Die Krankheit im romanwerk Thomas Bernhards
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 20760
- Danışmanlar: PROF. DR. GÜRSEL AYTAÇ
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Batı Dilleri ve Edebiyatı, Dilbilim, Western Linguistics and Literature, Linguistics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1992
- Dil: Almanca
- Üniversite: Ankara Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 418
Özet
TÜRKÇE ÖZET Çağdaş Avusturya edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Thomas Bernhard'ın henüz onsekiz yaşındayken verem hastalığına yakalanıp uzun süre bu hastalığın acısı ve stresi altında yaşaması, onun yazarlığa yönelmesine ve hastalığa eserlerinde, özellikle romanlarında geniş yer vermesine neden olmuştur. Denilebilir ki yazarın hayat felsefesi, kaynağını önemli ölçüde hastalıktan almaktadır. Buna ragmen sekunder literatürde yazarın hastalık anlayışını detaylı olarak ele alan bir çalışma yoktur. Bu çalışma, hasta roman kahramanlarının karakteristik özelliklerini ve hastalık semptomlarını, hastalığı belirleyen etkenleri ortaya çıkaran, hastalığı tıbbi-psikolojik, felsefi, fonksiyonel ve edebi açılardan inceleyen ve yazarın hastalık imajının oluşmasında etkilendiği felsefeleri ele alan bölümlerden oluşmaktadır. Bernhard'ın roman kahramanları, içinde yaşadıkları çevrenin genellikle“bunak”olarak nitelendirilen insanlarından entellektüel kişilikleriyle ayırdedilmektedir. Her şeyi, hatta kendilerini bile radikal bir şekilde eleştiriye tabi tutmaktadırlar. Bir yandan hayatın ardındaki anlamı kavramaya çalışmaktadırlar.diğer yandan da hayatın anlamsız olduğundan emindirler. Hepsi de bedensel ve ruhsal açıdan rahatsızlıklarının bilincindedirler ve hastalık onların ilgi alanlarının en başında gelmektedir. Hepsi birer“şizofren”olan Bernhard'm roman kahramanlarının, hastalık semptomları olarak insanlarla dialog kuramama, iletişimsizlik, izolasyon, ikizli duygular, intihar etme isteği, çelişkili düşünce ve davranışlar karşımıza çıkmaktadır. Bunlarla birlikte onların ruhsal rahatsızlıklarının en önemli belirtisi, kullandıkları uzun, tekrarlı, dairesel cümlelerde, sadece onlara özgü genel geçerliliği olmayan ifadelerde kendini göstermektedir ki bu da, aslında tıbbın veya patolojik psikolojinin konusu olan hastalığa, edebiyat sanatının kazandırdığı bir boyuttur ve bu, Thomas Bernhard'm üslubunun orijinal olmasını sağlamaktadır. Yazar, kahramanlarının ruhsal hastalığına sembolik boyut kazandırmak için, onları ayrıca felsefi veya bilimsel konularla meşgul ettirmektedir. Onların (sözde) felsefi veya bilimsel çalışmalarının yürütülüş şekilleri ve hedefledikleri amaçlar, hastalık kokmaktadır.“Korrektur”adlı romanın kahramanı Roithamer haricinde bütün diğer roman kahramanları aynı zamanda vücutça da hastadırlar. Onların tedavisi olmadığıvurgulanan ve ölünceye kadar katlanmak zorunda kaldıkları bedensel ve ruhsal hastalıkları arasında karşılıklı etkileşim vardır. Araştırmanın ikinci bölümünde ele alınan konu, (ruhsal) hastalığı belirleyen etmenlerdir. Bunların başında“çocukluk”gelmektedir. Roman kahramanları, çocukluklarında anne ve babalarından gerekli sevgi, şefkat ve ihtimamı görmemişlerdir. Ayrıca diğer kardeşleriyle kendileri arasında hep kıskançlık