An account of reductionism in biology; practices of molecular biology as instruments
Biyolojide indirgemecilik konusu üzerine bir çalışma; araçlar olarak moleküler biyoloji pratikleri
- Tez No: 481598
- Danışmanlar: PROF. DR. AYHAN SOL
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Felsefe, Philosophy
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2016
- Dil: İngilizce
- Üniversite: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Felsefe Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 122
Özet
Bu tez, bilim felsefesinin temel sorunlarından biri olan bilimsel indirgeme sorununu, geniş kapsamlı bir bilim felsefesi yaklaşımı olan varlık gerçekçiliği ve olguların yaratılması bakış açıları içinden temellendirerek meseleye daha iyi bir kavrayış getirmeye çalışır. Bilim ve felsefe çalışma alanları belli ölçüde kesişse de yöntemsel olarak farklı alanlardır. Elinde deneysel pek çok araç olan bilimciyi felsefe yapmaktan ya da kavramsal tartışmalardan alıkoyan bir şey olmamasına rağmen, felsefeci bilimsel araçlardan çoğu çalışmasında tamamen, kimi çalışmalarındaysa büyük ölçüde yoksundur. Bu bilim felsefesini çalışması zor bir alan kılmaktadır. Buna rağmen büyük bilim felsefecilerinin pek çoğu ya doğrudan bilimsel araştırma içinde bulunmuşlar, ya da bilimsel araştırmaların sonuçlarını kendi çalışmalarında kullanmışlardır. Bu açıdan bilim felsefesi zorlayıcı olsa da ilerleme sağlayabilmiş bir alandır. Modern anlamıyla bilim felsefesi, – eğer hatalı da olsa bir başlangıç noktası bulmak gerekirse – mantıkçı pozitivist başlangıcından beri, büyük bakış açısı değişiklikleri göstermiştir. Bu değişiklikler temelde bilimi bir kapalı kutu olarak gören ve bilimin zenginliği yerine“gözlem cümleleri”üzerine konuşmayı uygun bulan mantıkçı pozitivist bakış açısının baskınlığı, bilimi daha geniş anlamda – bilimin tarihini, sosyal ağlarını, kullandığı araçları, deneyleri, gözlemleri vs. – ele alan, dönüşebilen bir“bilim imgesini”savunan Kuhn, Lakatos, Hacking, Cartwright, van Fraassen gibi felsefeciler tarafından eleştirilmiş ve bu felsefecilerin savundukları eksenlerde genişlemiştir. Bu genişleme genel anlamda tartışılmış, fakat bilim felsefesinin özel uygulamaları – bu örnekte bilimsel indirgeme – bu tip yeni bakış açılarıyla sistematik olarak çok fazla incelenmemiştir. Bilimsel indirgeme konusunu felsefedeki her konu gibi daha geniş çerçevede incelemek büyük katkılar sağlayacaktır. Ben burada, Wimsatt'ın (1976) bilimsel indirgemede mantıksal modellerden ibaret bir şemaya olan itirazını ve onun üzerine eklenen Ian Hacking (1983) ve Nancy Cartwright'ın (1984) bilimsel gerçekçiliğe yönelik tutumlarını bilimin gerçek işleyişine daha yakın buluyorum. Onların bakış açısını merkeze alıp Galison'ın (1987) fizikte araçlara ve deneysel geleneklere yönelik vurgusunu klasik biyolojinin moleküler biyolojiye indirgenmesindeki epigenetik açıklamaların güç kazanmasıyla ek olarak örneklendirip, bilimsel indirgemedeki köprü yasalar ya da köprü kurallarla özdeşlik ilişkileri ve bunların uygulanması sorununun bilimin kullandığı, etkilediği, müdahale edebildiği ve nedensel etkileri bulunan varlıkların gerçekliği üzerine kurulduğunda çözülebileceğini iddia ediyorum. Bununla birlikte bilimin asıl kullandığı felsefi konumun genel anlamda pragmatizm olduğunu vurgulayıp, bilimde indirgemenin de ancak pragmatik temeldeki bir yaklaşımla daha geniş çerçevede bilgi sunabileceğini ve mantıksal modellemeci bilimsel indirgeme tutumlarının bilimdeki gelişmeleri miyop görmeye sebep