Geri Dön

Seküler hümanizm ve etik anlayışı

Secular humanism and its theory of ethics

  1. Tez No: 317800
  2. Yazar: TÜRKER AKSUN
  3. Danışmanlar: PROF. DR. HARUN TEPE
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Felsefe, Philosophy
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2012
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Hacettepe Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Felsefe Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 154

Özet

Bu çalışmada ilk olarak bazı teologların din olmadan etiğin olamayacağı ve bunu iddia eden her etik sistemin egoizmle, hedonizmle ya da nihilizmle sonuçlanacağı görüşlerine cevap verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca ahlaklılığın kökeni, özgürlük ve belirlenimcilik ikilemi ve kötülük problemi gibi etiğin alanına giren diğer konulara da değinilmiştir. Ahlaklılığın temellerinin doğaüstü bir varlıkta ya da başka bir dünyada yatmadığının gösterilmesinin yanında, ahlaklılığın kökeninin diğer sosyal varlıklarla paylaştığımız ortak duygu ve içgüdülerde yatmasına rağmen, insan ahlaklılığını diğer hayvanların ahlak-öncesi duyarlıklarından ayıran şeyin insan aklı tarafından elde edilen ilkeler olduğu vurgulanmıştır. Bu çalışmanın vardığı sonuç ahlaklılık sadece duyguların değil, aynı zamanda aklın da bir ürünü olduğudur. İnsanı ve onun eylemlerini nesne edinen etiğin bu temel düşünceyi kabul etmesi gerekir. Çalışmamızda ahlaklılıktan bahsedebilmek için insanın özgür olduğunu kabul etmek ya da göstermek zorunda olduğumuz da vurgulanmaktadır. Eğer insanların tüm davranışları bir tanrı ya da doğa tarafından belirlenmiş olsaydı, insanların erdemli olup olmadıkları hakkında hiçbir yargıda bulunamazdık, çünkü öyle davranmak onlar için bir zorunluluk olurdu. Son olarak çalışmamızda doğanın ahlaki yükümlülükleri olmadığı için bizi doğa ile ahlaklılık arasında bağ kurmaya götüren kavramlara da ihtiyacımız olmadığı sonucuna varılacaktır. İnsanların önceden belirlenmiş bir hayatları ya da hayatlarının dışsal bir anlamı yoktur. Her insan sadece bu dünyada kendi hayatını kendisi yaratmaktadır.Çalışmamız beş ayrı bölümden oluşmaktadır ve her bölümde farklı bir ahlak görüşü sunulmaktadır. İlk bölümde Kutsal Emir Teorisi çerçevesinde dini terimlerin ahlaklılığın ayrılmaz ve öncelikli parçası olduğu görüşü ele alınmıştır. Bu bağlamda tanrının en yüksek iyi ve en mükemmel varlık olarak doğadaki her şey gibi ahlaklılığın da yaratıcısı olduğu; onun tarafından yaratılan varlıklar olarak emir ve yasaklarına uymanın insanın tek ödevi olduğu; evrendeki kötülüğün ya zorunlu kötülük olduğu ya da gerçek kötülük olmadığı ve tanrısız bir evrende her türlü etik iddianın nihilizme ya da egoizme sürükleneceği görüşlerine yer verilmiş ve bu görüşler eleştirilmiştir.