Geri Dön

II. Dünya Savaşında Almanya saflarında savaşan 'Türkistan Lejyon Ordusu'

Die Turkestan-Legion' der wehrmacht im zweiten weltkrieg

  1. Tez No: 422518
  2. Yazar: LATİF ÇELİK
  3. Danışmanlar: PROF. DR. MUHİTTİN TUŞ
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Tarih, History
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2015
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Selçuk Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Tarih Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 377

Özet

Birinci Dünya Savaşı'nın mağlubu Almanya, 1926 yılından itibaren, sanayi üretimini artırıp savaşın yaralarını sarınca, kendisine, ağır bir bedel ödeyecek şekilde imzalatılan Versay Anlaşması'nı tanımayacağını dillendirmeye başlamıştır. Alman siyasetinde, başlangıçta, iç politika argümanı olarak kullanılan, 'haksızlığa uğradık' fikri, 1929 dünya ekonomi krizinin akabinde 'öç alma' söylemleri ile iktidara gelen Nasyonal Sosyalistlerin döneminde devlet politikası olarak öne çıkmıştır. Kısa zamanda işsizliği önleyip, sanayi üretimine odaklanarak güçlü bir ordu oluşturan Almanlar Avrupa'ya açıkça meydan okumaya başlamışlardır. Dönemin Rusya'sı ise, 1917 yılında barış, hürriyet ve adalet vadederek gelen Bolşevik idaresine teslim olmuş durumdadır. Rusya halkları, komünist diktatörleri ancak 1922 yılından sonra ciddi katliamlar yapmaya başlayınca tanımaya başlamışlardır. Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yaşayan Türkistan Türkleri kendilerine vadedilen siyasî ve kültürel hakların aldatmaca olduğunu farkettiklerinde iş işten geçmiştir ve Sovyet emperyalizminin bölgede kök salarak güçlendiğini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Türkistan Bölgesi'nde yaşayanlar için esas hayal kırıklığı ise, artık emperyalizme karşı koyacak güçleri kalmadığı gerçeği olmuştur. Avrupa, 30'lu yılların ortalarına geldiğinde askerî, siyasî ve ekonomik alanda sertleşen rekabetin etkisi ile kamplara ayrılmış durumdadır. Bilinmeyen, sadece, savaşı kimin, ne zaman başlatacağıdır. Önce Polonya, arkasından Baltık ve Benelüx ülkelerini yıldırım harekâtı ile saf dışı ettikten sonra, sürpriz bir şekilde, Sovyet topraklarına dalan Alman birlikleri, başlangıçta ciddi başarılar kazanarak, Moskova, Leningrad (şimdi: St. Petersburg) ve Stalingrad (şimdi: Volgagrad) yolunda ilerlemişlerdir. Esir alınan milyonlarca Rus askerleri içerisindeki Türkistan asıllı askerler, Almanlara, yeni bir strateji geliştirme fırsatı vermiştir. Almanya'ya getirilen Türkistanlı askerlerin önemli bir bölümü, imkanlar dahilinde hızlı bir eğitim sonrası Sovyet ordularına karşı kullanılmışlardır. İlerleyen dönemde birçok Alman cephesinde savaşa sürülen Türkistan asıllı gençlerden müteşekkil silahlı birlikler, Hitler ordularının yanında, başta Rusya olmak üzere Almanya'nın karşısındaki bütün ülkelere karşı savaşmışlardır. Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması halinde kendilerine bağımsızlık vadedilen bu askerlerin verdiği mücadele, Alman ordularına askeri anlamda önemli faydalar sağlamıştır. Kendi özel taburları, üniformaları ve marşları olan bu birliklerin, kuruluş aşaması ve içinde bulundukları olumsuz şartlar dikkate alındığında, destanlaşan bir mücadeleye imza attıkları görülmektedir. Gamalı Haç ile Kızılyıldız arasındaki imkânsızlığa meydan okuyarak kaderi tersine çevirmek isteyen 'Türkistan Lejyonları'nın önemli bir bölümü, vatanlarından binlerce kilometre uzaklıktaki cephelerde başka milletlerin menfaatleri için savaşırken hayatlarını kaybetmişlerdir. Alman cephelerinde müttefiklere karşı savaştıkları için“Alman Kaybı”olarak istatistiklerde yer aldıkları için geriye çok azının izleri kalmıştır. Alman Ordusu ile birlikte birçok cephede aktif olarak savaşan Türkistan asıllı lejyon askerlerinin sayısı Alman komutanlar tarafından 200.000 olarak verilirken lejyonlarda görevli Baymirza Hayıt 267.000 olarak belirtmektedir. Savaşın sonuna kadar 400.000 yaklaşması muhtemel olan Türkistan Lejyonları'nın önemli bir kısmının müttefik kurşunları ile cephelerde can verdiğini, sağ kalanların ise Yalta Anlaşması gereği Ruslara teslim edilmelerinin akabinde Kızılordu tarafından acımasızca cezalandırıldığı ortaya çıkmıştır. Sağ olarak savaş sonunda Rusya'ya geri dönenler uzun süre“Alman İşbirlikçisi”olarak görülürken, hayatta kalmayı başarıp da Rusların eline düşmeyen çok azı, dünyanın çeşitli bölgelerinde“Türkistan Hürriyet Mücadelesi”ni gelecek nesillere taşıyabilmiştir. Yenilen Almanya tarafında oldukları için savaşın sonunda galipler tarafından cezalandırılsalar da,“Hariçteki Türkistan Davası”nın canlı kalmasına önemli katkı sağlamışlardır. Bu tez çalışmasında hariçteki Türkistan mücadelesinin önemli bir bölümü olan“Türkistan Lejyonları”nda görev alanların kendi ülkelerindeki şartları, Almanlara esir düşmeleri, lejyonların kuruluş aşaması, faaliyetleri, cephelerdeki durumları, savaşın gidişatına etkileri ve savaştan sonraki kaderleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. 'Türkistan Lejyonlarının' İkinci Dünya Savaşı içerisindeki varlığı, Almanya, Türkiye ve Sovyetler Birliği açılarından degerlendirilmiş, hariçteki Türkistan mücadelesine katkısı incelenmiştir.