olduğunu, yani uzun vadede ve geniş çerçevede bilimin incelemesini zorlaştırdığını iddia ediyorum. Kapsamlı bir inceleme yapmak zor olduğu için, bu çalışmayı genel bir yol haritası çizme aracı olarak görüyorum. Bilimin başarısı hem gündelik hayatta hem de felsefe çevreleri içinde yaygın olarak dillendirilen bir kabuldür. Bu tutumun belki de en üst noktası kendisini Kant'ta gösteren,“metafiziği bilimin güvenli yoluna sokma”çabasıdır. Felsefede bilimsel gerçekçilik olarak adlandırılan temel pozisyon da büyük ölçüde kendisini bilimin başarısı kabulüne borçludur. Her ne kadar bilimin başarısının sebepleri çeşitli şekillerde tartışılmış ve bu nedenler örneğin Feyerabend'in bakış açısında belirli bir forma sokulmaya karşı çıkılmış olsa da bilimsel gerçekçiliğin başta gelen savunucularından materyalistler bu durumun temel sebebi olarak kendi metafizik bakış açılarını görmüşlerdir. Özellikle Smart (1963) gibi 20. yy. materyalistleri, bilimin başarısını büyük ölçüde bilimsel bilgi nesnelerinin gündelik hayat ya da diğer alanlardaki nesnelerden ontolojik olarak daha üstün ve bilimsel açıklamanın gündelik hayattaki açıklamalardan daha iyi olduğunu açıkça söylemişlerdir. Bu tip açıklamalar Demoktritos'un atomculuğuna benzer bir temel varlık arayışına girmişler ve gerçeğin uzamsal olarak daha altta yatan temel nesneler tarafından oluşturulduğuna ve bunlar tarafından oluşturulan nesnelerin daha az gerçek, ya da açıkça yanılsama olduğuna inanmışlardır. Bu materyalist tutum bilim felsefesinin bilimin resmini yanlış görmesine ve bunun sonucunda da mantıksal çelişkiler ya da yetersizlikleri tartışmaya gerektiğinden fazla gömülerek bir odak kaymasına sebep olmuştur. Ben bilimin kendi yönteminin pragmatik olduğunu ve bu pragmatik yöntemin Cartwright (1984), Hacking (1983) ekseninde bilim felsefesine katkıda bulunacağını düşünüyorum. Bu yaklaşım için Quine'ın felsefenin bilimle sürekliliği argümanına başvuruyorum. Bilimde pragmatizmden kastımsa bilimsel yöntemde elde edilen bilgilerin, bilimin anladığı haliyle nedenselliğin ve gözlemlenemeyen varlıkların varlığına fayda ölçüsünde inancı içeriyor. Benim kullandığım haliyle bu inanç, bilimin varsaydığı varlıkların içinde bulundukları mantıksal yapı içinde temellendirmelerinin yanında bu varlıkların nasıl elimizdeki araçlarla etkileşime geçtiği ve bu etkilerin kendisinin doğruluk sağladığı anlamına gelmektedir. Bilimsel indirgeme genellikle bilimsel gerçekçilikle belli ölçüde ilişkide olan ve felsefede tanımlanması oldukça zor bir alandır. Bu alanda yapılan tanımlamalar temelde Oppenheim & Putnam (1958), Nagel (1963), Schaffner (1967), Wimsatt (1976) ekseninde şekillenmiş, fakat nihai bir tanımlama bulmakta güçlükler şimdiye kadar yaşanmaya devam etmiştir. Putnam, Nagel ve Schaffner bilimsel indirgemeyi temelde mantıksal modeller üzerinden tanımlarken, asıl amaçları indirgemeci açıklamaya meşru bir zemin kazandırmaktır. Öte yandan Wimsatt (1976) ve sonrasında, içlerinde Paul Churchland (1986) ve Bickle'in (1998) olduğu Yeni Dalga İndirgemeciler bilimsel indirgemede mantıksal modellerin ötesindeki unsurları da değerlendirmiş ve bilimsel indirgeme konusunu daha geniş bir eksende incelemeye başlamışlardır. Bu yaklaşım farkı Nagel'in köprü-yasaları ya da köprü-ilkeleri yerine daha az formal yöntemler kullanarak teorileri birbirine bağlama çabalarında kendisini göstermektedir. Bilimsel indirgeme konusunda karşımıza çıkan en büyük zorluklar da temelde köprü yasaların niteliği ve uygulanabilirliği temellidir. Bilimsel indirgeme üzerine