Geri Dön

Ekonomik modernleşme ile siyasal modernleşme

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 41795
  2. Yazar: ARİF NİHAT ŞİŞMAN
  3. Danışmanlar: DOÇ.DR. M. FİKRET GEZGİN
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Ekonomi, Siyasal Bilimler, Economics, Political Science
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 1995
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: İstanbul Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 135

Özet

ÖZET İnsanoğlunun dünya üzerinde bulunduğu şu son bir asır içerisinde bütün toplumsal yapılan ve düşünce sistemlerinin kapsamlı ve derin bir kriz yaşadığı hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Yaşanan bu değişme ve dönüşüm o kadar hızlı olmaktadır ki. Bu durumu net olarak belirleyebilmek güçleşmektedir. Tarihte dünya üzerinde yaşanan ve bugünde etkilerini ve belirleyiciliğini büyük ölçüde devam ettiren 15. yüzyıldan itibaren Avrupa denilen coğrafyada oluşmaya başlayan ve adına 'Modern' denen dönem dört yüzyıldan beri kendini oluştururken aynı zamandta dünyayı kendine göre değiştirip dönüştürmektedir. Bu yapı kendini oluşturan coğrafyada, üzerinde 15 yüzyıllık geleneği, inanma biçimini, kültürü, toplumsal hayatı, siyasal yapıyı, üretim ve tüketim ilişkilerini ve topyekün herşeyi nitel bir değişime uğrattı. Bu yeni yapılanma ile dünyanın batı dışında kalan herşeyi batılı insanın faaliyetleri ile değiştirilmiştir. Bu dönemi ifade etmesi bakımından modernite kavramından ne anlamamız gerektiğini belirtmemiz gerekiyor. Çünkü birçok kavramın günlük dildeki kullanımları ile ilmi çalışmaladaki kullanımları arasında büyük farklılık görülmektedir. Modernite kavramı için aynı durum- söz konusu olmaktadır. Günlük dilde yakın zamanın ve yeni olanın eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Modernite bu durumda geçmişin, tarihsel olanın karşıtı, yaşanmakta alanı ifade etmektedir. Modernite insanı ve onun dünyasını etkilerde değiştirir. Tarihsel olanın karşıtı demek günümüze ait bir dönemi kendisinden kalkarak tanımlama çabasında bir bilinç durumudur. İçinde yaşanılan zamanı teşhis etmeye yönelik 124bir hareket içindedir bu bilinç. Günlük dildeki kullanımları dışında moderniteyi tarihe mal olmuş bir değişme ve gelişmeler bütünü içerisinde verilen tanımlar dikkate değerdir. Modernlik nitelemesi Avrudapa 16. yüzyıldan itibaren, değişen ve yeniden yapılanan toplum esas alınarak izah edilmektedir. Buna göre 15. yüzyılda Avrupa denilen coğrafyada aydınlanma çağı olarak bilinen bir dönemde ve buna bağlı bir dizi değişme ve gelişmeleri ifade etmektedir. daha geniş anlamda: Rönesan, reformasyon, Fransız ihtilali ile oluşan yeni düşünceler ve yaşama biçiminin oluşturduğu kompleks bir yapı. Bu yapıyı bünyesinde barındıran toplumlar modern toplum sayılmaktadır. İkinci dünya savaşından bu yana sosyal bilimciler modernli ve modern toplum kavramları ile genellikle bu olayları doğuran süreçlerle ilgilenmişler. Ancak modernleşme hareketi yükseldikçe modernlik kendine uyum sağlayamayan modernliği kullanmak, ona katlanmak zorunda kalan kültür ve toplumların üzerine çullandı. Temelleri 15. ve 16. yüzyıllara geri götürülebilecek batı alemindeki değişme ve gelişmeler dünyanın merkezini batıya çevirmiştir. 19. yüzyılın sonlarında dünya egemenliğini tartışmasız olarak eline geçiren batı bir dönem kendi içindeki sorunlarla boğuşmuştur. Bu sorunlar, egemen almanın verdiği üstünlükle aşmayı bilmiştir. Batı ancak bu egemenlik ve üstünlüğü sürekle hale getirebilmek için kendi dışındaki toplumları kedi egemenlik alanı içersine çekmesi gerekmektedir. Bunu geri kalmış ülkeleri sözde kalkındırmak amacıyla yapmaktadır. Batı bu işi kendi toplumsal, siyasal 125ve ekonomik yapılarını bu ülkelere ihraç etmek suretiyle yapmaktadır. Modernleşme teorileri batılı egemen güçler tarafından geri kalmış veya geri bırakılmış ülkeleri sisteme dahil edip kalkınmalarını gerçekleştirebilmeleri için oluşturdukları gelişme ve kalkınma modelleridir. Modernleşme teorileri gerek Avrupada gerekse az gelişmiş ülkelerde fikir çevreleri tarafından yandaş bulduğu gibi kıyasıya eleştirilerde yapıldı. Ancak daha kolay anlaşılması ve daha sistematik olduğu için modernleşmeyi niteliksel olarak ekonomik ve siyasal modernleşme olarak ikiye ayırarak incelemeye çalıştım. Ekonomik modenleşmeyi sanayileşme olarak