Klasik ve Keynesgil talep enflasyonu teorileri
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 6293
- Danışmanlar: PROF. DR. HAYRİ ERDOĞAN ALKİN
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Ekonomi, Economics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1989
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: İktisat Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 110
Özet
Özet ve Sonuç Fiyatlar genel düzeyindeki hızlı ve sürekli bir artışı belirtmek üzere kullanılan enflasyon, ekonominin yapısına ve içinde bulunduğu şartlara göre çok çeşitli kaynaklardan doğmaktadır. Bu kaynaklardan bir kısmı taleple, diğer bir kısmı da maliyetle ilgilidir. Ancak bu çalışmada, sadece“talep fazlası”hakkında geliştirilen bazı teoriler üzerinde durulmuştur. Talep enflasyonu ile ilgili olarak Klasik iktisatçıların görüşü. Miktar Teorisi ile özetlenmektedir. Tüm Klasik iktisatçıların fikir birliği içinde bulunduğu bir Miktar Teorisi mevcut bulunmamakla beraber. Miktar Teorisi versiyonlarında, para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasındaki ilişki ; odak noktası olarak seçilmiştir. Aslında Miktar Teorisi 'nin ifade ettiği, paranın miktarı ile değeri arasındaki ilişki, çok eski dönemlerden beri bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte, teorik bir temele oturtulması Klasik iktisatçılar zamanında olmuştur. Ne varki Klasikler de konuyu çok katı bir biçimde ele alarak, teorinin ileri düzeyde bir açıklamasını yapamamışlardır. Bundan dolayı, Neo-klasiklere gelene kadar, para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasında direkt ve ^ransa^h ^laratk çok^ katriritır ilişki olduğunu ileri süreır^u iktisatçıların görüşlerine,“Pür Miktar Teorisi”denilmektedir. Neo-klasiklere gelindiğinde, teoriye değişik açıklamalar getirilerek; konu, derinlemesine incelenmiş ve bir miktar da yumuşatılmıştır. Bunların içinde en önemlileri ise, Fisher' in99 kurduğu Mübadele Denklemi (MV = PT) ve Cambridge Nakit Balansları (M = k.PT) yaklaşımı ile, Wicksell'in Süreç Analizi' dir. Mübadele Denklemi' nin sol tarafında yer alan M?, ekonomide belirli bir dönemde tüketicilerin yapmış olduğu toplam mal ve hizmet talebini gösterirken, denklemin sağında yer alan PT, aynı dönemde üreticilerin yapmış, olduğu toplam mal ve hizmet arzını ifade etmektedir. Bu denklemin, fiyat hareketlerini açıklayan bir araç olarak kullanılabilmesi için, herşeyden önce bazı varsayımların yapılması gerekmektedir. Buna göre denklemde paranın tedavül hızını temsil eden V ile, fiziki muamele hacmini gösteren T nin normal zamanlarda değişmediği varsayılmıştır. V nin sabitliği, paranın bir mübadele aracı olduğu ve sadece muamele ve ihtiyat saiki ile talep edildiği görüşüne dayanmaktadır. T nin sabitliği ise, ekonominin daima kendiliğinden tam istihdamı sağlayacağı ve paranın ekonomide nötr bir varlık olduğu; yani, reel değişkenleri etkilemediği inancından boğmaktadır. Buhurumda, denklemin solunda yer alan M (para miktarı) 'de meydana gelecek herhangi bir artış, kişilerin ceplerinde atıl olarak tutulmayacağından, doğrudan doğruya harcama kanalına girerek fiyatları aynı oranda arttıracaktır. Görüldüğü gibi burada fiyatları artıran yegane faktörün“para miktarı”olduğu kabul edilmektedir.Cambridge Denkleminde ise, yine para arzı önemli bir faktör olmakla