Geri Dön

Tommaso Campanella ve Thomas More'un ütopyalarının karşılaştırılması

Comparing Thomas More and Tommaso Campanella's utopias

  1. Tez No: 186174
  2. Yazar: MAHMUT AVCI
  3. Danışmanlar: YRD. DOÇ. DR. OSMAN ELMALI
  4. Tez Türü: Yüksek Lisans
  5. Konular: Felsefe, Philosophy
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2006
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Atatürk Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 85

Özet

ATATÜRK ÜN VERS TESSOSYAL B L MLER ENST TÜSÜFELSEFE VE D N B L MLER ANAB L MDALIMahmut AVCITOMMASO CAMPANELLA VE THOMAS MORE'UNÜTOPYALARININ KARŞILAŞTIRILMASIYÜKSEK L SANS TEZTez YöneticisiYrd. Doç. Dr. Osman ELMALIErzurum- 20062Ç NDEK LERÖZET………………………………………………………………………..…IIABSTRACT………………………………………………………………..….IIIÖNSÖZ…………………………………………………………………………IVKISALTMALAR……………………………………………...........................VIG R Şâ€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦.……………..…….1B R NC BÖLÜM…………………………..……………………………..…...151. Thomas More ve Ütopyası………………………………….....……….……151.1. T. More'un Hayatı…………………………...…………..……151.2. Ütopyayı Doğuran Koşullar………...………………………...211.3. Ütopyada Toplum Yapısı..…………………………..………..24K NC BÖLÜM………………………………………....………………...…...412. Tommaso Campanella ve Güneş Ülkesi……………….……………...…….412.1. T. Campanella'nın Hayatı……...……………………………..412.2. Yaşadığı Dönemin Koşulları…...……………………………..442.3. Güneş Ülkesi'nde Toplum Yapısı..…………………………...45ÜÇÜNCÜ BÖLÜM……………………………………..………........................703. T.More, T.Campanella ve Ütopyalarının Karşılaştırılması.......………….703.1.Temel Başlıklarda Karşılaştırma…...………………………….703.2.Ütopyaların Günümüze Yansıması……………………………78SONUÇ…………………………………………………………………...……...81KAYNAKÇA……………………………………………………..…………..…83ÖZGEÇM Ş â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦â€¦...…..…853ÖZETYÜKSEK L SANS TEZTOMMASO CAMPANELLA VE THOMAS MORE 'UNÜTOPYALARININ KARŞILAŞTIRILMASIMahmut AVCIDanışman: Yrd. Doç. Dr. Osman ELMALI2006- SAYFA: 85: Yrd. Doç. Dr. Osman ELMALIJüriDoç. Dr. H. Ömer ÖZDENYrd. Doç. Dr. Naci SP RÜtopya, olmayan yer anlamında kullanılan ve felsefeye Thomas Moretarafından kazandırılan bir kelimedir. Bu kavram, mevcut şartları zorlayıp, hayalibirtakım kurumlar çerçevesinde bir dünya oluşturma çabasının edebi ve felsefi birifadesidir. Ütopyalar, gerçekte yaşanmamış bir hayatın kurgusal tasarımlarıdır. Bukurgular, toplum hayatının iyileştirilmesi için zihinsel ve fikirsel açılımlarmeydana getirirler.Hem Thomas More hem de Tommaso Campanella, dönemlerinin şartlarıiçerisinde kendi siyaset felsefelerini doğrudan ifade edemedikleri için, kendilerine`ütopya' kavramında serbestlik alanı bulmuşlardır. Yönetim, adalet, özgürlük,insana değer verme, bolluk, toplumsal ilerleme ve mutlu yaşama gibi temelkonuları ütopyalarında genişçe işlemişler ve yaşadıkları toplumdaki problemlereçözümler aramışlardır.4ABSTRACTMASTER THESISCOMPARING THOMAS MORE AND TOMMASO CAMPANELLA' SUTOPIASMahmut AVCISupervisor: Assist. Prof. Dr. Osman ELMALI2006- PAGE: 85: Assist. Prof. Dr. Osman ELMALIJuryAssoc. Prof. Dr. Ömer ÖZDENAssist. Prof. Dr. Naci SP RUtopia is a word used in the meaning of a non-existing place and caused tophilosophy by Thomas More. This concept, forcing the existing conditions, is aliterary and philosophical expression of the effort to constıtute a world in theframe of some imaginary institution. Utopias, is a speculative envisagement of alife that hasn't been lived in reality. These envisagements bring forth intellect andideal expansions to make community life better.Both Thomas More and Tommaso Campanella, found a free area in theconcept of `utopia' for themselves, because they couldn't have expressed theirown philosophies of politics directly in the conditions of their era. They havewidely studied on basic topics in the utopias such as management, justice, liberty,appreciating humans, abundance, social advance and leading a happy life and triedto find solutions to the problems of the community.5ÖNSÖZYaşanılabilir bir dünya önce hayalde var olur. nsanlar, dünyadakitekdüzelikten veya kötüye gidişten sıkılarak kendilerini olmayan yerlere, olmayaninsanların arasına atarlar. Bu yolculuğun sınırları zihinsel varlık alanında başlar vezihinsel varlık alanında sona erer. Atılan her adımda bütün ayrıntılara önemgösterilir. Fiziki yapılar, kurumlar ve canlı hayat eksiksizdir. Var olan dünyayıanlamlı kılan insanlar da erdemli seviyededir. şte ütopyalar, bütün bunlarıiçlerinde barındırırlar.Yazarlarının keskin ve analitik ürünleri olan ve siyaset felsefesinineleştirel bir bölümünü oluşturan ütopyalar, güncelliklerini her çağdakorumaktadır. Çünkü toplumsal ilerleme var olan yapıyı sorgulama ile işe başlar.Bu sorgulama hayatı sürekli geliştirerek değiştirir ve düzenler. Bu gelişimin temelöğesi olan insan, geçmişi yeniden şekillendiremeyeceğini bilir. O halde insan,yaşanacak hayatı daha da güzel kılmak için şimdiden yola koyulup tasarımlaryapmalıdır. Bu döngü ütopya düşüncesini canlı tutmaktadır.ncelemiş olduğumuz konu, ütopya düşüncesinin temel yapıtları olanThomas More' un `Ütopya' sı ile Tommaso Campanella' nın `Güneş Ülkesi' ninkarşılaştırılmasıdır. Yaptığımız bu çalışma, ütopya dünyasına genel bir bakışaçısını yansıtır.Tezimizi üç bölüm halinde ortaya koymaya çalıştık. Temel bölümleriincelemeye geçmeden önce tezin giriş kısmında, ütopyanın tanımını, ütopyatürlerini, ütopyaların farklı dönemlerde yazılış nedenlerini, toplumsal veyönetimsel şartları, ayrıca düşünürleri bu konuya iten sebepleri açıklamayaçalıştık. Bu açıklamalar, tezimizin asıl bölümlerini daha iyi anlamamıza imkansağladı.Birinci bölümde, Thomas More ve `Ütopya'sını ele aldık. Filozofun hayatıve yaşadığı dönemin şartlarını, eserinden önce kısa bir incelemeye tabi tuttuk.Çünkü ütopya eserleri, filozofun yaşamı ve döneminin toplumsal koşullarınınetkisi altındadır. Ütopya adlı eserini ise temel konularıyla inceledik.6kinci bölümde de, birinci bölüme benzer olarak, Tommaso Campanella veonun `Güneş Ülkesi' adlı eserini inceledik. Campanella'nın yaşamını olumsuzetkileyen süreç ve döneminin kötü koşulları, Güneş Ülkesi'nde bütün zıtlıklarıylakarşımıza çıkmaktadır. Filozof, ancak bu şekilde kendini ifade etmiştir.Son bölümde ise, bu iki filozof ve eserlerinin karşılaştırmasını yaptık. Bukarşılaştırmayı yaparken, coğrafi yapı, yönetim, yasalar, tarım, cinsellik, eğitim veöğretim, savaş, din, giyim, yeme- içme, sağlık gibi temel başlıkları kullandık.Benzer ve farklı yönlerini elimizden geldiğince ortaya koymaya çalıştık.Ütopyaların günümüze yansıyan yönleriyle tezimizi noktaladık.Bu çalışmayı yaparken, her türlü sıkıntıma sabır ve destekle olumlukatkıda bulunan, tezin ortaya çıkmasında emek ve teşviklerini bendenesirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Osman ELMALI'ya, tezimizinoluşturulmasında yön gösteren ve değerli katkılarda bulunan hocam Doç. Dr.H.Ömer ÖZDEN'e, bugünlere gelmemde emeğini eksik etmeyen aileme minnetve teşekkürü bir borç bilirim.ERZURUM- 2006 Mahmut AVCI7KISALTMALAR D Z Na.g.e : Adı geçen eserA.