaktadır. Anglo-Amerikan hukuk sisteminin özgürlükçü yapısı teorinin gelişimine zemin oluşturmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nin aynı zamanda teoriye içtihatlarında en çok yeren ülke olduğu söylenebilir. Anglo-Amerikan hukuk öğretisinde pay sahiplerinin ortaklık borçlarından ne zaman sorumlu tutulacağına ilişkin çeşitli öğretiler geliştirilmiştir. Öğretilerin tamamında ortak hususlardan biri şirketin bağımsız olmayışıdır. Diğer bir ortak unsur ise kişiler ayrılığına ve sınırlı sorumluluk ilkesine katı bir şekilde bağlı kalındığı takdirde hileli durumların veya hakkaniyete aykırı sonuçların doğacak olmasıdır. Bu nedenle adaleti tesis etmek adına sıklıkla başvurulan bir yoldur. Fakat perdenin ne zaman aralanacağını kesin olarak söylemek mümkün olmayıp somut olayın şartlarına göre durum değerlendirilmektedir. Perdenin aralanmasına ilişkin mahkeme kararları ile geliştirilen birtakım ölçütler de bu teorinin ne zaman uygulanacağına ilişkin bir rehber görevi görmüştür. Bu konuda önemli olarak addedilen bazı kararlar diğer mahkemelere yol göstermiştir. Eyaletlerin uygulamasında çeşitli farklılıklar olabilmekte ise de bu farklılıklar genellikle hangi unsura daha fazla ağırlık verildiği ile ilgilidir. Anglo-Amerikan hukukunda ayrıca birden fazla şirketin tek bir işletme gibi muamele gördüğü teşebbüs sorumluluğundan bahsedilmektedir. Kavram Türk hukuk öğretisinde 60 yıl kadar önce anılmaya başlanmıştır. Buna rağmen teorinin uygulamada kendine yer bulması 2000'li yıllarda mümkün olmuştur. Türk hukukunun konuya bakış açısında Alman ve İsviçre öğretileri ile içtihatlarının etkisi hissedilmektedir. Buna göre perdenin üç halde aralanabileceğinden bahsedilmektedir. Bunlar; yabancı yönetim, özkaynak yetersizliği ve malvarlıkları ile hukuki alanların karışmasıdır. Türk hukukundaki kanuni dayanağını ise Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralından almaktadır. Teorinin uygulanması son yıllarda daha çok yaygınlaşmıştır. Bununla beraber ne zaman uygulanacağına dair ölçütlerin tespiti kesin olarak yapılamamıştır. Ölçütlerin tespit edilememesinin temel sebebi teorinin kanuni düzenlemenin olmadığı hallerde, hakkaniyetli bir sonuca varmak amacıyla kullanılmasıdır. Perde düz, ters veya çapraz aralanabilmektedir. Düz aralamada borçlu ortaklık iken pay sahibine ulaşılmaya çalışılması söz konusudur. Ters aralamada ise pay sahibinin alacaklısı ortaklık malvarlığından bu alacağı tahsil etmek istemektedir. Çapraz aralama ise kardeş şirketler arasında görülmektedir. Her ne kadar öğretide katmerli aralamadan bahsedilmekte ise de katmerli aralama aslında düz, ters ve çapraz aralama yöntemlerinin bir veya birkaçının bir arada kullanılmasıdır. Bu nedenle çalışmada bu ayrıma girilmemiştir. Yine öğretide yatay aralamadan bahsedilmekte ise de bu durum aslında Anglo-Amerikan hukukunda teşebbüs sorumluluğu, Türk hukukunda ise organik bağ teorisinin vaka grubuna karşılık gelmektedir. Malvarlıklarının karışması, perdenin aralandığı hallerden biridir. Pay sahibinin ortaklık malvarlığından alıntılar yaptığı veya kendi malvarlığı gibi kullandığı durumlarda, bu alanda karışma meydana gelmektedir. Genellikle bu durumda ortaklık defter ve kayıtları eksik veya yanıltıcı özellikler taşır. Karışmanın yoğun olduğu hallerde bir malvarlığı değerinin pay sahibine mi yoksa ortaklığa mı ait olduğunu