Geri Dön

Shawn Basey'nin Hunger öykü derlemesi üzerine eleştirel söylem çözümlemesi

Critical discourse analysis on Hunger by Shawn Basey

  1. Tez No: 913562
  2. Yazar: ÖZNUR YAĞCI
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. GÜLŞEN TORUSDAĞ
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Dilbilim, Linguistics
  6. Anahtar Kelimeler: Yazınsal Söylem, Eleştirel Söylem Çözümlemesi, İdeoloji, Kanibalizm, Hunger, Shawn Basey, Literary Discourse, Critical Discourse Analysis, Ideology, Canibalism, Hunger, Shawn Basey
  7. Yıl: 2025
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: İngiliz Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 113

Özet

Çağımızı, çağımızın düşünme biçimlerini, disiplinlerini ve çağımız toplumunu anlamak için söylemin ne olduğunu anlamak gerekmektedir. Söylemin keşfinden sonra, artık evrensel gerçeklik yoktur; gerçeklikler vardır. Gerçeklik, söylem ve söylem içinde inşa edilen şeydir. Her söylem bir gerçeklik inşasıdır ve dolayısıyla artık söylemlere tekabül eden gerçeklikler söz konusudur (Sözen, 2017: 9). Eylemlerimizi belirleyen, içinde bulunduğumuz hayatı anlamlı ya da anlaşılır kılan, dille ve dilde inşa edilen sosyal gerçekliklerdir. Doğal gerçeklik ve sosyal gerçeklik, sadece doğa bilimleri, hukuk, tıp, psikiyatri ve ekonomi gibi disiplinlerce ve onların bilgi formlarıyla üretilen bir gerçeklik değildir; birer söylem formu olarak tıbbın, ekonominin, psikiyatrinin ve doğa bilimlerinin inşa ettikleri gerçekliklerdir. Çünkü her gerçeklik bir söyleme dayanır. Fakat bütün gerçeklikler, bilimsel disiplinlerin ya da söylemlerin inşa ettiği gerçeklikler değildir; toplumda elitlerin söylemleri dışında söylemler ve bu nedenle bu söylemlerce inşa edilmiş bulunan başka gerçeklikler de vardır. Farklı gerçeklikler, farklı bilgi formlarına denk gelen farklılaşmış dil pratikleriyle, yani söylemlerle yapılanır. Birer eylem ve dil pratiği olan söylemler, farklı ideolojilere, farklı anlatımlara ve farklı beyanlara dayanır. Bütün bu dilsel eylemler, kökleri geçmişte veya şimdide bulunan sözlü/yazılı iletişim biçimleridir. Söylem, ideolojilerin yeniden üretiminde ve günlük ifadelerde vazgeçilmez bir rol oynar (Dijk V., 2003: 13). Van Dijk'e göre, toplumun grup ve kurumsal seviyesindeki ilişkileri ideolojiktir ve ideolojiler, bu ilişkileri etkileme ve açıklama gücüne sahiptir. İdeoloji, aynı zamanda, gündelik yaşam içindedir ve gündelik yaşamda insan bilincini belirleme gücüne sahiptir. Van Dijk'a göre, ideolojilerin gerçek doğasını, toplumsal pratikler ve söylemle olan ilişkilerini açıklayabilmek için ise, öncelikle onların zihinsel ya da bilişsel boyutunun iç yüzünü kavrayabilmeliyiz. 'Yanlış bilinç' ve sağduyu gibi geleneksel kavramlar ya da düşünceler gibi günlük kavramlar, ideolojilerin ne tür zihinsel nesneler olduklarının tanımını yapmaya yetebilmeleri açısından fazlasıyla belirsiz kalmaktadır. Dijk'in bu aşamada Marx ve Engels'in ideoloji tanımını yetersiz bulduğunu belirtmek mümkündür. Nasıl ki bireysel dilleri konuşmuyorsak, bireysel ideolojilerimiz de yoktur. Öyleyse, ideolojiler kişisel düşüncelerden değil, ortak toplumsal inançlardan oluşmaktadır (Dijk V., 2003: 20). İdeoloji, toplumsal