Ü. S. B. E. : Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüc. : ciltçev. : çevirenKtp. : kütüphanep. : pages. : sayfavb. : ve benzerivd. : ve devamıVol. : volumeYay. : yayıneviÜni. : Üniversite8GRŞnsanoğlu yaşamsal varlık alanı olan dünya coğrafyasında var olduğugünden bugüne kadar geçen zaman diliminde, bir arada yaşama ihtiyacıhissetmiştir. Bu hissediş beraberinde toplum dediğimiz temel yapıyı meydanagetirmiştir. Bu yapı, kendi kendine yetmeyen ve sınırsız ihtiyaç sahibi insanlarınbir araya geldiği bir birliktelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir arada yaşama,iletişim, sorumluluk, haklara saygı, güvenilirlik ve ihtiyaç değişiminidoğurmuştur.Bazen küçük gruplar, çoğu zaman da büyük topluluklar halinde varlıklarınısürdüren insanların, birlikte yaşamaya niçin ihtiyaç duydukları konusunda ilerisürülen tezler birbirinden farklıdır. Genel olarak `toplum teorileri' olarakisimlendirilen bu tezlerden bazıları, insanların bir arada bulunmalarına `güç'ütemel yaparken (kuvvet teorisi), bazıları da insanların varlıklarını sürdürmelerindeyardımlaşmak zorunda oldukları düşüncesini ileri sürerek, birbirleriyle gizli biranlaşma yaptıklarını, topluluk halinde yaşamanın temelinde ise bu anlaşmanınolduğunu (sözleşme teorisi) kabul etmektedirler.1Bu anlamda küçük yerleşim birimleri, büyük kentler ve en üst yapı olandevlet de bir toplumdur. nsanların bir araya gelmesi bir topluluk oluşturur ama butopluluk; siyasi, idari, adli, ahlaki kurumların varlığıyla bir toplum olur.Toplumların oluşturduğu en üst yapı devlettir. Buna göre devletin yönetim veidaresi siyaset ile olur.Klan toplumlarından çok kültürlü toplumlara kadar insanlar, o toplumunvarlığı ve varlığının devam edebilmesi için, idare ve yönetim konuları üzerindekafa yormuş ve o toplumun özellikleri doğrultusunda yönetim bilimi oluşturmayaçalışmış veya siyaset felsefesi yapmışlardır.1Osman Elmalı, ?Farabi'de Toplum Felsefesi?, Felsefe Dünyası Dergisi, 42.Sayı, 2005/2,s.113.9En eski yazılı belge sahibi olan Sümerlerde, ilk yazılı antlaşma olan Kadeşantlaşmasında, Hititlerin kraliçeli yönetim biçimlerinde, Mezopotamyauygarlıklarında, Eski Mısır- Nil nehri yerleşmelerinde, daha sistemli olarakgördüğümüz Eski Yunan sitelerinde, Göktürk yazıtlarında, Romaimparatorluğunda ve Çin imparatorluklarında siyaset teorisi, bilimi veya felsefesivar olmuştur. Eski çağlardan günümüze kadar geçen zaman sürecinde, dünyanınçeşitli bölgelerinde ve farklı çağlarda yaşamış, derebeylikten- imparatorluğa,gelişmiş/gelişmekte olan devletlere kadar her toplum, yönetim ve siyaset felsefesiüzerine kafa yormuştur. Bu bağlamda sadece yazılanlardan söz etmek eksiklikolur. Dünyanın her tarafında yaşamış ve yaşamakta olan toplumlarda, sözlü veiçselleştirilmiş yönetim ve siyaset ile ilgili düşünceler var olmuştur.Siyaset felsefesi, 'egemenlik', 'genel irade', 'kuvvetler ayrımı', 'kamuoyu','ortak çıkar' gibi kurguların tümüyle uğraşır. Kurgu, tüm siyasi teoriyi nasılniteliyorsa, ütopya yazımını da öyle niteler.2Toplumsal-kültürel süreçlerin üzerine önemli genellemelerin yapıldığıtoplum felsefeleri, araştırma alanı olarak felsefecileri uğraştırırken, bunalımzamanlarında toplumların sorunları üzerine öneriler getiren ve eserlerinde idealdüzenlerini kuran ütopya yazarlarının düşünceleri, aslında toplum felsefelerininbir alt bölümü olmasına rağmen, felsefeyle uğraşanlar tarafından beklenen ilgiyibulamamıştır. Edebiyatçıların bu eserleri edebi bir tür olarak incelemeleri,onların, felsefi yönlerini ikincil derecede bırakmıştır.3Bunlardan bahsederken, siyaset felsefelerini bütünüyle ortaya koymakgibi bir amacımız yoktur. Bu bölümde belli başlı yönetim biçimlerinden -ayrıntıyagirmeden-söz edip, asıl konumuz olan ve siyaset felsefelerinin bir kısmını teşkileden `ütopya' felsefelerine geçeceğiz.Yönetim biçimleri genelde, monarşi, aristokrasi ve demokrasi olarak farklıcoğrafyalarda görülmektedir. Çünkü çoğunlukla siyasi hiyerarşinin başında birkişi veya az sayıda kişiler vardır.42Krishan Kumar, Ütopyacılık, çev. Ali Somel, mge yay., Ankara, 2005, s.49.3Abamüslüm Akdemir, Toplum Felsefesi Açısından Ütopyalar, Basılmamış Yüksek LisansTezi, A.Ü. S. B. E. Erzurum,1988, s.2.4Gaetano Mosca, Siyasi Doktrinler Tarihi, çev. Samih Tiryakioğlu, stanbul, 1969, s.51.10Monarşi, en yüksek güç ya da iktidarın tek bir kişide toplandığı yönetimtarzı, devlet modeli olarak tanımlanır. ktidarın, tüm yönetim yetkilerininkendisinde toplandığı bu kişi, yani monark iktidarı, fetih, seçim, hile yoluyla ya dababadan miras alınmış olabilir. Bu iktidar sınırlı olabildiği gibi mutlak daolabilir.5Aristokrasi, en iyilerin hem düşünsel hem de tarihsel olarak, monarşinin vedemokrasinin karşısında yer alan yönetimi. Soylu, iyi yetişmiş, aristokratikinsanların devlet yönetiminde olduğu yönetim biçimidir.6Demokrasi, halkın yönetimi, halkın kendi kendini yönetmesi anlamınagelen siyasi yönetim biçimidir. Genel olarak, temsil, çoğunluğun yönetimi,partiler arası karşıtlık ve yarışma, alternatif hükümet şansı, kontrol, azınlıkhaklarına saygı gibi temel kavram düşüncelerle beliren politik sisteme denir.7Bu üç temel yönetim biçimine oligarşi ve tiranlık da eklenebilir. Buçerçevede oligarşi, zengin ve varlıklı insanların, idari yatkınlıklarınabakılmaksızın yönetimde olmasıdır. Tiranlık ise, kendi isteklerini her şeyinüstünde tutan zorba bir kişinin yönetim biçimidir.Devlet, yönetim ve toplumla ilgili olarak bazı ilkçağ filozoflarınındüşüncelerine de detaya girmeden yer vermek yerinde olacaktır. Çünkü ilkçağfilozoflarının bu konulara katkısı ve kendisinden sonra gelen filozoflara kaynakolma bakımından etkisi dikkat çekicidir.Yönetim konusunda Sofistler arasında farklı düşüncelere rastlıyoruz.Sofistlerin düşüncelerinin alıcıları durumundaki öğrencilerinin bir bölümü aris-tokrat gençlerdi. Sofistler arasında aristokratik düşünceleri savunanlar da vardıfakat sofistlerin çoğunun, aslında demokratik düşünceler geliştirdiklerisöylenebilir. Bunlardan Antiphon, aristokrat- avam ayrımına karşı çıkarak,insanların doğuştan birbirlerine eşit olduklarını öne sürmüştü. Alkidamas,“Tanrıherkese özgürlük vermiştir, doğa kimseyi köle yapmamıştır”diyerek, efendi-köleayırımına karşı çıkmıştı. Protagoras, devlet bilgisinin belirli bir sınıfta değil tümvatandaşlarda bulunması gerektiğini belirterek, demokratik bir politika anlayışınıdile getirmektedir. Yunan'da pek yaygın olan Hellen-Barbar ayrımına karşı çıkan5Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, stanbul, 2002, s. 725.6Cevizci, a.g.e , s. 91.7Cevizci, a.g.e , s. 257.11sofistler de vardı. Thrasymakhos,“adalet güçlünün işine gelendir”diyerekuygulamadaki durumdan acı acı yakınırken, Kallikles onun tam zıddı olan dü-şünceler ileri sürmüştü. Ona göre, zayıflar birleşip, doğuştan üstün olanları,“hak/adalet, başkalarından fazla şeye sahip olmak için uğraşmamaktır”diyerekdizginleyen yasalar, ahlak kuralları koymuşlardır. Oysa hak ve adalet güçlününistediği gibi yaşaması, tutkularının kendisini götürdüğü yere dek gitmesidir.Kısaca“hak güçlünündür”der.8Yine ilkçağ filozoflarından olan Platon, `Devlet' adlı eserinde, insanlarıntek yaşamayı bırakıp toplu yaşamalarına yol açan, toplumu yaratan nedenin,insanların kendi kendilerine yeterli olmayıp, yaşamak ve gereksinimlerinikarşılamak için başkalarına duydukları ihtiyaç olduğunu söyler. Örneğin çiftçi,marangoz ve kunduracının yaptıklarına, marangoz ve kunduracı ise, çiftçininyetiştirdiklerine muhtaçtır. Kısacası, toplumu yaratan şeyin“işbölümü”olduğusöylenmek istenir.nsanlar yaradılıştan farklı işlere eğilimlidir. Eğilimlerine uygun olarak,toplumda kimi şu kimi bu işi üstlenir. Toplumda her insanın birden çok işi değil,doğuştan eğilimli olduğu bir tek işi görmesi gerekir. Aynı zamanda kişinin o iş ilesürekli olarak uğraşarak, o işte ustalaşması (uzmanlaşması) gerekir. BöylecePlaton'un, iş bölümünden yola çıkarak sınıflı toplumun yapısını ortaya koymayabaşladığını görüyoruz.9Aristoteles'e göre ise; kişi tek başına mutlu olamaz, çünkü insan doğuştantoplumsal ve siyasal bir hayvandır. nsana mutluluk verecek aklın eylemi de,ancak bir topluluk içindeki eylemidir. Tek başına yaşayan canlı, ya Tanrıdır ya dahayvan. Siyaset bilimi ve sanatı en yüksek iyiyi, mutluluğu amaçladığından, enyüksek sanat ve bilimdir. Yine Aristoteles'e göre aile, toplumun kaynağı veçekirdeğidir, insan tek başına kendine yeterli olmayan bir varlıktır. Bu nedenleerkek ile kadın, efendi ile köle arasındaki ikili birleşmelerden ilk toplum olan ailedoğmuştur. Aile insanların günlük gereksinimlerinin karşılanmasına yeterli birtoplumdur, ama