tespit etmek güçtür. Bununla beraber ortaklık malvarlığının pay sahibinin şahsi malvarlığı gibi kullanılmasında da karışmadan söz edilir. Bu halde ortaklık defter ve kayıtlarının yanıltıcı olmaması mümkündür. Ancak, pay sahibi mal ayrılığı ilkesine uymamış ve şahsi harcamalarını ortaklık kasasından karşılamıştır. Hatta hortumlanma olarak bilinen malvarlıklarının ortaklıktan çeşitli yöntemlerle çıkarılması ve ortaklığın faaliyetini sürdürmesi için gerekli malvarlığından yoksun bırakılması da bu hale dahildir. Örnekler çoğaltılabilmektedir. Ortak nokta pay sahibi ile ortaklık arasında mal ayrılığı ilkesine uyulmamasıdır. Öte yandan, taraflar arasında gerçekleşen her işlem bu kapsamda değerlendirilmeyecektir. Hukuki düzenlemelere ve emsallerine uygun olarak yapılan işlemlerde ortak sınırlı sorumluluğun sağladığı korumadan yararlanmaya devam edebilecektir. Hukuki alanların karışmasında ise ortaklığın organizasyonel yapısı pay sahibi ile (veya genellikle görüldüğü haliyle başka bir ortaklıkla) karışmaktadır. Üçüncü kişi genellikle kiminle ilişkiye girdiğine emin olamamakta veya pay sahibinin üçüncü kişi nezdinde oluşturduğu güven boşa çıkmaktadır. Bununla beraber, güven oluşmamış olsa dahi alanların karışması mümkündür. Alanların karışmasında en sık karşılaşılan durum, ortak korporatif unsurlar bulunmasıdır. Benzer unvanlar, aynı adreste aynı çalışanlarla faaliyet gösterilmesi, aynı pay sahipliği ve yönetim yapısı tipik örneklerdendir. Ayrıca ortaklık olarak iş yapılmasında izlenmesi gereken çeşitli prosedürlerin izlenmemiş olması, diğer deyişle kurumsal formalitelerin ihmali de bu konu içerisinde ele alınmaktadır. Bu halde perdenin aralanmasının sebebi yine pay sahibinin ortaklığa tüzel kişinin ayrılığı ilkesine uygun davranmamış olmasıdır. Anglo-Amerikan hukukunda özellikle kurul toplantılarının yapılmaması, hisse senedi ihraç edilmemesi önemli kararların kurul kararı ile alınmamış olması kurumsal formalitelerin ihmaline örnek verilebilir. Bu hallere ilaveten, alanların karıştığı bir diğer hal, üçüncü kişiye karşı ortaklığın mali durumu veya ifanın kim tarafından gerçekleştirileceği ile ilgili olarak yanıltıcı bilgi verilmesidir. Bu beyan sarih olabileceği gibi zımni de olabilmektedir. Zımni yanlış beyanda genellikle yine ortak korporatif unsurların mevcudiyeti söz konusudur. Gerçekte finansal güçlük içerisindeki bir ortaklığa mali yönden güçlü bir görüntü vermek de yanlış beyan olarak değerlendirilmektedir. Türk hukukuna özgü olan organik bağ kavramı da bu bağın tespitinde kullanılan unsurlar yönünden perdenin aralanmasının özel bir görünüm biçimini oluşturur. Organik bağda da başka bir ortaklığın sorumluluğuna gidilmesi için özellikle ayniyet unsurları kullanılmaktadır. Benzer şekilde sorumluluk genişletilmekte ve bir başka tüzel kişilik borçtan sorumlu tutulmaktadır. Bu anlamda organik bağın Türk hukukunda perdeyi aralamanın özel bir görünüm biçimi olduğunu söylemek mümkündür. Gerek malvarlıklarının karışmasında gerekse hukuki alanların karışmasında yüzeysel bir karışma perdeyi aralamaya yetmeyecektir. Daha açık bir ifadeyle, pay sahibi ile ortaklık arasında gerçekleşen değeri az olan birkaç malvarlığının devri yahut pay sahibine ait az meblağlardaki birkaç ödemenin ortaklık kasasından karşılanması halinde perdenin aralanmasından söz edilemeyecektir. Benzer şekilde pay