Sufi tradition in Ottoman Egypt according to al-Jabarti's Aja'ib al-athar
El-Ceberti'nin Aca'ibü'l-asar adlı eserine göre Osmanlı Mısır'ında sufi gelenek
- Tez No: 963183
- Danışmanlar: DOÇ. DR. FATİH BAYRAM
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Tarih, History
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2025
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Medeniyet Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Uluslararası Osmanlı Çalışmaları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Uluslararası Osmanlı Çalışmaları Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 144
Özet
Bu tez, on sekizinci yüzyılın sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başlarında, İslam düşüncesi ve tasavvuf tarihinde önemli bir yere sahip olan Mısır tarihçisi 'Abd al-Rahman el-Ceberti'nin (1753-1825) ʿAcâʾibü'l-âs̱âr fi't-terâcim ve'l-aḫbâr eserinde yansıttığı tasavvufa dair görüşlerini ve bu çerçevede Sufi hayatlarını ve geleneklerini ele almaktadır. Çalışma dönemin önde gelen mutasavvıf şeyhlerinden, Muhammed Murtaza ez-Zebidi, Abdullah eş-Şerkavi ve Ahmed ed-Derdîr'in hayatlarını, eserlerini ve toplumsal rollerini kapsamaktadır. Mezkûr şahsiyetler tasavvufa katkılarının yanı sıra, Mısır'ın Osmanlı ve Fransız dönemlerinde düşünsel ve siyasal rolleriyle de etkili yere sahiptirler. Bunlara ek olarak, el-Ceberti'nin bu mutasavvıfları tasvir etmesine ve değerlendirmesine odaklanmaktadır. Giriş, dört ana bölüm ve sonuçtan oluşan bu tez; Osmanlı Mısır'ındaki siyasal, sosyal ve dini algı ile tasavvufun bunların içindeki yerini detaylı bir şekilde incelemektedir. Ceberti, Kahire'de doğmuş ve Mısır'ın en çalkantılı dönemlerinden birinde yaşamıştır. Ataları, Habeşistan'ın Cebert bölgesinden geldikleri için kendisi Ceberti künyesiyle tanınmaktadır. 11 yaşında hafız olan Ceberti, eğitimli, Hanefi mezhebine mensup, muhafazakâr bir aile ortamında yetişmiş El-Ezher'de klasik İslami eğitim almıştır. Bu da onun küçük yaşlarda entelektüel bir çevre ile tanışmasına neden olmuştur. Babası, hayatta kalan tek oğlu olan Ceberti'ye büyük bir miras, değerli hocalar ve ileri gelen devlet adamlarından oluşan son derece nitelikli bir çevre bırakmıştır. Kendi kütüphanesine sahip olan Ceberti, el-Ezher'den mezun olduktan sonra matematik, astronomi ve geometri alanlarında kendini geliştirmiş, Osmanlı Veziri Koca Yusuf Paşa kendisine takvimler hazırlatmış ve bir eser yazmasını isteyerek kendisine ödüller vermiştir. Mısır, Fransızlar tarafından işgal edilince Napolyon tarafından halkla yönetim arasında irtibatı sağlamak amacıyla kurulan divana üye olarak atanmıştır. Ceberti, Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya her zaman muhalefet etmiş, 1822 yılında oğlu Halil öldürülünce, Ceberti'nin Mehmed Ali Paşa'ya karşı olan tenkitleri yüzünden öldürüldüğü düşüncesi yaygınlık kazanmıştır. Ceberti yaşadığı yas nedeniyle görme yetisini kaybetmiş ve vefatına kadar inzivaya çekilmiştir. Yazdığı eserlerden en meşhuru olan, ʿAcâʾibü'l-âs̱âr,“Ceberti'nin Mısır Tarihi”olarak adlandırılmasının yanı sıra dönemin dini, kültürel ve sosyal analizlerini içeren önemli bir kaynaktır. Bu eser, Osmanlı idaresindeki Mısır tarihine dair en önemli ve erişilebilir birincil kaynaklardan biridir. Ceberti bu kroniğini, Halvetiyye