Edirne Garı
Edirne Station
- Tez No: 100610
- Danışmanlar: PROF. DR. AFİFE BATUR
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Mimarlık, Architecture
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1999
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Fen Bilimleri Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Mimarlık Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 200
Özet
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar olan dönemin sonunda, değişimlerin mimarlık ortamındaki yansıması olarak karşımıza çıkan I. Milli Mimari Akımı eserlerinden Edirne Garı, bizi çok yönlü araştırma yapmaya itmektedir. Bu akım, temelde Osmanlı toplumunun Batılılaşma süreci ile bunu takip ederek gelişen düşüncenin etkileşimi altındadır. Tanzimat'la başlayan değişimler ise öncelikli olarak fiziki çevrede kendini göstermiştir. Temelde fiziki çevrenin değişmesi kültürel ve ekonomik olarak toplumun ihtiyaç ve isteklerinden kaynaklanmaktadır. Bu da hem iç etkenlerden hem de dış etkileşimlerden yön bulmaktadır. Bu nedenle Son Dönem Osmanlı Mimarlığı'nın ve bunu ortaya çıkaran nedenlerin çok iyi tanımlanıp belirlenmesi gerekmektedir. Osmanlı toplumunun“Batılılaşma”kaynağı pek tabiidir ki, Avrupa'da, 18. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılda da devam eden Endüstrileşme ile Fransız Devrimi olmuştur. Topraklarının büyük ve önemli bir bölümü Avrupa'da olan Osmanlı İmparatorluğu, etnik çeşitliliği ile hem iyi pazar olanaktan sunuyor; coğrafi konumu ise buna fazlasıyla imkan tanıyordu. Osmanlı Mimarlığı ise, yükseliş döneminde Hassa Mimarlar Ocağı ile en yüksek noktasına ulaşmıştı. Bu etkinin azalması ve 1699 Karlofça Antlaşması sonucundaki toprak kayıpları ile de İmparatorluğun batıyla olan ilişkileri karşılıklı olarak artmıştır. Avrupa ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde kurmayı başardığı ticaret politikasının kültür ve sanat yaşamına da yansıdığı bir gerçektir. Özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya ile kurulan ticari ilişkiler sonucunda, Fransa'dan ve bir onun kadar da Almanya'dan kültürel olarak da etkilenilmiştir. Lale Devri'nin yaşandığı 1720-21 yıllarında Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin Paris'e gönderilmesi, Osmanlı Mimarlığı'nın batıya açılışı olarak kabul edilmektedir. Lale Devri, çeşme ve sebillerle, köşk ve kasır gibi yapılar ve bezemelerindeki çeşitlilikle son bulmuştur. Ardından geç 18. yüzyıl mimarlığı ile Barok yapılar (Nuruosmaniye Külliyesi, Laleli Camii, Ayazma Camii v.b. gibi) inşaa edilmiş ve süslemede Rokoko'nun etkileri baskın görülmüştür. 19. yüzyıl başlarında, III. Selim Devri'nde ise kışla, okul, köşk ve kasır (Çengelköy Kuleli Kışlası, Mekteb-i Tıbbiye v.b. gibi) inşaatı ile fiziksel çevrede fazlasıyla etkileyici ve belirleyici binalar tasarlanarak uygulanmıştır. 