sahibinin bir işi farklı ortaklıklar kurarak yönetmesi ve bu şirketlerin sadece aynı adreste faaliyet göstermesi de pay sahibini sorumlu tutmak için yeterli değildir. Gerek malvarlıklarının karışmasında gerek hukuki alanların karışmasında karışma yoğun ve geniş ölçekte olmalıdır. Aksi takdirde kanuni düzenleme ile getirilen sınırlı sorumluluk ilkesinin bir anlamı kalmayacağı açıktır. Teoriye istisnai olarak ve sakınılarak başvurulmalıdır. Bunun anlamı odur ki kişiler ayrılığı ve sınırlı sorumluluk ilkesinden sadece bu ilkelere riayet edildiğinde adaletin yara alması söz konusu olduğunda ayrılmak mümkündür. Bu bağlamda ispat yükü ağır olacak ve olağan durumun aksini iddia eden kişi tarafından perdenin aralanmasına sebep olan olguların ispatı gerekecektir. İspat hukuku yönünden Anglo-Amerikan öğretisinde pek çok yazar tarafından haksız fiil alacaklıları ile sözleşme alacaklıları arasında ayrım yapılması gerektiği yönünde görüş dile getirilmiştir. Buradaki temel sebep bu hukuk sisteminde sözleşme alacaklısının hukuki ilişkiye girmeden evvel ortaklık hakkında gerekli araştırmayı yapma imkanına sahip olmasıdır. Çünkü görüşe göre alacaklı risk görmesi halinde kendisini korumak üzere şahsi teminat istemeli ve sözleşme görüşmeleri sırasında kendisini korumuş olmalıdır. Ancak bu görüşün uygulamada karşılık bulmadığını da söylemek mümkündür. Perde, sadece pay sahiplerine karşı değil ortaklıkla ilişkili olan başka şirketlere karşı da aralanabilir. Bu ilişkili şirketler hâkim şirket, bağlı şirket veya kardeş şirket olabileceği gibi topluluk kapsamında olmayan bir başka şirket de olabilir. Bu bağlamda ayrıca ekonomik ve ticari anlamda bir bütünlük gösteren şirketler yönünden teşebbüs teorisi tartışılmaktadır. Teşebbüs teorisinde Ticaret Kanunu anlamında topluluk olsun olmasın şirketlerin tek bir teşebbüs gibi hareket etmesi söz konusudur. Bu takdirde bu şirketler tek bir tüzel kişilik gibi değerlendirilir ve birlikte sorumlu tutulurlar. Ayrıca payını devrederek sorumluluktan kurtulmasını önlemek üzere payını devreden ortağa karşı da perdenin aralanması mümkün olabilmektedir. Perdenin aralanmasına her durumda başvurulması hem hukuki güvenliği hem de ticari hayatı tehlikeye atabilir. Oysaki sınırlı sorumluluk ilkesinin temelini oluşturan asıl sebep yatırımcıları ve ticari hayatı teşviktir. Bu nedenle, payları geniş kitlelere dağılmış halka açık anonim ortaklıklarda perdenin aralanmasından söz edilmemektedir. Ayrıca ortaklığı yönetme gayesi taşımayan yatırımcı rolündeki pay sahipleri de korunmaktadır. Perdenin aralanması için tüzel kişiliğin suiistimal edilmesi gerekeceğinden bu suiistimale ortak olmayan kimselerin sorumluluğu olmayacaktır. Perdenin aralanması davasının güttüğü gaye ile başka hukuki sebeplere dayalı davaların amaçlarının benzemesi muhtemeldir. Özellikle malvarlıklarının karıştığı durumlarda tasarrufun iptali ile perdenin aralanması davası amaç yönünden birbirine yaklaşmaktadır. Buna mukabil tasarrufun iptalinde kanunda öngörülen şartların sağlanması gerekecektir. Ayrıca elde edilen sonuç tasarrufun konusu olan malvarlığı değerli ile sınırlı olacaktır. Buna karşılık perdenin aralanması, alacaklıya daha fazla tatmin olma imkânı sağlamaktadır. Çünkü perde aralandığında pay sahibi sınırlı sorumluluk korumasından yararlanamayacak ve alacaklıya karşı sınırsız sorumlu hale gelecektir.
