Urban resilience as a policy paradigm for sustainable urban planning and urban development: The case of Istanbul
Sürdürülebilir kent planlama ve kentsel kalkınma için bir politika paradigması olarak kentsel dayanıklılık: İstanbul örneği
- Tez No: 540215
- Danışmanlar: PROF. DR. AZİME TEZER
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Şehircilik ve Bölge Planlama, Urban and Regional Planning
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2018
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Fen Bilimleri Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Şehir ve Bölge Planlama Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 226
Özet
21. yüzyıl, insan hâkimiyetinin baskınlığına bağlı olarak, fiziksel çevrenin olumsuz etkilere ve kentsel sistemlerin beklenmedik yıkıcı değişimlere maruz kaldığı, sonuç olarak da karmaşıklığın ve belirsizliklerin tetiklendiği bir çağdır. Beklenmedik değişimlerin getirdiği zorluklar nedeniyle, kent planlama kaotik bir dönemden geçmektedir. Günümüzde kent planlama süreçleri ve uygulamalarındaki yetersizliklerden dolayı kentler, sosyal adalet, nüfusun sosyo-ekonomik yapısına bağlı mekânsal ayrışma, kaynakların ve hizmetlerin adaletsiz dağılımı, işsizlik, kentsel yayılma ve bölünme, çevre kirliliği/bozulması ve kaynakların tükenmesi gibi birçok, farklı perspektifte kronik problemle mücadele etmektedir. Sonuçta, korunmasız, güvensiz bir toplumun ve mekânsal biçimlenmenin ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelmektedir. Dolayısıyla, bu karmaşık dinamikler karşısında yaşanan küresel kentsel değişimi, zaman ve mekân boyutlarıyla, çok yönlü ve değişken bir süreç olarak araştırmanın gerekliliğini ön plana çıkarmıştır. Bu sebeple, 2000'li yıllar, karmaşıklık biliminin geliştiği, hızla değişen ve gittikçe büyüyen kentsel sorunların ivedilikle çözümlenmesi amacıyla, planlama ve yönetim kapasitesinin geliştirilmesi gerektiği bir dönem olarak nitelendirilebilir. Bu noktada, tartışılması gereken asıl konu ise, belirsizliklerin ve karmaşıklığın neden olduğu kentsel kırılganlıkların çözümünde, kent planlama süreçlerinin nasıl bir katkı sağlayabileceğinin açıklanmasıdır. Günden güne artan karmaşıklık ve dünya dinamiklerindeki hızlı değişimler göz önüne alındığında, bütün bir toplumun geleceğinin planlanması ciddi bir mücadele olarak yorumlanabilir. Bu kapsamda, kent planlama yaklaşımlarının geleceğe ilişkin, yerinde ve sürdürülebilir seçimler içermesi, toplumları geleceğe hazırlanmak için mantıklı bir yol haritası çizmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kurumsal sistemleri iyi analiz etmek ve“değişen koşullar karşısında sürekli gelişim ve uyumu”korumak, tüm kentler için hayati önem taşımaktadır. Başka bir değişle, hızla değişen ve giderek daha da karmaşık bir hal alan dünyada, kişi, kurum ve toplumların değişikliklerle başa çıkabilen, değişikliklere uyum sağlayabilen ve değişimi şekillendirebilen bir yapıda olması gerekir. Bu perspektif, belirsiz dünyanın değişim ve zorluklarıyla nasıl başa çıkılabileceğini açıklamaya çalışan“dayanıklılık”(resilience) kavramıyla örtüşmektedir. 