Geri Dön

Vergilendirmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda yatırım tahkimi

Investment arbitration in tax-related investment disputes

  1. Tez No: 885989
  2. Yazar: ALEYNA KALENDER
  3. Danışmanlar: DR. ÖĞR. ÜYESİ BALCA ÇELENER
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Hukuk, Law
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Özel Hukuk Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 225

Özet

Vergilendirme yetkisi, devletlerin mali egemenliğinin içerdiği en önemli yetkilerden biridir. Bu nedenle, tahkim ve vergilendirme, geleneksel olarak birbirinden farklı ve birbirini dışlayan alanlar olarak görülmüştür. Ancak, özellikle son yirmi yılda, yatırım tahkimine götürülen vergilendirmeyle ilişkili uyuşmazlıkların sayısı giderek artmıştır. Doğrudan veya dolaylı olarak vergilendirme tedbirlerine dayanan yüze yakın yatırım uyuşmazlığı bulunmaktadır. Yakın zamanda yatırım tahkiminde verilen en büyük kararlar, vergilendirme ile ilgili konuları ele almıştır. Vergilendirme ve yatırım hukuku arasındaki etkileşim, birçok çalışmaya konu olmuş ve önemli bir tartışma alanı haline gelmiştir. Uluslararası vergi hukuku ve uluslararası yatırım hukuku ilk bakışta iki farklı alan gibi gözükse de birbiri ile sürekli etkileşim halindedir. Bu çalışma, bu iki alanın etkileşimini ön planda tutarak vergilendirmeyle ilişkili yatırım uyuşmazlıklarını konu almaktadır. Uluslararası uyuşmazlıklardaki eğilimler, uluslararası vergi hukuku ve uluslararası yatırım hukuku arasındaki örtüşmenin iyi bir göstergesidir. Birçok yabancı yatırımcı, vergilendirmeyle ilişkili uyuşmazlıklarını çözmek için, uluslararası vergi anlaşmalarını kullanmak yerine, yatırım anlaşmalarına dayanarak yatırım tahkimine başvurmaktadır. Bunun nedeni, uluslararası vergi anlaşmaları kapsamındaki uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde vergi mükelleflerinin pasif rolüdür. Vergi mükellefi, Karşılıklı Anlaşma Usulünü başlatma hakkına sahip olsa da uyuşmazlık uluslararası alana taşındığında uyuşmazlığın bir tarafı olamamakta ve süreç iki akit devletin yetkili makamları tarafından yürütülmektedir. Zorunlu ve bağlayıcı Vergi Tahkimi de uluslararası yatırım anlaşmalarıyla yabancı yatırımcılara tanınan haklara kıyasla, vergi mükelleflerine alternatif ve bağımsız bir uyuşmazlık çözüm yöntemi sunmamaktadır. Uluslararası yatırım anlaşmalarında, yatırımcılara ev sahibi devlete karşı doğrudan dava açma imkânı verilmiştir. Yatırım tahkimi, politik unsurlardan arınarak uyuşmazlığın gerçek tarafları arasında bir uyuşmazlık çözüm yöntemine dönüşmüştür. Ek olarak, yatırım tahkiminde hakem kararlarının icrası yatırımcılar lehine oldukça kolaylaştırılmıştır. Tüm bu nedenlerle şu an için yatırım tahkiminin, vergi anlaşmalarında yer alan Karşılıklı Anlaşma Usulü ve Vergi Tahkimine kıyasla çok daha avantajlı bir uyuşmazlık çözüm yolu olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, çalışmanın giriş bölümü, vergi ve yatırım arasındaki ilişkiye değinerek mükelleflerin uluslararası vergi uyuşmazlıklarının çözümündeki yeri odaklı olarak, yatırım tahkiminin neden vergilendirmeyle ilişkili uyuşmazlıklarda bu kadar önemli bir noktaya geldiğini ortaya koymaktadır. Çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, vergilendirmeye ilişkin konularda yatırım tahkiminin kapsamı ele alınmıştır. İkinci bölümde ise, uluslararası yatırım hukukunda vergilendirmeye yönelik sağlanan korumalar incelenmiştir. xx Vergilendirmeyle ilişkin konularda yatırım tahkiminin kapsamını belirlemek için ilk olarak yetki ve kabul edilebilirlik konularına dair genel bilgiler verilerek, yatırım tahkimine giriş niteliğinde bir başlık oluşturulmuştur. Aynı zamanda bu bölümün amacı, kapsamın