Çağdaş Suriye nesrinde siyasî hapishane edebiyatı üzerine eleştirel bir bakış
The literature of political prisons in contemporary Syrian prose analytical prepective
- Tez No: 377715
- Danışmanlar: YRD. DOÇ. FİKRET ARSLAN
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Doğu Dilleri ve Edebiyatı, Siyasal Bilimler, Eastern Linguistics and Literature, Political Science
- Anahtar Kelimeler: Suriye, Siyasî Hapishane Edebiyatı, Çağdaş Suriye Edebiyatı, Çağdaş Nesir, Syria, Contemporary Syrian Literature, Literature Of Political Prison, Contemporary Prose
- Yıl: 2014
- Dil: Arapça
- Üniversite: Selçuk Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Doğu Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 339
Özet
Çalışma giriş, araştırma ve bibliyografya olmak üzere iki ana bölüm, sonuç ve öneriler kısımlarından oluşmaktadır. Girişte çalışmamızda kullanılan hapsetme, hapishane ve tutuklama gibi temel ıstılahların anlamları üzerinde durdum. Sözlüklerden ve bazı hukuk kaynaklarından yaptığım araştırma neticesinde bu kavramların anlamları ile ilgili olarak şu sonuçlara ulaştım: Hapsetme mecburi ikamete benzer şekilde dolaşım hürriyetini kısıtlamak anlamındadır. Hapishane ise bu anlamın yanı sıra işkence ve şiddet anlamını da içermektedir. Tutuklamaya gelince anlam açısından hapis ve hapishane kavramlarının içeriğini taşımakla birlikte muhakeme edilmeme ve mahkûmları serbest bırakmanın hukukla değil de güvenlikle irtibatlı olması anlamlarını da içermektedir. Bu araştırma neticesinde hapishane ve tutuklama ıstılahlarının çalışma konumuza daha uygun düştüğünü gördüm. Sonra tarihi bir ceza kurumu olan hapishaneyi ele aldım. İnsanoğlu yaşadığı toplumun kurallarının dışına çıkmaya başladığından beri hapishane kurumunun mevcut olduğunu gördüm. Ortaçağ hapishaneleri, şiddet ve doğrudan bedeni cezalarla temayüz etmiştir. Buna reaksiyon olarak modern çağın devletleri ve toplumları, uluslararası anlaşmalar ve kurumlararacılığı ile bedeni cezaları yasaklamak ve hapishaneleri eğitim kurumlarına dönüştürmek suretiyle daha insani mekânlar haline getirmeye çalışmıştır. Derinlemesine araştırmanın neticesinde zikredilen vahşi uygulamaların halen devam ettiğini saptadık. Fakat bu uygulamalar, özellikle fikir mahkûmları için gözlerden uzak bir şekilde gerçekleşmektedir. Sonra siyasi suç ve siyasi hapishane kavramları üzerinde durdum. Siyasi suç, yakından veya uzaktan siyasi otorite, ülkenin güvenliği ve dışarıyla olan ilişkileriyle alakalıdır. Fikir suçlularına gelince başta üçüncü dünya ülkelerinde olmak üzere genellikle tutuklama, işkence, geç muhakeme, kötü hapishane şartları altında bulundurma gibi kanun dışı muameleler yapılmaktadır. Ardından Suriye'nin bağımsızlık sonrası siyasi tarihini ele aldım. Suriye, kırılgan demokrasi rejimini sarsan bir dizi askeri inkılâptan geçmiştir. Bu inkılâpların en önemlileri, 8 Mart 1963'te sosyalist Arap Baas Partisi'nin inkılâbı ile 16 Kasım 1970 tarihinde Hafız Esat'ın gerçekleştirdiği inkılâptır. Esat günümüze kadar devam etmekte olan bir istibdat yönetimi tesis etmiştir ki Suriye toplumu modern tarihinde bir benzerini görmemiştir. Siyasi hukuk görüş açısından Suriye'deki siyasi tutuklamalar tarihini inceledim. Sistemli siyasi tutuklamalar, kendi müstebit kanunlarını Suriye'ye dayatan Cemal Abdunnâsır liderliğinde Suriye'nin Mısır'la birleştiği dönemde ortaya çıkmıştır. Ancak tutuklamalar, Baas yönetimi ile birlikte yeni bir aşamaya girmiştir. Çünkü Baas yönetimi, ülkede olağanüstü hal ilan etmiş ve toplumu tamamıyla zincire vuran çok sayıda kanun çıkarmıştır. Seksenlerde yönetimle İhvanı Müslimin arasında geçen mücadele esnasında siyasi tutuklama olgusu zirveye tırmanmış, rejimin toplum üzerindeki baskısı daha önce benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaşmış, sol ve sağ kesimden muhalif olan herkesi ezmiş, binlerce Suriye'li öldürülmüş, tutuklanmış, ortadan kaybolmuş ve çok sayıda katliamlar yapılmıştır. Araştırma eserlerinin çoğu bu dönemle alakalıdır. Bundan sonra Arap edebiyatı tarihinde hapishane edebiyatını işledim. Bu edebî tür tuzak ve entrikaların varlığı kadar eskidir. Kabile asabiyeti Emevîler döneminde geri gelmiş ve siyaset sahnesinin esaslı bir parçası olmuştur. Edebiyatçılar, kabilecilik konusunda söz söylemişler ve bazıları hapse girmiştir. Muhalefetin ortaya çıkması istibdadın tabii bir neticesi olmuştur. Emevî yönetimine muhalif bu edip ve şairler duruşları yüzünden hapse girmişlerdir. Ayrıca veliaht ve vezir seçme mekanizması, edebiyatçıların da katıldıkları çatışma ve entrika maceralarına sebebiyet vermiş ve başarısız olanların akıbeti, bu maceraların mümessilleri ilan edilerek hapishane olmuştur. Zikredilen olaylara katılan edipler üzerinde durdum. Bu edipler işledikleri meseleler ve psikolojik durumları birbirlerinden farklıdır. Kimileri hapis neticesinde yönetime boyun eğmiş kimilerinin de izzet-i nefisleri boyun eğmelerine engel olmuş, gevşememişler ve dik durmuşlardır. Çalışmamızda tüm bunlarla ilgili örnekler verdik. Modern çağa gelince hapishane edebiyatı, sömürge dönemi ve milli hâkimiyet dönemi diye iki temel merhaleye ayrılabilir. İlk dönemin hapishane edebiyatı, sömürge karşı mücadele ve özgürlüğe doğru yürümek için harekete geçmeye yöneliktir. İşte bu özgürlüğe çağrı yapan edebiyatçılar milli hâkimiyet döneminde siyasi hapishanelere girmişler, bu hapishane ve tutukevlerinde vahşice uygulanan zulüm ve işkencelerden bahsetmişler, acılarını, ümitlerini ve gönüllerinde titreyen hayallerini tasvir etmişler, yönetimin gerçek yüzünü tüm çıplaklığı ile herkese göstermişlerdir. Bu edebiyat, Suriye'de özellikle Suriye-Mısır Birliği dönemindeki istihbarat yönetimi deneyimi gibi siyasi şartlara bağlı olarak doğmuştur. Suriye'de bu edebi türün lideri tam olarak bilinmemekle birlikte her üç kişiden iki edebiyatçı, eserlerinde bu birlik dönemini ele almıştır ki bu durum hapishane edebiyatının varlığına açık bir delildir. Suriye'deki kültürel alanı dolduran solculuk akımı ile birlik dönemindeki yönetimin ve Baas rejiminin komünistlere uyguladığı baskı, bu edebiyat türünde eser verenlerin tümünün solcu edebiyatçı ve aydınlardan olmasına yol açmıştır. Fakat daha sonra İslamcılarla Baas rejimi arasındaki şiddetli mücadele İslamcı edebiyatçılarını da bu edebiyat sahasına sokmuştur.“Niçin yazdılar ve Niçin Yazmadılar”başlığı altında, yazarların kitaplarında zikrettiklerine dayanarak Suriye'de bu alanda yazı yazılmasına yol açan sebepleri bulmaya çalıştım. Bazıları şu şekilde sıralanabilir: Hapishane tecrübesinden doğan psikolojik yükü hafifletme çabası, hapishanelerde gerçekleşen olayları ve sistemin rezilliklerini belgeleme, yaşanan tecrübenin ayrıntılarının zamanla unutulması korkusu ve hapiste halen zulüm gören diğer mahkûmların arzularına cevap vermek. Aynı şekilde Suriye'deki başkaldırı ve asil fedakârlıkları yazmaya teşvik eden sebeplerdendir. Son olarak geleceğin Suriye'sinde demokrasi kültürünün ve siyasetinin tesis edilebilmesi için yazmışlardır. Tüm bunlarla birlikte yazılanlar, yukarıda zikredilen tutukluların yazmaktan çekinmeleri sebebiyle yaşanan tecrübenin çok az bir kısmını ve boyutunu temsil etmektedir. Çünkü bu konu hakkında açıkça konuşmayı yasaklayan yönetimin oluşturduğu sıkı güvenlik siyaseti, bu konuda yazı yazmanın, tekrar hapishaneye dönmeye sebep olacağı korkusunu doğurmuştur. Bu yüzden bu tecrübenin tüm boyutlarıyla yazılması, ancak hâlihazırdaki sıkı güvenlik rejiminin yok olması ile mümkündür. Araştırma kısmını beş alt başlığa ayırdım: Mekân, zaman, hapishane toplumu, bazı belgelendirme yönleri ve hapishane hayatını kabullenme ve tecrübenin faydaları. Mekânların fiziki yapısı bölümünde şu hususları açıkladım: Hapishaneler ilk olarak fonksiyonel yapılardır. Mahkûmların cezalandırılması ve topluma kazandırılması hedeflenmektedir. Bu sebeple hapishanelerin şekli ve yapısı bu maksada uygun olmalıdır. Ancak siyasi hapishaneler, cezalandırma ve topluma kazandırma fonksiyonunu aşmış; mahkûmun iradesini kırmaya, yenilgisini kabule zorlamaya, fikri ve siyasi tercihlerini değiştirmeye yönelik yapılandırılmıştır. Araştırma kitaplarından istifade ederek mahkûmların, hapishaneler hakkında anlattıkları olayları, büyüğünden küçüğüne hapishanelerin fiziki yapısının