günlük gereksinimlerin ötesindeki gereksinimler için yetersizdir.Bu nedenle günlük gereksinimlerin ötesindeki ortak amaçların (örneğin8Alaeddin Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınlar, Ankara, 1998, s.132.9Şenel, a.g.e., s.146.12savunmanın) gerçekleştirilmesi için, ailelerin birleşmesiyle köy oluşmuştur. Amaköy de bazı bakımlardan (örneğin erdemi geliştirme bakımından) kendine yeterlideğildir. Birçok köyün kendine yeterli ve yetkin bir toplum oluşturmak üzerebirleşmesiyle de polis (kent devleti) doğmuştur. Kent devletinin yapısını anlamakiçin onu oluşturan parçaların yapısını bilmek gerekir. Aristoteles'e göre devlet,eşit olmayan parçalardan kurulu olup, bu parçaların karşılıklı olarak birbirlerinigereksinmeleri ile sürdürülür. Zengin yoksulun emeğine, yoksul zengininyönetimine muhtaçtır. Toplumsal ve ulusal koşulları göz önüne almaksızınyönetimleri iyi-kötü yönetimler olarak sınıflandıran Aristoteles, bu koşullar gözönüne alındığında hiçbir yönetim biçiminin tüm halklar için iyi ya da kötüolduğunun söylenemeyeceğini, bazı yönetimlerin bazı halklara, öteki bazılarınınötekilerine uygun olabileceğini söylemektedir.10Yine başka bir ilkçağ filozofu Epikuros, tarih görüşü içine, sözleşmeyedayandırdığı `devlet kuramı'nı yerleştirmiştir. Bu kurama göre, önceleri ortakçıkar anlayışı olmadan birbirleriyle işbirliği içinde olmayan insanlar, zamanlaortak çıkar duygusuna sahip olup, tehlikeleri birlikte önleyip, birlikle çalışarakdaha fazla haz ve mutluluk elde etmek amacına yönelik bir sözleşmeyle devletikurmuşlardır.“Bütün hukuk, herhangi bir yerde veya herhangi bir zamanda, top-lum içinde kötülük etmemek ve kötülük görmemek için yapılmış bir anlaşmadanbaşka bir şey değildir”sözü, Epikuros'un, hukuk kurallarının toplamı olan devletide sözleşmeye dayanan bir birlik olarak düşündüğünü gösterir. Genel olarakadalet herkes için eşittir diyen Epikuros, bu düşünceleriyle demokratik devlet vetoplum anlayışına iyice yaklaştığı halde, bireysel mutluluğu ön planaçıkardığından, düşünceleri tam eşitlikçi düşünceler olamamıştır.11Bireysel akılların evrensel, tanrısal akıldan pay aldıklarını söyleyenStoacılar, soy, zenginlik, statü, halk farkı gözetilmeksizin, hepsinin içinde aynıtanrısal akıl bulunan insanların evrensel eşitliği düşüncesine vardılar. Öte yandan,gene hiç bir ayrım söz konusu olmaksızın aynı evrensel aklın yasalarına uymalarıgereken insanların, çeşitli devletler halinde, çeşitli yasalar altında değil, evrenselbir devletin tüm insanlara aynı biçimde uygulanan yasaları altında bulunmaları10Şenel, a.g.e., s.168-174.11Şenel, a.g.e., s.179.13gerekliğini söylerlerken, dünya vatandaşlığı (kozmopolis) düşüncesine ulaşırlarki, bunlar Stoacı düşünüşün ulaştığı eşitlikçi sonuçlardır.12Son olarak, Roma siyasal düşünüşünün temsilcilerinden olan Cicero'nundevlet tanımı şöyledir:“Devlet halktan başka bir şey değildir. Halk deyinceherhangi bir biçimde bir araya toplanmış olan rasgele bir yığını değil, ortak biryarar, amaç ile uyum halinde bulunan, hukuksal bağlarla birleştirilmiş insanlartopluluğunu anlatmış oluruz.”Cicero, başlangıçta dağınık olan ve bir göçebeyaşamı süren insanların, toplumsallık güdüsü ile birleşerek, devleti meydanagetirdiklerini söyler.13Yönetimler, farklı dönemlerde farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. nsanoğlu,var olma çabasını kaostan uzak, düzenli bir toplumda yaşamak için sürdürmeyeçalışmıştır. Şunu belirtmek gerekir ki; kötü niyet bazen her şeyin önüne geçmiştir.Bu bağlamda bilinçsiz idareciler, halklarını ve devletlerini tehlike altına atmış vedevletleri de kısa ömürlü olmuştur. Aksine bilinçli ve adaletli yöneticiler başarılıve yönetimleri uzun ömürlü olmuştur. Bu sebeple dünyada çok yönetici ve çokyönetim var olmuştur.Toplumun oluşmasıyla birlikte, problemler de açığa çıkmış ve insan,toplumsal mutluluğu bulabilmenin peşinde olmuştur; bununla birlikte o, `iştemutluluk buradadır' deme şansına sahip olabilmiş midir? nsanlık tarihine şöylebir bakıldığında, bu sorunun cevabının arandığı, değişik yönetim şekillerininbulunduğu görülmektedir. Bu yönetim biçimleri arasında demokrasi, monarşi,aristokrasi gibi aktif olarak toplumları yönetmiş olan yönetim şekilleri bulunduğugibi, alternatif bir yönetim biçimi olarak da ütopyalar dikkati çekmektedir.14Düşünce tarihinde ortaya konan düşünceler ihtiyaçtan doğmuştur.Ütopyaların yazılış amaçları da yönetim ve yöneticilerle doğrudan bağlantılıdır.Hatta yönetim karşıtlığının yansımasıdır denilebilir. Ancak, dönemlerinin yönetimbiçimleri iyi olsaydı ütopyalar ortaya çıkabilir miydi? sorusu aklımızdan geçer. Ohalde toplumun içinde bulunduğu şartlar, ihtiyaç duyulan şeylere insanlarıyöneltmektedir.12Şenel, a.g.e., s.181.13Şenel, a.g.e., s.198.14H. Ömer Özden, ?Platon ve Campanella'nın Siyaset Felsefelerinin Kısa Bir Kritiği?,Dinbilimleri Dergisi, 3.sayı, s.2.14Bunalım zamanlarında, insan ve toplum problemleri üzerine düşünme veinceleme gayretinin artması beklenebilir. Nitekim incelenen olgular da bubekleyişi doğrulamaktadır. Anlamlı tarih felsefelerinin, tarih olaylarının açıklıklaanlaşılabilir yorumlarının ve toplumsal- kültürel süreçler üstüne önemligenellemelerin çoğu, gerçekten de ya ciddi bunalım, felâket ve geçiş-çözülmedönemlerinde ya da bu gibi dönemlerin hemen öncesinde ve sonrasında ortayaçıkmıştır.15Devrinin yönetim biçiminden haz duymayan ve bunalan filozoflar,tasarladıkları yönetim biçimini ve devlet modelini yazıya geçirmişlerdir. şteÜtopyalar da bu şekilde vücut bulmuştur. Düşünce tarihinin belli başlı ütopyalarıideal `Devlet'iyle Platon, `Ütopya'sıyla Thomas More, `Güneş Ülkesi'yleTommaso Campanella, `Yeni Atlantis'iyle Francis Bacon tarafından ortayakonulmuştur.16En önemli ütopya türleri, ideal bir toplum düzeni oluşturmak için siyasetintemel problemleri ve siyaset bilimi temelinde yazılan siyasi ütopyalardır ki, Platonve More'un ütopyaları bu türdendir.Bir takım tarih felsefeleri tarafından tasarlanan yetkin ve ideal düzenolarak ve tarihsel gelişmenin nihai evresinde çıkacağına inanılan ütopyalar ikincitür ütopyalardır. Hegel, Spencer ve Marx'ın ortaya koyduğu ütopyalar buna örnekgösterilebilir.Olması gerekenden ziyade, olumsuz yönlerin de hesaba katılarak gelecektenelerin gerçekleşebileceğinin tasarlandığı korku ütopyaları 3. tür ütopyalardır.Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sı ve George Orwell'in 1984'ü bu türeörnektir.Dini grupların, marjinal ya da ihtilalci toplulukların insan temellideğişimle ilgili öndeyilerine dayanan ütopyalar, insanın tüm potansiyel güçleriningerçekleşmesini amaçlayan felsefi antropoloji denilen ütopyalar, yine ütopyatürlerine örnek olarak gösterilebilir.1715Pıtırım.A.Sorokin, Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, çev. Mete Tunçay, BilgiYayınevi, Ankara, 1972, s.15.16Cevizci, a.g.e , s. 1069.17Cevizci, a.g.e , s. 1069-1070.15Tüm ütopyalar tanım gereği kurgudur; bu bakımdan gerçek dünyayı konualan tarih yazımından farklı olarak gerçekleşmesi mümkün olan hatta olağandışıdünyaları ele alırlar. Bu kapsamda da hayale dayalı edebiyatın tüm türlerinebenzerler. Çoğunun düşüncesinde imkânsız ya da en azından gerçekleşmesi çokzor olanları kapsayacak şekilde geleneksel kurgunun sınırlarını genişletirler. Yanikurguları, geleneksel gerçekçilik ve doğallık üzerine kurulu romandan çok,bilimkurgu türüne aittir. Ancak ne olursa olsun kurgu dünyasında kalır ve onuntemel özelliklerini taşırlar. Örneğin 'gerçek' ya da mantıklı olup olmadıkları, tariheve çağdaş yaşama doğrudan başvurarak değerlendirilemez, fakat tarih vetoplumsal gerçekliği de başka roman türlerinden daha fazla göz ardı edemezler.18Kişilerin veya filozofların ütopya yazmalarına yol açan bir takım nedenlervardır. Bu nedenlerin başında, filozofun ya da entelektüelin, dünya ya da dünyalaryaratma ihtiyacı gelir. Bu