Özet (Çeviri)
Legal entities, despite not being human, are recognized by the legal system as having rights and legal capacity. Consequently, the separate entity principle applies to legal entities. The rights and obligations of a legal entity belong to the entity itself, not to the individuals constituting it. The focus of our study, joint-stock companies, or as known as corporations, are also legal entities. In corporations, there are distinct personalities for the company and the shareholders, and the rights and obligations related to the company belong to the company itself. Within the scope of the separate entity principle, the company's assets are solely the company's property, and the company's debts are covered by these assets. In corporations, in addition to the principle of separation, the principle of limited liability is applied to shareholders. While the separate entity principle affects the legal and operational capacity of the entity, the principle of limited liability means that shareholders are not responsible for the company's debts. It is common for shareholders who do not want to risk their personal assets to benefit from the rights provided by the company's legal personality by incorporating a joint-stock company. Due to the principles of separation and limited liability, creditors of the company will only have recourse to the company's assets, and the shareholder will not have any liability. However, these principles may lead to the abuse of the company. In such cases, we speak of the misuse of legal entity. If shareholders use the company as an extension of themselves and engage in behavior contrary to the principle of separation, the legal entity will be misused. The misuse of legal personality has been attempted to be prevented through various legal regulations. However, these regulations may not provide sufficient protection for third parties involved with the company. This is because the legal entity acts as a veil between the shareholder and third parties. In such cases, the theory known as“piercing the corporate veil”or“lifting the corporate veil”comes into play. This theory makes it possible to disregard the company's legal entity and reach the individuals behind the veil. The aim is to prevent the misuse of legal entity and to ensure justice. The theory can be applied in various context, but it is most commonly used in holding shareholders or affiliated companies responsible for corporate debts. The theory known as“piercing the corporate veil”or“lifting the corporate veil”has its roots in Anglo-American law and is recognized in nearly all legal systems today. The liberal nature of the Anglo-American legal system has provided a foundation for the development of this theory. The United States is also notably a country where the theory has found significant judicial application. Various doctrines have been developed in Anglo-American legal doctrine regarding when shareholders should be held liable for company debts. A common point among these doctrines is the control and domination of the corporation. Another common factor is that strict adherence to the separate entity principle and limited liability can lead to fraudulent situations or injustice. Therefore, it is a frequently used method for equity. However, it is not possible to state definitively when the veil will be pierced; the situation is assessed based on the specific facts of the case. Some criteria developed through court decisions regarding piercing the veil have served as a guide for when the theory should be applied. Important decisions in this area have provided guidance for other courts. Although there are various differences in application among states, these differences are usually related to which factor is given more weight. Additionally, in AngloAmerican law, there is also discussion of enterprise liability, where multiple companies are treated as a single enterprise. The concept began to be mentioned in Turkish legal doctrine around 60 years ago. However, the application of the theory in practice only became possible in the 2000s. The influence of German and Swiss doctrines and case law is evident in the Turkish legal perspective on this issue. According to this perspective, the veil can be pierced in three cases: domination, undercapitalization, and commingling of assets and activities (or spheres). The legal basis for the theory in Turkish law is found in the principle of good faith stipulated in Article 2 of the Turkish Civil Code. The application of the theory has become more widespread in recent years. However, the criteria for when it should be applied have not been definitively established. The main reason for the inability to establish criteria is that