hayatları üzerinde her türlü etkisini derinlemesine değerlendirmeye çalıştık. Önce hapishanelerden ve emniyet şubelerinden başladık. Emniyet şubeleri, emniyet teşkilatına bağlı yapılardır. Soruşturma ve işkence için tutuklular oralara götürülür. Şubeler genellikle şehir içinde bulunmaktadır. Hapishaneler ise temelde iki çeşittir. Bir kısmı siyasilere mahsus askeri hapishaneler ve bir kısmı siyasi mahkûmlara özel sivil hapishaneler. Emniyet şubelerinin en önemli özelliği herkese açık bölümünün küçük, yeraltındaki iç bölümünün ise geniş olmasıdır. Aralarındaki bu büyük farklılık mahkûmları her zaman şok etmektedir. Suriye'nin en meşhur hapishanesi, çöl hapishanesi adıyla bilinene Tedmur Askeri Hapishanesidir. Fransız yönetimi, Suriye'yi yönettiği dönemde askeri teşkilata muhalif askerleri cezalandırmak için inşa etmiştir. Daha sonra milli yönetim özellikle İslamcılar olmak üzere siyasi muhalifler için hapishaneye dönüştürmüştür. Devletin çölde tek başına olan bu hapishaneyi seçmesinin birden çok amacı vardır. Mahkûmları sert çöl havasına maruz bırakmak, onları şehirden uzak tutmak, çölü ekin alanlarına ve ağaçlıklara dönüştürmeye çaba sarf edenlerin çabası nasıl boşa çıkarsa aynı şekilde mahkûmlar ne kadar gayret sarf ederlerse etsinler gayretlerinin boşa çıkacağını onlara hissettirmek bu amaçlardan bazılarıdır. Mahkûmların bahsettikleri diğer bir hapishane, Saydanaya Askeri Hapishanesidir. Bu Dağ Hapishanesi diye bilinmektedir. İçindeki mahkûmlar, burayı fiziki bakımdan modern, mahkûmlara yapılan muamele bakımından vahşi olarak nitelendirmektedirler. Mahkûmların anlattığı diğer bir hapishane Merkezi Adra Hapishanesidir. Bu, sivil hapishane olup bir bölümü siyasilere ayrılmıştır. Başka bir hapishane ise önceden başkanlık sarayı olan Şam'daki Halbûnî Hapishanesidir. Yaptığımız analizin sonucuna göre bu hapishane ve üzerinde yapılan değişiklikler, Suriye toplumunun, yönetiminin ve yönetimdeki köklü değişimlerin bir sembolüdür. Ayrıca mahalle ve sokak aralarında bulunması, yönetimin bu hapishaneyi, içinde işkence görenlerin seslerini işiten ve tepki göstermeyen topluma meydan okuma ve tedhiş etme aracı haline getirmeyi amaçladığına bir delildir. Aynı şekilde Katna, Doma ve Kadınlar hapishanesi gibi küçük hapishanelerden söz ettim. Bunların ortak özelliği açık alana, su havuzuna içinde dikilmiş ağaçlara sahip klasik Arap evlerine benzemesidir. Emniyet şubelerinin hapishaneleri ise yeraltında olup içinde geniş bir geçidin iki tarafına dağıtılmış yatakhaneler bulunmaktadır. Bu hapishaneler koğuş denilen ünitelere ayrılmaktadır. Sivil hapishanelerde adi suçlular ve siyasî mahkûmlar için ayrı koğuşlar vardır. Siyasi hapishanelerde ise sağcı ve solcu siyasi gruplar için ayrı ayrı koğuşlar bulunmaktadır. Her bir koğuşun da reisi vardır. Sayafa 5 Bu koğuşlar, yatakhane denen daha küçük birimler içermektedir. Mahkûmların kaldığı yatakhane alanları, yer yer değişiklik göstermektedir. Mahkûmlar genellikle siyasi eğilimlerine göre yatakhanelere yerleştirilmektedirler. Bütün kaynaklar, örneğin mahkûm sayısı açısından solcu grupların yatakhanelerinin, İslamcılarınkine göre daha iyi durumda olduğunu belirtmektedir. Yatakhaneler numaralarına göre isimlendirilmekte olup, her birinin reisi vardır. Bu yatakhanelerinin yapısının temel özelliği, mahkûmları sıkıştırmak üzere inşa edilmiş olmasıdır. Özellikle Tedmur hapishanesinin tavanında“Şerrâke”denen bir açıklık vardır. Buradan kışın soğuk ve yağmur, yazın sıcaklık girmektedir. Ayrıca bu açıklık mahkûmları korkutmak için kullanılmaktadır. Çünkü gardiyanlar daima bu açıklıktan yatakhaneyi gözetlemektedir. Tedmur'daki yatakhanelerle diğerleri karşılaştırıldığında Tedmur'daki yatakhanelerin en kötüsü olduğunu görmekteyiz. Mesela Adra hapishanesinde tutuklular, madeni yataklarda uyumakta iken Tedmur'da yerde yatmaktadırlar. Tedmur tutukluları ne kadar kötü ve pis olursa olsun yemeklerini yemeye mecbur edilirken, Adra'da tutukluların, yemeklerini pişirebilecekleri veya yemeği daha düzgün hale getirebilecekleri aletler bulunmaktadır. Yatakhanelerin inşa tarzı ve mühendisliği, gardiyanlarla mahkûmlar arasındaki ilişkiyi etkilemektedir. Adra'da gardiyanlar, mahkûmlardan uzak bir odada kalırlarken Müseylime hapishanesinde kaldıkları yer, yatakhaneler arasındaki ilk yatakhanedir. Bu durum iki taraf arasındaki ilişkileri daha iyi hale getirmektedir. Hapishanenin inşa tarzı, mahkûmlar arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Adra'da koğuşların ve yatakhanelerin geniş olması, örneğin Müseylime hapishanesinde bulunan mahkûmların kullandıkları ortak alanın varlığına imkân bırakmamaktadır. Bu durum, birlikte yemek yemek gibi aralarında gerçekleştirebilecekleri ortak ve sıcak etkinlik imkânlarını azaltmaktadır. Müseylime hapishanesinde yatakhanelerin bitişik olması, yatakhaneler arasındaki ilişkileri daha sıcak ve güçlü yapmaktadır. Buna karşın Adra hapishanesinde yatakhanelerin birbirinden uzak olması ise yatakhaneler arasında bir nevi bağımsızlık ve kopukluk meydana getirmektedir. Emniyet teşkilatı binaların yapısını mahkûmları rahatsız etmek için kullanmaktadır. Yatakhanelerin alanlarının dar olmasını, mahkûmları tıka basa doldurarak istismar etmektedir. Mahkûmlar çeşitli şekillerde tazyik altında yaşamaktadırlar. Mesela yatakhanede bir tek tuvalet olması, bazen ihtiyacı gidermek için uzun saatler beklemeyi gerektirmekte, ayrıca mahkûmun 24 saat boyunca her zaman başkalarının gözleri önünde avret yerlerini açması psikolojik sıkıntılara sebep olmaktadır. Uyumak temel problemlerden biridir. Çünkü herkesin uyuyabilmesi için geniş mekân bulunmamakta, mahkûmlar nöbetleşe uyumaya mecbur kalmaktadırlar. Bir kısmı ayakta durmakta, bir kısmı oturmakta, bir kısmı ise uyumaktadır. Sonra oturan uyumak için yatmakta, ayakta olan oturmakta, uyuyan ise ayağa kalkmaktadır. Yönetim, mekânın darlığını mahkûmlara baskı yapmak için de kullanmaktadır. Mahkûmu siyasi fikirleri farklı olan bir çevreye koymaktadır. Meselâ komünist bir mahkûmu İslamcılarla birlikte tutmaktadır. Bunun sonucu olarak aralarındaki tartışmalar hayatı cehenneme çevirmektedir. Bu tartışmalar, aynı akıma mensup mahkûmlar arasında dahi çıkabilmektedir. Fakat buna karşın mahkûmları rahatsız etmek için tasarlanan inşa tarzını mahkûmlar umut fırsatları olarak değerlendirmektedirler. Mesela tavandaki o sevimsiz açıklıklardan ayı ve gökyüzündeki kuşları seyredip özgürlük düşleri kurmakta, dışarıdaki sevdiklerine selamlarını ve mesajlarını ulaştırsınlar diye bu varlıklara seslenmektedirler. Bundan sonra hapishanede zaman ve mahkûmun zamanı nasıl hissettiği konusuna geçtik. Mahkûmlar, parmaklıklar arasındaki zamanın, en büyük düşman olduğu konusunda hemfikirlerdir. Zaman, acılarla, öldürücü ümit kırıklıklarıyla ve boş vakitle doludur. İşkence zamanı ise yaşadıkları en uzun dakika ve saatlerdir. Tutukluların cinsiyeti, hapishanedeki zamanın baskısından etkilenmekte en önemli faktörlerdendir. Hanım tutuklular, erkeklere göre daha kısa müddetle hapiste kalmalarına rağmen çeşitli korkularla sarmalanmışlardır. Anne için çocuklar hakkında korku, bekâr kızlar için evlilik treninin kaçması korkusu ve her ikisi için toplumun onlara hangi gözle bakacağı korkusu. Bu toplu mezarda zaman iki temel şeyle algılanmaktadır. Sabahları kahvaltı ve öğle yemekleri vaktinde gardiyanların delice bağırmaları ve her hafta bekçilerin nöbet değişimleri. Hapiste zaman böylesine vahşi iken mahkûmlar bunun nasıl baş etmişler? Mahkûmlar bu hususta iki gruptur. Bir grubu hapisteki olumsuzluklara tamamen teslim olmuş, hapishanedeki çevreden faydalanmayı reddedip serbest bırakılmayı beklerken diğer grup önündeki çeşitli araçlarla vakitten istifade etmeye çalışmıştır. Bu araçlar bireysel ve sosyal olmak üzere iki kısma ayrılabilirler. Uyanıkken güzel maziyi düşünerek veya gelecekle ilgili özgürlükle süslenmiş hayaller kurarak hülyalara dalmak bireysel araçlardandır. Acı gerçeklere dayanmak için bu hülyalara sığınmaktadırlar. Mesela hapishane idaresi, onları aç bıraktığı zaman yemek hayalleri kurmaktadırlar. Bazı hapishanelerde şarap yapımı imkânı olmaktadır. Böylelikle bazı mahkûmlar gerçeklerden, bilinçsiz âlemlere kaçmaktadırlar. Bazı mahkûmlar, vakitlerini, izin verilen hapishanelerde