Türkiye'de son dönem cami tasarımında merkezi kubbeli mekân kurgusunun incelenmesi
Analysis of the central domed space design scheme in the recent Turkish mosque architecture
- Tez No: 559958
- Danışmanlar: DOÇ. DR. YASEMİN ALKIŞER BREGGER
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Mimarlık, Architecture
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2019
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Fen Bilimleri Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Bina Bilgisi Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Mimari Tasarım Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 183
Özet
İnsanoğlunun tarih boyunca içerisinde bulunduğu çevresel etmenlere uyum mücadelesi ve yeniye olan merakı, zaman içerisinde kendisini ve çevresini dönüştürerek değiştirmesine neden olmuştur. Karşılaştığı soru ve sorunlara verdiği cevabın, zaman içerisinde insanın geçirdiği evrimle birlikte değişerek farklılıklar göstermesinden kaynaklanan bu dönüşüm, her alanda varlığını sürdürmüştür. Yenilik arayışı, kültürel ve teknik birikimin artması ile birlikte sürmüş ve yapısal çevrenin insanoğlu ile birlikte evrimsel bir süreçle değişerek gelişmesini sağlamıştır. Bu döngü sonucunda oluşan yapısal çevre, zaman içerisinde toplumların eriştiği teknolojik ve kültürel alt yapıya uygun olarak gelişmiş, toplumların kültürlerini yansıtan bazı yapılar simgesel anlam kazanarak, bir yapı olmanın ötesine geçmişlerdir. Bu yapıların geçirdikleri dönüşüm neticesinde, taşıdığı kültürel anlam ve form arasında kuvvetli bağlantıların oluşmuş olduğu görülmektedir. Form-bağlam ilişkisi incelendiğinde ilkel toplumların üretmiş oldukları yapılardaki uyumun, gelişmiş medeniyetlerin üretmiş olduğu yapılara kıyasla daha fazla olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumun ortaya çıkmasını sağlayan etmenlerin; ilkel toplumlardaki mitlere, geleneklere ve tabulara dayalı geri besleme unsurları olduğu söylenebilir. Bu geri besleme unsurları, ilkel toplumlarda formun kültürel bağlama adaptasyon sürecini kısaltmakta ve dengelemektedir. Modern toplumlarda ise mimarın kişisel beğenisi, teknolojik gelişmeler, toplumsal ideoloji, popülaritenin etkisi gibi faktörler konut, spor kompleksi, dini, kamusal ya da kurumsal pek çok tipolojik grupları şekillendirmekte ve form-kültürel bağlam arası uyum zayıflamaktadır. Günümüz dini yapıları da, saydığımız sebeplerle geçmişten gelen kalıtsal bağlardan gün geçtikçe uzaklaşmakta, yapının ait olduğu toplum tarafından kabullenilmesi zaman almaktadır. Dünyadaki farklı kültürlerin üretmiş oldukları dinsel mimari örnekleri incelendiğinde, kültürel öğelerin sıklıkla yer aldığı görülebilir. Ayrıca bu yapı grubunda, zaman içerisinde ait olduğu dönemin ihtiyaçlarına ve koşullarına göre dönüşerek gelişmesini sürdüren bir form-bağlam ilişkisinin varlığından söz etmek mümkündür. Dolayısıyla, dinsel mimarlık ürünleri üzerinden kalıtsal okumalar yapmak olasıdır. İnsanlar tarafından inanç sistemlerine uygun olacak şekilde; tanrıya hizmet etmek, adet haline gelmiş olan ibadetlerini gerçekleştirmek vb. amaçlarla inşa edilmiş olan bu yapıların, farklı coğrafya ve kültürlerde faklı mimari özellikler göstermekle birlikte, plan şemaları, coğrafi yönlerle ilişkiler gibi bazı temel özelliklerde benzer unsurlara sahip olduklarını gözlemlemek mümkündür. Bu koşullar tüm dini mimarlık eserleri için olduğu gibi, cami mimarisinin gelişim süreci için de geçerlidir. Ortaya çıkışından günümüze cami mimarisinin geçirdiği dönüşüm safhaları incelendiğinde mimari unsurların, plan şemalarının ve hatta tezyinat öğelerinin belirli bir fikri bütünlük içerisinde değerlendirilebilecek niteliklere sahip olduğu görülmektedir. İslamiyet'in ortaya çıkışı sonrasında, işlev ve form olarak oldukça sade yapılar olarak yapılmış olan Kuba Mescidi ve Mescid'i Nebevi, İslam dinine inananlar tarafından sonraki dönemlerde yapılacak olan camilere işlev bakımından temel oluşturmuştur. İslamiyet'in farklı coğrafyalarda hüküm sürmeye başlaması sonrasında kültürel ve iklimsel koşullara uyum sağlama süreçleri cami mimarisini şekillendirmiştir. İslamiyet'in hâkimiyeti altına girmiş olan kültürel ve coğrafi bölgelerin çeşitliliği ile paralel olarak, pek çok farklı cami mimarisi üslubunun ortaya çıktığı görülmektedir. Karahanlılar döneminde Türklerin