Yerleşme ve ziraat hayatı açısından Baltacı ve Solaklı Deresi havzaları
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 64798
- Danışmanlar: PROF. DR. SÜHA GÖNEY
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Coğrafya, Geography
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 1996
- Dil: Türkçe
- Üniversite: İstanbul Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Coğrafya Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 206
Özet
ÖZET ve SONUÇ Araştırmamıza konu olan Baltacı ve Solaklı Deresi havzaları ülkemiz kuzeydoğusun da, Doğu Karadeniz Bölümü'nde, Trabzon ilinin Rize iline sınır olduğu doğu kesiminde 40 - 41° doğu boylamları arasında NNW - SSE istikâmetinde, dikdörtgen şeklinde ve 1148 km2 alan kaplamaktadır. Baltacı ve Solaklı Deresi havzaları Karadeniz dağ sistemine dahil olup, çok arızalı ve karmaşık yerşekilleri arzetmektedir. Alanımız içinde yer alan Soğanlı dağlarının yükselti si doğuya doğru artar ve yer yer 3000 m.nin üstüne çıkar (Demirkapı - 3376m.). Çalışma alanımızda deniz tesirlerinin yüksek derecede etkili olduğu, her mevsimi bol yağışlı (en fazla 1677 mm. ile Of), yıllık ortalama sıcaklıkların 14 - 15 °C civarında oldu ğu, yaz sıcaklıkları en fazla 36.6 °C iken, kış sıcaklıkları 6 °C civarında olan tipik Karadeniz iklimi görülür. Alanımızın en önemli iki akarsuyu, doğudaki Baltacı Deresi ve batıdaki Solaklı Dere- si'dir. Yerleşme tarihi M.Ö. 2000 yıllarına dayanan yöremizde, 1461 yılında Trabzon'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethiyle müslüman nüfus hızla artmış, iskân hareketleri hızlanmıştır. 1975 yılı nüfus sayımında alanımızda 125.863 kişi yaşarken, 1990 yılında 1 15.780 kişiye düşmüştür. Çalışma alanımızdaki yerleşmelerin en önemli özelliği tarihlerinin çok eskiye dayanıyor olmasıdır. Zira eski tarihli fermanlarda mevcut yerleşme adlarıyla günümüzdekilerin sayıları hemen hemen aynıdır. Günümüzde köy ve mahallelerin yeni adlarına baktığımızda; bitki türlerinden, tepe, sırt, yamaç, düzlük, ova, kaya, pınar, dere, hayvan isimleri, cami, yayla hatta tarım ürünlerinden ismini aldığı görülür. Hemen hemen coğrafi yer adlarının bir çoğu bulunurken, eski Türklerden kalmış oymak ve oba isimleri, dere ve çay isimleri de yaygın olarak görülmektedir. Çalışma alanımızdaki toplam nüfusun 1950 yılında 77.913, 1960'da 93.525, 1975'te 1 25.683, 1 980'de 1 1 5.735 ve nihayet 1 990 yılında 1 1 5.780 olduğu görülmektedir. Havzalarımız dahilinde Of, Hayrat, Çaykara ve Dernekpazarı ilçelerinin toplam alanı 1.148 km2'dir. Yıllar içinde alanımızda toplam nüfus ve nüfus yoğunluğu azalmış, 1990 yı- 142lında 1 15.780'e düşen nüfusa bağlı olarak nüfus yoğunluğu da 108'e düşmüştür. Havzalarımız dahilindeki merkezlerde şehirsel nüfusa baktığımızda; 1990 yılı itibarıyla 24.052 nüfusla 115.780 toplam nüfusun % 20'sini teşkil eden şehir nüfusu, günümüz de Türkiye nüfusunun % 18'inin yaşadığı Karadeniz Bölgesi'nde şehirli nüfus oranından (% 24.9) daha düşüktür. Her iki rakam da Türkiye şehir nüfus oranının 2 kat altında cereyan etmektedir. 