bir yabancı dil öğrenerek veya okuyarak değerlendirmektedirler. Bazıları, şiirin kendisi için gerçek âlem veya gerçek zaman olduğunu düşünen şair Ferec bîrkadar gibi yazmaya sığınmıştır. Bazıları ise hapishane hayatının çirkin yüzünü, gerçeğini ve ayrıntılarını unutulmaktan korumak için hapishane günlüğü tutmak amacıyla kalem ve defter edinmeye bakmıştır. Ama kâğıt ve kalemin yasak olduğu Tedmur hapishanesinde İslamcı mahkûmlar, hapishanedeki olayları yazmaksızın zihinlerine kaydetmişlerdir. Bazı mahkûmlar ise ruh ve beden sağlıklarını güçlendirmek için spor yapmışlardır. Toplu araçlara gelince bunları bir grup etkinlik faaliyetlerine ayırdık. İlki zanaat etkinlikleri olup, mahkûmlar çevrelerindeki kıt imkânlardan faydalanarak zeytin çekirdeklerinden tespihler ve bilezikler veya askerî somun hamurundan hediyelik eşyalar yapmak gibi faaliyetlerle meşgul olmuşlardır. Tutuklu erkek ve hanımların, dışarıdaki sevdiklerine hediye etmek veya satarak maddî ihtiyaçlarını karşılamak için en çok boncuk işleriyle uğraşmışlardır. Hapishanenin boğucu atmosferinde geçirdikleri hayatlarını biraz olsun rahatlatmak için bazı mahkûmlar, tavla, satranç, kâğıt oyunu gibi faaliyetlerle meşgul olmuşlardır. Bu oyun için gerekli araçlar da mahkûmlar tarafından yapılmıştır. Sayafa 7 Hapishane, mahkûmu siyasi faaliyetlerden menetmektedir. Buna rağmen toplantı yapmak ve tartışmak gibi birkaç şekilde gerçekleştirilen bu faaliyetler, sağcı ve solcu mahkûmlar arasında uygulanan ayırımcı muameleleri protesto etmek, havalandırma, kitap ve gazete talep etme, kötü yemekleri protesto etme gibi birçok sebepten dolayı grev yapmak şeklinde zirveye ulaşmıştır. Bazı grevler başarıyla sonuçlanırken bazıları başarısızlığa uğramıştır. Bu sağcı ve solcu mahkûmların protestoları, Tedmur hapishanesi dışındaki hapishanelerde gerçekleşmiştir. Tedmur hapishanesinde ise sadece solcu mahkûmlar protesto faaliyetlerinde bulunabilmişlerdir. İslamcı mahkûmlar ise maruz kaldıkları vahşi muamelelerden dolayı bu (lüksü) düşünme fırsatı dahi bulamamışlardır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için hapishanede iletişim faaliyetleri de gerçekleştirmişlerdir. Bazı mahkûmlar ruhi sıkıntılarını, ümit kırıklıklarını, aile ve eş hasretlerini hafifletmek için arkadaşlarıyla sözlü iletişime sığınmışlardır. Bitişik yatakhane ve zindanlar arası iletişim için mors alfabesini kullanıyorlardı. Böylece kendilerine mahsus bir âlem yaratmışlardı. Mahkûmlar arası iletişim yasak olduğu için gardiyanlar çekildikten sonra geceleyin başlayan ve gizlice oluşan bir âlem. Mahkûmlar ayrıca birbirlerine seslerini veya yazılı mesajlarını ulaştırmak için duvarlara delikler açmışlar veya mevcut deliklerden faydalanmışlardır. Toplu gerçekleştirilen faaliyetlerden bir başkası, herkesin ihtiyacını karşılamak için mahkûmların maddi gelirlerini koydukları yardımlaşma sandığı oluşturmaları idi. Bu faaliyet solcu mahkûmlar arasında parti rekabetine dönüşmüştü. Hapishaneler bazen tutukluların hayatlarını riske attıkları kültürel faaliyetlere sahne olmaktaydı. Hapishane içinde dergi çıkarmak, parti programlarını veya bazı fikir kitaplarını tartışmak üzere bazı mahkûmların oturumlar düzenlemesi, yabancı dil öğretmek için dil bilen mahkûmlar tarafından toplu dersler yapılması, parmaklıklar arkasında gizlice oyun sahneleyen tiyatro grupları kurulması bu tarz faaliyetlerdir. İman, ümidin kapanmaz bir penceresi olduğu için hapishanede dinî faaliyetler de gerçekleştirilmekteydi. Meselâ Tedmur gibi bazı hapishanelerde namaz kılmanın cezası ölümdü. Buna rağmen mahkûmlar riske girip, tedbir alarak hatta cemaat halinde gizlice namaz kılmaktaydılar. Hapishane güvenlikçileri kadınlara bu konuda daha yumuşak davranıyordu. Gücü yeten kadınlar teheccüt vakti mümkün olduğu kadar çok Kur'an veya dualar okumada birbirleriyle yarış ediyorlardı. Mahkûmlar, Tedmur hapishanesinde dah,i gizlice fıkıh, hadis, Kur'an ezberleme dersleri düzenliyorlardı. Son olarak mahkûmun ümit halinden mahpusluğu kabullenme haline geçişini ele aldık Bu noktada zamanın iki düzeyi olduğunu kabul ettik. Hapishane dışındaki zaman ve hapishane içindeki zaman! Mahkûm, hapishanedeki ilk döneminde ilk zamanı yaşıyor, serbest bırakılmayı bekliyor, hürriyetini kazandıktan sonra gerçekleşeceğinden emin olduğu hayaller kuruyordu. Devamlı tekrar eden hayal kırıklıkları ve geçen uzun senelerle birlikte özgürlük fikrinden uzaklaşmaya başlıyor ve hapishane şartlarına alışıyordu. Sadece hapishanede hâlihazırdaki durumuna nazaran değil; geleceğine nazaran da hapishanede kalacağını düşünüyordu. O zaman mahkûm Arapça“istihbâs”denen merhaleye geçiyordu. Bu ifade, hapishanede devamlı kalma fikrini kabullenmeyi ve çıkma ümidinin zayıfladığını ifade eden, mahkûmlar tarafından türetilmiş bir terimdir. Bu ruh halinde artık“salıverilme”ifadesi mahkûmun lügatinden silinmiş, hapishaneyi kabullenme hali öylesine yerleşmiştir ki mahkûm için hapisten çıkma veya hapiste kalma eşit olmuştur. Sonraki alt başlık“Hapishane Toplumu”şeklindedir. Çünkü hapishane duvarları arkasında, sakinleri, bunlar arasındaki ilişkileri ve şartları kendine mahsus olan yeni bir toplum oluşmuştur. Toplumun fertleri ise tutuklular ile idareden, subaylardan, gardiyanlardan, hapishane soruşturma memurlarından ve doktorlarından meydana gelen, tutuklayanlar sınıfı olarak iki sınıftır. Bu toplumun tarafları arasındaki ilişkilerden söz etmeden önce bazı genel değerlendirmelerde bulunduk. Birisi şudur: Mahkûmlar arasında problemler doğal bir şeydir. Çünkü aralarında toplumsal ve fikrî farklar vardır. Ayrı ayrı tabakalara mensupturlar ve düşünce tarzları birbirine göre değişiktir. Buna ek olarak hapishanenin boğucu şartları onları her zaman gerginleştirmekte ve endişelendirmektedir. Bu da aralarındaki ilişkileri etkilemektedir. Mahkûmlar arasındaki ilişkileri ele alırken önce İslamcı mahkûmların kendi aralarındaki ilişkileri sonra solcu mahkûmların kendi aralarındaki ilişkileri daha sonra da bu iki grup arasındaki ilişkileri irdeledik. Hapishanelerde İslamcı akımların her renginden mahkûmlar vardı. Aralarındaki ilişkiler de dışarıda bu cemaatler arasındaki ilişkilerin bir yansıması idi. İlişkiler karşılıklı anlayış, ahenk ve kavgaya varan ihtilaflar şeklinde farklılık arz etmiştir. Tedmur'da kalan bir mahkûm, mahkûmlar arasında kavgaya varan, sözleşme hukuku ile ilgili keskin ihtilaf hallerinden bahsetmiştir. Belki de Tedmur'un sert şartları, mahkûmların ruhlarında gergin bir tesir meydana getirmiştir. Çünkü bu durum başka bir hapishanede vuku bulmamıştır. Yine de ihtilaflar istisnai idi. Genel durum ise birden çok olguda görüldüğü gibi karşılıklı anlayış ve dayanışma idi.“Fedailer”olgusu bunun bir örneğidir. Fedailer güçlü bedene sahip mahkûmlardı. Özellikle Tedmur'dazayıf mahkûmların yerine gönüllü olarak ceza almaktaydılar. Orada her yatakhanede bu durum vardı. Reis, idare ve ihtiyar heyeti kurullarından esinlenerek bu küçük toplumu idare etmekteydi. Yatakhane reisinin sözü herkes tarafından tutulmaktaydı. Yatakhane içinde işbölümünü düzenlemek ve kontrol etmek reisin görevleri arasında idi. Bir grup mors alfabesi ile diğer yatakhanelere mesaj göndermek ve gönderilen mesajları almakla, diğer bir grup (mesajları) korumakla görevli idi. Ayrıca hapishanenin mütevazı imkânları ile yazın yatakhaneyi havalandırmakla görevli hizmet grupları vardı. Tüm bu faaliyetler, öğrenildiği takdirde idarenin zulmünden korkularak gizlice gerçekleştirilmekte idi. Solcu mahkûmların kendi aralarındaki ilişkilere gelince, solcu gruplar da çeşitli fikri yönelişlere sahipti ve bu durum aralarındaki ilişkileri etkilemekteydi. Mahkûmların direniş temelli dayanışma örnekleri bulunmakla birlikte birçok sebepten ihtilaflar ve ayrılıklar da meydana gelmekte idi. Çoğu fikrî ihtilaflar, başka kanaatleri taşıyan kişilerle kaynaşmaya ve anlaşmaya engel olan parti ideolojisine aşırı bağlılıktan kaynaklanmakta idi. Hatta fikrin şahsi meselelerle karıştığıdurumlarda örgüt içi ihtilaflar da çıkmakta idi. Hapishanede birden fazla parti liderliğinin varlığı, yoldaşlar arasında ihtilafların alevlenmesine sebep olmaktaydı. Bu liderlikler partinin idari düzeni içinde liderin ve bağlılarının tavırlarına göre yürümekte idi ve karşı çıkılması mümkün olmayan kemikleşmiş fikirler çerçevesini aşmıyordu. Liderler, bir taraftan kendi gruplarının birbirlerine tutunmalarını, diğer taraftan kendisine bağlılıklarını perçinlemek için tartışmaları alevlendiriyorlardı. Hapishanede partilerin insanı küçük düşürücü tutumları birçok mahkûmun kanaatlerini değiştirmesine sebep oldu. Hatta bazıları, fikir sistemlerine sadakatlerini korumakla birlikte partilerinden çekilmekte idiler. Bu partiler, üyeleri arasında toplantılar yapmak gibi gizli faaliyetlerde bulunmakta idiler. