Varlığa dayalı menkul kıymet ihracı ve Türkiye uygulamasının değerlendirilmesi
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 19788
- Danışmanlar: DOÇ.DR. ORHAN GÖKER
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: İşletme, Business Administration
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1992
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 171
Özet
ÖZET Bir firmanın bilançosunda bulunan likit olmayan varlıklara dayalı olarak menkul kıymet ihraç etmek yoluyla yatırımcılardan fon sağladığı finansman tekniğine Varlığa Dayalı Menkul Kıymetleştirme (Securitization) adı verilmektedir. Bu teknik bilançodaki varlıkların gelecekte sağlayacağı ekonomik faydaların ve risklerin karşı tarafa devredildiği bir satış işlemi veya varlıkların bilançoda kalmaya devam ettiği, ama bunların teminat olduğu borçlanma şeklinde olabilir. Alacakların devri çok eskilere dayanmakla beraber, sistemli bir finansman aracı olarak kullanılması 1980 ve sonrasında olmuştur. Bu anlamda hayli modern bir yöntem olarak kabul edilmektedir. İlk örnekler ABD'de konut sorununun çözümü için devletin büyük gayretiyle yaratılan ipotek pazarmda, tasarruf ve kredi kurumlarının ipotek kredisi alacaklarına dayalı menkul kıymet ihracına gitmesiyle görüldü. Bu kuruluşlar önceden 20-30 yıl vadeli sabit faizli ipotek kredileri vermekte, ancak 1 yıl vadeli tasarruf toplayabilmekteydiler. Dolayısıyla hemen her yıl bu fonların maliyeti değişebilmekte, kuruluşları büyük bir faiz riski ve varlık/yükümlülük vade uyumsuzluğu ile karşı karşıya getirmekteydi. Faiz ve vade yapıları birbirine benzeyen çok sayıda ipotek kredisinden yaratılan alacak havuzlarının satışıyla başlayan menkul kıymetleştirme bu ülkede hâla emlak sektörünün gölgesinde gitmekle beraber, otomobil kredisi, finansal kiralama alacakları, ihracat kredileri, kredi kartı alacakları, diğer belirli nakit akışı ve vade yapışma sahip alacaklar da menkul kıymetleştirilmeye başladı. Bu yeni varlık türlerine dayalı menkul kıymetleştirmelerin hacmi henüz küçükse de, artış hızı çok yüksektir. Daha çok ABD'ye özgü olarak bu ipotekle desteklenen süreç, Avrupa ve diğer ülkelerde motivasyonunu başka kaynaklardan almaktadır. Özellikle sanayileşmiş Batı ülkeleri ile az gelişmiş ülkeler arasında 1970'li yılların petrol bunalımı ve bunu izleyen dönemlerde artan ekonomik zenginlik farkı, artan uluslararası ticaret, sanayileşmiş ülkelerde büyüyen bütçe açıkları, Japonya'nın gösterdiği hızlı sermaye birikimi sonucu uluslararası finansal pazarlara olan ilgi yoğunlaşmış; yüksek enflasyonlu ortamda, politik ve makroekonomik etkilerle faizler ve döviz kurları son derece duyarlı hale gelmiştir. Bu da borçlanmak isteyenler ve fon sahiplerini pazar riskini azatmak veya aktarmak için yeni yollar aramaya itmiştir. Menkul kıymetleştirme yatırımcı ve firma sahipleri açısından risklerin dağıtılması ve likiditeyi artırma için iyi bir yöntem olarak görülmüştür. Çünkü bu yöntemle fon ihtiyacı olanlar geleneksel bankacılık kanalıyla (dolaylı) finansmana oranla daha ucuz ve doğrudan fon sağlamakta, yatırıma da likit (ikinci el işlemi olan) araçlar satınalmakta, alış mevduata veya devlet belgelerine oranla daha iyi getiri sağlamaktadır. Bu süreçte kredibilite artırımı yapan, derecelendirme yapan, yüklenim yapan, alacakların servisini yapan kuruluşlar bulunmasına rağmen, bütün taraflar kazanmaktadır. Finansmanda yüksek maliyetler nedeniyle aracılığın devre dışı bırakılmaya başlandığı (disintermediation) günümüzde bu teknikle firmalar portföylerindeki belli kalite standartlarına uyan alacaklarının getirişini (servis ücreti dışındaki kısmını) ve bazı uygulamalarda bütün hak ve sorumluluklarını menkul kıymet sahiplerine veya ilgili karşı tarafa devretmekte, belli düzeyde ek teminatlar ve yüklenimlerle bu alacaklar bir özel amaçlı kurum veya tröst menkul kıymet şeklinde yatırımcıya ulaştırılmaktadır. Bu süreç içinde