İslamiyet'i devlet düzeyinde kabul etmesi ile ilk Türk İslam mimari eserleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Erişilebilen ilk Türk cami örneği, merkezi kubbeli mekân kurgusuna sahip Diggaran (Kışlak) Camisi'dir. Yapı tipolojik olarak ait olduğu coğrafi ve kültürel alanda mevcut olan, farklı inanç sistemlerine ait mabet yapılarını anımsatmakta; bu niteliği ile diğer bölgelerde ortaya çıkmış olan Arap tipi cami üsluplarından ayrışmaktadır. Sonraki dönemlerde yapılan camiler incelendiğinde, Arap tipi cami ile Orta Asya kubbe geleneğinin sentezi niteliğindeki cami tipolojisi olan mihrap önü kubbeli Ulucami, Türklerin Anadolu coğrafyasındaki hâkimiyeti esnasında ortaya çıkarak gelişmiştir. Türklerin Anadolu'da ortaya koyduğu İslam mimarisi eserleri incelendiğinde, mekânsal kurgu ve yapı sistemi anlamında belirli bir gelişim sürecinin varlığından söz etmek mümkündür. İlk Türk İslam mimari eserlerinin ortaya çıktığı Karahanlılar dönemi sonrasında 11. yüzyıldan itibaren Anadolu'da da hüküm süremeye başlayan Türk devletleri, Orta Asya'da edindikleri mimarlık birikimi ve kültürel geleneklerini Anadolu'ya taşımakla kalmamış, hüküm sürmeye başladıkları bu yeni coğrafyada mevcut olan kültürel ortamla başarılı sentez mimarlık ürünleri ortaya koymuşlardır. Divriği Ulucami Türklerin kültürel sentezinin mimarlıktaki yansımasına örnek olarak gösterilebilir. Türklerin Anadolu'nun farklı bölgelerinde varlık göstermeye başlamalarıyla, Anadolu'nun doğusundan batısına mevcut yerel mimarlık ürünleri ve kültür birikimi ile uyumlu yapılar ortaya koymayı sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu devleti ile kültürel bir üst kimlik oluşmaya başlamış olmakla birlikte, devletin dağılmasıyla ortaya çıkan iktidar boşluğu, Beylikler dönemi adı verilen bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Anadolu'da bu dönemde yapılmış olan cami tipleri farklı yönlerde gelişim çizgisi göstermiştir. Osmanlı Devleti'nin kurulmasıyla birlikte Anadolu'nun batısında mimarlık alanında strüktürel ve mekânsal denemeler hız kazanmış, Türklerin Balkanlar'da hakimiyet kurmaya başlamasıyla gelişim çizgisi süreklilik kazanmıştır. İstanbul'un fethedilmesi ile birlikte Türkler, İstanbul silüetinde yadsınamaz etkisi olan Ayasofya ile rekabete girdikleri söylenebilir. Bunun sonucunda yakın temas kurdukları Ayasofya'dan, üst örtü denemeleri için ilham aldıkları görülmektedir. Ancak yapılan detaylı incelemeler neticesinde sultan camilerinde çoğunlukla plan şeması olarak, camilerde ilk olarak Karahanlılar döneminde kullanılmış olan kare içinde dört ayaklı şemanın sürdürüldüğü görülmektedir. Fatih Külliyesi ile başlayan sultan camileri silsilesi, strüktürel ve mekânsal gelişim sürecinin akıcı bir şekilde izlenebildiği bir dönem olması bakımından önemlidir. Bu gelişim süreci, merkezi kubbeli mekânın Osmanlı Klasik döneminde olgunluğa erişmesine kadar sürmektedir. 16. Yüzyıl sonrası dünyada yaşanan gelişmeler sonucunda ortaya çıkan batılılaşma hareketleri, diğer alanlarda olduğu gibi mimaride de etkisini göstermiştir. Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketleri ile din ve toplum ilişkilerini tümüyle değiştiren gelişmelerin Osmanlı'yı da etkilediği görülmektedir. Bu dönemde ortaya konulmuş olan mimari eserler incelendiğinde mimarlık ortamının dini mimarlık ekseninden uzaklaşarak, sivil mimarlık eksenine kaydığı görülmektedir. Cami mimarisi eski önemini yitirmeye başlamış, anıtsal cami mimarisi yerini daha küçük boyutlu, batı kökenli mimarlık akımları ile paralel dekoratif öğeler içeren camilere bırakmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde, sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan modern teknikler ve yapı malzemelerindeki gelişim, yapı üretimi yöntem bilimini ve dolayısı ile mimariyi etkisi altına almış, yapı üretimini kolaylaştırarak hızlanmasını sağlamıştır. Kültürel alandaki batı etkisi, ülke içerisinde yaşanan siyasi karmaşalar cami mimarisinin ideolojik tartışmaların merkezinde yer almasına ve içinden çıkılması zor bir döngüye girmesine neden olmuştur. Cumhuriyet'in ilanı sonrasında, yığma taş inşa yöntemiyle yapılmış olan Osmanlı klasik dönem cami mimarisinin betonarme kopyalarının yapımına devam edilmiştir. Günümüzde az sayıdaki özgün ve nitelikli cami tasarımlarında ise Osmanlı klasik