Palpabl ve nonpalpabl meme kitlelerinin araştırılmasında Tc 99m tetrofosmin sintimammografinin mammografi, ultrasonografi ve histopatoloji bulgularıyla karşılaştırmalı değeri
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 142109
- Danışmanlar: YRD. DOÇ. DR. MURAT ARGON
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Radyoloji ve Nükleer Tıp, Radiology and Nuclear Medicine
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2004
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Ege Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 98
Özet
ÖZET: Meme hastalıkları ülkemizde nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlarda oldukça sık görülmektedir. Meme kanseri tüm dünyada kadınlarda en sık rastlanan kanser türü olma özelliğini korumaktadır. Aynı şekilde dünyanın birçok bölgesinde halen kadınlarda ölüme en çok neden olan malign hastalıklar içerisinde birinci sırada bulunurken, özellikle A.B.D. ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Tüm dünyada meme hastalıkları ile ilgili önemli çalışmalar ve araştırmalar yapılmaktadır. Bilim adamları ve klinisyenler meme hastalıkları ile ilgili merkezler kurmakta ve konuya multidisipliner olarak yaklaşmaktadır. Bu çerçevede meme hastalıklarının büyük bir bölümünü oluşturan meme MÜelerinin erken tespiti ve doğru tanı konulması hastanın prognozunu etkileyen en önemli etken olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda nükleer onkolojide gerek yeni radyofarmasöriklerin bulunması, gerekse radyofarmasötMerin biyolojik davranışlarının daha iyi anlaşılması sonucu çok önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır. Meme sintigrafîsi bugün özellikle mammografinin yetersiz kalabildiği vakalarda fizyolojik korelasyon sağlayan yardımcı bir görüntüleme metodu olarak yaygın bir biçimde hıUanılmaktadır. Ayrıca tedavide önemli bir sorun olan kemoterapötiklere karşı gelişen direncin gösterilmesinde de smtimammografiden yararlanılmaktadır. Meme hastalıklarında en uygun tedavi yönteminin seçilmesi, ancak hastalığa doğru ve kesin bir tanı konulması ile mümkündür. Gerek hastaların kendi memelerini muayene etmeleri sonucu, gerekse doktor tarafından yapılan fizik muayene ve görüntüleme yöntemleri ile bir lezyon tespit edildiği zaman, her şeyden önce bu lezyonun doğasının, lokalizasyonunun ve boyutlarının kesin bir şekilde anlaşılması gerekir. Kesin tanıya kadar, memede saptanan her lezyonun kanser olabileceği olasılığı akıldan çıkarılmamalıdır. Hastalığa kesin tanı konamaması; tedavi planlamasını, uygulanacak tedavinin tipini ve tedavi sonuçlarını etkiler. Hastadan alınan ayrıntılı bir anamnez ve fizik muayene hiç şüphesiz görüntüleme yöntemlerinden daha ileri tanısal bilgiler elde etmemizi sağlayacaktır. Patolojik tanı ancak lezyondan ince iğne aspirasyon biyopsisi veya core biyopsi ile elde edilen dokunun sitolojik incelemesi ile konulabilir. Bununla birlikte bazen yalnız bazı göriintüleme yönternlerinin eşliğinde biyopsi yapılabilir. Örneğin 84mammografik olarak tespit edilen nonpalpabl bir lezyondan biyopsi materyali alabilmek için ultrasonografi rehberliğine gereksinim duyulabilir. Mammografi halen meme kitlelerinin araştırılmasında ilk başvurulan görüntüleme yöntemidir. Mammografî % 63 ile % 90 arasında bildirilen yüksek sensitivitesine rağmen tek başına malign lezyonları benign le2yonlardan ayıramamaktadır. Spesifisitesi, yüksek risk grubundaki hastalarda % 20 ile % 51, düşük risk grubu hastalarda % 1 ile % 20 arasında değişmektedir. Bir başka sorun da