belirlenmesinde yararlanılacak bazı düzenlemelerin hukuki niteliğini saptayabilmek için ön bilgiler vermektir. Bu amaçla, ilk olarak yargı yetkisi ve kabul edilebilirlik hakkında genel bilgiler verilmiş, daha sonrasında yatırım tahkiminde yetkinin belkemiği olan tahkime rızanın nasıl verilebileceği incelenmiştir. Akabinde, verilen rıza bağlamında yargılama yetkisinin kapsamı, ICSID Konvansiyonu odağında, kişi, konu, zaman ve yer bakımından olmak üzere dört ana başlık altında incelenmiştir. Kapsamın belirlenmesinde ikinci olarak, vergilendirmeye ilişkin yatırım uyuşmazlıklarında tahkime elverişlilik konusuna değinilmiştir. Tahkime elverişlilik, hangi uyuşmazlıkların tahkimde çözümlenebileceğine ilişkin bir tanıma-tenfiz engelidir. Her ne kadar ICSID Konvansiyonu uyarınca verilmiş hakem kararları tanıma ve tenfiz sürecinden geçmese de ICSID dışında görülen bazı yatırım uyuşmazlıkları bakımından tahkime elverişliliğe ilişkin bir bölümün çalışmaya eklenmesine gerek görülmüştür. Ayrıca, vergilendirmeye ilişkin uyuşmazlıkların tahkimde çözümlenmesi, hassaslıkla yaklaşılan ve tahkime elverişli olmadığı gözüyle bakılan bir konu olduğundan bazı hususların açıklığa kavuşturulabilmesi için vergi uyuşmazlıkları bakımından tahkime elverişlilik, vergilendirmeyle tahkimde karşılaşılan üç durum üzerinden açıklanmıştır. Kapsamın tayininde üçüncü olarak, vergi uyuşmazlıkları ve vergilendirmeyle ilişkili yatırım uyuşmazlıkları arasındaki fark açıklanmaya çalışılmıştır. Bu mesele, çalışmanın kritik noktalarından birini oluşturmaktadır. Uluslararası yatırım anlaşmaları ve vergi anlaşmalarının farklı maddi amaçları ve etkileri bulunmakta, bunlardan doğan uyuşmazlıklar da birbirinden ayrılmaktadır. Vergi uyuşmazlıkları ve vergilendirmeyle ilişkili yatırım uyuşmazlıkları da esasında bu anlaşmalar arasındaki ayrımla paralel olarak farklılık göstermektedir. Vergi uyuşmazlıkları belirli bir işlemin vergilendirilebilir olup olmadığına ilişkindir. Oysa yatırım tahkiminde, bir vergilendirme tedbirinin yatırım anlaşmalarında sağlanan korumaları ihlal edip etmediğine dair uyuşmazlıklar değerlendirilmektedir. Bu nedenle, yatırım tahkiminde vergi uyuşmazlıkları değil, vergilendirmeyle ilişkili yatırım uyuşmazlıkları çözümlenebilecektir. Bu konuda son yıllarda verilen kararlar da uluslararası yatırım anlaşmaları ve vergi anlaşmaları arasındaki etkileşimin bir sonucu olan bu ayrımı vurgulamaktadır. Devletler, vergilendirme yetkilerinin sınırlandırılabileceği endişesiyle, yatırım anlaşmalarının vergi konularına uygulanmasını engellemek için anlaşmalara çeşitli hükümler ekleme eğilimindedirler. Uluslararası yatırım anlaşmalarında vergilendirmeye yönelik vergi istisna hükümleri ve vergi veto hükümleri olmak üzere iki tip sınırlama gözlenmiştir. Vergilendirmeye ilişkin yatırım uyuşmazlıklarının kapsamının belirlenmesinde son olarak yatırım anlaşmalarında vergilendirmeye ilişkin getirilen sınırlamalar incelenmiştir. Uluslararası yatırım anlaşmaları, taraf devletlerin yasama ve düzenleme yapma yetkisini korumak için insan, hayvan, bitki yaşamının veya sağlığının korunması, doğal kaynakların korunması gibi bazı önemli menfaatlere ilişkin genellikle bir veya daha fazla istisna içerebilmektedir. Mali egemenliklerini korumak için devletler, özellikle yeni yaptıkları anlaşmalara vergi istisna hükümlerini eklemektedirler. Adeta bir matruşka bebeği gibi istisnalar içerisinde istisnalar içeren bu hükümler, çoğunlukla oldukça karmaşıktır. Anlaşmaların vergi konularını herhangi bir çekince olmaksızın anlaşmanın uygulama alanı dışına bırakmaları mümkündür. Sadece bazı korumaların istisna kapsamında bırakıldığı hükümler de bulunmaktadır. Ayrıca devletler, vergi anlaşmalarının yatırım anlaşmasına göre