dönemi camilerinde belirli kalıplara oturtulmuş olan merkezi kubbeli yapı geleneğinin izleri görülebilmektedir. Bu tezde merkezi mekân geleneğinin Türk İslam mimarisindeki yansımaları ve son dönem cami mimarisi üzerindeki etkileri kaynak taraması yapılarak araştırılmıştır. Bu bağlamda merkezi kubbe ve mekân kurgusunun, Türklerin hâkimiyeti altına girmiş olan farklı coğrafi ve kültürel ortamlarda mimari formlara yansıma şekilleri incelenmiştir. Günümüzde son dönem Türkiye'de üretilmiş camiler incelendiğinde, Osmanlı Klasik dönemi merkezi kubbeli mekân kurgusuna sahip selatin camilerini taklit eden örneklerin çoğunlukta olduğu gözlenmektedir. Bu çizgi dışında yeni arayışlara sahip, nitelikli mimarlık ürünlerinin ise sayıca oldukça az üretilebildiği görülmektedir. Bu bağlamda ortaya konulan mimarlık ürünlerini ise Klasik Dönem Osmanlı cami mimarisini temsili niteliğinde görülen kubbe ve merkezi mekan şemasının varlığına göre incelemek mümkündür. Bu doğrultuda Cumhuriyet'in ilanı sonrası ortaya konulan cami mimarisi örnekleri inceleme altına alınmıştır. Ele alınan örnekler kubbeye ve merkezi plan şemasına sahip olup olmamasına göre sınıflandırılarak incelenmiştir. İncelenen yapıların tasarım ve yapım süreçleri ile ilgili olarak sosyokültürel anlamda önem taşıdığı düşünülen konulara da değinilerek, yeni bir cami tasarımının yapılması aşamasında tasarımcıların karşılaşmakta oldukları zorlukların anlaşılabilmesi adına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Konu ile ilgili bilimsel çalışmalar ve kaynaklar incelendiğinde, karşılaşılan bu zorlukların altında yatan etmenlerin, disiplinler arası bilimsel çalışmalarla ortaya konulabileceği görülmektedir. Dolayısıyla konunun salt bir mimarlık ortamı veya bir mimari tasarım problemi olmanın ötesinde sosyolojik ve kültürel unsurlara sahip olduğu gerçeğinin göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşılmaktadır. Camilerin kamusal alan olmalarının yanı sıra, bu yapıları sürekli olarak kullanan insanların, toplumun belirli kesiminden insanlar olduğu görülmektedir. Camilere yönelik olarak toplumun tüm kesimleri tarafından caminin bir kamusal alan olmasına yönelik algının belirlenebilmesi için alan çalışması yapılmıştır. Ayrıca çalışma kapsamında örneklemin camilere yönelik yeni mimari arayışlara bakış açısı ve camilere yeni işlevlerin kazandırılabilmesinin mümkün olup olmadığı konusunda da çeşitli sorular yöneltilmiştir. Alan çalışmasının örneklem grubunu İstanbul'da ikamet etmekte olanlar oluşturmaktadır. Bu doğrultuda örneklemi oluşturan grubun demografik yapısının belirlenmesinde Türkiye İstatistik Kurumunun 2018 yılı kapsamında yayınladığı İstanbul'da ikamet eden 18 yaş ve üzeri insanların yaş, cinsiyet, eğitim durumu verileri baz alınarak belirlenmiş, örneklem grubunu oluşturanların benzer demografik özelliklere sahip olması için çaba gösterilmiştir. Alan çalışmasından elde edilen verilerin analizi doğrultusunda, katılımcıların yüksek oranda caminin bir kamusal alan olduğu bilincine sahip olduğu görülmüştür. Camilere yeni işlevler eklenerek bu alanların toplumun tüm kesimlerine açık hale getirilmesine yönelik olarak katılımcılara sunulmuş olan önermenin de benzer şekilde yüksek oranda kabul edildiği görülmüştür. Ayrıca katılımcıların Osmanlı dönemi ile günümüz camileri arasında var olan yapı malzemesi farklılıkları ile ilgili farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu görülmüştür. Alan çalışmasında elde edilen verilerde ortaya çıkmış olan bir diğer önemli husus ise, katılımcıların minare ve kubbe unsurlarının fonksiyonel sebeplerle yapıldığı fikrinde oldukları görülmüştür. Bu noktadan hareketle toplumun cami mimarisi ile ilgili tarih bilincinin ve işlev farkındalığının artırılmasının, camilerin form bakımından yenilenebilmesini destekleyici bir adım olacağı görülmektedir. Çalışmanın son bölümünde alan çalışmasından elde edilen veriler ve literatür taramasından elde edilen bilgiler birlikte yorumlanarak, cami tasarımlarında yeni arayışlara yönelik bütüncül bir yaklaşım ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Özet (Çeviri)
