Enflasyonla mücadelede istikrar politikaları
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 74946
- Danışmanlar: PROF. DR. OSMAN ZEKAYİ ORHAN
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Ekonomi, Economics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1998
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Marmara Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: İktisat Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: İktisat Politikası Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 143
Özet
118 ÖZET, SONUÇ VE ÖNERİLER Enflasyon, cari fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzdan fazla olmasından meydana gelir. Toplam arzla toplam talep arasındaki denge genel fiyat seviyesinin yükselerek toplam talebin kısılmasıyla sağlanır. Enflasyonda temel sorun reel akımlarla nakdi akımlar arasındaki dengesizliktir. Enflasyonun bir ekonomiye veya bir ülkeye getirebileceği büyük zararlar vardır. Bunlar, dış ticaret açıklarının oluşması ve dış ticarette gerileme, devalüasyonlara sürüklenme, kamu giderlerinde meydana gelecek artışlar, yatırımlarda gerilemeler ve üretkenliğin azalması, ticaret hadlerinde gerileme, himaye tedbirlerinin artması, işsizliğin artması, halk kesimleri arasında meydana gelebilecek sosyal çatışmalardır. Enflasyonun şiddetinden bahsetmekte yarar vardır. Bizim korktuğumuz enflasyon, dört nala, fiyat artışının devamlı ve çok yüksek olduğu bir enflasyondur. Dört nala enflasyonda para ateş gibidir, elde taşınmaz. Bu yüzden kimse parayı elinde tutmak istemez, para geleneksel fonksiyonlarını yitirir, tasarruf hacmi düşer, istihdam hacmi düşer, ticaret ve ödemeler dengesi ile iktisadi kaynakların kullanılışı olumsuz yönde etkilenir. Dört nala enflasyon sabit gelirlilerin gelirlerini, dolayısıyla tasarruflarını azaltır, gelir dağılımı sabit gelirlerin aleyhine daha da bozulur. Firmaların ve şirketlerin işleri bozulur, İşletme içi kaynaklar erir, amortismanlar, karşılıklar, ihtiyatlar, ortaklara dağıtılmayan karlar yok olur. Borçlanma vadeleri kısalır, faiz hadleri yükselir. Bu durumda firmalar satışlarını peşin yapmaya ve üretimlerini kısmaya başlarlar. Dört nala enflasyon sermaye piyasalarının gelişmesine engel olur. Sosyal güvenlik kurumları kendilerine yasalarla verilmiş olan görevlerini yerine getiremezler, etkinliklerini kaybederler. Gönüllü tasarrufların azalması sonucu banka mevduatı içindeki tasarruf mevduatında düşme meydana gelir. Bu sebeplerle bankaların gerçekleştirdikleri bilanço karları ödenmiş sermayelerine göre yetersiz kalır ve bankacılık sistemi gelişmez. Enflasyonla birlikte artan sosyal huzursuzluklar, siyasi istikrarsızlıklara sebep olabilirler. Nitekim Latin Amerika ülkelerinde demokratik idarelerin kısa ömürlü oluş nedenlerinin başında, sürekli olarak bu memleketlerde uygulanan enflasyonist politikalar gelmektedir. İşte bu sebeplerle, enflasyonla mücadele etmek; ekonomide toplam tasarruf hacmini arttırmak, kaynakların rasyonel kullanımım sağlamak, ticaret ve ödemeler bilançolarını dengede tutmak, ekonomide istihdam hacmini yükseltmek, sosyal barışı yeniden kurmak119 ve korumak, ekonomik, sosyal, siyasi ve mali alanlarda kalkınmayı istikrar içinde gerçekleştirmek bakımından zorunludur. Yüksek enflasyonla mücadele edilirken mutlaka bir istikrar programı çerçevesinde mücadele edilmelidir. Bir program yapılmadan enflasyonla mücadele etmek daha kötü sonuçlar doğurabilir, ekonomiyi düzlüğe çıkartacağı yerde daha kötüye sürükleyebilir. Uygulaması tasarlanan istikrar politikasının başarılı olabilmesi için ülkenin o dönemdeki ihtiyaçlarına uygun düşmesi gerekir. Bir istikrar politikasının ön şartı, yeterli tahlile dayanması ve iyi bir çerçeveye oturmasıdır. Enflasyonla mücadele ederken göz önünde bulundurulması gereken hususlar şunlardır; - Enflasyon boşluğunun büyüklüğü ve iyi hesaplanması çok önemlidir. - Toplam arz ve toplam talebin çok iyi incelenmesi gerekir. Toplam talepteki fazlalık sebeplerinin; devletçe yapılan cari ve yatırım