1990 nüfus değerlerine göre km2'ye Of'ta 275, Dernekpazarı'nda 105, Hayrat'ta 75 ve Çaykara'da 39 kişi düştüğü, en küçük rakam olan Çaykara'nın Türkiye ortalamasının hayli altında olduğu görülmektedir. Köy nüfusları karşılaştırıldığında; 1980'de 100.206 olan köy nüfusu, 1990'da 8.428 azalarak 91.728'e düşmüştür. 1980 yılından itibaren meydana gelen il dışı göçlerin etkisi, tarım topraklarının gittikçe gerilemesi ve zorlaşan kır koşulları, göçün şehirler lehinde ger çekleşmesine katkıda bulunmaktadır. Kır koşullarının düzeltilmesi yönündeki çalışmaların, alternatif ürünlerin ortaya çıkması, küçük sanayi tesislerinin artırılmaması halinde bu toprak sistemi ve nüfus artışıyla göç devam edecektir. Çalışma alanımız Doğu Karadeniz Havzası; kıyıdan itibaren başlayıp yoğunluk kazanan, sarp araziler, yüksek tepelik alanlar, dar ve derin araziler, çok yüksek eğimli arazi şartlarının bulunduğu bir sahadır. Çok mahdut, dar ve birbirinden ayrı parçalar halinde, nisbeten az eğimli tarım toprakları ve bu toprak parçaları arasını tümüyle kaplayan kesif bir bitki örtüsü, ulaşım güçlükleri, halkın dağınık toprak parçalarına gidip gelmesini zorlaştır makta, toprakların miras yoluyla daha küçük parçalara ayrılması bu defa dağınık yerleşme yi zorunlu kılmaktadır. Toprakların az olması yanında, tarım yapılamayacak çok eğimli araziler, yoğun bitki örtüsü, birbiri peşisıra takip eden çok sık bir akarsu ve vadi şebekesi yerleşmelerin, bir mahalleye bağlı birkaç ev ile diğer evlerin arasına girmekte, sonuçta arazinin hemen bütününe gökteki yıldızlar misali yayılmış bir yerleşme dokusunu ortaya çıkarmıştır. Baltacı ve Solaklı Deresi havzalarında yerleşmeler; vakî, heyelan, akarsu taşkınları, korunmaya müsait olmaması gibi nedenlerle vadi tabanlarından kaçırılmış, ancak doğal ulaşım hattı olan vadiye uzak olmayan, daha ziyade tarıma müsait yamaç, sırt ve tepelerde yayılmış durumdadır. Yerleşmelerin vadi tabanlarını tercih etmemesinde, korunma ihtiyacı yanında yamaç, sırt ve tepelere oranla bu alanlarda nemliliğin yüksekliği ve sağlık şartlarının elverişli olmaması gelmektedir. Kıyı ile iç kısımlar arasındaki ekonomik faaliyet farklılığının arazideki nüfus dağılışı- 143na etkisiyle kıyıda çok kesif bir nüfusun toplanması ve daimî kır (köy) meskenlerinin, iç kısımlara doğru azalan köyler yerine hayvancılık veya ziraat amaçlı geçici kır yerleşmeleri olan mezraa, yazlık yayla yerleşmeleri ortaya çıkmaktadır. Daimî yerleşmelerin % 95'i 0-1000 m.ler arasında yer alır. Diğerleri önceden yayla, oba, mezraa konumundaki geçici yerleşmeleri iken nüfus artışı sonucu oluşan köylerdir (Yaylaönü, Şekersu, Dağönü). Sahamızda yerleşme tipi yavaş yavaş toplu yerleşmeye doğru değişime uğramakta dır. Özellikle alanımızda 1950 yıllarında başlayan iç ve dış göç, gurbetçiler 1970 yıllarından sonra çayın ekonomik gücü artırıcı etkisi ve halkın gelir seviyesinin yükselmesiyle iskân hareketleri hızlanmıştır. Buna bir de tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanması eklenince artık her küçük toprak parçası üzerinde yeni meskenlerin kurulması zorunluluğu ortaya çık makta, eski meskenlerin arasındaki mesafeler kapanıp, fiziksel olarak toplu yerleşmelere doğru gidilmektedir. Mezraalar alanımızda çiftçi aileleri için yayla ile köy arasında bir konaklama, bir ara