1839 yılı Tanzimat Fermam ile de Batılılaşma adına yapılan hareketlerin fikir, sanat ve felsefe alanında da olgunlaşmasına olanak sağlanmıştır. Yapıların ve çevrelerinin oluşumunda düzenli ve sistemli bir gelişmenin izlenmesi adına birçok kural, yasa getirilerek bir yönetmelik şeklinde de yine bu dönemde düzenlemeler oluşturulmuştur. Gerçekten de Tanzimat'tan, 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet'e kadar birçok kent merkezinde çoğu yabancı mimarlar tarafından mimari etkileri yüksek binalar inşa edilmiştir.Bunun yanında mimarlık alanındaki eğitim hizmetlerinin de uzunca bir süre gözardı edildiği de açıktır. Teknik okullarda eğitim için hizmet veren kişiler de çoğunlukla yabancılar idi. Türk mimarlar ise Fransa'da veya Almanya'daki teknik okullarda yetişiyorlardı. Bunun sonucu Mühendishane-i Berri Hümayun ve Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi)'ne gelinceye kadar ciddi ve düzenli bir mimari eğitim kurumunun olmaması da normal karşılanmalıdır. I. Milli Mimari Akımı, diğer taraftan ise Klasik Osmanlı Mimarlığı'nın batı kökenli bir biçimleme anlayışı ile değişmesine neden olan gelişmeye tepki olarak doğmuştur. Aynı zamanda Fransız Devrimi ile gelişen ulusçuluk düşüncesinin de etkisiyle ve Tanzimat'la doğan Türkçülük akımının bir ürünü olarak da ortaya çıkmıştır. II. Meşrutiyet sonrasında toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel alandaki özelliklerinin biraraya toplandığı alan mimarlık olarak karşımıza çıkar. 1910 yılında örneklerini veren bu akım 1930 yılma kadar etkinliğini sürdürmüştür. Dünyadaki gelişmelere de açık olan bu ortam, bir anlamda da ulusal bilincin yaratılması gerekliliğini gözler önüne sermiştir. I. Milli Mimari Akımı'na bağlı mimarlar, gerçekten geçmiş mimarlık eserleri üzerine eğiliyor ve onları yeni bir anlamda değerlendirmeye çalışıyorlardı. Döneme ait binalarda, yoğun cephe çalışmaları, farklı çatılı kütlelerin simetri anlayışına hizmeti ile kubbeli kulelerle zenginleştirilmesi, bina yüzeylerine girinti ve çıkıntılarla hareketlilik verilmesi, yüzey bezemesinde kullanılan kabartma şekilli motifler ve çini panolarla da desteklenmesi ve Osmanlı ve Selçuklu desenlerinin kullanılmasıyla yapılmıştır. Sivri kemerler, sivri kemerli üst pencereler ile taş süslemeleri de I. Milli Mimari Akımı'nın canlandırma öğeleri olmuşlardır. I. Milli Mimarlık Dönemi akademisyen mimarlarından biri ise Kemalettin Bey'dir (1870-1927). Kemalettin Bey, dönemine ilişkin geliştirmek istediği mimarlık anlayışına paralel bir eğitim ortamı bulmuş ve bu akıma örnek birçok yapı üretebilmiştir. (IV. Vakıf Han, Tayyare Apartmanları v.b. gibi) Şu ana kadar bahsedilen tüm gelişmeler ışığında Osmanlı İmparatorluğu'nun Batılılaşma süreci içerisinde en iyi politikası olarak niteleyebileceğimiz bir gelişme de demiryollarının yapımı ve yaygınlaştırılması konusudur. Demiryollarının gelişimi yabancı imtiyazlarla sağlanmış, Türkiye'de yapılan ilk demiryolu 1856-66 yıllarında bir İngiliz