Geri Dön

Place attachment as a tool in examining place identity: A multilayered evaluation through housing in Tirana

Kent kimliğini tanımlamak için yere bağlılık kavramın bir araç olarak kullanımı: Konut aracılığıyla Tiran kenti üzerine çok katmanlı bir değerlendirme

  1. Tez No: 467191
  2. Yazar: EDMOND MANAHASA
  3. Danışmanlar: PROF. DR. FATMA AHSEN ÖZSOY
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Mimarlık, Architecture
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2017
  8. Dil: İngilizce
  9. Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
  10. Enstitü: Fen Bilimleri Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Mimarlık Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Mimari Tasarım Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 356

Özet

Bu çalışma, post-sosyalist dönemde Arnavutluk başkenti Tiran'ın kent kimliği konusunu zaman içinde çeşitlenen konut katmanları üzerinden ele almaktadır. Araştırma, kentin kimliğini kent sakinlerinin konut tipolojilerine olan bağlılığını ölçerek, yalnızca baskın bir yapı stoğu olarak değil, aynı zamanda çevresel ve bilişsel özelliklerine değinerek çalışmayı amaçlamaktadır. Bu araştırma, yer kimliği, yere bağlılık ve kent kimliği kuramlarını esas alarak gerçekleştirilmiştir. Bir yerin kimliğikişinin öz kimliğinin bir parçası olarak tanımlanmıştır ve bu araştırmada bir şehrin kimliğinin aslında toplumun kolektif kimliğiyle güçlü bir şekilde ilişkili olduğu öngörülmektedir. Böylece bu çalışma, konut, kent sakini, kent ve kimlik arasındaki ilişkiyi anlamayı Tiran örneğinde amaçlamıştır.“Yer kimliği”nin ötesinde, birbiriyle çok iç içe geçmiş“yere bağlılık”kavramı da araştırmada kilit rol oynamaktadır. Temelde insanların belirli bir yerle olan ilişkisini ele alan ve yer-fiziksel çevre, insanlar-duygu ve bağlanma-sosyal bağlantı olmak üzere üç temel unsurdan oluşan bu kavram, daha sonra üçlü bir model olarak tanımlanmıştır. Kent seviyesinde yer kimliği kavramı“kent kimliği”olarak uyarlanmış olup, kentle özdeşleşme olarak tanımlanır. Yüksek değerde özdeşleşme kentin kalitesinin olumlu değerlendirilmesiyle ilişkili olup, algılanan kentsel kalite ile tanımlama arasında yüksek bir korelasyon bulunmuştur. Araştırmacılar, insanların güçlü bir özdeşleşme ve bağlılık geliştirebilmesi için şehirlerin güçlü ve ayırt edici bir imgeye sahip olması konusunda birleşmektedirler. Dahası, kent imajının gücü, yalnızca kamusal alanlar ve mahalleler gibi unsurların değil, aynı zamanda işlev kümelerinin analiz edilmesiyle ölçülebilir. Arnavutluk'ta post-sosyalist dönemde, sosyalist sistemden kapitalist sisteme geçiş süreci tüm yaşam alanlarını önemli ölçüde etkilemiş, bu bağlamda mimarlık ve kent planlaması da etkilenmiştir. Yeni sosyo-ekonomik durum ve yönetici otoritelerin yetersizliği vatandaşları informal olarak inşa etmeye ve kamusal alanları işgal etmeye yönlendirmiştir. Bu durum, Tiran belediye başkanı kenti yasadışı inşaatlardan temizlemeye başladığında değişmiştir. Binaların estetik etkisini en aza indirgemek üzere ressamlar aracılığıyla renkli resimlerle boyatarak“Şehrin Yeniden Doğuşu”adlı bir proje başlatmıştır. Araştırmada bir problem ve çıkış noktası olarak kullanılmış olan proje, binaların mimari kompozisyonlarından bağımsız olarak, uluslararası ve yerel resim sanatçıları tarafından uygulanmıştır. Boylece kent renkli bir kimliğe bürünmüş ama mimari kimlik kaybı söz konusu olmuştur. Tiran kent kimliği nasıl tanımlanabilir sorusuna iki önemli girdi, kentin mimari gelişim tarihi ve morfolojik analiz olmustur. Tiran'ın kimliğini incelemek üzere mimari gelişimi üç dönemde ele alınmıştır: sosyalist öncesi, sosyalist ve post-sosyalist. Kent yerel bir feodal bey olan Süleyman Paşa Bargjini tarafından 1614'te kurulmuş olup, 1920'de Arnavutluk'un başkenti ilan edilinceye kadar Osmanlı şehir özellikleri ile karakterize edilmiştir. Bu karar, kentin gelişimi için yeni bir başlangıç