tarikatına mensup bir Müslüman tarihçi bakış açısıyla yazmıştır. Ona göre Allah, bu dünyayı ödül ve ceza düzeniyle yönetmektedir. Bu çerçevede, Memlüklerin zulmü ve Osmanlıların baskısı, Fransızların Mısır'ı işgal etmesine zemin hazırlamıştır. Eserde ayrıca Memlüklerin çöküşünden sonra Mehmed Ali Paşa'nın yükselişi ve onun idari, ekonomik ve tarımsal reformları eleştirel bir biçimde ele alınmıştır. Ceberti'nin kroniğinde biyografik unsurların yanı sıra müellifin olaylar üzerinden bireyleri ve toplumsal yapıyı analiz eden tespitleri, tasavvufu ve sufileri ön plana alan yaklaşımı dikkat çeker. O dönemin Osmanlı Mısır'ı göz önüne alındığında, tarikatlar, halk inançları, mevlit kutlamaları, el-Ezher ve ulemaya dair konular bu bağlamda öne çıkmaktadır. Ceberti, eserinin dördüncü cildini tamamlayamadan vefat etmiştir. Vefatından sonra, on dokuzuncu yüzyılın başlarında parçalar halinde düzenlenip yayınlanan eserin üç ciltlik versiyonunun 1825'te neşredilen el yazması kopyaları bulunmaktadır. Mehmet Ali Paşa ve destekçilerinin tüm kopyaları imha etme girişimleri başarısız olmuş ve 1879-80'de Bulak matbaasında eserin ilk baskısı yapılmıştır. Bu çalışmada Fransız işgali hakkındaki içeriği nedeniyle yalnızca üçüncü cilt basılmış ve 75 yıl boyunca tek kopya olarak kalmıştır. Daha sonra Arap Yayın Konseyi eseri yedi cilt olarak basmışsa da bu baskı eksik ve yanlış bir dizinle yayınlanmıştır. 1990'ların sonunda Kahire'de ve Beyrut'ta iki baskının daha yayınlanmasının ardından, nihayet Shmuel Moreh Ceberti'nin gözetiminde kopyalanmış olanlar da dahil olmak üzere birçok başka el yazmasını birleştirerek Ceberti'nin Tarihçesini yayınlamıştır. Moreh'in bu yeni baskısı, muazzam boyutunun yanı sıra, Osmanlı Mısır'ını inceleyen tüm araştırmacılar için özel bir kaynaktır. Tezimizde özel olarak incelenen mutasavvıflardan ilki Murtaza ez-Zebidi'dir. Zebidi'nin hayatı Ceberti'nin en uzun ve detaylı nekrolojilerinden biridir. On sekizinci yüzyılın önemli alimlerinden olan Zebidi, 1732'de doğmuş olup, aslen Hindistan'ın Bilgram kasabasından gelen bir aileye mensup olduğuna inanılmaktadır. Yemen, Hicaz, Bağdat, Basra ve son olarak Kahire'ye ulaşan geniş bir coğrafyada ilim tahsili yapmıştır. Kendisini“eğitimde Kadiri, pratikte Nakşibendi”olarak tanımlayan Zebidi, bu yolculuklar neticesinde farklı sufi çevrelerle muhatap olmuş, çeşitli tarikatlara intisap etmiştir. Bu da çeşitli ilmi iletişim ağlarını keşfetmesine ve alimlerle arasındaki bağlantıları güçlendirmesine zemin hazırlamıştır. Karşılaştığı tarikatların silsilelerini toplamış ve 128 farklı tasavvuf zinciri yazmıştır. Zebidi, tasavvufu bireysel bir arınma yöntemi olmasının yanı sıra ilmi bir miras olarak telakki etmiştir. Ciddiyetle tasavvufa dahil olmasına rağmen kendi Sufi tarikatini kurmamış hatta sufi topluluklardan hiçbirine sadık olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Kahire'ye yerleştikten sonra Zebidi bölgede büyük tesire sahip alimlerden biri olmuş, ders halkaları oluşturmuş ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. Eserleri, tasavvuf çevrelerinin yanı sıra fıkıh, kelam ve hadis alimleri tarafından da ilgi görmüştür. Bu nedenle Zebidi'nin hayatı tasavvufun bireysel ve kurumsal anlamda nasıl öğretildiği ve uygulandığını gösteren önemli bir örnektir. En önemli eseri