İkinci bölümde Kant'a yer verilmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. İlk olarak ahlaklılığın akılsal yanına vurgu yapması nedeniyle Kant'ın görüşlerine önemli bir yer ayrılmıştır. Fakat onun ahlaklılığı neredeyse tamamen pratik aklın bir ürünü olarak görmesi ve saygı duygusu dışında tüm diğer duygu ve tutkuları ahlak yasasının dışında bırakması konusundaki düşünceleri eleştirilmektedir. Ahlaki eylem ve yargılarımızda akıl kadar ortak duygu, içgüdü ve ihtiyaçlarımız da önemli bir rol oynar. Kant'ı Kutsal Emir Teorisi bölümünün hemen arkasına koymamızın nedeni, Kant'ın ahlak felsefesinin, tamamen akılla temellendirilmesine rağmen, kaçınılmaz olarak dinsellikle ve dinsel terimlerle sonuçlanmasıdır. Çalışmamızda detaylı bir şekilde incelendiği gibi, en yüksek iyinin olanaklılığı tanrı ve ruhun ölümsüzlüğü kavramlarına dayanmaktadır. Ama bu noktada Kant'ın kullandığı bu kavramların kurulu dinlerdeki tanrı ve ahret kavramlarından tamamen farklı olduğunun altı çizilmiştir. Bunun yanında insanın özgürlüğünü savunması konusundaki görüşleri desteklenmiştir.Üçüncü bölümde Hume'un ahlak felsefesine yer verilmiş ve tutku ve duyguların ahlaki eylem ve yargılarımızdaki önemli rolüne vurgu yapılmıştır. Bu bölümde Hume'un ahlaklılığın kökenini tutkularda görmesi, akla sadece yardımcı bir rol biçmesi ve doğadaki nedenselliğin insan davranışlarında da düşünülmesi gerektiği görüşleri açıklanmaya çalışılmış ve eleştirilmiştir. Çalışmamızın vardığı sonuç ahlaklılığın sadece duyguların değil, aynı zamanda aklın da bir ürünü olduğu, insanların eylemlerinin tamamının doğa yasaları tarafından yönetilmediği ve insanın özgür olduğu yönündedir. Doğanın ahlaka kayıtsız olduğu ve ahlaklılığın dinden tamamen bağımsız olduğu görüşlerinde Hume'un görüşleri desteklenmiştir.Çalışmanın dördüncü bölümünde evrimsel etik çerçevesinde ahlaklılığın biyolojik, genetik, sosyolojik ve kültürel kökleri hakkında bilimsel bir bakış açısı sunulmuş ve bu bağlamda insanların diğer akraba türleriyle paylaştığı ortak genetik yapıya ve sosyal davranışlara karşılaştırmalı bir şekilde değinilmiştir. En önemli temsilcilerinin başında gelen Edward Wilson, Shermer ve de Waal'in görüşlerinden yararlanılarak ahlaklılığın temelinde yatan nedenselliğe vurgu yapılmıştır. Fakat ahlaklılığın temelindeki biyolojik ve toplumsal nedenlerin kabul edilmesine rağmen, bu düşünürlerin insan özgürlüğünü sadece bir yanılsama ve nedenlerin bilgisinin eksikliği olarak görmeleri ve tüm insan davranışlarının doğa yasaları tarafından yönetildiğini düşünmeleri eleştirilmiş ve insan özgürlüğü savunulmuştur.Son bölümde ise insanın hem akılsal hem de biyolojik ve toplumsal yapısını göz önünde bulundurarak, ahlaklılığın insanın bu iki yapısının bir ürünü olduğunu savunan seküler hümanizmin etik anlayışına yer verilmiştir. Genel ahlak ilkeleri insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlerken, etik erdemler ise insanın hayatlarına verdikleri anlamı ve peşinde koştukları değerleri oluşturmaktadır. Böylece ilk ilkelerin temelinde biyolojik ve toplumsal nedenler yatarken, ikincilerin temeli ise akılda ve insan özgürlüğünde bulunmaktadır. İnsanların ne tamamen duygularının esiri olduğunu ne de her kararlarını tamamen rasyonel bir şekilde aldıklarını kabul ederek, insanın nedenselliği ve özgürlüğü arasında da uzlaştırıcı bir tutum sergilemektedir. Ayrıca etik ilkelerin koşulsuz, evrensel ve içeriksiz olamayacağını savunmaları, insanların hayatlarına kendilerinin yön verdiği ve bu özgürlüğün onlar için bir zorunluluk olduğunu desteklemeleri ve hayatın dışsal bir anlamı olmadığını ve insanların kendi hayatlarına içsel birer anlam atfettiğini düşünmeleri bu çalışmada desteklenmiş ve çalışma bu düşüncelerle sonlandırılmıştır.

