Geri Dön

Le nouveau roman: claude simon et william faulkner

Yeni roman: claude simon ve william faulkner

  1. Tez No: 375049
  2. Yazar: REMZİYE NUR ŞENYÜZ
  3. Danışmanlar: YRD. DOÇ. DR. SIDIKA SEZA YILANCIOĞLU
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Fransız Dili ve Edebiyatı, French Linguistics and Literature
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2014
  8. Dil: Fransızca
  9. Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Fransız Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 133

Özet

Bu iki romancı her bakımdan ayrı gibi görünür: Kıtaları, milliyetleri ve çağları birbirinden farklıdır. Tecrübeleri ve ele aldıkları konular bakımından da farklılık gösterirler. Fakat biz bu çalışmada, Fransız yazar Claude Simon'un (1913 – 2005) kullandığı yazım tekniklerinin Amerikalı yazar William Faulkner'ın (1897 – 1962) kullandıklarına dayandığını göstereceğiz. İlk bölümde modern roman ve « yenilik » yaratan yazım tekniklerini belirlemek amacıyla Yeni Romanın tanımı, postmodernizmin sınırları da göz önüne alınarak bu romanların « yaratım » değerleri incelenmiştir. İkinci bölümde ise yanlış anlaşılmış bir Fransız yazar olan Claude Simon ve onun üretken romanı Akasya'yı ele alacak ve romanın neden « Yeni Roman » olarak değerlendirildiğinden bahsedeceğiz. Üçüncü bölümü ise, zamanı için oldukça tartışmalı bir yazar olan William Faulkner ve eseri Ses ve Öfke'nin analizine ayıracağız. Yazarın bu « Yeni Roman »'daki öncülüğünden ve Claude Simon üzerindeki etkisinden bahsedeceğiz. Sonuç olarak, bu iki yazar ve eserlerini karşılaştırıp farklılıklarına dikkat çekerek William Faulkner'ın Claude Simon'un edebî yaratımını nasıl etkilediğini göstereceğiz. Romanın modern romana doğru olan evrimi, yazarın eserde tam güç sahibi olması döneminin sonunu işaret eder. Çünkü karmaşık, kesinliği olmayan, hızlı bir dünyaya adım atılmıştır. Yirminci yüzyıl tarihinde parçalanma, endüstriyel gelişim, savaşlar ve küresel ekonomi gibi unsurlar varken, yazının tamamen farklı bir hâl alması gerekiyordu. Yazarlar, dünyanın gerçeklerini yansıtmakta artık başarılı olamayan bu miras kalmış biçemsel geleneklerden tatmin olmamaya başladılar. Dünya artık zıtlıklar ve ikilemlerin sabit ve net olduğu bir şekilde anlatılamazdı. Yirminci yüzyılın sonunda Nietzsche ve Bergson gibi ünlü filozoflar insan algısı ve bilinciyle ilgilenmeye başladılar. Onlar, deneyimlerin değişmez bir duygu ve hafıza akışı olduğu konusunda hemfikirler. Onlar için bu « bilinç akışı »dır. Marcel Proust ve James XIV Joyce gibi yirminci yüzyılın başındaki yazarlar bu yeni ve açık yolu edebî olarak deneyimler. 1920'li yıllarda William Faulkner, Virginia Woolf ve Franz Kafka gibi farklı kültür ve milletlerden yazarlar için gerçeklik: Bozulmuş, anlaşılmaz ve ironik bir kavramdır. Zaman unsuru hikâyenin içine nüfuz eder. Aynı zamanda akıl ve delilik, mantık ve duygu, öznel ve nesnel arasında iç içe geçme ve birleşme durumu yaşanır. Modernistlerin hedefi çözülme değil, tam olarak birleşmedir, tüm parçalar birleşerek bütünü oluşturur. Açıkça görülüyor ki bu yazarlar Yeni Romanın öncüleridir. 