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi mekânın fiziki yapısı mahkûmlar arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Solcu ve İslamcı tutuklular arasındaki ilişkilere gelince, hapishane idarecileri her siyasi grubu ayrı yatakhanelere koymaktaydılar. Ancak istisnalar da vardı. Bize göre İslamcılara nazaran solculara daha yumuşak muamele ederek aralarındaki ayrılıkları artırmak, bir gruba mensup bir kişiyi casus olarak görevlendirip diğer grubun içine sokmak gibi uygulamalar vardı. İdarenin en önemli amacı, aralarında fikrî uyuşma olmadığı için yatakhane içinde iki taraf arasında hayatı zehir etmekti. Diyebiliriz ki bu iki grup bireyleri arasındaki ilişki düzeyi esasen mahkûmların kişisel özelliklerine bağlı idi. Bu yüzden son derece uyuşma ve dayanışma örnekleri olduğu gibi düşmanlık etme ve karşı tarafı kışkırtma örnekleri de vardı. İdare ile mahkûmlar arasındaki ilişki, özellikle Tedmur hapishanesinde efendi-köle denklemine dayanmakta idi. Önce Tedmur hapishanesinde sonra diğer hapishanelerde tutuklu ile idare arasındaki ilişkileri ele aldık. Hapishane idaresinin, başta müdür olmak üzere, subaylar, askeri tutuklular ve hapishane doktorlarından oluştuğunu kabul ettik. Tedmur hapishanesine peşpeşe birkaç müdür gelmiştir. Müdürlerin değişmesi, mahkûmlara muamele tarzında veya onun insan değil de müdürün mülkiyetinde bir mal gibi gören bakış açısında esaslı bir değişikliğe yol açmamıştır. Mesela ilk müdür Faysal el-Gânim kendi pis mizacını tatmin etmek için mahkûmlara işkence etmekteydi. Ayrıca ziyaretleri kendisi için bir kazanç kapısına dönüştürmüştü. Ziyaretleri sınıflandırarak fiyatlandırmış (ücretli hale getirmiş), ayrıca mahkûmlara gelen hediyeleri çalıp, sonra onları satarak para kazanmıştı. Müdür değişince hapishane idaresinin politikası da değişmişti. Subay olmadan askerlerin, mahkûmları avluda öldürmelerine müsaade edilmez olmuştu. Aacak o iğrenç işkenceler olduğu gibi sürdü. Yöntemler farklı olsa da mahkûmlardan çalma işi devam etti. Mahkûmların ellerinden, müdürün yaptıklarını kabullenmekten başka bir şey gelmiyordu. Diğer hapishaneler de idarenin hayatı zehir eden zulüm ve hırsızlıklarından nasiplerini almaktaydı. Ancak farklı reaksiyonlar da meydana gelmekteydi. Hatta bu reaksiyonlar bazı hapishanelerde grevlere kadar varmaktaydı. Subaylar ve askeri güvenlikle mahkûmlar arasındaki ilişkilere gelince, yaptığımız araştırmada subayların farklı güvenlik teşkilatlarına mensup olduklarını gördük. Fakat en kötüleri askeri güvenlik subayları idi. Bu subaylar Tedmur'daki subaylar idi. Subaylardan sonra emniyet unsurları gelmekteydi ve onlar da çok farklı değildi. Sivil hapishanelerde ise gardiyanlar üstlerine mutlak itaat etmekle beraber mahkûmlara karşı nispeten daha merhametli idiler. Tedmur cehennemine giren herkes, bu gardiyanların neden bu kadar sert olduklarını, neden çeşitli işkenceler yaptıklarını ve mahkûmlara böylesine iğrenç küfürler ettiklerini merak etmiştir. Üstlerinin emirlerine mutlak itaat etmeleri gerçeği, bu vahşeti anlamak için yeterli değildir. Fakat mahkûmlara yumuşak davrandıklarının haberi idareye ulaştığı takdirde idama kadar varan cezalara çarptırılma korkusu durumu açıklayabilir. Bazıları, gardiyanın mahkûmlara karşı aşağılık kompleksine kapılmasının, bu sertliğe sebep olduğu görüşündedirler. Entelektüel düzeylerinin zayıf olması, eğitimli mahkûmlara doğrudan saldırıya geçmelerine yol açmaktaydı. Bu entelektüel ve kültürel zayıflık, devlet yönetiminin, mahkûmlara yönelik“düşman uşakları”şeklindeki ithamlarına da inanmalarına neden oluyordu ki bu kanaat gardiyanları mahkûmlara karşı daha da sertleştirmekteydi. Tüm bunların sonucu olarak gardiyanlar işkenceden başka, mahkûmlardan çalmak, ihtiyaçlarını istismar etmek, mallarını gasp etmek gibi şeyler yapıyorlar ve bu noktada büyük, küçük, erkek, kadın ayırt etmiyorlardı. Ancak bu durum, bazı gardiyanların insani davranış örnekleri sergilemediği anlamına gelmez. Kaynaklarda bazı gardiyanların, mahkûmun maruz kaldığı işkence çekilmez hale geldiği zaman hayatlarını riske etme pahasına yardım ettiğini zikretmektedir. Sonra askeri tutuklulardan söz ettik. Bunlar askeri kanunlara aykırı hareket eden askerlerdir. Adam öldüren, gasp eden ve uyuşturucu bağımlıları askerler gibi. Askeri tutuklular cezalarını Tedmur hapishanesinde çekmektedirler. Bunlar işkence yapan subayların elleri idiler. Subayların zikretmiş olduğumuz iğrenç vahşiliklerine ek olarak bunlar ahlak yoksunu kişilerdi. Uzun süren mahkûmiyet ve mahkûmlara devamlı işkence yapmaları, yaptıkları canavarlıkları kendileri için alelade rutin bir iş haline getirmişti. Subayları memnun etme arzuları, insani veya vahşi olsun her şeyi yapmalarına sevk etmiştir. Doktorlar, mahkûmlara karşı muamelelerinde diğer zebanilerden daha iyi değillerdi. Asil mesleklerine aykırı bu durum dikkat çekicidir. Şahsi sebeplerle doktorların bazı mahkûmlardan intikam aldığı, hasta mahkûmların ağrılarını görmezden geldikleri söylentileri mevcuttur. Bu yüzden hapishanedeki hastalıklardan bahsederken bu hususta ayrıntılı bilgi verilecektir. Bundan sonra Suriye hapishanelerine özgü olan“rehineler”den söz ettik. Çünkü emniyet teşkilatı, aranan kaçaklara baskı yapıp teslim olmalarını sağlamak için onların akrabalarını tutukluyordu. Rehine, baba, anne, kız kardeş veya küçük büyük başka bir akraba olabiliyordu. Garip olansa, aranan şahıs yakalandıktan sonra da bu rehineler hapiste kalıyorlardı. Neticede rehine olgusu yüzünden hapishanede tek bir ailenin fertlerini, hapishanede doğan çocukları görmekteyiz. Bazıları ise çocukken tutuklanıp hapiste büyüyorlardı. Yönetimin, bu rehinelerin masum olduklarını bilmesi de fayda vermiyordu. Aksine şiddetli işkencelere maruz kalıyorlardı. Rehinelerin çoğu, İslamcıların akrabaları idi. Rehine kadınlar soyunmaya zorlanıyor, tacize, tecavüze ve sağlığı kaybettirici işkencelere maruz kalıyorlardı.“Duvarlar Arasında Anneler ve Çocuklar”başlığı altında hapishane idaresinden en ufak bir yardım görmeden en kötü şartlar içinde zindanlarda doğum yapan hamile rehinelerden söz ettik. Sonra bu çocuklar hapishanede annelerinin yanında büyüyorlardı. Bu durum anneler üzerinde korkunç bir psikolojik baskı meydana getiriyor, bu günahsız masum çocukları zor duruma düşürmüşler gibi bir suçluluk psikolojisine giriyorlardı. Buna ek olarak bu çocukların geleceği hakkında endişe içinde idiler. Rehine kendisinin ne zaman hapishaneden çıkacağını bilmiyordu ki çocukların geleceğinin ne olacağını bilebilsin! Bu çocuklar hapishane parmaklıkları arkasında annelerinin yanında ıstıraplı çocukluklarını yaşıyorlardı. Duvarların arkasındaki bir aile. Baba gibi, çocuklar gibi veya kardeşler gibi yahut karı-koca gibi. Hatta bazen koğuşlardan birinde bir aileden üç nesil bir araya toplanmaktadır: Nine, kızları ve kız torunları. Bunların hepsi rehinedir. Çoğu zaman yetkililer hapishane içinde aile fertlerini, birinin diğerini bilemeyeceği bir şekilde birbirinden ayırmaya kalkışmaktadırlar. Bazı zamanlarda diğerlerine baskı yapmak amacıyla birine diğerlerinin önünde işkence yapmaktadırlar. Bundan sonra sözü“tutuklulara ve duvarlar dışındaki aile”üzerindeki ve“hapishanenin, ailenin iki tarafı üzerindeki etkisi”ne getirdik. Aile fertlerinden birinin tutuklanmasının, aile üzerindeki etkisini açıklayabilmek için bilmemiz gerekir ki, tutukluların bütün akrabalarınıgüvenlik güçlerinin baskılarına boyun eğmektedirler. Bazı durumlarda paralarına el konulmakta ve mülkleri ellerinden alınmaktadır. Ayrıca tutuklu hakkında, tutukluluk yeri, tutuklunun hayatı veya ölümü hakkındaki bilgi verilmemekle birlikte uzun süren kayıp olma durumu söz konusudur. Yeri öğrenildiğinde tutuklu ve ailesi, cezai işlemler için düzenlenen