bankacılık sistemi geleneksel kredi veren kurum kimliği yerine yüklenici (underwriter) olarak devreye girmekte, kredi faizindeki kâr marjı yerine, bir komisyon kazancı elde etmektedir. Bu da başlangıçta kredi müşterisi kaybetmesi nedeniyle zararda görünen bankaya, normal kredi sürecinin getirdiği maliyetlerden kurtulma ve uzmanlaşma (specialization) anlamında faydalıdır. Menkul kıymetleştirme ile firmanın sağladığı diğer faydalar da likit olmayan varlıklarını değerlendirebilmesi, uzun vadeli satışlara yönelerek pazar payını büyütme esnekliği, finansmanda çeşitlemeye gidebilme şansı, alacakların bilançodan çıktığı satış türünde daha iyi finansal oranlara sahip olma (artan varlık kârlılığı ve sermaye karlığı gibi), alacakların firmanın kendi kredibilitesinden bağımsız olarak derecelendirilmesinden dolayı küçük ve finansal yapısı zayıf şirketler için kredi pazarlarına oranla daha ucuz fon bulma olanağı gibi sıralanabilir. Bu işlemle finansal pazarlarda etkinlik ve canlılık artabilir, teminat veren bankalar, sigorta kurumları ile yüklenimi üstlenen yatırım bankası ve alacakların kalitesini inceleyen derecelendirme şirketleri de gelir sağlayabilir. Bankaların menkul kıymetieştirme yoluyla sağladığı fonlardan tüketici kredisi vermesi, mevduatın getirdiği maliyetler (sermaye yükümlülükleri ve munzam karşılıklar) nedeniyle ucuza malolacaktır. Tüketici kredileri pazarında bu nedenle bir canlanma olacak, kredi faizlerini bu maliyet azalması ve rekabet artışı uzun vadede aşağı çekecektir. Kredi maliyetlerinin azalmasıyla artan yatırım, mal ve hizmet üretimi, artan tüketim talebi ekonomide canlılık yaratacaktır. Ayrıca üretime doğrudan katilimi olmayan tasarrufların ekonomiye dahil edilebilmesi için cazip getiri oranları sunması nedeniyle varlığa dayalı menkul kıymetin (VDMK) başarı şansı yüksektir. Uluslararası pazarda borçlanma, dış borç ödemesi ve konut sorunu gibi toplumsal nitelikteki sorunların çözümü için de uzun vadede büyük avantajlar sağlayabileceği örneklerle kanıtlanmış bu yöntemden yararlanılabilir. IIÜlkemizde VARLIĞA dayalı menkul kıymet ihracı 31 Temmuz 1992 tarihinde yayınlanan Sermaye Piyasası Kurulu'nun bir tebliği ile başlamıştır. Bugüne kadar yapılan ihraçlarda bankaların tüketici kredileri, konut kredileri, otomobil kredileri gibi alacaklarına dayalı ihraçlar ağırlıktadır. Yani yalnız finansal alacaklar menkul kıymetlkeştirilmiştir. İmalatın finansmanı açısından son derece önemli avantajlar getirebilecek olan bu tekniğin, henüz bu anlamda kullanılmamasının bazı nedenleri vardır. Yasal anlamda mümkün gibi görünen mal ve hizmet alacaklarına dayalı ihraç için maliyet yönünden bankalara göre ciddi dezavantajlar bulunmaktadır. Bunların başında ihraçla ilgili çeşitli damga vergileri, KKDF ve BSMV gibi maliyet unsurları gelmektedir. Ayrıca alacakları devralarak menkul kıymet ihracı yapması düşünülen Genel Finans Ortaklıkları (GFO) açısından da ihraçların sermayeye oranlı bir limiti olması nedeniyle sorunlar vardır. Ancak büyük sermaye ile ihraç yapılması durumunda işletme giderleri ve kuruluş maliyetleri makul düzeyde geri kazanılabilecektir. O zaman da bu hacimdeki sermaye sahibini bu sürece fon bağlamaya ikna etme sorunu gündeme gelmektedir. Bu nedenle başlangıçtan beri bankalar VDMK ihracınında önde gitmektedirler. Genel finans ortaklığı adını taşıyan kuruluşlar oluşamamışür. Ülkemiz uygulamasında alacakların bugünkü değerine göre bir iskontolamaya giderek ihraç yapılmakta, yatırımcıdan iskontolu tutar tahsil edilmekte, vade sonunda faiz tahakkuk etmiş halde geri ödeme yapılmaktadır. Oysa tüketici kredileri ülkemizde aylık geri ödemelerle yapılmakta, banka bu alacakların nakit akışına uygun bir ödeme planı çerçevesinde menkul kıymet üretme ve yatırımcıya aylık faiz ve sistemli bir anapara geri ödemesi yerine iskontoyu tercih etmektedir. Dalgalı bir faiz ortamı ve yatırım seçeneklerinin getirileri