1950'lerin sonlarında eleştirmenler, noktalama işaretleri hiç olmadığı için ya da çok fazla kullanıldığı için ve metinlerin zamansal sıralaması olmadığından o zamanın edebiyatını güçlü bir şekilde eleştiriyorlardı. Yeni Roman, saydam olmayan bu dünyaya karşı verilen biçimsel bir cevaptır. Bir grup katı ve teorik ölçüt gibi değil, bir araştırma olarak tanımlanmıştır. Bu hareket, edebi tarz sürecinin kalıcı ve gerekli evrimi olarak romanın devamında doğmuştur. Dönemin ihtiyaç ve keşiflerine göre yeniden tanımlanması gerekir. Yeni Roman bariz bir edebî hareket olarak tanımlanamazdı. Edebiyat eleştirmenleri Yeni Romanı homojen bir hareket olarak kabul eder. Yeni Roman yazarları bu edebi gruplamayı, çağdaş yazının karmaşasına düzen getirme amacı taşıyan eleştirmenlerin bir buluşu olarak görürler. Bu hareketin özellikle bir parçası olan Alain Robbe-Grillet, Nathalie Sarraute, Claude Simon ve Michel Butor gibi Yeni Romancıların bu hareketi kalıplaşmış kurallara karşı druran görüşlerin birleşme noktası olarak tanımlanabilir. Gerçeklik ve nesnellik birbirleriyle ilintili kavramlar haline geldiği için okuyucuya aktif ve yaratıcı bir rol verilmiştir. Son dönemlerdeki romanlar okuyucuya yazarın öznelliği içerisinde kendini koyuverme isteği vermektedir. Okuyucu olayları bir mantık çerçevesine ya da zamana ait doğrusal bir silsileye oturtmaya çalışmadan bu bilinç akışını takip eder. Bu, her okuyucunun bir duyguyu, kendine ait bir anlam ve yorumu bulması içindir. Kavramları ifade şekli nedeniyle, insan Yeni Roman'ın merkezinde yer alır; hiçbir şey gözlemci ve aktörleri olmadan kendi kendine var olamaz. Mutlak gerçek mevcut olmadığından, ortada tam bir öznellik var olduğundan, « gerçeği » anlatacak olan şey, mutlak öznellikten doğan yazarın zayıf ve güçlü yönleridir. Son dönemlerdeki romanlar estetik kaygılar doğrultusunda yazılıyor. Sanat sanat içindir. Ve sanat her açıdan baktığınız, gizli güzelliğine ait her türlü bakış açısını gördüğünüz soyut bir sanat eserine de, bizlerdeki karmaşık duyguları tetikleyen bir müzik eserine de hitap edebilmelidir. Yeni romancılar için dil, romanın temeli, hatta varoluş sebebidir. İki dünya savaşı ve yaşanan zulümlerden sonra, dünyanın anlaşılabilirliği tartışılır hale geldi. Basit ve naif anlatımın temeli bozuldu. XV Dilbilimsel kurallar altüst oldu, sözdizimi, anlambilim, yazım kuralları harap oldu ya da görmezden gelindi. Yazar düşünmekten kendini alıkoyamadığı için geleneksel imla kuralları kullanılamadı. Okuyucunun geriye dönüşleri, eksik anlatımları, içsel monologları anlayabilmesi için noktalama işaretleri yerine yazarın kendisi (ya da yazarın yokluğu) kullanıldı. Yeni Romanda « karakterler » vardır fakat isimleri dillendirilmemiştir. Romanlardaki bilinen karakterler gibi değillerdir. Başka bir deyişle, yazarın samimi kaygılarının yansımalarıdır. Bununla birlikte bu edebî hareket sosyal, psikolojik ve politik konulardan uzak durur. Sartre'ın sosyal realizme adanmış edebiyatından ve savaş öncesi dönemin sürrealizminden uzaktır. Yeni Romanı bir reddetme olarak tanımlayabiliriz: İnsanbiçimciliği ve varoluşçuluğu reddetme, gerçekçi yanılsamalara ve ruhbilime karşı çıkma, karakter kavramı ve zaman dizinini reddetme. Yeni Romanın çerçevesini, maksadını ve yazım tekniğini tanımlayıp açıkladıktan sonra bu tezin ikinci bölümü, Fransız Yeni Romancı yazarlardan biri olan ve İkinci Dünya Savaşı nedeniyle yaşanan bu çalkantılı döneme bizzat damgasını vuran Claude Simon'u analiz eder. Bu Nobel ödülü bize hayli biyografik bir karakteri olan üretken bir çalışmayı