yapılan çalışmalara tarihsel olarak bakıldığında, zamanla bu yaklaşıma daha geniş bir çerçeveden bakılmaya başlandığı ve bu genişlemenin bilimin gerçek işleyişini daha iyi bir şekilde açıkladığı görülecektir. Ben burada hem mantıksal modellemeci indirgemeci tutumların büyük ölçüde materyalizme dayanan bir metafiziği açık ya da kapalı şekilde kabul ettiğini iddia ediyorum. Benim buna alternatif olarak önerdiğim yöntemse, bilimsel gerçekçiliğin daha pragmatik bir temele dayandırılmasıdır. Pragmatizm hem bilimsel araştırmaların resmini bize daha gerçekçi olarak sunabilecek, hem de bu konuda bilim felsefesinin kimi dallarının bilimden kopukluğunu gidererek bilim felsefesindeki tartışmaları daha anlamlı hale getirecektir. Bilimsel indirgemenin bir yapı blokları birleşimindense, bilimsel araştırmalardaki çeşitliliği incelenmesi bilimde bu pragmatist tutumla mümkündür. Bilimsel indirgemede pragmatist tutumu temelde bilimin kullandığı araçlar ve bu araçların sağladığı bilimsel bulgular üzerinden inceleyerek, bilimsel pratiğin indirgemeci yaklaşımda aldığı rolü araştırmak gereklidir. Bu gerekliliğin karşılanmadığı durumda bilimsel indirgemecilikle ilgili yapılan araştırmaların, özellikle klasik biyolojinin moleküler biyolojiye indirgenmesi konusunda, bilimin araçlarından bahsetmeden geniş çerçevede bilgi vermesinin mümkün olmadığını savunuyorum. Bilimin başarısı hâlâ belli ölçüde açıklamaya ihtiyaç duyan bir durumdur. Bilimsel pratiğin zenginliği ve bilim insanlarının yaklaşımlarının çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, belki de bilimin tümünü yansıtan bir bilim felsefesi asla mümkün olmayacaktır. Ancak daha geniş bir bakış açısı, bilimin başarısını açıklamada da daha büyük başarı elde edecektir. Bu açıklamanın gerekliliğiyse sadece bu açıklamanın tatmin ediciliği yüzünden değil, aynı zamanda – eğer varsa – bilimin özsel ve başarıyı sağlayan unsurlarını bulmak hem gelecek bilimsel üretimde hem de diğer insan etkinliklerinde bize yol gösterici bir anlam taşıyabilecektir. Bilimsel indirgeme de bilimin başarısının bir alt başlığı olarak ele alındığı zaman, bilimin asıl başarı sırrı, bakmaktansa yapmak, kendisini bilimsel indirgeme konusunda da önemli bir unsur olarak gösterebilecektir. 1- Sınıflandırmalar En geniş çerçevede bilimsel indirgeme konusu iki temel yöntemle sınıflandırılagelmiştir. Bu sınıflandırmalardan ilk tip, indirgemenin nesnesinin nasıl ele alındığına dair bir sorudur. İndirgenen şey nedir? Buna verilen cevaplar sıklıkla üç kategoride karşımıza çıkar; a) Ontolojik indirgeme: Ontolojik indirgeme dünyanın farklı karmaşıklıklarda nesnelerden oluştuğunu kabul edip, daha karmaşık olan üst seviye nesnelerin daha anlamlı olabilmesi için daha temel olan bileşenleriyle açıklanması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım indirgenecek şeylerin bilimin varlıkları olduğunu ve bu nesnelerin de kendilerini oluşturan yapıtaşlarının özelliklerini taşıdığını, ya da en azından bu yapıtaşlarının özelliklerinden yola çıkılarak daha karmaşık nesnelerin anlaşılabileceğini savunur. Meşru zemininin ispatını yöntemden alan bu tutum belirli bir yöntemden çok daha geniş bir bakış açısı, ya da bir araştırma programına benzemektedir. b) Yöntemsel indirgeme: Yöntemsel indirgeme bakış açısı, ontolojik indirgemedeki gerçekçiliği açıktan değil ama programına içkin olarak kabul eder. Bu yaklaşımda da varlıklar daha temel parçalar yoluyla açıklanır. Ancak ontolojik indirgemeyle aralarındaki fark, bu tutumda temel parçacıklarla açıklama yönteminin