ve düşmanlık hakim olmuştur. Ve yine bazıları çocukluk dönemlerinde, kendilerini şoke eden olaylar yaşamışlardır. Bütün bunlar, onların nevrotik kişilik geliştirmelerine yol açar. Psikanaliz veya bireysel psikolojinin çocukluk dönemine ruhsal hastalıklar açısından verdiği önemle Bernhard'ın verdiği önem aynıdır. Roman kahramanlarının kötü geçen çocukluk dönemlerini, Bernhard'ın anne-babasına karşı olan bozuk ilişkinin ve Avusturya'da genelde hüküm süren ve sadece itaat, usluluk ve tutumlu olmaya dayandırılan çocuk- anne-baba ilişkilerinin bir yansımasıdır. Hastalığın“Avusturya”boyutu, sadece çocukluk dönemi ile sınırlı kalmamaktadır. Anne-babalarında kalan ve istemeyerek devraldıkları, kuşaktan kuşağa el değiştirerek bugüne kadar gelmiş, geçmişi Avusturya- Macaristan İmparatorluğu dönemine kadar uzanan evler.tarlalar ve çiftlikler (miras) tarihin ve geleneklerin sembolü ve temsilcisi olarak, roman kahramanlarına, artık yasamak istemedikleri, kendilerini boğulacak gibi hissettikleri, doğdukları yerlere hapsetmekte ve çocukluk dönemlerinde başlayan izole edilmişliklerini kuvvetlendirmektedir. Bernhard, kahramanlarının devraldıkları mirası gizil, yıkıcı bir güçle donatmıştır. Bu yüzden mirasın yükünden kurtulmak, satıp elden çıkarmakla da mümkün değildir. Bir başka hastalık nedeni de toplumdur. Bernhard, kahramanlarının içinde yaşadığı toplumu ister kentsel, ister kırsal olsun, hep olumsuz özelliklerle donatmıştır. Düşünceye düşmandırlar, hayatları hep maddi zevklere dayanmaktadır, cinsel yönden sapma göstermekte ve çocuklara kötü davranmaktadırlar. Bundan dolayı kahramanlar, kendilerini bu insanlar arasında ne insan olarak, ne de sanatkâr veya bilim adamı olarak istedikleri şekilde gerçekleştirebilmektedirler. Sonuçta, çevrelerindeki insanlardan kendilerini iyice soyutlarlar ve bu çocukluk döneminde başlayan, mirasın yüküyle büyüyen izolasyonun en yüksek düzeye ulaşması demektir. Yaratılmış ve yaratıcı güç olarak doğa da, kahramanların hastalıklarının oluşmasında önemli bir neden olarak işlenmektedir. Diğer hastalıketkenlerinden farklı olarak kahramanları iki şekilde etkilemektedir : önce direkt olarak, sonra da diğer insanların olumsuz özellikleri ve davranışlarıyla indirekt olarak. Zira kahramanların çevrelerindeki insanlara olumlu yaklaşmadıkları, özelliklerinin ve davranışlarının doğanın etkisiyle oluştuğu vurgulanmaktadır. Bernhard'ın romanlarında, karşı konulamaz bir hastalık etmeni olarak işlenen doğa, hastalıkların iyileştirilememesinin de nedenidir. Roman kahramanları, görevleri hastalıkları araştırmak, teşhis etmek ve iyileştirmek olan doktorları tembellik, bilgisizlik ve kibirlilikle suçlayarak onların mevcut olan hastalıkları iyileştirmekten çok, yeni hastalıklar keşfettiklerini, yani hastalıkların oluşmasına neden olduklarını iddia etmektedirler. Onların tıbba ve doktorlara karşı olan güvensiz ve kuşkulu tutumları, hastalıklarından kurtulma ümitlerini tamamen kırmaktadır. Bu durum, hastalıklarının iyice kötüleşmesine neden olmaktadır. En son hastalık etkeni olarak işlenen“düşünmek”, dış etmen olarak nitelendirilebilen diğerlerinden bir iç etmen olarak ayırdedilebilir. Bernhard'ın kahramanları, aslında dış etmenlerin şekillendirdiği radikal ve çelişkili düşünce