Geri Dön

Kamulaştırmasız el koyma

Confiscating without nationaleisation

  1. Tez No: 106834
  2. Yazar: TAYFUN KAYA
  3. Danışmanlar: DOÇ.DR. GÇKHAN ANTALYA
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Hukuk, Law
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2001
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Marmara Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Özel Hukuk Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 150

Özet

ÖZETİ Anayasamızda, mülkiyet hakkı kişinin temel haklarından biri olarak düzenlenmiş ve güvence altına alınmıştır (Anayasanın 35. maddesi). Ayrıca, mülkiyet hakkına yönelik sınırlandırmaların, kamu yararı amacıyla kanunla yapılabileceği ve bu sınırlandırmalar ile mülkiyet hakkının özüne dokunulamayacağı belirtilerek, mülkiyet hakkına anayasal bir çerçeve çizildikten sonra, Anayasanın 46 ncı maddesinde de, mülkiyet hakkını sınırlandıran kamulaştırma düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkına, kamulaştırmayla bir sınırlandırmanın getirilmesinin amacı, kamu hizmetlerinin sürekliliği ve devamlılığını sağlayan idarenin, bu hizmetleri yerine getirebilmesi içi gerekli olan taşınmaz malların mülkiyetlere sahip olmasını sağlamaktır. Ancak, zamanla idarenin, Anayasanın tanıdığı ve kanunlarla düzenlenen kamulaştırma işlemini yapmadan, kamu hizmetleri için, özel mülkiyetteki taşınmazlara el koyduğu görülmeye başlandı. Amaç, kamulaştırmada olduğu gibi, kamu hizmetlerinin yürütülmesi olduğu halde, tamamen kamulaştırmadan farklı olarak, kanunlardaki esas ve usullere uyulmadan, haksız olarak özel mülkiyetteki taşınmazlara el konulmaktaydı. Bu konuda, herhangi bir yasal düzenleme olmaması ve özellikle yol yapımı için kamulaştırma yapılmadan özel mülkiyetteki taşınmazlara el konulması, kamulaştırmasız el koyma (dolayısıyla kamulaştırma) kavramının ortaya çıkarmıştır. Bu şekilde ortaya çıkan kamulaştırmasız el koymanın, nasıl bir düzenlemeye tabi olacağı meselesi önem arz etmeye başlamış ve ilk düzenlemeler yargı kararları ile olmuştur. Uygulamada birliği sağlamak amacıyla, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu toplanarak, içtihadı birleştirme yoluna gitmiş, bu da kamulaştırmasız el koyma konusundaki ilk düzenlemeler olmuştur. Yargıtay'ın, 11.5.1956 tarih ve Esas 1, Karar 6/7 sayılı iki İçtihadı Birleştirme Kararıyla, özel mülkiyetindeki taşınmazına kamulaştırmasız el konulan malikin, mülkiyet hakkının sona ermediğini ve malikin, men'i müdahale (el atmanın önlenmesi) davası açarak, idarenin bu haksız müdahalesini ortadan kaldırabileceği gibi, bu hakkını kullanmayarak, el konulan yerin mülkiyetini idareye devrederek, yerin karşılık parasını da isteyebileceğini, açılan bu davaların, herhangi bir zamanaşımı süresine tabi olmayacağını içtihat etmiştir. Yargıtay'ın, yukarıda belirttiğimiz içtihatları doktrinde eleştirilerek, Yargıtay'ın, bu içtihatlarında tamamen Özel Hukuk ilkelerinden hareket ettiğini, Kamu hizmetlerini yürüten, bu hizmetlerin düzenliliği ve devamlılığını sağlamakla yükümlü olan idarenin durumunun dikkate alınmadığını, farklılık arz eden İdare Hukuku prensiplerinden hareket edilmediğini, bunun sonucu olarak da, idare tarafından yürütülen önemli bayındırlık hizmetlerinin, açılan men'i müdahale davalarıyla engellenmesinin söz konusu olabileceğini belirtmişlerdir. Yargıtay'ın, kamulaştırmasız el koyma konusundaki içtihatlarını, tamamen