Özet (Çeviri)

First of all in this study it has been aimed to reply the views that there can be no ethics without religion and that each ethical theory claiming to realize it will end up with hedonism, egoism or nihilism. Some other topics about the roots of morality, the dilemma between freedom and determinism and the problem of evil have been dealt with as well. In addition to the idea that the roots of morality rests upon neither a supernatural being or another world, it has been underlined that what distinguishes the human morality from the pre-moral sentiments is the principles attained through human reason though morality is grounded on the common feelings and instincts shared with our closest social relatives. It has been concluded that morality is not only the product of feelings and passions but also of reason. Ethics, the objects of which are human being and his actions, has to acknowledge this fact. It is also emphasized that in order to mention about morality, first of all the idea of freedom should be either demonstrated or postulated. If all human actions were determined by a deity or nature, we would never make a judgement about whether they are virtuous or not as there would be necessity for how they behaved. Lastly, it will be concluded that since nature has no moral objectives, we don?t need the concepts correlating morality with nature. People do not have pre-destined lives or their lives have no external meaning. People create their life on their own only in this world.Our study consists of five different sections and in each section a different kind of ethical theory has been handled. In the first section, within the framework of Divine Command Theory (DTC) the idea that religious terms are inseparable and indispensible parts of morality has been examined. In this context, it has been dealt with and criticized that as the highest good and the perfect being, god is the creator of everything in nature including morality, that as beings created by him, it is man?s sole obligation to obey his commandments and prohibitions, that the experienced evil in the world is either necessary evil or not really evil at all, and that in a godless universe every ethical claim will result in nihilism or egoism.There are some reasons why Kant is placed immediately after DTC in the second part of our study. Firstly, Kantian ethics has been examined comprehensively due to the fact that he emphasizes the significant role of reason on morality. But his ideas of regarding morality almost completely as the product of practical reason, and of excluding all feelings and passions except for sense of respect out of the moral law has been criticized. Our common feelings, instincts and needs play an important role on our ethical actions and judgements as well as our reason. The reason why we place Kantian ethics immediately after DTC is that though grounded on reason, Kant?s moral theory inevitably leads into religiosity and religious terms. As examined thoroughly in our study, the probability of the highest good depends on the concepts of god and immortality of soul. Yet it has been underlined that these two concepts used by Kant are totally different from the concepts of god and other world in established monotheistic religions. His ideas about human freedom, however, have been supported.In the third section, Hume?s theory of morality has been analyzed and the leading role of feelings and passions on moral deeds and assessments has been emphasized. In this section, his ideas of passions and feelings as the sole roots of morality, of casting only a supporting role to reason, and of necessity on human actions as well as in nature have been aimed firstly to be explained and then to be criticized. The conclusions drawn in the study are that morality is not only the product of feelings but also of reason, that not all human actions are strictly determined by laws of nature and that human being is free. The ideas that nature is indifferent to morality and that morality is definitely independent of religion have been confirmed.In the fourth part of our study, a scientific point of view has been presented about the biological, genetic, sociological and cultural roots of morality within the framework of evolutionary ethics and in this context, the common genetic structure and social behaviours human beings share with their closest social relatives have been pointed out. The causality that underlies morality has been stressed within the scope of the ideas of the pioneering representatives of evolutionary ethics, Edward Wilson, Michael Shermer and Frans de Waal. But although the biological and social causes of morality have been approved, their ideas of human freedom just as delusion and ignorance about all the causes affecting certain behaviours and of all human actions being determined by laws of nature have been criticized and human freedom has been supported.In the last section of our study, secular humanistic ethics which, by taking both biological and intellectual nature of man into consideration, supports the idea that morality is the product of both parts of him. Whereas some common moral decencies resting upon biological and social causes regulate the relationship of people with each other, some ethical virtues or excellences grounded on human intellect and freedom constitute the meaning given by people to their lives and the virtues they long for. It adopts a compatible attitude between necessity and freedom regarding to human actions by acknowledging that neither human being is totally slave to his passion nor he always takes his decisions rationally. Besides, their ideas that there can be no unconditional and universal ethical principles, that people are destined to create their own lives and this freedom is actually a necessity for them, and that life has no external meaning and each person gives an internal one to his life have been supported and our study has been completed with these ideas.

Benzer Tezler

  1. Michel Foucault'da hümanizm sorunu

    The problem of humanism in Michel Foucault

    ELİF AYDEMİR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    FelsefeBursa Uludağ Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. AHMET DAĞ

  2. Dönüşen dünya ve din: Transhümanizm bağlamında bir inceleme

    The transforming world and religion: A study in the context of transhumanism

    NEÇİRVAN GÜR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    DinŞırnak Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MEHMET ŞÜKRÜ ÖZKAN

  3. Self-fashioning: A rebellious act in Renaissance English drama

    Rönesans İngiliz tiyatrosunda öz-biçimlendirmenin başkaldırı unsuru olarak sergilenmesi

    MERVE AFACAN

    Doktora

    İngilizce

    İngilizce

    2024

    İngiliz Dili ve EdebiyatıHacettepe Üniversitesi

    İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. AYŞE DENİZ BOZER

  4. Seyyid Muhammed Nakib el-Attas'ın din ve toplum görüşü

    Syed Muhammad Naquib al-Attas's view on religion and society

    ANDİKA RAHMAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2013

    DinMarmara Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ALİ COŞKUN

  5. Modern Cumhuriyetin kimlik arayışları:Kayıp kimliğin peşinde Mavi Anadoluculuk hareketi

    Searching for national identity in modern Turkey: Blue-Anatolianism seeking for lost identity

    EMRE YILDIRIM

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2012

    Kamu Yönetimiİstanbul Üniversitesi

    Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. HİKMET KIRIK