Geri Dön

Gilbert Ryle'in zihin kavramı

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 25405
  2. Yazar: SARA ÇELİK
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. ULUĞ NUTKU
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Felsefe, Philosophy
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 1993
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Felsefe Bölümü
  12. Bilim Dalı: Sistematik Felsefe ve Mantık Ana Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 168

Özet

Ryle, The Concept of Mind başlıklı önemli yapıtında, zihin kav ramıyla ilişkili olarak iki temel görevi gerçekleştirmeye çalışmıştır. Birincisi temelini madde ve ruh ayrımında bulan geleneksel zihin inancını yıkmak, ikincisi de, buna bağlı olarak insan zihnine olgulara ve sağduyuya uygun yepyeni bir içerik kazandırmaktır. Ryle birinci amaç için, geleneksel zihin anlayışının, felsefe evrenindeki en büyük temsilcisi olan Descartes'ın zihin öğretisini konu olarak ele alır ve bu öğretiyi dilsel-mantıksal çözümleme yöntemini uygula yarak çürütmeye çalışır; geleneksel zihin inancı ya da Descartes'ın zihin kuramı dualist bir yaklaşımdır; Buna göre evrende başlıca iki varoluş tarzı (iki töz) vardır. Bunlar düşünen töz yani zihin (ruh) ve uzantı- töz yani beden (madde)dir; Bu iki töz birbirine zıt nitelikler taşır. Mad de düşünmez, zihin ise yer kaplamaz. Madde somut, gözleme açık, bölünebilen, doğadaki determinizme göre devinen bir varlıktır. Zihin ise soyuttur, dış gözleme kapalıdır, bölünmez ve doğadaki sebepler zincirine değil kendi determinizmine bağlıdır. Oysa, birbirine karşıt yapıda olan bu iki tözün“insan”adı verilen varlıkta bir arada bulunduğu (zihin ve beden olarak) ve karşılıklı etkileşim halinde ve hatta uyum içinde birlikte iş gördükleri dikkati çekmektedir. Geleneksel anlayış ayrıca zihnin bedene göre yönetici durumun da olduğunu ve bedenin ölümünden sonra da etkinlikte bulunmaya devam ettiğini varsaymaktadır. Buradaki teorik güçlük ortadadır: Tümüyle tinsel nitelikli olan, maddesel hiçbir yönü olmayan, yer kaplamayan zihin, bedeni nereden, nasıl etkilemektedir? Bu sorunun yanıtı hiç de kolay görünmüyor. Ve bu şekliyle öğreti Ryle'a göre,“makinedeki hayalet kuramı”olarak adlandırılmaya layıktır.157 İşte yatkınlıklar şu anda değil daha sonra gerçekleşeceğine inanılan şeylerle ilgili bir konuşma mantığını içermektedirler. Örneğin biri sinin 'İngilizce bildiğini, doktor olmak istediğini, balıkçılık meraklısı olduğunu 'söylediğimiz zaman, onun şu anda bu işlerle meşgul olduğunu kastetmiyoruz. Yani kişi şu anda bir şeyler yapıyor ya da bir şeylere katlanıyor demek değildir» Ancak gereksinim doğduğu zaman, belirli şeyleri yapabileceğini ya da belirli çeşitten durumlarda belirli şeyleri yapma ya, yaşamaya eğilimli, muktedir olduğunu söylemek demektir. O halde bir yatkınlık şu andaki bir olgu olmamakla birlikte kendisini zaman zaman ortaya çıkan olgularla belli eden bir özelliktir. Örneğin; bir ineğin geviş getirme yatkınlığında olduğunu söylemek, onun zaman zaman geviş getirmesinden dolayı ortaya çıkmış bir yargıdır. Bu nedenle olguların kategorik önermelerde ifade bulmasına karşılık, yatkınlıklar da hipotetik (şartlı) önermelerde anlatımlarını bulurlar. 'Eğer Ayhan yüzme biliyorsa denize düştüğünde dibe batmaz, su yun üstünde kalır ve yolalabilir;' gibi... Ryle'a göre yasa önermeleri de yatkınlıkları dile getiren önerme kalıbına yaklaşır: 'Her ne zaman şöyle şöyle olursa, böyle böyle olur'. Bu dilsel kalıp açık hipotetik önerme kalıbıdır. Bu şekliyle örnekleri göstermez ama ilgili olduğu örneklere rahatça uygulanır. Bir yasanın doğruluğu demek, eğer onun ön bileşeni özel birtakım olgular tarafından doğrulanırsa o zaman art-bileşeninin de doğrulanacağını beklemek demektir. Gerçekte yasa önermeleri ile yatkınlık önermeleri arasında organik bir bağ vardır. Yatkınlık önermeleri bir varlığın (insan ya da hayvan) bir kapa siteye, eğilime isteğe, olanağa sahip olduğunu gösteren hipotetik önermelerdir: Bunlar da kısmen açık olmaları nedeniyle yasalara benzerler; bir şeker parçasının eriyebilir olduğunu söylemek, eğer herhangi bir yerde ve zamanda, bir parça suyun içine konacak