kendinde bir özelliği olmadığıdır. Yani karmaşık yapıları daha basit araçlarla inceleme sebebimiz onların daha temel yapıtaşları olması değil, bu tutumun yöntemsel başarısıdır. Bu yüzden ontolojik indirgemeden farklı bir gerçekçi tutumu vardır. c) Epistemik indirgeme: Epistemik indirgeme indirgemede indirgenen ve indirgeyen şeylerin varlıklar değil yasalar olduğu kabul edilir. Bilimin nesneler, üzerine konuşabildiğimiz ve kavramsal tartışmalar yürütebildiğimiz düzlemi bir temsiller alanı olduğu için, bizim indirgeme tartışmamızın de bu temsiller arasındaki ilişkilerden kaynaklandığını düşünür. Bu yüzden epistemik indirgemenin gerçekçilikle ilişkisi daha esnektir ve bu epistemik indirgemedeki tutumların daha çeşitli olabilmesine olanak sağlar. Buna ek olarak epistemik indirgemenin bilime yönelik tutumu diğer ikisinden oldukça farklıdır. Temel nesnesini temsiller olarak kabul ettiği içi, daha geniş bir dünya resmine ihtiyaç duymaz, onun temel bakış açısı, en başta, temsiller üzerine tartışmayı kabul ettiğinde oluşmuştur Bahsettiğim ilk ayrımdan farklı şekilde, bu alandaki felsefi çalışmanın merkezine oturacak bir diğer ayrım neyin indirgeme olarak nitelendirildiği üzerindir. Bu sınıflandırmada da indirgemeye yönelik yaklaşımlar üç kategoride incelenebilir. Bunlar koşullu indirgeme, açıklaştırma ve indirgeme olduğu iddia edilen durumların incelenmesidir. Koşullu indirgeme temelde Ernest Nagel tarafından oluşturulmuş bir yöntemdir. Bu yöntem indirgemenin yapılabilmesi için kesin ve açık koşullar öne sürer. Temel amaçlarından biri teori değişimlerinin hangilerinin indirgeme olarak adlandırılacağı konusunda karar vermektir. İndirgemenin gerçekleşebilmesi için kurulan koşullar incelenir ve indirgeme yapılıp yapılamayacağına bakılır. Uygun olduğu durumda indirgeme mantıksal bir işlemler bütünü halinde gerçekleştirilir. Bu tutum fazla idealist bir tutumdur ve indirgeme genel bir süreç olarak ele alındığında, onun sadece son kısmını açıklar. Bu açıdan koşullu indirgeme bilimsel indirgemeyi açıklaması açısından kapsayıcılıktan uzaktır. Açıklaştırma yöntemi indirgenen kavramların (ve indirgeyen kavramların da) daha açık hale getirilmesi gerektiğini, indirgemenin bu şekilde uygun bir işlem olabileceğini öne sürer. İndirgenen kavramın tam olarak neyi işaret ettiği, hangi varlığı temsil ettiği, eğer anlam karışıklığı ve çok anlamlılığı varsa bunların giderilmesi açıklaştırmada başat yöntemdir. Bu yöntem de dilsel bir operasyon üzerinden temellendirildiği için idealisttir. Buna ek olarak, bilimsel kavramların anlamları üzerinde oynamak, açıklaştırmak mümkün olsa da bilimcilerin kendileri dahi çoğu zaman bu anlam çokluğu ve belirsizliğini devam eden araştırmalarında kendileri lehine kullanırlar. Anlamın sabitlenmesi ve indirgenen kavramla indirgeyen kavram arasında net bir ilişki oluşması, bilimde yine bir yöntemden çok sonuç olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden açıklaştırma faydalı bir yöntem olabilse de kapsayıcılıktan uzaktır. İddia edilen indirgemelerin incelenmesi sınırları daha belirsiz bir yöntemdir. Bilim ve felsefe alanlarında indirgeme sıkça kullanılan bir kavramdır. Bu kavram bazen bir işlemi bazen genel bir programı bazen iki bilim arasında olması beklenen ilişkiyi vs. temsil eder. Bu tutum tüm iddia edilen indirgemeleri incelemeye değer görür. Buna ek olarak kapsayıcılığı daha fazla olduğu için kendisini dilsel araştırmalarla kısıtlamaz. Bilimde indirgeme adına olan mantıklı her iddia bu alan içinde yer alabilir. Bu genişlik, bilimi bir pratikler bütünü halinde görmeye alan sağlar. Bu sebeple benim de temelde takip edeceğim ve indirgeme sürecinin geneline hitap eden tutum budur. 