kanunların olmamasından ve tutuklunun hapishaneden çıkış yerinin belli olmamasından dolayı boşlukta sallanıyorlardı. Bütün bu baskılar altında birçok aile dağılmaktaydı. Eşler arasında boşanma ile sonuçlanacak ihtilaflar oluşuyordu. Çocukların bir çoğu, babalarını inkar etmekteydiler. Tutukluya gelince; bütün bunlar ve suçluluk duygusu, ruhunda, acıların bıraktığı derin hendekler açıyordu. Erkek çocuğun ya da kız çocuğun ailelerinden uzak kalmalarından söz ettiğimizde görüyoruz ki, bazı aileler,kaçan çocukları üzerindeki baskıdan dolayı doğrudan tehdide maruz kalmaktadırlar. Rehin alınmak da bu tehditler içinde yer almaktadır. Bazı aileler ise, anne babanın ya da onlardan birisinin sağlığı tamamen bozulduğunda yurt dışına göç etmeyi tercih etmektedirler. Sonra da evlatlarının acısı sebebiyle hayata veda etmektedirler. Eğer tutuklu olan baba veya anne ise, hasret duygusu özellikle de dışarıda çocuklarının geçimlerini üstlenebilecek biri yoksa, tutuklunun ruhunu kemirmektedir. Bunun sonucunda çocuklar, geçimlerini sağlamak amacıyla okullarını ve işlerini terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Tutuklu erkek ya da kadın,derin bir vicdan azabının baskısı altında kalmaktadırlar. Bunun sonucunda da hayatı, hapishane cehenneminin üzerinde bir cehenneme dönüşmektedir. Kişinin annesinden, kız kardeşinden, eşinden ve sevdiğinden uzak kalmasının da tutukluların psikolojileri üzerinde büyük etkisi vardır. Bunlardan biri şöyle demiştir: Hapishane özetle, eşten olan yakıcı ayrılıktır. Şunu söyleyebiliriz: Aile, bireylerinden birinin tutuklanmasıyla adeta hapsedilmekteydi. Bu durum, ziyaretlerde açık bir şekilde görülmektedir. Çünkü aile, çok kısa bir süre de olsa oğullarını veya kızlarını görme şansına sahip olmak için büyük maddi ve manevi yüklere katlanıyordu.Üstelik bütün bu sıkıntılardan sonra bazen kendilerine çocuklarını görme izni verilmiyordu. Bu ziyaretin etkileri tutukludan tutukluya farklı olmaktaydı. Anne baba, duvarlar arkasındaki çocuklarında gördükleri büyük değişim sebebiyle sarsılmaktaydılar. Öte yandan çocuk, anne babasının acı çekmesine sebep olduğu için vicdan azabı altında ezilmektedir. Başka bazı durumlarda ise, tutuklu ziyareti, ailede kaybolmuş olan toplumsal dayanışmanın yeniden oluşmasına vesile olmaktaydı. Şair Farac Bayrakdar'ın durumu böyledir. Kızının kendisini ziyareti, ruhunun tek penceresi haline dönüşmüştü. Daha sonra“tutuklularla duvarlar dışındaki toplum arasındaki ilişkiler”konusuna sözü getirdik ve bu başlığı iki eksende ele aldık: Tutukluların, hapishane dışında meydana gelen olaylardan etkilenmesi. İkinci ekse: Bu tutukluların dışarıdaki topluma bakışı. Birinci eksen çerçevesindeki olayları uluslararası, bölgesel ve yerel olarak üçe ayırmaktayım. Tutukluları etkileyen uluslararası olaylardan en önemlilerinden biri, sosyalist sistemin çöküşü ve bunun ardından gelen demokratikleşme dalgalarıdır. Ayrıca Suriye ile Avrupa birliği arasında Barselona anlaşmasının imzalanmasının yakın olmasıdır. Bu iki olaydan dolayı tutuklular arasında yakında her ne kadar gerçekleşmemiş olsa da serbest bırakılacaklarına dair kesin bir inanç oluşmuştur. Ancak bu durum, bize tutukluların Suriye toplumunun, yönetimin baskıcı siyasetini değiştirmeye zorlama gücü olduğu hususunda ümitsizliğe kapıldığını göstermektedir. Sadece yabancı güçlerin buna güçlerinin yeteceğine inanmaktadırlar. Hapishane toplumuna yansıyan bölgesel olaylardan en önemlilerinden biri, Irak'ın işgal etmesi ve Arap dünyasını bölen Körfez savaşıdır. Bunun sonucunda tutuklular da iki düşman kampa ayrılmışlardır. Sadece Irak için veya Kuveyt için değil, nefislerde görüş ayrılığınıpotansiyel olarak kökleştiren ve Körfezde olan olaylar sebebiyle ortaya çıkan kişisel ve fikri sebeplerden dolayı bu bölünme yaşanmıştır. Milli günler, hapishane toplumunun hayatında etkili olan olaylardı. Örneğin Hafız Esed'e biat etmenin yenilenmesi. Çünkü hapishane yönetimi Esed'in yeniden seçilmesi için tutukluları teşvik ediyor ve onları korkutuyorlardı. Tutukluların büyük çoğunluğu, bunu reddediyordu. Bundan dolayı da hapishane yönetimi ile çatışmaya giriyor ve bu durum şiddetli bir şekilde sona eriyordu. Müslüman Kardeşlerin, dışarıda otoriteyle çatışmalarının da hapishane toplumu üzerinde doğrudan bir yansıması oluyordu. Devlet, her operasyondan sonra tutuklulardan intikam alıyordu. Örneğin Hama'nın işgali ve yapılan katliam, beraberinde hapishaneler içinde de bir katliamı getiriyordu. Tedmür hapishanesi müdürüne bir tehdit ulaştığında mektuba doğrudan bir karşılık olarak tek bir koğuştan 14 mahkumun öldürülmesini gerçekleştirmişti. İkinci eksenle ilgili olan kısma gelince; ki bu,“Tutukluların dışarıdaki topluma bakışı”'dır. Bubakış şiddetli bir olumsuzlukla çevrilidir. Çünkü bu toplum, yönetime karşı koyma konusundaki rolünü yerine getirmemektedir. Özgürlük, hukukun üstünlüğü ve yetkinin kullanımı ile ilgili meseleleri savunma hususunda gevşek davranan aydın seçkinlere karşı öfke ve intikam duygusu artmıştır. Bazı tutuklular, toplumun suskunluğunun onları tutuklanmaktan koruyamayacağını vurgulamaktadırlar. Hatta toplumun suskunluğu, iktidarın onları da tutuklamasını cesaretlendirmektedir. Bazıları bu toplumu zillet ve hileciliğe meyilli olmakla hatta otorite ile işbirliği içinde olmakla itham etmektedirler. Bazı tutuklular, uzun tutukluluk süreleri boyunca toplumda köklü bir değişiklik hissettiklerini ifade etmektedirler. Bundan sonra“hapishanedeki hastalıklar”başlığı altında hapishane topluluğunda bazı hastalıkların meydana gelmesi, yayılmasının sebepleri, çeşitleri, yönetimin bu hastalıklara karşı tutumu ve tutukluların hastalıklarla mücadele yöntemleri hakkında konuştuk. Hapishanelerde hastalıkların ortaya çıkması, beklenen bir durumdur. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan biri, yemeklerin ve suyun tutuklulara verilmeden önce kasten kirletilmesidir. Zindanlarve koğuşlar, sağlık şartlarına uygun değildir. Temizlik düzeyi, oldukça düşüktür. Tutukluların bağışıklık sistemi, kötü beslenme ve sürekli uygulanan işkence, baskı ve süregelen yoksun bırakma işlemleri sonucunda zayıflamaktadır. Ayrıca hapishane yönetiminin,ortaya çıkan hastalıklara aldırış etmemesi de hastalıkların yayılmasına katkı yapmaktadır. Hastalıkları, fiziksel ve psikolojik olarak ikiye ayırmak mümkündür. Psikolojik olanlar; sinir sisteminin çöküşü, ruhi bozukluk ve şizofreni şekillerinde kendini göstermektedir. Birçok tutuklu, kendisine karşı cinsel saldırıda bulunulduğu için aklını kaybetmiştir. Fiziksel hastalıklar ise; daha çok ve çeşitlidir. Acımasız işkence, vücutta kırıklar, felç, körlük ve benzeri sonuçlara sebep olmaktadır. Kötü beslenme, tüberküloz ve koleraya sebep olmaktadır. Temizlik seviyesinin çok düşük olmasıyla uyuz salgını ortaya çıkmıştır.Yayılan salgınlar arasında menenjit iltihabı ve artık alışılmış olan ishal, dizanteri ve diş ağrıları da bulunmaktadır.“Hapishane yönetiminin bu hastalıklar karşısındaki tutumu”nu araştırdığımızda gördük ki, hapishane doktorunun, hastalara bakışı ile ve diğer sıradan tutuklulara bakışı ve davranışı arasında bir fark bulunmamaktadır. Hastanın ağrılarını görmezden gelmekte, onlara karşı davranışında aşırı sertlik gözlemlenmektedir. Tedmür hapishanelerinde ve askeri hastanelerde hastalara davranışları, tutukluların hayvan olarak nitelenmeleri şeklindedir. Kimi doktorlar tutuklu hastaları, kendi sağlıkları üzerinde yıkıcı etki yapan ilaçlar olarak nitelemektedir. Bunun diğer anlamı, onların öldürülmelerine katkı sağlamaktır. Ancak iki durum vardır ki, doktorlar bu konularda insani görevlerini yerine getirmektedirler. Birincisi; tutuklular, doktora kendilerini tedavi etmesi için kendisine rüşvet verdiklerinde, ikincisi ise; kendi mülkiyetlerinde olduğunu düşündükleri bilgiyi tutukluyavermeden önce tutuklunun ölmesinden korktukları zaman. Askeri yetkililer, subaylardan ve yardımcılarından oluşan emniyet mensupları, hastanın acılarını görmezden gelmekte ve bunun soruşturmadan kaçmak için bir hile olduğunu iddia etmektedirler. Eğlenip vakit geçirmek ve onlarla alay etmek amacıyla akıl hastalarıyla oyun oynamaktadırlar. Ya da durumuna aldırmadan en ağır biçimde işkence etmeye devam etmektedirler. Aynı şekilde fiziksel hastalıkları ve bunların doğurduğu acıları da görmezden gelmektedirler. Tutuklunun ellerinde ölmesi, duygularını harekete geçirmemektedir. Ölümün büyüklüğü karşısındaki bu şiddetli duygusuzluğun sebebi, kanunun üst amirine; yani işkence ve soruşturma işlerine nezaret eden müdürüne karşı yaptığı davranışlar hariç, her konuda emniyet mensuplarını korumasında yatmaktadır. Hatta hapishane görevlilerinden biri tutuklulara, tutuklulardan yüzde yedisinin ölümü konusunda kendilerine izin verildiğini söylemiştir. Güvenlik elemanları ve askeri sorumlular, tek bir durumda ilaç dağıtmaktadırlar. O da hastalığın tutuklulardan kendilerine bulaşma korkusudur. Bu da genellikle hastalığın, tutukluları perişan etmesinden sonra olmaktadır.Hastalıklar karşısındaki bu yöntem, hastalıkların yayılması için bir sebep bulunmasa da hapishane yönetiminin, hastalıkları yaymak için çaba göstereceğini ve bundan mutluluk duyacağını ve bunu bir işkence silahlarından bir silah olarak kullanacağını ispat etmektedir.