Throughout history, human beings' struggle to adapt to environmental factors and their curiosity for novelty have led them to transfer and change not only themselves, but also the environment they live in. The solutions that human beings have found in response to the problems affecting their lives have also evolved throughout ages. The search for novelty has continued together with the advances in cultural and technical information and thus, caused their environment to change and develop by the side of humanity in an evolutional process. The direct result of this cycle, namely the environment has also evolved in accordance with the technological and cultural infrastructure of the peoples. Certain cultural structures and buildings have gone beyond being“just”structures because of gaining symbolic significance. It is clearly seen that strong links between the form and the cultural significance have existed as a result of the transformational evolution of these structures and buildings. When the link between form and concept is analyzed, it is fair to say that the consistency between the two in primitive societies is stronger than the consistency between those in contemporary societies. The reasons can be said to be the feedback factors reliant on the myths, traditions and taboos in primitive societies. These feedback factors shorten and balance the adaptation process of the form into cultural context in these societies. On the other hand, in contemporary societies, factors like personal pleasure and taste of the architect, technological advancements, communal ideologies or the effect of popularity shape the typological structures such as housing; sports complexes; religious, governmental or institutional buildings. This situation leads to weakening of the consistency between form and context. The same situation applies to modern-day religious structures as they further away from their past hereditary features and this lengthens or complicates the acceptance and adaptation time of these buildings for the society. When the religious architectural structures of various societies in the world are examined, it is possible to see that cultural elements are clearly present. Moreover, it is possible for these structures to claim that there is a strong form-concept relationship changing and evolving according to the needs and conditions of the time they belong to. Thus, hereditary research can be done over religious architectural products. These structures helping people to serve their God(s), do their prayers and rituals according to their own religion can be said to have similar features such as their planar organization, their relationship with geographical directions etc. while having quite distinct architectural features. The same conditions apply to the development process of mosque architecture similar to all the other religious architectural works. When the transformation processes of mosque architecture from the beginning to this day is searched for, it is understood that architectural elements, planar organizations and even ornamentation elements are seen in accordance with certain intellectual integrity. After the birth or Islam, Masjid Al Quba and Masjid Al Nabawi which are both very modest structures in terms of form and function stood as the functional basis for all mosques to be built in the future by Muslim populations. As Islam spread to different parts of the world with different climates and geographical features, the adaptation processes shaped the mosque architecture. In parallel to cultural and geographical variety under the Islam religion, a wide variety of mosque architecture patterns have sprung. At the Karakhandis era, with acceptance of Islam as the state religion, the first Turkish Islamic architectural works appeared. The very first known Turkish mosque is The Masjid-i Diggaron, with its central dome design. Typologically, the structure reminds of the other religious temples found within the same geographical and cultural area, and is therefore distinct from the Arab style mosque designs appeared in the other parts or the area. Examining the following Turkish mosques, a new mosque design pattern, grand mosque with mihrab dome type which is a combination of Arabic style mosque and Middle Asian dome tradition is seen to have appeared and developed. When the Turkish-Anatolian Islamic architecture works are examined, the occurrence of a specific developmental process for spatial context and structural system is