arasındaki değişkenlik nedeniyle, bu da yatırımcıyı VDMK alırken kısa vadeli belgelere doğru yönlendirmekte, sisteme fonların etkin ve uzun vadeli katılımı sağlanamamaktadır. Ayrıca farklı risk yapılarına göre farklı teminatların devreye girmesi gereken menkul kıymetleştirme, ülkemizde sabit bir teminat düzeyiyle yapılmakta, alacakların %90'mı aşmayacak kadar belge ihraç edilebilmektedir. Bu durumda kredi sahibinden güçlü teminat ve rehinlerin alındığı konut ve otomobil kredisi ile tarım kredisinin geri dönmeme riski aynı kabul edilmektedir. Bu riskin doğru ölçüm ve beyanı açısından sakıncalıdır. Ayrıca şimdilik yatırımcıya etkisi olmamakla birlikte, risklerin %100'ünü üstlenen bankaların korunması açısından ciddi bir sorun kaynağıdır. Alacaklar nitelikleri yönünden incelenmeli, devreye girecek bağımsız derecelendirme şirketleri aracılığıyla bir kredibilite ölçümü yapılmalı, bu ölçümler çerçevesinde ek teminatlar ve satana kısmi rücu hakkı olan ihraçlar ile %100 garantinin maliyeti aşağı çekilmelidir. IIIAyrıca Bankalar Kanunu açısından kalkınma ve yatırım bankaları haricinde belli bir ivaz karşılığında para alınması her ne ad altında olursa olsun, mevduat kabulü sayılacağı için, VDMK yasal olarak mevduat hükmüne girebilir. Bu durumda da munzam karşılık ve disponibilite yükümlülükleri gündeme gelecektir. Şimdilik Merkez Bankası bu yönde bir uygulama yapmamışsa da, işlemin sağlığı açısından çelişkinin giderilmesi gerektiği kanısındayım. Türk Medeni Hukuku ve Borçlar Hukuku yönünden bazı sorunların da olduğu görülmektedir. İpoteğin devrine ve bir alacak portföyünün toplamının getirişinin tümleşik olarak devrine ilişkin bazı sorunlar vardır. Bunların incelenmesi ve çözümüne ilişkin düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir. Çünkü menkul kıymetleştirmenin özünde faydalar kadar riskin de aktarımı yatmaktadır. Ülkemiz uygulaması şimdiye kadar riskin tümünün şimdilik bankalarda kaldığı bir borçlanma olmuştur. Oysa bu aracın gerçek faydası riskin bilanço dışına çıkması üe hissedilecektir. Ülkemizin konut sorununa çözüm bulmada ipotek kredilerinin, Kamu İktisadi Teşebbüsleri'nin finansman sorunlarım azaltmada bu firma alacaklarının menkul kıymete dönüştürülmesi büyük fayda sağlayacaktır. Aynı şekilde yerel yönetimler de tahakkuk etmiş veya geçmişteki verilere dayalı olarak beklenen gelecekteki nakit girişlerine dayalı olarak menkul kıymet ihracına giderek projeleri için gerekli finansmanı halktan sağlayabilirler. Sonuç olarak, ülkemizin yapılan yasal düzenlemeler sonucu güçlü bir finansman tekniğini kısmen kullanmaya başladığını söylenebilir. Başlangıç için iyi kabul edilebilecek bu gelişmelerin yeni ve köklü düzenlemelerle derinleştirilmesi, varolan sorunların çözümüne ilişkin çalışmalar yapılması ve bu finansal ürüne etkinlik ve derinlik kazandırılması gerekmektedir. Özellikle üretimin finansmanında kullanılmaya başlandığında, menkul kıymetleştirmenin ülkemiz ekonomisine yapabileceği faydanın katlanarak artacağın şüphesizdir. Dileğim bu güçlü aracın, etkin ve verimli kullanımı sonucu Türk ekonomisine katkısının en üst düzeye yükselmesidir. Hûda Başaran IV
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Menkul kıymetleştirmenin temel ve hukuki esasları; Yurt dışı ve Türkiye uyglamasının karşılaştırılması
Basic and legal aspects of securitisation; Comparing of Turkish and international practices
HALİL DOĞRU
- Türk finans kesiminde yeni finansal araçlar: Varlığa dayalı menkul kıymetin genel olarak ve Türkiye açısından değerlendirilmesi
Başlık çevirisi yok
HATİCE GEREKLİOĞLU
- Türk sermaye piyasasında bankaların rolü (1980-1998)
The Role of banks in Turkish capital markets
HAKAN KAHYAOĞLU
- Sermaye piyasası hukuku bakımından Mortgage
Mortgage in terms of capital markets law
MEHMET MURAT AKTAŞ
- Türkiye'de varlığa dayalı menkul kıymet uygulaması ve muhasebeleştirilmesi
Başlık çevirisi yok
BEHİCAN YİĞİT