2- Mantıksal İndirgeme Modelleri Bilim felsefesinin modern öncülerinin en çekirdek grubu olan mantıkçı pozitivistler tüm felsefi sorunları dil sorunları olarak gördüler. Bu yüzden indirgemenin de ilk olarak mantıksal bir modelleme üzerinden ele alınması tesadüf değildir. Ernest Nagel tarafından net bir şekilde biçimlendirilen bu tutum, indirgemeyi temelde bir mantıksal işlem olarak görür. Teorilerdeki kavramlar ve bu kavramların benzerleriyle olan ilişkiyi mantıksal bir biçimde ele aldıktan sonra indirgemenin imkanını inceler. Bu incelemede Nagel gerekli koşulları öne sürdükten sonra özünde şu çıkarımı yapar. İndirgeme temelde mantıksal bir işlemdir. Bu bağlamda mantıktan kasıt formel mantıktır. İndirgeme imkânı indirgenen teorinin indirgeyen teorinin kabullerinden ve cümlelerinden mantıksal işlemler yoluyla yeniden üretilebilmesine bağlıdır. Bu imkân ancak kavramların sabitlendiği ve kavramlar arası ilişkinin net bir mantıksal hat içinde ele alınabildiği durumda mümkündür. Nagel'dan sonra bu tip mantıksal modellemeler üzerine çalışmalar devam etmiştir, bu çalışmalardan belki en önemlisi, Nagel'in öğrencisi olan Schaffner tarafından ortaya konmuştur. Schaffner indirgeme sürecinde indirgeyen ve indirgenen teorilerde bilimin kendi dinamiği içindeki değişiklikler yoluyla dönüşümler olacağını ve bu dönüşümlerin sonunda iki teoriyi birbirine bağlayacak kadar yaklaştıracağını söyler. Nagel'ın kalıbının uygulanmasının zorluğunu öngören Nagel indirgemeyi ikiye ayırır. Bunlardan ilki homojen indirgemedir. Homojen indirgemede mantıksal işlemler doğrudan yapılabilir ve indirgenen teori indirgeyenin kavramları üzerinden sorun çıkmadan yeniden üretilebilir. Fakat bu durumun uygulamadaki zorluğu ikinci bir kategoriyi, heterojen indirgemeyi gerekli kılar. Heterojen indirgemede doğrudan mantıksal bir çıkarım yapmak mümkün değildir. İki teorinin kavramları birbirlerine köprü yasalarla bağlanır. Nagel bu köprü yasaların üç farklı şekilde kurulabileceğini söyler. İlki uzlaşı yoludur. Uzlaşı yolu indirgeyen ve indirgenen teorilerdeki kavramların anlamlarına müdahale ederek yapılır. Bu müdahale bilim alanındaki insanların kavramın anlamını belirli bir şekilde sabitlemesine dayanır. Örneğin indirgenen teorideki kavramın bazı anlamları yitirilir ya da ona yeni anlamlar kazandırılır. İkinci olarak önerdiği yöntem doğrudan mantıksal bağlantılardır. Bunlar basit şekilde Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Karaağaçlıdır gibi teorilerin doğrudan içinde olmayan dışsal bağlantılardır. Bu bağlantılar özdeşlik özelliği sağladığı için kurulabildikleri durumda mantıksal indirgemeyi oldukça kolaylaştıran durumlardır. Üçüncü olarak maddi ya da olgusal bilgi üzerinden kurulan bağlantılar ele alınır. Bu tür bağlantılar empirik korelasyon gibi yöntemlerle iki kavram arasında mantıksal olmayan ilişkiler kurar. Bu yapının mantıksal olmayışı Nagel'ın yaklaşımının merkezi yapısına uygun olmamakla birlikte, genel mantıksal yapılar ele alındığında bize çok önemli bir meseleyi gösterir. Bu durum mantıksal yapıların kendi başlarına bilimin zenginliğini kapsamak konusunda büyük zorluklar yaşadığıdır. Neredeyse her modelde empirik içeriğin girdiği bir alan vardır. Empirik içeriğin olmadığı şablonlarsa bilim alanında karşılaştığımız indirgeme durumlarının neredeyse hiçbirine uymamakta, ancak son durumu açıklayabilmektedir. Bilim felsefesindeki pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da idealist bir tutum bilimin pratiğini görmemizi ve daha anlamlı analizler yapmamızı zorlaştırmaktadır. 