anlayabiliriz. Siyasal modernleşme olarakta demokratikleşmeyi anıyoruz. Modernleşme teorisyenlerinin büyük bir. çoğunluğu modernleşme ile ilgili görüşlerini endüstrinin nitelik ve süreçleri bağlamında açıklamaktadırlar. Batı toplumları her şeyden önce sanayi toplumudurlar. Hedef sanayileşme gösterildiğinden bu durumda geri kalmış ülkelerin gelişme çabaları sanayileşen ülkeler önerdikleri modeller sayesinde olacaktır. Böylece endüstrileşmek veya sanayileşmek dünya ülkelerinin ortak malı olacaktır. Sanayileşme 15 ve 16. yüzyıllarda oluan fikri ve maddi değişikliklerin etkisiyle başta ticaret olmak üzere bütün ekonomik faaliyetler büyük ölçüde değişmeye uğradı. özellikle her geçen gün biraz daha gelişen sömürge ticareti el emeğinin yerini makina kullanmak ihtiyacını doğurmuştur. Makinalaşma yolunda ilk adımı İngiltere atmıştır. 126Bu gelişmeler zamanla Avrupanın diğer devletlerinde, A.B.D. Rusya, Japonyada ve bütün dünyaya yayılmaya başlamıştır. Teknolojide elde edilen bilgi birikimi, düşünce hareketleri ve sanayileşme birbirin etkileyerek bütün dünyada hedeflenen birer ideol haline geldik. Geri kalmış ülkelerde uygulanan sanayi politikalarının büyük çapta başarısızlıkla neticelenmesinin en önemli nedenleri toplumun iç dinamikleri ile değil uluslararası bağlantılarda aranmalıdır. Bugün batı ile sanayi devrimini yaşadığı şartları değiştirmiştir. Sanayi toplumu ve sanayileşme çabasında olan ülkelerin örnek aldığı batı, artık o batı değildir. Ancak bir milletin kültür yapısının sanayileşmeye olan etkisi inkar edilemez. Kültürel yapısı zengin olan milletler sanayileşme faaliyetlerini er geç gerçekleştireceklerdir. Modernleşmenin bir diğer veçhesi siyasal modernleşme yanı demokratikleşme olduğunu söylemiştir. Demokrasi ve demokratikleşmenin mahiyeti ve muhtevası yapılan bütün açıklamalara rağmen netlik kazanabilmeş değil. Bunun bir nedeni demokrasi konusunda çok söz sarfedilmesinden kaynaklanıyor. Yapılan polemiklere bir yenisini eklememek içni demokrasiye bilinen bir iki tanımı vermek istiyorum. Lahkın iradesidir demokrasi. Yani devlet hakimiyetin halka ait olduğuna dayanan görüş. Bir başka tanım. Demokrasi, kişilerin, sınıfların, grupların vb. kendilerini ilgilendiren yada ilgilendirecek konularda' alınacak kararların oluşumuna katılmalarıdır. 127Demokrasinin batıda ortaya çıkıp geliştiğini kabul etmemiz gerekiyor. Buna göre demokratikleşme; batıda ortaya çıkıp geişen siyasal kurumlar ve değerlerin az gelişmiş ülkeler tarafından benimsenmesi çabalarıdır. Bu tanım modern toplumun değişmez bir unsuru olarak gösterilmektedir. Bugün dünya üzerindeki değişmelerin baş döndürücü bir şekilde sürmesi daha çok gelişmekte olan ülkelerde kendisini göstermektedir. Ancak merkez çevre ilişkileri bağlamında belirlenen dünya sistemi çevre ülkelerdeki değişmeler merkezin belirleyiciliği altında geçmektedir. Demokratikleşme olgusunu da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Demokrasi batıdaki federal yapıları birbirlerine yaklaştırırken çevre ülkelerin bağımsızlığını tehtid eder bir unsur haline gelmektedir. Bu da gösteriyorki demokratikleşme konusunda batının diğer hususlarda olduğu gibi çifte standart uyguladığını görmekteyiz. Demokrasinin kendi başına bir değer olmadığının yanısıra sadece farklılığa saygı göstermekte olmadığını hatta farklılığın ayrımcılığa gitmesine izin vermeli anlamına hiç gelmediğini fakat bütün inanma başkası ile karşılaşma alanı olduğu şeklinde yeniden tanımlamak gerekmektedir. Modernite ile gelen kültürel zihniyet madde medeni yetini hakim kıldığı için özünde pozitivist ve pragmatiktir. Bu yapıda kültürün çoğulcu olduğu iddia edilir. Ancak teknolojinin önderliğinde maddi ve manevi değerlerin tek biçimlenmesi insan ve toplumların kendilerini farklı bir şekilde ifade edebilmelerini zorlaştırmaktadır. 128Sonuç olarak biz modernlenme kavramına atfedilen taraflı, tarafsız yaklaşımlar bir tarafa, gelişmesini gerçekleştirememiş toplumların kalkınmış ülkeler seviyesine gelmeleri için tavsiye ve hatta her ne pahasına olursa olsun dayatılan bu planlar, o ülkeleri kalkındıramadığı gibi merkez ülkelerin uydusu durumuna düşürmüştür. Yapılması gereken dünyada söz sahibi olmak ve diğer ülkelere örnek olabilmek için kendi bünyemize uygun olan maddi-manevi değerlerimize endeksli olarak kalkınmamızı gerçekleştirebilmemizi sağlamamı zdır. 129