Şirketi tarafından İzmir-Aydın arasında inşa edilmiştir. Daha sonra İstanbul'dan Edirne yolu ile Balkanları aşan ve Avrupa hatlarıyla birleşen Rumeli Demiryolları'mn yapımı, Osmanlı'nın hem siyasi hem de ticari hesaplarında önemli kazanç olarak görülmüştü. Balkanlar'daki hareketliliğin kontrol altına alınması yanında, dış pazarlarla olan ilişkilerin geliştirilmesi adına etkin rol oynaması beklenen Rumeli Demiryolları'mn yapımı, ekonomik nedenlerden dolayı yabancı sermayeye verilmiştir. 1869 yılında imtiyazı Baron Hirsch'e verilen Rumeli Demiryoîlan'nın merkez hattını oluşturan İstanbul-Edirne-Sarımbey hattı ise 1873 yılında açılmıştır. Mimar Kemalettin Bey'in Selanik, Filibe ve Sofya'dan sonra Rumeli Demiryolları için tasarladığı gar binalarından sonuncusu olarak karşımıza çıkan“Edirne Garı”nın bu çalışma ile ele alınması; bugüne kadar bu binanın literatürlerde rastlanılmayan spesifik bir bina olması açısından da önem taşımaktadır. I. Milli Mimari Akımı özelliklerini tümüyle taşıyan gar binası, dönemindeki yapılar arasında üslup sal sadeliği ile de dikkatleri üzerine çeker. Yine tasarım anlayışında simetri ve bina kütlelerindeki hareketlilik yanında Osmanlı tarzı kubbeli kulelerin ana aksı xıkuvvetlendirmesi ve binaya nitelik kazandıran öge haline gelmesi, bu dönemin kaçınılmaz etkilerindendir. Ayrıca Edirne Garı üslup değerlendirmesi yapılarak tipolojik yönden de incelenmiştir. Dönemin diğer binaları arasındaki Sirkeci İle Haydarpaşa Garları'nm da neo-Ottoman tarzdan pek de uzak olmadıkları gerçeği ortaya çıkar. Zira, Sirkeci Gan'nın mimarı Jasmund'un öğrencisi olan Kemalettin Bey'in hocasından etkilendiği yadsınamaz bir gerçektir. Otto Ritter-Helmuth Cuno'nun tasarlamış oldukları Haydarpaşa Garı ise, batı eklektisizmine en iyi örneklerden biri olarak karşımıza çıkar. Son olarak Paris'deki, Victor Laloux'nun tasarladığı endüstrileşme etkilerinin algılanabildiği d'Orsay Garı ile de bir gar binasının bilinen tasarım kriterleri (simetrik planlama anlayışı, cephedeki belirgin kütleler v.b. gibi) dışında yapısal açıdan farklılığı da ele alınarak karşılaştırılmıştır. Böyle bir ortamda yaratılmaya çalışılan tamamen estetik, şekilci ve bireysel bir tepki olarak ortaya çıkan“I. Milli Mimari Akımı”tarihde yerini almıştır. Ancak bu şekilci tutum, batı seçmeciliğine ve Osmanlı tutumuna karşı yaratılan tepki olarak da amacına ulaşmış ve döneminin özelliklerini oluşturmuştur. Osmanlı dünyası ile Avmpa ortamının değerlendirilerek geniş bir perspektifte bakılmaya çalışılan Edirne Garı, pürist bir yaklaşımı da içermektedir. I. Mİlli Mimarlık Dönemi 'nin mimari anlayışlarım (Osmanlı revivalizmi, Selçuklu tarzı sivri kemerleri ile taş süslemeciliği v.b. gibi) dile getiren ve pek de tanınmamış olmasına rağmen“Edirne Garı”özgünlüğünü ve orjinalliğini yitirmeden daha yıllarca ayakta kalabilsin ki, tarihin birer simgesi olma özelliğini korumaya devam edebilsin...
