Erziehung und familie in uwe timms 'Heißer sommer'
Sıcak yaz
- Tez No: 161599
- Danışmanlar: DOÇ. DR. FATİH TEPEBAŞILI
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Eğitim ve Öğretim, Education and Training
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2005
- Dil: Almanca
- Üniversite: Selçuk Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Yabancı Diller Eğitimi Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Almanca Öğretmenliği Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 112
Özet
10. Zusammenfassung in türkischer Sprache/ Türkçe özet Uwe Timm: Sıcak Yaz“Heisser Sommer”yazarın kendi hayatından da kesitler yansıttığı bir gelişim romanıdır. Timm'in, tanığı olduğu tarihsel olaylar, öğrencilerin siyasal düşünce ve idealleri, yaşam ve hayal kırıklıkları romanın dokusunda açıkça yer bulur. Timm her ne kadar biyografik bir romanım değil dese de, yinede kendiminde politize olduğu öğrenci olaylarına dayanan deneyimlerle besleniyor der. Yazar romana konu olan öğrenci olaylarına kendiside bizzat katılmıştır. Eserin kahramamyla olan benzerlikleri de gözden kaçmaz. Söz konusu olan bu romanın oluşmasma kadar Timm evde babasıyla, okulda öğretmeniyle birçok sorun yaşamıştır. Babası ona karşı hep acımasız ve katı davranmıştır. Giydiği elbiselere karışmış, hatta Timm'in saçlarım bile kendisinin istediği gibi kestirmiştir. Yazar bir söyleşisinde kot pantolon giyebilmek için babasına bir ay yalvarmak zorunda kaldığım anlatır. Öğretmeni ise bir defasında, altmış sayfalık bir roman yazmasına rağmen romanı beğenmemiş, onu sınıfın huzurunda aşağılamış ve küçük düşürmüştür. İşte Timm tüm bu yaşadıklarım“Heisser Sommer”de konu etmiştir.“Eserin kahramanı Ullrich de Timm gibi ”küçük burjuvaya mensup bir ailenin çocuğudur, görünür biçimde politik olarak tarafsız, Prusya ilkeleriyle büyümüştür. Öğrenciliği esnasında birçok kızla arkadaşlık eder fakat ilişkilerinde başarısız olur. Ullrich sadece ilişkilerinde değil aynı zamanda derslerinde de başarısızdır. Bir defasmda hocası Ullrich'in almak 101istediği bir ödevi, önce kendisinin parmak kaldırmasına rağmen başka bir öğrenciye vermiştir. Hocasının bu tutumu aslında Ullrich için sonun başlangıcı olmuştur. Bu olay onun eğitimine ara vermesine, kendi isteği dışında almış olduğu ödevini yarım bırakmasına sebep olmuştur. Ullrich de, hemen hemen Timm gibi benzer dönemler geçirir. Her ikisi de“kendi dünyasına gömülmüş, kendisini anlatamayan birisiyken, siyasallaşma sürecine kapılarak birer eylemci haline gelirler. Her ikisinin de aileleriyle (özellikle babalarıyla) çekişmeleri ve sorunlarının da olması başka bir benzerliktir. Dönemin eğitim anlayışı çok katıdır. Öğrencilerin konaklama problemleri, otoriter eğiticiler, eski öğretim metotları ve konular öğrencileri eğitimden soyutlamaya başlamıştır. Üniversiteler birer eğitim yuvası olmaktan çıkmış âdeta faşizmin ve otoriter anlayışın yayıldığı kurumlara dönüşmüştür. Profesörler üniversitelerin adeta tek hâkimidirler. Eğitim konulan tamamen profesörler tarafından belirlenir. Bu konular özellikle öğrencileri siyasallaştırmak ve birer faşizm eğilimlisi olarak yetiştirmek için seçilmektedir. Renke adında bir profesörün yazmış olduğu bir kitap buna iyi bir örnektir. Kendisi ”Eğitimcilerin, öğrencilerine lidere mutlak sevgiyi aşılamaları gerektiğini yazmıştır. Aslında öğrenciler eğitim sistemini benimsememektedir. Çünkü eğitimin amacı öğrencileri geleceğe hazırlamak değil, onları birer faşizm eğilimlisi olarak yetiştirmektir. 102“Hitlerli yıllarda öğrencilere, lidere bağlılık öğretilmesini isteyen üniversite hocası Renke'nin dersini sabote ederken ateşli bir nutuk atan Conny arkadaşlarına şu şekilde seslenmektedir: ”Bazıları için eleştiri devrimin ön basamağıdır. Bizim saygı değer baylar bu zamana kadar bu tür sorularla hiç karşılaşmadılar. Bizler ne yazık ki böyle sorular soramadık. Kimin içim araştırdığımızı, kimlerin bizi okuttuğunu, neyin araştırıldığını sormadık.