apparent. After the Karakhandis era in which the first Turkish-Islamic architectural monuments appeared, Turkish civilizations reigning in Anatolia not only brought their own Central-Asian cultural features, customs and architectural accretion to Anatolia; but they also formed brand new architectural designs in a perfectly-fitting synthesis with this new geography they moved into. Grand Mosque of Divriği can be shown as an example to this prefect architectural synthesis. As the Turks began to be in effect in different parts of Anatolia, they have continued to build structures in good harmony with the existing cultural and indigenous buildings, creating cultural accumulation for the region from east to west. Although a cultural super-ordinate identity was being built by the Anatolian Seljuk Sultanate, the gap of power and governance as a result of the disintegration of the state led to an era called the period of principalities. The mosques built in this era showed a different development path. With the foundation of the Ottoman Empire, the structural and spatial trials accelerated in architectural fields in the Western part of Anatolia and the path of development increased even more and became steady with the conquest of the Balkans. After the conquest of Istanbul, it is possible to claim that the Turks got into a rivalry with Hagia Sophia and its undeniable effect on the silhouette of Istanbul. As a result of this, it is seen that the Turks are inspired from the Hagia Sophia for the upper cover trials. Yet, detailed structural research shows that the use of four columns in a square planer which was first used in the Karakhandis mosques is still maintained in the monumental sultanate mosques. The thread of sultanate mosques starting with the Islamic-Ottoman social complex of Fatih is important as it allows one to read on the structural and spatial developmental path of mosque architecture. This developmental process lasts until the perfection of central dome design system in Ottoman Classical Era. The westernization actions as a result of the changes and developments in the world after the 16th century affected architecture as well as many other fields. Renaissance and Reform period in Europe changed the relationships between religion and the society and these changes affected the Ottoman Empire, as well. When the architectural monuments in this period are looked into, it can be seen that the architectural designs further away from religious monuments to civilian architecture. Similarly, mosque architecture in Ottoman Empire lost its importance and the act of building monumental mosques turned into building smaller mosques, which include decorative items in parallel to those in western architectural trends. With the beginning of 19th century, the advances in construction materials and industry -led modern methods and techniques had an impact on architecture and speeded up the construction process by easing the job itself. The Western influence on culture and political disputes within the country put the mosque architecture to the center of ideological conflicts and pushed it to a vicious circle. After the proclamation of the Turkish Republic, concrete copies of the Ottoman classical era mosque architecture, which originally made use of masonry stonework continued to be built. Within the few innovative and original works of modern day mosque architecture, the traces for the continuum of the traditional domed space design which actually belongs to the Ottoman classical era mosque architecture can be clearly seen. This thesis focuses on the reflections of central dome design tradition in Turkish-Islamic architecture and its effects on modern day mosque architecture with a comprehensive literature review. In this sense, the influences of central dome and area design on different geographical and cultural environments that had been under Turkish rule are examined. The latest mosques built in Turkey in the recent decades show that mosques imitating the Sultanate mosques with the central dome design that belong to Ottoman Classical Era exceed the others in number. On the other hand, architectural products having attributes that qualify for new design schemes with different design perspectives are limited in number. Thus, it