tarzlarıyla, gene dış hastalık etmenlerinin real olumsuz etkileriniarttırmakta, bizzat kendi hastalıklarının şiddetini arttırmaktadırlar. Çalışmanın üçüncü bölümünde kahramanların hastalıklarına tıbbi-psikolojik, felsefi, fonksiyonel ve edebi açılardan yaklaşılmıştır. Bernhard'ın romanlarında yansıtılan hastalıklara tıp ya da patolojik psikoloji alanında rastlamak mümkündür. Buna karşılık aynı hastalıklar, felsefi açıdan kahramanların kişiliklerini gerçekleştirmek için ortaya koydukları taleple insanın doğası arasındaki çelişki olarak yorumlanabilir. Hastalık, Bernhard'ın romanlarında hem olumlu hem de olumsuz fonksiyonlar sergilemektedir. Gerçi kahramanlar hastalıklarından dolayı acı çekmekte, üzülmektedirler, fakat diğer taraftan bu. onların kavrama yetilerini arttırmakta, kendilerini ve dünyayı (daha iyi) tanımalarını sağlamaktadır. Yalnız hastalığın kendilerine kazandırdığı yeni bakış açısından dünyanın görünümü hiç de iç açıcı değildir : Bütün dünya hastadır. İnsanlar, doğa, tarih, her şey, hatta insanların konuştukları dil bile... Son derece karanlık, sürekli kaosun hakim olduğu bu dünyada yaşamak, kahramanlar için büyük bir anlamsızlıktır.Bu çalışmanın odak noktasını hastalık konusunun edebiyat ölçütleri açısından irdelendiği bölüm oluşturmaktadır. Bernhard'm ustalıkla kullandığı dil, üslup ve anlatım teknikleri, roman kahramanlarının (ruhsal) hastalıklarının derinlemesine, inandırıcı ve etkileyici bir şekilde ifadesini amaçlamaktadır. Romanlarda ağırlıklı oranda kullanılan sübjektif anlatıma elverişli“ben-anlatım”tarzı, kahramanların sübjektif olarak değerlendirilebilecek ruhsal hastalıklarının yansıtılmasına da en uygun olanıdır. Ben-Anlatıcıların kullandıkları tanrısal anlatım şekli, anlatıma belirgin bir objektiflik kaşandırmakta, anlatılanla okuyucu arasında mesafe oluşturmaktadır. Yalnız bu anlatım biçimi, anlatıcıların kahramanların hastalıklı ruhsal durumlarından etkilendiklerinin, hatta onlara duygusal düzlemde katıldıklarının bir göstergesi olarak yerini, yavaş yavaş veya birdenbire kişisel-anlatım şekline bırakmaktadır. Artık anlatıcı durumunda olanlar kahramanların kendileridir. Uzun monologlarında, okuyucu onların hastalıklı iç dünyasıyla doğrudan doğruya yüz yüze gelmektedir. Bununla romanların asıl anlatıcılarından sonra okuyucunun da etkilenmesi amaçlanmaktadır. Romanlardaki anlatım tutumu da bu amaca uygun olarak değişime uğramaktadır. Roman anlatıcılarının anlatılana karşı takındıkları mesafeli ve aynı zamanda eleştirici tutum.8 sonradan onaylayıcı anlatım tutumuna dönüşmektedir. Anlatıcıların onayladıkları şey de, monologlarında anlatıcı rolünü de üstlenen kahramanların, ayrım yapma dan istisnasız her şeye karşı yönelttikleri radikal eleştirici tutumları, aslında onların dünya görüşüdür.