öncelikli olduğunu belirten vergi anlaşmalarının uygulanması lehine bir çatışma hükmünü anlaşmalarına eklemeyi tercih etmektedir. Bazı anlaşmalar ise doğrudan ve dolaylı vergiler arasında ayrım yapmaktadır. Yürürlükteki yatırım anlaşmaları incelendiğinde, vergi istisna hükümleri nispeten yeni düzenlemeler olduğundan, vergi konularının birçok anlaşmada istisna edilmediği saptanmıştır. Uluslararası yatırım anlaşmalarında yer alan istisna hükümleri değerlendirildiğindeyse çoğu yatırım anlaşması, vergilendirmeye ilişkin konuları tamamen istisna etmemekte, bazı koruma standartlarının, özellikle ulusal muamele ve en çok gözetilen ulus muamelesi standartlarının, vergilendirmeye ilişkin konulara uygulanmayacağını düzenlemektedir. Dolayısıyla, çoğu durumda, kamulaştırmaya karşı korumalar ve adil ve hakkaniyetli muamele yükümlülükleri, vergilendirme tedbirleri bakımından da uygulanacaktır. Vergi istisna hükümleri genellikle“vergi konuları”veya“vergi tedbirleri”ifadeleriyle kaleme alınmıştır. Bu ifadeler, uluslararası yatırım anlaşmalarında genellikle tanımlanmamakta ve hakem heyetlerinin istisna hükümlerini yorumlaması gerekmektedir. Bu nedenle, istisna hükümlerinin kapsamı ve yorumu için bu hükümlerin içinde yer alan terimlerin anlamı ayrı ayrı irdelenmiştir. İlk olarak vergi konularının kapsamı incelenerek temel olarak dört durumun vergi konularına ilişkin istisna hükümleri kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilmiştir. Vergi konuları aksi anlaşmada belirtilmedikçe sigorta primleri ve karşılığı olan mali yükümlülükleri kapsamamakta, gümrük vergileri ve doğrudan-dolaylı vergileri kapsamaktadır. İkinci olarak istisna hükümlerinde yer alan vergilendirme tedbirleri ifadesinin kapsamına değinilmiştir. Vergilendirme tedbirlerinin bireysel ve düzenleyici tedbirlerden ve mahkeme kararlarından hangilerini kapsadığı anlaşmanın lafzı ve bağlamına göre belirlenmektedir. Son olarak, yatırımcı ve ev sahibi devlet arasında bir sözleşmenin bulunması halinde yatırımcının vergilendirmeye ilişkin taleplerinin niteliği ve istisna hükümlerinin bu talepler bakımından durumu incelenmiştir. Yatırım anlaşmalarına vergi konularının uygulanmasını sınırlandıran bir diğer hüküm vergi veto hükümleridir. Vergi veto hükümleri olan anlaşmalarda bir yatırımcının talebini tahkime sunabilmesi için ev sahibi devletin ve yatırımcının kendi devletinin yetkili makamlarının tedbirin kamulaştırma olmadığı konusunda ortaklaşa karara varmamaları gerekir. Bu hükümler, vergiyle ilgili uyuşmazlıklarda yetkili vergi makamlarının anlaşma hükümlerini yorumlamasında daha büyük bir rol oynamasına olanak tanırken, aynı zamanda haksız iddialar için de bir filtre sağlamaktadır. Vergilendirmeye ilişkin uyuşmazlıkların yatırım tahkiminde kapsamına ilişkin sunulan bu çerçeveden sonra, bu kapsam içerisine giren uyuşmazlıklarda yatırımcılara nasıl korumalar sağlandığı ikinci bölümde açıklanmıştır. Yatırımcılar, vergilendirmeye ilişkin konularda sıklıkla kamulaştırmaya ilişkin getirilen korumaların ve adil ve hakkaniyetli muamele yükümlülüğünün ihlali iddiasıyla yatırım tahkimine başvurmaktadır. Bu nedenle, bu bölüm altında vergilendirmeye ilişkin korumalar iki başlık altında incelenmiştir. Bu standartların vergi alanında ne ölçüde uygulanabilir olduğu ve hakem heyetlerinin vergi konularına ilişkin egemenlik yetkileri üzerinde karar verirken bu standartları nasıl ele aldıkları açıklanmıştır. xxii Doğası gereği vergilendirme, mükellefin parasının alınması etkisini doğurmaktadır. Ancak sadece bu nedenle vergilendirme tazmin edilebilir hale gelmemektedir. Vergilendirme, kural olarak kamulaştırma sayılmamaktadır. Bununla birlikte, özellikle aşırı ve mükerrer vergi uygulamaları gibi bazı durumlarda