the theory is used in the absence of legal regulation to achieve a fair result. The veil can be pierced in a straight, reverse, or cross manner. In forward piercing, the attempt is to reach the shareholder while the company is the debtor. In reverse piercing, the shareholder's creditor seeks to collect the debt from the company's assets. Triangular piercing occurs between sister companies. Although the doctrine mentions layered piercing, it is actually the use of one or more of the methods of straight, reverse, and cross piercing together. Therefore, this distinction is not made in this study. Additionally, although horizontal or lateral piercing is mentioned in the doctrine, it actually corresponds to the enterprise liability theory in Anglo-American law and the organic connection theory in Turkish law. Commingling of assets is one of the situations where the veil is pierced. When a shareholder makes withdrawals from or uses the company's assets as their own, commingling occurs. Typically, in this situation, company records and books may be incomplete or misleading. In cases of significant commingling, it is difficult to determine whether an asset value belongs to the shareholder or the company. However, commingling is also discussed when the company's funds are used like a piggy bank by the shareholder. In this case, it is possible for company records and books to not be misleading. However, the shareholder has not adhered to the principle of asset separation and has covered personal expenses from the company's funds. This also includes“siphoning”, where assets are drained from the company through various methods and the company is deprived of necessary assets to continue its activities. Examples can be multiplied. The common point is the failure to adhere to the principle of asset separation between the shareholder and the company. On the other hand, not every transaction between the parties will be considered within this scope. Transactions that comply with legal regulations and precedents will continue to benefit from the protection provided by limited liability. In cases of commingling of activities (spheres), the company's organizational structure commingles with the shareholder (or another company, as is often the case). Third parties may be unsure who they are dealing with, or the trust established by the shareholder may be undermined. Even if trust has not been established, commingling of spheres can still occur. The most common situation in mixing fields is the presence of common corporate elements. Similar names, operations at the same address with the same employees, and similar shareholding and management structures are typical examples. Additionally, failure to follow various procedures required for operating as a company, in other words, the disregard of corporate formalities, is also addressed. In this case, the reason for piercing the veil is again that the shareholder has not acted in accordance with the principle of separation. In Anglo-American law, failure to hold board meetings, issuance of stock, and making important decisions without board resolutions are examples of disregard of corporate formalities. Furthermore, another situation of commingling of activities is misrepresentation regarding the company's financial condition or who performs the company's obligations. This misrepresentation can be explicit or implicit. Implicit misrepresentation often involves the presence of shared corporate elements. Providing a financially strong appearance to a company facing financial difficulties is also considered misrepresentation. The organic connection concept, specific to Turkish law, also represents a special form of piercing the veil in terms of the elements used to determine the connection. In organic connection, especially identity elements are used to hold another company responsible. Similarly, responsibility is extended, and another legal entity is held liable for a debt. In this sense, it can be said that organic connection is a special form of piercing the veil in Turkish law. In both commingling of assets and commingling of activities, superficial intermingling will not suffice to pierce the veil. More specifically, if there is a transfer of a few assets with low value between the shareholder and the company or a few small payments made from the company's funds to the shareholder, this will not constitute piercing the veil. Similarly, if a shareholder manages a business by incorporating different companies that only operate at the same address, this is also not sufficient to hold the shareholder responsible. In both commingling of assets and activities (or disregard of corporate formalities) the commingling must be significant