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Geçmişten günümüze Anadolu'da kentlerin evrimi

    Evolution of the Anatolian cities from past to present

    YUNUS DÜGER

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2004

    Kamu YönetimiKocaeli Üniversitesi

    Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. GÜNGÖR ERDUMLU

  2. State syndrome through cartoons

    Başlık çevirisi yok

    SARA BESKEN

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    1989

    Siyasal BilimlerBoğaziçi Üniversitesi

    PROF. DR. ÜSTÜN ERGÜDER

  3. Modernleşme ve intihar Muş örneği

    Modernization and suicide Mus example

    TARIK CEMİLOĞLU

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2021

    Siyasal BilimlerMuş Alparslan Üniversitesi

    Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ ORHAN KESKİNTAŞ

  4. Kahramanmaraş'ta siyasal değişme 1950-2004

    Politicial change in Kahramanmaraş 1950-2004

    HAKAN BAĞCI

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2006

    Siyasal BilimlerKahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi

    Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

    DOÇ.DR. HALUK ALKAN

  5. Üç tarz-ı kadın: 2. Meşrutiyet'te Osmanlı kadınının siyasi görünümü

    Ottoman women's politic aspect in Second Constitutional Era: Three styles/types of women

    CEM PATRICK SILI

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    Siyasal BilimlerEge Üniversitesi

    Türk Dünyası Sosyal Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ABDULLAH TEMİZKAN