mammografinin düşük spesifisitesinden kaynaklanan yanlış pozitif değerlendirmelerin sıklığıdır. Bu durum benign lezyonlar için yapılan gereksiz biyopsilere neden olmaktadır. Tüm biyopsi örneklerinde ancak % 20 ile % 30 oranında meme kanseri çıkmaktadır, yani biyopsi yapılan lezyonlann çok büyük bölümü benigndir. Yapılan biyopsilerin tıbbi morbiditesi yüksek olmamasına karşın, oluşturduğu maliyet ve hastada meydana getirdiği stres faktörü önem taşımaktadır. Ayrıca mammografinin bazı durumlarda bilinen tanısal yetersizlikleri bulunmaktadır. Bunların başında özellikle premenapozal dönemde ve hormon replasman tedavisi gören kadınlarda sık rastlanan ve altta yatan patolojiyi saklama eğiliminde olan yoğun memeler gelmektedir. Yoğun memelerin yanısıra, anormal displastik fîbrokistik dokulu, yapısı cerrahi girişimle bozularak skar dokusu gelişmiş memelerde ve meme dokusuna yerleştirilmiş implanüann varlığında da önemli tanısal yetersizlikler vardır. USG ek morfolojik bilgiler sağlamakla birlikte, düşük sensitivitesi ve spesifisitesinin lezyonun memedeki lokalizasyonuna ve incelemeyi yapan kişinin tecrübesine bağlı olması nedeniyle tanısal doğruluğu önemli ölçüde etkilememektedir. Manyetik rezonans görüntülemenin tanısal rolü her geçen gün artmakla birlikte pahalı bir tetkik olması ve birçok merkezde ulaşılabilir olmaması klinik kullanımım lasıtlamaktadır. Nükleer tıp görüntüleme yöntemlerinden işaretli monoklonal antikor sintigrafisi ve peptid reseptör görüntüleme ile umut verici sonuçlar elde edilmekle birlikte bu çalışmaların birçoğu henüz deneysel amaçlıdır ve rutin olarak kııUamlmamaktadır. Nükleer tipta son zamanlarda popülaritesi oldukça artış gösteren pozitron emisyon tomografinin onkolojide yaygın bir kullanım alanı vardır. Günümüzde meme hastalıklarının tanısında ve metastazların araştırılmasında PET'in kullanım sıklığı giderek araş göstermektedir. 18-F FDG PET meme kitlelerinde benign-malign ayrımını % 96 oranında bir sensitivite ve % 100 oranında bir spesifisite ile yapabilmektedir. Aynı şekilde özellikle diğer görüntüleme yöntemleri ile saptanması oldukça zor olan aksilla metastazlarını % 90 oranında bir sensitivite ve % 100 oranında bir spesifisite ile gösterebilmektedir. Bununla birlikte oldukça pahalı bir yöntem oluşu ve tüm dünyada yaygın olarak elde edilememesi rutin kullanımını engellemektedir. 85Konvansiyonel gamma kameralar ile tek foton emisyon radyofarmasötikler kullanılarak yapılan smtimammografi; palpabl meme le2yonlanmn gösterilmesinde X-ray mammografi ve MRI ile aynı sensitiviteye sahip, fakat daha spesifik olan, mammografide uygulanan meme kompresyonu gibi ağrılı çekim protokolleri gerektirmeyen, noninvaziv bir nükleer tıp görüntüleme yöntemidir. Anatomik görüntüleme yapan radyolojik yöntemlere ek fonksiyonel ve biyolojik bilgiler sağlayarak tamamlayıcı bir rol oynar. Smtjmammografîde günümüze değin birçok radyofarmasötik kullanılmıştır. İlk olarak bir myokard perfuzyon sintigrafisi ajanı olan ve aynı zamanda beyin tümörlerinde, osteosarkomda ve paratiroid adenomlannda çok sık olarak uzun süreler laıllanılan Talyum-201 klorid denenmiş ve başardı sonuçlar elde edilmiştir. Bununla birlikte fiziksel özellilerinin görüntüleme için gamma kamera teknolojisine uygun olmaması ve hastaya yüksek radyasyon dozu verilmesi dezavantaj oluşturmaktadır. Bu sebeplerden dolayı günümüzde meme sintigrafısinde Tl-201 kullanımı tercih edilmemektedir. Talyum-20rin uygun olmayan fiziksel ve dozimetrik özelliklerinden dolayı nükleer tıpta birçok