harcamalarının artması, enflasyonun efektif talep seviyesini yükseltmiş olması, kredi politikalarının bankaların para arzında şişkinlik yaratması, enflasyonun kaynağının dışarıda bulunması, ülkeye daha çok turist gelmesi olduğunun bilinmesi gerekir. Toplam taleple birlikte toplam arzdaki yetersizliklerin sebeplerinin; üretim kapasitesinin fiziki hudutlarına ulaşıldığı, hava şartlarının ve diğer şartların kötü gitmesinden dolayı tarım kesiminde daha az ürün elde edilmiş olması, tüccarların ellerindeki malları satmaktansa saklamayı tercih etmeleri, ekonomide toplam arzın arttırılması için yeterli hammadde vs.nin olmaması ve ithal edilememesinin olduğunun bilinmesi gerekir. - Enflasyonun kaynağının çok iyi bilinmesi gerekir. Enflasyonla mücadele edebilmek için kullanılması gereken istikrar politikalarının bir takım amaçlan vardır. Bu amaçlar: 1- Makul bir büyüme hızını gerçekleştirmek: Bütün ekonomilerin temel amaçlarından biri ulusal ekonominin üretim gücünü arttırmaktır. Bu amaç çoğu defa“büyüme hızı”veya“kalkınma hızı”kavramı ile belirtilir. Büyüme hızının makul bir düzeye gelmesi, az gelişmiş ülkeler için fakirlikten kurtularak, üretim seviyesinin arttırılması ve kişi başına düşen milli gelirin arttırılabilmesi için şarttır. 2- Tam istihdamı sağlamak: Az gelişmiş ve yeteri kadar sanayileşmemiş ülkelerde işsizlik yapısal bir sorundur. Bu ülkelerde işsizliğinin sebebi ekonomik yapının kendisidir. Bundan dolayı tam istihdamı sağlamak az gelişmiş ülkeler için uzun vadeli bir amaçtır.120 3- Fiyat istikranın korumak: Bu amacın esası, genel fiyat seviyesinde meydana gelebilecek devamlı değişmelerden kaçınılmasıdır. Ancak, az gelişmiş ülkelerde enflasyon yapısal nedenlere dayanır ve bu ülkelerde toplam talep, toplam arz arasındaki denge kolaylıkla kurulamaz, bu da fiyat istikrarını bozar. 4- Dış dengeyi sağlamak: Dış denge, ödemeler dengesi veya ithalat-ihracat dengesinin kurulması özellikle az gelişmiş ülkeler açısından uzun vadeli ve yapısal bir sorundur. Bunun temel sebebi, az gelişmiş ülkelerin bir parasal ikilik içinde bulunmasıdır. Bu ülkeler ithalat yapabilmek için mutlaka altın ve döviz rezervi bulundurmaya ve bu rezervi arttırmaya mecburdurlar. Bu mecburiyet ülkeleri ödemeler dengesinde devamlı açıklar vermeye zorlamaktadır. 5- Adil bir gelir bölüşümü gerçekleştirmek: Gelir ve servet dağılımının düzeltilmesi, fertlerin gelir ve servetler arasındaki farkın mümkün olan en az seviyeye indirilmesi demektir. Az gelişmiş ülkeler açısından gelir ve servet dağılımını düzeltmek her şeyden önce, iç pazarı genişletip, sanayii genişletip, teşvik etmekle sağlanabilir. Para politikası; en geniş anlamıyla, var olan koşullara göre ekonominin likiditesini arttırmak yada azaltmak demektir. Para politikası bunu gerçekleştirebilmek için şu araçlardan yararlanabilir. 1- Açık Piyasa işlemleri: Bu işlem ; Merkez Bankası'nın veya eğer varsa bir ihraç bankasının para arzım etkilemek için doğrudan doğruya piyasaya tahvil sürmesi veya piyasadan tahvil satın almasıdır. Bu işlemler sadece para miktarını etkileyerek değil senetlerin likidite derecesini arttırıp eksilterek de ekonomiye müdahale edebilir. Ayrıca bu işlemler senetlerin fiyatlarına ve faiz oranlarına da etki yapabilir. Piyasadan senet alınmaya başlanması senetlerin fiyatlarını yükseltir. Senetlerin geliri sabit olduğundan fiyatların yükselmesi faiz haddinin düşmesi demek olur, tersi durumda da faiz haddi yükselir. Para politikasının diğer araçlarına nazaran direkt bir mekanizmaya sahip olduğu için etkisini daha çabuk ve kesin bir şekilde gösteren açık piyasa işlemleri enflasyonla mücadelede ileri ekonomilerde uygulanan en etkin araçlardan biridir. Ancak bu işlemlerin başarılı olması için para politikasını yürütenlerin her türlü siyasi ve sosyal baskıdan kurtulması gerekmektedir. 