bağlamda bir ütopya oluşturma, kâğıt üzerinde bile olsa,bir bakıma tanrısal bir faaliyettir. Ütopya yazmanın bir başka nedeni, toplumu vevar olan toplumsal kurumları tümüyle eleştirme ve aşma arzusudur. Buradatasarlanan ideal toplum düzeni, var olan toplum düzeninin tam karşıtı bir toplumdüzeni olmak zorundadır. Ütopik düşüncenin temelinde nihayet, toplumsal uyumve düzenle ilgili tüm doğruların bilindiği, bu bilgilerin aktarılarak gerçek veyetkin bir toplum düzeninin kurulabileceği şeklindeki iyimser inanç bulunur.19Arzu ve tasarım, uyum ve umut, muhtemelen başka toplumsal ve siyasifelsefelerin oluşumunda olduğu gibi elbette ütopyanın oluşumunda da mevcuttur.Ancak ütopya sadece bu unsurları yeniden birleştirmez, onun kendine özgümucitliği vardır. Bir kere kurulduktan sonra, insanlığın durumu üzerine akılyürütmede çok farklı olanaklar içeren bir harita sunar.20Ütopya kelimesi bütün dünya dillerine Thomas More'un aynı adı taşıyankitabından geçmiştir. More bu kelimeyi, eski Yunanca'nın ou (değil) ve topos(yer) kelimelerinden, `hiçbir yerde olmayan' anlamında türetmiştir.21Yine ütopya, ?ideal ya da yetkin toplum, ideal bir toplum düzeni ya dayönetim biçimi ortaya koyan tasarım? diye de tanımlanabilir.2218Kumar, a.g.e., s.44.19Cevizci, a.g.e , s. 1069.20Kumar, a.g.e , s.35.21Ali Bülent Kutvan, Ütopya, Index yay., stanbul, 2004, s. 11.16Thomas More yalnızca iki Yunan kelimesinin (outopos ?hiçbir yer?,eutopos ?iyi yer?) tipik nükteli bir bitiştirilmesiyle ?ütopya? kelimesini icatetmedi, ütopya kavramının içeriğini de icat etti. Bu yeni kavramın bir kısmı edebibir form; daha önemlisi, insani ve toplumsal dönüşümün olanaklarına yönelik yenive geniş kapsamlı bir anlayıştı.23Ütopyacı toplumu hayal eden kitaplar, okuyucularını, kendi dünyalarıhakkında eleştirel bir zihniyete sahip olmaya çağırdılar. Aslında şu denilmekistenmektedir: ?gerçek hayatta yaptığın şeylerle, ideallerinde olanı mukayeseet?.24Her sosyal öğreti, çeşitli şikâyetlerin kaynağı olan kurulu düzenideğiştirmek, ona yeniden biçim vermek isteyeceğine göre, toplumun ileridealacağı ideal durumu dile getirir. Bu bakımdan her sosyal öğreti bir çeşit`ütopya'dır. Gerçi ütopya denince, genel olarak, kurulu düzeni temelindendeğiştirmek isteyen, dolayısıyla ilk bakışta gerçekleşmesi mümkün olmayansosyal öğretiler anlaşılır. Bu anlamda ütopya gerçekleşme imkânları ve çareleriüzerinde pek durulmayan ideal bir toplum taslağıdır.25Bir başka anlatımla ütopyalar, toplumsal gerçekliğe ve onun geleceküzerindeki yansımasına bakmaktan kaçınmayan eleştirel bir girişimin ifadesidir.26Ütopyayı tanımlamadaki güçlük, bir ölçüde, bu kavramın oldukça farklıbiçimlerde tanımlanabilmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında, çok yönlü bilimselve zihinsel bir olgu söz konusudur.Ütopya kavramının, örnek olmayı amaçlayan biçimler altında, toplumlarıngerek tamamlanmış ve kusursuz, gerekse bitmemiş ama geleceği parlak esin ya dadüşlerini dile getiren düşünsel üretimler bütününü kapsadığı gözleminden yolaçıkacaktır. Ütopyacı anlatımlar içinde, dinsel izlekler toplumsal görüşlere, felsefiya da ideolojik inançlar yenileştirmeci ve siyasal izlencelere karışır. Kaldı ki,22Cevizci, a.g.e , s. 1069 .23Krishan Kumar,, Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşı Ütopya, çev. Ali Galip, Kalkedonyay., stanbul, 2006, s.46.24Olsson, Karen, ?Utopia As A Way Of Life?, U.S. News & World Report, 2000, Vol. 129,Issue 16, p.1.25Hüseyin Batuhan, ?Sosyal Öğretilerde Mythos ve Ütopya?, Felsefe Arkivi, 1962, 13.sayı,s.87-88.26Michele Riot-Sarcey, Thomas Bouchet, Antoine Picon, Ütopyalar Sözlüğü, çev. TurhanIlgaz, Sel yay., stanbul, 2003, s. 8.17ütopya anlayışı ve sorunları da ne bir parçası oldukları uygarlığın kimi anlıksaldeğişmezlerinden ne de az çok organik bir biçimde içine katıldıkları farklıbağlamlardan ayrılırlar.27Ütopya bazı ilkelere dayanarak hayali bir toplum şekli tasarlanmasıdır.Devlet, sosyal düzenin ve toplumun gerisinde kaldığı zamanlarda, ütopyalarortaya çıkar. Çünkü bazı düşünürler, adaleti sağlayacak ideal bir toplum tasarlamagereksinimi duyarlar. Ütopyalar, geleceğe yönelik olmakla birlikte yaşanangerçeklikleri aşan tasarımlardır.28Ütopyacıları bir araya getiren ve onların teorilerini diğerlerinden ayıran,az çok sabit bir maddi bolluk, toplumsal kaynaşma ve bireysel tatmin sağlamanınötesinde insani, toplumsal veya doğal herhangi bir engel bulunmadığını farzetmeleridir. nsanın seküler bir mükemmellik yakalaması önünde ciddi bir engelya da sağlam bir duvar yoktur. Kıtlığın üstesinden gelinebilir, çatışmalar sonaerdirilebilir, ahlaki ikilemler ve psikolojik bunalımlar çözümlenebilir. Kısacasıinsanlar (Tanrı olamasalar da) tanrılar haline gelebilirler. O halde, iki yakası biraraya gelmeyen ve toplumsal olarak parçalanmış bir dünyadaki iktidarmücadeleleri olarak anlaşılan 'siyasetin' ne gereği var? Ütopyacı teoride, siyasetekarşı sıkça rastlanan küçümseyici tutum, ondaki mükemmelleşebilirlik inancınınmantıksal uzantısıdır.29Her ütopya bir tarih felsefesi ve topluma ilişkin genel bir bakışı varsayar.Öte yandan kökenine ilişkin bir mutluluk durumunun çağrıştırılmasıyla, toplumyaşamı ve mutlu bir gelecek özleminin yol açtığı gereksinimlerin zamandanbağımsız çözümü arasında bocalar. Bir bakıma, ütopyalar, siyasal sistemlerin yada geleceği söylenen yeni zamanların beklentisi kadar söylencelerin de temelinioluşturur. Son derece zengin çeşitliliğin ötesinde, genel olarak ütopyalar,kendilerini ortak bir düşünsel, bir yaratım ya da oluşturum tipi içine kolaycakatabilecek zihinsel ve yazınsal biçimler üstlenir. Bu da ütopyaların seyrek olarakya da yalnızca parçasal bir biçimde de olsa kâhin işi olmasına engel oluşturmaz.27Philippe Raynaud, Stephane Rials, Siyaset Felsefesi Sözlüğü, çev. smail Yerguz, NecmettinKamil Sevil, Emel Ergun, Hüsnü Dilli, letişim yay., stanbul, 2003, s. 949.28Süleyman Hayri Bolay, Felsefeye Giriş, Ankara, 2004, s. 227.29Kumar, Ütopyacılık, s.51.18Çünkü çoğu zaman kendilerine, çeşitli oldukları kadar görece bir kesinlik içerir.Hatta somut kültürel, toplumsal ya da siyasal hedefler belirlerler.30Ütopik yapıtların özgül niteliği, az çok açık bir biçimde, örnek bir akılyürütme ile kınanabilir görülen ortak durumları törel ya da dinsel, toplumsal ya dasiyasal düzlemde yan yana getirmektir. Gerçekleşebilir ile gerçekleşemezarasındaki karşıtlık, bu türden düşünsel oluşturumları ancak kısmen temellendirir.Ütopyacı, ideal toplumu kendi gözünde dilediğince biçimlendirdiğinde kendinepek az sınır koyacağı kesindir. Öte yandan yaklaşımı neredeyse hiçbir zamanmantıksız ya da oyunsu değildir. Ütopyacı yaklaşımın özü, sanki önemli olanbunları en titiz ve kesin biçimde tasarlamakmış gibi önerilen çözümleriköktenleştirmek ve ille de yapılabilirliklerini göz önünde bulundurmayaçalışmamaktadır. Yine de, bir meslek ahlakını öne çıkarma ve değerlendirmegereği hiçbir zaman düşünülmemiştir. Ütopyacı, az çok dolaysız bir biçimdegüdümlü bir yazardır. Bu güdümlülük gerek kültürel, dinsel ve düşünsel, gereksetoplumsal ve sözcüğün kesin anlamında siyasal düzlemde ortaya çıkar.31Ütopyanın zamansal, mekânsal ve kavramsal sınırları vardır. Dahadoğrusu bu kavram, belirli bir tarihsel uğrakta, belirli bir entelektüel ve kültürelgelenek içerisinde şekillenen çehresi göz önüne alınarak tanımlanır. Doğabilimlerinden farklı olarak beşeri bilim kavramlarının özü zaman dışı değildir. Bukavramlar, özgün tarihselliklerin ve bunların özgün kavranışlarının ürünleridir.Yerleştikleri zaman dilimi ve kullanım çeşitliliği içerisinde taşıdıkları anlamdeğişebilir. Bu durum, kavramların kullanımında keyfi davranılması gerektiği yada keyfi davranılabileceği anlamına gelmez. Bir sonraki bölümde göreceğimizgibi, ütopyalarda genellikle belirli biçimsel ve tematik süreklilikler görülür. Nevar ki bu, her zaman ve her mekânda geçerli evrensel ve özcü bir tanımınbulunamayacağını dolayısıyla aranmaması gerektiği anlamına gelir. Özellikleütopya söz konusu olduğunda, yer ve zaman farklılıklarının ütopyanın karakterinibelirlemede önem taşıdığını kabul etmemiz gerekir.32Ütopya, sadece mükemmel değil mükemmelleştirilmiş bir toplumhayaliydi. Ütopya, mevcut toplumların sadece zaaflarını ve kusurlarını değil,30Philippe Raynaud, Stephane Rials, a.g.e , s. 949.31Philippe Raynaud, Stephane Rials, a.g.e , s. 949-950.32Kumar, Ütopyacılık, s.57.19kendi düzeninin mükemmel uyumunu ve dengesini tehdit edebilecek her türlü faa-liyeti yok eder. Kendisini, zaman dışı hakikat âleminin dünyevi temsilcisi olarakgörür.33Ütopya mevcut gerçekler üzerine inşa edilir, ancak ona mahkûm kalmaz.Gerçekliğin tarafsız ve bilimsel bir tür yansıması olmak, ilkesel olarak onayasaktır. Bazı eğilimlere itiraz edip bazılarını kayırarak hem tercih edilebilir hemde olası bir gelecekten yana ağırlığını koymak ister. flah olmaz bir biçimdepartizandır. Şu anda olup bitenlerin çoğu, kendi dürtü ve devinimlerine bırakılsayeryüzünde cennet değil, cehennemi kurabilecek denli etkili güçlerin eseridir.