Soziokulturelle dimension im Deutschen und Türkischen und Interkulturelle kommunikation
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 41647
- Danışmanlar: PROF.DR. AYTAÇ GÜRSEL
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Alman Dili ve Edebiyatı, Dilbilim, German Linguistics and Literature, Linguistics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1995
- Dil: Almanca
- Üniversite: Ankara Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Batı Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Alman Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 418
Özet
Bu çalışmanın ana konusunu, Almanca ve Türkçe'de sosyo kültürel unsurlar ve kültürler arası iletişimde anlaşma güçlükleri oluşturmaktadır.“Dil”,“Kültür”ve“İletişim”kavramları insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen“ kültürler arası iletişim”, araştırma konusu olarak henüz 10-15 yıllık bir geçmişe dayanan ve hala güncelliğini devam ettiren oldukça yeni bir alan sayılır. Bu çalışmada önce konumuzla ilgili olarak gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında yapılmış araştırmaların durumu tesbit edilmeye çalışıldı. Daha sonra“Sosyo-Lenguistik Tezler”başlığı altında; Dil ve Sosyalleşme, Sosyal Normlar, Davranış Biçimi Olarak Dil, Kültür, Dil- Kültür ve Dil-Çevre İlişkisi üzerinde duruldu. Bilindiği gibi dil, hem sosyalleşmenin bir aracı, hem de amaçlarından biridir. Fertlerin sosyalleşmesinde toplumun kültürel değerleri, sosyal normları, toplumun bütün bireylerinin uymak zorunda olduğu genel ahlak kaideleri önemli bir rol oynar. Sosyalleşme süreci içinde öğrenilen gerek dilsel, gerekse dil dışı davranış biçimleri genellikle toplumsal, sosyo-kültürel normlar üzerine bina edilir; yani kişi nerede-, ne zaman nasıl davranacağını veya neyi, nasıl, ne zaman ifade edeceğini aynı süreç içerisinde 405öğrenir. Başka bir deyişle, aynı anda hem dil, hem de davranış becerisi kazanır. Dil ve kültür, bir bütünün parçaları gibidir ve birbirinden ayrı düşünülemez. Yukarıda da değindiğimiz üzere, dil öğrenilirken aynı zamanda ilgili toplumun kültürel değer yargıları, normları ve bunlara bağlı olarak, Humboldt'un“Weltanschauung”diye tanımladığı, belirli bir duygu, düşünce ve bakış açısı kazanılır. Fertler Dünya'yı o dilin, o kültürün penceresinden algılar, yorumlar ve olayları ona göre değerlendirir. Yani dil ve davranış arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur ve bu durum ister istemez iletişime yansır. Yabancı dil öğrenimi ve öğretimi ile ilgili bugüne kadar çeşitli görüşler ileri sürülmüş, öneriler getirilmiştir. Bundan sonra da şüphesiz yeni tezler ileri sürülecek, yeni yöntemler geliştirilecektir. Yabancı dil dersini verimli hale getirebilmek için yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, genellikle dillerin gramer, fonetik, morfolojik vb. yapı özellikleriyle ilgili olmuş, dilin sosyo-kültürel boyutu geri plana itilmiş, ihmal edilmiştir. Aynı durum, yabancı dil dersleri için de söz konusudur. Yabancı dil dersleri genellikle gramer ağırlıklı olarak yürütülmüş ve öğrencilere yabancı dilde kendisini ifade edebilme, dili durumlara göre kullanabilme ve söylenileni anlayabilme yeteneği istenilen düzeyde kazandırılamamıştır. Öğrenci kültürler arası iletişim söz konusu olduğunda, yani o dili konuşan birisiyle bir araya geldiği zaman, dili iyi kullandığını varsaysak bile, kültür farklılığından kaynaklanan anlama ve anlatma sorunuyla karşılaşmaktadır. Luchtenberg'in de işaret ettiği gibi dili son derece iyi kullanan