2- Reeskont oranlarının tespiti: Parasal araçların en sık kullanılanlardan birisi de faiz ve reeskont oranlarının ayarlanmasıdır. Faiz oranları, ileri sanayi ülkelerinde ödünç verilebilir fonların arz ve talebine bağlı olduğu halde reeskont oranlan Merkez Bankaları121 tarafından tespit edilebilir. Az gelişmiş ülkelerde ise genellikle hem faiz hem de reeskont oranları hükümet ve onun adına Merkez Bankalarının kontrolü altındadır. Reeskont oranlarını indirip çıkarmak suretiyle para hacmi üzerinde etki yapmak olanaklıdır. Reeskont oranları düşürüldüğü zaman, bankalar Merkez Bankası'na reeskonta getirmekte oldukları senet miktarını çoğaltarak nakit mevcutlarını arttırırlar. Banknot mevcutlarının artması bankalara kredilerini genişletme ve dolayısıyla ek para yaratma olanağı verecektir. Diğer taraftan bankalar müşterilerinden istedikleri faizi de reeskont oranındaki düşüşe paralel olarak azaltabileceklerinden kredi talebi de artabilecektir. Hem az gelişmiş, hem de gelişmiş ülkelerde faiz ve reeskont oranları;fiyat istikrarını sağlamak ve ödemeler bilançosu denkliğini gerçekleştirmek amacı ile de kullanılır. Mesela fiyatların yükselme dönemlerinde kredi faiz oranı ve reeskont oranları yükseltilirse banka kredilerine başvurma arzusu, dolayısıyla para arza ve satın alma gücü azalır. Bu da fiyat artışlarının önce frenlenmesi, sonra da düşmesi yönünde sonuçlar yaratabilir. 3- Karşılık oranlarının tespiti: Bankalar Mevduatlarının belli bir oranını nakit olarak karşılık adı altında tutmak zorundadırlar. Bu karşılık oranını azaltmak yada arttırmak suretiyle bankaların para yaratma oranları genişletilip daraltılabilir. Para otoriteleri karşılık oranlarını yükseltince, ticari bankalarda banka parası arzında bir daralma yapmak zorunda kalacaklardır. Şüphesiz bu tedbirin etkili olabilmesi için; ticari bankaların bol likiditeye sahip olmaması, kanunun aradığı zorunlu rezervlere sahip olmaması gerekir. 4- Kredilerin sınırlandırılması: Kredilerin sınırlandırılması, bankaların kredi yaratmalarını etkileyen bir araçtır. Banka kredilerine bir tavan, yani azami sınır tespit etmek sadece para miktarının daraltılması istendiği zaman söz konusu olur. 5- Para basılması: Para basmak aracı ekonomideki efektif para arzım değiştirmeyi amaçlayan bir araçtır. Para basmak, bir başka deyişle emisyon artışı sağlamak, bir para politikası aracı olarak hem teoride hem de tatbikata geniş tartışmalara konu olmuştur. Bugünün modern ekonomilerinde devlet tedavüldeki para miktarını dilediği gibi arttırabilir. Devlet para arzım arttırırken iç ve dış fiyatlan, döviz kuru ve ülkenin altın ve döviz stoklarını ihmal edemez. Toplam talep ve arz arasındaki eşitliğin dönem sonu itibarıyla sağlanabilmesi halinde para arzını arttırmakta herhangi bir sakınca yoktur. Para arzı artışı üretim artışı ile ölçülü olmalı ve para arzı üretim artışı oranında arttırılmalıdır. Para politikası ile enflasyonla mücadelede sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; para politikasının istenen etkiyi meydana getirmesi için çok şiddetli bir biçimde uygulanması122 gerekir. Örneğin bir enflasyon döneminde faiz haddi 2-3 puan değil, 25-30 puan arttırılmalıdır ki bir sonuç elde edilebilsin. Ancak bu zamanda enflasyonun bir depresyona dönüşmesi tehlikesi vardır. Para politikasının önemi, özellikle yanlış yapıldığı zaman ortaya çıkar. Parasal araçların kullanılması, mali araçlarda olduğu gibi, ciddi sınırlamalarla kısıtlı değildir. Buna karşın parasal araçların etkinlik derecesi çok tartışmalı olabilir. Özellikle ekonomide her zaman olayları doğrudan doğruya kontrol etmek hem mümkün olmaz hem de böyle bir kontrolün istenmeyen yan etkileri olabilir. Özellikle kısa dönemde, olayları doğrudan kontrol olanağı hemen hemen yok gibidir. Bu gibi durumlarda; parasal araçları diğer yan araçlarla destekleyerek kullanmak yararlı olabilir. Parasal araçlara fazla güvenmemek ve parasal araçlar kullanılmak istenildiğinde bu araçları mutlaka mali araçlar başta olmak üzere, diğer araçlarla birlikte kullanmak gerekir. Maliye Politikası; Maliye politikasının başarıya ulaşabilmesi için iktisadi hayata doğru teşhis koymak, maliye politikası tedbirlerini yürütmek, yasama organları ile halk tarafından kabulünü sağlamak, iradi kararlan zamanında almak ve uygulamak, maliye politikasını diğer politikalarla ahenkleştirmek gerekir. Dolayısıyla bu politikayı planlayanların da iyi bir maliyeci olması şarttır. Maliye politikası araçları; devlet bütçesi ile ona ait unsurların tümünü kapsar. 