3- Bir Doktrin Olarak İndirgemeciliğin Bileşenleri İndirgeme temelde bir işlem olarak ele alınsa da günümüzde karşılaştığımız indirgeme tartışmaları genellikle daha geniş bir metafizik arka planın, yani bilimsel indirgemeciliğin içinde tartışılmaktadır. İndirgemecilik bilimsel açıklama yöntemiyle ilgili bir tutumdur. Gerçeğin ne olduğunu gerçeğin içinde söyler. Bu alanda Sarkar indirgemeci açıklamayı üç temel bileşenle özetler ve daha sonra onların kombinasyonları üzerinden farklı indirgemeci tutumları açıklar. Bu üç bileşenden ilkti köktenciliktir. Bu her indirgemeci açıklamada bulunması gereken bir özelliktir, çünkü indirgeme ilişkisi temelde bir teoriyi diğerine öncelemeye dayanır. İndirgeyen teori çeşitli özellikleriyle indirgenen teoriden daha temel olmalıdır ki indirgemeden bahsedilebilsin. İndirgemenin yönünü belirleyen unsur da bu daha temel olma ilişkisidir. İkinci olarak Sarkar soyut hiyerarşi bileşenini ortaya koyar. Bu bileşen indirgemenin yapısını açıklar. Bu her indirgemede olması gereken bir özellik değildir. Temsil edilen sistemin nasıl bir soyut hiyerarşi içinde düzenlendiği indirgemeci açıklamaların çoğunda önemlidir. Üçüncü bileşense uzamsal hiyerarşidir. Aslında Sarkar'ın da belirttiği üzere, uzamsal hiyerarşi soyut hiyerarşinin yapısının uzam tarafından belirlenmesinin tezahürüdür. Burada varlıkların tabi olduğu hiyerarşi onların uzamsal büyüklüğüdür. Daha temel olan varlıklar uzamsal olarak daha küçük olan, kompleks yapıları oluşturan parçalardır. Ben üçüncü bileşeni ikincinin bir uzanımı olarak gördüğüm için bunu ele almayacağım. Benim yaptığım sınıflandırma bu yüzden indirgemeci açıklamayı ikiye ayırır. Bu ayrımda ilk grup Smart'ın en açık şekilde belirttiği, indirgemeciliğin maddeci bir şekilde ele alınışıdır. Bu metafizik tutum varlıkların temel yapıtaşlarından oluştuklarını ve yapacağımız açıklamalarda gerçeği yansıtan açıklamaların da bu yapıtaşlarından yola çıkılarak verilebileceğidir. Bu görüşte maddenin en temel parçaları hem daha karmaşık toplamlardan hem de kuvvetler gibi teorik olgulardan daha açıklayıcıdır. Bu yaklaşımın çeşitli sorunları vardır. Bu sorunlardan ilki temel parçacık arayışının hiç bitmeyen bir uğraş olmasıdır. Bilim tarihi bize daha temel parçacıkları bulmak için uğraşmanın hiç değilse yüzyıllardır sürdüğünü ve hala sürmekte olduğunu gösterir. Buna ek olarak hali hazırda elimizdeki en temel parçacıklar genellikle hakkında pek az şey bildiğimiz parçacıklardır ve bu yüzden açıklama yapacak operasyonal güce sahip değillerdir. İkinci gruptaysa Oppenheim & Putnam'ın modelinde görebileceğimiz katmanlı dünya tipi indirgemeci açıklamalar vardır. Bu tipteki açıklamaların temellendiği unsur yapıtaşları değil varlıkların organize olduğu şemadır. Bu görüş varlıkların çeşitli organizasyonal birimlere ayrılmasıyla bu ayrım seviyeleri arasındaki bağın kademe kademe tekrar kurulmasına dayalıdır. Örneğin bir hücre incelenecekse, bu hücre öncelikle organel seviyesine, sonra organeller moleküler seviyeye, sonrasındaysa moleküller atom altı seviyeye indirgenmelidir. Fakat bilimin yaygın olarak kullandığı yöntem bu da değildir. Bilimsel araştırmalar böyle bir hiyerarşiyi gözetmekle birlikte, asıl olarak indirgeme işlemini yapmaya çalışmazlar ve bu yüzden ürettikleri bilgi genellikle seviyeleri atlayarak ifade edilir. İlaçlar üzerine araştırmalar ya da moleküler biyoloji bu konuda güzel örneklerdir. 