öğrenciler bile, zaman zaman sosyo-kültürel bariyerlere çarpmakta ve adeta hiçbir şey anlamaz hale gelebilmektedir. Zira, her dilde o dili konuşan toplumun kültürel özelliklerim yansıtan, belirli 406durumlarda kullanılan spesifik ifadeler, atasözleri, deyimler vs. gibi semantik ve pragmatik açıdan sadece o toplumda geçerli olan ifade kalıpları mevcuttur. Bütün bunlar, yabancı dil dersinin ilgili dilin sadece lengüistik özelliklerini veya sistematiğini öğrenmekle bitmeyeceğini açık olarak ortaya koymaktadır. Gerek yabancı dil dersinde, gerekse yabancı dille yapılan iletişimde, yalnız gramatik, fonetik vb. özellikleri farklı olan iki dil karşı karşıya gelmemekte, aynı zamanda toplum bireylerinin duygu, düşünce, davranış ve yaşam biçimlerini, dünya görüşünü şekillendiren, yönlendiren iki farklı kültür karşı karşıya gelmektedir. Sosyalleşme süreci içinde öğrenilen gerek dille ilgili, gerekse dil dışı sosyo-kültürel davranış biçimleri, kültürler arası iletişimde de öyle veya böyle etkisini göstermekte ve kolaylıkla devre dışı bırakılamamaktadırlar. Bu nedenle yabancı dil öğrenen kişiler, genellikle kendi kültür dünyasından herhangi bir davranışı yabancı kültüre veya ana dilinde belirli bir durum için kullanılan spesifik bir ifadeyi yabancı dile aktarma veyahut ta yabancı kültürdeki herhangi bir davranışı -dilsel veya dil dışı- kendi kültürel normlarına göre değerlendirme gibi bir durumla karşı karşıyadır. Kültürler arası iletişimde başarılı olmak için yabancı dili öğrenen kişilerin, dilin kültür-spesifik özellikleriyle birlikte, o dili konuşan toplumun sosyo-kültürel normları, bunlara bağlı olarak şekillenen günlük davranış biçimleri, nezaket kuralları, vs. gibi konularda da bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Aksi halde, kültürler arası iletişimde yanlış anlama ve anlaşılmalar kaçınılmaz olmakta ve bu durum kişileri arzu edilmeyen ön yargılı, yanlış tutumlara sevketmektedir. Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araç olmakla beraber, kendisi de o dili konuşan insanlarla iletişim içerisindedir. Daha açık bir ifadeyle, bireyler, aslında dildeki kodlar vasıtasıyla 407değil, onların içerdiği kültürel anlamlar aracılığıyla iletişim kurarlar. Bu nedenle, ampirik araştırmamızda değişik örneklerle ortaya koyduğumuz gibi, aynı ifade veya davranış biçimi toplumlara göre farklı anlamlar taşıyabilmekte, farklı sosyo-kültürel fonksiyonlar üstlenebilmektedir. Bütün bunlar, karşılaştırmalı lengüistik çalışmaların yanında, ilgili toplumların kültürel özelliklerini içeren mukayeseli araştırmaların yapılmasını ve sonuçlarının yabancı dil derslerinde karşılaştırmalı olarak öğrencilere sunulmasını zorunlu kılmaktadır. Öğrenci bu şekilde hem kendi kültürünün daha iyi farkına varmış, daha iyi tanımış, hem de yabancı dili kültürüyle birlikte öğrenmiş olur, Buradan hareketle Türk ve Avusturya toplumlarının, misafirperverlik, evlilik, aile, ebeveyn-çocuk ilişkileri vs. gibi çeşitli konulardaki günlük davranış biçimlerini, olaylar karşısındaki tutumlarını, bunlarla ilgili kalıplaşmış ifadeleri içeren bir anket çalışması yapılmış ve iki toplumun gerek dilsel, gerekse dil dışı davranışlarında tamamiyle farklı tavırlar sergiledikleri tesbit edilmiştir. Bunun yamsıra Türkçe ve Almanca'nın sadece belirli lengüistik kodlardan oluşmadığı, aynı zamanda sosyo-kültürel unsurları da yansıttığı örneklerle ortaya konmuştur. Anket çalışmamızın sonuçlarından bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz : Misafirperverlik ve ziyaret konularında