1- Bütçe politikası ve kamu sektörü harcamaları: Enflasyonla mücadelede bütçe hazırlanırken gelirler arttırılabilir, giderler azaltılabilir veya daha küçük bir bütçe hazırlanabilir. Enflasyonla mücadelede özellikle kaçınılması gereken şey büyük ve açık bütçelerdir. Özetle bütçe politikasıyla enflasyonla mücadelede şunları söyleyebiliriz; kamu harcamaları azaltılarak ve vergi sisteminde değişiklik yapmayarak; kamu harcamaları değiştirilmeyerek ve vergiler arttırılarak; hem kamu harcamaları kısılarak hem de vergi gelirleri arttırılarak bütçe fazlası meydana getirilebilir. Ekonominin enflasyon içinde bulunduğu zamanlarda eskisine göre küçük bütçeler uygulamak iktisadi tesirleri bakımından enflasyonisttirler. 2- Kamu harcamaları politikası: Kamu harcamaları ile enflasyonla mücadele etmekten amaç kamu harcamalarını iktisadi istikrarın sağlanmasında bir araç olarak kullanmaktır. Kamu harcamaları bu fonksiyonlarım; ekonomide enflasyon hüküm sürdüğü zaman toplam talebi tam istihdam seviyesindeki toplam arzla dengelemek, ekonomi tam çalışma seviyesinde dengede ise bu dengeyi korumak, ekonomi deflasyon içinde123 bulunuyorsa toplam talebi ekonominin tam çalışma düzeyinde ürettiği mal ve hizmetleri emecek hale getirmek suretiyle yerine getirebilir. Enflasyonla mücadele ederken kısa devrede toplam talebi kısıcı en etkin politika kamu harcamalarını kısma politikasıdır. Uzun devrede ise toplam arzı toplam talep seviyesine çıkarmak gerekecektir. Bunu sağlamak için; kamu harcamalarında verimlilik arttırılabilir, toplam arzın arttırılmasında bazı transfer ödemelerinden yararlanılabilir. Enflasyonla mücadelede kamu harcamaları politikası her şeyden önce selektif bir harcama politikasıdır. Bu politikanın başarısı aynı zamanda finansman şekliyle de yakından ilgilidir. Eğer kamu harcamaları geniş ölçüde müterakki(artan oranlı) vergilerle finanse ediliyorsa, finansmanı bakımından sağlam olup, enflasyonun sebep olduğu gelir dağılımındaki adaletsizliği gideriyorlar demektir. Kamu harcamaları geniş ölçüde dolaylı vergilerle finanse ediliyorsa finansman gene sağlamdır. Enflasyon; geliri bol idaresi kolay, tesiri ani vergilerle daha kolay giderebilecektir. 3- Vergi Politikası: Enflasyonla mücadelede vergi politikası toplam talebi kısmaya, toplam arzla toplam talep arasında denge sağlamaya, ekonomideki tıkanıklıkları gidermeye çalışacak, teşvik edici vergi kurumlan ile toplam arzı toplam talep seviyesine yükseltmeye çalışacaktır. Vergi politikası çoğunlukla mükellefler tarafından sert tepkilerle karşılanacaktır. Enflasyonla mücadelede vergi politikasından yararlanmanın sebepleri; kamu harcamalarının azaltılmasının her zaman efektif talep düzeyini düşürmeyeceği ve özel tüketim ve yatırım harcamalarının kontrolüdür. Mükellefler vergilere iki şekilde tepki gösterirler. Birinci tepki; mükelleflerin daha çok çalışıp, boş zamanlarını daha çok değerlendirmeye razı olmalarıdır. Bu tepki mükelleflerin gelirini arttırdığından“gelir etkisi”olarak isimlendirilebilir. İkinci tepki;“ikame etkisi”dir. Bu tepki vergilere karşı mükelleflerin direnmeleri, fazla çalışıp fazla vergi ödemektense dinlenmeyi tercih etmeleri şeklinde kendini gösterir. Enflasyonla mücadelede hangi vergilere önem vermek gerektiği konusu, özünde bir ülkede yürürlükte olan vergi sisteminin sorunudur. Bu ise, her şeyden önce memleketin ekonomik ve sosyal yapısı ile ilgilidir. Genellikle ileri ekonomilerde dolaysız, geri kalmış ekonomilerde ise dolaylı vergiler devlet gelirlerinin önemli bir kısmını oluştururlar. 