4- Araçsal Gerçekçilik Yöntemiyle İndirgemeciliğe Yeni Bir Yaklaşım Şimdiye kadar olan tartışma genellikle açıklamacı ve olumsuz bir şekilde oldu. Yani bu kısma kadar temel yaklaşımları ortaya koyarak onların zayıf yönlerini göstermeye çalıştım. Bunu yaparken yaklaşımları genelde gerçek bilimsel araştırmayı yansıtmamakla suçladım. Eleştirdiğim tutumlar ya idealist bir yapıda oldukları için bilimsel çalışmaların tümünü yansıtmak yerine sadece teoriler üzerinden açıklamalar yapıyordu ya da metafizik arka planlarına çok bağlı oldukları için sadece araştırma programlarından ibaret kalıyorlardı. Bu durumda yapılması gereken şey teoriden uzaklaşarak bilimi bütün pratikleriyle, yani ölçme, deney yapma, tahminde bulunma hesaplama, mühendislik faaliyetleri gibi pratikleri bilimin içinde tutarak daha geniş bir çerçeveden görmektir. Ian Hacking varlık gerçekçiliği yaklaşımıyla bunun bir ayağını oluşturuyor. Hacking, başka varlıkları maniple edebildiğimiz varlıkların gerçekliğini temel gerçeklik olarak alıyor. Bunun yanı sıra, doğa olgularının doğada bizim toplamamız için açık şekilde görülmediğini, bizim uzun uğraş ve emek sonucunda çoğu olguyu izole edip sabitleyebildiğimizi anlatıyor. Ben bu görüşe klasik biyoloji ve moleküler biyoloji alanlarından örnekler veriyorum. Moleküler biyolojinin araçlarının farklılığı onun izole ettiği olguların ve ele aldığı varlıkların temelde klasik biyolojide olandan farklı olduğunu gösteriyor. Klasik biyolojinin olgularına moleküler biyolojik yöntemlerle müdahale edilebilse bile çoğu durumda iki bilimin olguları arasında birebir eşleşmeyle karşılaşmak mümkün görünmüyor. Aralarındaki ilişki temelinde, daha çok kullanılan araçlar açısından farklılaştığı için bu iki bilim teorik düzlemde birbirlerinden yakın olsalar da pratik alanda aynı şeye farklı seviyelerde müdahale ederler. Bunun sonucu olarak bu alanda karşılaştığımız indirgeme idealist indirgemeden oldukça farklıdır. Buna ek olarak moleküler biyoloji alanında kullanılan araçlar çok farklı bilimlerden gelmektedir ve bu yüzden tek bir bilimle olan ilişkiden ya da tek bir bilime doğru indirgemeden söz edebilmek mümkün değildir. Moleküler biyoloji fiziğin ve kimyanın pek çok farklı alanından deneysel araçları aynı prosedür içinde kullanır ve bunu yaparken pek çok yeni olgu ortaya koyar. Bu durum da indirgemenin alışıldık anlamda tek bir bilime doğru yapılacak şekilde ele alınmasını zorlaştırır. Hacking'in tutumuna ek olarak Nancy Cartwright'ın düşük seviyedeki yasaları temel yasaların önüne koyma argümanı da bu noktada çok önemlidir. Nancy Cartwright temel yasalar olarak addedilen soyutlamanın çok yüksek olduğu yasaların kendi başlarına somut pratiğe uygulanamayacağını söyler. Soyutlanmış temel yasalar bilimsel uygulamalarda her zaman ek yasalara, başka bilimden gelen kanunlara veya yardımcı genellemelere ihtiyaç duyar. Genel yasaların uygulamadaki bu zorluğu onları aynı zamanda bahsettikleri nesnelerden ve gerçeklikten de uzaklaştırır. Bu yüzden Cartwright basit genellemelerin ve dar alanlar için geçerli olan yasaların gerçeği yansıtma konusunda temel yasalardan daha başarılı olduğunu söyler. Cartwright'ın bu argümanları ontolojik indirgemenin temelini oluşturan teorik yasaların yukarıdan aşağı örgütlenmesini bekleyen tutumuna karşı çıkar. Bu yüzden indirgemenin düzlemi temel teoriler üzerinden değil pratik alanda gerçekleşmelidir. Tüm bu yaklaşımlar ele alındığı zaman yapılması gereken ilk iş indirgeme üzerine olan tutumları doğru yerlere