radyofarmasötiğin işaretlenmesinde kullanılan ve ideale yakın bir radyonüklid olan Tc99m ile işaretli ajanlar meme sintigrafisinde kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak kemik sintigrafisinde kullanılan Tc99m MDP denenmiştir. Tc99m MDP'nin sintimammografide kullanılması hastaya aynı zamanda kemik sintigrafisi yapılabileceği için bir avantaj sağlamakla birlikte meme dokusundaki yüksek arka plan aktivitesi hem görüntü kalitesinin hem de sensitivitenin göreceli olarak düşük olmasına neden olmaktadır. Birçok çalışmada sintimammografide kullanılan diğer Tc99m ile işaretli ajanlarla karşılaştırıldığında lezyonun tuttuğu aktivitenin çevre dokunun tuttuğu aktiviteye oranı belirgin derecede düşük bulunmuştur. Bununla birlikte günümüzde meme sintigrafisinde Tc99m MDP kullanımı tercih edilmemektedir. Ancak kadın hastalarda başka nedenlerden dolayı çekilen kemik sintigrafileri değerlendirilirken memelerde asimetrik patolojik aktivite tutulumu olup olmadığı dikkatle incelenmelidir. Smtimammografide kullanılan Teknesyum 99m ile işaretli ikinci ajan sestamibidir. MIBI myokard perfuzyon görüntüleme için kullanılan lipofilik, monovalan katyonik bir ajandır. Tc99m ile işaretleniyor olması, hem enerji düzeyinin uygun olması hem de yüksek dozlarda kullanılabiliyor olması nedeniyle elde edilen görüntülerin kalitesinin artmasını sağlamıştır. Tümörlerde artmış metabolik aktiviteye bağlı olarak diğer dokulardan yaklaşık 9 kat daha çok birikim gösterir. Tc99m MDP'den farklı olarak meme dokusundaki arka plan aktivitesinin daha düşük olması nedeniyle 86yüksek kalitede imajlar elde edilebilmektedir. Günümüzde tüm dünyada Tc99m MIBI sintimammografide en çok tercih edilen radyofarmasötik olarak karşımıza çıkmaktadır. Sintimammografide kullanılan Teknesyum 99m ile işaretli bir diğer ajan tetrofosmindir. Tetrofosmin sestamibi ile benzer şekilde myokard perfüzyon görüntüleme için kullanılan lipofilik, monovalan katyonik bir ajandır. Hücre uptake mekanizması sestamibi ile benzerdir. Tümörlerde artmış metabolik aktiviteye bağlı olarak diğer dokulardan daha çok birikim gösterir. Tc99m tetrofosminin sestamibiden farklı olarak İcaynatılmaya gerek olmadan soğuk halde işaretlenebilmesi ve vasküler, hepatik ve pulmoner alandan klirensinin daha hızlı olmasına bağlı olarak tümör/background oranının yüksekliği nedeniyle smtimammografide kullanımı birçok merkezde tercih "edilmektedir. Özellikle hepatik klirensin hızlı olması sağ meme alt kadranda yerleşimli tümörlerin değerlendirilmesinde üstünlük sağlamaktadır. Ayrıca hızlı klirense bağlı olarak Tc99m MIBI ile kıyaslandığında birçok organın maruz kaldığı radyasyon oranının düşük olması önemli bir avantajdır. Tc99m tetrofosminin rutin kullanımım etkileyen en önemli etken ticari Mtirıin Tc99m MEBI'ye oranla daha pahalı olmasıdır. Çalışmamızın amacı yeni bir tümör görüntüleme ajanı olan Tc99m tetrofosmin ile yapılan smtimammografinin palpabl ve nonpalpabl meme kölelerini değerlendirmede ( benign-malign ayırımı ) ve aksiller lenf bezi metastazlarını göstermede etkinliğinin araştırılması ve bu testin sensitivite ve spesifisitesinin mammografi, ultrasonografi ve histopatolojik bulgularla karşılaştınlmasıdır. Bu amaçla çalışmaya dahil edilen hastaların histopatoloji sonuçlan elde edildikten sonra mammografi, USG ve smtimammografinin sırasıyla sensitivite, spesifîsite, pozitif prediktif değer, negatif prediktif değer ve doğruluk değerleri hesaplanmıştır. Mammografi için bu değerler; sensitivite %91.3, spesifîsite %40, pozitif