ve daha sonra Akasya'da işleyeceğimiz belirli bir tarz içerisindeki zamansallık arayışını beraberinde getirir. Claude Simon'un diğer Yeni Roman yazarlarıyla karmaşık bir ilişkisi vardır. Kendisininkine benzer fikirleri olan yazarlar arasında karşılıklı bir hayranlık vardır. Yine de Claude Simon kendinin mutlak sanatsal özgürlüğünü ortaya koyar ve Yeni Romanın natüralisti olarak kendini gösterir. Claude Simon, iki dünya savaşının etkisindeki otobiyografik romanını tecrübelerini yaşadığı gibi aktarmakta kullanır. Fakat yine de William Faulkner'da olduğu gibi Claude Simon için de, dil yetersizdir ve savaşın psikolojik gerçeğini ve absürtlüğünü canlandıramaz. Nitekim Claude Simon biçemsel usuller yaratmıştır; parantez içinde parantez kullanımı, geniş zamanı o anki tecrübeyi ve karmaşayı yaratabilmek için resimsel ve musiki şeklinde kullanımı gibi. Şüphesiz Claude Simon yeni bir tarzın yaratıcısıdır. Etkileyici olansa, ülke ve zaman kavramlarını aşan örnek bir edebi etkileşim süreci olarak onun ilham kaynaklarını analiz etmektir. Yazarın özellikle geniş zaman kullanımı Ses ve Öfke okumasına dayanmaktadır. Bu eserin yazarı William Faulkner, çocukluğuna damgasını vuran Viktorya Döneminin güçlü etkisine rağmen, modern bir yazar olabilmek için zor bir yoldan geçmiştir. Başyapıtlarından biri olan Ses ve Öfke'de kendisine « en muhteşem başarısızlık » demektedir. Kurgusal bir dünya olan Yoknapatawpha'nın yaratıcısı William Faulkner, Caddy'nin hikâyesini anlatırken dört kez başarısız olduğunu söylemiştir. Bu hikâye sadece iç savaş sonrası Birleşik Amerika'nın güney eyaletlerinin çöküşünü değil aynı zamanda evrensel bir gerilemeyi yansıtmaktadır. XVI Romanın zihinsel olarak kısıtlı ve çocukla yetişkin arası bir birey olan Benjy karakterinin bakış açısıyla başlaması okuyucunun takibini zorlaştırmaktadır. Bunun sebebi ise Benjy'nin belirtilmiş bir kişilik özelliğinin olmamasıdır. O yüzden olayları birbirinden ayırmaya ihtiyaç duymaz ve Caddy'nin hikâyesini bütün vahşetiyle ortaya koyar. Romanın başından itibaren okuyucu, rahatsız edici bir metne dalar çünkü bu deneyim daha önceki hiçbir okuma tecrübesine uymamaktadır. Dil yapısı ve dilbilgisi kuralları fazlasıyla sade ve az kullanılmıştır. William Faulkner, okuyucuyu romanın tanıdık kurgu dünyasında rahat bir şekilde oturtmak yerine, onun yaratımındaki belirli prensipleri buldurmaya zorlar. William Faulkner bilinç akışı şeklindeki yazımı kullanır. Bu sayede bizlere kavramları ifade ederken kullanılan kelimelerin yetersizliğini gösterir. İçsel monologlar için özellikle italik harf kullanır. Böylece, William Faulkner gerçeğin insan algılayışındaki var olan büyük farklılıkları gösterir. Claude Simon ve William Faulkner'ı karşılaştırırken kıtalar ve çağlar arası güzel bir edebi esinlenmeyi görüyoruz; başyapıtların ortaya çıkmasını sağlayan bir edebi süreç. Bu romanlar anlaşılamaz oldukları için bazen eleştirilir çünkü bazı deneyimsiz okuyucular, okuma sürecinde zorluk çekerler. Fakat bunlar, edebi şaheserler, ustalık içeren gerçek yaratımlardır. Umuyoruz ki, bu çalışma Yeni Roman üzerine çalışmak isteyenlere, Türkiye'deki Yeni Roman çevirisi yapan kimselere bir ilham kaynağı olur. Gelecekte yapılacak olan yazar karşılaştırmalarının, geçmişteki yazarlar olsun, postmodern varisler olsun, bu edebi harekete ışık tutacağını düşünüyoruz

