Geri Dön

Enflasyonun gelir üzerinden alınan vergilere etkisi (Türkiye için bir inceleme)

Başlık çevirisi mevcut değil.

  1. Tez No: 17993
  2. Yazar: SULTAN ULUSOY
  3. Danışmanlar: PROF.DR. HALUK ANIL
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Ekonomi, Economics
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 1991
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Gazi Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 116

Özet

103 ÖZET VE SONUÇ Niteliği itibariyle ekonomideki istikrarsızlık hali olan enflasyon, fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve hissedilir artışı ifade etmektedir. Fiyatların devamlı yükselmesi paradan kaçışı hızlandırdığından tüketimi teşvik etmekte, tasarrufun cazibesini azaltmaktadır. Böyle bir ortamda varlıklarını para olarak tutanlar, alacaklılar ve sabit gelirliler zararlı çıkarken, borçlular ve parasını mala yatıranlar kazançlı çıkmakta ve fiyat artışlarının yükü gelirini enflasyona koşut olarak artıramayan düşük gelirliler üzerinde kalmaktadır. Bu durum gelir ve servet dağılımında, toplam hasılada karakteristik değişiklikler oluşturmaktadır. Enflasyon dönemlerinde, vergi gelirleri de önemli ölçüde etkilenmektedir. Ancak, enflasyonun vergi gelirleri üzerindeki etkisi vergi sisteminin özelliklerine göre farklılık göstermekte olup, vergi sisteminde, değer üzerinden alınan ve değeri de cari piyasa fiyatlarına bağlanmış bulunan matrahlar çoğunlukta ve yaygın ise gelirler, enflasyon nedeniyle en az fiyatlardaki artış kadar, artan oranlı tarifelerin yaygınlığı ölçüsünde de fiyatlardaki artıştan daha hızlı bir artış gösterir. Gelir vergisi düz bir oran üzerinden alınıyor ise vergi gelirindeki artış, gelirdeki artış kadar olacaktır. Vergi sisteminde miktar üzerinden alınan matrahlar çoğunlukta ise ve miktar enflasyona koşut olarak düzelemiyorsa gelirler enflasyon nedeniyle fiyatlardaki artışın gerisinde kalacağından devletin reel olarak vergi kaybından söz edilebilecektir. Vergi sistemi içinde enflasyondan en çok etkilenen vergi gelir vergisidir. bunun nedeni gelir vergisinin artan oranlı olması ve muafiyet, istisna, indirim gibi bir takım kurum ve unsurları kapsamasıdır. Enflasyon parasal gelirde bir artışa yol açtığından, reel gelir değişmese de, artan oranlı vergi tarifesi vergi yükünü artırmaktadır. Vergi yükündeki bu artışır.104 düşük gelirli mükelleflerin aleyhine olurken yüksek gelirli mükelleflerin vergi yükü, artmadığı gibi düşebilmektedir. Bu durum vergi yükü dağılımında adaletsizlikler yaratmaktadır. Bu nedenle gelir vergisi ve enflasyon ilişkisinin önemli bir sorun olarak ortaya çıktığı ülkeler devlet gelirleri içinde gelir vergisinin büyük bir paya sahip olduğu, ayrıca fiyatların büyük oranlarda arttığı ülkelerdir. Enflasyon ülkemizde de en önemli sorunlardan biri olmuş, uzun yıllar yüksek oranlardaki seviyesini korumuş ve son yıllarda kronikleşen yüksek oranlarla da bu özelliğini korumaktadır. Ülke içinden ve ülke dışından kaynaklanan çeşitli nedenlerle, özellikle 1954-1959, 1971-1974, 1979 ve sonrası dönemlerde yüksek oranlara ulaşan enflasyona karşı izlenen politikalar enflasyonun kontrol altına alınmasında etkili olmuş, ancak bu kez ekonomide durgunluğun ortaya çıkması izlenen politikaların değiştirilmesine neden olmuş tekrar genişletici politikalara dönülmüştür. Bu durum ekonomistlerin söylediği gibi ülkemizde de enflasyonun tamamıyla önlenmesi yerine tahriplerini azaltıcı çözümlerin aranmasını ön plana çıkarmıştır. Türk Gelir Vergisi özelliği gereği enflasyondan büyük ölçüde etkilenmiş, bu nedenle vergi tarifesi, muafiyet, istisna, indirim gibi mutlak değerlerle ifade edilen bir takım kurum ve unsurlarında bazı düzeltmeler yapılmıştır. *, Yapılan düzeltmelerden amaç, bir yandan enflasyonun vergi tarifesinde meydana getirdiği aşınmayı gidermek suretiyle mükellefin vergi yükündeki artışın önlenmesi diğer yandan vergi yükü dağılımında adaletin sağlanmasıdır. Ancak yapılan düzeltmelerin uzun süreli aralıklarla yapılması ve enflasyonun etkisini giderecek düzeyde olmaması 1963 tarifesi hariç, 1958-1981 döneminde uygulanan tüm tarifelerde vergi yükünün artmasına neden olmuştur. Vergi yükündeki artış, bütün gelir gruplarında105 gözlenirken özellikle düşük ve orta gelir gruplarında yüksek oranda, yüksek gelir gruplarında ise düşük oranda olmuş, vergi dilimlerinin genişletilmesi suretiyle yapılan değişikliğin yükü ilk dilimlerde yer alan düşük gelirlilere aktarılmıştır. 1981 yılından itibaren vergi tarifesinde gerek dilim sınırlarında gerekse bu dilimlere uygulanan vergi oranlarında daha sık aralıklarla önemli değişiklikler yapılmıştır. Böylece gelir vergisinin ilk uygulandığı 1950 yılından itibaren ilk 30 yıllık sürede 4 tarife değişikliğine karşılık, 1981 tarihinden itibaren 11 yıllık süre içinde 10 tarife değişikliği yapılmıştır. Bu dönemde 1981, 1986 ve sonrası tarifelerde vergiye tabi gelirin enflasyondan dolayı aşınması telafi edilmek istenmiş ve vergi dilim sınırlan genişletilmiş, buna karşılık 1982-1985 tarifelerinde enflasyonun etkisinin giderilmesinden ziyade vergi yükünün hafifletilmesi amaçlandığından 1981'de % 40 gibi çok yüksek orandan başlatılan vergi oranları yıllar itibariyle kademeli olarak düşürülmüştür. Ancak yüksek gelir düzeyine sahip vergi mükelleflerinin vergi yükü, daha fazla puan azalırken, düşük gelir düzeyine sahip mükelleflerin vergi yükünün daha az puan azalması, marjinal ve ortalama oranlar arası yükseklik farkını azaltmış ve vergi yükünün dağılımını yüksek gelirliler lehine değiştirmiştir. 