Yaygın insitu duktal karsinomlu invaziv duktal karsinomlar ile insitu duktal karsinomsuz invaziv duktal karsinomlarınnormal meme epitelinde östrojen reseptörekspresyonununkarşılaştırılması
Comparison of estrogen receptor expression in normal breast epithelium of invasive ductal carcinoma with extensive in situ ductal carcinoma and invasive ductal carcinoma with in situ ductal carcinoma
- Tez No: 568384
- Danışmanlar: PROF. DR. FÜGEN VARDAR AKER
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Patoloji, Pathology
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2009
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Sağlık Bakanlığı
- Enstitü: İstanbul Haydarpaşa Numune Eğt. ve Arş. Hastanesi
- Ana Bilim Dalı: Patoloji Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 64
Özet
GİRİŞ: Meme kanseri dünyada kanserle ilişkili ölümlerin en sık sebebidir. Bu nedenle meme karsinogenezini açıklamak için günümüze kadar birçok araştırma yapılmıştır. Birçok araştırmacı meme karsinogenezinin çok adımlı bir süreç olduğuna inanmaktadır . Bununla birlikte meme karsinogenezinin etyolojik mekanizmaları tamamıyla anlaşılamamıştır. MATERYAL ve METOD: Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi patoloji laboratuvarında 2006–2009 yılları arasında incelenen meme mastektomi piyeslerinden seçilen toplam 80 IDC olgusu değerlendirildi. Bunların 42'si yaygın DCIS'lu (% 30- 100 oranında) IDC (grup I) ve 38'i ise DCIS'suz (% 5 ve daha az oranda) IDC ( grup II) olgularıydı. Olgular, yapılan immunohistokimyasal inceleme sonuçları, patoloji raporları ve telefon edilerek yapılan sorgulamalardan elde edilen bilgiler ışığında retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: Grup I olgularında ortalama yaş 52,45±13,31, Grup II olgularında 59,68±14,83 olup, olgu gruplarının yaş ortalamaları arasında istatiksel olarak anlamalı bir farklılık gözlenmiştir (MW=564, p=0,025). Her iki grup olgularının menapoz durumu dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiş olup, grup I olguların çoğu premenopozal dönemdedir (p=0,002). Tüm IDC'larda ER- 'nın karsinom çevresi normal meme epitelindeki ekspresyon paterninin dağılımı ile metastatik lenf nodu sayısı aritmetik ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p=0,041). Tüm IDC'larda ER- 'nın karsinom çevresi normal meme epitelindeki ekspresyon paternleri 0, 1, 2, 3 gruplarının karsinomdaki ER- 'nın negativitesi ve pozitivitesinin dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p=0,002). Tüm IDC'larda ER- 'nın karsinom çevresi normal meme epitelindeki ekspresyon paternleri 0, 1, 2, 3 grubunun menapoz durumu dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p=0,018). TARTIŞMA: Bizim çalışmamıza benzer şekilde Ahmed ve arkadaşları yaptıkları çalışmada; ardışık 100 olguda tümör boyutu, histolojik grade, nodal durum, patolojik evre, S-faz fraksiyonu, Ki 67 ve östrojen ve progestron reseptörü açısından yaygın in situ duktal karsinom alanları içeren ve içermeyen grup arasında bir farklılık saptamamışlardır. Yine Stuart ve arkadaşlarının çalışmasında yaygın in situ duktal karsinom alanları içeren olgu gruplarında multifokalite ya da diğer parametreler ile direk korelasyon saptamamışlardır. Ancak araştırıcılar yine de bu iki grup arasında prognostik olarak bir fark bulunduğunu ve bu farklılığın da kendini lokal rekürrens riskinin yüksek olması ile ortaya koyduğunu söylemektedirler. Fisher ve arkadaşları ise çeşitli parametreler içinde en anlamlı farklılığın primer tümör içinde ya da çevresinde yaygın intraduktal komponent bulunduran olgularda multisentrisite olasılığı ile ilişkili olduğunu ileri sürmektedir. Kumar ve arkadaşları yaptıkları çalışmada meme tümörlerinde tümörde ve tümör çevresi normal meme epitelinde ER seviyeleri enzim immuassay ile ölçülmüş ve yaş ile karşılaştırılmış olup, bizim bulgularımıza paralel olarak tümör ER seviyeleri yaş ile artarken tümör çevresi normal meme epitelindeki ER seviyelerinde farklı yaş gruplarında bir değişiklik görülmemiştir. Barnes ve arkadaşlarının çalışmasında ER pozitif hücrelerin oranının olağan duktal hiperplazide yaşla ilişkili olarak hafifçe arttığını görmüşlerdi. Buna