vergi uygulamalarının kamulaştırma boyutuna ulaştığı kabul edilebilir. Bir vergilendirme tedbiri doğrudan veya dolaylı kamulaştırma olarak nitelendirilebilir. Bu nitelendirme büyük ölçüde tedbirin yapılma şekline, işleyişine, etkisine ve yatırımcının anlaşma kapsamındaki talebini nasıl çerçevelendirdiğine bağlı olmaktadır. Uluslararası yatırım hukukunda doğrudan kamulaştırma, devletin açıkça ve kasıtlı olarak mülkiyete el koyduğu ve/veya mülkiyeti kendisine veya devlet tarafından yetkilendirilmiş bir üçüncü tarafa devrettiği durumlarda gerçekleşmektedir. Vergilendirme tedbirlerinin para veya diğer varlıkların doğrudan alınması sonucunu doğurduğu durumların doğrudan kamulaştırma teşkil edebileceği kabul edilmektedir. Bu durum özellikle, paranın doğrudan devletin eline geçtiği vergi iadeleri bağlamında önemlidir. Vergi iadelerinin geriye dönük olarak reddedilmesi, ödenmesi gereken para alacağından esaslı bir mahrumiyet teşkil edebilecektir. Dolaylı kamulaştırma ise mülkiyetin hukuki veya fiziki olarak sahibinde kaldığı ancak devletin bazı düzenlemeleri nedeniyle ekonomik değerinin ortadan kaldırıldığı ya da yatırımcının mülkiyetinden kaynaklanan haklarının kısıtlandığı durumlarda ortaya çıkar. Dolaylı kamulaştırmanın tespitinde iki yaklaşım öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki ev sahibi devlet tasarrufunun yabancı yatırım üzerinde oluşturduğu etkiyi esas almaktadır. İkinci görüş ise tasarrufun uygulanma amacını esas almaktadır. Bu başlık atlında her iki görüşe ilişkin vergilendirme tedbirleri ekseninde açıklamalarda bulunulmuştur. Bu bağlamda, sadece nicel kriterlerin kamulaştırmayı belirlemek için yeterli olmadığı ve yatırımcının meşru beklentileri, verginin ayrımcı niteliği gibi faktörlerin normal ve el koyucu vergilendirme tedbirlerini birbirinden ayırmak için dikkate alınması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolaylı kamulaştırmanın tespiti, özellikle vergi tedbirleri bağlamında karmaşık ve hassas bir dengeyi gerektirir. Devletlerin aldığı tedbirlerin yatırımcıların aldığı riskler kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi gerekir. Hakem heyetleri, vergi tedbirlerinden kaynaklanan kayıpların kamulaştırma anlamına geldiği sonucuna şüpheyle yaklaşmaktadır. Dolaylı kamulaştırmanın oluştuğunun tespit edilmesi durumunda meşru bir kamulaştırma için şartların oluşup oluşmadığı incelenmelidir. Bu şartlar bir sonraki bölümde kısaca açıklanmıştır. Buna göre hukuka uygun bir kamulaştırma kamu yararı amacıyla, ayrım yapmadan, usul kurallarına uygun olarak ve karşılığında tazminat ödenmesi suretiyle yapılmalıdır. Tazminat ödenmesi ile hukuka uygun hale gelebilecek kamulaştırmalar ile tazminat dışındaki şartlara aykırı olan kamulaştırmalar arasında bir ayrım yapılmaktadır. Bir vergilendirme tedbirinin kamulaştırıcı olduğu tespit edildikten sonra, devletlerin kamulaştırıcı nitelikteki vergilendirme tedbirleri için bir tazminat vermesi çok olası değildir. Kamulaştırmanın tespitinde esas alınacak yönteme göre ayrımcı vergilendirme tedbirleri bakımından farklı sonuçlara ulaşılabileceği bu bölümde değerlendirilmiştir. Öğretinin ve kamuoyunun çokça ilgisini çeken ve vergi kamulaştırmasında devletin sorumluluğunun kabul edildiği nadir davalardan olan Yukos davaları ayrıca ele alınmıştır. Bu davalardaki vakıaların ve verilen kararların, uluslararası yatırım hukuku ve uluslararası vergi hukuku arasındaki belli noktalardaki kopukluğa dair sembolik bir önemi vardır. Bu doğrultuda hakem heyetlerinin yürürlükteki vergi anlaşmaları ve ulusal vergi kuralları perspektifinde yatırım anlaşmalarını değerlendirerek vergi mükelleflerinin haklarını etkin bir şekilde koruma konusunda önemli bir rolü bulunmaktadır. Kamulaştırmaya