1980'li yıllarda vergi yükündeki gerçek anlamdaki azalma 1986 yılında gerçekleşmiştir. 1986 yılı tarifesini gerek 1981, gerekse 1985 tarifesi ile karşılaştırdığımızda vergi yükü, düşük gelirliden yüksek gelirliye artan bir şekilde tüm gelir düzeylerinde azalma göstermiştir. Bu durum bir yandan vergi oranlarının azaltılması, diğer yandan vergi dilimlerinin artırılmasından kaynaklanmıştır. Gelir vergisi tarifesinde vergi dilimleri sınırı, 1988 yılından itibaren her yıl artırılmak suretiyle yeniden düzenlenmesine rağmen, yapılan düzeltmelerin enflasyon artışının gerisinde kalması, vergi yükündeki artışı önleyememiştir.106 Kurumlar vergisinin enflasyondan etkilenme derecesi daha düşüktür. Vergi matrahının büyüklüğü ne kadar olursa olsun tek bir oran uygulandığından vergi artışı gelirdeki artışa eşit olmakta ve gelir vergisi tarifelerinin artan oranlılığına bağlı sorunlar ortaya çıkmamakta, ayrıca gelir vergisinde kişisel özellikler nedeniyle konulan indirim ve muaflıklar kurumlar vergisinde bulunmamaktadır. Kurumlar vergisinde oran olarak ya da döviz cinsinden saptanan bir takım muaflık ve istisnaların fiyat yükselişlerinden aşınmaları da söz konusu olmamaktadır. Enflasyonun kurumlar vergisine etkisi, özellikle matrahın safi olarak belirlenmesi için indirilen gider unsurlarından amortismanların saptanması ve işletme maliyetlerini teşkil eden diğer iktisadi kıymetlerin değerlendirilmesi üzerinde olmaktadır. Enflasyonun vergi gelirleri üzerindeki bir diğer etkisi, gelirin elde edilmesi ile verginin fiilen ödenmesi arasında geçen sürenin vergi değerinde yarattığı aşınmadır. Gelirin elde edilmesi ile vergisinin ödenmesi arasındaki gecikme süresi nedeniyle beyannameli gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin vergi borcu, enflasyondan dolayı gerçek değerini kaybetmektedir. Bu durumda bir yandan vergisini peşin ödeyen mükelleflere göre adaletsizlik yaratılırken, diğer yandan idare açısından enflasyonun yüksekliği ve ödeme süresinin uzunluğu nisbetinde vergi kaybı söz konusu olmaktadır. Türkiye'de beyannameye tabi mükelleflerin vergi ödeme sürelerindeki gecikmeden dolayı idarenin uğrayacağı kaybı kısmen de olsa gidermek ve mükellefler arasında adalet sağlamak amacıyla çeşitli dönemlerde peşin ödeme, dahili tevkifat, geçici vergi uygulaması getirilmiştir. Günümüzde uygulaması devam eden geçici verginin yaygınlaştırılması ve etkin bir şekilde denetlenmesi amaca ulaşmada büyük kolaylık sağlayacaktır. Gelir ve kurumlar vergisinin mevcut enflasyon koşullarında GSMH artışlarını ne derece izleyebildiği elastikiyet katsayıları ile107 gözlemlenebilmektedir. Esneklik katsayısı enflasyon ortamında reel ve nominal olarak hesaplanabilmekte ve farklı değerler almaktadır. Enflasyonun sıfır olduğu dönemlerde bu fark ortadan kalkarken, enflasyon oranı arttıkça esneklik değeri l*e doğru yaklaşmaktadır. Türkiye'de 1980'li yıllara gelinceye kadar gelir vergisi artış oranının, gerek GSMH gerekse enflasyon artış oranından yüksek olması nedeniyle esneklik katsayısı değerleri gerek kurumlar vergisi gerekse toplam vergi esneklik katsayılarından yüksek ve l'in üzerinde gerçekleşmiştir. 1980'li yıllarda gerek gelir vergisi gerekse kurumlar vergisi artış hızında dalgalanmalar olması ve vergi artışının, enflasyon ve GSMH artışının gerisinde kalması esneklik katsayılarının dalgalanmasına ve negatif değerler almasına neden olmuştur. Böylece 1980 öncesi dönemde gelir vergisindeki artış, GSMH artışını izleyebilirken 1980 sonrası dönemde bazı yıllar bu özelliğini kısmen kaybetmiştir. Enflasyonun vergi sistemi üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için en iyi çözüm enflasyonun düşürülmesidir. Ancak enflasyonla kesin mücadelenin zorlaşması ve durgunluk, gerileme gibi maliyetleri olması nedeniyle iktisatçılar enflasyona engel olmaktan çok enflasyonun tahribatını önleyecek tedbirlere daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Bu nedenle enflasyonun, vergi üzerindeki etkilerini gidermek için ilgili unsur ve kurumların enflasyonun artış hadlerine göre ayarlanması gerekmektedir. Ayarlama farklı yöntemlere göre yapılabilmektedir. Bunun en kolay ve yaygın olanı tam indekslemedir. Ancak kullanılacak indeksin türü ve niteliği büyük önem taşımaktadır. Bunun için toptan eşya fiyat indeksi, tüketici fiyat indeksi gibi indeksler kullanılabileceği gibi fiyat indekslerine göre daha geniş kapsamlı olan ve gerçek gelir üzerindeki dalgalanmaları daha yakından izleyebilecek milli gelir deflatörü de kullanılabilecektir. Uygulanan indeksin türünden bağımsız olarak önem taşıyan bir sorun da108 indeksin kapsayacağı sürenin uygulama tarihinden ne kadar geriye gideceğidir. îdeal olanı vergiye tabi gelirin elde edildiği yıla ait indeks değerinin kullanılmasıdır. Ancak bu sorun ülkenin içinde bulunduğu olanaklarına bağlı olarak değişebilir. Artan oranlı gelir vergisi tarifelerinin enflasyona indekslenmesi halinde teorik olarak gelir vergisi hasılatındaki reel artışın, en az reel gelir artışı kadar olması gerekir. Ancak son 12 yıl'da yapılan düzeltmelerle vergi yükünde, birkaç yıl hariç önemli bir düşme sağlanamazken reel gelir vergisi hasılatının büyük düşüşler göstermesi, verginin tahsil süresinin mümkün olduğu kadar kısaltılmasının önemini artırmaktadır.