olursa, eriyip, çözülmüş ola cağını söylemektedir. Böylece özel nesne ve varlıklarla ilgili olan yatkınlık önermeleri, kendileri yasa değildir, ama yasalardan tümdengelim yoluyla türetilir. Şu halde bu önermeler arasında tek yönlü bir bağlantı vardır: Yatkınlık önermeleri ilgili oldukları yasa önermelerinden çıkarımlanırken, olgusal önermeler de yasa-benzeri yatkınlık önermelerin den türetilir. Ancak realitede olgulardan yatkınlık önermelerine, yatkınlık önermelerinden de yasa önermelerine sıçrama yapılır.157 İşte yatkınlıklar şu anda değil daha sonra gerçekleşeceğine inanılan şeylerle ilgili bir konuşma mantığını içermektedirler. Örneğin biri sinin 'İngilizce bildiğini, doktor olmak istediğini, balıkçılık meraklısı olduğunu 'söylediğimiz zaman, onun şu anda bu işlerle meşgul olduğunu kastetmiyoruz. Yani kişi şu anda bir şeyler yapıyor ya da bir şeylere katlanıyor demek değildir» Ancak gereksinim doğduğu zaman, belirli şeyleri yapabileceğini ya da belirli çeşitten durumlarda belirli şeyleri yapma ya, yaşamaya eğilimli, muktedir olduğunu söylemek demektir. O halde bir yatkınlık şu andaki bir olgu olmamakla birlikte kendisini zaman zaman ortaya çıkan olgularla belli eden bir özelliktir. Örneğin; bir ineğin geviş getirme yatkınlığında olduğunu söylemek, onun zaman zaman geviş getirmesinden dolayı ortaya çıkmış bir yargıdır. Bu nedenle olguların kategorik önermelerde ifade bulmasına karşılık, yatkınlıklar da hipotetik (şartlı) önermelerde anlatımlarını bulurlar. 'Eğer Ayhan yüzme biliyorsa denize düştüğünde dibe batmaz, su yun üstünde kalır ve yolalabilir;' gibi... Ryle'a göre yasa önermeleri de yatkınlıkları dile getiren önerme kalıbına yaklaşır: 'Her ne zaman şöyle şöyle olursa, böyle böyle olur'. Bu dilsel kalıp açık hipotetik önerme kalıbıdır. Bu şekliyle örnekleri göstermez ama ilgili olduğu örneklere rahatça uygulanır. Bir yasanın doğruluğu demek, eğer onun ön bileşeni özel birtakım olgular tarafından doğrulanırsa o zaman art-bileşeninin de doğrulanacağını beklemek demektir. Gerçekte yasa önermeleri ile yatkınlık önermeleri arasında organik bir bağ vardır. Yatkınlık önermeleri bir varlığın (insan ya da hayvan) bir kapa siteye, eğilime isteğe, olanağa sahip olduğunu gösteren hipotetik önermelerdir: Bunlar da kısmen açık olmaları nedeniyle yasalara benzerler; bir şeker parçasının eriyebilir olduğunu söylemek, eğer herhangi bir yerde ve zamanda, bir parça suyun içine konacak olursa, eriyip, çözülmüş ola cağını söylemektedir. Böylece özel nesne ve varlıklarla ilgili olan yatkınlık önermeleri, kendileri yasa değildir, ama yasalardan tümdengelim yoluyla türetilir. Şu halde bu önermeler arasında tek yönlü bir bağlantı vardır: Yatkınlık önermeleri ilgili oldukları yasa önermelerinden çıkarımlanırken, olgusal önermeler de yasa-benzeri yatkınlık önermelerin den türetilir. Ancak realitede olgulardan yatkınlık önermelerine, yatkınlık önermelerinden de yasa önermelerine sıçrama yapılır.155 Şu halde burada yanlış bir yaklaşım söz konusudur; hayaleti gizemli bir şekilde makinaya yerleştiren yaklaşım, Ryle'a göre, zihnin be denin bulunduğu mekanik-determinist kalıba oturtulması yanılgısından doğmuştur. Yani temelinde çok büyük bir“kategori yanlışlığını içermektedir; Bu kategori yanlışlığı şöyle bir düşünüşün ürünüdür: (1) mademki, mekaniğin yasaları uzaydaki devinimleri, yine uzaydaki daha başka devi nimlerin etkileri olarak açıklamaktadır. O, zaman zihnin uzaysal-olma- yan çalışmaları da yine zihnin uzaysal-olmayan daha başka çalışmalarının etkileri olarak açıklanmalıdır. Şu halde, insanın kol ve bacaklarının, kalbinin devinimleri, mekanik nedenlerin birer etkisi olurken, düşünme imgeleme, duygulanma gibi zihinsel süreçler yine daha başka algılama, akıl yürütme gibi zihinsel süreçlerin birer etkileri olmalıdır. Öyle ise tıpkı doğada olduğu gibi burada da mekanik bir belirleniş söz konusudur. Buradaki fark ”şey“, ”durum“, ”süreç“ neden-etki kategorilerinin kısmen çarpıtılarak kullanılmış olmasıdır? Zihinler şeydirler ama bedenlerden farklı çeşitten şeydirler. Zihinsel süreçler neden-etkidirler ama bedensel devinimlerden farklı çeşitten neden-etki'dirler. Bu determinizm içinde zihni açıklayabilmek için