“Rapor”ve“protokol”roman anlatıcılarının başvurdukları anlatım biçimleridir. Bunların mesafeli ve nesnel üsluplarını, kahramanların monologlarında egemen olan içten ve duygusal üslup dengelemektedir. Diğer bir anlatım biçimi olan“monolog”da, bilinç akımının tekniğiyle verilmektedir. Bernhard'ın dili de romandan romana değişim göstermektedir. ilk romanlarındaki kısa ve orta uzunluktaki cümleler, son romanlarında yerini bol virgülle küçük parçalara ayrılmış, çok uzun ve dairesel cümlelere bırakır. Cümlelerin gittikçe uzamasına paralel olarak, bunlara entegre edilmiş üslup araçları, dil sanatları, kahramanları yarattıkları, genel geçerliliği olmayan sözcükler ve ifadelerle yoğunlaştırılmış, böylece kahramanlarda teşhis edilmiş olan takıntı, sabit fikir, köktencilik, mükemmeliyetçilik gibi hastalık semptomları en iyi şekilde dilsel ifadesini bulmuştur.Kahramanların dilden ifade ve iletişim aracı olarak şüphelenmeleri, hem onların ruhsal hastalıklarının bir semptomudur, hem de Avusturya edebiyatında Hofmannstahl ' in“Chandos-Brief ”i ile başlayan edebi tutumun Bernhard tarafından onaylandığının göstergesidir. Bernhard' in romanlarındaki hastalık“Yeni öznellik”(Neue Subjektivitat) akımının ölçütleri açısından da (topluma)“uyumdan kaçış”olarak yorumlandı. Çalışmanın son bölümünde Berhard ' m hastalık görüşünün oluşmasında rol oynayan filiozoflar incelenmiş ve yazarın Novalis, Nietsche, Schopenhauer ve Pascal 'dan etkilendiği saptanmıştır. Yazarın hastalık anlayışıyla adı geçen filozofların hastalık felsefeleri arasında büyük benzerliklerin yanısıra, farklılıkların da olması, onun bu filozof ardan etkilendiği, fakat onların felsefelerinden hareket ederek kendine has yeni bir hastalık anlayışı getirdiği belirlenmiştir. Bern hard, kahramanlarına hastalıklarının kendilerine kazandırdığı bakış açısından dünyanın yorumunu yaptırmaktadır. Kahramanlarının yorumuyla kendi yorumu aynıdır. Bundan hareketle, Thomas Bernhard 'm hastalık görüşünün, onun dünya görüşü olduğu söylenebilir. -
Özet (Çeviri)
339 Auch Bernhards Psychotiker zeigen zwar die Aporie, die untiberwindl ichen Faktoren ihres Ungliicks, zu denen für sie auch die Krankheit hinzukommt, iiberwinden zu wollen, aber sie trachten dabei nicht, diese Faktoren zu übersehen oder zu ignorieren. Ganz im Gegenteil! Beinahe ihr ganzes Denken dreht sich vorrangig urn sie. 5. Zusammenf assung Die am Anfang dieses Kapitels formulierte Hypothese, daP Pascal, Schopenhauer, Novalis und Nietzsche mit ihrer Philosophie der Krankheit Bernhard beeinfluBt haben, lieB sich am Ende unserer Unter- suchung zum gröpten Teil verif izieren. Unsere Analyse konnte eine mehr als periphere Geistesverwandschaf t zv/ischen Bernhard und den erwahnten Philosophen nach- weisen. Eine erste Khnlichkeit zwischen Novalis und Bernhard zeigte sich in ihren Biographien. Litt Bernhard bereits als 18-jahriger an Tuberkulose, so besa(3 Novalis schon in seiner Kindheit einen schwachen und krankl ichen Körper und erlebte spater den f ruhen Tod seiner über alles geliebten Verlobten an Tuberkulose, was beide Autoren zu intensiver Reflexion über Krankheit fiihrte.340 Das besondere Intex-esse von Novalis und Bernhard am Thema“Krankheit”ist auDerdem der Tendenz ihrer Epochen“Romantik”und“Neue Sub jektivi tat”adaquat, welche die Krankheit für ein essentielles Motiv halten. Die Natur ist bei Novalis wie bei Bernhard ominös und gilt als wichtige Ursache von übeln aller Art, auch der Krankheit. Wahrend aber Novalis glaubte, da3 der Mensch sie beherrschen kann, wird sie bei Bernhard als unbeherrschbar dargestellt. Als Folge davon glauben seine Psychotiker ihrem apodiktischen Denken entsprechend -in divergenter Richtung zu Novalis- nicht an die