AİHM kararları ışığında suçta ve cezada kanunilik ilkesi
Legality principle of crime and punishment in the light of ECTHR decisions
- Tez No: 636280
- Danışmanlar: DOÇ. DR. E. EYLEM AKSOY RETORNAZ
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Hukuk, Law
- Anahtar Kelimeler: Kanunilik İlkesi, İnsan Hakları, İrade Özgürlüğü, Legality Principle, Human Rights
- Yıl: 2020
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 236
Özet
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Kanunilik İlkesi”başlığını taşıyan yüksek lisans tez çalışmasında, kamu hukukunun önemli bir ilkesi olarak kabul edilen kanunilik ilkesinin insan hakkı kimliğine dikkat çekilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaca ulaşabilmek için kanunilik ilkesi felsefi ve tarihi gelişim süreci ile bir bütün olarak incelenmiştir. Bununla birlikte insan haklarının korunması bakımından önemli bir yere sahip olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşmenin denetim mekanizması olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ilkeye ilişkin içtihatlarına yer verilmiştir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları, kanunilik ilkesine insan hakkı perspektifinden bir bakış açısı sunduğu için söz konusu çalışma ile amaçlanan hedefe ulaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle konuyla ilişkili olduğu ölçüde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarına yer verilmeye çalışılmıştır. Kanunilik ilkesi, uzun ve insanlık için acı dolu bir tarihsel süreç içinde gelişerek bugünki anlamına ulaşabilmiştir. Bu anlamın ortaya konabilmesi için, kanunilik ilkesinin ve insan hakları fikrinin 18.yy'dan başlayan gelişim çizgisi üzerinde durulmalıdır. Kanunilik ilkesi ile insan hakları fikrinin tohumları aynı anda toprağa atılmıştır. Her ne kadar bu tohumlar, farklı zamanlarda yeşermiş olsa da günümüzde aynı noktada birleşmiş ve bütünleşmiştir. Bu nedenle tez çalışmasında, ilkenin gelişimine paralel olarak insan haklarının gelişimine de önemli bir yer verilmiştir. İlkenin bugünki anlamına ulaşmasında ilk adım, insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Aydınlanma dönemi ile birlikte atılmıştır. İlkel bir hukukun söz konusu olduğu zamanlara kadar kanunilik ilkesinin izi sürülebiliyor olsa da bu dönemlerde kanunilik ilkesi, bir güvence mekanizması olarak değil olağan ve etkileri itibariyle sınırlı bir kural olarak işlev görmüştür. Hâlbuki kanunilik ilkesinin devleti sınırlama fonksiyonu olmaksızın bir hak ve özgürlük kaynağı olduğu söylenemez. Bu nedenle kanunilik ilkesinin felsefi ve hukuki kökenlerine aydınlanma döneminde rastlamak mümkündür. Aydınlanma Dönemini hazırlayan fikirlere ve bu dönemin ürünü olan 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, 1776 tarihli Virginia İnsan Hakları Bildirisi gibi hukuki metinlere bakıldığı zaman, esas itibariyle devlet ve organlarını kanunlarla sınırlama fikri öne çıkmaktadır. Bu dönemin önemli mimarları olan Locke, Rousseau, Beccaria gibi düşünürler tasvir ettikleri toplum sözleşmesi çerçevesinde kanunları ön plana çıkartarak devletleri sınırlandırmaya çalışmıştır. Özellikle Beccaria, keyfiliğin ağır sonuçlar doğurduğu ceza hukuku alanında kanunların güvence teşkil edebileceğine işaret eden ilk düşünür olmuştur. Aydınlanma döneminde ele alınan hukuki düzenlemeler de aydınlanmayı hazırlayan fikirlere paralel şekilde, devleti sınırlamak için kanunilik ilkesinden faydanlanmıştır. Dolayısıyla kanunilik ilkesi, devleti sınırlama fikri ile ortaya çıkan ve bu fikri güçlendiren bir araç olarak aydınlanma dönemine damga vurmuştur. Devleti sınırlamak bakımından ileri sürülen düşünceler 18. yy toplumunu derinden sarsmış ve devlet ile vatandaşları arasındaki ilişkinin tekrardan gözden geçirilmesine sebep olmuştur. Ancak devlet karşısında kazanılan bu haklar belli özelliklere sahip kişi gruplarına tanınmış, kadınlar, mülk sahibi olmayanlar ve beyaz olmayanlar hak süjesi olamamıştır. Bu bakımdan 18.yy döneminde hak kavramı, tüm insanları kapsayan bir anlam ifade etmekten ziyade ayrıcalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, devleti sınırlama fikrini zayıflattığı gibi kanunilik ilkesini toplumsal değişikliklere açık hale getirmiş ve ilkenin istikrarlı bir çizgiye sahip olamamasına sebep olmuştur. Kanlı gelişmelerin yaşandığı Rusya ve Nazi Almanya'sı başta gelmek üzere hedeflenen amaçlara ulaşılmasında kanunilik ilkesi bir engel olarak görülmüştür. Bu nedenle kanunilik ilkesi ortadan kaldırılmış ve kıyas prensibi hâkim kılınmıştır. Bununla birlikte İspanya, Çin gibi ülkelerde de kanunilik ilkesi kaldırılarak gücün serbestçe manipüle edilebilmesi için uygun bir ortam yaratılmıştır. Öngörülebilirlik