Ütopya, önerilerde de bulunur, muhalefette de... Çizdiği halinden memnun vemutlu insanlık tabloları, bazı toplumsal güdülerin reddi, bazılarının iseyüceltilmesi üzerine kuruludur. Bu kasıtlı yok sayma vasıtasıyla, kendi dünya-mızdan göstermediği kimi şeylerin gelecekteki sürekliliklerini yadsımış olur.Hiçbir şey olduğu gibi sürmek zorunda değildir. Alternatif öneren bir bağlamdaortaya çıkan bu başkaldırıdan, değişim arzusu ve değişim olasılığının ümidifışkırır.34Ütopya, değişim olasılıklarının ölçülüp biçilmiş bir değerlendirmesiyledeğil, bir değişim talebiyle gerçekliğe meydan okur. `Dünya işte böyle olmalıdır'savını ortaya koyar. Olasının bugünkü tanımlamalarını kabul etmez, çünkübunların değiştirmek istediği gerçekliğin bir parçası olduğunu bilir, imgeselsunumunun tüm inandırıcılığıyla, ütopya kılığında, Paul Tillich'in dediği gibigerçekliği 'yeninin gücünde' demleyerek canlandırır. Bu, bazılarında, daha çok biryanılsamaya ve tatmine, 'gerçek dünya' karşısında sorumsuz hayallere kendinikaptırıp gitme olarak görülmüştür. Ancak gerçekliği kavramanın başka yolları davardır. Yanılsama dediklerimiz, aslında genellikle geçmişin ve şimdiningerçekliğine daha geniş bir bakıştır. Dünya güçlerinin engin dinamiğiyle insaniradesinin gönüllü devinimi doğrultusunda tek başına bir yaşam şansından ziyade,daha güvenli bir sona doğru hareket niyetini taşır.35Geleneksel toplumsal ve siyasi teorinin soyut tasarımlarında, bize, idealtoplumun genel ilkelerin uygulanmasının peşi sıra geleceği söylenmektedir.33Kumar, Ütopyacılık, s.96.34Kumar, Ütopyacılık, s.169.35Kumar, Ütopyacılık, s.170.20Ütopyada ise, toplumsal örgütlenmenin genel bazı ilkelerinin ürünü olduğu varsa-yılan iyi toplumun yürümekte olduğu gösterilir. Coşkulu bir şekilde betimlenenyaşam akışının, esas itibariyle ilkelerin uygulanmasını takip edeceği konusundaikna olabiliriz veya olmayabiliriz. Sonuçta, soyut toplumsal teoriylekarşılaştırıldığında ütopyanın, sosyoloji ve toplumsal felsefe yapma tarzında çoktemel bir dürüstlük ve şeffaflık unsuru vardır.36Ütopyanın sınırsız bir kullanım sahası vardır. Ütopya, filozofların,şairlerin, siyaset teorisyenlerinin, romancıların, sosyologların, bilim insanlarının,ilahiyatçıların, mimarların, kent plancılarının ve devlet adamlarının ilgisini çekenbir düşünme tarzıdır. Birçok düşünsel disiplin de inceleme maksadıyla konuyaeğilmiştir. Dahası, zaman içinde ütopyanın biçimleri ve işlevleri çok değişmiştir.Modern ticaret ve modern bilimin başlarda estirdiği rüzgâra ilişkin bilimselincelemelerde, ahlakçılar ve siyaset teorisyenleri tarafından bir biçimdekullanılmıştır. Başka bir biçimde ise, yeni sanayi toplumun sorunlarını inceleyengerçekçi romancılar tarafından değerlendirilmiştir ve daha başka bir biçimde ise,ileri sanayi ve sanayi sonrası toplumun toplumsal ve psikolojik koşullarınakarşılık bilimkurgu yazarları tarafından kullanılmıştır. Farklı zamanlarda ve farklışekillerde toplumsal teoride, daha güçlü bir toplumsal olanaklar duyumuyaratmıştır.37Ütopya hakkındaki bu değerlendirmeden sonra, tezimizin konusunuoluşturan bölümleri ortaya koymaya çalışacağız. Yalnız, incelememizi yaparkenfilozofların hayatından ve yaşadığı dönemin koşullarından bahsetmek konunundaha iyi ortaya konabilmesi açısından yararlı olacaktır. Zira ütopyaların varlığı,filozofun fikirsel yapısıyla olduğu kadar fiziksel yaşantısıyla da alakalıdır.36Kumar, Ütopyacılık, s.55.37Kumar, a.g.e., s.156.21B R NC BÖLÜM1. Thomas More ve Ütopyası1.1. T. More' un HayatıÜtopya üzerindeki değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi için More' unyaşamının incelenmesi yararlı olur. Hayatı üzerine pek çok eser yazılmıştır. Busebeple More'u tanımak zor değildir.Thomas More, 7 şubat 1478'de Londra' da doğdu. Sekiz yaşındaykengirdiği St. Anthony okulunda dört yıl okuduktan sonra, babası onu KardinalMorton'un evine yerleştirdi. Bilgisini görgüsünü artırmak amacıyla çocuklarınıbaşka bir ailenin yanına vermek, ngilizlerde bir gelenekti. En soylu ve varlıklıaileler bile bu geleneğe uyar, bunu çocuklarının eğitimi açısından daha yaralıbulurlardı. Onbeşinci yüzyılın sonlarına doğru ngiltere'de yaşayan bir talyandiplomat, ngilizleri bu bakımdan ayıplar. Kendi çocuklarını bir yabancının evinegönderip yabancı çocukları kendi evlerine aldıkları için, onları sevgiden yoksunolmakla suçlar. Oysa More ile babası arasında büyük bir sevgi vardı. More hukukmerakını da, tüm Avrupa'ya ün salan neşesini ve şakacılığını da, kendi gibi yargıçolan babasından almıştı. 38Thomas More, Kardinal Morton'un evinde çok yararlı birkaç yıl geçirdi.Çağının önde gelenlerini yakından tanımak, değişik konularda geniş bilgi edinmekolanağını buldu. Thomas More, on dört yaşına gelince, Kardinal onu Oxford'agönderdi. More orada, Linacre, Grocyn ve Colet gibi çağın en ünlühümanistlerinin öğrencisi olarak, iyi bildiği Latincesini ve özellikle Yunancasınıilerletti. Üniversiteden ayrıldıktan sonra da, Yunanca üstüne çalışmalarını hiçbirzaman bırakmadı. John Lily'le birlikte birçok Yunanca şiiri, Erasmus ile deLukianos'un bazı parçalarını ngilizceye çevirdi.39Erasmus'un bir mektubundan anlaşıldığına göre, More, Oxford' da kalıp,Yunanca ve felsefeyle ilgili çalışmalarını sürdürmek istiyordu. Ne var ki, yargıçolan babası, onu kendi mesleğine yöneltmek niyetindeydi. Böylece, More,Oxford'da ancak iki yıl okuduktan sonra, o sıralarda bir çeşit Hukuk fakültesi38Mina Urgan, Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More, Adam yay., 1984, s.18.39Urgan, a.g.e., s.18.22yerini tutan `New Inn ve Lincoln's Inn' de hukuk öğrenimi yaptı ve 1501'de yani23 yaşındayken, Baro'ya girdi.40Çağımızın ngiliz tiyatro yazarlarından Robert Bolt, `A Man for AllSeasons' adıyla, Sir Thomas More'u ele alan ve ngiltere'de, Amerika'da veFransa'da büyük ilgiyle seyredilen, hatta filmi bile yapılan bir oyun yazdı. Buoyunun kişilerinden Kardinal Wolsey, çok yerinde bir söz söyleyerek,“More, sizrahip olmalıydınız”der. Gerçekten de More, 1501 le 1505 yılları arasında rahipolmayı düşünmüştü. Bunu yalnız düşünmekle kalmayıp, Charterhouse adlımanastıra kapanarak, dört yıl boyunca bir keşiş gibi yaşamıştı. Ne var ki,manastırlar o sıralarda bilgi merkezleri olduğundan, More yalnız dua etmeklekalmadı, sürekli okudu ve yoğun bir çalışmaya da daldı, fakat rahip olmadı.41More'un rahip olmaktan neden vazgeçtiğini kesin olarak bilmiyoruz.More'un yaşam öyküsünü yazanlardan rahip Stapleton'a göre, çağının dinadamları ahlak açısından gevşek davrandıkları, dinsel coşkularını da artıkyitirdikleri için bu işten caymıştı. Belki de More bir manastıra çekilmemekletopluma ve yurduna, dolayısıyla Tanrı'ya karşı görevini daha iyi yapabileceğikanısına varmıştı.42More, 1505'te Jane Colt ile evlendi ve mutlu bir evliliği oldu. Beş yıliçinde, üçü kız, dördüncüsü oğlan, dört çocukları dünyaya geldi. Ama ne yazık kikarısı vakitsiz öldü ve More, Erasmus'un anlattığı gibi, birkaç ay sonra,çocuklarına baksın diye bir dulla evlendi. Bu dulun ilk kocasından olan kızını da,kendi kızı gibi büyüttü.43Ütopya'dan anlaşıldığı üzere, More kadınla erkek arasında hiçbir ayrımgözetmez. Kadınların tıpkı erkekler gibi eğitilmeleri gerektiğine inanır.