Özel Hukuk ilkelerinden esinlenerek oluşturması nedeniyle, bu içtihatların doğurduğu sonuçları dikkate alan kanun koyucu, bazı yasal düzenlemeler yapmakzorunda kalmıştır. Bunlardan ilki, 5.1.1961 tarihinde kabul edilen 221 sayılı yasadır. Bu yasa ile 9 Ekim 1956 tarihine kadar olan bütün kamulaştırması el koyma işlemleri, geçerli birer kamulaştırma olarak kabul edilmiş, bu tarihten öncesi için kamulaştırmasız el koyma söz konusu olmaktan çıkarılmıştır. Bu nedenle, ancak 9 Ekim 1956 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemleri için malikinin yukarıda değindiğimiz Yargıtay içtihatlarıyla belirlenen seçimlik hakları mevcuttur ve bu hakları herhangi bir süre sınırlamasına tabi olmaksızın kullanabileceklerdir. Zamanla, Yargıtay içtihatları ile kabul edilen çözüm tarzının çeşitli sorunlara sebebiyet verdiği ortaya çıkmıştır. Zira, özel mülkiyetlerindeki taşınmazlarına el konulan maliklerin, el konulmadan uzun yıllar sonra, yargıya müracaat ederek el atmanın önlenmesi veya günün şartlarına göre, bedel istemeleri, yine Yargıtay içtihatlarında, Medeni Kanunun 631, 639, 897. maddelerinde düzenlene kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin dikkate alınmaması ve süresiz dava hakkı yüzünden kamu tüzel kişilerinin yüksek ve mükerrer ödemelerde bulunmak zorunda kalmaları gibi gerekçeler ve aksaklıklar dikkate alınarak, 2942 sayılı yeni Kamulaştırma Kanunun da kamulaştırmasız el koyma, yasal bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. 2942 sayılı yasanın 38. maddesi, kamulaştırmasız el koyma konusundaki ilk yasal düzenleme olmuştur. Böylece, sadece Özel Hukuku ilgilendiren bir mesele olarak görülen kamulaştırmasız el koyma, İdare Hukuku ilkelerinden hareketle yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. 2942 sayılı yasanın 38. maddesindeki yeni düzenlemeyle, Yargıtay içtihatlarıyla belirlenen ve taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulan maliklerine tanınan süresiz dava açabilme hakkı bir süreye tabi tutulmuştur. Bu surede yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre zarfında açılmayan davalar, artık hak düşümü süresi nedeniyle açılamayacaktır. 2942 sayılı yasanın 38. maddesi ile yasal bir dayanağa oturtulan kamulaştırmasız el koyma, malik ve idare bakımından bir takım sonuçlar meydana getirmektedir. Kamulaştırmasız el koymanın malik bakımından doğurduğu sonuçların başında, mülkiyet hakkına dayanan davaları açabilme hakkıdır. Bu davaların başında, el atmanın önlenmesi (men'i müdahale) davası gelir. Bu dava ile mülkiyetine haksız el atılan malik, yirmi yıllık hak düşümü süresi içinde, açacağı el atmanın önlenmesi davası ile haksız müdahaleyi ortadan kaldırabilir. Ancak, uygulamada bu dava pek açılmamaktadır. Nedeni ise uygulama kabiliyetinin olmamasıdır. İdarenin yaptığı büyük bayındırlık işlemleri sonucunda, taşınmazlarına el konulan maliklerin, bu dava ile taşınmazlarına yapılan müdahaleyi ortadan kaldırmaları imkansız denecek düzeydedir. Alınan el atmanın önlenmesi kararlarının, idareye karşı uygulanmak üzere icraya konması da çok zordur. Zira, idare alınan bu kararlara uymamakta, maliklerde herhangi bir şey yapamamaktadırlar. İşte el atmanın önlenmesi davası ile alınan kararların uygulanmasının zor, çoğu zaman imkansız olduğundan, bu durumu dikkate alan malik, bir diğer hakkını kullanmakta ve el konulan yerin karşılığı olan bedelin verilmesini dava