18. yy'den beri literatürde yer alan, ekolojiden ekonomiye, mikrobiyolojiden hukuk alanına kadar pek çok çalışmaya altlık oluşturan dayanıklılık kavramı, 1970'lerden sonra kentle ilgili farklı perspektifteki çalışmalarda kullanılmaya başlamış, 2000'li yıllarda ise kent planlama ile ilişkisi kurulmaya çalışılmıştır. Genel hatlarıyla“dayanıklılık”, insan ve doğa arasındaki karmaşık ve ilişkili sistemlerin anlaşılması, yönetilmesi ve yönlendirilmesi yönünde gelişen bir kavramdır. Kentsel dayanıklılık ise, kentlerin maruz kaldığı değişimin başarılı bir şekilde yönetilmesini sağlayan, çok boyutlu bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşımla, dayanıklı bir toplumdan yoksun olan kentler, karşılaşılan her türlü zorluk karşısında korunmasız olacaktır. Buna bağlı olarak, geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca kent planlamada daha bütünleşik planlama yaklaşımlarının geliştirilmesine olan ilgi artmış; bu tür planlama yaklaşımlarıyla daha karmaşık ve kronik kentsel problemlerin üstesinden gelinmesi hedeflenmiştir. Benzer şekilde, toplumların kalkınmasında“dayanıklılığın”sağlanması ve sürdürülmesi konuları da, geçtiğimiz on sene içinde hızla gelişmiştir. Ancak, dayanıklılık yaklaşımının kavramsal açılımı, nitelikleri ve kent planlama ile ilişkisine ait, net ve kesin bir fikir birliği oluşturulamamıştır. En çok karşılaşılan çalışma konularından biri afetler ve iklim değişikliği, diğeri de ekolojik sistemlerle ilgidir. Dayanıklılığın kentsel ölçekte tanımlanması ve incelenmesinin, günümüz koşullarına bağlı olarak, sürdürülebilir planlama yaklaşımlarının yeniden tanımlanması açısından yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle, tez çalışması, teorik ve ampirik olmak üzere iki temel bölüme ayrılarak, dayanıklılığın kent planlamasına entegrasyonunu tanımlayan teorik bir model geliştirip, bu konuya açıklık getirmeyi hedeflemişitir. Tezin teorik çerçevesi kapsamında öncelikle dayanıklılığın kökeni, farklı perspektifleri, tanımları ve özellikleri analiz edilmiştir. Ayrıca, dayanıklılığın, bir bilim ya da teori olarak sınıflandırılmasının uygun olup olmadığı, sürdürülebilirlik ve kırılganlık ile olan ilişkisi tartışılmıştır. Bu bölümde tartışılan diğer konular ise; -dayanıklılığın, belirsizlikleri ve buna bağlı yaşanan zorluklarını nasıl çözebileceği; -geleneksel kent planlama paradigmalarının tarihsel gelişimini değerlendirerek, günümüzde kent planlamanın değişen koşullara dayalı olarak nasıl geliştirilebileceğinin değerlendirilmesi; -dayanıklılığın kent planlama paradigmalarında bir yer bulup bulamayacağı; -kentsel dayanıklılığın ölçülmesi ve değerlendirilmesi; -kentlerin sadece mevcut sorunlarına karşı değil, aynı zamanda beklenmedik değişiklikler nedeniyle uzun dönemde ortaya çıkabilecek kırılganlıklara karşı da dayanıklılığını sağlamak için geliştirilebilecek yaklaşımların değerlendirilmesi, ve -dayanıklılığın kent planlamaya entegre edilmesine olanak tanıyacak güncellenmiş bir kent planlama süreci ve bu süreci oluşturacak metodun tanımlanması şeklinde sıralanmaktadır. Tanımlanan model, birbirinden farklı, ancak birbirini tanamlayan üç bileşen üzerine kurulmuştur. Bu bileşenler“neye karşı dayanıklılık”(acil olarak ele alınması gereken en önemli zayıf noktalar nelerdir);“nerede dayanıklılık”(dayanıklılık öncelikle nerede sağlanmalı) ve“nasıl dayanıklılık”(kentsel dayanıklılığın sağlanmasında temel bileşenler neler olmalıdır?) soruları ile tanımlanmıştır. Bu yaklaşımla, daha geniş bir perspektifte,“beş bileşenli süreç”olarak adlandırılan“kentsel dayanıklılık planlaması”süreci tasarlanmış, böylelikle, dayanıklılığın sağlanması amacına yönelik olarak güncellenen bir planlama yaklaşımının genel çerçevesi oluşturulmuştur. Tüm bu süreçlerin tanımlanması, tezin ampirik kısmının geliştirilmesine olanak sağlamıştır. Tezin ampirik kısmı, oluşturulan teorik modelin İstanbul ölçeğinde