Özet (Çeviri)

Das Deutsche Kaiserreich besiegelte mit der Niederlage im Ersten Weltkrieg auch sein eigenes Ende woraufhin bereits wenige Jahre später eine Zeit des Wiederaufbaus und einer Phase der wirtschaftlichen Erholung einsetzte. Als ab etwa 1926 die Kriegswunden überwunden schienen, wurde die Unrechtmäßigkeit des Friedensvertrages von Versailles immer stärker öffentlich betont. Sprach man im Zusammenhang mit Versailles anfangs noch von einem“Unrecht”, herrschte im Anschluss an die turbulenten Wirtschaftskrisenjahre ab 1929 eine Stimmung, die von „Revanche“ geprägt war. Diese revisionistische Haltung sollte alsdann unter den wenig später an die Macht drängenden Nationalsozialisten zu einer Art Staatsräson avancieren. Tatsächlich fußte die immer selbstbewusster und offensiver in Erscheinung tretende Außenpolitik des Landes auf sehr guten Wirtschaftszahlen, was sich deutlich in den Bereichen Rüstung und Arbeitsmarktpolitik wiederspiegelte. Zur gleichen Zeit befand sich auch Russland in einer entscheidenden gesellschaftspolitischen Transformationsphase, als die Bolschewiken 1917 mit dem Versprechen von Frieden, Freiheit und Gerechtigkeit die Macht übernahmen. Bereits ab 1922 jedoch zeigten sich die neuen Machthaber, die das Land nunmehr mit eiserner Hand zu regieren begannen, als ebenso willkürlich und unnachgiebig. Das russische Vielvölkergebilde, das eine sehr große Population ethnischer Türken und Turkvölkern einschloss, war jedoch auch unter den Bolschewiken nicht in der Lage, an der Gesamtsituation in der Großregion Turkestan etwas zu verändern. So dauerte es nicht lange, bis die in Russland lebenden Türken zu realisieren begannen, dass sich mit den Bolschewiken nur die Regierungsform, jedoch nichts an der imperialen Politik Moskaus sich geändert hatte. Ernüchtert stellten viele in dieser Zeit fest, dass ihnen nunmehr auch die Kraft für ein Entgegentreten gegen die imperialistischen Bestrebungen Russlands fehlte. Mit Beginn der 1930er Jahre herrschte zwischen den wichtigsten europäischen Akteuren eine enorme Konkurrenz im militärischen, politischen und wirtschaftlichen Bereich, die mit einer zunehmenden Verhärtung der Lagerfronten untereinander einherging. Wann und von welcher Front aus der Krieg ausbrechen würde, war nur noch eine Frage der Zeit. Dennoch kamen die äußerst rasch erfolgten und erfolgreichen deutschen Angriffe auf Polen, die baltischen Gebiete und die Benelux-Staaten überraschend. Bei dem darauffolgenden Angriff auf Russland und mit den hier in ebenso kurzer Zeit erzielten militärischen Erfolgen drangen die Einheiten der Wehrmacht bis Leningrad und Stalingrad vor. Bei diesen Kriegen wurden Millîonen Kriegsgefangene gemacht, unter denen sich eine nicht unerhebliche Zahl turkstämmiger bzw. türkischer Soldaten muslimischen Glaubens befanden. Aus deutscher Sicht waren diese Kriegsgefangenen aus Turkestan von allergrößter strategischer Bedeutung, weshalb man sie auch unbedingt für den Krieg gegen Russland gewinnen und einsetzen wollte. So wurden sehr viele gefangene türkischsprachige Soldaten aus Russland nach Deutschland gebracht, politisch eingewiesen und neu ausgebildet, um an den verschiedensten Fronten im Zweiten Weltkrieg für Hitler gegen die Russen in den Krieg zu ziehen. Vielerorts leisteten diese türkisch-muslimischen Einheiten innerhalb der Wehrmacht wichtige Beiträge zur Eroberung und Sicherung der eingenommenen Gebiete, nachdem ihnen im Fall des deutschen Sieges über Russland Unabhängigkeit versprochen worden war. Diese Einheiten besaßen eigene Bataillone und Verbände, waren mit eigenen Uniformen ausgestattet und der militärischen Hierarchie der Wehrmacht untergeordnet. In Anbetracht der Ausweglosigkeit ihrer Situation mussten sich die türkisch-muslimischen Kriegsgefangenen in Deutschland zwischen dem Hakenkreuz und dem Sowjetstern entscheiden. Die gefallenen Soldaten der ”Turkistanischen Legionen“ der Wehrmacht, die an den verschiedenen Fronten ihr Leben ließen, wurden zahlenmäßig nicht gesondert erfasst, warum es heute keine endgültig gesicherten Angaben über die genaue Zahl gibt. Auf der Grundlage der zahlreichen Recherchen in mehreren bundesdeutschen Archiven und Nachschriften deutscher Wehrmachtsoffiziere kann von einer Gesamttruppenzahl von 200.000 Soldaten in den Reihen der Wehrmacht ausgegangen werden. Die überlebenden Soldaten dieser Einheiten wurden nach Ende des Krieges im Rahmen des Abkommen von Jalta an die Sowjetunion ausgeliefert, von der sie als staatszersetzende Elemente gesehen, durch die Rote Armee ermordet und deportiert wurden. Alle nach dem Krieg in die Sowjetunion zurückgekehrten Gefangenen sowie die Angehörigen der für die deutschen Truppen kämpfenden türkisch-muslimischen Ethnien Asiens wurden von den Sowjets stark unter Druck gesetzt und pauschal als ”deutsche Kollaborateure“ besonders streng verfolgt. Diejenigen von ihnen, die im Anschluss an den Krieg nicht in die Sowjetunion zurückgingen, haben weiterhin in Deutschland gelebt; einige von Ihnen wurden von den siegreichen Alliierten später auch zu diversen Strafen verurteilt. Bis zu ihrem Ableben standen die meisten von ihnen immer noch hinter ihrer Idee der Unabhängigkeit und Befreiung Turkestans aus russischem Einfluss. Die vorliegende Arbeit geht in wissenschaftlicher und chronologischer Reihenfolge dem Aufbau der ”Turkistanischen Legionen“ nach, analysiert die Hintergründe ihrer Aufstellung, Ausbildung, Gefangennahme, Aktivitäten sowie ihre Rolle und Beiträge in den jeweiligen Frontabschnitten auf deutscher Seite. Weiter wurde in der Studie der Frage nachgegangen, inwieweit die ”Turkistanischen Legionen" aus deutscher, türkischer und russischer Sicht heute abschließend zu bewerten sind und in welchem Maß ihre Aufstellung der turkestanischen Unabhängigkeitsbewegung zuträglich gewesen ist.