bilişin bir biçimidir; daha kesin bir deyişle, bir toplumsal grubun toplumsal temsillerinin altında yatan temel inançlardır (Dijk V., 2003: 26). İdeolojiler, açık bir şekilde ifade edilebilir ve bu nedenle kolayca fark edilebilirler. Ancak bu, aynı zamanda oldukça dolaylı, sezdirmeli, üstü kapalı bir biçimde, tonlama, duraksama veya bir zamir kullanmak gibi söylemin daha az belirgin yapılarında da oluşabilir (Dijk V., 2003: 55). Söylemler ideolojileri kuşatır ancak onların yorumlanmaya ihtiyaçları vardır. Yorumun varoluş nedeni söylemdir ve yorumsuz bir söylem bir hiçtir. Söylem, bütün bunlara rağmen, bir başlangıç noktası, bir nihai temel, bir sıfır noktası değildir çünkü sıfır noktası ya da sıfır noktaları yoktur. Söylem, söylemi söylem yapan ilişkilerin var ettiği bir şeydir. Söylem bu ilişkilerin, bağlantıların kendileri de değildir; o, bu ilişkilerden daima daha fazla bir şeydir. Söylemlerin fonksiyonları bilgi, güç, iktidar, hakimiyet, otorite ve kontroldür ve bütün bunlar dilde varlık kazanır (Sözen, 2017: 10). Bilginin, gücün, ideolojinin dildeki kullanımı birer dil eylemidir ve bunların fonksiyonelliği ancak bir söylem içerisinde anlamlı hale gelir. Gündelik konuşmalarımızda anlamsız gelen ifadeler dahi, bir söylemde anlam ifade eden ve fonksiyonu olan ögelerdir. Bildiğini söylememe, bilmediği konularda geçiştirici ifadelerde bulunma eylemleri, tek başına bir anlam ifade etmese de söylem içerisinde kesinlikle bir anlama sahiptir. Söylemleri anlaşılabilir kılan, anlatım, ifade ve beyanların nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıktıkları, söylemleri kullanan söylem aktörlerinin kimliğidir. Söylemi anlaşılabilir kılan, onu kullanan aktörlerdir. Fairclough, söyleme önemli bir rol yüklemektedir. Söylem, yapıların biçimlendirilmesine ve yeniden üretimine ve dönüşümüne de katkıda bulunur. Bu yapılar, söylemsel/ideolojik bir doğaya sahiptir. Söylem, yapılar ve ilişkilerle olan ilişkilerinde yalnızca temsili değildir. Aynı zamanda bir bileşendir. İdeoloji maddi etkilere sahiptir ve söylem, toplumsal dünyayı dolduran ilişkilerin, özne ve nesnelerin yaratılmasına ve sürekli yeniden yaratılmasına katkıda bulunmaktadır (Fairclough, 2003: 159). Dolayısıyla dil, düşünceyi ve ideolojiyi taşıyan temel bir araçtır (Matheson, 2005: 5). Söylem ise, bir dilsel eylemde bulunma biçimidir. Sadece konuşmacının kullandığı dille sınırlı olmamakla birlikte, sürekli devam eden iletişimi, dilbilimsel kuralları ve gelenekleri de kapsamaktadır (Hartley, 2002: 73). Böylece dil, söylem ve ideoloji aslında tek başına ele alınması mümkün olmayan, iç içe geçmiş ve toplumsal yönlendirmede temel işleve sahip temel kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle, günlük yaşam içerisinde ideoloji somut/maddi olarak insanları belirler; söylem, bireyleri konumlandırır ve koşullandırır. Söylem ideolojiktir (Özer, 2011: 56). Fairclough'a göre, ideoloji, hem geçmiş olayların bir ürünü ve güncel olayların koşullarını oluşturan yapılarda hem de kendi koşullandırılmış yapılarını yeniden üreten ve dönüştüren olaylarda konuşlandırılmıştır. Ona göre, söylem kavramının kullanımında, dil kullanımının metinlerde beliren dilsel biçimlerini de içeren, kendi