4- Borçlanma Politikası: Borç yöntemi mali politikanın, para politikasına en yakın olanıdır. Gerçekten devlet borçlarım arttırmak yada azaltmak yoluyla para hacmine ve harcama düzeyine etki yapılabilir. Bu politikada borçlanmanın kaynağı çık önemlidir. Devlet borçlanırken ya mali kurumlara veya şahıslara borçlanır. Enflasyonla mücadelede124 bankalara değil şahıslara borçlanmak lazımdır. Çünkü devletin bankalara borçlanması banka parasının veya kaydi paranın doğumuna sebep olabilir ve para arzım genişletebilir. Bu durum borçlanma ile güdülen gayeye aykırıdır. Devlet şahıslara borçlanırken de mümkün mertebe özel tüketim harcamalarını kısmaya çalışmalıdır. Bu yüzden borçlanma politikasının başarısı; devlet tahvillerinin şahıslara satılmasına, şahısların tüketim harcamalarını kısarak devlet tahvili satın almalarına, satın aldıkları devlet tahvillerini uzun süre ellerinde tutmalarına bağlıdır. Borçlanma yoluyla toplam arzı arttırabilmek,borçlanılan fonların kullanımı ile ilgili bir konudur. Borçlanma ile sadece ekonomiden aktif fonlar çekiliyorsa toplam talep kısılır. Borçlanılan fonlar toplam arzı arttırıcı kamu harcamalarında kullanılıyorsa toplam arz artar. Enflasyonla mücadelede maliye politikasının özellikleri şunlardır; maliye politikasının kullandığı araçlar selektiftir, maliye politikası zaman alıcıdır, bu politikaların uygulanmasında psikolojik faktörler önemlidir, politikalar sık sık gözden geçirilmelidir, maliye politikaları milletlerarası politikalarla ahenkleştirilmelidir, politikalar orta vadeli olmalı, kendi içinde tutarlılığı sağlanmalı ve hükümetin bu politikaları uygulamakta kararlı olduğu mutlaka kamuoyuna açıklanmalıdır. Döviz kuru politikası; Uygulamada bir çok değişkenle bağlantılı olmakla birlikte temelini ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlar, ekonominin yapısı oluşturur. Döviz kuru politikasının amaçlarından birisi de enflasyonla mücadele ve şiddetli bir enflasyonist dönemden sonra bozulan dengeleri yeniden kurmaktır. Döviz kuru politikasının bu amaçlara ulaşabilmek için sahip olduğu araçlar; devalüasyon ve revalüasyondur. Devalüasyon; burada paranın değerinin düşürülmesi söz konusudur. Düşürülen değer ise paranın dış değeridir. Devalüasyon başlıca iki sebeple yapılır. Bunlar; ihracatı teşvik ve ithalatı kısmak suretiyle dış ticaret açıklarının kapanmasını sağlamak ve iç fiyatlar ile dış fiyatlar arasında mevcut bulunan dengesizliği ortadan kaldırmaktır. Revalüasyon; hükümet kararı ile milli paranın dış değerinin yükseltilmesidir. Revalüasyon ülke içi fiyatları pahalandırarak ihracatı azaltırken, yabancı diğer fiyatları düşürerek ithalatı arttırır. Bu çalışmada diğer politika araçları olarak; taban fiyatları politikası ve sübvansiyon politikası incelenmiştir.125 Taban fiyatları politikası; özellikle tarım sektörünün gelişmesinde en önemli etkenlerden birisi devletin tarım ürünleri fiyatlarına müdahalesidir. Bu da devlete mali bir yük getireceği için genel olarak bütçe açıklan, para arzı ve enflasyonun belirlenmesinde de etkili olur. Devlet, destekleme politikası sonucunda elde edilen fazla ürünü, kısmen veya tamamen stok edebilir ve gelecek yıl ürün az olacaksa o yıla saklar veya destek fiyatından daha aşağı bir fiyat ile ihraç eder. Devletin bu zararı en asgaride tutması, bütçe açıklarına, enflasyona yol açmaması için destekleme fiyatını dünya piyasası fiyatlarının pek fazla üstüne çıkarmaması akılcı bir yol olur. Böylece, bütçe açıkları ve enflasyon asgari seviyede tutulduğu gibi tarım ürünleri üretimi ve yatırımları da dünya piyasa fiyatlarına göre yönlendirilmiş olacaktır. Sübvansiyon politikası; bu politikalarda devlet piyasa fiyatlarına dokunmaz, fiyat piyasada kendiliğinden oluşur. Ancak devlet satılan veya üretilen mal birimi başına belirli seviyede mali yardımda bulunur. Bu politikada devlet büyük bir finansman yükü altına girmesine rağmen üreticilerin gelirleri arttırıldığı gibi tüketicilerde korunmakta, ürünü düşük bir piyasa fiyatı üzerinden satın alabilmektedirler. İstikrar politikası amaç ve araçlarını incelemeye çalıştıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kuruluş yıllarından itibaren enflasyonla mücadelede uygulanan politikaları ve sonuçlarını incelemekte fayda vardır. Türkiye'deki enflasyonun nedenlerini başında; para miktarı, kamu açıkları, gelir çekişmesi, gelir büyümesi, maliyet enflasyonları, tasarrufla yatırım arasındaki farklar ve talep enflasyonun meydana getirdiği etkiler gelmektedir. Para Politikaları; Para politikası ile ilgili ilk tedbirler 1923 'teki İzmir İktisat Kongresinde alınmıştır. Burada ilk göze batan tedbirler bir ana ticaret bankası ve sanayi bankası kurulmasıdır. 