olan Taj al-'arus, Arapça lügat çalışmaları içinde en detaylı ve kapsamlı olanlardan biridir. Eserleri, çağdaşı alimlerin ihtiyaçlarını karşılamanın yanında, tarih boyunca İslam bilginleri üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Çok iyi bir yazar, muhteşem bir koleksiyoncu ve nadir kitap dağıtıcısı olan Zebidi, Avrupalı birçok yayıncıyı gölgede bırakan geniş dağıtım ağı nedeniyle matbaa dönemi öncesi Arap yayıncılığına büyük katkılarda bulunmuştur. Tezde, Zebidi'nin yaşadığı dönemin toplumsal yapısı, alimler arasındaki entelektüel etkileşim ve tasavvufla ilişkisi detaylı biçimde ele alınmıştır. Yazdığı eserlerin listesini de içeren bu çalışmada, Zebidi'nin ilmi yolculuğunda karşılaştığı alimler, tasavvuf yolundaki mürşitleri ve ona katkıları önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışma, Zebidi'nin tasavvufi duruşunu ve Ceberti'nin onunla ilgili değerlendirmelerini anlamak adına önemli bir içeriğe sahiptir. Ceberti, hocası Zebidi'nin biyografisine onun hakkında derin hürmet ifadeleriyle başlamış, bunun yanı sıra yeri geldikçe hocasına karşı eleştirel bir tutum sergilemekten kaçınmamıştır. Zebidi'nin lugat çalışmaları, hadis yorumları ve tasavvufi eserleri, onu zamanın en değerli alimlerinden biri yapmış olsa da Ceberti, hocasının halk arasındaki etkisiyle fazla meşhur olmasını eleştirmiştir. Bu durum, Ceberti'nin tasavvufun tarif ettiği sufi tipiyle pratikte karşılaşılan arasında tespit ettiği çelişkiden kaynaklanmaktadır. Eleştirilerinin yanı sıra Ceberti hocasını muhteşem bir insan olarak tarif etmiş ve kendisini onunla bağlantılı hissetmiştir. Tezde incelenen ikinci mutasavvıf ise Abdullah Şerkavi'dir. 1737 yılında Şarkiye vilayetinde doğmuş ve Kur'an-ı Kerim'i ezberledikten sonra Medresetü's-Sinaniyye, ve Medresetü't-Taybarsiyye'de eğitim almıştır. Daha sonra el-Ezher'de birçok değerli alimden ders alırken, tasavvufa giriş yapmış ve Halvetiyye tarikatına intisap etmiştir. Halvetiyye tarikatının Hifniyye kolunun kurucusu Muhammed el-Hifni'ye bağlanmış, onun vefatının ardından da Şeyh Mahmud el-Kürdi'ye intisap edip seyr-i sülukunu tamamladıktan sonra, Kurdi'nin halifesi olmuştur. Ezher'de ders vermeye başlayarak birçok öğrenci yetiştirmiş ve nihayet el-Ezher şeyhliğine getirilmiştir. Ceberti, kroniğinde Şerkavi'nin halkla bağlantısını, siyasi olaylardaki duruşunu ve liderliğini ayrıntılı şekilde anlatmıştır. Şerkavi, dini ilimlerin yanı sıra siyasi ve toplumsal meselelerde de söz sahibi olmuştur. Fransız işgali döneminde, Fransızlar tarafından önemli bir din bilgini olarak, yine onlar tarafından düzenlenen ve İslam otoritesi ile sömürge gücünün kesiştiği noktada konumlandırılan ilk idari konsey divanına atanmıştır. Bu ise, onun dini otorite ve siyasi iktidar arasında kalmasına sebebiyet vermiştir. Birçok konuda Napolyon'la anlaşmazlık yaşamış ve ona karşı tavır almaktan çekinmemiştir. Ayrıca -daha sonra pişman olsa da- Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'a vali olarak tayin edilmesinde büyük etkisi olmuştur. Ceberti, kroniğinde el-Şarkavi'ye karşı eleştirel bir yaklaşımda bulunmuş; tarihsel çalışmalarına karşı basit ama gizli bir küçümseme göstermiş ve birçok eseri taklit ettiği için onu eleştirmiştir. Ayrıca, Şerkavi'nin mimari ve tarihi servete sahip bir Memlük yapısı olan