is possible to examine and categorize architectural products in relation to Ottoman classical era samples with the existence of classic dome and central design. In this respect, mosque architecture samples built after the proclamation of Turkish republic are also examined. The samples in this thesis are categorized by the attribute of possessing a dome and a central design or not. Important socio-cultural issues related to these sample structures are also shared in order to shed light on the difficulties and problems that the designers and architectures may be experiencing on the path to mosque designing. Literature shows and states that the reasons underlying these difficulties can only be revealed with the help of interdisciplinary scientific research. Hence, it can be understood that the problem is beyond a sole architectural design phenomenon; having sociological and cultural aspects. It is seen that mosques are public places, open to all people in the society; yet the people constantly using these areas belong to a specific sector of the society. Thus, a field study that examines the perceptions of the people in all sectors related to the role of mosques as public spaces is included within the thesis. In the field study, questions regarding the possibility of gaining new viewpoints regarding mosque design and increasing the use of mosques with new functions to them are included. The sample participants of the field study contains residents of Istanbul. In this sense, the demographic structure of the sample group is determined according to information regarding age, gender and education level of residents older than 18 years old published by the Turkish Statistical Institute regarding the year 2018. Thus, special effort was put into to achieve similar demographic features with the Turkish Statistical Institute data. In the light of the data gathered with the help of the field study, it has been seen that the participants have a high concept and consciousness that mosque is public space. The statement that asks for the responses regarding adding new functions to mosques and thereby making mosques accessible to all sectors of society is also highly accepted by the participants. Moreover, it is seen that participants are highly aware of the differences in building materials between the Ottoman era and modern day mosques. Another important issue that aroused in the field study is that participants agree that both minaret and the dome are used functionally in the building. Hence, it is seen that increasing public awareness both for historical value and for functionality of mosques is of utmost importance in order to step further for supporting the regeneration of mosque structure. In the final part of the thesis, the data and statistics from the field study and the information gathered from the literature review are interpreted all together in order to come to a new understanding of mosque architecture in a holistic approach.
Benzer Tezler
- Yeni Cami'nin akustik açıdan performans değerlendirmesi
Evaluation of the acoustical performance of the New Mosque
EVREN YILDIRIM
Yüksek Lisans
Türkçe
2003
Mimarlıkİstanbul Teknik ÜniversitesiMimarlık Ana Bilim Dalı
PROF. DR. SEVTAP YILMAZ DEMİRKALE
- Tarihi camilerin modern teknolojilerle enerji etkin aydınlatılması
Energy efficient illumination of historical mosques using modern technologies
LALE ERDEM ATILGAN
Doktora
Türkçe
2014
Elektrik ve Elektronik Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiElektrik Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ESMA DİLEK ENARUN
- 20. yüzyıl Türkiye'sinde cami tasarımı ve geleneksel cami
The architecture of the 20th century, mosques in Turkey and traditional mosques throughout the Islamic world
NAZAN DUYSAK
- Claiming mosque space: Women's agency in mosque architecture in contemporary Turkey
Cami mekanında hak iddia etmek: Çağdaş Türkiye'de kadınların cami mimarisindeki aktörlüğü
AYŞENUR ŞENEL
Yüksek Lisans
İngilizce
2022
Mimarlıkİhsan Doğramacı Bilkent ÜniversitesiMimarlık Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. BÜLENT BATUMAN
- 20.yüzyıl çağdaş cami mimarisine Ankara örnekleri üzerinden bir yaklaşım
An Approach to the contemporary mosque architecture through the 20 th century samples of Ankara
SEZİN HASEKİ