and extensive. Otherwise, it is clear that the principle of limited liability introduced by legal regulation would lose its meaning. The theory should be applied exceptionally and cautiously. This means that the separate entity principle and limited liability should only be departed from when adhering to these principles results in injustice. In this context, the burden of proof will be heavy, and the person claiming the piercing of the veil must prove the facts that led to it. However, notably, in Anglo-American doctrine the standard is preponderance of evidence. In terms of evidence law, many scholars in Anglo-American doctrine have argued that a distinction should be made between tort creditors and contract creditors. The main reason here is that in this legal system, a contract creditor has the opportunity to conduct necessary research about the company before entering into a legal relationship. According to this view, if a creditor perceives risk, they should request personal guarantees to protect themselves and should have done so during contract negotiations. However, it is also possible to say that this view has not found practical application. The veil can be pierced not only against shareholders but also against other companies related to the company. These related companies can be parent companies, subsidiaries, or sister companies, as well as other companies not within the group. In this context, the enterprise theory is also discussed for companies showing economic and commercial unity. In the enterprise theory, whether or not the group exists in terms of the Commercial Code, companies are considered to act as a single enterprise. In this case, these companies are evaluated as a single legal entity and are held jointly responsible. Additionally, it is possible to pierce the veil against a transferring shareholder to prevent them from escaping liability by transferring their shares. Frequent application of piercing the veil can jeopardize both legal security and commercial life. However, the fundamental purpose of the principle of limited liability is to encourage investors and commercial activity. Therefore, piercing the veil is not mentioned in publicly traded joint-stock companies with widely distributed shares. Moreover, shareholders who do not intend to manage the company, but rather act as investors, are also protected. Since piercing the veil requires misuse of the legal personality, those who are not involved in the misuse will not be held liable. The objectives of a piercing the veil action may be similar to those of other actions based on different legal reasons. Particularly in cases of commingling of assets, fraudulent conveyance law and piercing the veil are similar in purpose. However, in fraudulent conveyance, the conditions stipulated by law must be met. Additionally, the result is limited to the asset value subject to the transaction. In contrast, piercing the veil provides creditors with more satisfaction, as once the veil is pierced, the shareholder will no longer benefit from limited liability protection and will become fully liable to the creditor.
Benzer Tezler
- Anglo-Amerikan Hukukunda vakıaların getirilmesi ve delillerin toplanmasında hakimin rolü
Fact-finding role of the judge in Anglo-American law
FULYA TEOMETE YALABIK
Doktora
Türkçe
2016
HukukGalatasaray ÜniversitesiÖzel Hukuk Ana Bilim Dalı
PROF. DR. YAŞAR HAKAN PEKCANITEZ
- Anglo-Amerikan ve Kıta Avrupası medenî yargılama sistemlerindeki yeni gelişmeler ve Türk Hukuku ile karşılaştırılması
New developments in Anglo-American and Civil Law civil procedures and their comparison with Turkish Law
AYŞE GÜLİN GÜRALP
Doktora
Türkçe
2010
HukukDokuz Eylül ÜniversitesiÖzel Hukuk (Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku) Ana Bilim Dalı
PROF. DR. MUHAMMET ÖZEKES
- Anonim şirketlerde şirket ele geçirmelerine karşı savunma mekanizmalarından biri: 'Poison pills' ve Türk hukukunda uygulanabilirliği
In joint stock companies one of the defense mechanisms against company takeovers: 'Poison pills' and applicability in Turkish law
ELİF BERİL KABASAKAL
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
HukukHacettepe ÜniversitesiÖzel Hukuk Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. SİBEL HACIMAHMUTOĞLU
- Kitle iletişim özgürlüğünün sınırı olarak Türk Hukukunda adil yargılanma hakkına karşı suçlar
The offences against the right to a fair trial in Turkish Law as the restriction of freedom of mass communication
DİLEK EKMEKÇİ
- Bir ispat aracı olarak Ceza Muhakemesinde gizli tanıklık
Secret witness as an evidence tool under Criminal Procedural Law
ALİ OSMAN ONAR
Doktora
Türkçe
2022
Hukukİstanbul Medipol ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ ESRA ALAN