Umm Anuk Camisini yıkmasını ve eserinde kendi çalışmasına atıfta bulunmadan kullanmasını eleştirmiştir. Bu tezde Şerkavi'nin dini ve siyasi etkilerinin yanı sıra, eserlerine de yer verilmiştir. Tezde ele alınan üçüncü mutasavvıf ise Ahmed ed-Derdîr'dir. 1715 yılında Yukarı Mısır'daki Asyût şehrine bağlı Menfelût kasabasında doğan Derdîr, küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberledikten sonra, ilim tahsili için Kahire'ye gitmiştir. Ezher'de devrin en seçkin alimlerinden eğitim almış, fıkıh, kelam ve tasavvuf alanlarında derinleşmiştir. Halvetiyye tarikatının Karabaşiyye koluna intisap eden Derdîr, zühd ve takva ile örnek bir sufi hayatı yaşamıştır. Aynı zamanda toplumsal meselelerde aktif bir rol üstlenmiştir. El-Ezher'de uzun yıllar ders vererek birçok öğrenci yetiştirmiştir. Maliki fıkhına dair eserleriyle büyük şöhret kazanmıştır. Derdîr'in tasavvufi anlayışı, şeriat merkezli bir zühd çizgisinde şekillenmiş, sufi terbiyede mürşidin rehberliğini esas almıştır. Derdîr'in Sufi geleneğindeki rolü öncelikle yazılarından bilinmektedir. Eserlerinden biri olan Tuḥfetü'l-iḫvân fî âdâbi ehli'l-ʿirfân, tasavvufta temel bir metin olarak kabul edilebilir. Ceberti, kroniğinde, Derdîr'i yüksek ahlakı, alçakgönüllülüğü ve halkla kurduğu samimi ilişkisi nedeniyle övmüştür. Aynı zamanda onun tasavvufi vakarını ve ilim-irfan sahibi kişiliğini ideal bir sufi örneği olarak sunmuştur. Diğer iki mutasavvıf gibi Derdîr de ilimle tasavvufu birleştirerek hem zahirî hem batınî ilimlerde derinleşmiştir. Ceberti'nin nazarında olumlu bir portre çizmiştir. Derdîr'in mütevazı hayatı ve gösterişten uzak duruşu, Ceberti'nin eleştirilerinden büyük ölçüde muaf kalmasını sağlamıştır. Ceberti'nin tasavvufa yaklaşımı, diğer alimlere göre daha eleştirel fakat dengeli ve seçicidir. Halvetiyye tarikatının Karabaşiyye koluna mensup olan Ceberti, tasavvuf karşıtı değildir. Sadece bazı sufi uygulamalarını kabul etmez. Ceberti'nin tasavvuf anlayışına göre bireyin Allah'a ulaşma gayreti ilme dayalı ve gösterişten uzak şekilde olmalıdır. Hurafeleri, bidatları, menfaat odaklı ve toplumda itibar kazanmak için yapılan sufi ritüellerini eleştirmiştir. Zebidi ve Şerkavi, Ceberti'nin kroniğindeki bazı alimlere kıyasla olumlu örnekler arasında zikredilebilir. Her iki alim de tasavvuf ve diğer ilimleri birleştirmiş, şeriat dairesinde kalmış ve topluma faydalı olmuşlardır. Fakat, ikisi de zengin ve lüks hayat tarzını benimsedikleri için Ceberti'nin eleştirisine maruz kalmışlardır. Ceberti'nin tasavvufa bakış açısı, araştırmacılar için bu kritik geçiş döneminin anlaşılmasına önemli bir katkıda bulunur. Ceberti eserinde el-Ezher eğitimiyle tasavvufun birleşik farkındalığını tasvir etmektedir. Bu duruşuyla Osmanlı döneminde İslam tarihçiliği, kültür, din ve bilimler arasındaki ilişkiyi yeniden canlandıran ilk Arap-Müslüman tarihçi olarak kabul edilebilir. Bu çalışmada, Zebidi, Şerkavi ve Derdîr gibi tasavvuf ehli alimler üzerinden yapılan analizler, Ceberti'nin tasavvufa yaklaşımı ve dönemin tasavvufi anlayışının özellikleri sergilenmektedir. Gelecekteki çalışmalarımda, Zebidi, Şerkavi ve Derdîr'in yanında Acâʾibü'l-âs̱âr' da adı geçen diğer mutasavvıflar ile İslam dünyasının farklı coğrafyalarından mutasavvıfların karşılaştırmalı incelemelerini sunmayı umuyorum.