bulunmayan ve önceden ulaşılması mümkün olmayan düzenlemelerle kişiler mahkûm edilmiş ve öldürülmüştür. Bu gelişmeler sonucunda tüm insanlık, sadece ilkelerin değil bireylerin de korunması için ortak ve daha güçlü bir değer altında birleşilmesi gerektiğini fark etmiştir. Bu farkındalık ise insanın sadece insan olmaktan dolayı sahip olduğu insan hakları kavramının ortaya atılmasına sebep olmuştur. Söz konusu kavram ile birlikte vatandaşlık statüsünden ve sahip olunan ayrıcalıklarından bağımsız bir şekilde herkese hak süjesi olmak imkânı getirilmiştir. Bununla birlikte insan haklarının, evrensel bir değer olarak taviz verilemez ve aşılamaz bir çizgi olması hedeflenmiştir. Böyle bir hedefin konmuş olması hem kanunilik ilkesi hemde insan hakları fikri bakımından hayati bir öneme sahiptir. Tarihi süreç içerisinde yaşananlar göz önüne alındığında, devletlerin kendi egemenlik alanı içerisinde kalan iç hukuku istediği gibi şekillendirebildiği görülmektedir. Dolayısıyla iç hukuka emanet edilen ilke ve değerler yeterince güvence sağlayamamaktadır. Bu bakımdan evrensel bir değerin söz konusu olması ve ilkelerinde bu evrensel değer ile temellendirilmesi devletler karşısında bireylerin ellerini güçlendirmiştir. İnsan hakları kavramının evrenselleştirilmesi yolunda ki ilk adımlar Birleşmiş Milletler tarafından 1948 tarihinde atılmıştır. Bu metni, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi takip etmiştir. Tüm bu sözleşmeler değerlendirildiğinde göze çarpan nokta, kanunilik ilkesine bir insan hakkı olarak yer verilmiş olmasıdır. Bu durum, ceza hukukunun temel bir ilkesi ve anayasal bir güvence olarak değerlendirilen kanunilik ilkesinin, insan hakkı seviyesine yükselmesine ve dayanağının güçlenmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla kanunilik ilkesi, günümüzde geldiği nokta itibariyle evrensel bir değere ve koruma mekanizmasına sahiptir. Bu nedenle kanunilik ilkesinin, yaşam hakkı, işkence yasağı gibi insan hakkı niteliğine sahip olduğunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Aydınlanma düşüncesinin en büyük eserlerinden biri olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi bir eylemin, icra edildiği zaman yürürlükte ve yeterince açık olan bir hukuk kuralı tarafından suç olarak kabul edilmesi halinde cezalandırılmasına olanak tanımaktadır. Bu sayede egemenin cezalandırma yetkisi, önceden ilan edilmiş ve açıkça düzenlenmiş kurallarlarla sınırlanmış bulunmaktadır. Bununla birlikte kişilere de hukuka uygun bir sınır içinde hareket etme ve haklarını kullanma imkânı getirilmiştir. Bu nedenle kanunilik ilkesinin diğer hakların güvencesini teşkil ettiği düşünülmektedir. Ancak kanunilik ilkesinin önemi, güvence işlevi ile sınırlı kabul edilmemelidir. Devletin sınırlanmasında icra ettiği görev nedeniyle insan hakkı olma şerefine erişen kanunilik ilkesi, güvence işlevi yanında irade özgürlüğünü koruyucu bir işlevde görmektedir. Özgür irade, yasaklanmış ve yasaklanmamış olan arasındaki tercihe dayandığından, bu iki alan arasındaki sınırı net bir şekilde çizmeyi amaçlayan kanunilik ilkesi de bu özgür iradeyi korumaktadır. Dolayısıyla kanunilik ilkesi söz konusu olduğu zaman bu değerlerle olan yakın ilişkisi de göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Aksi takdirde kişinin davranışlarına hâkim olabilme iktidarı yok sayılmış olacaktır. Konuya ilişkin olarak, Türk doktrinine ve yargı kararlarına bakıldığında genellikle kanunilik ilkesinin insan hakkı kimliğine vurgu yapılmadığı görülmektedir. Bu durum özellikle güvenlik anlayışının ön plana çıktığı bir ceza hukuku anlayışında, ilkenin gücünü zayıflatmaktadır. Suçla etkin ve hızlı mücadele edilmesi, toplum düzenin daha iyi bir şekilde korunabilmesi için insanlara güvence teşkil eden bazı mekanizmalardan ödün verildiği görülmektedir. Ödün verilmeye çalışılan bu güvencelerin başında ise kanunilik ilkesi yer almaktadır. Kanun anlayışını maddi bir anlayışa çekmeye çalışan, idarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza yaratılmasını savunan, kıyas prensibini ceza hukukunda kısmen veya tamamen etkin kılmak isteyen birçok düşünce bulunmaktadır. Bu düşüncelerin karşısında ise kanunilik ilkesinin sadece anayasal bir güvenceye sahip olması yeterli değildir. Kanunilik ilkesinin gücünü artırmak için insan hakkı kimliğine vurgu yapılması gerekmektedir. Bu nedenle bu çalışmada, ilkenin neden bir insan hakkı olması gerektiği ve bir insan hakkı olarak nasıl bir önem taşıdığı aktarılmaya çalışılmış ve bu doğrultuda değerlendirmeler yapılmıştır. Kanunilik ilkesi, güvence ve koruma işlevini belli bir bütün halinde yerine getirebilmektedir. Bu bütünü oluşturan parçalardan ilkini, suç ve cezaların