yerleşme yeri özelliği taşıdığı gibi aynı zamanda hayvanların bakımı ve beslenmesi, ailelerin gıda ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir görev üstlenmiş yerleşmelerdir. Sahamızda mezraaların yayılışına baktığımızda Solaklı Havzası'nda çok daha fazla olduğunu, oysa Baltacı Havzası'nda daha az olduğunu görmekteyiz. Baltacı ve Solaklı Deresi havzaları ülkemizde yayla yerleşmelerinin çok yoğun olduğu bir yöredir. Yayla yerleşmeleri alanımızda 1.700 metrelerden başlamakta, 2.000 ve 2.200 metrelerde en yoğun alanına ulaşmakta, 2400 m.de sona ermektedir. Alanımız yaylaları; yazın serin iklimi yanında sislerin fazla olduğu, çisenti şeklindeki yağışların bol olduğu bir alandır. Yayla yerleşme, sayı bakımından Solaklı Havzası güneyinde 37, Baltacı Havzası güneyinde 24'tür. Bunun haricinde eskiden yayla iken köy haline dönüşmüş veya yaylalara yakın mesafede köylerde bulunmaktadır. Örnek; Dağönü, Sarmaşık, Göksel, Çayıroba, Şekersu, Derindere, Arpaözü, Demirkapı gibi. Baltacı ve Solaklı Deresi havzalarında yaylalara çıkışlar haziran ayının ilk haftasına tekabül eder. Solaklı vadisinde mezraaların fazla olması, önceden mezraalara çıkmayı sağlarken, Baltacı vadisinde mezraa sayısının az olması nedeniyle genellikle doğrudan yaylalara çıkılır. Yaylalardan inişler hava şartlarına bağlı olmakla beraber, genellikle eylül ayının so- 144nuna doğru başlar. Yaylacılık faaliyetleri halkın sosyal bağlarını sağlamlaştırır, ekonomik ilişkilerin ve alışverişlerin artmasına zemin hazırlar. Çalışma alanımızdaki yaylaların bir kısmında son yıllarda önemli bir değişim yaşanmaktadır. O da rekreasyon ve turizm amaçlı yaylacılığın gelişmesidir. Ulaşım şartlarının daha fazla geliştiği Solaklı Havzası'ndaki yaylaların bazıları buna aday yaylalardır. Bunlar arasında en fazla tanınmış olanı Sultan Murat Yaylası'dır. Çay ziraatinde ürün toplama döneminin mayıs ile ekim aylan arasındaki 6 aylık bir döneme yayılması, aynı dönemde yapılabilecek yaylacılık faaliyeti ile bu ziraat ürünü arasında tercih yapmayı ve sonuçta çay ziraatinin çok ekonomik olması nedeniyle yaylacılığın gözden çıkarılabilmesine zemin hazırlamıştır. Günümüzde yaylacılığın istenilen oranda gelişememesinin nedenleri arasında ulaşım koşullarının yetersizliği önem taşımaktadır. Yazlıklar 15-20 meskenden oluşan, küçük iskân çekirdekleridir. Alanımızdaki yazlıkların sayısı 14 tanedir. Yazlık yerleşmeleri alanımızda genellikle sırtlar üzerinde yayılmış, dağınık yerleşme karekterindedir. Yaklaşık 750 m. ile 1200 m.ler arasındaki yazlık yerleş meleri veya damlar, yayvan yapraklı ile iğne yapraklı orman kuşağının birlikte bulunduğu alanlarda yer alırlar. Etraflarının bütünüyle ormanla kaplı olması bu alanların orman tahribi yoluyla yazlık alanına dönüştürüldüğünü hissettirmektedirler. Yazlık yerleşmelerinde hakim faaliyet ziraattir. Ancak hayvancılık da önem taşımak tadır. Yazlıklarda her ailenin toprağı bellidir ve genellikle etrafı tahtadan çitlerle çevrilmiştir. Yazlıklara çıkış zamanı mezraalarda olduğu gibi mayıs ayının başlarıdır. Of, çalışma alanımızda fonksiyonları, konumu, etki alanı, nüfusu ve mesken yoğunluğu itibarıyla şehirsel özelliğiyle ağırlığını