dezidierte Heilung der Krankheit. Als eine andere Ursache für das Entstehen der Krankheit führt Novalis das Streben nach Gottahnl ichke it an, das wir auch bei Bernhards Zentral- figuren bemerkt haben. Es wurde besonders in ihren mit krankhaftem Perf ektionismus betriebenen, aber nie zu einem erf olgreichen Abschlup gebrachten philosophischen, poetischen und wissenschaf tl ichen Studien evident. Sowohl Novalis als auch Bernhard weisen bei der Entstehung der Krankheit den psychischen Determinanten eine wesentliche Funktion zu und neigen dementsprechend dasu, aile Krankheiten als“Seelenkrankhei t ”zu bezeichnen.341 Die belden Autoren tellen die Ansicht, da0 Krank- heit durch ihre, die Wahrnehmung schar fende Eigenschaft zur Entfaltung und Reifung der Individual isierung beitragen und den Menschen erkenntnisf âhig machen kann, insofern er einen Intel lektuel len Geist besitzt. Wahrend Novalis die Krankheit als Weg zum Tod und dariiber hinaus zu Gott ansieht, glauben Bernhards Psychotiker nicht an diese Transzendenz. Zwar zeigen sie sich bereit, den Tod wie Novalis beinahe freudig zu empfangen, aber nur deswegen, well er ihnen das Aufhören aller ihrer Schmerzen bedeutet. Nachdem er zunachst vielfaltige Erklarungen zum Thema“Krankheit”abgibt, aupert Novalis schlieBlich doch die Meinung, da3 Krankheit nicht naher zu erklaren ist. Damit verweist er auf die metaphysische Seite derselben, wie es auch Thomas Bernhard tut. Auch zwischen Nitzsche und Bernhard stellten wir biographische Ahnl ichkeiten bezüglich der Krankheit fest. Im Unterschied zu Bernhard litt der Philosoph jedoch nicht nur an körper lichen Beschwerden, sondern fiel im letzten Jahr seines Lebens auch in geistige Umnachtung. Bernhards Tuberkulose fiihrte ebenso wie Nietzsches körperliche Beschwerden zur Entfaltung der schrif tstel lerischen Tatigkeit, Nietzsches geistige342 Umnachtung hingegen kann als Endpunkt seiner Philosophie gesehen warden. Nivellierte Nietzsche Gesundheit und Krankheit, hielt sie für nicht sehr verschiedene Existenzzustande und entdeckte zwischen ihnen nur Gradunterschiede, so hob Bernhard die Grenzen zwischen beiden beinahe auf, indem er den Unterschied auf“sogenannte Gesundheit- Krankheit”reduziert. Inf olgedessen tendiert Nietzsche ebenso wie Bernhard und Novalis dazu, alle Menschen als krank zu bezeichnen. Nietzsche sieht anfanglich die Kranken verachtungsvol 1 als“Auswurf”der Gese 1 Ischaf t, spater bekommt jedoch seine Einstellung zu ihnen positivere Konturen. Bernhards Haltung den Kranken gegenüber ist von Anfang an offenkundig positiv und mitleidig. Ein anderes auch von Bernhard erhobenes Postulat Nietzsches ist es, da& es zwischen Krankheit und Künstler einen unlösbaren Zusammenhang gibt. Der alien Erscheinungen inharente“Wille”ist der Grundbegriff in Schopenhauers Philosophie. In seiner weitgehenden übereinstimmung mit dem Bernhardschen Naturbegriff au&ert sich die relevanteste Geistes- verwandschaf t zwischen Schopenhauer und Bernhard343 hinsicht 1 ich der Krankheit.