kanuna dayanması oluşturmaktadır. Kanunun tekelciliği olarak da adlandırılan bu unsura göre, ceza hukukunun gerektirdiği zorlamanın kişilere uygulanabilmesi için mutlaka kanun tarafından öngörülmüş olması gerekmektedir. Kanun kelimesinden anlaşılması gereken ise yasama organı tarafından belli usuller dâhilinde çıkarılan tasarruflar olarak anlaşılmalıdır. Ancak böyle bir kabul ile kanunlar, güvence kaynağı olarak değerlendirilebilecektir. Bundan dolayı kanun dışındaki kaynaklarla suç ve ceza yaratılmasını ve böylece kanunilik ilkesinin esnetilmesini savunan görüşlerin, kabul edilmesi mümkün değildir. Kanunilik ilkesini tamamlayan unsurlardan bir diğeri ise aleyhe olan suç ve cezaya ilişkin kuralların geriye yürümemesidir. Bu kural bir kanunun, yürürlüğe girmeden önce icra edilen eylemler bakımından uygulanmasına engel oluşturmaktadır. İşlendiği esnasında suç oluşturmayan bir fiilin, daha sonradan yürürlüğe giren bir düzenleme ile cezalandırılması her ne kadar bu düzenleme kanuna dayansa bile irade özgürlüğünü zedeleyici sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle kanunilik ilkesinin güvence fonksiyonunu gerçekleştirebilmesi için, suç ve ceza içeren kuralların ileriye etkili olması bir zorunluluk arz etmektedir. Ancak güvence fonksiyonu için geçmişe uygulama yasağı yeterli değildir. Yasama organının tekel yetkisini vurgulayarak, suç ve ceza yaratma konusunda hâkimlerin elini bağlayan kıyas yasağına da ihtiyaç bulunmaktadır. Hukuk alanından yorum faaliyetini dışlamak mümkün olmadığından, yorumun belli sınırlar içerisinde kullanılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirlerin başında kıyas yasağı gelmektedir. Söz konusu yasak, hâkimin kanunun lafzının ve amacının ötesine geçerek adeta kanun koyucu gibi yeni bir kural yaratmasını yasaklamaktadır. Böylece yargı organı bakımından kesin bir çizgi çizilerek temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Bu güvencenin sağlanmasında katkısı olan diğer bir unsur ise suç ve cezaların belirliliğine ilişkindir. Kanunilik ilkesi en temelde kişilerin kanunda yer alan suç ve ceza hükümlerini anlayabilmesini ve bu doğrultuda davranışını yönlendirmesini gerektirmektedir. Söz konusu hükümlerin anlaşılması ise kanunun tekelciliği, geriye uygulanma ve kıyas yasağı ile gerçekleştirilebilecek nitelikte değildir. İşte bu noktada, kanunda yer verilen kavramların yeterince anlaşılır açık olmasını ifade eden belirlilik ilkesi görevi devralmaktadır. Bu sayede kişilerin gerçekten suç ve cezaya ilişkin hükümleri bilmesinden ve meşru olan ile olmayan arasında ayrım yapabilmesinden bahsedilebilecektir. Görüldüğü üzere, söz konusu unsurlar tek başına anlam ifade ediyor dahi olsa ancak bir bütün haline geldiği zaman işlevsel nitelikte olabilmektedir. Bu nedenle kanunilik ilkesini tamamlayan unsurların ayrı başlık altında ve detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu inceleme esnasında ise hem Türk uygulamasında hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında benimsenen anlayış aktarılmalıdır. Çünkü Türk uygulamasından farklı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin mahkûmiyete dayanak oluşturan kavramları, iç hukuktan bağımsız olarak yorumlaması söz konusudur. Bu yaklaşım, etiket hilesi yapılmasının önüne geçerek görünüşte ceza olarak nitelenmeyen ancak niteliği ve doğurduğu sonuçlar itibariyle ceza niteliğinde olan yaptırımların, kanunilik ilkesine tabi olmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte suç ve ceza içeren düzenlemelerin öngörülebilirliğini ve ulaşılabilirliğini değerlendirerek kalitesi bakımından da bir inceleme yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilkenin sadece şekli olarak değil esas itibariyle de uygulanması bakımından önem taşımaktadır.
Özet (Çeviri)
In this thesis study titled“The Principle of Legality in the Light of the Decisions of the European Court of Human Rights”, it is aimed to draw attention to the human rights aspect of the legality principle, which is accepted as an important principle of public law. For this purpose, the principle of legality was examined as a whole together with its philosophical and historical development process. In addition, the European Convention on Human Rights, which has an important role and place in terms of human rights protection, and the case law examples from the European Court of Human Rights, which is the control mechanism of this contract, were also included in this process. The case law of the European Court of Human Rights particularly has an important place in reaching the indented goal while conducting the study in question, as it offers a perspective on the principle of legality from