paralel olarak bütün atipik duktal hiperplazi, lobüler karsinoma in situ ve DCIS olgularında lezyonların çoğunda bitişik hücrelerde artmış sayıda pozitif hücreler görülmekteydi. Ancak ER pozitif hücre sayısı ile yaş arasındaki ilişki bu lezyonlarda kaybolmuştu. Bu da bir anlamda ER ekspresyonunun veya reseptör eksprese eden hücrelerin proliferasyonunun otonomisini göstermektedir. Woolcott ve arkadaşları yayınladıkları bir araştırmada bizim bulgularımıza paralel olarak; tanısal amaçlı yapılan meme eksizyonel biyopsileri kontrol grubu olarak kullanılmıştır. Meme kanserli olguların grupları ile kontrol grubunda nonneoplastik dokudaki ER sevileri ile yaş arasında anlamlı bir ilişki varken, vaka grubunda ER seviyeleri ile yaş arasında bir ilişki tespit edemediler. Bir başka çalışmada ise bizim bulgularımıza paralel olarak, ER pozitif kadınların ortalama yaşının ER negatif olanlarınkinden daha yüksek olduğunu tespit edilmişti. Rochman ve arkadaşları ve Ellinidi ve arkadaşlarının bulguları birbirine paralel olup, bizim bulgularımıza büyük benzerlik göstermekte ve primer meme kanserlerinde hastaların yaşı ile ER pozitif tümörlerin artan insidansı arasında pozitif bir ilişki olduğunu söylemektedirler. Çevre meme dokusu ve tümör içindeki ER durumu ile gruplar arasındaki farklılığa bakıldığında Schorr ve arkadaşları 2009 yılında yayınlanan araştırmalarında saf DCIS ile DCIS'lu IDC'lar arasında ER ve PR ekspresyonları açısından iki grup arasında anlamlı bir fark bulunduğunu ve bu nedenle iki grubun patogenetik açıdan farklı gruplar olduğunu söylemektedir. Bur ve arkadaşları çalışmasında ise invaziv komponent içermeyen DCIS olgularında ER pozitifliği invaziv komponent içeren DCIS olgularından ya çok düşük ya da hiç yok olarak bulunmuştur. Aynı zamanda bu iki grup arasında olguların post ya da premenopozal dönemde olması açısından da bir fark saptamamışlardır. Ottesenin çalışmasında DCIS'lı ya da DCIS'sız invaziv karsinomlarda DNA ploidi, P53 ve c-erb-B2 expresyonu açısından bir anlamlı fark saptanmamıştır. Bu çalışmada invaziv tümör içinde DCIS komponentinin olup olmamasından çok DCIS'ın nukleer grade'i bu iki grup arasında bir farlılık oluşturmaktadır. Bizim çalışmamızda her iki grup arasında ER'nün karsinomda pozitivite ve negativite dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir. Benzer şekilde Xuefeng ve arkadaşlarının çalışmasında da bu iki grup arasında bir farklılık saptamamışlardır. Karsinom çevresi normal meme epitelinde ER'nün pozitifliği % 90 (80 vakanın 72'si) olguda saptanmıştır. Bizim çalışmamıza benzer şekilde çevre meme dokusundaki ER durumu ile tümördeki ER durumunu karşılaştıran Umekita ve arkadaşları (142) bu oranı % 99 (220 vakanın 217'si) olarak bildirmekte ve immunhistokimyasal olarak reseptör tayini için çevre meme dokusunun iyi bir pozitif kontrol alanı olarak kullanılabileceğini belirtmektedirler. SONUÇ ve ÖNERİLER: Sonuç olarak yaygın (%30-100) DCIS'lu IDC'ların daha çok premenapozal ve DCIS'suz (% 5 ve daha az) IDC'ların ise postmenapozal hastalarda oluşmaktadır. Biz yaygın (%30- 100) DCIS'lu IDC'lar ile DCIS'suz (% 5 ve daha az) IDC'lar arasında ER- ekspresyonlarını belki de ilk kez araştıran bir çalışmayı yürüttük. Yaygın (%30- 100) DCIS'lu IDC'lar ile DCIS'suz (% 5 ve daha az) IDC'lar arasında bazı farklılıklar bulduk.Bu nedenle yaygın (%30-100) DCIS'lu IDC'lar ile DCIS'suz (% 0) IDC'lar üzerinde bizim başlattığımız bu ilk araştırmanın yeni araştırmalarla devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Özet (Çeviri)