uygulamasının örneklendirildiği bölümdür. İstanbul, Türkiye'nin en büyük nüfusa sahip metropolitan kenti olması ve özellikle son yirmi yılda kontrolsüz ve plansız bir mekânsal gelişmeye sahne olmasından dolayı çalışma sahası olarak seçilmiştir. Bugün, 14 milyondan fazla nüfusa sahip olan İstanbul, Türkiye'nin en çok iç göç alan merkezlerinden biridir. Devlet ve özel sektörün çeşitli hizmet olanakları, istihdam imkânları, zengin kültürel ve tarihi geçmiş, ülkenin farklı kırsal bölgelerinden binlerce kişiyi, İstanbul'a göçe teşvik etmektedir. Nüfus ve kentsel büyümedeki hızlı artışın bir sonucu olarak, bölgenin ekolojik yaşam destek sistemlerine önemli bir baskı söz konusudur. Sonuç olarak, İstanbul, yüksek derecede karmaşık ekolojik, sosyal, ekonomik, kültürel ve politik ilişkilere sahip ve bu karmaşıklığa bağlı olarak da, olası değişimlere ve karşılaşılabilecek her türlü tehdite karşı savunmasızlığın geliştiği bir kenttir. Dolayısıyla, İstanbul'un tarihsel süreçte yaşadığı tüm olumsuzluklar göz önünde bulundurularak, planlama süreçlerindeki darboğazlar ve olmazsa olmaz ilkeler yeniden değerlendirilmeli ve planlama yaklaşımları daha detaylı bir bakış açısıyla yeniden tanımlanmalıdır. Bu noktada ampirik bölüm, ilk önce İstanbul'un gelişim sürecinin, gelişme sürecini yönlendiren yasal yapının ve kentin en önemli kırılganlıklarının tanımlanmasını hedeflemiştir. Bu tanımlamaları,“kentsel dayanıklılık planlaması”sürecinin uygulanabilirliği ve sürecin sonuçları için izlenen araştırma yöntemlerini açıklayan bölüm takip etmektedir. Bu bağlamda, öncelikle, kentsel dayanıklılık planlaması sürecine kimin/hangi paydaşların katılacağını belirlemek adına kent planlama uzmanları ile bir“uzman bir anketi”gerçekleştirilmiştir. Böylelikle, dayanıklı kent planlama politikalarının oluşturulmasından kimin sorumlu olması gerektiği tespit edilmiştir. Farklı paydaş grupları belirlendikten sonra, İstanbul'un en kırılgan alanları, bu alanlardaki en önemli sorunlar ve bu sorunları çözmesi öngörülen en önemli politikalar, belirlenen paydaş grupları ile tartışmaya açılmıştır. Bu tartışma iki aşamalı bir“Delphi Anketi”ile sağlanmıştır. Delphi'nin ilk aşamasında, İstanbul'un en kırılgan bölgeleri belirlenmiştir. Bu aşamayı, seçilen kırılgan bölgelerde uygulanan bir“kamuoyu anketi”ile desteklemiştir. Bu şekilde, vatandaşların karşılaştığı en önemli sorunları ve bu sorunlar ile baş etmeye yönelik bakış açıları/beklentileri dikkate alınarak halk katılımı sağlanmıştır. Son adımda, Delphi'nin ilk aşaması ve kamuoyu anketi sonuçlarına paralel olarak, kentsel dayanıklılık planlaması sürecinin çerçevesinin oluşturulması ve dayanıklılık ilkelerine dayalı kentsel politikalar ve araçların tanımlanması için Delphi'nin ikinci etabı uygulanmıştır. Çalışma, genel sürecin değerlendirildiği ve kentsel dayanıklılık planlamasını mevcut kentsel planlama gündeminde yer edinmesine yönelik önerileri içeren sonuç bölümü ile sonlanmıştır. Tez, esas olarak dayanıklılığın detaylı kavramsal incelemesinin nasıl sağlanacağı ve dayanıklılığın kent planlama süreçleriyle entegrasyonu konularına açıklık getirmektedir. Kentsel dayanıklılık planlaması, planlama paradigmaları arasıda yer bulmaya çalışan yeni bir konsepttir ve hala uygulanmasına yönelik net ve ortak bir yaklaşım yoktur. Dolayısıyla, tezde sunulan modelin, sadece İstanbul'un sürdürülebilir ve dayanıklı kentsel gelişimini sağlamasına yardımcı olmakla kalmayıp, ileriki çalışmalar için de yararlı bir araç olacağı düşülmektedir.