“Tedavi yolları”başlığı altında tutukluların bu şartlarda işlerini nasıl yürütecekleri konusunu inceledik. Allah'ın bir lütfu olarak bu tutukluların birçoğu, içinde çeşitli uzmanlık alanlarından birçok doktorun bulunduğu kimselerden oluşmaktadır. Bu doktorlar, tutukluları ilkel yollarla tedavi edebilmek için çevrelerindeki kıt imkanlardan yararlanmaktadırlar. Yaraları tuz ile pastörize etmektedirler. Alınan kireci telafi etmek için yumurta kabuğu yemeyi önermektedirler.Kırıkları,askeri somun hamurunu yumurtanın beyazı ile karıştırarak yaptıkları tahtalarla bağlayarak iyileştiriyorlardı. İşkencelerden sonra işkence görenleri kurtarmak için hastaların yanından ayrılmıyorlardı. Tutuklulara acı veren dişleri ve azı dişlerini çekiyorlardı. Büyük bir sabırla küçük kemiklerden iğne yapmaktaydılar. Elbiselerden ip çekiyorlardı. Su ile inceltilen reçelden hafif alkol yapıyorlardı ve bütün bunlarla koğuş içerisinde gizlice ameliyat yapıyorlardı. Tutuklulardan biri yönetimin, hastayı tedavi etmeyi reddetmesinden sonra koğuşlarında yapılan apandisit fazlalığını çıkarma ameliyatını ayrıntılarıyla anlatmıştı. Hapishanelerin eğitimi, sadece tek bir şahsın şahitliği ölçüsünde deneyimine dayanmakla kalmayan tarihi bir belgeyi ve toplumun ve şu anda bizzat ona hükmeden otoritenin geçtiği tarihi bir aşamayıoluşturmaktadır. Bu kitaplarda geçen konuların çoğu, çeşitli açılardan belge olmaya uygundur. Biz bunlardan bir grup seçtik. Bunlar, Suriye siyasi tutuklularının tecrübelerini yansıtmaya daha uygundur. Bunlar aynı zamanda Suriye vatandaşlarına uygulanan tam imha etme ve zayıflatma çabalarına karşılık otoritenin ulaştığı baskı ve tecavüzün boyutlarının göstermektedir. Bu açılardan birincisi,“tutuklama ve niteliği”dir. Tutuklama genellikle geceleyin herhangi bir tutuklama ve arama emri gibi yasal bir uygulama olmaksızınaranan kişinin evinden alınmasıyla yapılmaktaydı. Tutuklama esnasında emniyet güçleri, çok sayıda asker göndererek aranan kişiyi ve ailesini korkutmayı amaçlardı. İşlerini bağırarak kaba bir şekilde arama yaparak ve mukaddesata hakaret ederek yapmaktaydılar. Eğer tutuklama gündüz veya ev dışında gerçekleşmişse ardından yapılan uygulamalar diğerinden farklı olmazdı. Tutuklular, başka bir uygulamayı daha belgelendirmişlerdir. O da“hapishaneye nakledilme”ya da bir hapishaneden başka bir hapishaneye gönderilme işlemleridir.Bu işlem esnasında konuşmaları engellenirdi. Kadınlar hariç gözleri bir sargı ile sarılırdı. Elleri bağlanırdı. Onlardan birinden bir ses çıktığında tüfeklerin dipçikleri ile vurulurlardı. Yine anlattıklarına göre içinde metal kafeslerin bulunduğu kamyonlar,Tedmür hapishanesine nakledilme esnasında kullanılırdı. Tutuklu, o kafeslerin içinde ellerinden bağlı olarak bulunurdu. Ayak bileğinden pranga ile başka bir tutuklunun ayak bileğine bağlanırdı. Uzun süren yolculuklarda büyük zorluklarla karşılaşırlardı. Bunlar arasında araba dışında tuvalet ihtiyaçlarını gidermekonusu sayılabilir. Böyle olunca hep birlikte bu ihtiyaçlarını içinde bulundukları araba içinde giderirlerdi. Tutuklular,“soruşturma”kitaplarında çeşitli soruşturmacıların tutukludan bilgi alabilmek için kullandıkları yöntemleri de belgelendirmişlerdir. Soruşturma, bazen yumuşak olur, tutukluya güzel davranılır ve istedikleri bilgileri kendisinden yazması istenirdi. Soruşturmacılar, bunu yaparken tutukluların bazı özelliklerinden faydalanmaya çalışırlardı. Örneğin Hristiyan tutukluları, Müslümanlarla korkuturlar ve Hristiyanları koruyacak olanların yalnızca iktidar yetkilileri olduğunu ifade ederlerdi. Soruşturma, bazen sorgulama yöntemlerinin elektrik verme, dövme kadınların çırılçıplak soyulması gaibi vahşi işkencelerle birleştiği bir oturuma dönüşmektedir. Yine müelliflerin açıkladığına göre; soruşturmacılar, bazen tutuklulara emniyetin ajanlarını n yazdıkları dedikoduları yöneltiyorlardı. Tutuklulara, onları doğrudan sanık pozisyonuna sokan bu dedikoduların doğru olduğu esasına göre davranıyorlardı. Tutuklular, kitaplarında bazı soruşturmacıların isimlerini ayrıca bazı ajanların isimlerini yazarak belgelemişlerdir. Tutuklular, duvarların arkasında boyun eğdikleri“pazarlık”hakkında da konuşmaktadırlar. Özgürlüğüne kavuşma karşılığında tutukluyla, mahkemenin karara bağladığı mahkumiyet süresinin bitişine kadar partisinden çekilme konusunda pazarlık yapıyorlardı. Bazen de muhalifler arasında muhbirlik yapma karşılığında ona özgürlüğünü vermeyi teklif ediyorlardı. Son pazarlık da başkanlık affının çıkmasından sonra gelmişti. Bu pazarlıkta tutuklulardan, hapishaneden çıkışla bağlantılı olarak af çıkarıp salıverilmesine sebep olduğu için başkan Esed'e bir teşekkür mektubu yazmaları isteniyordu. Mektup yazılmadığı takdirde hapishaneden çıkışın olmayacağını söylüyorlardı. Araştırma, ayrıca siyasi tutukluların Meydaniye mahkemeleri önünde ve devlet yüksek güvenlik mahkemesinde maruz kaldıkları“yargılamalar”ı da belgelemiştir. Baas rejiminin 8 Mart 1963 tarihindeki devrimden beri uyguladığı olağanüstü hal kanununun, bulunduğu yerin başkanı pozisyonunda olan sıkıyönetim hakimine, zanlıyı ilgili mercilerin bilgisi olmadan ve hukuki olarak belirlenen mekanların dışında bir yerde ve yine hukuka göre belirlenmemiş sürelerde tutuklatma yetkisi verdiğini açıklamıştık. Bu nedenle tutuklular, sıkıyönetim tutukluları olmaları itibariyle uzun yıllar yargılanmadan Suriye hapishanelerinde kalıyorlardı. Sonra Meydaniye mahkemelerinin oluşturulması için 17/8/1967 tarihinde bir kararname çıktı. Bu mahkemeler, askeri mahkemelerin ihtisas alanına giren ve savaş zamanında ya da savaş işlemleri sırasında yurt içinde işlenen suçlara bakıyordu. Bu kararname, mahkemeye, yürürlükte olan ve kanunlarda belirtilen uygulama ve esaslara bağlı kalmama hakkını veriyordu. Kararları temyize götürülemiyordu. Böyle olunca vatandaşın, kendisine karşı yöneltilen kararı temyize götürme hakkı elinden alınmış oluyordu. Halbuki kararnamenin savaş zamanları veya savaş işlemleri ile olarak oluşturulmuş olması Rejimin, muhaliflerini tasfiye etmek için kullandığı bu mahkemelerin meşruiyetini geçersiz kılmaktadır. Araştırma kitapları, bu mahkemelere sevk edilenlerin, İslamcılar olduğunu belirtmektedirler. Bu mahkemelerin en ünlüsü Tedmür mahkemesidir. Mahkeme heyeti ellerinde iki listeyle haftada iki kez hapishaneye gelmektedir. Birincisi, bugün yargılanacakların listesi, ikincisi; bugün idam edileceklerin listesidir. Mahkemenin uygun gördüğü kararları onaylama ve uygulama hakkı vardı. Ancak affetme yetkisi, yalnızca cumhurbaşkanının elindeydi. Mahkeme, sanığa soruşturmada kendisine yöneltilen suçlamaları reddetmiş olsa ya da ifadesinin işkence altında alındığını söylese bile kendisini savunma izni vermezdi. Hakim, sanığın çıkarılmasını ve itiraf edinceye kadar işkence edilmesini kendisi emrederdi. Birçok yargılama bir dakikadan fazla sürmezdi. Sanık, niçin bu şekilde cezalandırıldığını bilmeden karar orada kendisine okunurdu. Siyasi tutukluların sevk edildikleri başka bir mahkeme daha vardı. O da devlet yüksek güvenlik mahkemesiydi. Kuruluşu, olağanüstü hal kanunu hükümlerine dayanıyordu. Kuruluşuna dair kararname metni, hem sivilleri hem de asker kişileri kapsadığını ifade ediyordu. Yürürlükte olan ve kanunlarla belirlenmiş temel uygulamalar ile kayıtlı değildi. Devrim ve düzenlemelerini koruma kanununun belirlediği suçlarla ilgileniyordu. Yani rejime sadece sözle olsa bile muhalefet edenherkesi yargılamakla ve idama kadar veren cezalarla cezalandırmakla görevliydi. Araştırma kitaplarının yazarlarından bir grup, bu mahkeme önünde temsil edilmişti. Kitaplarında belgelendirdikleri soruşturma uygulamalarında hakim, herhangi bir emniyet mensubu gibi mensubu bulundukları partiyi terk etmeleri hususunda onlarla pazarlık ediyordu. Mahkemede ise kendilerini savunma izni verilmiyordu. Araştırma kitaplarının belgeledikleri hususlardan en önemlilerinden biri, Suriye hapishanelerinde uygulanan“işkence”yöntemleri ve kullanılan işkence aletleridir.