prediktif değer %87.5, negatif prediktif değer %50 ve total doğruluk oranlan %82.1; ultrasonografi için sensitivite %91.3, spesifîsite %50, pozitif prediktif değer %913, negatif prediktif değer %50 ve total doğruluk oranı %852; smtimammografi için sensitivite %96.0, spesifîsite %60, pozitif prediktif değer %92.3, negatif prediktif değer %75.0 ve total doğruluk oranı %90.0 olarak hesaplanmıştır. Meme sintigrafisinden elde edilen değerler mammografi ve ultrasonografiden elde edilen değerlerden daha yüksek bulunmuştur. Özellikle sıntimammografinin spesifisitesi ve negatif prediktif değeri mammografi ve ultrasonografiden yüksektir. Çalışmamızda ve büyük kısmı karşılaştırmalı yapılan birçok çalışmada meme sintigra.fi sinin tanısal doğruluğu 87maramografiden ve ultrasonografiden üstün bulunmuştur. Ancak literatürde yapılan birçok kapsamlı çalışmada nonpalpabl ve çapı 1 cm'den küçük lezyonlarda meme sintigrafîsinin tanısal doğruluk oranı önemli ölçüde düşmektedir. Bu çalışmalardan çıkan diğer önemli bir sonuç ise; smtimammografinin tanısal değerinin lezyon büyüklüğünden etküenirken, meme dokusunun yapısından etkilenmemesidir. Yoğun memeli ve geçirilmiş operasyon gibi sebeplerle meme dokusunun yapısı bozulmuş kadınlarda mammografinin tanısal değeri düşerken, smtimammografinin tanısal değeri değişmemektedir. Her ne kadar smtimammografinin spesifisitesi ve negatif prediktif değeri mammografi ve USG'den yüksek olsa da, istenilen düzeyde olmaması birçok olguda kesin tanı için biyopsi yapılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle sintimammografi mammografi yerine kuUanılabileeek bir tam yöntemi gibi algılanmamalıdır. Meme sintigrafisi, mammografi ve diğer tanı yöntemleriyle elde edilen bilgilere ek fonksiyonel bilgiler sağlayan ve tanısal doğruluğu arttıran, özellikle mammografinin yetersiz kaldığı durumlarda yardımcı ve tamamlayıcı bir görüntüleme yöntemi olarak kullanılmalıdır. Smtimammografi arasında alınan anterior toraks görüntüleriyle aksillalar değerlendirilebilmektedir. Meme kanserinin evrelendirilmesinde, hastalığın prognozunu ve tedavi planını önemli ölçüde etkileyen aksiller lenf bezlerinin tutulumunun değerlendirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Aksiller lenf nodu disseksiyonu kolda ödem, lenfostaz ve enfeksiyon gibi komplikasyonlara neden olmaktadır. Aksillanın meme sintigrafisi ile değerlendirilmesinde sensitivite % 75-84, spesifisite % 90-93 arasında değişmektedir. Ayrıca aksiller lenf bezleri dışında, infra ve supraklaviküler lenf bezleri ile internal mamariyal lenf bezleri de smtimammografi ile değerlendirilebilir. Çalışmamızda Tc99m tetrofosmin smtimammografinin sensitivitesi %55.5, spesifisitesi %100, pozitif prediktif değeri %100, negatif prediktif değeri %80 ve doğruluk değerleri %84 olarak bulunmuştur. Tanımlanan değerler üteratürde yayınlanan birçok çalışma ile benzerlik taşımaktadır. Çalışmamızda ve literatürde yayınlanan çalışmalarda aksiller lenf bezi metastazlarının değerlendirilmesinde Tc99m MEBI veya Tc99m tetrofosmin ile yapılan smtimammografinin spesifisite ve pozitif prediktif değeri yüksek, sensitivite ve negatif prediktif değeri düşük bulunmuştur. Bu nedenle smtimammografinin aksiller lenf bezi metastazlarını değerlendirme konusunda güvenilirliği tem değildir. Günümüzde tüm dünyada Tc99m MIBI sintimammografide en çok tercih edilen radyofarmasötiktir. Hücre uptake mekanizması, lipofilik ve katyonik özellikleri sestamibi ile benzer bir diğer tümör görüntüleme ajanı olan ve çalışmamızda