Çocuklarının özel öğretmeni Gunnell'e yazdığı bir mektupta, eğer bir kadın hembilgili hem de erdemliyse böyle bir kadını Troyalı Güzel Helena'dan daha değerlisaydığını söyledikten sonra, kadınla erkeğin eşit olduğunu bir kez daha yineler:?Hasat zamanı gelince tohumu eken el, ha bir erkek eli olmuş, ha bir kadın eli...nsanı hayvandan ayıran akıl, erkekte de var, kadında da. Onun için ikisi de40Urgan, a.g.e., s.19.41Urgan, a.g.e., s.19-20.42Urgan, a.g.e., s.20.43Urgan, a.g.e., s.20.23okumalı. Güzel bir eğitimin tohumlarıyla yeşeren bir tarla örneği, akıllarınıgeliştirip güçlendirmeli. Kadınların okumalarını engellemek isteyen kişilerinsavundukları gibi, eğer kadınlar akıl alanında verimsizse, onların tarlalarındaancak zararlı otlar bitiyorsa, o zaman kadınların eğitimiyle özenle ve sürekliuğraşıp, doğanın bu yanlışını düzeltmek gerekir?.44Thomas More, Baro'ya girdiği yıl, yani daha 23 yaşındayken SaintAugustinus'un ünlü yapıtı De Civitate Dei (Tanrının Beldesi) üstüne St. LaurenceKilisesinde yaptığı konuşmalarla, okumuş yazmış Londralıların dikkatiniçekmişti. Bundan iki yıl sonra, 25 yaşındayken Parlamento'ya girdi. Siyasalyaşantısında hiçbir ödün vermeye yanaşmayacağı daha o sırada anlaşıldı. Çünküiplerini elinde tuttuğu kuklalar gibi, Parlamento üyelerine her istediğini yaptıranYedinci Henry, kızını evlendirmek bahanesiyle Parlamento'dan haksız bir vergikoparmaya kalkıp da, üyeler de buna katlanır gibi olunca, Thomas More bir teksöylevle Kralın isteğini engelledi.“Tüysüz bir oğlan”dedikleri genç Parlamentoüyesine kızan Kral, hıncını More'un babasından aldı. More'un parası olmadığıiçin, onun yerine babası yüz ngiliz lirası para cezası verdi ve bir süre hapis yattı.Saklanmak zorunda kalan More, sıkıntılı bir iki yıl geçirdi. 1508'de, belki deKralın baskısından kurtulmak için, Paris'e ve Louvain'e bir yolculuk yaptı.1509'da Sekizinci Henry tahta geçince, More, `under-sheriff' unvanıyla yargıçlığaatandı.45Thomas More, yıllarca süren yargıçlığı sırasında, dürüstlüğü ve yoksullaragösterdiği anlayış ve iyilik sayesinde Londra'da ün saldı. More, yargıç olarak enbüyük yararlılığı, `Kötü Mayıs Günü' diye anılan bir kargaşalık sırasında gösterdi.1517 yılında, ngilizlerin geleneksel bayramlarından olan bir Mayıs günü,Londra'nın yoksul halkı, çektikleri sıkıntılara dayanamayıp, korkunç bir öfkeyleayaklandılar. Bu ayaklanmanın, elden geldiği kadar az kan dökülerekbastırılmasında, More'un büyük etkisi oldu.46Thomas More, bu ayaklanmadan bir yıl sonra King's Council'e girdi. YaniSekizinci Henry'nin danışmanı olarak görev aldı. 1516'da Kral, More'un,sarayında hizmet etmesini istemiş, More ise buna yanaşmamıştı. lerde44Urgan, a.g.e., s.21-22.45Urgan, a.g.e., s.25-26.46Urgan, a.g.e., s.2624göreceğimiz gibi ütopya'nın başlangıcında, More'un sözcüsü olarak konuşanRaphael Hythloday'in sarayda hizmet görmenin olumsuz yanlarını açıkladığıoldukça ilginç bir parça vardır. Kral Sekizinci Henry tuttuğunu koparan cinstenbir adamdı. Thomas More'u hizmetine almayı da aklına koymuştu. Erasmus, VonHutten'e mektubunda Kralın bir işi çözümlemek üzere More'u yabancı ülkeleregönderdiğini, elçisinin elde ettiği başarıyı gördükten sonra da, artık onsuzyapamayacağını anlayıp More'u saraya sürüklediğini anlatır. Sürükledi tamyerinde bir deyimdir; çünkü herkes saraya girebilmek için uğraşırken, Moresaraydan kaçabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ama Kral, ülkesinin en yetkiliadamlarını çevresinde toplamaya karar vermişti. More'un, bunların arasınakatılmaktan başka çaresi yoktu.47Çağdaşlarının hepsinin bildikleri gibi, More yükselme hırsından tümüylearınmış bir insandı. Ne var ki, hiç istemediği halde, durmadan yükseliyordu.1518-1529 yılları arasında, konumu çok parlaktı. 1520'de Fransa Kralı BirinciFrançois ile Sekizinci Henry'nin, Calais dolaylarında, Camp du Drap d'Or denilenyerde, görkemli bir törenle buluşmalarına tanık oldu. Orada, çağın en ünlü FransızHümanisti Guillaume Bude ile karşılaştı. 1521'de `Knight' oldu, yani `Sir'unvanını aldı. O yıl ve daha sonraları, çeşitli görevlerle dış ülkelere gönderildi.1523'te, Kardinal Thomas Wolsey'in desteğiyle Avam Kamarası'nda `Speaker'yani Meclis Başkanı oldu; ama hiç çekinmeden, Wolsey'in ve Kralın haksız paraisteklerine karşı çıktı. More'u bu mevkiden uzaklaştırmak için, ona daha dayüksek bir mevki verip elçi olarak spanya'ya göndermek istediler. Ama Morebuna yanaşmadı. 1529'da Lancaster bölgesinin Chancellor'u oldu. Ve aynı yılınEkim ayında, çağın en yüksek devlet görevine, yani `Lord High Chancellor'luğaatandı. Gerçekte bu başbakanlıkla eşit bir görevdi; çünkü Lord Chancellor,başyargıç sıfatıyla tüm adalet mekanizmasını denetimi altında bulundurur, sarayınbaşdanışmanı olarak halkın deyimiyle `Kralın vicdanının bekçisi' sayılır, enönemli belgelere basılan devlet mührünü elinde tutar ve o sıralarda AvamKamarası'ndan çok daha önemli olan Lordlar Kamarası'na başkanlık ederdi.4847Urgan, a.g.e., s.27-28.48Urgan, a.g.e., s.29.25Lord Chancellor olarak devlet mührünü törenle aldığı sırada, More, ölümebir adım daha yaklaştığını sezmişçesine, sevinmesine hiçbir neden görmediğini,çünkü bu yüce mevkiin Kardinal Wolsey'nin başını yediğini söyledi: ?Gerçektenbunu, onurlu olmaktan uzak, sıkıntılar ve tehlikelerle dolu bir görev sayıyorum.Benden önce aynı görevi üstlenen kişinin durumundan anlaşıldığı gibi, insan nedenli yükselirse, düşüşü o denli kötü olur?.49More'un Lord Chancellor görevinde kaldığı iki buçuk yıl içinde,ngiltere'yi allak bullak eden bir sorun ortaya çıktı. Yedinci Henry'nin büyük oğluArthur, çocuk denilecek bir yaşta, spanyol prensesi Arragon'lu Catherine ilenikâhlandırılmış, bir yıl içinde de ölmüştü. Sekizinci Henry adıyla tahta geçenkardeşi, siyasal nedenlerden ötürü ağabeyinin dul eşiyle evlendi. Gelgelelimgünün birinde Anne Boleyn'e gönlü düştü. Yengesiyle evlenmesinin dinselyasalara aykırı düştüğü bahanesiyle, ne yapıp yapıp boşanarak, Anne Boleyn ileevlenmeyi aklına koydu. Bilindiği gibi, Katoliklerin boşanmaları, ancak Papa'nınnikâhı bozmasıyla gerçekleşebilirdi. Ne var ki Papa bu yetkisini kullanmayayanaşmadı. Çünkü Catherine, spanya'yı, Felemenk'i ve Almanya'yı egemenliğialtında tutan Beşinci Charles'in -Şarlken- yeğeniydi. Roma, bu güçlü imparatorukızdırmayı göze alamazdı. Karısından ille kurtulmaya karar veren SekizinciHenry, boşanmasının dinsel yasalara sözde uygun olduğu konusunda, Oxford,Cambridge, Paris, Bruges, Bolonya, Padua üniversitelerinden bir çeşit fermankopardı. Bunu Parlamento'da okuttu. Sonra, hem Papalığa fena halde öfkelendiği,hem de Katolik Kilisesi'nin mallarına göz koyduğu için, `Act of Supremacay'denilen yasayı ortaya çıkardı. Yani Papalığın egemenliğini hiçe sayarak, kendiningiltere Kilisesi'nin başı ilan etmek istedi. ngiltere'nin belli başlı din adamları,Sekizinci Henry'den korkup bu oldu bittiye boyun eğince, Kralın boşanmasınaöteden beri karşı çıkan Thomas More sağlık durumunu bahane edip, zaten zorlakabul ettiği Lord Chancellor'luktan çekildi. Ne yazıktır ki Sir Thomas More'undünya işlerinden el etek çekip huzur içinde yaşlanmak isteği gerçekleşmedi.