ilişkin korumalar vergilendirme tedbirleri bakımından açıklandıktan sonra Sütun 2 gelişmeleri bu korumalar bakımından ele alınmıştır. İlk olarak kısaca Sütun 2 gelişmelerinden ve bu amaçla devletlerin benimseyebileceği yöntemlerden bahsedilmiştir. Daha sonrasında bu gelişmelerin kamulaştırma bakımından devletlerin yatırım hukukunda bir sorumluluğunu doğurmayacağı kanaatine varılmıştır. Vergilendirmeye ilişkin sağlanan korumalarda kamulaştırmaya ilişkin garantilerden sonra ikinci olarak adil ve hakkaniyetli muamele standardına değinilmiştir. Yatırım hukukunun temel prensiplerinden biri haline gelen adil ve hakkaniyetli muamele kavramı, çok sayıda hukuki kavrama atıfta bulunmaktadır. Vergilendirmede ayrımcılık yapmama ilkesi Dünya Ticaret Örgütü hukuku, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği hukuku, uluslararası vergi anlaşmaları hukuku ve yatırım hukuku da dahil olmak üzere uluslararası hukukun çeşitli dallarına nüfuz etmektedir. Bu doğrultuda bu bölümde ilk olarak uluslararası vergi anlaşmalarında yer alan ayrımcılık yapmama ilkesi ile adil ve hakkaniyetli muamele kavramının ilişkisi değerlendirilmiştir. Adil ve hakkaniyetli muamele standardı, ev sahibi ya da kaynak devlete bir vergi anlaşması kapsamındaki ayrımcılık yapmama yasağından daha geniş bir yükümlülük yükleyeceği için herhangi bir uyumsuzluk ortaya çıkmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Hakem heyetlerinin içtihatları incelendiğinde adil ve hakkaniyetli muamele yükümlülüğü, yatırımcılara ve yatırımlara keyfi veya ayrımcı şekilde muamele etmekten kaçınmayı, adil yargılanma hakkının ve adalete erişim hakkının ihlaline yol açmamayı, yatırımcılara ve yatırımlara şeffaf ve tutarlı bir şekilde muamele etmeyi, yatırımın yapıldığı hukuki ve ticari çerçevenin kökten değiştirilmesinden kaçınmayı ve bir yatırımcının meşru beklentilerini boşa çıkaracak şekilde hareket etmekten kaçınmayı kapsamaktadır. Bu yükümlülüklerden özellikle meşru beklentiler, adil yargılanma hakkı ve şeffaflık üzerinde durularak ayrı başlıklar altında incelenmiştir. Adil ve hakkaniyetli muamele yükümlülüğünün de Sütun 2 kuralları karşısındaki durumu son olarak değerlendirilmiştir. Küresel asgari vergi, uygulamada hükümetlerin kurumlar vergisi teşviklerini geri çekmesine neden olabilir. Bu tür tedbirlerin adil ve hakkaniyetli muamele standardı ile uyumluluğu önemli ölçüde yabancı yatırımcının özel durumuna bağlıdır. Vergi kanunlarının kendisinin meşru bir beklentiye yol açması oldukça zor gözükmekle beraber hakem heyetlerinin kanunlara dayanan meşru beklentileri kabul ettiği bazı davalar bulunmaktadır. Düzenleyici kararlılık açısından da küresel asgari verginin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Asgari vergi, uluslararası düzeyde uzun süren bir tartışmanın sonucu olduğundan yabancı yatırımcıların bu değişikliklerin öngörülebilir olmadığını ileri sürmeleri zor gözükmektedir. Bu da GloBE Kurallarının yatırım anlaşmalarına uyumu konusunda güçlü bir karineden faydalandığı anlamına gelmektedir. Bu çalışma ilk olarak vergi ve tahkimin birbirlerini dışlayan kavramlar olmadığını göstermektedir. Devletler, vergilendirmeye ilişkin konuların yatırım tahkiminde görülmesini çeşitli hükümlerle engellemeye çalışsalar da bu hükümler ya anlaşmaların geneline bakıldığında azınlıkta kalmakta ya da efektif bir şekilde vergilendirmeye ilişkin davaların tahkimde görülmesini engelleyememektedir. Son yıllarda yatırım tahkiminde verilen kararlar ve politika yapıcıların endişeleri, vergi hukuku ve yatırım hukukunun örtüştüğü bu alanda daha iyi tasarlanmış uluslararası kurallar ve politikalara ihtiyaç duyulduğunu ve bu iki alanın iş birliği içerisinde hareket etmeleri gerektiğini göstermektedir.