a human rights perspective. Therefore, the case law of the European Court of Human Rights were included in this study to the extent relevant. The principle of legality could only reach its present state by going through a long and painful historical process for humanity. In order to reveal this present state in terms of what it stands for, the developmental line starting from the 18th century should be emphasized on the principle of legality as well as the idea of human rights. Because the seeds of the idea of human rights and the principle of legality were planted at the same time. Though flourishing at different times, today these concepts are united and integrated at the same point. Therefore, in the thesis study, an important emphasis was aimed to be laid on the development of human rights in parallel with the development of the principle. The first step for the meaning of the principle to reach its present state was taken with the Enlightenment Period, an important turning point in human history. Although the principle of legality can be traced back the time when there was a primitive law in question, the principle of legality has functioned as a normal and limited rule in terms of its effects, not as an assurance mechanism. However, the legality principle cannot be said to be a source of rights and freedom without its function to limit the government. Therefore, it is possible to find the philosophical and legal roots of the principle of legality in the Enlightenment Period. When looking at the ideas that paved road for the Enlightenment Period and the legal texts such as the 1789 Declaration of Human and Citizens' Rights and the Virginia Human Rights Declaration of 1776, the idea of limiting the state and its organs come to the fore. Such thinkers as Locke, Rousseau, Beccaria, who were the important architects of this period, tried to limit the governments by highlighting the laws within the framework of the social contract they depicted. Beccaria, in particular, was the first thinker to point out that laws could be assured in the field of criminal law, where arbitrariness resulted in severe consequences. The legal arrangements handled during the Enlightenment Period also resorted to the legality principle to limit the government in parallel with the ideas that paved road for the Enlightenment. Therefore, the legality principle can be said to have marked the Enlightenment Period as a tool that emerged and strengthened with the idea of limiting the government. The ideas put forward in terms of limiting the government deeply shook the 18th century society at its core and gave rise to a reconsideration of the relationship between the government and its citizens. However, these rights acquired against the state were granted to groups of people with certain characteristics, while women, non-property owners and non-whites were not entitled to these rights. In this regard, the concept of rights emerges as a privilege rather than comprising all people in the eighteenth century. This situation undermined the idea of limiting the government, while making the legality principle vulnerable to social changes as well as causing the principle not to have a stable line. Russia and Nazi Germany, where bloody developments were experienced, the legality principle was regarded as an obstacle in reaching the targeted goals. For this reason, the principle of legality was abolished, while the principle of comparison was made prominent. In addition, in such countries as Spain and China, the legality principle was also abolished, creating a suitable environment for the power to be freely manipulated. People were convicted and executed with arrangements that were unpredictable and previously unreachable. As a result of these developments, all humanity realized that it was necessary to be united under a common and stronger value to protect not just the principles but the individuals as well. This awareness led to the concept of human rights, which human beings possess only because of being a human. With the concept in question, everyone has been given the opportunity to be a subject of a right regardless of their citizenship status and privileges. However, human rights have been intended to be an uncompromising and insurmountable line as a universal value. The establishment of such a goal has had a vital importance in terms of both the legality principle and the idea of human rights. Considering what happened in the historical process, it can be seen that governments would shape the domestic law that remained within their sovereignty as they wished. Therefore, the principles and values