INTRODUCTION: Breast cancer is the most common cause of cancer-related deaths in the world. Therefore, many studies have been conducted to explain breast carcinogenesis. Many researchers believe that breast carcinogenesis is a multi-step process. However, the etiologic mechanisms of breast carcinogenesis are not fully understood. MATERIAL and METHODS: A total of 80 IDC cases selected from breast mastectomy specimens examined in the pathology laboratory of Haydarpaşa Training and Research Hospital between 2006 and 2009 were evaluated. Of these, 42 were IDC (30% to 100%) with common DCIS (group I) and 38 were IDC (group II) without DCIS (5% or less). The cases were evaluated retrospectively in the light of the results of immunohistochemical examination, pathology reports and information obtained from telephone inquiries. When the differences between the ER status in the surrounding breast tissue and tumor and the groups were examined, Schorr et al. Reported that there was a significant difference between the two groups in terms of ER and PR expressions between pure DCIS and IDCs with DCIS. For this reason, they were said the two groups are pathogenetically different groups. RESULTS: The mean age was 52.45 ± 13.31 years in Group I and 59.68 ± 14.83 years in Group II, and there was a statistically significant difference between the mean age of the case groups (MW = 564, p = 0.025). There was a statistically significant difference between the menopausal status distributions of both groups and most of the group I cases were in the premenopausal period (p = 0.002). In all IDCs, a statistically significant difference was observed between the distribution of expression pattern in the normal breast epithelium and the arithmetic mean of the number of metastatic lymph nodes (p = 0.041). In all IDCs, a statistically significant difference was observed between the distributions of the negativity and positivity of ER in carcinoma of the expression patterns 0, 1, 2, 3 in the normal breast epithelium around the carcinoma of the ER (p = 0.002). In all IDCs, a statistically significant difference was observed between the distribution of menopausal status of the expression patterns 0, 1, 2, 3 in the normal breast epithelium around the carcinoma of the ER (p = 0.018). DISCUSSION: Similar to our study, Ahmed et al. In 100 consecutive cases, no difference was found between the group with and without diffuse in situ ductal carcinoma areas in terms of tumor size, histological grade, nodal status, pathological stage, S-phase fraction, Ki 67 and estrogen and progestron receptor. In the study of Stuart et al., They did not find direct correlation with multifocality or other parameters in case groups containing diffuse in situ ductal carcinoma areas. However, the researchers still state that there is a prognostic difference between these two groups and this difference is manifested by the high risk of local recurrence. Fisher et al. Suggest that the most significant difference among the various parameters is related to the possibility of multicentricity in patients with diffuse intraductal components in or around the primary tumor. Kumar et al in their study of breast tumors in the tumor and normal breast epithelium levels of the tumor were measured by enzyme immuassay and compared with age, in parallel with our findings, the tumor ER levels increased with age, while no differences in ER levels in normal breast epithelium around the tumor were observed in different age groups. In their study, Barnes et al. Found that the proportion of ER-positive cells increased slightly in relation to age in normal ductal hyperplasia. In parallel, in all cases of atypical ductal hyperplasia, lobular carcinoma in situ and DCIS, an increased number of positive cells were seen in adjacent cells in most of the lesions. However, the relationship between ER positive cell number and age was lost in these lesions. This, in a sense, demonstrates the autonomy of ER expression or proliferation of receptor expressing cells. Woolcott and colleagues in a study published in parallel with our findings; breast excisional biopsies were used as a control group. While there was a significant relationship between age and non-neoplastic tissue ER levels in the breast cancer group and control group, there was no correlation between the ER levels and age in the case group. In another study, parallel to our findings, it was found that the average age of ER-positive women was higher than that of ER-negative women. Rochman et al. and Ellinidi et al. Findings are parallel to each other and show great similarity to our findings. The findings of Rochman et al. and Ellinidi et al. are parallel and show great similarity to our findings. They say