hissettiren tek merkezdir. Şüphesiz alanımızın iki önemli havzası olan Baltacı ve Solaklı Deresi'nin birbirine en fazla yaklaştığı kıyı kesimin de, ikisinin arasında merkezi bir noktada bulunması önemini artırmıştır. Çaykara, daha sonra Hayrat ve Dernekpazarı şehirsel platformda gelişme gösteren diğer merkezlerdir. Of dışında saydığımız merkezlerin il merkezine çok uzak olmaları, bunun yanında Of şehrinin hızlı gelişimi, konum itibarıyla çok elverişli olması, sanayi, ticaret ve nüfus itibarıyla henüz yeterli olmasa da gelecekte il merkezi olması sonucunu doğurabilecektir. Alanımızda yerleşmelerde meskenler değişime uğramakta, ahşap, taş veya her ikisi karışık inşaa edilmiş meskenler yerini briket, tuğla veya betonarme evlere bırakmaktadır. Gelişen ulaşım şartları, yükselen betonarme seviye, bu değişimi hızlandırmaktadır. Bir kısmı tamamen şehir mimarisine göre kurulan mesken veya binaların iç mimarileri aynı değildir. Çoğu eski planlara sadık kalınacak şekilde, tabanları daha ziyade döşeme tahta ola- 145rak yapılmakta, sağlık şartları dikkatten uzak tutulmamaktadır. Çalışma alanımızda eskiden dolma usulüyle yapılmış fakat ihtiyaç olmadığından üst katları doldurulmamış evlerde dış duvarlardaki boşluklar bu defa çimentolu harç ile kapatıl makta, içten sıvatılıp faaliyete geçirilmektedir. Ülkemizin en kesif orman sahasına sahip alanımızda bile meskenler tamamen tek yapı malzemesinden oluşmamaktadır. Alanımızda taş ve ahşap malzeme de birbirine tamamlayacak şekilde yer almaktadır. Alanımızdaki meskenlerin bir özelliği de hızlı bir şekil de değişime uğramalarıdır. Bu o kadar hızlı cereyan etmektedir ki bazan bir meskenin alt bölümü tuğla, bir kısmı briket, diğer kısmı taşdan örülmüş vaziyette olabilmektedir. Çalışma alanımızda yaylalar sahası hariç meskenlerin üzeri ekseriyetle kiremitle örtülüdür. Eski kire mit ocaklarının sayısının azalmasıyla alanımızda modern kiremit yayılmış vaziyettedir. Yeni yapılan binaların çatıları bu kiremitle örtüldüğü gibi eski meskenlerde kırılan kiremitlerin yerine yeni tip kiremit konulmaktadır. Yaylalardaki hartama örtü malzemesi gün geçtikçe öne mini kaybetmektedir. 1940'lardan sonra hartamaya alternatif olarak önce teneke, 1960'dan sonra oluklu saç, örtü malzemesi olarak kullanılmaya başlamıştır. Güneşlenme şartları ve rüzgârlardan etkilenme durumu dikkate alınarak meskenlerin çoğunun ön cephesi güney ve doğuya bakmaktadır. Hakim soğuk rüzgâr doğrultusunun alanımızda NW ve N yönlü olması evlerin ön cephelerinin bu yönlere açılmasını büyük bir oranda engellemiştir. Meskenlerin yamaçta yer alması yanında, yağış ve nemliliğin yüksek olması evlerin temelinin taştan yapılmasına sebebiyet vermektedir. Ahşap dolma usülde inşaa edilmiş, ekonomik seviyesi yüksek ailelere ait ev planlarında alt ve üst katlar normal kat olarak hazırlanıp çok sayıda odadan oluşan, kompleks bir yapı gösterir. Çalışma alanımızda kıyıya yakın kesimlerde çok yoğun bir çay ziraati, aynı kuşakta daha az olmakla birlikte fındık ve hemen hemen kıyıdan 1200 m. yükseltiye kadar geçmiş ten günümüze kadar devamlı yoğun bir şekilde yetiştirilen mısır, yerleşmenin dağılışı olduğu kadar, meskenlerin karekterlerini, fonksiyon