Family conflicts in the plays of Eugene O'Neill, Sam Shepard and Harold Pinter
Eugene O'Neill, Sam Shepard ve Harold Pinter'ın oyunlarındaki aile içi çatışmalar
- Tez No: 699277
- Danışmanlar: PROF. DR. FERMA LEKESİZALIN
- Tez Türü: Doktora
- Konular: İngiliz Dili ve Edebiyatı, English Language and Literature
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2021
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Aydın Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: İngiliz Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 237
Özet
Bu çalışma, Eugene O'Neill'in Long Day's Journey into Night, Sam Shepard'ın Curse of the Starving Class ve Harold Pinter'ın The Homecoming adlı oyunlarındaki agresif ve istismarcı tavırlar üzerine yoğunlaşarak, yirminci yüzyıl oyunlarındaki aile dinamiğinin temelinde yatan gerçeklere ışık tutmayı, ve bu şekilde, Amerikan tiyatrosu ve İngiliz tiyatrosu arasında bir köprü kurmayı amaçlamaktadır. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcını takip eden dönemde yazılmış olan bu üç oyun, hem ahengi bozulmuş aile bağlarını göstermeleri açısından odaklanılması gereken en belirleyici örnekler arasında yer almaktadır, hem de etkileri ve yankıları tüm dünyada gözlemlenen ve hissedilen bir savaşın yansımalarını ve olası, potansiyel, olumsuz sonuçlarını gözler önüne seren eserler içerisindedir. Kendilerini içten içe paramparça eden ailelerin kısır görüntüsü bu tezin özünü oluşturacaktır. Aile fertleri güç ve kontrolü ele geçirebilmek için, sonu gelmeyen bir savaşa tutulmuşlardır; ancak, yaşamakta oldukları dünya, birinin bir diğerini, birtakım aldatıcı stratejiler ve taktikler kullanarak acımasızca kandırdığı Makyavelci bir dünya değildir. Talihsiz bir şekilde, aileler olması gerektiği gibi işleyememektedirler; ve, izleyici karşısındaki aile fertleri barış ve uyum sağlayabilme konusunda yetkin değillerdir. Oyunlarda, 'ideal bir kişi', 'kim ve nasıl bir insan olunması gerektiğini gösteren bir örnek' bulunmadığı hallerde, durum daha da ciddi bir hale bürünür. Aileyle ilgili fikirleri sosyoloji tarihinde bir dönüm noktası oluşturan Émile Durkheim, aile kurumunu en önemli sosyal kurumlardan biri olarak değerlendirmiştir; ve, ideal aile resminden sapmaları ortaya çıkarırken bu gerçekten yola çıkılacaktır, çünkü oyunlardaki eylemler ve toplumun 'kabul edilebilir' olarak tanımladığı eylemler taban tabana bir zıtlık teşkil etmektedirler. Oyunlardaki aileler – hayat veren, besleyen, teskin eden, koruyucu kollayıcı, yıkıcı, işlevini yitirmiş, ancak tüm bunlara karşın, gerekli ve terkedilmesi mümkün olmayan – paradoksal birliklerdir. İçinde bulunulan ortamı en belirgin şekilde sergileyebilmek gayesiyle, çalışmanın odak noktasını oluşturan dönemin belirleyici özellikleri ön plana çıkarılacaktır; ve, ailelerin – gerginlik, ait olmama duygusu, kendini kandırma, içgüdüsel tetikleyiciler, kişisel ve kişiler arası ikilemler, engeller, takıntılar, duygusal yıkım, parçalanmış ve bozuk benlikler, ebeveyn ihmali ve yetersizliği, zararlı ve narsist fertler, nesillerden nesillere aktarılan kalıtlar döngüsü, gerçekten kaçma arzusu, işlevini yitirmiş bir kurum travmasının üstesinden gelebilmek için sarfedilen sonsuz ve umutsuz çaba, şiddet ve geri dönüşü mümkün olmayan noktası, hoş olmayan gerçeklerin uluorta açıklanması, tepetaklak olan etik değerler, maddi zorluklar, gerçek dünyaya ayak uydurmadaki 'boşuna' gayret, sonu gelmeyen varoluşsal sorular sualler, kötü anlamı bir şekilde kamufle edilmeye çalışılmış sözler, hayatın hemen hemen her alanında erkeğin baskın sayılması, ve karşı cins olan kadının kendine özgü karşı koyması ve kendini ifade etmesi gibi – ortak özellikleri tüm önemli detaylarıyla tartışılacaktır. Karakterin davranışlarının arkasında yatan nedenleri irdeleme aşamasında, savaş-öncesi ve savaş-sonrası dönemler arasındaki ayırıcı çizgi, dikkat çekilmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda, aile ilişkilerini aydınlığa kavuşturabilmek için, rahatsız edici davranışlar – ve, bazı konu geçişlerinde, tekrarlanan sözler – özellikle vurgulanacaktır. Bir var oluş hali olarak sorun teşkil eden şey, sosyal yaşamın temelini oluşturan, başka bireylerin huzurunda olma, başka insanlarla bir arada olma durumunun kendisinden başka bir şey değildir. Esaretten ve hiçlik duygusundan kaçınarak, bir kimlik edinme çabasında olan, kör talihli oldukları aşikâr olan karakterler, bilinçlerinin adeta felç olduğu varoluşsal cehennemde ilerleyememektedirler. Bu bağlamda, Jean Paul Sartre'ın, bir bireyin kendini diğer bir bilincin perspektifinden görmek zorunda bırakılmasının bakış ve daimi ontolojik çabası hakkındaki fikirleri, absurd tiyatonın öncüsü olan Huis Clos (No Exit) adlı eseri, ve ünlü“Cehennem, diğer insanlardır!”sözünün kaynağı, oyunlardaki ilişkileri açıklarken, bir başka çıkış noktası oluşturmaktadır. Cehennemin tamamen transandantal olan hali, bir kişinin diğer bir kişinin işkencecisi olmasına işaret etmektedir; ve, ölümün eşiğinde olma duygusu, ve ölümün mümkün hale getirdiği düşünce, geçmişe bakış, bir insanın kendi hayatının mutlak inceleme nesnesine dönüştüğü süreci dile getirmektedir. Aile içi huzursuzluğun nedenlerine bir bütün olarak yaklaşılırken, ayrıca – problemli ilişkilerin, büyük ölçüde, insan zihninin işleyişinin ortaya çıkardığı sonuçlar olmaları dolayısıyla – psikanalitik teori ve bu teorinin yapı taşları kullanılacaktır. Ailelerin kendilerine özgü profilleriyle başlamak, ve muhtemel aklî yansımaları ve etkileri irdeleyerek ilerlemek suretiyle, ve Avusturya'lı nörolog Sigmund Freud'un, oldukça yaygın olarak bilinen, bilinçaltıyla ilgili fikrine başvurmak suretiyle, ailelerin psikolojik dramalarının altı çizilecektir. İlk bakışta kendini belli eden tutarsızlık, belli bir noktaya kadar, bilinçaltında baskılanan duyguların kaçınılmaz sonucudur. Id, ego ve süperego arasındaki çatışmalar, kateksis ve anti-kateksis arasındaki zihnî savaş, Oedipus kompleksinin ve Elektra kompleksinin izleri, ve – bir dinlenme, bir boşluk arayışında olan, varoluşun antinomilerinden, karşıtlıklarından, nihai kurtuluşu amaçlayan, varoluş döngüsünden eylemsizlik durumuna geçme halini hedef edinen – Nirvana ilkesiyle bağlantılı olan uç noktadaki durumlar aile ilişkileri çerçevesinde açıklanacaktır. Oyunlarda resmi çizilen atmosferler açık seçik bir biçimde etik olmayan ve eve ait olmayan özellikler gösterdikleri için, analiz boyunca, en büyük psikolojik vurgu – Freud'un Jenseits des Lust-Prinzips (Beyond the Pleasure Principle) isimli eserinin süzgecinden geçirilmek suretiyle – manevralar üzerinde olacaktır. Büyük ilmî eserlerinin Freud'un çalışmalarının bir nevi uzantısı ve yeniden yorumlaması olması nedeniyle, ve çapraşık aile ilişkilerine ışık tutabilmeleri nedeniyle, bazı diğer psikanalistlerin fikirlerine de yer verilecektir. Ve dolayısıyla, belli safhalarda, Carl Gustav Jung'un teorisi, Jacques Lacan'ın ataerkilliğin üstünlüğü konusuyla alakalı düşünceleri, ve, çoğunluğu Fransız olan, psikanaliz eğilimli feministlerin düşünceleri kullanılacaktır. Seçilmiş olan oyunların tamamı, bilinçdışı aklın iç faaliyetleriyle ilgili özellikleri olması nedeniyle, tiyatro seyircisinin gözleri önüne hatırı sayılır bir psikolojik portre sergilemektedir; ve, bu da savaş-ilintili konuların aile yaşam alanına nasıl transfer edildiğini muhakeme etmek için yeterince geçerli bir sebeptir. Her küçük toplum, doğası gereği, onu çevreleyen çok daha büyük olan sistemin özelliklerini taşıması nedeniyle, incelenen ailelerin dinamiği, bütünün dinamiği – ve dolayısıyla, 20. yüzyıl aile kurumunun genel portresi – hakkında bilgi verecektir. İnsanın bir mini-evren, diğer bir deyişle, büyük evrenin minyatür bir yansıması olmasından ötürü, bireylerin detaylı araştırılması daha genel olan, kainat, hakkında fikir verecektir.