oluşturmuştur ve böylece yeni bir bulvarın her iki yakasında hükümet binalari inşa edilmiş, kent doğal sınırı olan Lana deresinin ötesinde güneyde genişlemistir. İtalyan mimarlar Brasini, Kral Zog döneminde De Fausto ve İtalyan işgali sırasında Bosio, Arnavutluk'un yeni başkentini planlamışlar ve hükümet binalarını önemli ölçüde uygulamışlardır. Ayrıca yeni hükümetin bakanlarına ve memurlarına barınma ihtiyaçlarını karşılamak için arsalar tahsis edilmiştir. Çoğunlukla villa tarzı konutların mimari tasarımları Avrupa'da eğitim görmüş ilk nesil Arnavut mimarlar tarafından yapılmıştır. Sosyalist dönem mimari gelişmeleri, eşitlik ve kollektivizm ilkelerine dayanan işçi sınıfı için konut yapımını uygulamaya koymuştur. Mimari tasarım Politik Büro tarafından sıkı bir şekilde denetlenmiş ve mimarlarin batı etkisinde binalar tasarlamaları yasaklanmıştır. Bu dönemde şehir merkezine şekil vermek için geliştirilen kentsel planlar, tarihi çarşı, St Prokop kilisesi ve geleneksel mahallenin yıkılmaları pahasına, sosyalist donemin önemli işaret öğelerinin (Kültür Sarayı, Ulusal Tarih Müzesi ve Tiran Uluslararası Otel) inşa edilmeleri icin bir temel oluşturmuştur. Bu dönemde barınma, siyasal sistem ajandasının bir parçası olarak görülmüş, Sovyetler Birliği modelleri olan, gönüllü inşa edilen konut ve ucuz ve hızlı bir teknoloji olan prefabrikasyon stratejileriyle gerçekleştirilmiştir. Post-sosyalist dönem dramatik kentsel gelişme ile karakterize edilmistir. Merkezi bir ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş, birçok kamu şirketinin rekabet gücünün kaybolmasına neden olmuş, işsizlik ve doğudan batı Arnavutluğa ve batılı ülkelere göçle sonuçlanmıştır. Bu durumda en önemli şehir merkezi olan Tiran iç göçten önemli bir pay almıştır. Yerel ve ulusal düzeyde sözü edilen gerekçeler ve kötü yönetim nedeniyle, şehirdeki izinsiz yapılaşma, yasal binalara semiformal ilaveler ve izinsiz inşaatların kamusal alanı işgali biçiminde kentte yaygınlaşmıştır. Tiran belediye başkanı Edi Rama'nın temizlik operasyonuna başlamasıyla birlikte bu kentsel gelişme süreci sona ermiş ve konutların semiformal yönlerinin estetik etkilerini en aza indirmeyi amaçlayan“Şehrin Yeniden Doğuşu”projesi başlatılmıştır. Yerel ve uluslararası sanatçılar tarafından uygulanan proje ile kentteki konut binaları renkli sanat temalarıyla boyanmıştır. Sanatçılar, apartman bloklarının mimari kompozisyonunu bütünüyle gözardı eden değişik ve bağımsız tasarım temaları kullanmışlardır. Öte yandan bu dönemde kısmi kentsel planlara dayanan yüksek katlı binalar inşa edilmeye başlanmış, şehir merkezinde yapılanlar için ise uluslararası yarışmalar organize edilerek bu çerçevede yasal izinler sağlanmıştır. Çoğu durumda bu yüksek binaların yapımı şehrin geleneksel semtlerindeki konutları tarihi bir katman olarak hızlı bir şekilde yok edip telafi edilemez hasarlara neden olmuştur. Kentin kimliğini araştırmak için diğer bir önemli girdi ise,“orta ring”olarak tanımlanan bölgede yapılan morfolojik analizdir. Araştırmanın kapsamını tanımlayan bu bölge, sosyalist dönemde kentin sınırı olmuştur, ve hem binaları hem de tipik nüfus profiliyle en iyi temsil eden örnek olacağı varsayılmıştır. Analiz, kentin en baskın fonksiyonunun konut olduğunu ortaya koymuş; konutların fiziksel bir bina stoku olarak kent nüfusu için birincil önemi olduğu tespit edilmiştir. Kentin tarihsel gelişimine de dayanarak konut gelişimi üç dönemde ele alınmış; taşıdıkları mimari özelliklere dayanarak dokus konut tipolojisi belirlenmiştir. Pre-sosyalist dönem Osmanlı geleneksel evi ve İtalyan etkisi altinda kent konutunu içermektedir. konut, düşük kaliteli konut ve yüksek kalitede konut tipolojileri tanımlanmıştır. Post-sosyalist dönemde ise ele alınan konut tipolojleri yüksek katlı apartmanlar ve müstakil evler olmuştur. Araştırmada kullanılan metodoloji nitelikliksel ve niceliksel yöntem ve teknikleri içermektedir. Kalitatif