1930 'da çıkarılan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ve 1930 'da kurulan TCMB'sı para politikası ve kambiyo kontrolü açısından alınmış kararlardır. Türkiye İkinci Dünya Savaşı'na girmemiş bile olsa altı sene süreyle savaş ekonomisi yaşamış ve bu savaştan çok zarar görmüştür. Sıkı para politikasından uzaklaşılmak zorunda kalınmıştır. Savaşı takip eden 1946-1960 döneminde, 1947 yılında hazırlanan Türkiye İktisadi Kalkınma Planının temel stratejisi ve tercihleri hüküm sürmüştür. Bu plan dengeli bir büyüme öngörmüştür. Sıkı para politikaları gevşetilmiştir. Özellikle 1950 yılından itibaren özel teşebbüse, dış yardımlara ve para, kredi hacminin genişletilmesine dayanan bir ekonomik gelişme stratejisi uygulanmıştır. Devletin kamu126 açıklanın T.C.M.B. kaynaklarından karşılamaya çalışması para politikasının çehresini belli etmiştir. Para hacmi önemli şekilde genişlemiştir. Bu katlı gidiş sonunda 4 Ağustos 1958'de bir istikrar programı uygulanmaya konulmuştur. Bu programla para ve kredi hacminin sınırlanması ve kontrol altında tutulması ve T.C.M.B. kaynaklarına başvurulmaması gibi tedbirler getirilmiştir. Fakat 1958 tedbirleri başarılı olamamıştır. Planlı dönem de diyebileceğimiz 1960-1970 döneminde; İktisadi Devlet Teşekküllerinin bütçe açıklarına mani olunacak, para miktarı sınırlı bir şekilde mal arzına uygun bir şekilde arttırılacak, banka sayıları ve fonlar arttırılacak, konut kredileri kısılacak, özellikle sosyal konut inşaatına yönelinecektir. Ancak 1967 yılında bu tedbirlerden uzaklaşılmıştır. 1 967 yılından sonra hükümet para hacmini daraltmıştır. 24 Ocak kararlarının damgasını vurduğu 1980 sonrası dönemde hükümet iç piyasayı oldukça serbest bırakmış, fiyat kontrollerini kaldırmıştır. Ayrıca; para arzı ve kamu harcamaları kısılmaya çalışılmış, daraltıcı bir para politikası uygulanmıştır. Ücretleri sınırlandırarak elde edilecek fonları ihracata yöneltmek istenmiştir. 1983-1988 dönemi ANAP iktidarıyla başlamıştır. Bu dönemde ANAP enflasyonla mücadele için daha çok parasal politikalardan yararlanmıştır. Bankacılık sektöründe büyük gelişmeler yaşanmış, yabancı para korku veren bir nesne olmaktan çıkarılmıştır. Ancak bu tedbirlerde bir krize sürüklenmeye engel olamamıştır. Uygulanan sıkı para politikasına rağmen 1989 yılı emisyon hacmi 1983 yılındakinin 12 katına çıkmıştır. Krizin en önemli göstergelerinden birisi de bu olmuştur. T.C.M.B. ilk defa 1989 yılında parasal programım kamu oyuna açıklamıştır. Bu, kamuoyuna ve karar vericilere kararlarına esas teşkil edecek bir parasal-nominal çerçeve oluşturma imkanı tanımıştır. Bozuk ve krize girmiş ekonomiye 1994 yılma girildiğinde artık bir müdahale gerekmiştir. Bunun üzerine 5 Nisan 1994'te yeni bir istikrar paketi açılmıştır. 5 Nisan kararlarıyla beraber T.C.M.B. 'nın parasal büyüklükler üzerindeki kontrol gücü arttırılmış, T.C.M.B. 'nın daha özerk bir yapıya kavuşturulması planlanmıştır. Bu tedbirlerin alınması sonucunda; faiz oranlan düşmeye başlamış, bankalar verdikleri tüketici kredilerinde düşüş yapmışlar parasal daralma gerçekleşmiştir. Maliye Politikaları; İzmir İktisat Kongresi ile beraber başlayan dönemde; 1925 yılında Aşar vergisi kaldırılmıştır. Ayrıca; başta tütün olmak üzere bir kaç konuda devlet tekelleri oluşturulmuş,“denk bütçe-düzgün ödeme”ilkelerine titizlikle bağlı kalınmış, bütçe açıklarından kaçınılmış, gümrük tarifeleri standart hale getirilmiştir.127 Devletçi sanayileşme dönemine geçildiğinde; Buhran Vergisi konulmuş, kısa ve uzun vadeli dış borçlanma imkanları araştırılmış ama iç borçlanmaya gidilmiştir. İkinci Dünya Savaşı döneminde savaş ekonomisinden dolayı; bazı vergilerin oram yükseltilmiş, ihracat üzerine vergi konmuş, toprak mahsulleri vergisi getirilmiş, vergi konusunda en önemli olarak Varlık Vergisi Kanunu çıkarılmıştır. İç borçlanmaya önem verilmiştir. 