Özet (Çeviri)

The jurisdiction to tax is a fundamental aspect of a state's fiscal sovereignty. Traditionally, arbitration and taxation were viewed as separate fields. However, in the past two decades, tax-related disputes in investment arbitration have surged, with nearly a hundred cases involving taxation measures. Some of the most significant recent decisions in investment arbitration have centered on tax issues, highlighting the growing interaction between taxation and investment law. At first glance, international tax law and international investment law may appear to be two separate fields, but they are in constant interaction. This study examines tax-related investment disputes by focusing on this interaction Trends in international disputes reveal the overlap between international tax law and international investment law. Many foreign investors opt for investment arbitration to resolve tax-related disputes instead of relying on international tax treaties. This preference arises because taxpayers have a limited role in dispute resolution under international tax treaties. While they can initiate the Mutual Agreement Procedure (MAP), they cannot participate once the dispute reaches the international level, as the process is conducted by the competent authorities of the two contracting states. Unlike MAP and tax arbitration under tax treaties, investment arbitration offers taxpayers a direct and independent dispute resolution method. International investment treaties allow investors to bring claims directly against host states, making investment arbitration a depoliticized and efficient dispute resolution mechanism. The enforcement of arbitral awards in investment arbitration is also simplified, favoring investors. Consequently, investment arbitration is seen as a more advantageous option compared to MAP and tax arbitration provided in tax treaties. The introduction of this study highlights the relationship between taxation and investment, focusing on why investment arbitration has become so crucial in resolving tax-related disputes for taxpayers in the context of international tax disputes. The study consists of two main sections. The first section explores the scope of investment arbitration in tax-related matters. The second section examines the investment protection standards afforded to foreign investors concerning taxation. To determine the scope of investment arbitration in tax-related matters, the study first provides an overview of jurisdiction and admissibility, establishing the foundation for understanding investment arbitration. This section would help to identify the legal nature of various aspects determining the scope, beginning with a discussion of jurisdiction and admissibility in general terms. It then examines how consent to arbitration, which forms the basis of jurisdiction, can be granted. The scope of jurisdiction, based on given consent, is discussed under four main headings: personal jurisdiction, subject matter jurisdiction, temporal jurisdiction, and territorial jurisdiction, focusing on the ICSID Convention. The second aspect addresses the arbitrability of tax-related investment disputes. Arbitrability defines which disputes can be resolved through arbitration and acts as a recognition-enforcement barrier. Although ICSID awards are not subject to the recognition and enforcement process, arbitrability is still relevant for some disputes outside ICSID. The arbitrability of tax disputes in arbitration is explained through three scenarios, given the sensitive nature and perception that tax disputes may not be arbitrable. The third aspect clarifies the difference between tax disputes and tax-related investment disputes. This distinction is crucial as international investment treaties and tax treaties have different purposes and effects, leading to distinct types of disputes. The proper tax disputes concern the taxability of a specific transaction, while investment tribunals are tasked with determining whether the respondent State has breached substantive standards of treatment under the investment treaty through the exercise of its authority in the field of taxation, and whether liability arises as a result. Thus, investment arbitration resolves tax-related investment disputes, not tax disputes. Recent decisions highlight this distinction, reflecting the interaction between international investment treaties and tax treaties. States often include provisions in treaties to preserve their taxing powers. Two types of limitations in international investment treaties are taxation carve-outs and tax veto provisions. The final aspect of this section examines these limitations. International investment treaties often include exceptions for important interests, such as protecting life or health and conserving natural resources, to safeguard legislative and regulatory authority. To protect fiscal sovereignty, states include tax carve-out provisions in international investment treaties. The balance between these interests is founded or tried to be found in taxation carve-out provisions in investment treaties. This hard dilemma caused complicated provisions that seem like a Russian doll,“matryoshka”. The first possibility of tax carve-out is general exclusion. Such a provision excludes tax matters from the treaty scope of application without any reservation. It is also possible that the investment treaty applies to taxation matters only in limited ways. Another possible carve-out is specific and explicit exclusion based on the distinction between the type of taxes (direct and indirect taxes). Another type that can be found is a conflict clause in favour of tax treaty application. Many treaties distinguish between direct and indirect taxes. A review of existing treaties shows that tax carve-out clauses are relatively new, and most do not fully carve-out tax matters. However, some protections, such as against expropriation and fair and equitable treatment, generally still apply to taxation measures. Tax carve-out provisions are typically undefined in international investment treaties, requiring arbitral tribunals to interpret them. This section analyzes the meaning of terms within carve-out provisions, examining the scope of“tax matters”and“taxation measures”. First, the scope of tax matters is examined, evaluating whether four basic scenarios fall within the scope of tax carve-out provisions. Tax matters generally include customs duties and direct-indirect taxes unless otherwise specified. Second, the scope of tax measures within carve-out clauses is addressed, determining whether individual and regulatory measures and court decisions are covered based on the text and context of the treaty. Finally, if a contract exists between the investor and the host state, the nature of the investor's tax-related claims and the status of carve-outs regarding these claims are examined. Another provision limiting the application of investment treaties to tax matters is the tax veto provisions. Some treaties foresee joint consultation on tax measures of