yöntemler arasında, gözlem, arşiv araştırması, Arnavutluk'taki önemli bilim insanlarıyla yapılan derinlemesine görüşmeler, haritalama ve ayrıca kentsel palimpsest analiz yer alırken, niceliksel olarak farklı tipolojilerdeki konut sakinlerine bir anket uygulanmıştır. Anket verilerinin işlenmesi istatistiksel metod kullanarak spss yazılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında, şehre bağlılık, konut kullanıcıları ve konut tipolojileri arasındaki ilişkiyi anlamak üzere incelenmiş ve çıktıları, kentin mimarlık kimliği konusunu anlamak ve incelemek için kullanılmıştır. Bunun dışında, konut üzerinden şehre bağlılık, bağlılık seviyesini ölçmeyi ve her tipolojinin kent sakinlerinin yaşadığı deneyimlerine dayanarak kent kimliğine olan önem seviyesini sorgulamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle araştırma, yalnızca konut tipolojilerinin şehir kimliğinde fiziksel bir varlık olarak önemini değil, aynı zamanda konut kullanıcılarının konut deneyimlerini içeren bilişsel ve çevresel anlamları ve bunların kent kimliğine nasıl katkıda bulunabileceğini de incelemeyi amaçlamıştır. Kentin kimliğiyle olan ilişkileri bütüncül bir yaklaşımla ele alabilmek için, kentsel gelişimin önemli unsurlarını ortaya koyduktan sonra ve ayrica kent katmanlarını tarihsel dönemlere göre konut tipolojileriyle morfolojik analiz yoluyla inceledikten sonra, bu konutlarda yasayan sakinlere bir anket uygulanmıştır. Bu anket ile kentin imajına ilişkin, konut tipolojisi, konfor düzeyi, 90'lı yıllar öncesi ve sonrası kent sembolleri, mahalle işaret öğeleri, toplanma ve sosyalleşme yerleri ve kentle ozdeslesmek için önemli olan çevresel, sosyal ve bilişsel ilişkilere ait anahtar kelimeler ortaya çıkarılmış, 90'ların öncesi ve sonrası yaşam biçimi, kent kimliğine yönelik konutun önemi, özdeşleşme modları olarak konut özellikleri ve yaşam tarzı ile şehir kimliği arasındaki etkileşim gibi yönleriyle irdelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, farklı konut tipolojilerinde yaşayanların şehirle bağlılığının farklı düzeylerde olduğu tespit edilmistir. Bu bağlılık, öncelikle konut refahı (yaşam konforu) ile ilişkili olup; bunun yanısıra kalma süresi ve yaş da önemli belirleyici faktörler olarak bulunmuştur. Bütün tipolojilerin sakinleri şehre bağlılık ifade ederken, sosyalist dönem düşük kaliteli ve post-sosyalist dönem yüksek katlı evlerde yaşayanlar, şehre bağlılık göstermemişlerdir. Bu konut tipolojileri, sakinleri açısından şehir kimliği için de önemli sayılmamışlardır. Bu sonuç, kentin bir parçası olarak evlerin imajı daha güçlü olduğunda, onlara bağlılığın da güçlü olduğu ve sonuç olarak kent kimliği açısından önemlerinin de daha güçlü olduğu teorisini doğrulamıştır. Sosyalist dönemdeki düşük kaliteli konut örneğinde, estetik ve yaşam konforu açısından fiziksel görüntü zayıf olduğundan özdeşleşme ve sonucunda bağlılık bulgulanmamıştır. Çalışma aynı zamanda yüksek özdeşleşmenin şehrin kalitesinin olumlu bir şekilde değerlendirilmesiyle ilişkili olduğunu doğrulamıştır. Post-sosyalist dönemdeki yüksek katlı konut örneğinde ise, 90'lı yıllardan sonra kamusal alanlarının yok olması pahasına inşa edildiği ve bu dönemin yaşam tarzı topluluk duygusundan yoksun ve bireycilikle karakterize edildiği için sakinleri tarafindan yabancılaşma ve düşük sosyalleşme hissi ile nitelendirilmistir. Böylece, kent kimliğinin, konut tipolojileri, yer işaretleri, toplanma yerleri ya da ana caddeler gibi fiziksel imaj öğelerinin ve bu öğelerin özdeşleşme ve bağlılık sağlayan pozitif değerlendirmelerinin güçlü olmasıyla ilişkili olduğu söylenebilir. Post-sosyalist dönemde siyasal sistemdeki değişim, yaşam biçimini, sosyalleşmeyi ve diğer sosyal, çevresel ve bilişsel ortamları etkilemiştir. Ayrıca bu dönemde, kent sakinleriyle olumlu ya da olumsuz ilişki kuran yeni şehir imaj öğeleri üretilmiş, ve bu da kent kimliği sorununu yol açan bir yapılı çevre oluşturmuştur.

