Geri Dön

Sjögren sendromlu hastalarda parotis bezi tutuluşunun yüzeyel koil ile manyetik rezonans görüntüleme ve ultrasonografik korelasyonu

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 158163
  2. Yazar: ERGİN ERGİNÖZ
  3. Danışmanlar: DOÇ.DR. RECEP SAVAŞ
  4. Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
  5. Konular: Radyoloji ve Nükleer Tıp, Radiology and Nuclear Medicine
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2004
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Ege Üniversitesi
  10. Enstitü: Tıp Fakültesi
  11. Ana Bilim Dalı: Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 111

Özet

6. SONUÇ VE ÖZET Sübjektif kserostomi Sjogren sendromlu hastaların çoğunda izlenen bir şikayettir. Klinik açıdan bu semptomun Sjogren sendromundan mı yoksa ağız kuruluğu yapabilecek diğer hastalıklardan ve durumlardan mı kaynaklandığını ayırt etmek gerekir (88-91). Sadece Sjogren sendromunun oral komponentinin tanısı önemli olmayıp, sendromun başlangıcından yıllar sonra tükrük bezlerinde gelişebilecek malign bir komplikasyon olan lenfomanın saptanması da diagnostik açıdan önemlidir (92). Yine dikkat edilmesi gereken bir nokta ise herhangi bir nedenle uygulanamayan bir tanı metodunun tanı açısından benzer bilgiler veren alternatifini bulabilmektir. Sjogren sendromunun tükrük bezi manifestasyonu tanısında şimdiye kadar birçok test uygulanmasına rağmen dudak biyopsisi veya konvansiyonel sialografı en güvenilir metotlar olarak kabul edilmektedir. Ancak her iki tetkikin de invaziv natürde olması yine her iki testin Sjogren sendromlu bazı olgularda yanlış sonuçlar verebilmesi nedeniyle duyarlılığı ve seçiciliği optimal non-invaziv görüntüleme metotlarının bulunması yönünde büyük çabalar harcanmaktadır. Parotisin non-invaziv görüntüleme yöntemlerinden olan ultrasonografı ve manyetik rezonans görüntüleme yönteminin Sjogren sendromunun tanısındaki değerini ortaya koyabilmek için yaptığımız çalışmamızda, her iki görüntüleme yöntemiyle olgularda saptanan parankimal inhomojenite evrelendirilmiştir. Şiddetli parankim heterojenitesi (evre 2) saptanan olguların hepsinde hastalığın tükrük bezi tutulumu ile uyumlu pozitif sialografik bulgular saptanmıştır. Bu olguların ultrasonografilerinde, heterojeniteye neden olan radyolojik patern sadece hipoekojen ve anekoik (kistik) alanlar şeklinde izlenirken, anatomik rezolüsyonda belirgin artışa neden olan yüzeyel koil MRG tetkiki ile bu heterojenitenin doğası ( erken yağlanma alanları, intraglandüler lenf bezleri, kronik sialektazi alanları gibi) hakkında yorum yapılabilmiştir. Yine şiddetli parankim inhomojenitesi gösteren olguların parotis kapsül deformasyonu sonografi ile net olarak değerlendirilemez iken, yüzeyel koil MRG ile oldukça başarılı bir şekilde demonstre edilebilmiştir. 3 olguda, her iki görüntüleme yöntemi parankim tutulumu açısından negatif (evre 0) olmasına karşın, sialografik incelemeleri tutulum ile uyumlu pozitifti. Yine görüntüleme yöntemlerinden sadece biri ile ılımlı-orta (evre 1) parankim inhomojenitesi saptanan 2 olgunun sialografisi negatifti. Tüm bu sonuçlar ile parotis parankiminde her iki görüntüleme yöntemi ile saptanan ılımlı-orta dereceli inhomojenitenin Sjogren sendromunun parotis bezi tutulumu için anlamlı sonuç taşımadığını ancak, şiddetli parankim inhomojenitesinin tutulum 100açısından anlamlı olduğu düşünülmektedir. Ilımlı-orta parankim inhomojenitesi literatürde bazı normal kontrol olgularında da rastlanılabilen bir bulgudur Klinik olarak Sjogren sendromu tanısı almış çalışma olgularımızda, yüzeyel koil manyetik rezonans görüntüleme ve ultrasonografınin parankim inhomojenite demonstrasy onunda birbirlerine olan uyumlarının oldukça iyi olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca her iki yöntemi, hastalığın tükrük bezi tutulumunu değerlendirme açısından altın standart olarak kabul ettiğimiz konvansiyonel sialografı yöntemi ile kıyasladığımızda, her iki metodun da hastalığın parotis bez tutulumu için aynı ve literatür ile uyumlu yüksek duyarlılık ve etkinlik değerlerine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle hastalığın tükrük bezi manifestasyonunun değerlendirilmesinde her iki yöntemin de oldukça değer taşıdığı, ancak çalışmamızın duyarlılık ve etkinlik değerlerini düşüren yanlış negatif ve yanlış pozitif sonuçlar saptamaları nedeniyle tutulum demonstrasyonunda optimal metotlar olmadıkları söylenebilir. Ultrasonografinin, manyetik rezonans görüntüleme yöntemine göre daha kolay uygulanabilir ve ucuz bir yöntem olması, bu hastalara ilk uygulanılması gereken non-invaziv radyolojik yöntemin USG olması gerekliliğini düşündürmektedir. Her iki yöntem arasında saptanan uyum nedeniyle, ultrason pozitif olgulara rutin MRG uygulanışının gereksiz olduğu akla gelmektedir. Ancak konvansiyonel MR sekansları ile MR sialografmin beraber kullanılmasının, parotis MRG'nin Sjogren sendromu için sensitivitesini belirgin arttırması, parotis kitlelerinin ve derin lobun demonstrasyonunda en iyi yöntemin MRG olması, MRG'yi ultrasonografiye üstün kılmaktadır. Yeni gelişen MR sialografı sekanslarıyla elde olunan sialografik imajların Sjogren sendromunun parotis bezinde meydana getirdiği değişiklikleri konvansiyonel sialografıye yakın yada eş sensivite ve spesifite değerleri ile demonstre edebildiği ve tedavi monitörizasyonunda önemli olan sialografik evrelemeyi non-invaziv olarak yapması nedeniyle ultrasonografiye göre tercih nedeni olabilir. Sjogren sendromunun klinik tanısında yaygın olarak kullanılan Avrupa birliği kriter grubu konvansiyonel sialografiyi tam kriterleri içine almaktadır. İnvaziv bir metot olan konvansiyonel sialografi yerine güncel sekanslarla MR sialografmin uygulanması oldukça mantıklıdır. Sonuç olarak; Sjogren sendromunun oral manifestasyonunun saptanmasında USG ve yüzeyel koil ile MRG'nin eş değer taşıdığım ancak parotis kitlesinden şüphelenilen Sjogren sendromlu olgularda öncelikle parotis MRG tetkikinin tercih edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Yine konvansiyonel parotis MRG sekansları ile beraber MR sialografi tetkikinin eş zamanlı elde edilebilmesi, tanı kriter grupları içinde yer alan tükrük bez tutulumunun gösterilmesinde, konvansiyonel sialografiye olan gereksinimini ortadan kaldırarak ultrasonografiye göre öncelik kazandırmaktadır. 101