entrusted to domestic law cannot provide sufficient assurance. In this regard, the fact that there is a universal value and grounding the principles based on this universal value have strengthened the hands of individuals against the governments. The first steps towards universalizing the concept of human rights were taken by the United Nations in 1948, which was followed by the International Covenant on Civil and Political Rights prepared by the United Nations and the European Convention on Human Rights prepared by the Council of Europe. When all these contracts are evaluated, the striking point can be seen to be the fact that the legality principle was included as a human right. This situation has led the principle of legality, which is considered as a basic principle of criminal law and a constitutional assurance, to rise to the level of human rights and also to strengthen its foundation. Therefore, the principle of legality has a universal value and protection mechanism in terms of the point it has reached as of today. For this reason, it should be taken into consideration that the principle of legality comprises the nature of such human rights as right to life and prohibition of torture. The principle of legality in crime and punishment, which is one of the greatest outcomes of Enlightenment Thought, allows an action to be punished only if it is accepted as a crime by a law rule in effect and open enough when executed. In this way, the power of the sovereign to punish is limited by the previously announced and clearly regulated rules. In addition, individuals are also provided with the opportunity to act within a legal boundary and also to exercise their rights. For this reason, the legality principle is considered to be the assurance of other rights. However, the importance of the legality should not be considered limited to its assurance function. The principle of legality, honored with being a human right due to the duty it exercises in the limitation of the government, acts as a protective function of the freedom of will as well as the function of assurance. Since free will is based on the choice between the forbidden and the non-forbidden, the principle of legality, which aims to clearly draw the boundary between these two areas, also provides protection on free will. Therefore, when the principle of legality is in question, an evaluation should be made by considering its close relationship with these values. Otherwise, one's power to dominate over his/her behavior is ignored. Regarding the subject, when we look at the Turkish doctrine and judicial decisions, it is seen that the principle of legality is not emphasized within the framework of human rights identity. This situation undermines the power of the principle, particularly from a criminal law approach where the understanding of security is of utmost importance. It is observed that some mechanisms that provide assurance to people are being compromised in order to combat crime effectively and quickly and protect the social order better. The principle of legality is at the top of these assurances that are being compromised. There are several thoughts that try to pull the understanding of law into a material understanding, advocate the regulation of the administration and the creation of crime and punishment, and aim to make the principle of comparison partially or completely effective in criminal law. It is not enough for the legality principle to have a constitutional assurance against these thoughts. In order to increase the power of the legality principle, emphasis should be placed on human rights identity. For this reason, in this study, it was tried to explain why the principle should be made an human right and also the importance it holds as a human right and evaluations were made accordingly. The principle of legality can fulfill the function of assurance and protection as a whole. The first of the parts that make up this whole is that the crimes and punishments are based on the law. According to this element, also named as monopoly of the law, the enforcement required by the criminal law must be foreseen by the law. What should be understood from the word of law should be understood as the dispositions enacted by the legislature within the scope of certain procedures. Only with such an acknowledgement can laws be considered as a source of assurance. Therefore, it is not possible to accept the views that advocate the creation of crime and punishment with sources aside from the law, thus stretching the principle of legality. Another factor that completes the principle of legality is that the rules regarding