1946-1960 dönemlerinde; kamu gelirlerinin yaklaşık %65-70'i vergilerden elde edilmiştir. 1958 istikrar programı ile beraber; kamu kesimi mallarının fiy atları yükseltilmiş, halka borçlanma yoluna gidilmiştir. 1960-1977 döneminde; vergiler arttırılarak vergi bünyesine esneklik kazandırılmış, kamu tasarruflarının arttırılmasına çalışılmıştır. Ancak tarım gelirlerinin gelir vergisi kapsamına dahil edilmesi yolunda atılan adımlar yeterli olmamıştır. 1980 sonrası dönemde 24 Ocak kararlan ile beraber; devlet bütçesinin küçültülmesi ve yatırımların kısılmasına, kalkınma hızının düşürülmesine, ihracat vergisinin düşürülmesi ve ihracatın özendirilmesine karar verilmiştir. 24 Ocak kararlarıyla ithalatın serbestleştirilmesi için; ithalattan alınan damga resmi ve teminat önemli ölçüde indirilmiştir. İhracata geniş teşvik sistemi getirilmiştir. Her türlü sosyal harcamalar kısıtlanmıştır. 1983-1988 döneminde ANAP iktidarı dış ticarete büyük önem vermiştir. Vergi konusunda; vergi iadesi uygulaması getirilmiş, kurumlar vergisindeki indirimler arttırılmış, ihracat yapan kuruluşlara gümrüksüz ithalat izni getirilmiştir. 1988-1994 döneminde sıkı maliye politikaları benimsenmiştir. Ancak bu politika, gelirler arttırılarak değil harcamalar kısılarak uygulanmak istenmiş bu da kamu harcanabilir gelirlerini çok düşürmüştür. 1994 sonrası dönemde 5 Nisan kararlan ile beraber; kamu gelirlerini arttırıcı, kamu harcamalarını kısıcı tedbirler planlanmış kamu kesimi açığının T.C.M.B. değil başka kaynaklardan finansmanına karar verilmiş, vergi denetimleri yaygınlaştırılmış ve yoğunlaştırılmış, akaryakıt tüketim vergisinden bütçeye aktarılan pay arttırılmıştır. 5 Nisan kararların en büyük eksikliği başlangıçta yeni vergi yasaları ile desteklenmemiş olması ve özellikle de enformel sektörün vergilendirilmemiş olmasıdır. Ayrıca kayıtlı ekonominin kayıt dışında kalan kısmıyla ilgili de herhangi bir önlem alınmamıştır.128 Döviz Kuru Politikaları; Cumhuriyet' in ilk yıllarından itibaren hükümet para değerinin istikrarlı kalmasına çok fazla önem verilmiştir. Devletçi sanayileşme döneminde TL.'nin konvertible paralar karşısında resmi değeri yüksek tutulmuştur. İkinci Dünya Savaşı döneminde TL.'nin değerini istikrarlı tutmak amacından uzaklaşılmış ama hükümet 1 dolar = 1.3 1 TL. eşitliğini devam ettirmiştir. 1946-1960 döneminde döviz rezervleri tıkanmıştır. 7 Eylül 1946'da %116 oranında bir devalüasyon yapılmıştır. 1958 programı ile beraber TL. % 320 oranında fiilen devalüe edilmiştir. Bu dönemde hızlanan enflasyona karşı sabit kur uygulamasına devam edilmesi konusunda büyük yanlışlıklar yapılmıştır. 1960-1977 döneminde; 1964 yılından başlayarak yeni bir enflasyon sürecine girilmesi TL.' yi aşırı değerlendirmiş, aşırı değerlenme 1969'da %53 düzeyine kadar yükselmiştir. Buna rağmen herhangi bir kur ayarlamasına gidilmemiş aşırı değerlenme devam etmiştir. Bu dönemde devalüasyondan kaçınılmıştır. 1980 sonrasında ve 24 Ocak kararları ile beraber yapılan yüksek oranlı devalüasyon kısa bir süre için TL 'sını eksik değerlenmiş bir değerde tutmuş, daha sonraki aylarda meydana gelen fiyat artışları TL'.nın dış değerini başa baş noktasına getirmiş ve aşırı değerlenme dönemine girildikten sonra da kısa aralarla sık sık, sonra da günlük kur ayarlamalarına gidilmiştir. 1994 sonrası ve 5 Nisan kararları döneminde; reel düzeylerine ulaşan döviz kurları ihracatçıların bir kaç yıldır süre gelen fiyat dezavantaj larını ortadan kaldırmış ve yeniden rekabet edilebilir hale getirmiştir. 