her iki toplumun birbirinden tamamıyla farklı anlayışlara sahip oldukları tesbit edilmiştir. Yapılan anket sonucunda Avusturyalı katılımcıların büyük bir kısmının, beklenmedik ziyaretleri hoş karışlamadıkları, önceden haber vermeden bir misafir geldiği zaman, özellikle meşgul olunan 408 bir anda ise, başka bir gün veya saatte gelmesini rica ederek, kabul etmedikleri ortaya çıkmıştır. Yine aynı katılımcılar, gelmiş veya gelecek olan misafire -bu bir kaç günlük ziyarette olabilir- ziyaret süresinin sorulmasını normal karşılarken ankete katılan Türkler 'in tamamına yakını bunu kabul edilemez bir davranış olarak değerlendirmektedirler. Başka bir deyişle, ev sahibinin“Ne kadar kalacaksınız ?”şeklinde bir soru yöneltmesi bir Avusturyalı için olumsuz bir anlam taşımazken aynı ifade Türkler'de, misafiri dolaylı yoldan reddetme, istememe anlamına gelmektedir. Söz konusu edilen olayların bir Avusturyalı ile bir Türk'ün arasında yaşanması durumunda karşılıklı yanlış anlama ve anlaşılmalar kaçınılmaz olur. Avusturya 'lılar, Türler 'in sadece sohbet etmek amacıyla spontane ve önceden haber vermeden ziyarete gelmesini anlamakta güçlük çekecektir. Türkler ise, Avusturya 'Uların gelen misafire başka gün ve saatte gelmesini rica ederek - geçerli bir sebep söylense de - kapıdan çevirmesini veya gelen (gelecek olan) misafire ne kadar kalacağını sormasını anlamakta zorlanacaktır. Yemek anında gelen misafiri sofraya davet etme konusunda da iki toplumun farklı tavırlar sergiledikleri tesbit edilmiştir. Türk katılımcıların hemen hepsi, yemek anında gelen misafiri“her halükarda”sofraya davet ettiklerini ifade ederken Avusturya'lı katılımcıların önemli bir kısmı, davet etmediklerini ya da“yeteri kadar yemek varsa”davet ettiklerini söylemişlerdir. Bu bağlamda, bir şey yemek-içmek için davet olunduğunda kullanılan Türkçe ve Almanca ifadeler de, sosyo-lenguistik ve sosyo kültürel açıdan karşılaştırılmış ve kültürler arası iletişimde yanlış anlamalara veya yorumlara yol açabileceği vurgulanmıştır. Örneğin, Avusturya veya Almanya'da bir kimse diğerini bir şey yemek-içmek 409 için davet ettiği zaman, davet edilen kişi, ya“ja, danke geme”(teşekkür ederim, memnuniyetle) diyerek yeme-içme arzusunu belirtir, ya da canı istemiyorsa,“nein, danke”(hayır, teşekkür ederim) diyerek daveti reddeder. Eğer bir kimse“nein danke”diyerek daveti reddederse, her ikisi için de (davet eden ve edilen) olay biter. Türk toplumunda olduğu gibi“yeseydin/iz”,“içseydin/iz”şeklinde bir kaç kez daveti tekrarlama söz konusu değildir. Bizde benzeri durumlarda söylenen“sağolun, teşekkür ederim....”şeklinde ilk etapta söylenen ifadeler çoğunlukla daveti kesin olarak reddetme anlamı taşımaz. Yani Almancadaki“nein, danke”ifadesi ile aynı durum için kullanılan“hayır, teşekkür ederim....”şeklindeki ifade sosyo-linguistik, başka bir deyişle pragmatik ve semantik açıdan, farklı anlamlara gelmektedir. Bu nedenle Türk toplumunda davet bir kaç kez tekrarlanır, sonunda davet edilen kişi, eğer yemek veya içmek istiyorsa“peki, zahmet olmazsa bir çayınızı, kahvenizi içeyim”vs. gibi ifadeler kullanır. Bir Avusturyalı veya Alman'm“Möchten Sie Kaffee trinken”(Kahve içer misiniz ?) veya“Möchten Sie essen”(Yemek yermişiniz?) şeklinde bir kez söylenen ve bizdeki gibi ısrarlı olmayan teklifi bir Türk tarafından içtenlikle söylenmiş bir davet ifadesi olarak algılanmayabilir. Bir Avusturyalı veya Alman da benzer bir durumda“nein, danke”demesine rağmen bu ısrarı anlamakta güçlük çekebilir. Her iki toplumun