ve eklentilerini de etkilemiş vaziyettedir. Seranderler, alanımızda mısır, fındık, ceviz, fasulye, elma gibi tarım ürünlerinin çok ideal şekilde nem ve zararlılardan korunabildiği coğrafi çevre şartlarına ve ekonomik faaliyetlere son derece uyumlu mesken eklentileridir. Çalışma alanımızda özellikle 0-600 m.ye kadarki bölümlerde seranderler büyük ölçüde önemini kaybetmiştir. Nedeni arazide mono- kültür ziraî ürün halinde, mısıra yer vermeyecek şekilde yayılmış çay ziraatidir. Ancak 600 146m.den itibaren 800-1200 m.lere kadar seranderler önemini muhafaza etmektedir. Çalışma alanımızda evlerin genellikle alt katları ahır olarak kullanılmaktadır. Hayvancılığa bağlı en önemli eklenti "dam'lardır. Baltacı ve Solaklı havzasının 0-600-800 metrelere kadar olan köy yerleşmelerinde hemen hemen her evin bir damı mevcuttur. Mezraa yerleşmelerinde ve yazlık yerleşmelerinde evlerin alt kısımları veya çatı katları ot deposu olarak kullanılabilmektedir. Yeni meskenlerin çay ziraati kuşağında artık,ahır ve dam bölümleri çok nadir olarak bulunmaktadır. Bunun yerine evlerin alt katları çay ambarı, kasaba merkezlerinde ise dükkan şeklinde hazırlanmaktadır. Günümüzde çay ziraatinin çok hızlı olarak gelişmesi, çiftçilerin şahıs ormanlarını tahrip etmek suretiyle evlerinden uzakta kurdukları çay bahçelerine gidiş-gelişlerini zorlaş tırmakta, geçici meskenlerin (mezero veya kaliflerin) inşaa edilmesini bir dereceye kadar zorunlu kılmaktadır. Bölgemizde kır ekonomisinin önemli yapılarından coğrafi çevre şartlarına son derece uygunluk gösteren su değirmenlerinin önemi, günümüzde kasabalardaki elektrikli değir men ve öğütücülerin yaygınlaşmasıyla önemini kaybetmektedir. Baltacı ve Solaklı Deresi havzalarında çay ziraatinin yerleşmelere en büyük katkılarından biri çay ambarlarıdır. Çay ambarları kısıtlı arazi şartları nedeniyle bazı merkezler de toprağın sahibine, yeni yapacağı evi için bir temel oluşturabilmekte, bazı aileler ambarın üst katını ev olarak inşaa etmektedirler. Baltacı ve Solaklı Deresi havzalarında kıyıdan başlayarak çok örgün ve yoğun bir akarsu ağı geniş düzlük ve ovalara yer vermeyecek şekilde birbiri ardınca devam eden dar ve derin vadiler, çok eğimli yamaç, sırt ve tepelik alanlar tarıma müsait arazilerin az ve sınırlı olmasını doğuran en önemli sebeplerdendir. Kıyıdan itibaren 700-800 metrelere kadar temel geçim kaynağı tarım, ikinci faaliyet hayvancılıktır. Kıyı kuşağında çok müsait iklim şartları, nisbeten az eğimli yamaçlar ve en önemlisi vadi tabanları tropikal iklim ürünlerinden çay, mutedil iklim kuşağının nadide ürünlerinden fındık, yaygın ürünlerinden mısır gibi temel ürünlerin yetiştirilebilmesini sağladığı gibi baklagillerden fasulye, meyvelerden elma, armut, incir, kiraz, erik az da olsa mandalina, üzüm, yumrulu bitkilerden özellikle patates, soğan, kabak, lahana, biber, ıspanak hatta domates gibi sebzelerin yetişmesine imkân vermektedir. İç kısımlara, 700-800 m. yukarlara çıkıldıkça çay ve fındık alanları yerini tamamen mısıra bırakmakta, bu kuşakta mısır çok yoğun olarak bazen ticari önem taşımaktadır. Yük sek köylerin veya iç kısımların, Solaklı Havzası'ndan Dernekpazarı güneyine