maddenin spesifik nitelemelerinin negasyonları yeterli olacaktır; Zihinler bölünür değildir, devingen değildir, uzayda yer kaplamaz gibi. Böylece Ryle'a göre karşımıza para-mekanik bir açıklama çıkmaktadır. Oysa öğreti betimlemeler bakımından para-mekanik diye nite lense bile, temeli bakımından bir kategori yanlışlığını içerdiği söylenemez. Çünkü (1) Maddesel olsun, tinsel olsun her olay tipinin elbette bir neden-etki süreci (akışı) olacaktır. Bu sürece determinizm demek sonucu değiştirmez. (2) Üstelik her iki töz de kendi determinizmini yanı sebep-sonuç (neden-etki) sürecini oluşturmakta ve bu yönden birbirleri ne etki etmemektedirler. (3) Zihin madde için verilen spesifik betimle melerin negasyonları ile açıklandığı zaman tümüyle birbirine karşıt iki kavram oluşmaktadır. Böyle karşıt kavramların mantık bakımından aynı kategoride yer almaları mümkün değildir. Şu halde Descartes'çı zihin öğretisini çürütmek için Ryle'ın ortaya attığı kategori yanlışlığı kanıtlaması amacına ulaşamamıştır.158 Ryle'a göre yatkınlıklar gibi zihinsel diye nitelenebilecek «olgular da» vardır. Bunların başında dikkat olgusu (occurrence) gelir. Çünkü ona göre bir konuya dikkat etmek belirli bir zihinsel çerçeve içinde olmak demektir. Oysa dikkat olayının, yerine göre, istemli ve uzun süreli kullanımı ”Ayşe dikkatlidir“ şeklinde yatkınlıksal ifadelere olanak sağla maktadır. Bu nedenle dikkat aynı zamanda yatkınlıksal bir yapı göstermektedir diyebiliriz. Şu halde, istem olayları, herhangi bir şeyi yapmaya istek duyma ve yönelme anlamındaki motivler (güdüler), zekâ ve akıl kapasitelerimizle birlikte en belirgin zihinsel yatkınlık örnekleridir, TC ve dış koşulların etkisiyle ortaya çıkan duygular, heyecanlar, ruhsal durumlar ise zihinsel olguların temel örnekleridir. Ancak zihinsel olguların temelinde de bireyin yapısal yatkınlıklarının bulunduğunu iddia etmek mümkündür. Geleneksel zihin anlayışında ”zihinsel süreçler, gizli, içkindir, dış gözleme kapalıdır. Ancak bireyin kendisi tarafından, bir iç gözlemle bilinebilir^ savına şiddetle hücum eden Ryle, bilinçlilik olayını da dışa yansıyan, karanlık herhangi bir yönü bulunmayan bir olgu olarak temellendirir. Bir bireyin kendi zihnine ayrıcalıklı bir giriş yapma üstünlüğü olmadığını, kişiyi tanımak için, onun bir iç gözlemine (içe bakışına) gereksinim olmadığını, tersine, gözlemcilerin, bu kişi ile ilgili yasa- benzeri önermeleri, örnekleyip doğrulaması ile o kişinin zihinsel koşullarını ve kişiliğini tanımış olacağımızı vurgular. Kısacası böyle bir amaç için, tümevarımsal bir araştırma ve çıkarım süreci yeterli olacaktır. İmgelem kavramı da, yine insanı, zihnin içselliği, gizli, gölge operasyonları olduğu inancına götürmemelidir: Gerçekte Ryle'a göre, imgeleme işaret eden bir tek çekirdek operasyon yoktur; Zihninin gözleriyle çocukluk odasını 'gören' zihninin kulaklarıyla bir melodiyi 'dinleyen' bir kişi kadar, mahkemedeki yalancı tanık, yeni bir makine düşünen mucit, ayılarla oynadığını sanan çocuk, çeşitli şekillerde imgelem dünyasında gezinmektedirler. Üstelik bunların bir kısmı açık bedensel davranışlardır; Sadece imgelemek ve fantazi üretmek yapısı gereği sessiz, kafamızın içinde akıp giden süreçleri dile getirirler. Ancak tüm bu imgelem örneklerinin ortak özelliği gerçek-dışılık kategorisinde yer almaları, bir başka deyişle varsayımsal olmaları ve kendi kendimize karşı bir inanç uyandırma çabasını içermeleridir.159 Bu varsayımsallık, bir başka deyişle düşünmek, düşünülen şeyi belirli bir şekilde^yani zihinde realize etmek demektir. Bu da sahip olunan bir bilgiyi belirli bir şekilde kullanmaktan başka bir şey değildir. Bu tür davranışlar ise daha üst düzeyden performanslar içinde yer alır. Bundan çıkan önemli sonuç, birisinin zihninin içinde bir melodinin akıp gitmesi de, işitilen bir melodiyi izlemeye benzer; bir çeşit onun provasıdır ve Ryle'a göre, bunların her ikisi de melodinin nasıl devam ettiği ile ilgili bilginin kullanılmasından başka bir şey değildir. Ancak bu kullanma üst düzeydendir. Çünkü melodiyi izleme ya da oluşturma düşüncesini de içerir. Şu halde imgelemek de kazanılmış ve yitirilmemiş olan ilişkili bilgiyi kullanma yollarından bir