the relevant tax authorities. An investor can only submit a claim to arbitration if the competent authorities of both the host and home state do not jointly determine that the measure is not an expropriation. The joint taxation veto allows competent tax authorities to play a larger role in the interpretation of exceptions in tax-related disputes under investment treaties, while also providing a filter for unmeritorious claims. Following this framework, the second section explains the investment protection standards afforded to investors in tax-related investment disputes. Investors often claim violations of protections against expropriation and requirements for fair and equitable treatment in taxation. This section examines these protections, explaining how they apply in the tax context and how arbitral tribunals approach sovereign tax authority. By its nature, taxation involves the taking of the taxpayer's money, but this alone does not constitute taxation compensable. Generally, taxation is not considered expropriation. However, in certain cases, such as excessive and repeated tax practices, tax measures may be deemed expropriatory. A taxation measure can be characterized as either direct or indirect expropriation, largely depending on how the measure is implemented, its operation, its impact, and how the investor frames the claim within the treaty. Direct expropriation occurs when the state explicitly takes ownership or transfers it to itself or a third party. Domestic tax measures may amount to direct expropriation where they involve the direct taking of money or other assets. This is especially discernible in the context of tax refunds because the money (property) is already in the hands of the state. This is particularly relevant in the context of retroactively denied tax refunds, which can amount to substantial deprivation of the owed money. Indirect expropriation involves situations where ownership remains with the owner, but the investment will be deprived of its economic use. Two approaches are used to determine indirect expropriation: one based on the effect on the foreign investment and the other on the measure's purpose. Both approaches are discussed regarding tax measures. It is concluded that quantitative criteria alone are insufficient to determine expropriation; factors like legitimate expectations and discriminatory nature of the tax should be considered. Determining indirect expropriation, especially in tax contexts, requires balancing state measures and investor risks. Arbitral tribunals approach claims of tax measure expropriation with skepticism. If indirect expropriation is established, the conditions for lawful expropriation must be examined. These conditions, briefly explained in this section, require expropriation to be conducted for a public purpose or interest, in a non-discriminatory manner and against the payment of compensation that is prompt, adequate and effective. A distinction is made between expropriations that can be rendered lawful with compensation and those violating conditions other than compensation. It is unlikely that states will provide compensation for expropriatory tax measures once such measures are identified. Different conclusions may be reached for discriminatory tax measures depending on the method used to identify expropriation. The Yukos cases, rare examples of state responsibility for tax expropriation, are discussed. These cases illustrate the disjunction between international investment law and international tax law and the critical role of arbitral tribunals in protecting taxpayer rights. After explaining protections against expropriation in relation to tax measures, the study considers Pillar 2 developments. It briefly discusses Pillar 2 developments, and the rules states may adopt, concluding that these developments are unlikely to result in state liability in investment law for expropriation. The second protection discussed in this section is the fair and equitable treatment (FET) standard. The concept of fair and equitable treatment, which has become one of the fundamental principles of investment law, refers to a number of legal concepts. The principle of non-discrimination in taxation permeates various branches of international law, including World Trade Organization law, Council of Europe and European Union law, international tax treaty law and investment law. Accordingly, this section first assesses the relationship between the principle of non-discrimination in international tax treaties and the concept of fair and equitable treatment. Since the fair and equitable treatment standard would impose a broader obligation on the host or source state than the prohibition of non-discrimination under a tax treaty, it is concluded that no incompatibility arises. The jurisprudence of the tribunals indicates that the fair and equitable treatment obligation includes the obligation to refrain from treating investors and investments in an arbitrary or discriminatory, treat investors and investments in a transparent and consistent manner, avoid radical alteration of the legal and business framework under which the investment was made, refrain from acting in a manner that frustrates the legitimate expectations of an investor and not violating the right to a fair trial and the right to access to justice. These obligations are analyzed under separate headings, with particular emphasis on legitimate expectations, the right to a fair trial and transparency. The status of the fair and equitable treatment obligation vis-à-vis Pillar 2 rules is finally assessed. Even in the absence of a specific commitment by states, the global minimum tax may in practice lead governments to withdraw corporate tax incentives. The compatibility of such measures with the fair and equitable treatment standard depends crucially on the specific situation of the foreign investor. While the tax laws themselves are unlikely to give rise to a legitimate expectation, there are some cases where tribunals have recognized legitimate expectations based on the law. The global minimum tax should also be considered separately in terms of regulatory stability. As the minimum tax is the result of a protracted international debate, it is difficult for foreign investors to argue that these changes were not foreseeable. This means that the GloBE Rules should benefit from a strong presumption of compliance with investment treaties. In conclusion, this study demonstrates that taxation and arbitration are not mutually exclusive concepts. Although states, through various provisions, have attempted to prevent taxation from being addressed in investment arbitration; these provisions are either a minority in the overall body of treaties or are ineffective at preventing taxation claims from being heard in arbitration. Recent investment arbitration decisions and policymakers' concerns indicate that better-designed international rules and policies are needed in this area where tax law and investment law intersect, and that these two areas should cooperate