etmektedir. Bu dava ile malik, mülkiyet hakkını, el koyan idareye devretmekte bunun karşılığı olarak, taşınmazın nakdi değerini istemektedir. Uygulamada en çok karşımıza bu tür davalarçıkmaktadır. Yukarıdaki iki dava türünün yanında, kamulaştırmasız el koyma nedeniyle zarara uğrayan malik veya zilyetler bu zarara sebebiyet veren idareden, uğradıkları zararının tazminini de isteyebilirler. Tazminat davalarını, el atmanın önlenmesi ve bedel davasından farklı olarak yalnızca malik değil, zarara uğrayan zilyetler de açabilmektedir. Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle açılan bedel veya tazminat davalarında, talep halinde faize de hükmedilmekte, ana kural olarak da faizin başlangıç günü, el koyma tarihi değil; bedel veya tazminat davasının açıldığı tarih olduğu uygulamada kabul edilmektedir. Bunun gerekçesi olarak da, bedel veya tazminat davalarında hükmedilen bedelin veya değerin, el koyma tarihindeki değer değil, davanın açıldığı tarihteki değer olmasındandır. Zira, sonraki bir tarihte belirlenen değer için, daha önceki bir tarihten faizi başlatmak mümkün değildir. Kamulaştırmasız el koymanın malik bakımından en önemli sonucu, malikin mülkiyet hakkının sona ermesidir. Bu konu çok tartışmalıdır. Zira, bazı hukukçulara göre; malikin, kamulaştırmasız el koyma ile mülkiyet hakkı, ancak idarenin el konulan yerin karşılığını tamamen ödemesi ile sona erer. Malikin, mülkiyet hakkının karşılığı olan bedel ödenmeden, el koyma ile bu hak sona ermez. El konulan taşınmaz üzerinde bayındırlık faaliyetleri veya tesis yapılması bu sonucu değiştirmeyeceğini belirtmektedirler. Buna karşın, diğer bir görüşe göre ise; malikin mülkiyet hakkı, kamulaştırmasız el koyma ile sona ermektedir. Zira, idarenin taşınmaza el koyması ile malikin o taşınmaz üzerinde yararlanma, tasarrufta bulunma imkanı kalmamıştır. Mülkiyet hakkının en önemli özelliğini oluşturan yararlanma ve tasarruf yetkisinin kullanılamaması, mülkiyet hakkının olmadığını gösterir. Yani malik, mülkiyet hakkını, idarenin fiili el koyma tarihinde kaybetmektedir. Bu iki görüşün yanında, malikin mülkiyet hakkı, yirmi yıllık zamanaşımı süresinin dolmasıyla da sona ermektedir. Zira, taşınmazına kamulaştırmasız el konulmuş olan malik, yirmi yıllık zamanaşımı süresi içinde yukarıda değindiğimiz davaları açmamış ise, mülkiyet hakkı bu zamanaşımı süresinin dolmasıyla birlikte sona ermektedir. Kamulaştırmasız el koyma, idare bakımından da bir takım sonuçlar meydana getirir.Bu sonuçlardan en önemlisi, idarenin, kamulaştırmasız el konulan taşınmazın mülkiyet hakkını elde etmesidir. Yine, idare, aleyhine açılan davalarda zamanaşımı süresinin dolduğunu, kamulaştırma işleminin yapıldığını veya bedelin ödendiğini, yada bir kanun hükmüne dayanarak taşınmaza el konduğunu, belirterek savunmalar da bulunabilir, ya da davadan sonra, kamulaştırmasız el konulan taşınmazı kamulaştırarak, yapılan işlemi hukuka uygun hale getirebilir. Sonuç olarak, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunuyla, kamulaştırmasız el koyma yasal bir zemine oturtulmuş ve Özel Hukuk ilkeleri ile İdare Hukuku ilkeleri kullanılarak yeni bir çözüm tarzı benimsenmiştir. Böylece hem Anayasada koruma altına alınan mülkiyet hakkı göz önünde tutulmuş, hem de kamu hizmetlerini yürüten ve devamlılığını sağlayan idarenin durumu dikkate alınarak yasal bir düzenleme yapılmıştır. Bu da en uygun çözüm tarzı olmuştur. 4