tanesi olmaktadır. Düşünmek ve imgelemek gerçekte anımsama yetimize bağlı görünmektedir: Anımsamanın bir anlamı öğrenilmiş ve unutulmamış olan bir kavrama ya da bilgiye sahip olmak demektir. Bu anlamda anımsamak bilmekle eş anlamlıdır ve bir yatkınlıktır. Anımsamanın ikinci yaygın an lamı, bir kişinin özel bir anda geçmişte kalan bir olayı anımsaması, yani zihninde canlandırması ve yaşaması söz konusudur. Bu kullanımda anım sama bir olgu olmaktadır. Ancak anımsamak bir bilgiye sahip olmak yolu değildir. Sahip olunan bilgiyi kullanma yoludur. Duyum konusuna gelince; Bu alanda duyum algı ve gözlem terimlerinin içice girdiği görülür. Bu nedenle Ryle'a göre, belirgin bir duyum terminolojisi yoktur. Bu da onların mantığını tartışmayı önlemektedir. Nesneleri algılamak, onları gözlemlemek sürecine dayanır. Gözlemlemek ise belirli ölçüde, görsel işitsel, tatsal gibi, birtakım duyumlar almayı içerir: Hiçbir duyum almadan bir şeyi gözlemliyor olmak olanaksızdır. Ama gözlemlemek daha fazlasını içerir; daha önce duyum alınmamış bir öğeyi keşfetmek yani yeni algılamalarda bulunmak demektir. Bu nedenle bir gözlem, dikkatli dikkatsiz, yöntemli, gelişigüzel gibi zekâ yönünden nitelenebilir. Böylece bir yatkınlık ifade eder. Buna karşılık duyumlar alma, zekâ yönünden nitelenmez. Örneğin köpeğin koku alma keskinliği onun zekâsını kanıtlamaz. Ryle'a göre duyum nöro-fizyolojik bir olgudur.160 Gözlem ile algı arasındaki bağ ise çok daha karmaşıktır. Gözlemin başarısı yapılan yeni keşifle yani algı ile algılamış olmakla ölçülür. Algılamak ise gözlem sürecinde alınan duyumları bir kavram altında toplamak böylece daha üst düzeyden bir performans ortaya koymaktır. Çocukluktan itibaren algı reçetelerini öğrenen birey, yeni koşullarda karşılaştığı yeni durumları bu reçetelere bağdaştırarak, herhangi bir varlığı kavramış olur. Şu halde gözlemleme ve algılama yine çok önemli zihinsel kapa site ve yatkınlıklar olmaktadırlar. Akıl konusuna gelince; Ryle'a göre akılsal yetilerin kullanılma sı genelde teori oluşturma etkinliğini ortaya koyar; Yani, belirli bir alan la ilgili birbiriyle bağlantılı düzenli, bir sistem bütünlüğüne ulaşan bilgiler bir teoriyi oluşturur. Bu etkinlik akılsal yetilerin ve becerilerin kullanılması demektir. Genelde bu yeti zekâdan ayrılmaz. Belki zekâ kapasitelerinin en üst düzeyini ifade eder. Çünkü zekâ kapasitelerinin uygulamayla geliştirilmesi gibi akılsal beceriler de eğitim öğrenimle ortayacı kar ve gelişir. Böylece birey gerçek bir entellektüel olma şansını kazanır. Görüldüğü gibi Ryle, dikkate değer pek çok zihinsel davranış kavramına felsefi-lingüistik araştırma yöntemiyle, bir açıklık getirmeye çalışmıştır. Bu nedenle yaptığı bu çalışmayı, zihin felsefesi ya da felsefi psikoloji olarak nitelendirir. Bilimsel psikolojinin ise yöntem ve amaçları daha farklıdır: Bilimsel psikoloji insan davranışlarını gözlem deneyleme ve ölçümleme yoluyla aydınlatmaya çalışmaktadır. Buna bağlı olarak ulaştığı sonuçları da sayısal (niceliksel) olarak ifade etmek ister. Genel amacı ise davranışları nedenleri bakımından bir yasallığa bağlamaya çalışırken, olgular arasında bağıntılar kurmaktır. Görüldüğü gibi Ryle'ın böyle bir tutumla hiçbir ilişkisi yoktur; O, bilimsel psikoloji ile, gözlemlenebilen, açık açık ortada olan davranışlara yönelme bakımından birleşmektedir. Bu yönden bilimsel psikolojiye yöntem bakımından çok büyük katkıları olan davranışçılık ekolünün çok yakınında bir yere sahiptir denebilir.161 Son söz olarak; Ryle, zihin konusunda bugün artık bilimsel psikolojinin yaklaşımıyla da tam bir zıtlık içinde olan, düalist öğretiyi, yine kendi deyişiyle, 'iki dünya söylencesini, mantıksal-dilsel kanıtlama yön temiyle yıkmaya çalışmış ve aynı yöntemle zihinselliği görünen davranışın içine sindirmeye çalışmıştır. Böylece zihinsellik, kendisini görünen davranışta ortaya koyan yatkınlıklardan başkası olamaz. Yatkınlıkların varlığı ise dilsel kullanımlarda ortaya çıkan mantıksal farklılıklarla temellendirilebilir. Oysa, bugün zihin felsefesi alanında zihni ve her çeşit yatkınlıkları, soyut yada somut varoluş koşulları bakımından, yani ontolojik boyutlarda açıklama denemeleri devam etmektedir.