İşkenceyi öncelikle Birleşmiş Milletlerin işkence ile mücadele konferansında dile getirildiği şekilde tarif ettik. Sonra insan vücudunun, tarih boyunca iktidar yetkililerinin kullanmaya çalıştıkları zayıf noktası olduğunu açıkladık.Ancak bu uygulama, on sekizinci yüzyılın sonlarından itibaren daha insani olan metotlara dönüşüm sebebiyle geniş ölçüde bir itirazla karşılaşmıştır. Bunun sonucunda işkence yapılmasının, ceza maddelerinden ve hukuki yürütmelerden kaldırılması sağlanmıştır. Ancak pratikte ve uygulamada işkence, siyasi tutuklulara karşı onları itirafa zorlamak veya siyasi tercihlerini değiştirmelerini sağlamak için tercih edilen bir araç olmaya devam etmiştir. İşkenceyi iki temel kısma ayırdık: Fiziksel ve psikolojik Psikolojik işkence hususunda şunu söyleyebiliriz: Tutuklama yöntemleri tümüyle psikolojik bir savaş şeklindedir. Başka türlüsü söz konusu değildir. Ancak bunun çeşitli şekilleri vardır. Biz bu işkence yöntemlerinden en çok tekrarlanan 22 tanesini saydık. Bunlardan bazıları şunlardır: - Mahkumun bir numara ile ya da elbisesinin rengi ile ya da bedensel bir özelliği ile vb. çağrılması, - Mahkumların, işkence seslerini dinlemeye zorlanması ve işkence seanslarında hazır bulundurulması, - Rejimin önemli günlerini kutlamaya zorlanması, - Gardiyanlara“efendim”diye seslenmeye zorlanması, - Mahkumun, gardiyanı görmesinin engellenmesi, - Tedmür hapishanesinde kafasını kaldırmasına engel olunması, - Tutuklunun onuruna hakaret edilmesi ve alay edilmesi, - Mahkumun, gardiyan için bir eğlence aracı yapılması, - Tek başına bırakılarak izole edilmesi ve buna benzer başka işkence çeşitleri. Bunlar örnekleriyle birlikte araştırmada ilgili konularda yer almıştır. Fiziksel işkence ise, gardiyanın yaratıcı özelliğini ortaya koyma alanı olmuştur. Bunlardan birkaç defa tekrar edilen 30 kadar işkence türü saydık. Bunlardan bazıları şunlardır: Tedmür'de işaretleme sistemi. Bu, Gardiyanların herhangi bir sebeple akıllarına gelmesi için bazı mahkumları belirledikleri bir alametle mesela geceleyin yatağında dönmesi gibi bir işaretle ayırmalarıdır. Bunu yapmalarının sebebi söz konusu mahkumların, ertesi sabah cezalandırılmaları içindir. Tedmür'e mahsus uygulamalardan biri de (teşrifat) karşılamadır. Bu da mahkumların hapishaneye vardıkları anda karşılaştıkları ilk toplu işkence seansı anlamına gelmektedir. Bunlar, genel olarak mahkumlar için Tedmürde'ki en zor günleridir. Bu günlerde şiddetli darp işlemlerinin yanı sıra mahkumları, kanalizasyon sularını içmeye yahut dışkı yemeye zorlamaktadırlar. Şunu da tespit ettik ki, solcuların eğitim ve karşılama türünde karşılaştıkları işkenceler, sürekli olarak İslamcılarınkinden çok daha hafif idi. Mesela solculara 150 kamçı vurulurken İslamcılara 500 kamçı vurulurdu. Yine Tedmür'e mahsus işkence türlerinden biri de tutukluları, fare gibi ölü hayvanları yutmaya zorlamalarıydı. Banyo ve tıraş günleri de Tedmür'de şahit olunan işkence günleri demekti. İnsanın belini kıran alman kürsüsü işkencesi, uzun süre ellerden asılma işkencesi, elektrik ve kamçı işkencesi,mahkumlara aylarca devam eden sürelerde kendilerine yetmeyecek derecede az yemek vererek örneğin üç mahkuma bir yumurta vererek aç bırakma ve suyu kısıtlama işkencesi, kazık işkencesi, suda boğma, vücutta sigara söndürme ve buna benzer araştırmada ilgili konularda örnekleriyle beraber zikredilen diğer işkence çeşitleri de vardı. Daha sonra“kadın tutuklular ve işkence ”den bahsettim. Kadın tutuklular, yukarıda belirtilenlere ek olarak çırılçıplak soyulma, sarkıntılık ve tecavüz, vücutlarının hassas noktalarında sigara söndürülmesi ve aybaşı dönemlerinde kadın bağı verilmemesi gibi işkencelere maruz kalıyorlardı. Sonuç olarak sözü etkili bazı örnekler aracılığıyla işkencenin bazı sonuçlarına getirmek istiyorum. Mahkumlar içerisinde oğlunun adını yahut annesinin adını hatta kendi adını unutanlar vardır. Tedmür mahkumları, hapishaneden psikolojik olarak çökmüş bir şekilde çıkmaktadırlar. Seslerini yükseltemiyorlar. Çünkü Tedmür'de konuşma, ancak fısıltı ile yapılabilmektedir. Kafalarını kaldıramıyorlar. Çünkü bu da Tedmür'ün yasakları arasındadır. Bunu aşsalar bile mutluluk ve rahatlık hissini duyamamaktadırlar.“Hapishane hayatını kabullenme ve tecrübenin faydaları”bölümünde iki soruya cevap bulmaya çalıştım. Mahkum, hapishane ile barışık olabilir mi? Bu deneyimde mahkumun görebileceği bir olumlu durum var mıdır? İkinci soruya cevap sadedinde şunlar söylenebilir: Görüyoruz ki, bazı mahkumlar, bu acı deneyimin bazı faydalarından söz etmektedirler. Bu acımasız deneyim, insanın kendi kişiliğini ve zayıf noktalarını ve gücünü tanıması açısından insana dışarıda verilemeyecek bir bilgidir. Bu, aynı zamanda siyasiler için de değiştirmek istedikleri toplumu tanımaları ve onları keşfetmeleri için gerçek bir fırsattır. Özellikle bunlardan kültürlü olanlar, bu toplumun gerçekleri hakkında büyük ölçüde bilgisizdirler. Bu da birçok tutuklunun düşüncelerinin değişmesine sebep olmaktadır. Yine bazı mahkumlara göre, muhalif pozisyonunu koruyarak hapishane içinde kalmak, siyasetçi için Suriye toplumunun o dönemde içinde yaşadığı zillet şartlarını kabul etmekten daha değerlidir. Aynı zamanda hapishane, partiye ya da ideolojiye kulluk etmekten kurtulmak için gerçek bir fırsattır. Kişinin, kendisine müracaatı ve seçeneklerini belirlemesi için de iyi bir fırsattır. Bütün bunlara rağmen birinci soruya döndüğümüzde kesin cevap olarak şunu söyleyebiliriz: Mahkum için hapishane ile barışık olması ya da onu kabullenebilmesi mümkün değildir. Araştırmanın ikinci kısmını, Suriye'de yayınlanan hapishane edebiyatı nesir kitaplarının bibliyografyasını oluşturmak için tahsis ettim. Bu, akademik çerçevede daha önce yapılmamış bir deneyimdir. Bu konuda kitap isimlerine ve bunlar hakkındaki bilgilere ulaşmakta zorluklarla karşılaştım. Bu engeli aşmak için internet ağından çok faydalandım. Böylece içinde tamamen o konuya tahsis edilmiş olmasalar da siyasi hapishanelerin özelliklerini anlatan kitapları zikrettim. Bunu yaparken kitabın müellifinin mahkum olup olmamasını dikkate almadım. Sadece hapishane hakkında yazılmış olmalarını yeterli gördüm. Bu konuda kullandığım metot, aşağıdaki gibiydi: Sırasıyla şu bilgileri verdim: Alfabetik olarak müellifin adı, kitabın adı, yazar hakkında bilgi, kitap hakkında bilgi ve son olarak kitaptan bir parça alıntı. Daha sonra bibliyografya hakkındaki düşüncelerimi aktardım. Bunlardan bazıları şunlardır: Yazarlar, Suriye'nin çeşitli bölgelerine mensupturlar. Dinleri, mensup oldukları gruplar ve etnik kökenleri de farklıdır. Yazarlar, çeşitli siyasi akımlara mensupturlar. Bu da bu kitapların söz konusu mahkumlarda temsil edilen bütün bir toplumun deneyimi olduğu anlamına gelmektedir. Bu müellifler arasında Suriyeli olmayan birkaç müellifin olması, bu rejimin zulmünün sınır tanımadığını ortaya koymuştur. Ortaya konan değerlendirmelerden biri de Tedmür hapishanesinin birçok kitabın ortak paydası olduğu yönünde idi. Ortak olan bir başka nokta, bu kitapların birçoğunun Suriye dışında basılmış olması idi. Suriye'deki hapishane deneyimi hakkında yazı yazanların bazıları, hapishane edebiyatı içinde sayılamayacak bazı kitapların isimlerini de zikretmişlerdir. Sonuç olarak son değerlendirmemiz de şudur: Deneyimlerin hacmine ve kapsadıkları zamana kıyasla hapishaneler hakkında yazılmış olan bu kitapların sayısının az olduğu söylenebilir. Araştırmayı bir sonuç bölümüyle tamamladım. Burada araştırmada yaptıklarımı ifade ettim. Ayrıca bazı tavsiyelerimi de ekledim.