kullanılan Tc99m tetrofosminin smtimammografide kullanımı giderek artış göstermektedir. Her ne kadar yapılan çalışmalarda Tc99m tetrofosmin ile Tc99m MTBI'nin meme sintigrafisindeki tanısal doğruluğu benzer olsa da, Tc99m tetrofosminin sestamibiden farklı olarak kaynatılmaya gerek olmadan soğuk halde işareüenebilmesi ve vasküler, 88hepatik ve pulmoner alandan klirensinin daha hi7h olmasına bağlı olarak tümör/background oranının yüksekliği nedeniyle sintirnarnmografide kullanımı birçok merkezde tercih edilmektedir. Özellikle hepatik klirensin hızlı olması sağ meme alt kadranda yerleşimli tümörlerin değerlendirilmesinde üstünlük sağlamaktadır. Hızlı klirense bağlı olarak Tc99m MIBI ile kıyaslandığında birçok organın maruz kaldığı radyasyon oranının düşük olması önemli bir avantajdır. Ayrıca hazırlanışındaki kolaylık nedeniyle personelin radyasyona maruz kalma olasılığı daha düşüktür. Tüm bu nedenlerden dolayı Tc99m tetrofosmin smtimarnmografide kullanılabilecek ideal bir ı^yofarmasötiktir. REFERANSLAR: 1) Measuring Health, in:The World Health Report 1998-Life in the 21st centuryA vision for alLWHO, Geneva, 1998, 39-60 2) Cole P, Rodu B. Declining cancer mortality in the United States. Cancer 1996; 78: 2045-8 3) Boring CC, Squires TS, Tong T. Cancer statistics 1993. CA. Cancer j Clin 1993; 43: 4-26 4) Fisher B, Slack N, Austrian R, et al. Location of breast carcinoma and prognosis.Surg. Gynecol Obstet 1999; 129:705 5) Buscombe J, Hill J, Parbhoo S. Sdntimammography, A guide to good practice 1998 s:9 6) Gürcan ÜnaL Hilal ÜnaL Meme Hastalıkları Nobel Tıp Kitabevleri 2001 s:108 7) Osborne MP. Breast development and anatomy.In:Haris JR, Lippman ME, Morrow M, Hellman S, eds. Diseases of the breast Philadelphia, New York: Lippincott-Raven, 1996:1-14. 8) Spratt JS, Tobin GR. Gross anatomy of the breast In: Donegan WL, Spratt JS, eds. Cancer of the breast 4th edition. Philadelphia, London: W.B. Saunders, 1995: 22-42. 9) Moor D. H. and Moor C.T. : Breast carcinoma etiological factors. Adv. Cancer Res. 40: 1 89, 1 983 10) Weber B., Garber J. E. :Familial Breast Cancer. İn: Harris J., Lipmann M. E., Morrow M., Hellman S. Diseases of the breast Lippincott-Raven 1996, pp : 168-184 11) Donegan WL. Cancer of the male breast In : Donegan WL., Spratt JS., eds. Cancer of the breast 4th ed. Philadelphia, London : W.B. Saunders, 1995:765-77 89
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Meme kitlelerinin benign-malign ayrımında MR ve sintigrafi bulgularının karşılaştırılması
Başlık çevirisi yok
AYLİN HASANEFENDİOĞLU
- Meme kitlelerinin benign ve malign ayırıcı tanısında nükleer tıp yöntemlerinin yeri
Başlık çevirisi yok
NURİ ARSLAN
- Palpe edilemeyen benign meme lezyonlarında takip protokolü: mamografik ve ultrasonografik BI-RADS değerlendirmesi ve ultrason eşliğinde ince iğne aspirasyon biyopsisi
Başlık çevirisi yok
REŞAT DOĞAN
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2004
Genel Cerrahiİnönü ÜniversitesiGenel Cerrahi Ana Bilim Dalı
Y.DOÇ.DR. GÖKHAN SÖĞÜTLÜ
- Neoadjuvan kemoterapi sonrası meme koruyucu cerrahi yapılan hastalarda tümörün klipslenmesi ile cilt izdüşümünün işaretlenmesi yöntemlerinin karşılaştırılması
Comparison of tumor clipping and skin projection marking methods in patients undergoing breast conserving surgery after neoadjuvant chemotherapy
ABDULLAH KUT
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2021
Genel Cerrahiİstanbul ÜniversitesiGenel Cerrahi Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. MUSTAFA TÜKENMEZ