Özet (Çeviri)
At the end of the era from Tanzimat until the foundation of Turkish Republic the reflection of social and political changes could be seen also on the architectural miliue (surrounding) which is called 1st National Architectural Movement. Edirne Station is such a good example of this movement that it has become an incentive to make further examination. The effects which determined the characteristics of this movement were the westernizing period of the Ottoman society and the thoughts which had been developed against that approach. The changes starting with Tanzimat were first seen in physical environment is a result of the society's cultural and economical needs and wants and is originated by both internal and external effects. That's why the last period of Ottoman architecture and the reasons supporting its existence must be defined and understood very well. Westernizing reason of Ottoman society is of course an event of Industrial and French Revolution's effects which started in 18th century and continued in 19th century. Governing a big area in Europe, the Ottoman Empire presented good marketing possibilities with its ethnical variation and geographical situation. The Ottoman Architecture reached its climax in its Rising Period with Hassa Mimarlar Ocağı (Peculiar Architects Corps). But the State's relations with West increased reversally after this effect decreased and land had been lost at the end of Karlofça Pact in 1699. It is another reality that the trade policy that European countries succeeded to establish upon Ottoman Empire, reflected on the cultural and artistic life. It was affected by France and Germany culturally, especially after commercial relationships had been set up with France, Germany and Britain. In 1720-1721, during Lale Devri (Tulip Age), Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi's visit to Paris, is accepted as Ottoman architecture's opening to the West. Lale Devri ended with the variation in the construction of çeşme (fountains) and sebil (public fountains), buildings like köşk (pavilion), kasır (mansion) and bezeme (ornaments). After that baroque structures like Nuruosmaniye Külliyesi (which is a collection of buildings of an institution, usually composed of schools, a mosque, lunatic asylum, hospital, kitchen etc.) Laleli Mosque, Ayazma Mosque etc. Were built by the late 18th century architecture and rococo effects in ornamentation seemed to be dominant. At the beginnings of 19th century, during the period of Selim III, buildings like kışla (barracks), school, köşk (pavilion), kasır (mansion) (Çengelköy Kuleli Kışlası, Mekteb-i Tıbbiye etc.) and much impressive and determining buildings had been designed and applied. Also Tanzimat Declaration (Reforms Declaration) in 1839, allowed the movements“which were done in the name of being western”to be matured also in the artistic, phylosophical and intellectual area. Again in this period, many rules and laws had been issued to keep structures and environment in harmony. xniIndeed, lots of structures that are architecturally valuable, were built generally by foreigner architects in many city-centers from Tanzimat until the 2nd Meşrutiyet (2nd Constitutional Period) which had been declared in 1908. And it is certain that educational services in architectural field, had been neglected for a long time. The people, who educated in technical schools, were usually foreigners. On the other hand Turkish architects used to get education in technical schools in France and Germany. As a result of this, it must be accepted as normal that not having a serious and regular architectural education until the foundation of the Academy of Fine Arts. The 1st National Architecture Movement was born as a reaction to the Classical Ottoman Architecture which had been developed by changing with a western-rooted understanding of creating forms. At the same time it was born with the effect of nationalistic thought spread out by the French Revolution and as a result of the Turkish nationalistic movement, developing from Tanzimat Declaration. After the 2nd Constitutional Period, we find architecture as a field that summarizes the society's social, economical and cultural characteristics together. This movement which gave its first monuments in 1910, continued its existence until 1930. This attitude which was open to the global improvements and influences proved the necessity of having a national consciousness. The architects of the 1st National Architectural Movement, were really interested in the past architectural monuments and trying to re-evaluate them in a new understanding. At the buildings of this period, intensive facade works had been done by using towers with domes having of different-roofed masses' symmetry, by giving motion with indentations on building surfaces, by supporting surface ornaments with relief motives and encaustic tiles and by using Ottoman and Seljuk motives. Sharp arches, upstairs windows with sharp arches and stone ornaments were other refreshing elements of the 1st National