that there is a positive relationship between the age of patients in primary breast cancers and the increasing incidence of ER positive tumors. In the study of Bur et al., In the DCIS cases without invasive component, ER positivity was found to be very low or none at all in the DCIS cases containing the invasive component. At the same time, there was no difference between the two groups in terms of whether the cases were in the postmenopausal or postmenopausal period. In the study of Ottesen, no significant difference was found in terms of DNA ploidy, P53 and c-erb-B2 expression in invasive carcinomas with or without DCIS. In this study, the nuclear grade of DCIS rather than the presence of DCIS component in the invasive tumor constitutes a difference between these two groups. In our study, no statistically significant difference was observed between the distributions of positivity and negativity in ER carcinoma between the two groups. Similarly, Xuefeng et al. found no difference between these two groups. In 90% of the normal breast epithelium surrounding the carcinoma, 90% (72 of 80 cases) were detected. Similar to our study, Umekita et al. Reported this rate as 99% (217 out of 220 cases) comparing the ER status in the surrounding breast tissue with the ER status in the tumor, and suggested that the surrounding breast tissue could be used as a good positive control for immunohistochemical receptor determination. CONCLUSIONS AND RECOMMENDATIONS: In conclusion, prevalent (30-100%) IDCs with DCIS mostly occur in premenopausal and non-DCIS (5% or less) IDCs occur in postmenopausal patients. We conducted a study, perhaps for the first time, to investigate ER-expressions between IDCs with common DCIS (30-100%) and IDCs without DCIS (5% or less). We have found some differences between common IDCs (30-100%) with DCIS and IDCs without DCIS (5% and less). We think that this initial research we started on IDCs should continue with new research.
Benzer Tezler
- Nöroendokrin özellikler gösteren primer invaziv meme karsinomlarında, nöroendokrin diferansiasyon yaygınlığının mikroRNA 21 ve mikroRNA let7f ekspresyonu yanı sıra klinikopatolojik parametreler ile ilişkisi
The association of extent of neuroendocrine differentiation with microRNA 21 and microRNA let7f expression and the clinicopathological parameters in primary invasive breast carcinomas with neuroendocrine features
GAMZE USUL
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2020
PatolojiSağlık Bilimleri ÜniversitesiPatoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ESRA CANAN KELTEN TALU
- Memenin sınır duktal neoplastik lezyonlarında ayırıcı tanı
Dıfferentıal dıagnosıs of the preneoplastıc-neoplastıc ductal lesıons of breast
ZEYNEP PEHLİVANOĞLU
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2010
PatolojiTrakya ÜniversitesiTıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ÖMER YALÇIN
- Memenin duktal karsinomlarında brca-1, brca-2 ve cox-2 immun belirleyicilerinin tümör diferansiyasyonu ve diğer prognostik parametrelerle ilişkisi
Correlation of brca-1, brca-2 and cox-2 immunohistochemical markers with tumor differentiation and other prognostic parametres in breast carcinomas
GÜLİN ŞİMŞEK
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2007
PatolojiCelal Bayar ÜniversitesiPatoloji Ana Bilim Dalı
PROF. ALİ RİZA KANDİLOĞLU
- İnvaziv meme karsinomlarında CDC42 ve ARF6 protein ekspresyonlarının klinikopatolojik prognostik parametrelerle karşılaştırılması
Comparison of CDC42 and ARF6 protein exposures in clinicopathologic prognostic parameters in invasive breast carcinomas
MÜJDE KARADENİZ KÜÇÜK
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2017
PatolojiSağlık Bilimleri ÜniversitesiTıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. NAZAN BOZDOĞAN
- Memenin in situ ve invaziv solid papiller karsinomlarının patolojik ve prognostik parametreler bakımından karşılaştırılması
Başlık çevirisi yok
AYŞE SIRMA DENİZCİ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2023
PatolojiSağlık Bilimleri ÜniversitesiTıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı
UZMAN SULTAN ÇİĞDEM IRKKAN