Özet (Çeviri)

Özet çevirisi mevcut değil.

Benzer Tezler

  1. Türkiye iktisat politikalarının belirlenmesinde iktisadi kurum-kural ve kuruluşların rolleri

    Başlık çevirisi yok

    İBRAHİM GÜRAN YUMUŞAK

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    1995

    Ekonomiİstanbul Üniversitesi

    DOÇ.DR. YUSUF TUNA

  2. Türkiye'de vergi kaçakçılığı, başlıca sebepler, etkiler ve önlemler

    Başlık çevirisi yok

    ENGİN ÖNER

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    1991

    EkonomiAtatürk Üniversitesi

    DOÇ.DR. MUSTAFA KAMALAK

  3. Türkiye'de transfer harcamaları (1976-1989)

    Başlık çevirisi yok

    CUMA YENİLLİ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    1992

    EkonomiGazi Üniversitesi

    Maliye Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. OĞUZ OYAN

  4. Enflasyonla mücadelede istikrar politikaları

    Başlık çevirisi yok

    BİLGİN ORHAN ÖRGÜN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    1998

    EkonomiMarmara Üniversitesi

    İktisat Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. OSMAN ZEKAYİ ORHAN

  5. Türkiye'de asgari ücret ve asgari ücret üzerinden alınan vergilerin mali analizi

    Minimum wage and minimum wage taken over financial analysis of tax in Turkey

    BARIŞ KARAMIZRAK

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    MaliyeSivas Cumhuriyet Üniversitesi

    Maliye Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. NAZIM ÖZTÜRK