Architectural Movement. Kemalettin Bey is one of the academician architects of the 1st National Architectural Period. Kemalettin Bey found an occupation which he had wanted to improve an architectural understanding that is parallel to his period and managed to produce few examples of this movement (IV. Vakıf Han (Inn), Tayyare Apartmanları (Apartments) etc.). In addition to the conditions outlined above, another improvement, which can be stated as the best policy of westernizing period of the Ottoman Empire, is building and widespreading of railways. Improving of railways had been obtained by foreign concessions and the first railway in Turkey, had been built between İzmir-Aydın in 1856-1866 by a British Company. Building of Rumeli Railways which is reaching to European lines through Istanbul and Edirne, passing over Balkanians, was seemed as an advantage in Ottoman's political and commercial plans. It was hoped that Rumeli Railways would play an active role in improving foreign market relations and in controlling the activity in Balkanians but because of economical reasons, its building concession was given to foreign capital. The building permission of İstanbul-Edirne- Sanmbey line, which is the central line of Rumeli Railways, had been given to Baron Hirsch in 1869 and opened in 1873. Having Edirne Station in this study is important because it is a specific building which had no place in archives so far, besides it is the latest train station which was xivdesigned by Kemalettin Bey for Rumeli Railways after Selanik, Filibe and Sofia. The station building has all the specialties of the 1st National Architectural Movement and it is also worth to notice that it is in a pure style compared to other structures in its period. Yet another inevitable effect of this period is the understanding of symmetry in design with motions of building masses besides the use of the Ottoman- styled towers with domes as an element which raised the building's quality and supported the main axle. In addition, Edirne Station is examined in a typically way according to its style. Also Sirkeci and Haydarpaşa Stations, which are other buildings of this period, are not far away from the neo-Ottoman style, because it is an unavoidable truth that Kemalettin Bey was affected from his master Jasmund, who was the architect of Sirkeci Station. On the other hand, Haydarpaşa Station which was designed by Otto Ritter-Helmuth Cuno is one of the best examples to western eclecticism. At the end, its difference is compared to d'Orsay Station in Paris which had been designed by Victor Laloux and where we can be perceive the effects of industrialization in a structural way which are different from ordinary design criteria (symmetrical design understanding, proceeding masses on facade etc.) The 1st National Architectural Movement which was revealed as a reaction wholly esthetical, formalist and individual, has had its place in history. But this formalist approach reached at his target as a reaction to the western eclecticism and to Ottoman approach, and produced the characteristics of the period. Edirne Station, which we want to examine through a huge perspective gathering the Ottoman and the European worlds together, includes a purist approach as well. We hope that the Edirne Station which is not much known but including the architectural understandings of the 1st National Architectural Period (Ottoman revivalism, Seljuk- styled stone ornamentation with sharp arcs etc.), keeps its characteristics and originality always as one of the symbols of history.
Benzer Tezler
- Kamusal mekân ve kolektif bellek bağlamında istasyon binalarının incelenmesi ve hızlı tren istasyonlarına dönüşümü
Analysis of station buildings in the terms of public place and collective memory and their transformation into high speed train stations
LALE SEVAL BİLTEKİN COŞKUN
- Edirne ilindeki bazı tarihi mekanların floristik çeşitlilik açısından değerlendirilmesi ve bitkilendirme önerileri
The evaluation of some historical spaces in Edirne in terms of floristic diversity and planting suggestions
HİLAL YILMAZ
Yüksek Lisans
Türkçe
2022
Peyzaj MimarlığıDüzce ÜniversitesiPeyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ENGİN EROĞLU
- Mustafa İsmet Yanyevi'nin (ks) Risale-i Kudsiyye adlı eserindeki bazı tasavvufi kavramların değerlendirilmesi
An evaluation of some sufistic notions presented by Mustafa İsmet Yanyevi (ks) in His Book Risale-i Kudsiyye
ATİLA GÜZEL
Yüksek Lisans
Türkçe
2020
DinEskişehir Osmangazi ÜniversitesiTemel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ SEVİM ARSLAN
- Türk basınında Talat Paşa suikastı ve yansımaları
Talat Pasha and reflections on the assassination of the Turkish press
AHMET ASLAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2010
Tarihİstanbul ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SABAHATTİN ÖZEL
- Aşağı Meriç Havzası'nın doğal ortam koşulları, sürdürülebilir kullanımı ve yönetimi
Natural environment conditions, sustainable use and management in the lower Meriç Basin
YASEMİN KİBAROĞLU