(...) böyle sorular sormasını öğrenmeliyiz. Şimdi tabuları yıkmanın tam vakti. Hakim sınıf btabuları kullanarak hem bu ülkeye egemen oluyorlar hem de bilincimize sızıyorlar. Formatlanmış toplumuzdaki sınıf çatışmasından konuşalım. Ülkemizdeki sömürü biçimlerini gündeme getirelim. Vatandaşlarda yapay olarak uyandırılan memnuniyetsizliği yok edelim, bundan yararlanan fırsatçıları ilan edelim. Düzene yönelik memnuniyetsizliği artıralım. Bütün bunlara o yol açıyor. Resmi makamlar tarafından sürekli desteklenen yoksulluğu, korku ve nevrozları, açlık, baskı, üçüncü dünyadaki sömürülen ülkelerde yaşanan savaşları, gelecekte daha da artacak yoksullukları anlatalım.(...) şimdiye değin hiç eleştiri almadan bir takım konuları bize aktaran profesörleri, bu konularda konuşmaya zorlayalım. Onları öğrettikleri konularla kime hizmet ettiklerinin hesabını vermeye zorlayalım. Şimdiye kadar kuşkulanılmamış otoriteleri söz konusu edelim... Bu salon düzeni bile profesörlerin durdukları ve eleştiri almadan konuşabildikleri bir noktaya göre düzenlenmiştir. Aydınlanmayı, tartışma ve analizlerle değil, amaçlı eylemlerle gerçekleştirebiliriz. Şimdiki düzen 103her yere sızmıştır. Okullarda, işyerlerinde, devlet kurumlarında ve üniversitelerde.(...) bütün bunlar iç içe ve birbirini destekliyor. Dayanaklardan birini sarsalım. Hemen şimdi bu otoriter üniversiteyi sarsalım. Renke'den başlayalım. Conny'nin konuşmasından da anlaşılacağı üzere otoriter anlayış eğitim yuvalarına kadar sızmıştır. Ayrıca eğitimde eleştirinin olmaması, eğitimin belli ideolojilerin buyruğunda bulunması ve öğrencileri siyasallaştırma çabaları, öğrencileri eğitimden uzaklaştıran diğer sebeplerdendir. Romanın kahramanı Krause'nin beş üniversite hocasıyla yaşadığı olaylar dönemin eğitim anlayışını açıkça göstermektedir. 1/5 alt bölümünde özellikle adı verilmeyen bir hoca anlatılır. Yalnızca“O”denilen hocanın sınıfa girmesiyle salondaki öğrenciler susarlar ve sıralara vurmaya başlarlar. Arkasında bir asistanı, bir de bilimsel yardımcısı vardır. Kürsüsüne yönelen“O”oturmak istediğinde asistanlarının yardımım alır. Salonun mutlak hâkimidir. Kendisi konuşurken öğrencilerden birinin öksürmesi üzerine gözlerini o noktaya yönelterek öksüren öğrenciyi adeta yargılar. Derste seminerini sunmak üzere kürsüye çıkan bir öğrencinin yaşadığı korku, yüz ifadesinden ve defterini ıslatan parmak izlerinden açıkça hissedilir. Betz derslerde öğrencilerin konulara ilişkin değindikleri eleştirilere takınmış olduğu otoriter tutumla tanınır. Öğrenciler haklı bilse olsalar, yinede son sözü hep kendisi söyler. Aksi davranalar ise betz tarafında ya 104fişlenirler ya da okullarını değiştirmek zorunda kalırlardı. Öğrencilerin sabrını taşıran diğer bir üniversite hocası ise Renke'dir. 1940'lı yıllarda yazdığı bir kitapta Eğitimcilerin, öğrencilerine, lidere mutlak sevgiyi aşılamaları gerektiğini yazan Renke'ye karşı öğrenciler ayaklanır, ona ders yapmak fırsatım vermezler, daha sonra da odasına girerek onunla tartışmak isterler ama o tartışmaktansa kaçmayı tercih eder. Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere öğrenciler otoriter sistem ve eğitimcilerden çok çekmektedirler. Ne evde babalarından şefkat ne de okulda hocalarından anlayış görmektedirler. Eğitim tek taraflıdır. Yani öğrencilerin ne eski ders metot ve tekniklerini ne de hocalarım eleştirmeye haklan ve cesaretleri yoktur. Öğrencilerin geleceğe yönelik hedefleri de yoktur. Verilen ödevler sadece not almak ve sınavlara katılabilmek için yazılır. Bir defasında bir arkadaşı Ullrich' e yazdığı ödevin ona ne kazandıracağını sorduğunda, Ullrich ödevin karşılığında sadece not alacağını söyler. Arkadaşı“Hepsi bu mu”deyince Ullrich irkilir. Seminer ödevleri hocalar tarafından seçilir, öğrencilerin fikirleri sorulmaz. Ullrich hiç istemediği bir ödevi almak zorunda kalır. Bu ödevi niçin kendisi için değil de hocası için yazmak zorunda olduğunu düşünür. Öğrenciler böyle bir atmosferde yöneltebilecek sorulara cevap verebilecek durumda bile değillerdir. Romanın başlangıç bölümlerinde Ullrich' i kara kara düşündüren hatta onu bıktıran seminer konusunu veren hocası Ziegler ise daha konuları dağıtırken onu azarlar. 