birlikte, fiyatları etkileyen daha önemli bir unsur olarak“para talebi”ön plana geçmektedir. Bundan dolayı denkleme V nin tersine eşit olan k, yani; insanların ellerinde tutmak istedikleri100 para miktarının parasal işlem hacmine oranı, açık bir şekilde denkleme girmiştir. Kısacası bu yaklaşımda fiyatları, para arz Ye talebi birlikte belirlemektedir. Yine bir Neo-klasik iktisatçı olan tficksell, enflasyonun tahlilinde tabii faiz - piyasa faizi ayırımına dikkati çekmiş ve enflasyonun nedenini, bu iki faizin farklı oluşunda aramıştır. Yalnız, tficksell'in çok daha ileri bir adım atarak, para miktarı ile fiyatlar arasındaki sıkı bağı epeyce gevşettiği, bir gerçektir. Yani Wicksell'in, Gelir Teorisi' nin kurulmasına ve Keynes' in fikirlerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu söylenebilir. Diğer taraftan Keynes, ekonominin genel halinin eksik istihdam dengesi olduğunu, tam istihdamın ise çok nadir rastlanan bir durum olduğunu belirterek; paranın nötr bir araç olmadığını, aksine ekonomide reel sonuçlar doğurabileceğini ileri sürmüştür. Keynes, paranın spekülatif amaçla da talep edilebileceğini ve paranın tedavül hızının değişebilir ligini kabul ederek, para arzır ile fiyatlar arasındaki doğrudan bağı kırmıştır. Keynes, tam istihdam sağlanamadığı müddetçe, para miktarındaki artışların fiyatlardan çok üretim ve istihdamı arttıracağını; tam istihdama varıldığında ise, fiyatların para miktarıyla paralel olarak artmaya Jaaşlaya cağını belirterek. Miktar Teorisi' nte ancak böyle bir durumda geçerli olabileceğini iddia etmiştir. Buna göre Miktar Teorisi, ekonominin çok özel bir halinde geçerli olmaktadır. İstihdam düzeyi arttıkça, ekonominin arz yönünden gelen çeşitli baskılarla da (özellikle azalan randımanlar dolayısıyla)101 fiyatların artabileceğini kabul eden Keynes, tam istihdama varıldığında, talep yönünden gelen baskılarla“gerçek bir en£yasyon”a geçilmiş olacağını belirtmektedir. Bu son durum, tam istihdam üretim düzeyini aşan toplam talep fazlası olarak ele alınmakta ve Keynesgil Enflasyon Teorisi' nin esasını oluşturmaktadır. Bu modelde Keynes, enflasyonun nedeninin; fertlerin, firmaların ve devletin yapmış olduğu toplam harcama miktarı olduğunu ileri sürmektedir. Ancak, enflasyonist basıncın kaynağı olarak mal piyasasındaki talep fazlasını gözönüne alan Keynes, faktör piyasasındaki talep fazlasının doğurduğu enflasyonist basıncı ihmal etmiştir. Daha sonra bu eksiklik, B.Hansen tarafından kapatılmaya, çalışılmıştır. Hansen, mal ve faktör piyasalarındaki talep fazlasını birlikte ele alan dinamik bir talep enflasyonu modeli geliştirmiştir. Keynesgil iktisatçılar, ekonomide istihdam düzeyi arttıkça fiyatların da artmaya başlayacağını kabul ederek, işsizlikle- enflasyon arasında tersine bir ilişkinin olduğunu ileri sürmektedirler. Literatürde Phillips Eğrisi olarak bilinen bu ilişkiye göre enflasyonun nedeni, istihdam düzeyinin artmasıdır. Buna göre ücretlerin artışı, hem maliyet yönüyle ve hem de talep Tönüyîe enîlasyönun en TmemTi sebebi olarak görülmektedir. Onun için, enflasyonun kontrolünde gerekirse gelirler politikasına da başvurulabilir. Ne varki Keynesgil iktisadı gözden düşüren de, bu Phillips Eğrisi hadisesidir. Çünkü, İ970*li yılların başında bu eğri sağa kayarak, durgunlukla-enflasyon bir arada görülmeye T- C- ffJKSEKÖ?ROTÎH