doğru, başlıca 147geçim kaynağı hayvancılıktır. Çalışma alanımızda yaylacılığın eski önemini yitirmesinin sebepleri arasında ekonomik seviyenin yükselmesi, ulaşım şartları ve yüksek derecede göçler sayılabilir. Çalışma alanımızda ziraatin diğer önemli özellikleri arasında yereyin vadilerle derin bir şekilde yarılmış olması, dağlık ve engebeli sahaların fazlalığı, bitki örtüsünün yoğunluğu nedeniyle ekim ve dikime sahip toprakların az oluşu belirtilebilir. Bu durum ekonomik değeri yüksek çay kuşağında her ne pahasına olursa olsun yüksek eğimli yamaçlardaki ormanların tahrip edilerek çay bahçesi haline dönüştürülmesine neden olmaktadır. Alanımızda bu katta kesafet arzeden kızılağaç, kestane ormanları bu suretle çay bahçelerine dönüştürülmekte, ormanlık araziler içerisinde çaylık alanlar adacıklar şeklinde görülmektedir. Çok dağlık ve sarp arazilerin bulunduğu sahamızda tarımda makina kullanımı mümkün değildir. Hatta arazilerde karasaban kullanımı çok sınırlı taban arazileri hariç mümkün değildir. Sonuç olarak toprakları işlemek için çapa, kazma ve iki dişli bel denilen alet yardı mı ve insan gücünden yararlanılmaktadır. Emek yoğun bir şekilde yapılan ziraatte çok küçük bir toprak parçası bile boş bırakılmamakta, her santimetre karesi değerlendirilmektedir. Baltacı ve Solaklı Deresi havzalarının aşağı bölümlerinde önceden monokültür halindeki mısır ziraatinin yerini çay ziraatine bırakması, toprak erozyonunun büyük ölçüde azalmasına neden olmuştur. Çay bitkisi ağaççık şeklinde olduğundan kökleri vasıtasıyla toprağı tutmakta, devamlı işleme gerektirmediğinden erozyona engel olmaktadır. Bu açıdan bakılırsa çay ziraatinin alanımızdaki topraklarda erozyon ve heyelanı engellemesi noktasın da bir sigorta olduğunu ifade etmek doğru bir tespit olmaktadır. Baltacı Deresi Havzası'nın çay ziraati dışındaki yüksek eğimli arazilerinde erozyonun şiddetini görmek son derece kolaydır. Gerçekten de bu arazilerde kayaların profilleri o kadar bozulmuştur ki, tarlaların aşağı bölümleri kütleler halinde heyelana uğramaktadır. Kısa zamanda gerekli önlemler alınmazsa korkarız ki çok büyük heyelanlar, önü alınamaz biçimde devam edecektir. Halkın erozyon ve heyelanla mücadele noktasında bilgilendirilmesi, çay veya fındık yetiştirilebilen, fakat günümüzde mısır ziraatine tahsis edilmiş eğimli arazilerin çay veya fındık bahçesi haline dönüştürülmesi gerektiği ifade edilmelidir. Başka bir önlem olarak; eğimli arazilerde ne kadar alan kaybına sebep olursa olsun mutlaka tara- çalama usûlü ziraatin yapılması, fakat bu arada devletin bölge insanını kalkındıracak yeni proje ve iş sahaları açması gerekmektedir. Bölgemizdeki 19.331 hektarlık tarım topraklarının 14.804 hektarlık bölümü günü- 148müzde çay ziraatine tahsis edilmiştir. Çay ziraatinin çalışma alanımızda çevre, tarım, ekenomik faaliyetler, sosyolojik ve demografik özelliklerin değişmesi üzerinde etkileri söz konu sudur. Alanımızdaki çay tarımının ; üretim yapısını değiştirici, çiftçi ailelerin hayat standartlarını yükseltici, gelir ve istihdam yaratıcı, yapılaşma ve göç hareketlerini etkileyici, kültür ve eğitim seviyesini etkileyici özellikleri vardır. İlk olarak çay ziraati önceki