özelliklerindeki değişimleri sistematik olarak belirleyen toplumsal ilişkiler ve süreçlerle çakıştığı belirtilebilir. Söz konusu dil, ideolojinin maddi bir biçimidir ve dil, ideoloji tarafından kuşatılmıştır (Fairclough, 2003: 158). Aslında Fairclough'ın açıklamaları o kadar açıktır ki; ideoloji dilde yer almaktadır ve dil ideoloji tarafından çevrelenmiştir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise, söylemin, yapılar tarafından biçimlendirildiğidir. Eleştirel söylem çözümlemesi, söylem olarak dilin kavramsallaştırılmasını merkeze aldığı ve daha açık olarak eleştirel dil çözümlemesini toplumsal bilimlerde konumlandırdığı için 'eleştirel dilbilim' üzerine kurulmuştur (Fairclough, 1989'dan aktaran Fairclough ve Graham, 2003: 188-189). Eleştirel dilbilim ve eleştirel söylem çözümlemesinin her ikisi de Marksizim, özellikle de 20. Yüzyıl batı Marksizmi tarafından biçimlendirilmiştir (Fairclough, Wodak, 1997'den aktaran Fairclough ve Graham, 2003). Van Dijk'e göre, eleştirel söylem çözümlemesi, öncelikle söylemin kendisinden kaynaklanan ya da sonuçlanan eşitsizlik, haksızlık ve güç/iktidarın kötüye kullanılmasının söylemsel boyutlarıyla ilgilenmektedir (Dijk V., 1993: 252). Güç/iktidar, bir grubun veya üyesinin diğer gruplar üzerinde, diğerlerinin eylem özgürlüğünü kısıtlamayı içeren eylemsel ve zihni etkileyen bilişsel kontrolü içermektedir. Modern ve en etkili güç bilişseldir ve diğerlerini ikna etmeye, yönlendirmeye, diğerlerinin kendi çıkarlarının aksi yönünde düşünmesini sağlamaya dönük olanıdır. Bazı zihni yönetmeler açıktan yapılabileceği gibi, doğal görünen günlük konuşmalar ve metinler aracılığıyla rutin olarak kurnazca yeniden üretilebilir. Eleştirel söylem çözümlemesi, meşru kontrol sistemleri, sosyal düzeni doğallaştırma ve özellikle de eşitsizlik ilişkilerinin söylemsel stratejileri üzerine yoğunlaşmak durumundadır (Dijk V., 1993: 254). Eleştirel söylem çözümlemesi hem dili hem de göstergesel biçimleri, örneğin beden dili ya da görsel imgeleri içermektedir. Bu nedenle, söylem ve diğer toplumsal pratiklerin diğer ögeleri arasındaki diyalektik ilişkinin çözümlemesidir. Fairclough'un yaklaşımında temel odak, çağdaş toplumsal yaşamda yer alan radikal değişimler, söylemin değişim süreçlerinde nasıl tanımlandığı ve pratiklerin ağ yapısındaki göstergesel süreçler ile diğer toplumsal öğeler arasındaki ilişkilerdeki kaymalar üzerindedir. Ona göre, toplumsal pratiklerde söylemin rolü olduğu gibi kabul edilmemeli, çözümleme yoluyla kurulmalıdır. Nitekim, söylem, bir başka pratikte ya da pratikler kümesinde az ya da çok önemli veya dikkat çekici olabilir ve zaman içinde önemi değişebilir (Fairclough, 2003 a: 174). Bu tez, Shawn Basey'in Hunger adlı kitabındaki A Pale Death, Frozen, ve That Hidden Darkness adlı üç öyküsünün eleştirel söylem çözümlemesini yaparak yazarın ideolojisini, söylemiyle gerçekleştirmek istediği eylem/leri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Basey'in öykülerinde 'açlık karşısında insanların zor durumda kalmaları ve çaresizlik içerisinde düzene boyun eğmeleri', 'hayatta kalma mücadelesi', 'açlığın insan vücudu ve hayatındaki etkileri', 'savaşın acımasız yüzü' ve 'inanç' ele alınmaktadır.