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Kartezyen düalizm ile fonksiyonalizmin karşılaştırılması

    Comparison of cartesian dualism and functionalism

    SEDAT GÜLBEYAZ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    FelsefeÇankırı Karatekin Üniversitesi

    Felsefe Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ MUSTAFA YILDIRIM

  2. Gilbert Ryle ve John R. Searle'ün zihin felsefelerinin karşılaştırılması

    Comparison of Gilbert Ryle's and John R. Searle's philosophy of mind

    FATMA ÇEKİM

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    FelsefeÇankırı Karatekin Üniversitesi

    Felsefe Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ MUSTAFA YILDIRIM

  3. Gilbert sendromu olan çocuklarda fonksiyonel gastrointestinal sistem bulgularının değerlendirilmesi

    Evaluation of functional gastrointestinal system findings in children with gilbert syndrome

    ELİFE İSLAMOĞLU

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıSağlık Bilimleri Üniversitesi

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÇAĞATAY NUHOĞLU

    UZMAN NEVZAT AYKUT BAYRAK

  4. Ilımlı hiperbilirubinemi ile seyreden gilbert sendromu hastalarında endotel disfonksiyonu ve endokan düzeyi

    Endotely dysfunction and endocane level in patients with gilbert syndrome with moderate hyperbilirubinemia

    OĞUZHAN ZENGİN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    İç HastalıklarıSağlık Bilimleri Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. İHSAN ATEŞ

  5. Gilbert sendromunda rifampisin testinin tanısal değeri

    Başlık çevirisi yok

    YÜKSEL ATEŞ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    1998

    Endokrinoloji ve Metabolizma HastalıklarıGATA

    Gastroenteroloji Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. SAİT BAĞCI