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Tükürük bezi tutulumu olan sjögren sendromlu olgularda shear wave elastografinin etkinliği ve tanıya katkısı

    The efficiency of shear wave elastography in patients with sjogren's syndrome with salivary gland involvement and it's contribution to diagnosis

    YUNUS EMRE ORUK

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    Radyoloji ve Nükleer TıpAydın Adnan Menderes Üniversitesi

    Radyoloji Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MEHMET BURAK ÇİLDAĞ

  2. Otoimmün hastalıklarda tükürük bezi fonksiyonlarının sintigrafik olarak değerlendirilmesi

    The evaluation of the functions of the salivary glands scintigraphy in autoimmun diseases

    HARUN SÜSLÜ

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    Radyoloji ve Nükleer TıpSüleyman Demirel Üniversitesi

    Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı

    DOÇ.DR. MUSTAFA YILDIZ

  3. Sjögren sendromu tanılı hastalarda majör tükürük bezlerinin ultrasonografik özelliklerinin ve oral bulguların değerlendirilmesi

    Evaluation of ultrasonographic features of major salivary glands and oral symptoms in patients with sjogren's syndrome

    BETÜL TAŞKIN

    Diş Hekimliği Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2024

    Diş HekimliğiBolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

    Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. DUYGU GÖLLER BULUT

  4. SJÖGREN SENDROMLU HASTALARDA GALEKTİN 3 DÜZEYİNİN İNFLAMATUAR MARKIRLAR, ORGAN TUTULUMU VE HASTALIK AKTİVİTESİ İLE İLİŞKİSİ

    Galectin-3 levels in pSS patients and investigate its relationship with inflammatory markers, organ involvement, and disease activity index

    MERVE GENCER BİRBİLEN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    İç HastalıklarıSağlık Bilimleri Üniversitesi

    İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ŞÜKRAN ERTEN