kurut Dokümantasyon MmW102 başlanmıştır (stagflasyon). İşte bu olaylara karşı Keynesgil politikalar, tatminkar çözümler getiremediği için, güvenirli liklerini büyük ölçede yitirerek, yerine; enflasyonu“her zaman ve her yerde parasal bir olay”olarak ele alan Monetarist Teori' ye bırakmıştır. Burada, her nekadar bu konu üzerinde durulmamı şsa da. Monetarist Teori' nin enflasyon konusundaki önerilerinin de, sorunun çözümünde yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Keynesgil politikalar, 1930' lardan sonraki depresyonları ortadan kaldırmada, gerçekten başarılı olmuşlardır. Fakat, bunun bedeli ağır olmuş; uzun dönemli seküler enflasyonun oluşmasına, kısmen de olsa neden olmuşlardır. Bir başka deyişle, Keynesgil politikalar, büyük bir depresyonun ve işsizliğin ortadan kaldırılmasında başarılı olmalarına rağmen; aynı başarıyı, enflasyona karşı gösterememişlerdir. Kabul etmek gerekir ki, daraltıcı maliye politikalarının uygulanışı, genişletici maliye politikalarının uygulanışından çok daha zor olmaktadır. Enflasyon, ekonominin bütününden, onun yapısından ve işleyişinden ayrı bir şey değildir. Aksine enflasyon, iç ve dış şoklar karşısında ekonominin bütünü ile gösterdiği bir reaksiyondur. Bundan dolayı, enflasyonun tek bir sebebe veya belli birkaç faktöre bağlı olarak geliştiğini kabul etmek ve çok sınırlı tedbirlerle tedavi etmeye çalışmBLkT'^röblemin çözümünde^ yeterli olmamaktadır. Enflasyonda para arzının rolü, küçümsenemeyecek kadar büyüktür. Yine, efektif talebin etkisi de çok büyüktür. Herhangi bir dönemde birinin etkisini dikkate alıp diğerinin etkisini hiçe saymak, sağlıklı bir analiz olmayacaktır.103 Durum böyle iken; olayı, sadece para arzı olarak ya da sadece efektif talep olarak ele aimak, önemli birçok faktörü gözardı etmek demektir. Kaldı ki, mesele sadece taleple ilgili de değildir. Bugün, enflasyona yol açan bir çok faktörün, ekonominin arz yönünden geldiği bilinmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ekonominin arz yönünün esnek olmayışı nedeniyle, bu durum daha I fazla önem taşımaktadır. Mesela, Türkiye'de son yıllarda yaşanan enflasyonun, talep ve maliyet karması bir enflasyon olduğu gerçektir. Bir yandan para arzı ve devlet harcamalarının hızla artışı, diğer yandan KİT'lerin yapmış olduğu yüksek oranlı zamlar, Türkiye'deki enflasyonun en basit bilinen nedenleridir. Daha ileri giderek, enflasyonun kaynağında sosyo-kültürel ve yapısal faktörlerin yer aldığı da söylenebilir, unutmamak gerekir ki, enflasyonun çözümü; ekonomik, sosyal, kültürel ve politik tüm faktörlerin birlikte ele alınması halinde mümkündür.
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Türkiye'de finansal risklerin reel piyaslara etkisi: Aktarım mekanizmalarının analizi(1989-2003)
The effects of financial risks for the Turkish reel markets:The analysis on the transmission mechanisms
HAKAN KAHYAOĞLU
- Çağdaş makroekonomik okullar: Tutarlılık ve geçerlilik açısından bir karşılaştırma ve değerlendirme denemesi
Başlık çevirisi yok
ÖZLEN HİÇ BİROL
- Dış ticaret hadleri ve ekonomik büyüme ilişkisi: Türkiye örneği
Terms of trade and economic development relationship: The case of Turkey
BURÇİN ÇAKIR
- Türkiye'de konjonktürel dalgalanmaların zaman serisi analizi
Time series analysis of business cycle fluctuations in Turkey
ERKAN ÖZATA