Özet (Çeviri)

This thesis on the New Roman and its inspired novelty, analyzes the literary inspiration process based on the comparison of a French New Roman author, Claude Simon, and an American novelist, precursor of this movement, William Faulkner. The analysis and comparison of these two writers will be based on those of their respective masterpieces that are The Acacia and The Sound and the Fury. This study allows distinguishing the elements of « novelty » and stylistic creations of the New Roman. Everything seems to separate these two novelists: They are from different continents, different nationalities and ages. They differ by their experiences and issues they deal with. Yet we show in this paper how the writing techniques of the French writer Claude Simon (1913 - 2005), are based on those of the American author William Faulkner (1897-1962). The first part will be devoted to the modem novel and the definition of the New Roman to determine the writing techniques which make the « novelty », the value of « creation » of these novels, also mentioning its limits with postmodernism. In the second part the French novelist Claude Simon, a long misunderstood writer and his prolific work The Acacia will be discussed and the reasons for its classification as a « New Roman » will be analyzed. The third part is devoted to the American writer William Faulkner, a very controversial writer in its time, as well as an analysis of his novel The Sound and the Fury. Furthermore, we will determine that the author is a pioneer of the movement «New Roman » and its influence on Claude Simon. In conclusion, these two books and their authors will be compared to draw points of comparisons and differences to show demonstrate William Faulkner inspired literary creation of Claude Simon. The evolution of the novel towards modern novel marks the end of the omnipotence of the novelist because of the entry in a complex, uncertain and fast world. Given the disruption in the history of the twentieth century, industrial development, wars and global economy, writing should be completely different. Novelists became dissatisfied with the inherited stylistic traditions which can no longer express the reality of the world. The world cannot be explained in dichotomies, oppositions which are fixed and clear. At the end of the nineteenth century, eminent philosophers like Nietzsche and X Bergson showed interest in human perception and consciousness. They agree that the experience is a constant stream of sensations and memories; it is a « stream consciousness ». The writers of the early twentieth century such as Marcel Proust and James Joyce literary experiment these new, open paths. In the 1920s, for writers like William Faulkner, Virginia Woolf and Franz Kafka, writers of different nationalities and cultures, the reality is distorted, inconceivable and ironic. Not only the time intertwines their stories, but also there is an interpenetration and fusion between reason and madness, between intellect and emotion, between the subjective and the objective. The goal of the modernists is not disintegration but « super-integration » where all fragments are integrated into a whole. These authors are clearly precursors of the New Roman. In the late 1950s, critics are strong towards the literature of the time; these are difficult to read due to lack of punctuation or its surplus and the lack of temporal chronology texts. New Roman is the stylistic response to the opacity of this world. It is defined as a research and not as a rigid set of theoretical criteria. This movement arises in the continuation of the novel as a stage of permanent and necessary evolution of the genre process that must be redefined according to the needs and discoveries of its time. Defining New Roman as a literary movement was not obvious. Literary critics have considered the New Roman as a homogeneous movement. As for the writers of the New Roman, they considered this literary grouping as an invention of the critics to impose order in the chaos of contemporary writing. The movement of new novelists, who are especially the part of it, including Alain Robbe-Grillet, Nathalie Sarraute, Claude Simon and Michel Butor must be defined as a convergence of interests in the fight against the rigid laws. Since the reality and objectivity have become related notions, the reader is given an active, creative role. Recent novels require the reader a willingness to let go in the subjectivity of the narrator, to follow this stream of consciousness without trying to make it fit into a grid of logic and linear temporal succession. This is for each reader to find a sense and their own meaning and interpretation. Man is in the center of the New Roman because of the expression of things; everything is done only through its observers and actors. Since the absolute truth does not exist, it is just precisely the subjectivity, the strengths and weaknesses of the narrator, will tell this « truth » which arises in total subjectivity. Recent novels are written in an aesthetic concern, art for art's sake and must be addressed as well as an abstract work of art that you look in all its aspects and include every point of view of the hidden beauty or even a musical work that triggers the complex feelings in us.XI For new novelists, the language is the base for a novel, its reason for being. After two world wars and atrocities, the intelligibility of the world has been called into question and the basis of the naive and simple narration was broken. Linguistic rules were disrupted and syntax, semantics, spelling were devastated or ignored. The traditional rules of punctuation cannot be met because the narrator could not refrain from thinking. The author (or the author's absence) is used as punctuation to make the reader understand his flashbacks, ellipses, inner monologues. In the New Roman « characters » are present but not named. They are just what the characters in the novels have always been, that is to say, the projections of novelist's intimate concerns. This literary movement however avoids the social, psychological and political themes. We are far from surrealism of the pre-war period, and the literature of Sartre which is committed to socialist realism. New Roman may be defined as a set of refusal: refusal of anthropomorphism, a refusal of existentialism, a rejection of realistic illusion and psychologism, a refusal of the notion of character and chronology. After defining and laying the framework of the New Roman and its intentionality and writing technique, the second part of this thesis analyzes one of these new French novelists, a man personally marked by this period of upheaval, the wars of the twentieth century, Claude Simon. This Nobel Prize in Literature has left us a prolific work with a highly biographical character, a search of temporality through a very particular style which we will look through his particular work Acacia. Claude Simon has complicated relations with other new novelists. There is a mutual admiration for him from the writers who have similar ideas to his. Claude Simon nevertheless claims his total artistic freedom and arises as the naturalist of the New Roman. Marked by two World wars, Claude Simon's autobiographical novel uses to transcribe his experience as he felt. However as Claude Simon, and as for William Faulkner, language is inadequate and cannot recreate the psychological reality and the absurdity of war. Thus Simon created new stylistic ways such as; parentheses in parentheses a pictorial and musical writing both as an individual employment of present participle to try to recreate this experience, and chaos. Claude Simon is undoubtedly the creator of a new style what it is fascinating to analyze the sources of his inspiration as an example of literary influence process across countries and over time. His use of the present participle in particular is based on his reading of The Sound and the Fury. Its author, William Faulkner, has traveled a difficult path to become a modernist writer in spite of or in opposition to the strong influence of Victorian values that marked his childhood. In one of his masterpieces, The Sound and the Fury, he describes himself as his « most splendid failure », William Faulkner, the author of the fictional world of Yoknapatawpha, said he failed four times to tell Caddy's history. XII This story reflects not only the decline of the southern United States after the Civil War but also a universal decadence. The fact that the novel opens with the vision of the character Benjy, an adult child mentally very limited, is particularly difficult to follow for the reader. Nevertheless it is precisely because Benjy has no defined personality that he does not need to detach events and he can reveal the whole story of Caddy in all its brutality. From the beginning, the reader is immersed in a text that makes them uncomfortable because it does not match any of his previous reading experiences. Language and grammar are extremely simple and minimized. Instead of allowing the reader to sit comfortably in the familiar fictional world of the novel, William Faulkner forces him to find himself the specific principles that guide its creation. William Faulkner uses the full stream of consciousness writing and thus shows us the inadequacy of words to just express the concepts. William Faulkner especially uses italics to show the interior monologues. Therefore, William Faulkner shows large differences which exist between different human understandings of reality. Comparing Claude Simon and William Faulkner, we see a good example of literary inspiration across continents and eras; a literary inspiration process that led the emergence of the masterpieces. These novels sometimes are criticized as incomprehensible because some inexperienced readers could encounter difficulties in their reading; they are masterworks, virtuoso of literature, and real literary creations. We hope that this study will inspire those wishing to work on the New Roman including the translators of the New Romans in Turkey. Other future comparisons of authors of New Romans with their predecessors of their successors postmodernists could yet shed another light on the literary movement.