yerleştirmektir. Kaba maddeci araştırma programları her ne kadar araştırma programları olarak faydalı olsalar da bilimsel indirgemeyi tam olarak ele alamazlar. Onlar daha geniş araştırma projeleri için temel fikir vermekle yetineceklerdir. İdealist, mantık merkezci tutumlarsa indirgemenin ancak belli durumlarda, son halinde işlevsel olarak bize işlevsel sonuçlar sunabilmektedirler. Bilimi genel bir pratikler bütünü ve bir çokluk olarak ele aldığımız zaman hem bilim felsefesinde genel anlamda kuvvetli tutum takınabilmek mümkün olur, hem de bilimsel indirgemeyi anlamak ve çözebilmek için daha olumlu adımlar atmış oluruz. Örneklerden görüldüğü kadarıyla klasik biyolojinin moleküler biyolojiye indirgenmesi ve moleküler biyolojinin kimyaya indirgenmesi olayları, alışıldık indirgeme şemasıyla açıklanamayacaktır.
Özet (Çeviri)
This work primarily aims to clarify the subject of reduction and reductionism especially in the domain of reduction of classical biology to molecular biology. As a part of a larger project that tries to understand sciences as a manifold of practices. Reduction in science has been one of the most fundamental subjects in philosophy of science. This work brings a novel approach to reduction from a non-idealist perspective. The previous discussions on reduction has been debated under theory reduction, while this work tries to give account of reduction in science retaining a pragmatic posture that is centered around practices of science but not theories. Focusing philosophy of science on real scientific practices rather than solely theories is stance I share with Ian Hacking. Through this investigation, this work outlines the basic features of classical biology and molecular biology in general, and tries to point out the difficulties that the traditional, idealistic reductionist account creates, accusing them of being unable to account for real scientific progress in the sciences of biology and molecular biology. While doing that, this work also tries to sketch the metaphysical backgrounds of reductionist programmes, finally putting them in their proper places in scientific inquiries.
Benzer Tezler
- A new episode of displacement: The protracted exile of Syrian Kurds in İstanbul's Demirkapı neighbourhood
Yeni bir yerinden edilme dönemi: İstanbul'un Demirkapı Mahallesi'nde Suriyeli Kürtlerin müzmin sürgünlüğü
ADNAN KEĞİ
Yüksek Lisans
İngilizce
2019
SosyolojiBoğaziçi ÜniversitesiSosyoloji Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. SAYGUN GÖKARIKSEL
- Çağdaş felsefede geliştirilen doğalcı zihin kuramlarının etik ve teolojik içerimleri
The ethical and theological implications of naturalist theories of mind developed in contemporary philosophy
MERVE KOYUNCU
Doktora
Türkçe
2022
DinÇukurova ÜniversitesiFelsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
PROF. DR. A. MÜNİR YILDIRIM
PROF. DR. A. AYHAN ÇİTİL
- İbn Sina felsefesinde suret anlayışı
The conception of from in Avicenna's philosophy
İBRAHİM HALİL ÜÇER
Doktora
Türkçe
2014
DinSakarya ÜniversitesiFelsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ATİLLA ARKAN
- Mekanın kendi varoluşunu inşa edebilmesi için eş varoluşsal hak arayışı; hetero-fenomenolojik oluş
The search for seeking equal existential right to the ability of building self-existence of the space; hetero-phenomenological becoming
AYÇİN ATUKEREN
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
Mimarlıkİstanbul Teknik ÜniversitesiMimarlık Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. FATMA ERKÖK