Özet (Çeviri)
It is clear that today we are experiencing a transformation to an era of human domination, which affects the environmental systems, triggers complexity and thus brings about unexpected changes in urban systems. Therefore, planning theory is currently in a chaotic state because of a number of challenges brought by those unexpected changes. Accordingly, it can be clarified that, 2000s are the periods when the complexity science was developed and there was an increasing necessity to plan and manage for the rapidly changing and growing disorders in urban areas. The main concern here has to find out a principal contribution to urban planning processes in order to address this complexity dilemma and urban vulnerability as its result. Since planning the future of an entire community may seem like a devastating challenge based on the increasing complexity and rapid changes in world dynamics, urban planning should comprise conscious choices about the future and it has to be a rational way for getting prepared for the future. In this regard, understanding well the physical, social, economic and institutional context and the maintenance of“continual development and adjustment to the changing circumstances”is surely vital for all urban systems. This perspective is parallel with the concept of resilience, which refers to understand how to address the changes and challenges of the uncertain world. Today, there is an increasing interest in resilience but yet no clear consensus in favor of its attributes or the conceptual expansion, besides, its relation with urban planning processes. For this reason, in the thesis, the origins, different perspectives, aspects and attributes of resilience were analyzed. Moreover, resilience is examined if it is a science or a theory so far, along with it is relation between the grounded concepts such as sustainability and vulnerability. Furthermore, a theoretical model to expose the relation between resilience and urban planning has been constructed based on the three different but complementary aspects of resilience which are defined as;“resilience to what”(what are the most crucial vulnerabilities that needs to be addressed urgently),“where”(where should resilience be provided) and“how”(what should be the core components of the“urban planning for resilience”framework). Next, this framework is integrated with and interpreted through“five elements process”, which brought about an updated urban planning practice to foster resilience. These clarifications are constituted the hypothetical domain of the thesis, which leads to the empirical domain. Istanbul case is chosen in the empirical part since having the largest metropolitan population in Turkey and experiencing complicated changes with growing uncertainties in its urban structures for the last two decades. Today, Istanbul, with more than 14 million people, is one of the most attractive internal migration nodes in Turkey. Diverse service facilities of governmental and private institutions, employment opportunities, cultural and historical background have been stimulating thousands of people from different rural parts of the country. As a result of the rapid growth in population and urban dispersion, there has been significant pressure on the ecological life support systems of the region. Consequently, Istanbul shows high degree of complexity of dynamic ecological and relatively social, economic, cultural and political interrelationships, which makes it particularly vulnerable to changes and disorders. Additionally, there has not been a comprehensive plan covering the metropolitan area since 1995. Hence, the bottlenecks of planning processes or the necessity of sine qua principles has to be assessed and eventually redefined more wisely. In this sense, the mentioned three complementary aspects of resilience were formulated for Istanbul. With this regard, since it is crucial to identify who will be taking part in this process, an expert survey was conducted with the urban planning professional. So, first, who has to be in charge of the creation of urban resilience planning policies was identified. After justifying different stakeholder groups, then, the most vulnerable areas of Istanbul, the most pivotal key vulnerabilities and the policies addressing them were discussed with those different stakeholder groups. The discussion was handled through a two stage Policy Delphi Survey. The first stage of the Delphi was followed by a Public Opinion Survey, which is applied in the selected vulnerable areas. In this context, public participation was provided to reason the most important vulnerabilities citizens face and their perspectives/expectations to cope with those vulnerabilities. In the last step, second stage of Delphi was implemented to create the urban resilience planning framework as well as the urban policies and tools based on resilience principles parallel with the results of the first stage of Delphi and the Public Opinion Survey. The thesis is mainly attempting to elucidate how to provide a clear conceptual examination of the term resilience and eventually offer an outline for the integration with urban planning processes. Urban resilience planning is a recent concept and still there is not a unique approach to obtain it. Therefore, the presented outline cannot only help Istanbul to achieve sustainable and resilient urban development, but also be a useful tool for further studies.
Benzer Tezler
- Geography of social networks: The case of creative industries in Tomtom Neighborhood
Sosyal ağların coğrafyası: Tomtom Mahallesi'ndeki yaratıcı endüstriler örneği
ÖZLEM TEPELİ TÜREL
Doktora
İngilizce
2023
Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. BAŞAK DEMİREŞ ÖZKUL
PROF. DR. SİLVİA MUGNANO
- 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ile 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinin boylamsal analiz yöntemi ile karşılaştırılması
Comparison of 17 August 1999 Marmara Earthquake and 6 February 2023 Kahramanmaraş earthquake through longitudinal analysis method
MİNE FIRAT
Yüksek Lisans
Türkçe
2023
Şehircilik ve Bölge Planlamaİstanbul Teknik ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SEDA KUNDAK
- Humanitarian assistance policies of the European Union towards syrian refugees in Turkey
Avrupa Birliği'nin Türkiye'deki Suriyeli mültecilere yönelik insani yardım politikaları
CANSU ÇELİKER
Yüksek Lisans
İngilizce
2018
Siyasal BilimlerOrta Doğu Teknik ÜniversitesiSiyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. BAŞAK KALE LACK
- Kentsel risklerin planlama temelinde analizi ve dirençli kent planlama yaklaşımı
An analysis of urban risks on the base of spatial planning and resilient urban planning approach
MÜNEVVER ÖZGE BALTA
Doktora
Türkçe
2013
Şehircilik ve Bölge PlanlamaGazi ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. KÜBRA CİHANGİR ÇAMUR
- Sürdürülebilir kentsel hareketlilik planlarının kentsel dirençlilik göstergeleri bağlamında değerlendirilmesi: Konya örneği
Evaluation of sustainable urban mobility plans in the context of urban resilience indicators: The case of Konya
ELİF YERLİKAYA
Yüksek Lisans
Türkçe
2024
Şehircilik ve Bölge PlanlamaErciyes ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Ana Bilim Dalı
PROF. DR. OZAN HOVARDAOĞLU