Özet (Çeviri)

This study inquires the issue of city identity of Albania's capital, Tirana, in post- -socialist period. The research aims to study the identity of the city by using as a tool the attachment to housing typologies and by not only measuring it as a predominant building stock, but also by referring to their environmental and cognitive settings. This research is based on theories of place identity, place attachment and urban identity theories. The identity of a place is part of self identity and consequently, in this research the identity of a city is strongly related to the society's collective identity. Thus, the study aimed to understand the relation between dwelling, dweller, city and identity. Being so interwoven the concepts of“place identity”, and“place attachment”both play a key role in this research. Place attachment is basically explained as a notion that considers the relation of people to a certain place and consists of three substantial elements: place-physical environment, people-emotion and attachment-social connection, which is later defined as a tripartite model. The concept of place identity at city level is determined as“urban identity”and is defined as identification with the city. Scholars have agreed that cities should develop a strong and distinctive image, in order that people can develop a strong identification and attachment to them. Furthermore, the strength of the image of the city could be measured by analyzing not only its constituting elements like public spaces and neighborhoods but also the explicit set of functions of the latter. This research problem started to be developed after the effects that a project called“Rebirth of the City”initiated by the Mayor of Tirana had on the city image. It aimed to cleanse the city from illegal constructions in order to minimize the unaesthetic effect of the semi-informal aspects of the buildings by painting them with colorful artwork This project was implemented by international and local artists who applied different independent styles and neglected the architectural composition of the buildings, thus giving the city a colorful character far from its identity. Two first inputs were conducted to understand the city development in the framework of attachment and identity: a historical review of Tirana from the architectural point of view and a morphological analysis including the zone defined as“middle ring”. The history of Tirana from the architectural development point of view is divided into three periods: pre-socialist, socialist and post-socialist. Established in 1614 by local feudal lord Sulejman Pashe Bargjini, it was characterized by Ottoman town features until it was proclaimed capital of Albania in 1920. This decision provided a new start for the development of the city, which included the construction of the governmental buildings on both sides of a newly built boulevard and its expansion to the south beyond the natural border of Lana creek. Italian architects during King Zog period and the Italian invasion planned thenew capital of Albania and also constructed a considerable number of governmental buildings. Furthermore, King Zog allocated land plots for the villa type dwellings of the new administration members, which were designed by first generation Albanian architects, who were educated in Europe. The socialist period architectural developments included construction of housing for the working class based on the principles of equality and collectivism. Architectural design was strictly controlled by Politburo and architects were forbidden to design buildings under western influence. The urban plans developed in this period tended to adjust the city center, providing the basis for important socialist landmarks at the expense of Old Bazaar, St Prokop church and traditional neighborhood, which were demolished. The provision of dwelling during this period was implemented as part of political system agenda including Soviet Union models, housing constructed with voluntary work and prefabrication as a technology which was cheap and fast to implement. The post-socialist period was characterized by dramatic urban development. The transition from a centralized to a free-market economy caused the loss of competitiveness of many public companies resulting in unemployment and migration from eastern to western Albania. Due to the above-mentioned reasons and bad management at local and national level, urban informality became present in Tirana in the form of semi-formal additions to legal buildings and invasion of public space by illegal constructions. This manner of urban development ended when the then Tirana Mayor, Edi Rama started the cleansing operation. Later he initiated the“Rebirth of the City”project, which aimed to minimize the unaesthetic effects of semi-formal aspects of residential buildings and was realized by international and later also by local artists using colorful artwork. The artists used various independent design themes, totally neglecting the architectural composition of the apartment blocks. Moreover, in this period high rise buildings started to be constructed which in the case of residential functions were legally based on partial urban plans, while those built in the city center were provided permission through international competitions. The construction of high rise buildings in many cases caused