Özet (Çeviri)

To understand our age, our age's ways of thinking, disciplines and our society, it is necessary to understand what discourse is. After the discovery of discourse, there is no longer universal reality, there are realities. Reality is what is constructed in and within discourse. Every discourse is a construction of reality; therefore, realities are now corresponding to the discourses (Sözen, 2017: 9). What determines our actions and makes our life meaningful or understandable are language and social realities built in the language. Natural and social reality are not just natural sciences or law, medicine, psychiatry and economics. They are the realities constructed by medicine, economics, psychiatry, and natural sciences, because every reality is based on a discourse. However, not all realities are realities constructed by scientific disciplines or discourses. In society, there are discourses other than the discourses of the elites and therefore there are other realities constructed by these discourses. Different realities are structured by differentiated language practices, that is, discourses, corresponding to different forms of knowledge. Discourses, which are actions and linguistic practices, are based on different ideologies, expressions, and statements. All these linguistic acts are forms of oral/written communication rooted in the past or present. Discourse plays an indispensable role in the reproduction of ideologies and daily expressions (Dijk,V., 2003: 13). According to Van Dijk, relations at the group and institutional level of society are ideological and ideologies have the power to influence and explain these relations. Ideology is also in daily life and has the power to determine human consciousness in daily life. According to Van Dijk, we must first grasp the insight of their mental or cognitive dimension to explain the true nature of ideologies and their relationship with social practices and discourse. Traditional concepts such as 'false consciousness' and common sense, or daily concepts such as ideas, remain too vague to be sufficient to describe what kind of mental objects ideologies are. It is possible to state that Dijk found Marx and Engels' definition of ideology inadequate at this stage. Just as we do not speak individual languages, we do not have individual ideologies. So, ideologies consist of common social beliefs, not personal thoughts (Dijk V., 2003: 20). Ideology is a form of social cognition; more precisely, they are the fundamental beliefs that underlie the social representations of a social group (Dijk, V., 2003: 26). Ideologies can be clearly expressed and therefore easily recognized. However, this can also occur in a rather indirect or implicit way, in less obvious structures of discourse, such as intonation, pauses or the use of a pronoun (Dijk V., 2003: 55). Discourses surround ideologies, but they need to be interpreted. The reason for existence of interpretation is discourse, and a discourse without commentary is nothing. Discourse, despite all this, is not a starting point, an ultimate basis or a zero point, because there is no zero point or zero points. It is something created by the relationships that make discourse a discourse. It is not these relations and connections themselves; discourse is always more than these relations. The functions of discourses are knowledge, power, domination, authority and control, and all of these come into existence in language (Sözen, 2017: 10). The use of knowledge, power and ideology in language is an act of language, and their functionality only becomes meaningful within a discourse. Even expressions that seem meaningless in our daily conversations are elements that have meaning and function in a discourse. The actions of not saying what you know and making evasive statements about subjects you do not know do not have a meaning on their own, but they have a meaning within the discourse. What makes discourses understandable is where, when and how narratives, expressions and statements appear, and the identity of the discourse actors who use the discourses. What makes the discourse understandable are the actors who use it. Fairclough attributes an important role in discourse. It also contributes to the shaping and reproduction and transformation of structures. These structures have a discursive/ideological nature. It is not merely representational in its relations to structures and relations. It is also a component. Ideology has material effects, and discourse contributes to the creation and constant re-creation of the relationships, subjects and objects that populate the social world (Fairclough, 2003: 159). Therefore, language is a basic tool that carries thought and ideology (Matheson, 2005: 5). Discourse is a form of linguistic action. Although it is not limited to the language used by the speaker, it also includes ongoing communication, linguistic rules and traditions (Hartley, 2002: 73). Thus, language, discourse and ideology appear as a basic concept that can not be handled alone. They are intertwined and have a basic function in social guidance. In other words, ideology concretely/materially determines people in daily life. Discourse locates and deploys individuals. The discourse is ideological (Özer, 2011: 56). According to Fairclough, ideology is deployed both in structures that are a product of past events and constitute the conditions of current events, and in events that reproduce and transform their own conditioned structures. According to him, in the use of the concept of discourse, it can be stated that language use coincides with social relations and processes that systematically determine changes in its characteristics, including the linguistic forms that appear in texts. The language in question is a material form of ideology and language is surrounded by ideology (Fairclough, 2003: 158). In fact, Fairclough's statements are so clear that; ideology is contained in language, and language is surrounded by ideology. The point that should be noted is that discourse is shaped by structures. Critical discourse analysis is founded on 'critical linguistics' as it centers on the conceptualization of language as discourse and, more clearly, positions critical language analysis in social sciences (Fairclough, 1989 as cited in Fairclough and Graham, 2003: 188-189). Critical linguistics and critical discourse analysis have both been shaped by Marxism, particularly 20th-century Western Marxism (Fairclough, Wodak, 1997 as cited in Fairclough and Graham, 2003). According to Van Dijk, critical discourse analysis is primarily interested in the discursive dimensions of inequality, injustice and abuse of power that arise or result from the discourse itself (Dijk V., 1993: 252). Power involves the cognitive control that affects the mind and the action of a group and its members over other groups, which includes restricting others' freedom of action. The modern and most effective power is cognitive, and it is the one aimed at persuading, directing, and making others think against their own interests. While some mental manipulation may be done overtly, it may be subtly reproduced routinely through seemingly natural daily conversations and texts. Critical discourse analysis must focus on discursive strategies of legitimate systems of control, naturalization of social order, and especially relations of inequality (Dijk V., 1993: 254). Critical discourse analysis involves both language and semiotic forms such as body language or visual images, and therefore it is the analysis of the dialectical relationship between discourse and other elements of social practices. The main focus in Fairclough's approach is on the radical changes taking place in contemporary social life, how discourse is defined in processes of change, and shifts in the relations between semiotic processes and other social elements in the network structure of practices. According to him, the role of discourse in social practices should not be accepted as it is but should be established through analysis. Discourse may be more or less important in another practice or set of practices, and its importance may change over time (Fairclough, 2003a: 174). This thesis aims to reveal the ideology of the author and the action or actions he wants to carry out with his words by making a critical discourse analysis of three stories named A Pale Death, Frozen and That Hidden Darkness in Shawn Basey's Hunger. In this context, Basey's stories address 'how people find themselves in a difficult situation in the face of hunger and their submission to the order in desperation', 'the struggle for survival', 'the effects of hunger on the human body and life', 'the cruel face of war' and 'faith'.