Ömrünün son üç yılı, en acı yılları oldu. O sıralarda Sekizinci Henry, kendiniKilise'nin başı yapan özel yasayı üyelere baskı yaparak Parlamento'dangeçirmekle yetinmemiş, ülkenin ileri gelenlerinin bu yasaya boyun eğecekleri49Urgan, a.g.e., s.29.26konusunda açıkça ant içmelerini istemişti. Böyle bir ant ise, Papa'yı tüm Hıristiyandünyasının başı sayan Katolik Thomas More'un vicdanına aykırıydı. More, derinbir sessizliğe gömülerek, bu tehlikeli durumdan belki de sıyrılabileceğini umdu.More temize çıktı ama durumu büsbütün güçleşti. Kralı ngiliz Kilisesi'nin başısaymaya yanaşmadığına göre, More'u iyice sindirecek bir yol tutmaktan başkaçare artık kalmamıştı. More, 1534 yılının Mart ayında, yakın arkadaşı PiskoposFisher ve başka Katolikler ile birlikte Londra Kulesi'ne kapatıldı. On beş ay, yaniölünceye kadar hapis yattı.50More, hapse girdiği ilk aylarda, Kralı ngiliz Kilisesi'nin başı yapan yasayayemin etmeyi iki kez reddetti. ki ağzı da keskin bir kılıca benzetmişti bu yasayı:nsan buna evet derse, ruhunu; hayır derse, bedenini yitirecekti. More ise, ruhunuyok etmektense, bedenini yok etmeye çoktan razıydı. 1535 yılı temmuzununbirinci günü yapılan yargılanmasında, More inat etmeyip tutumunu değiştirirse,Kralın bağışlayacağı kendisine bildirildi. Bıçak kemiğe dayandığı halde Moregene direndi. Jüri, sadece on beş dakika süren bir görüşmeden sonra More'unsuçlu olduğuna karar verince Baş yargıç Audeley, onun ölüm cezasınaçarptırıldığını bildirdi. 1535 yılının 6 Temmuz sabahı, başı kesilerek idamedildi.51More'un hapiste yazdığı son kitabı, hem konusu açısından, hem deSekizinci Henry'nin zorbalığı karşısında benimsediği tutum açısından biziilgilendirir: Dialogue of Comfort (Avunma Diyalogu)' da Türkler Avrupa'yı elegeçirirlerse, dini bütün ve dürüst Hıristiyanların nasıl davranmaları gerektiğikonusunda yaşlı bir Macar soyluyla genç yeğeni arasında geçen bir konuşmayıanlatır. Ne var ki Türkler bir simgeden başka bir şey değildir bu kitapta. More'unasıl sorunu Hıristiyanların Türkler'e nasıl karşı koyacakları değil, Katolikler'inSekizinci Henry'nin baskısına nasıl karşı koyacaklardır. Vardığı sonuç isekesindir: nsan, ölümü bile göze alarak, her çeşit zorbalığa karşı vicdanınınözgürlüğünü korumak zorundadır. Ve belki de More, Katolikliğinden çok buinancından ötürü idam sehpasında can vermiştir.5250Urgan, a.g.e., s.33-35.51Urgan, a.g.e., s.37.52Urgan, a.g.e., s.43.27Eğer More Ütopyayı yazmasaydı, çoktan unutulup giderdi. Günümüzdeonu, dinsel inançları uğruna can veren erdemli bir devlet adamı olarak, çağıntarihçileri ancak anardı.53Thomas More, eserini meydana getirirken şakacılığını ve nüktelieleştirilerini kullandığını söyler. yi bir hukukçu ve devlet adamı olmasının,eserinin realitesine katkısı büyüktür. Hümanist bir devlet adamı olarakanılmaktadır.541.2. Ütopyayı Doğuran KoşullarÜtopya 15-16'ıncı yüzyıllarda ngiliz toplumunun sosyal, ekonomik vesiyasal yaşamını aksettiren ve eleştiren bir bölümle başlar. ngiltere'nin budönemde içinde bulunduğu koşullar hiç de iç açıcı değildir. 15 inci yüzyılın ikinciyarısındaki iç savaşlar ülkeyi kana bulamış ve yoksullaştırmıştır. Bu savaşlarbaşkaldıranların korkunç bir kırımı ile sona ermiştir. Thomas More'un yaşadığı budönemde de durum henüz düzelmemiştir.55Raphael Hythloday'ın anlattıklarına göre krallar savaştan başka bir şeydüşünmemektedirler, yeni ülkeler kazanmak için her şeyden, her durumdanyararlanmakta,“din, iman, akıl dinlememekte, günah işlemekten kan dökmektençekinmemektedirler”, buna karşılık kazandıkları ülkelerin halklarını da iyiyönetmek için pek uğraşmamaktadırlar"56Kralların danışmanları ise ya bilgisiz ya dalkavuk ya da kendini beğenmişkimselerdir. Yükselme tutkusunun, para kaygısının ya da kendini beğenmişliğinağır bastığı danışma kurulları ise tüm yeniliklere kapalıdır. Atalardan kalan engüzel kurumları yaşatmak ve geliştirmek için hiçbir çaba harcamazlar, ama biriçıkıp onları düzeltmek, yenileştirmek istedi mi yenileşmeye, ilerlemeyekatılmamak için eskiye sarılırlar.57Halk arasında büyük bir başıbozuk, hırsız, haydut güruhu türemiştir.Bunun bir nedeni, geçimini askerlik mesleğinden, savaşarak sağlayan birçok53Urgan, a.g.e., s.42.54Bassler, William G., ?Thomas More? , Vital Speeches of the Day, 1998, Vol. 64, Issue 10,p.2.55Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Yayınları, stanbul, 2000, s.118.56Göze, a.g.e., s.118.57Göze, a.g.e., s.118.28insanın savaş sonrasında işsiz kalması ve geçimlerini sağlayacak başka olanakbulamayınca da bu yollara başvurmalarıdır. Bu insanları ölüm cezası dahiuslandırmaz. Bu insanlara ölüm cezası verilecek yerde, toplumun tüm üyelerineyaşama olanakları sağlamak çok daha yerinde olacaktır. Böylece kimse kellesipahasına çalmak zorunda kalmaz. Halkın yoksulluğa düşmesinin bir başka nedenide soyluların çokluğudur. Bu yararsız bal vermez arılar, başkalarının alın teriylegeçinmekte, topraklarında çalışanları, daha fazla kazanabilmek için derilerinekadar yüzmektedirler. Ama para harcamaya geldi mi, hesapsız sarf eden soylular,parasız kalınca da dilenciliğe kadar düşerler, üstelik kendileriyle birlikte başkaişlerde hayatlarını kazanamayacak bir sürü aylak uşaklarını da yoksulluğasürüklerler. şte bu insanlar ya açlıktan ölmek ya da çalmak durumundakalmışlardır. Her ne kadar bu aylakların tükenmez bir asker kaynağı olduklarınıdüşünenler varsa da, önemli olan savaş değil barıştır ve insanlar barışa önemvermeli, barış üstüne kafa yormalıdırlar. Bu aylak insanları şerefli bir zanaatasahip, ellerinin emeği ile yaşamaya alışmış çalışkan ve yararlı kişiler yapmalıdır.58Ne var ki, ngiltere'de o dönemde kaygı yaratan olumsuzlukların nedeniyalnızca bunlar değildir. Asıl önemli olan toplumdaki ekonomik gelişmelerdir.ngiliz koyun yünlerinin ihracatı ve bunun büyük gelir kaynağı haline gelmesi,yerleşik ekonomik düzeni sarsmıştır.59Geniş tarım alanlarının boşaltılıp, otlak şekline dönüştürülmesi yolunagidilmiştir. Bunun sonucunda toprak sahibi zenginleşmiştir, ama bu topraklardantarım yaparak geçinen birçok köylü ve yoksul insan aç ve işsiz kalmıştır. Eskidenyüzlerce kolun çalıştığı topraklarda koyunları otlatmağa bir tek çobanyetmektedir. Zamanla her şeylerini yitiren çiftçiler için çalmaktan ve Tanrıbuyruğu ile asılmaktan başka yol kalmamıştır. Bu gelişmenin bir sonucu daekmek ve tahıl fiyatlarının alabildiğine artması olmuştur. Açlık, işsizlik buinsanları yasadışı yollara itmiştir.60Bu sorunları denizci Raphael Hythloday'ın ağzından açıklayan More,çözümü de yine Hythloday'e söyletir: ?Öyle yasalar çıkarın ki, çiftlikleri yıkanbeyler ya hepsini yeniden yapmak ya da toprağı yeniden çiftlik kuracak insanlara58Göze, a.g.e., s.118.59Göze, a.g.e., s.119.60Göze, a.g.e., s.119.29bırakmak zorunda kalsınlar. Zenginlerin cimri bencilliğini frenleyin, sömürme vetekel kurma hakkını alın ellerinden, aylak insan bırakmayın ülkemizde, tarımıbüyük ölçüde geliştirin, yün üretim tesisleri ya da başka üretim kolları yaratın,yoksulluk yüzünden bugüne dek hırsızlık, serserilik ya da uşaklık eden aşağıyukarı aynı kaderi paylaşan bir sürü insan oralara girip yararlı bir çalışma yolunagirsin. Bütün bu anlattığım dertlere çare bulamazsanız, adaletinizle öğünmeyin,insafsızca, budalaca yalan söylemiş olursunuz?.61Toplumdaki düzensizliklerin bir başka nedenini de eğitime bağlayan More;?milyonlarca çocuk, bozucu, körletici bir eğitimin pençesinde bırakılıyor, sonrabunlar suç işleyince asılıyor, asma zevkini tadabilmek için hırsızlar yaratılıyoradeta? diyecektir. Daha sonra ölüm cezası sorununu tartışan More, ölüm cezasıyerine zorunlu çalışma cezasının getirilmesinin daha yararlı olacağını savunur.Siyaset ahlâkı ilkelerinin hangileri olması gerektiğini inceleyen More, odönemde geçerli olan siyaset ilkelerini de eleştirerek bunların yerlerine başkailkelerin konmasını önerir. Bir ordu besleyen kralın ne kadar parası olsa azdır, kraluyruklarının ve mallarının ortaksız sahibidir, Uyruklar herhangi bir şeyden ancakkralın keyfi istediği ölçüde yararlanabilirler. Halkın yoksul