“Wille”und“Natur”, im metaphysischen Sinne genommen, beherrschen den Menschen absolut und verursachen seine Leiden. Bernhards Konzept der Natur ist jedoch im Unterschied zu Schopenhauers Willen schicksalhaf ter. Wahrend namlich bei Schopenhauer die existenzbedrohende Macht des Wi liens durch angemessene Handlungsweisen wie Verweigerung des Geschlechtstriebes öder übernahme fremden Leidens gewissermaBen restringiert werden kann, erweist sich bei Bernhard der negative Effekt der Natur auf das Individium als durch kein Mittel einschrankbar. Eine andere Geistesverwandschaf t zwischen Schopenhauer und Bernhard, die mit der Krankheit in mittelbarem Zusammenhang steht, manifestiert sich in ihrer pessimistischen Lebensauf f assung. Sie bildet den wichtigesten Teil im Gefiige des Krankhei tsbi Ides von Thomas Bernhard. Pessimismus ist namlich das auffalligste Symptom seiner Psychotiker. Pascal hatte aufgrund seiner nicht gestillten und ihn bis zu seinem Tod verfolgenden Schmerzen den Srzten gegenüber eine skeptische Haltung entwickelt, die wir auch bei Bernhard bemerkt haben. Im Menschenbild Pascals und Bernhards hatten wir eine weitere Parallelitat entdeckt. Wie von Pascal344 wurde der Mensch auch von Bernhard allgemein als eine widerspriichl iche Erscheinung beschrieben. Seiner widerspriichl ichen Natur adaquat ist der Mensch nur auf das Schlimmste gefaPt, wodurch er bei Bernhard selbst einen Anteil an seiner Krankheit bedingt. Infolge seiner widerspriichl ichen Natur ist der Mensch gegenüber der Natur in einer schwachen Position. Er ist ein“Nichts vor dem Unendl ichen”. Unter diesei- Voraussetzung kann er sich nicht zurecht finden und sein Wahsinn ist daher ein ganz normaler Fall. Dasselbe laBt sich auch fiir Bernhards Psychotiker sagen. Wie unsere Analyse erwiesen hat, zeigt Bernhards Bild der Krankheit in den ihr Wesen, ihre Determinanten und Funktionen betreffenden Aspekten eine groPe Nahe zu Novalis, Nietzsche, Schopenhauer und Pascal. Es ist daher davon auszugehen, dap er von diesen Denkern wesentlich beeinflupt wurde. Unsere vergleichende Untersuchung stellte jedoch auch Differenzen zwischen diesen und Bernhard heraus. Von einer Konvergenz der Krankhei tsbi Ider im Ganzen kann also nicht gesprochen werden. Daher la0t sich sagen, daP Bernhard von der Nahe zu Novalis, Nietzsche, Schopenhauer und Pascal gepragt, schliePlich sein eigenes Krankheitsbi Id entwickelt hat.
Benzer Tezler
- Boğazköy belgelerine göre Hititler devrinde Anadolu'da anatomi ve tıp
Başlık çevirisi yok
GAYE ŞAHİNBAŞ
Yüksek Lisans
Türkçe
1995
Deontoloji ve Tıp Tarihiİstanbul ÜniversitesiBilim Tarihi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ALİ M. DİNÇOL
- Versuch einer strukturanalyse im Akif Prinçcis roman 'Der Rumpf'
Başlık çevirisi yok
MESUT GÖNÇ
Yüksek Lisans
Almanca
1994
Alman Dili ve EdebiyatıGazi ÜniversitesiAlman Dili Eğitimi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ZEKİ CEMİL ARDA
- Organtransplantation im Vergleich des Türkischen und deutschen Rechts
Başlık çevirisi yok
BEGÜM KOCAMAZ ŞAHİN
Yüksek Lisans
Almanca
2017
GastroenterolojiDiplomatic Academy of The Ministry of Foreign Affairs of The Russian FederationPROF. DR. BERND-RÜDİGER KERN
- Thomas Bernhard'ın düz yazılarında anlamsızlık
Die Sinnlosigkeit in den Prosawerken von Thomas Bernhard
M. RIDVAN TATLICI
Doktora
Türkçe
1993
Batı Dilleri ve EdebiyatıAtatürk ÜniversitesiBatı Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
DOÇ.DR. YILMAZ ÖZBEK