Benzer Tezler

  1. Sosyal eşitsizlikler bağlamında beslenme eşitsizliğinin incelenmesi ve gıda güvenliği açısından değerlendirilmesi

    Examination of nutritional inequality in the context of social inequalities and evaluation in terms of food safety

    MELİKE COŞKUN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    Beslenme ve DiyetetikYıldız Teknik Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. MERAL UZUNÖZ

  2. İdeal olmayan da-da düşürücü dönüştürücüler için optimal kesir dereceli pıd denetleyici tasarımı

    Optimal fractional order pid controller design for non-ideal dc-dc buck converters

    CİHAN ERSALI

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Elektrik ve Elektronik MühendisliğiBatman Üniversitesi

    Elektrik-Elektronik Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. BARAN HEKİMOĞLU

  3. Ranking of families applying for social aids to municipalities according to their degree of neediness

    Belediyelere sosyal yardım başvurusu yapan ailelerin muhtaçlık derecesine göre sıralanması

    MERT YİĞİT ALADAĞ

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2022

    Endüstri ve Endüstri Mühendisliğiİstanbul Teknik Üniversitesi

    Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. GAYE KARAÇAY AYDIN

  4. Jeomorfolojik veriler ışığında DiyarbakırHavzası'nın (Diyarbakır) holosen jeoarkeolojisi

    The holosen geoarchaeology of the Diyarbakır basin (Diyarbakır) in the light of geomorphological data

    ALADDİN AL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    ArkeolojiBatman Üniversitesi

    Arkeoloji Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. GÜLRİZ KOZBE

  5. Ses ötesi tezmizlik cihazı ölçümleri sonuçları analizi

    Measurements and analysis of results of cleaning device

    CEM TUNC

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2013

    Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Teknik Üniversitesi

    Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. METİN HÜNER