Özet (Çeviri)

IIIABSTRACTMASTER THESISCOMPARING THOMAS MORE AND TOMMASO CAMPANELLA? SUTOPIASMahmut AVCISupervisor: Assist. Prof. Dr. Osman ELMALI2006- PAGE: 85: Assist. Prof. Dr. Osman ELMALIJuryAssoc. Prof. Dr. Ömer ÖZDENAssist. Prof. Dr. Naci SP RUtopia is a word used in the meaning of a non-existing place and caused tophilosophy by Thomas More. This concept, forcing the existing conditions, is aliterary and philosophical expression of the effort to constıtute a world in theframe of some imaginary institution. Utopias, is a speculative envisagement of alife that hasn?t been lived in reality. These envisagements bring forth intellect andideal expansions to make community life better.Both Thomas More and Tommaso Campanella, found a free area in theconcept of `utopia? for themselves, because they couldn?t have expressed theirown philosophies of politics directly in the conditions of their era. They havewidely studied on basic topics in the utopias such as management, justice, liberty,appreciating humans, abundance, social advance and leading a happy life and triedto find solutions to the problems of the community.

Benzer Tezler

  1. The position of the individual in utopian society: Thomas More's Utopia, Francis Bacon's New Atlantis and Tommaso Campanella's The City of the Sun

    Bireyin ütopya toplumundaki konumu: Thomas More'un Ütopya'sı, Francis Bacon'ın Yeni Atlantis'i ve Tommaso Campanella'nın Güneş Ülkesi

    ÇAĞLA YILMAZ

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2021

    İngiliz Dili ve EdebiyatıAtılım Üniversitesi

    İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

    DR. ÖĞR. ÜYESİ GÖKŞEN ARAS

  2. State understanding in classical and modern utopias

    Klasik ve modern ütopyalarda devlet anlayışı

    TURGAY OVALI

    Yüksek Lisans

    İngilizce

    İngilizce

    2010

    Siyasal BilimlerFatih Üniversitesi

    Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

    YRD. DOÇ. DR. ŞAMMAS SALUR

  3. Tommaso Campanella ve Francis Bacon'ın ütopyalarındaki ideal toplum ve eğitim anlayışları

    Tommaso Campanella and Franci̇s Bacon's ideal community and education comprehensions in their utopias

    ORHAN YILDIZ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2016

    SosyolojiAbant İzzet Baysal Üniversitesi

    Sosyoloji Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. ABDULLAH DURAKOĞLU

  4. Değerler bağlamında Cumhuriyet döneminde Ütopya olarak nitelendirilen eserlere sosyolojik bir yaklaşım

    Values in the context of Utopia described as a sociological approach to work in the period of the Republic

    SERHAT ÇETİNTAŞ

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2018

    SosyolojiBalıkesir Üniversitesi

    Sosyoloji Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. MUHAMMET MURAT ÖZKUL

  5. Klasik ve çağdaş ütopyalarda siyaset ve ahlak ilişkisi

    Politics and morals relationship in classical and modern ütopias

    BİLAL TURGUT

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2012

    FelsefeSüleyman Demirel Üniversitesi

    Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. NEJDET DURAK