mısır ziraatinin alanlarını işgal etmesi bakımından toprakların bütün yıl yeşil bir çalı örtüsüyle kaplanmasına zemin hazırlamıştır. Çay bitkisi, çiftçiye sunduğu ekonomik gelir sayesinde en çok tutulan ürün olmuş, mısır ziraat alanlarından başka; süratle, sınırlı da olsa kullanılan mera alanlarını hatta optimum koşulları yakalayamayan fındık bahçelerinin bir kısmını işgal etmeye başlamış, fındık bahçeleri süratle çay bahçesi haline dönüştürülmüştür. Ekonomik seviyenin eskiye oranla yükselmesi iletişim araçlarının, dayanıklı tüketim mallarının (Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon vs.), otomobil sayısının sürekli artmasına neden olmuştur. Şüphesiz bu, sadece çay ziraatının değil aynı zamanda ailelerin gurbetçi olmaları nedeniyle sağladıkları ek gelirin de doğal bir sonucudur. Çay ziraatının gelişmesiyle önceki, çoğu ahşap malzemeden oluşan eski usül evlerin yerlerine modern betonarme meskenler inşaa edilmektedir. Veya müstakil yeni bina yapamayan aileler mevcut evlerine eklentiler yapmak, modernize etmek suretiyle ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Sonuç olarak; alanımızda 1950'li yıllardan sonra ziraat faaliyetlerinde meydana gelen hızlı değişim; ülkemiz ve alanımızda gelişme gösteren ulaşım ve endüstri faaliyetleri, birinci derecede ekonomiye yansımış, bu durum meskenlerin hızla şekil ve niteliklerinin, eklentilerinin ve fonksiyonlarının değişmesine neden olmuştur. Kırsal bölgedeki yüksek nüfus artışı tarım topraklarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılıp ekonomik olmaktan çıkmasına zemin hazırlamış ve hızlı göçü doğurmuştur. Bunun yanında alternatif ziraî ürün çay ile göç, belli bir ölçüde durduysa da kısa bir süre sonra tekrardan parçalanan ziraat toprakları çiftçilerin yeni hayat sahaları ve iş alanları aramasına neden olmuştur ve olmaktadır. Alçak alanlarda çayın sağladığı ekonomik imkânlar, hayvancılık ve yaylacılık faaliyetlerinin büyük ölçüde önemini kaybetmesine, diğer yandan meskenlerin eklentilerinin değişime uğramasına neden olmuştur. Sosyal ve ekonomik seviyenin yükselmesi alanımızda şehirleşmenin, ulaşımın, ticaret ve kültürel faaliyetlerin gözle görülür bir şekilde gelişmesine zemin hazırlamıştır. 149
Özet (Çeviri)
Özet çevirisi mevcut değil.
Benzer Tezler
- Aksaray Ovası'nın beşeri ve ekonomik coğrafyası
The Human and economical geography of Aksaray plain
KENAN ARIBAŞ
Doktora
Türkçe
2002
CoğrafyaAtatürk ÜniversitesiOrtaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HAYATİ DOĞANAY
- Isparta ovasının ziraat coğrafyası
Agricultural geography of İsparta plain
ERDAL KOÇER
Yüksek Lisans
Türkçe
2013
Coğrafyaİstanbul ÜniversitesiCoğrafya Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. MUZAFFER BAKIRCI
- Türkiye-Suriye sınırı boylarındaki köy yerleşmelerinin başlıca sorunları: Asmacık köyü örneği
Başlık çevirisi yok
ÖKKEŞ KESİCİ
- Adana iline içgöçün sosyo-ekonomik analizi: Anadolu mahallesi örneği
Socio-economic analysis of internal migration to Adana: Example of Anadolu neighbourhood
ÇAĞLA DERYA DENİZ
Yüksek Lisans
Türkçe
2021
ZiraatÇukurova ÜniversitesiTarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. MÜGE DAVRAN