arkadaşlık, evlilik, ebeveyn-çocuk ilişkisi gibi konularda tamamiyle farklı anlayışlara sahip-oldukları, bu konularla ilgili kalıp sözlerin sosyo-lenguistik ve sosyo-kültürel açıdan farklılıklar taşıdıkları da tesbitlerimiz arasındadır. Bu kısımda kültürler arası iletişimde veya farklı kültür çevrelerinden insanlar arasında, arkadaşlık, evlilik durumlarında bu farklı anlayıştan dolayı karşılaşılabilecek anlaşma güçlüklerine dikkat çekilmiştir. Nezaket kuralları çerçevesinde ele alman ve kompliman ifadesi olarak kullanılan söyleyişlerin de Türk ve Avusturya toplumlarında son derece farklı sosyo-kültürel özellikler taşıdıkları ve farklı 410 algılandıkları ortaya çıkmıştır. Örneğin,“Harika güzellikte bir eşin/iz var”veya“çok yakışıklı bir kocan/ız var”şeklindeki ifadeler, Avusturyalı katılımcıların hemen hepsi tarafından son derece normal bir kompliman ifadesi olarak görülürken, ankete katılan Türklerin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilemez bir ifade ve davranış tarzı olarak değerlendirilmiştir. Bu arada Türk toplumunda kompliman yapmak amacıyla kullanılan“Dünya-Ahiret kardeşim olsun, çok cana yakın, (sıcak kanlı, hamarat) bir eşin/iz var”veya“Dünya - Ahiret kardeşim olsun, çok cana yakın, sıcak kanlı bir kocan/ız var”şeklindeki ifadelere dikkat çekilmiş ve Almancaya aktarıldığı zaman bir Avusturyalı veya Alman için anlaşılması güç, hatta anlamsız bir söyleyişin ortaya çıkacağı vurgulanmıştır. Özetle, davranış biçimi ve dil kullanımındaki bu tür“kültürel farklılıklar”, her iki taraf için de gerçek anlamda bir kültür şokunun yaşanmasına neden olabilmektedir. Bütün bu örnekler ve çalışmamızda irdelenen diğer konular Yabancı dil öğrenen kişinin bu dildeki kültür-spesifik ifadeleri ve o dili konuşan toplumun sosyal davranış normlarını bilmesinin kültürler arası iletişim açısından ne denli önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla öğrencilere, yabancı dil ile birlikte ilgili toplumun günlük davranış biçimlerini, gelenek ve göreneklerini, bunlara ait kalıplaşmış spesifik ifadeleri, kendi kültür dünyasında geçerli olan tavır ve değer yargılarıyla veya ana dilindeki spesifik söyleyişleri yabancı dildeküerle karşılaştırmalı olarak öğretmek, kültürler arası iletişimde başarılı olmanın ön koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek yabancı dil, gerekse yabancı kültürlerin dersteki temsilcisi öğretmendir. Daha doğrusu öğretmen, iki dil ve iki kültür arasında bir köprü vazifesi görmek durumundadır. Eğer öğretmen, yabancı dilin sosyo-kültürel özellikleri veya o kültürde geçerli olan sosyal normlar hakkında yeterli bilgiye sahip değilse, öğrencileri de yeteri kadar bilgilendiremeyecektir. Ülkemizdeki yabancı dil 411 öğretmenlerinin büyük bölümünün bu konuda eksik yetiştikleri de bir gerçektir. Bu durumda Türkiye'de çeşitli okullarda veya üniversitelerde görev yapan, her iki toplumun sosyo-kültürel özellikleri, dilsel ve sosyal davranış normları hakkında bilgi sahibi olan Avusturyalı, Alman uzmanlarla yapılacak olan işbirliğinin iyi bir çözüm olabileceği kanaatindeyiz. Bu konuda Türk öğretmen veya öğretim elemanları ile Avusturyalı ve Alman meslektaşlarının birlikte yürütecekleri, kültür farklılığından kaynaklanan ve kültürler arası iletişimde çatışmalara, yanlış anlama ve yorumlara yol açan konuları içeren sistematik bir çalışma yapılabilir. Böyle bir çalışmanın sonunda, öğrencilerin yabancı dilin hangi sosyo-kültürel özelliklerini öğrenme ve kullanmada güçlük çektikleri veya o dilde ve kültürde pragmatik