Özet (Çeviri)
This thesis examines, 'Abd al-Rahman al-Jabarti's (1753-1825) viewpoint of Sufism and notable Sufi shaykhs as documented in his historical work 'Aja'ib al-athar fi al-tarajim wa-al-akhbar. Specifically, it focuses on three crucial scholars and Sufi shaykhs, Murtada al-Zabidi, 'Abd Allah al-Sharqawi, and Ahmad al-Dardir who lived in the late eighteenth century and early nineteenth century. By studying their lives, views, and roles in society, this thesis analyzes al-Jabarti's appreciation of the deep spiritual values of Sufism and criticism of some widespread Sufi practices, as he viewed them as awkward. This thesis begins with al-Jabarti's life, including his style of writing history, the way he used his sources, and publication details of his chronicle. This assists in understanding his views on Sufism. While al-Jabarti respects classical Sufi principles and knowledge, he mentions his concerns about practices that, in his view, wander from wisdom and Islamic law. By reading his chronicle closely and comparing it with other historical and biographical resources, this thesis presents al-Jabarti as not just only a historian but also as a social and religious analyst. In addition, his writings reflect his reformist thinking, which was common in his time. Overall, this study contributes to readers' comprehension of Sufism, religious identity, and the sense of balance of tradition and reform in the late Ottoman Egypt. At the same time, it leads to internal criticisms of Muslim scholars and their way of dealing with religious authorities, which are still important.
Benzer Tezler
- Ali b. Hicâzî el-Beyyûmî: Biyografi, tarikat, literatür
Ali b. Hijāzī al-Bayyūmī: Biography, sufi order, literature
MUSA KAHRAMAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2024
DinMarmara ÜniversitesiTemel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SEMİH CEYHAN
- Kaygusuz Abdal(Hayatı,eserleri ve düşünceleri)
(Life, works and thoughts) Kaygusuz Abdal
NESLİCAN AKMAN
- Dünden bugüne rebab ve yeniden ele alınması
Başlık çevirisi yok
M. REFİK KAYA
Sanatta Yeterlik
Türkçe
1998
Müzikİstanbul Teknik ÜniversitesiTürk Sanat Müziği Ana Sanat Dalı
DOÇ. M. CAHİT ATASOY
- Türk edebiyatında Gülşenî gelenek: Şairler, eserler, kavramlar
Gulshaniyyah tradition in Turkish literature: Poets, words, concepts
SALİH YILMAZ
Doktora
Türkçe
2022
Sanat TarihiBursa Uludağ Üniversitesiİslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. BİLAL KEMİKLİ
- Osmanlı ülkesinde hesap: Abdülmecid Sâmûlî'nin 'Er-Risâletü'n-Nâfi'a' adlı eserinin hesap bölümünün matematiksel değerlendirmesi, tercümesi ve tahkîki
Calculation in Ottomans: Mathematical analysis, translation and editio princeps of calculation section of Risala fi 'ilm al-Hisāb by Abd al Majid al-Sāmūlī
GÜLÇİN SOYCAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2022
Bilim ve TeknolojiFatih Sultan Mehmet Vakıf ÜniversitesiBilim Tarihi Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ ZEHRA BİLGİN