Benzer Tezler

  1. Un Regard sur le nouveau roman au Miroir d'Alain Robbe-Grillet: Les gommes

    Alain Robbe-Grillet'nin Silgiler adlı romanı ışığında yeni romana bakış

    ELİF KAYALAR

    Yüksek Lisans

    Fransızca

    Fransızca

    2009

    Fransız Dili ve EdebiyatıGalatasaray Üniversitesi

    Fransız Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. S. SEZA YILANCIOĞLU

  2. L'interaction de plume et de camera entre le nouveau roman et la nouvelle vague chez Alexandre Astruc

    Alexandre Astruc'da yeni dalga-yeni roman çerçevesinde kalem-kamera etkileşimi

    KEMAL ÇELİK

    Yüksek Lisans

    Fransızca

    Fransızca

    2014

    Fransız Dili ve EdebiyatıSelçuk Üniversitesi

    Fransız Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. FUAT BOYACIOĞLU

  3. Alain Robbe-Grillet et la litterature objective: Les Gommes (1953), le Voyeur (1955) et la Jalousie (1957)

    Alain Robbe-Grillet ve nesnel edebiyat: Silgiler (1953), Gözetleyici (1955), Kıskançlık/perde (1957)

    NAZİK GÜLBEYAZ

    Yüksek Lisans

    Fransızca

    Fransızca

    2000

    Fransız Dili ve EdebiyatıÇukurova Üniversitesi

    Fransız Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. EROL KAYRA

  4. Postmodern-minimalist anlatı: J.P. Toussaint'in 'Banyo' romanı üzerine bir inceleme.

    Postmodern-minimalist narrative: A literary examination about J.P. Toussaint's 'The bathroom'

    HİLAL ÜÇÜNCÜ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Fransız Dili ve Edebiyatıİstanbul Üniversitesi

    Fransız Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. NEDRET ÖZTOKAT

  5. Dans le Labyrinthe analyses formelles de l'ecriture Robbe-Grilletienne

    Başlık çevirisi yok

    İLHAN ALAGÖZ

    Yüksek Lisans

    Fransızca

    Fransızca

    1991

    Fransız Dili ve EdebiyatıAtatürk Üniversitesi

    DOÇ.DR. YÜKSEL GENÇAL