the crime and punishment which are against the individual cannot be applied backward. This rule prevents a law from being enforced in terms of actions performed before it comes into force. The punishment of an action which does not constitute a crime during its execution with a regulation that comes into force later on would cause damages to freedom of will, even if this regulation is based on the law. For this reason, it is imperative that the rules involving crime and punishment be forwardly effective so that the legality principle can perform its assurance function. However, the quality of non-retroactivity is not enough for the assurance function to work. By emphasizing the monopoly of the legislative power, there is also a need for a comparison ban which ties the judges in terms of creating crime and punishment. Since it is not possible to exclude interpretation from the field of law, measures should be taken to ensure that the interpretation is resorted within certain limits. Comparison ban comes first among these measures. The ban prohibits the judge from going beyond the literal rule and purpose of the law creating a new rule, almost like a legislator. Thus, fundamental rights and freedoms have been tried to be secured by drawing a clear line in terms of the judicial body. Another factor that contributes to the provision of this assurance concerns the determination of crimes and penalties. The principle of legality basically requires individuals to understand the criminal and punishment provisions included in the law and to direct their behavior accordingly. Understanding of the said provisions is not in the nature of monopoly of the law, backward enforcement and comparison ban. At this very point, the principle of certainity, which expresses that the concepts included in the law are clear enough, takes over. In this way, it can be mentioned that people literally know about the provisions related to crime and punishment and that they can distinguish between legitimate and non-legitimate ones. As can be seen, even if the elements in question seem to be making sense alone, they can only be functional when they become a whole. For this reason, the elements that complete the legality principle should be examined under a separate title and in detail. During this examination, an understanding adopted both in Turkish practice and in the case law of the European Court of Human Rights should be conveyed. Because, unlike the Turkish practice, the European Court of Human Rights interprets the concepts that constitute a basis for conviction independently from the domestic law. This approach ensures that sanctions, not considered as punishment in appearance but punitive in terms of their quality and consequences, are subject to the principle of legality by preventing any mislabeling. Nevertheless, the European Court of Human Rights, which evaluates the predictability and accessibility of criminal and criminal regulations, is also important in terms of the application of the principle, not only in terms of form but also basis.
Benzer Tezler
- Hukuk güvenliği bakımından mülkiyet hakkına vergisel müdahaleler: AİHM kararları ışığında bir inceleme
Tax interventions on right to property in terms of legal security: An examination in the light of ECHR decisions
AYŞE NUR YAYLA
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
HukukGalatasaray ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ BALCA ÇELENER
- Türk hukukunda önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbiri
Supervision of communication for prevention in Turkish law
EMRAH TAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
HukukYalova ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ CAN CANPOLAT
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile Ceza Muhakemesi Hukukunda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi
Supervi̇si̇ng the communi̇cati̇on through telecommuni̇cati̇on i̇n law on cri̇mi̇nal procedure i̇n accordance wi̇th the verdi̇cts of European Court of Human Ri̇ghts
SEYFİ BULDUK
- Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma (CMK Md. 134)
Search, copy and seizure in computers, computer programs and their files (CPC Art. 134)
ÇAĞATAY YÜKSEL
Yüksek Lisans
Türkçe
2022
HukukDokuz Eylül ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ PINAR BACAKSIZ
- Yargıtay Kararlarının mülkiyetin müsadere edilmesi bağlamında incelenmesi
Examination of supreme Court Decisions in the context of property confiscation
MERVE ALTIN
Yüksek Lisans
Türkçe
2024
HukukAnkara Sosyal Bilimler ÜniversitesiKamu Hukuku Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ MERVE ÜNAL AÇIKGÖZ