Benzer Tezler

  1. İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye'nin dış politikası (1939- 1945)

    Turkish foreign policy in Second World War (1939- 1945)

    TUĞBA EYERTAŞ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Uluslararası İlişkilerKırıkkale Üniversitesi

    Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ MUSTAFA ALBAYRAK

  2. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Konya'da günlük yaşam

    Daily life in the years of World War II in Konya

    MAHİR SELİM AKÇAKAYA

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2010

    Siyasal BilimlerSelçuk Üniversitesi

    Tarih Bölümü

    YRD. DOÇ. ÇAĞATAY BENHÜR

  3. Türk basınına göre Atatürk'ün İstanbul'daki faaliyetleri (01 Temmuz 1927-10 Kasım 1938)

    Atatürk's activities in Istanbul, according to the Turkish media (1 July 1927-10 November 1938)

    HALUK ÇAĞLAR

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2011

    Türk İnkılap TarihiMarmara Üniversitesi

    Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. VAHDETTİN ENGİN

  4. İkinci dünya savaşı sonrası Türk dış politikasındaki gelişmeler ve Türkiye'nin Nato'ya giriş süreci(1945-1952)

    Advances of the Turkish foreign policy after world war ii and entrance process to nato of Turkey(1945-1952)

    ALPER ALPASLAN EKER

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    TarihKırıkkale Üniversitesi

    Tarih Ana Bilim Dalı

    Y.DOÇ.DR. ORHAN AVCI

  5. Tactical missile guidance and homing loop applications

    Taktiksel füze güdümü ve hedef izleme döngüsü uygulamaları

    ERDEM TURAN

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2019

    Savunma ve Savunma Teknolojileriİstanbul Teknik Üniversitesi

    Savunma Teknolojileri Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. CENGİZ HACIZADE