irreparable damage in the traditional residential neighborhood pattern annihilating this historical layer of the city very fast. Another important input in researching the identity of the city was a morphological analysis done within the area defined as middle ring. This zone, which maintained the scope of the study, served as the border of the city during the socialist period and it was eventually considered to be the best representative sample seen from both building stuff and typical inhabitant profile. The analysis revealed that the most dominant function in the city was housing. As a matter of fact, the influence of housing as a physical buildings stock was found to be of primary importance for city identity. Based on the historical urban development of the city as well, housing was defined into three periods. Furthermore, nine housing typologies were identified based on the architectural features they carried. Pre-socialist period included Ottoman reminiscent traditional house and Italian influenced urban dwelling. Socialist period included Russian influenced neo-classicist dwelling, silicate brick dwelling, prefabricated dwelling, low quality dwelling and high quality dwelling. Post-socialist period included high rise dwelling and detached houses. The methodology used in the research includes both qualitative and quantitative methods and techniques. Qualitative methods include observation, literature review, archival research, in-depth interviews conducted with notable scholars in Albania, mapping and also an urban palimpsest analysis. The quantitative instrument was a questionnaire conducted with housing typology dwellers. The processing of questionnaire data was conducted by statistical method using the SPSS software. In the context of this research, place attachment to city was examined by understanding the relation between dweller and housing typology and its output is used to understand and examine the city urban identity issue. Furthermore, the attachment to city through housing aimed to measure the level of attachment and interrogated the level of importance that each typology has for city identity based on the dwellers' lived experiences. Thus the research tends to reveal not only the importance of housing typologies as a physical entity within the city identity, but also the relation to it including cognitive and environmental meanings that the dwellers had experienced through their house and how they can contribute to city identity. In order to provide the relation to the identity of the city in a holistic approach, after having revealed the city's urban development including its major constituting elements and examination of its urban layers through morphological analysis displaying its housing typologies according to historical periods, a questionnaire is conducted. It revealed the image of the city such as housing typology, their comfort level, city landmarks before and after the 90s, neighborhood landmarks, gathering and socialization locations, and keywords related to environmental, social and cognitive relations, which were important for identification to the city like: attachment to city through dwelling, lifestyle before and after the 90s, importance of dwelling for city identity, housing features such as identification modes and inter-influence between lifestyle and city identity. In the end, the research demonstrated that dwellers of different housing typologies had different attachment to city through their dwellings. This attachment was strongly related to predictor of prosperity (living comfort) of the dwelling firstly, while duration and age were also significant predictors. While the dwellers of all typologies expressed attachment to the city, those of socialist period low quality and post-socialist period high rise dwellings were not-attached to the city through their houses. Furthermore, these typologies were also considered not important for city identity. This result confirmed the theory that the stronger the image of the houses as part of the city, the stronger the attachment to them and as a result the stronger was the importance to city identity. In the case of socialist period low quality housing, since the physical image from aesthetical and living comfort was weak, there was no identification and eventually no attachment. The study also confirmed that high identification was related to positive evaluation of the quality of the town. In the case of the post-socialist period high rise dwelling was featured by a sense of alienation and low level of socialization, due to the context that they were constructed at the expense of public space after the 90s and the lifestyle of this period, which was associated by no sense of community and individualism. Thus it can be said that as the identity of the city is related to the strength of its physical image, elements like housing typologies, landmarks, gathering locations or main streets and their positive evaluation provided identification and attachment. The change in the political system in the post-socialist period influenced the lifestyle, socialization, and its other social, environmental and cognitive settings. Moreover, in this period new city image elements were generated, which based on the positive or negative relation they effectuated with the dwellers, produced a built environment that created the problem of city identity.