Özet (Çeviri)

SUMMARY in our constitution, the property right has been accepted as one of the fundamental rights and has been securred(Constitution Article 35). In addition the constitutional frame has been drawn by adding that limitat, ons regarding the property right can only be made for public benefits and by law and in Article 46 of the constitution nationalisation that limits the right of property has been arranged. The aim of limiting the right of proparty by nationalising is permitting the administration to have real estates to maintain the continuity of public services. However in time it was observed that administration started to confiscate the properties without nationalisation for public purposes. Although the purpose was application of public services just like in nationalisation, but in application, just the contrary of nationalisationi without appiying the laws and procsdure the properties were confiscated in an unlawful way. Since there is no legal arrangement in this subject, and properties were confiscated without nationalisation especially in road making, the nation af“Confiscating Without Nationalisation”(lndirect Nationalisation) is born. Arrangement needs confiscating without nationalisation, emerged this way has become important and the first arrangements have been made by adjudication^ order to maintain unity in application Supreme Court's Counsel of Unifying the Jurisprudence has convened and first arrangements about Confiscating Without Nationalisation has been made. Supreme Court's two Unifying the Jurisprudence decisions number 6/6 dated 1 1.05.1956, has interpreted that the property right of the owner does not end with Confiscating Without Nationalisation, and the owner can either open a“Prohibition of Intervention”court and terminate the unlawful application of the Administration, or may decide not to use his right, transfer the property of the place to the Administration and may claim it's value, and the courts opened this way will not be subject to prescibitation. These decisions of supreme court were criticised indoctrine claiming that the interpretions were relied on private law, the position of the Administration responsible for public services were not considered, and the principles of Administrative law that shows differences were not considered, and as a result of these opinions the important public works services of the Administration may be obstructed by Prohibition of Intervention courts. ' Since the supreme court has relied it's opinion Confiscating Without Nationalisation merely on Private Law Principles, the law maker has considered the results of these opinions and made a series of legal arrangements. First of these arrangements is Law no 221 accepted on 05.01.1961 With this law all Confiscating Without Nationalisation be fore before October 9 th 1956 were accepted as validnationalisation. Therefore the owner has only the rights defined above for transactions of the Administrationafter October 9 th 1956 and the owner may use these without any prescibitation. In time it was observed that the solutions founs by Supreme Court is causing various problems. The owners whose properties were confiscated had applied to the courts long years after the confiscation for prohibition of intervention and ask for valuation in current conditions and since prescibition defined in Civil Law's Article 631,639 and 897 were not applied in these cases and an unlimited court opening period were granted to owners and the legals persons were sentenced to pay high and repeating compensations the Confiscating Without Nationalisation had been rearranged with a legal arrangement in new Nationalisation Law No 2942. Article 38 of Law No 2942 is the first legal arrangement about Confiscating Without Nationalisation Thus Confiscating Without Nationalisation which was interpreted as a problem regarding Private Law, has been re arranged under the principles of Administrative Law. With the new arrangement made with Article 38 of law no 2942 the unlimited court opening right of the owners whose properties were confiscated Confiscating Without Nationalisation were limited. This period was limited with twenty years. Courts that are not opened within this period will be subject to prescibitation. Confiscating Without Nationalisation that has been defined in legal basis in Article 38 of Law No 2942 has some definite results both for the owner and for Administration. The most important of Confiscating Without Nationalisation is the right of the owner to open courts reliying on Property right. The most important in this subject is the court for prohibiting the intervention. With with this court the owner whose property is confiscations unlawfully, within the period of 20 years may terminate the unlawfull intervention with Prohibition of the Intervention court. However in application this court is not opened widely. The reason for this is the results are not applicable.The high investments of the Administration about Public works on the property makes