Benzer Tezler

  1. Türk vergi hukukunda hata ve düzeltme

    Errors and corrections in Turkish tax law

    DEVRİM DOĞA DİNÇER

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    HukukOndokuz Mayıs Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MURAT BATI

  2. Uluslararası vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Tahkim müessesesinin incelenmesi

    Examination of the Arbitration in international tax dispute resolution

    ARKAN YUSUFOĞLU

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    HukukAnkara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

    Maliye Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MİNE NUR BOZDOĞAN

  3. Kayıtdışı ekonomi ve Türkiye üzerine bir uygulama

    Unrecorded economy and an application for Turkey

    ERGÜN AKTÜRK

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2003

    EkonomiAtatürk Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MUAMMER YAYLALI

  4. Özel tüketim vergilerinin mükellefler üzerindeki etkisi (2011-2021)

    Effect of special consumption taxes on taxpayers (2011-2021)

    VİLDAN BÜKE ÇAKIOĞLU

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    MaliyeGaziantep Üniversitesi

    Maliye Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. YUSUF BOZGEYİK

  5. BEPS projesinin hukuki boyutu ve Türk vergi hukuku açısından etkileri

    Legal aspect of BEPS project and its effects on Turkish tax law

    İDİL KAYA TOPCU

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2018

    HukukAnkara Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. CENKER GÖKER