açıdan doğru iletişim sağlayabilmeleri için hangi dilsel ve sosyal kuralların öğretilmesi gerektiği tesbit edilebilir. Bütün bu değerlendirmelerden yola çıkılarak, her iki dilin ve toplumun sosyo-kültürel özelliklerini içiren metinler, hatta kitap hazırlanabilir ve müfredat programına“Landeskunde”(Ülke Bilgisi) adıyla bir ders koymak suretiyle, bu bilgiler öğrencilere karşılaştırmalı olarak aktarılabilir. Bu çalışmada tesbit edilen ve yapılacak yeni araştırmalarla belirlenecek olan benzer ve farklı davranış biçimleri senaryo haline getirilerek, video filmleri üretilebilir ve öğrencilere derste gösterilebilir. Bu şekilde yabancı dil dersi bir taraftan tek boyutluluktan ve monotonluktan kurtulmuş, diğer taraftan öğrenciler için daha ilginç, daha çekici ve verimli hale getirilmiş olur. Bunun yanısıra öğrenciye hem kendi kültür dünyasını daha yakından tanıma, hem de yabancı toplumun sosyo-kültürel yapısını ve buna bağlı olarak şekillenen dilsel ve dil dışı spesifik davranış kurallarını açık ve somut bir şekilde görme ve kendisininkiyle karşılaştırma fırsatı sunulmuş olur. 412Sonuç olarak şunu söylebiliriz: Söz konusu ana ve yabancı dilin veya bu dilleri konuşan toplumların sosyo-kültürel özelliklerini içeren metinleri, bunlardan hareketle hazırlanan kitapları derste kullanmak suretiyle veyahut video filmlerinden yararlanılarak öğrencilere“kültürler arası iletişim yeteneği”(înterkulturelle Kommunikationsfahigkeit) kazandırılmalıdır. Burada dilin araç olarak görülmesi, esas amacın ise“kültürlerarası iletişim”olarak belirlenmesi gerekir. Başka bir deyişle öğrencinin“Sprachkompetenz”in (dil yeteneği) yamsıra“Kulturkompetenz”(kültür yeteneği), yani yabancı kültür içerisinde pragmatik açıdan doğru hareket edebilme yeteneği kazanması gerekir. Dil bu şekilde öğrenildiği zaman, dünya barışı için son derece önem arzeden farklı kültür dünyalarının bireyleri arasındaki iletişime oldukça önemli katkılarda bulunmak, kültür farklılığından kaynaklanan yanlış anlama ve anlaşılmaları, ön yargıları, en az seviyeye indirmek mümkün olacaktır. 413
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- The European Influence on the Ottoman Timber Residences in Istanbul
Başlık çevirisi yok
SANİYE FEYZA ERGÜN
- La gentrification rurale: Le cas d'Assos, Çanakkale
Kırsal soylulaştırma: Assos, Çanakkale örneği
SELİN KILIÇ
Yüksek Lisans
Fransızca
2020
SosyolojiGalatasaray ÜniversitesiSosyoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. A. DİDEM DANIŞ
- Soziokulturelle hintergründe der verwendung von sprichwörtern und redensarten bei Herta Müller. am beispiel vom werk Niederungen
Niederungen eseri bağlamında Herta Müller'in deyim ve atasözü kullanımının sosyo-kültürel arka planı
TOMRİS KAPLAN
Yüksek Lisans
Almanca
2019
Alman Dili ve EdebiyatıDicle ÜniversitesiYabancı Diller Eğitimi Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. UMUT BALCI
- Soziokulturelle Probleme der Nachkriegszeit in Heinrich Bölls Roman 'Und Sagte Kein Einziges Wort'
Başlık çevirisi yok
BEKİR EKE
Yüksek Lisans
Almanca
1990
Alman Dili ve EdebiyatıGazi ÜniversitesiAlman Dili Eğitimi Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. SUNA KAVSAOĞLU
- Sabahattin Ali ve Gerhart Hauptmann'ın eserlerinde sosyokültürel olgu ve iletişim çatışması
Sociocultural plot and communication clash in Sabahattin Ali's and Gerhart Hauptmann's works
ALİ BAYKAN
Doktora
Türkçe
2005
Alman Dili ve EdebiyatıAnkara ÜniversitesiBatı Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı
PROF.DR. İBRAHİM İLKHAN