it almost impossible to terminate intervention on the properties. The decisions about this subject can rarely be enforced against the Administration. The administration will not abide these decisions and the owners can not enforce the results. Since it's hard and many times impossible to enforce the decisions of Prohibition of Invention, the owner chooses to exercise his other right, namely the right of claiming the value of the confiscated property. With this court the owner transfers the property right of the confiscated property to the administration and claims the monetary value of that property from the administration. In application these kinds of courts are seen mostly. Besides the two kinds of coutrs mentioned above the owners or possessors may claim compensation of their losses from the administration because of confiscation. The compensation courts unlike the prohibition of invention andvaluation courts may be opened not only by the owners but by possessors who have a met a loss as well. In valuation or compensation courts openes as a result of Confiscating Without Nationalisation, if required interest may also be applied and as a main principle it is accepted that the starting date of the interest will not be the date of confiscation but the date of opening date of valuation or compensation court. The reason for this is the value, or the value in the confiscation date but the value of property in the date of appliying to the court. For a value decided afterward it is impossible to decide on an interest before that date. The most important result of Confiscating Without Nationalisation is termination of property right of the owner on the said property. This subject I sunder debate in the doctrine. Some jurists claim that the property right of the owner whose property has been Confiscating Without Nationalisation only terminates when the value of that property has been paid in full. Without paying the value of the confiscated property of the owner. The owners property right does not terminate. Public works or investments of the administration on the said property does not alter this result. On the other hand another opinion of the jurists claim that with confiscation the owner has no means to benefit or dispose on the said property. Not practising the most important aspects of benefiting and disposing of a property proves that the owner does not have any property rights on the property. The owner has lost his property rights in practise against the administration at the date of confiscation. In addition of these two opinions the property right of the owner terminates after twenty years of prescription. Because if an owner whose property is confiscated without nationalisation has not opened the courts defined above in 20 years his of property terminates at the end of this prescription period. Confiscating Without Nationalisation has some results concerning the administration as well. The most important result concerning the administration is the administration having th eproperty right of the property that is conficated without nationalisation. Again the administration may claim that prescription period is completed, nationalisation has been made or its price has been paid or the property has been confiscation and may make that transaction appropriate to law. As a result, with Law No 2942 Confiscating Without Nationalisation was placed on legal basis and by using the principles of Private Law and Administrative Law a new kind of solution were adopted. Thus both the right of property granted with the constitution were granted and the condition of the administration responsible of public were considered. This has been the most appropriate solution.

Benzer Tezler

  1. Kamulaştırmasız el atma

    Confiscating without expropriating

    ZEYNEP MAHSERECİ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2013

    HukukMarmara Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. TURAN YILDIRIM

  2. Kamulaştırma hukukunda kamulaştırmasız el koyma ve hukuki el koyma

    De facto confiscation and legal confiscation in expropriation law

    ÖZEN OKTAY

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Hukukİstanbul Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ZEHREDDİN ASLAN

  3. Kamulşatırmasız el koyma

    Confiscating without expropriating

    ŞEBNEM YALÇINDURAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    HukukYalova Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ SIRRI DÜĞER

  4. Kamulaştırma işleminden doğan adli yargı uyuşmazlıkları

    The legal structure disagreements of exproprition operation

    SERDAR CEYLAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    HukukSelçuk Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    DOÇ.DR. CEMİL KAYA

  5. Kamulaştırmasız elatma

    Confiscation without expropriation

    MÜNEVVER KÜBRA BAKIRCI

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    HukukGalatasaray Üniversitesi

    Özel Hukuk Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MEHMET ERDEM