5 Nisan kararları ile beraber; başlangıçta döviz kurlarında ani sıçrama etkisi yaşanmış ama üç, dört hafta içinde döviz kurları olması gereken düzeyine dönmüştür. Bu kararların yarattığı şok sonucu yapılan devalüasyonlara göre TL.'nin dolar ve mark karşısındaki değer kaybı daha hızlı olmuştur. Bu şok atlatılmasına rağmen dolar ve markın değeri olması gereken denge kuruna geri dönmemiştir. TL. Mayıs 1994'ten itibaren yeniden aşırı değerlenmeye başlamıştır. Tarımsal Destekleme Politikaları; 1925 yılında T.Ş.F.'nın kurulması ile ilgili bir kanun çıkartılmıştır. T.Ş.F.'na İş Bankası ve Sanayi ve Maden Bankasından kredi temin edilmiştir. 1950'li yıllarda T.M.O.'nin destekleme alımları yükseltilmiştir. Türkiye'de destekleme alımları uygulanmasına 1950'lerden itibaren buğday ve tütün alımları ile başlanmıştır. Daha sonra bu uygulama 22 ürünü kapsamına almıştır. Ancak destekleme alımlarında uygulanan taban fiyatlan politikasında çoğu kere ülke yararına olan ekonomik kriterler yerine siyasal endişeler ön plana çıkmıştır.129 Uzun yıllar tarım sektörünü destekleme ve taban fiyatı uygulamaları devam etmiştir. 24 Ocak kararlan ile birlikte tarım kesiminde uygulanan taban fiyatları ve destekleme alımlarının kapsamı daraltılmıştır. Bir çok tarımsal ürün kapsamdan çıkartıldığı gibi taban fiyatlarda enflasyonist gidişi durdurmak gerekçesi ile düşük tutulmuştur. 12 Eylül 'den sonra destekleme fiy atlan genellikle fiyat artışlarından daha küçük oranlarda arttırılmıştır. 5 Nisan kararları ile birlikte; destekleme fiyatlan belirlenirken dünya fiyatlarındaki gelişmelerin yanı sıra yurtiçi faktör fiyatlarındaki gelişmelerde dikkate alınmıştır. Bu yüzden destekleme fiyatları ücret ve maaşlarda ön görülen hedeflere tutarlı olarak belirlenmiştir. Arz fazlası olan ürünlerde ekim alanları sınırlandırılmış, üretimi azaltıcı tedbirler alınmıştır. Tarım satış kooperatifi birliklerin kamu finansmanı üzerindeki yükü azaltılmak istenmiştir. Bunlara rağmen Türk ekonomisi açısından ilginç bir durum bazı tarımsal ürünlere sağlanan sübvansiyonlarda görülmüştür. Özellikle tütünün durumu çok ilginçtir. Çünkü ülkemizin Bafra, Akhisar, İnegöl gibi en verimli ovalarında yetiştirilen tütünlerin büyük bir kısmı yıllarca stoklarda durmakta ve sonra yakılmaktadır. Böylece toprak, emek ve para ziyan olmaktadır. Halbuki işçilere verilen işsizlik sigortasına benzer bir uygulama tütün ekenlere de uygulansa, bunun bütçeye ve ekonomiye yükü daha az olacaktır. Türk tarım ürünlerine verilen fiyatların, dünya fiyatları üzerinde olması, devalüe olması yani değerlenmesi, 5 Nisan kararlarının etkinliğini azaltan bir unsur olmuştur.
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Enflasyonla mücadelede uygulanan istikrar politikalarının ekonomik ve toplumsal etkileri
Economic and social effects of stabilization policies performing in struggling with inflation
SİNAN AYDIN
Yüksek Lisans
Türkçe
2001
EkonomiGazi ÜniversitesiÇalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Ana Bilim Dalı
Y.DOÇ.DR. VEDAT BİLGİN
- Gelişmekte olan ülkelerde uluslararası para fonu (IMF) destekli istikrar programları ve 1980 sonrası Türkiye uygulamaları
IMF supported stabilization programs in the developing countries and Turkish practice after 1980's
MERAL FIRAT
- Merkez Bankasının enflasyonla mücadeledeki politikalarının ekonomik büyümeye etkisi
The effects of the Central Bank's policies in the fight against inflation on economic growth
FİDAN GÜNEŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
2019
BankacılıkNiğde Ömer Halisdemir Üniversitesiİktisat Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ZÜBEYİR TURAN
- Enflasyon ve çözüm yolları
Inflation and ways of solution
MURAT KAYNAK
Yüksek Lisans
Türkçe
1998
EkonomiDicle ÜniversitesiMaliye ve Ekonomi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ZEKİ SEZER
- Türkiye'de enflasyonla mücadelede uygulanan para ve maliye politikaları: 2001-2011 yılları analizi
The monetary and fiscal policies implemented for struggling with inflation in Turkey:Analysis of 2001-2011 years
DENİZ ALÇİN
Yüksek Lisans
Türkçe
2012
EkonomiCelal Bayar ÜniversitesiMaliye Ana Bilim Dalı
PROF. DR. A. KEMAL ÇELEBİ