Benzer Tezler

  1. Konut tasarımında bir kalite unsuru olarak esneklik temelli yaklaşımların değerlendirilmesi

    Evaluation of flexibility-based approaches as a quality element in housing design

    ESİN HASGÜL

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2018

    Mimarlıkİstanbul Teknik Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. FATMA AHSEN ÖZSOY

  2. Gündelik yaşam pratikleri çerçevesinde sokak deneyimi: Moda semti

    Street experience in the frame of everyday life experiences: Moda neighborhood

    MERVE ÖZGÜR

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    Mimarlıkİstanbul Teknik Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. İPEK AKPINAR AKSUGÜR

  3. Bilişim iletişim teknolojileri ve bir etkileşim biçimi olarak öznellik

    Information and communication technologies and subject as a form of interaction

    CANSU KÖSEM İŞIK

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    İletişim BilimleriMaltepe Üniversitesi

    Disiplinlerarası İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ÖZLEM OĞUZHAN

  4. Türk ve İtalyan Ceza Hukukunda güvenlik tedbiri kuramı ve kişi hürriyetini sınırlandıran güvenlik tedbirleri

    The theory of security measure and personal security measures limiting personal freedom in Turkish and Italian Criminal Law

    BATUHAN AKTAŞ

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2022

    HukukGalatasaray Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. VESİLE SONAY EVİK

  5. Sosyal sermaye odaklı kentsel canlandırma yaklaşımı: Yeldeğirmeni örneği

    Social capital led urban revitalization approach: Yeldegirmeni case

    ALP CAN ARISOY

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Mimarlıkİstanbul Teknik Üniversitesi

    Mimarlık Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. NURBİN PAKER KAHVECİOĞLU