105Ziegler, Hölderlin'in“Die Liebe”(Aşk) adlı şiirini bir öğrenciye yorumlamak için vermek ister. Konuyu beğenen Ullrich, onu almak ister ve parmak kaldırır, ancak işareti görmeyen Ziegler' in konuyu başka birisine vermesi üzerine Ullrich söz alarak ilk işareti kendisinin verdiğini söyler. Bunun üzerine Ziegler çok aşırı tepki verir.“İşine gelmiyorsa gidebileceğini söyler. Böyle davranış Ullrich' i çok etkiler. Aldığı bu tepki üzerine kritik ödevini tamamlamadan yanda bırakır. Ullrich kendisine zorla verilen ve zamanında teslim edemediği ödevine uzatma almak için hocası Ziegler' in odasına gider. Önce odaya girmeye cesaret edemez. Kapının önünde bekler ve nihayet tüm cesaretini toplayarak kapıyı çalar. Pröfösörün karşısında adeta ecel terleri döker, hatta kekelemeye başlar. Oysa ödevi için istediği bu uzatma onun en doğal hakkıdır. Öğrenciler hocalardan bir Tanrı gibi korkmaktadırlar. Hatta bu korkulan onları rüyalarında görmelerine sebep nitekim Maier adlı bir hoca Ullrich' in rüyasına girmiştir. Maier sorduğu bir soruya yanlış cevap veren bir öğrenciği sınıfın huzurunda rezil eder. ? Öğrenciler ise ne öğretilen konulan nede eğitimcileri eleştirebilmektedirler. Oysa eleştirisiz bir eğitim düşünülemez. Eleştiri eğitimin kalitesini artırır. Öğrenciler ne zaman bir konuyu ya da bir eğitimciyi eleştirmeye kalksalar ya sınıftan atılırlar ya da üniversitelerini değiştirmek zorunda kalırlar. Zamanın profesörleri kendilerini ve sistemin eleştirilmesine kesinlikle müsaade etmezler ve sınıflarda öğrencilerle tartışmazlar aksine onları kendi odalarına davet ederler. 106Otorite sadece eğitim kurumlarında değil aynı zamanda aile yaşantısında da kök salmıştır. Aileler çocuklarının eğitimlerinde otoriteye ve düzene büyük önem vermektedirler. Tüm aile fertleri babanın baskısı altındadır. Bütün kararlar baba tarafından alınır ve uygulanır. Ullrich ve kardeşi bir çam ağacının önünde, kapalı kapılar arkasında babalarının istediği bir şiiri ezberlemek zorunda kalırlar, bu sırada büyük bir korkuya kapılırlar. Timm kendisinin de yaşamış olduğu baba baskısını şöyle anlatır. Kot pantolon giyebilmek benim için çok büyük bir sorundu, bu yüzdendir ki altı ay babama izin vermesi için yalvardım. Romanın kahramanı Ullrich' de evdeki baba baskısından çekmektedir. Ullrich'in babası da Timm'in babası gibi savaşı ve katı Hitler rejimini yaşamıştır. Dolayısıyla sert ve anlayışsızdır. Baba ile oğlu arasında bir kuşak çatışması söz konusudur. Baba faşizmin izlerim taşır, sosyalizme ve yeniliklere karşıdır. Öğrenci olaylarını bir ”ayaklanma" olarak niteler. Bir defasında oğlu eve uzun saçlarıyla gelmiştir. Bunu gören baba oğluna hemen berbere gitmesini emreder. Görüldüğü üzere gençler istedikleri gibi giyinememektedir. 107
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Frauenbild und Erziehung eine vergleichende Arbeit zu Thomas Mann 'Buddenbrooks' und Reşat Nuri Güntekin 'Yaprak Dökümü'
Başlık çevirisi yok
KADRİYE ÖZTÜRK
- Kinder-und jugendliteratur in der Turkei und in Österreich (Analytischer Themenvergleich)
Başlık çevirisi yok
ALİ GÜLTEKİN
Doktora
Almanca
1990
Karşılaştırmalı EdebiyatUniversity of InnsbruckKarşılaştırmalı Edebiyat Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ZORAN KONSTANTNOVIC
- 7-12 yaş çocuğunun karakter eğitimi açısından ailenin etkisi
Der wirkung der familie auf charaktererziehung von kindern im 7-12 lebensjahr
NESİBE GÜLŞEN ÇELİK
- Theodor Fontane'nin romanlarında mutluluk kavramının iredelenmesi
Untersuchung des glücksanspruchs in den romanen von Theodor Fontane
HÜSEYİN GÜRGÜR
Doktora
Türkçe
1992
Alman Dili ve EdebiyatıYüzüncü Yıl ÜniversitesiAlman Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ZEKİ CEMİL ARDA