Özet (Çeviri)
This research revolves around the literature of political prisons in Syria which is the literature written by former political prisoners or by writers who observed their experience and benefited from the observations by using them in their own writings. We chose this research because it has not been conducted before and because we need to restore appreciation to the sacrifices of those political prisoners, and to build a democratic future in which such practices are vanished. Our methodology is descriptive analytical method based on collecting books in this field and classifying their content to main topic which are the titles of the chapters of this research: The Place in Prison, Prison's Time, Prison's Society, Documentative Aspects, Reconciliation & Benefits. We have divided the study into an introduction and two major sections: the study which contains the aforementioned titles, and the second section is a bibliography of the books of political prisons in Syria, and a conclusion. In the introduction we explained the research's main vocabularies which are prison, confinement and detention in terms of their linguistic reference and their terminological reference . We found that what suits our research best are the prison and detention. We, then, discussed the history of prisons using the medieval era as a gate to learning the developments that have taken place in the prison system of the modern era. We exposed that although prisons have been gradually turned into institutions that more humane and more removed from direct physical torture, political prisons, especially in the third world, have been shielded from such developments. Then from a legal point of view we have discussed political prisons and political crimes showing that it is the crime that in one way or another affect the existing political system. Then we talked about post-independence Syrian political history following the most important historical stations which are represented in a number of successive military coups, the most important of which is the Ba'ath party coup on March of 1963, and Hafez al-Assad's coup on the 16/October/1970. The first of the two coups put in place repressive laws to tighten its grip on the country. Political detention in Syria was tied to the one party regimes, and the first waves of detentions were during the era of the union with Egypt but the largest and most violent took place during the confrontation between the Talia organization and the authority toward the end of the seventies and the beginning of the eighties. Tens of thousands were thrown in prisons and hundreds of thousands experienced prison. Most of the books in this study belong to this period of time. We, then, talked about the literature of political prisons in the history of the Arabic literature. We exposed its presence historically and we mentioned the reasons and the subjects its writers talked about with examples. In the modern era we divided the literature of political prisons to the literature of the colonial era and the literature of the national governance era, and we showed that there is no substantial difference between the literature of both eras and presented the subjects that its writers talked about. We, then, talked about the beginnings of the literature of political prisons in independent Syria, and we showed that it was connected to the political upheavals that Syria was witnessing, then we showed the reasons that propelled some writers to write and the reasons that prevented many others from writing. In the chapter (The Place Features of The Prison), we talked about the role played by building engineering in performing the main function of political prisons which is breaking the resolve of the prisoner and about the effects such designing has on the relationship between the prisoners and the guards and on the relationship between the prisoners themselves. We also talked about attempts by the prisoners to adapt to such designs and to create spaces of hope. Starting with the bigger units: the prisons and the security branches, then wings, then dormitories, then cells, then single and double cells, then some of the places which were described in some of the books used in this study as the room of the head of the security branch. In the chapter (Prison's Time), we talked about time inside the prison, how does it feel to prisoners, and how time was turned into another torturer torturing their souls and about their ways in figuring out the time in that mass graveyard. We, then, talked about their methods in defying time and their attempts to benefit from it. We divided the methods to individual methods and group method. The individual methods include day dreaming, reading, when possible, among others. We divided group methods to several activities including productive, recreational, cultural and political activities among other activities. At the end we talked about prisoner morphing from a state of hope in release, at the beginning of the term, to a state of accepting the prison as home and totally giving up on the hope of getting out. In the chapter ( Prison's Society) we talked about the formation of a new society with new living conditions behind the fences. This society is composed of the prisoners and the guards. The prisoners belong to different intellectual, social and economical strata. They represent a minimized picture of Syrian society. The jailers, on the other hand, were the prison's management alongside the officers, the soldiers and prison's doctor. We started with the relationships between the prisoners themselves, between the supporters of political Islam, then between the supporters of leftist currents, then relationships between supporters of the both currents. We, then, discussed the relationships between the jailers, according to the aforementioned classification, and the prisoners, and we showed that the these relationships are based on a master-slave bond. Then we talked about the hostages and the families in Syrian prisons where the security apparatus used to take relatives of those wanted as hostages to pressure them to hand themselves in. Among the hostages were women, children who were grew up in prisons and other family members, all gathered behind the fences of the prison. Then we discussed the relationship between the prisoners and their families living outside the fences, the effects of imprisoning a family member on the rest of the family and the effects of the family's condition on the prisoner. Then we discussed the prisoners and the society outside the fences of the prison on two axis: the first one is how the prisoners interacted with the events in the outside world dividing the events to international, regional, and local and how such events impacted the conditions of their imprisonment. The second axis studied the view the prisoners have of the society outside the prison and what they thought of it. Then we discussed diseases inside the prison's society dividing them to organic and psychological exposing the reasons behind their wide spread and the attitudes of the jailers, as we previously classified them, toward the illnesses and the ills and how the prisoners figured out primitive ways to heal themselves. In the chapter ( Documentativ Aspects), we pointed out that books on the literature of prisons qualify as pieces of evidence to document a historical era through which society and authority have passed simultaneously. We have chosen several aspects from what the prisoners have written about it to study . The aspects are detention, its timing, how it takes place, the events during transferring detainees to prisons or from one prison to the other and interrogation, its types and its mechanisms, and the compromise to which political prisoners were exposed during different stages of their imprisonment, and the trial to which prisoners were taken to stand in front the High Court of State Security and other military and civil courts, and how these courts and their jurisdiction were established from a legal point of view. We, then, proceeded with torture in prisons and divided it to psychological torture, for which we presented 22 ways, and physical torture, for which we presented 30 torturing tools. In the chapter ( Reconciliation & Benefits), we attempted to answer two questions: is it possible to reconcile with prison? are there any benefits from the political imprisonment experience? In answering the second questions we found that there are benefits mentioned by former prisoners to such an experience. Such benefits, however, did not lead them to reconcile with prison, which is the answer to the first question. The second section of the study included a bibliography of the books of the literature of political prison . In this section, we attempted to collect all the books available on this field. Our methodology in creating the bibliography was to mention in the title the name of the author, according to alphabetical order, then the titles of the author's book or books, followed by introducing the author, then introducing the book, its publishing information and any sources citing the book. We, then, proceeded to give results and recommendations. At the end, we wrote the conclusion and in the final part of the conclusion we wrote recommendations.
Benzer Tezler
- Erken Hristiyan ve ilk Bizans resim ve kabartma sanatında kaynak ve okullar (2 cilt)
Sources and school of painting and sculpture during the early Christian and first Byzantine period
AHMET MEHMET KİPMEN
- Fâdıl Es-Sibâî'nin hikâyeciliği
Narrative story of Fadel al-Sibai
KALTHOUM SULAIMAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2017
Doğu Dilleri ve Edebiyatıİstanbul ÜniversitesiTemel Bilimler Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ABDURRAHMAN ÖZDEMİR
- Çağdaş Suriye romancılığında Halim Berekat ve toplumcu gerçekçi romanlarının çözümlemesi
Halim Barakat at the modern Syrian novel and the investigation of his social realism novels
İLKNUR EMEKLİ
Doktora
Türkçe
2013
Doğu Dilleri ve EdebiyatıAtatürk ÜniversitesiDoğu Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. NEVZAT H. YANIK
- التّناص في شعر نوري الجرّ اح
Nuri el-Cerrâh'ın şiirlerinde metinlerarasılık
MUHAMMED YILDIRIM
Yüksek Lisans
Arapça
2022
Doğu Dilleri ve EdebiyatıBingöl ÜniversitesiDoğu Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. İBRAHİM USTA