Özet (Çeviri)
This study aims at clarifying the nature of the family dynamics in the 20th century drama, by focusing on the aggressive and abusive attitudes in Eugene O'Neill's Long Day's Journey into Night, Sam Shepard's Curse of the Starving Class, and Harold Pinter's The Homecoming. And, by this way, it aims at building a bridge between American theatre and British theatre. All three plays, which are written in the period following the onset of World War II, are not only among the most representative examples to concentrate on when illustrating the unharmonious state of the familial bonds, but also among the ones which show the reflections and the probable, potential, consequences of a battle, the effects and echoes of which can be seen and sensed all over the globe. At the heart of the thesis will be the wasteland image of the families which tear themselves apart from the inside. The family members are entangled in a seemingly endless struggle for power and control; however, theirs is not a Machiavellian world where one pitilessly deceives the other, following a series of dishonest strategies and tactics. In an unfortunate sort of way, the families are unable to function the way they are supposed to; and, the family members to whom the audience is introduced lack the ability to attain peace and harmony. Alps on alps arise when one can find no single character who might be referred to as 'an example of who and what individuals should all aspire to be'. Émile Durkheim, whose ideas on family marked a turning point in the history of sociology, viewed the family as one of the most important social institutions; and, it is this fact which will initially be used to bring out the diversions from the ideal family picture, since the actions stand in stark contrast to what is referred to as acceptable. The families in the plays are paradoxical unions, life-giving, nurturing, consoling, protective, destructive, inoperative, but above all necessary, inescapable. With the sole intention of being able to set the scene, the defining characteristics of the era in question will be brought to the forefront; and, the common features of the families – such as tension, dispossession, self-deception, instinctive impulses, personal and interpersonal dilemmas, obstacles, obsessions, emotional burnout, fragmented and disordered selves, parental neglect and ineffectiveness, toxic and narcissistic members, the cycle of intergenerational transmission and legacies, the desire to escape from reality, the endless and hopeless effort to overcome the trauma of a non-functioning unit, violence and the point of no return, the revelation of unpleasant truths, the ethical values which turn upside down, the financial difficulties, the 'in vain' struggle for adaptation to the world around, the seemingly never-ending questions of existence, the sugar-coated announcements, the 'supposed' dominance of men in almost every sphere, and the 'sui generis' counterattack, self-assertion, of the female sex – will be discussed in all their fundamental details. The dividing line between the pre-war period and the post-war period deserves considerable attention while illuminating the possible reasons behind the deeds of the characters. In this context, to shed new light on the family relationships, the distracting behaviours – and, at certain parts of transition, repetitive utterances – will specifically be highlighted. Being in the presence of others, being with other human beings, which is the actual basis of social life, is what becomes problematic as an existentiale. The apparently damned characters, who struggle to acquire an identity by avoiding victimization and nothingness, are not able to move forward in the existential hell of self-conscious paralysis. In this context, Jean-Paul Sartre's ideas about the look and the perpetual ontological struggle of being caused to see oneself as an object from the view of another consciousness, and his Huis Clos (No Exit) – the predecessor of the theatre of the absurd, and the source of his famous quotation“Hell is – other people!”– constitute another point of departure for the explanation of the relationships in the plays. The utterly transcendental situation of hell hints at the picture where one becomes the other's torturer; and, the feeling of being on the threshold of death, and the thought, retrospection, that death makes possible gives expression to the particular process whereby one's own life becomes an absolute object of examination. While approaching the whole matter of the causes of the domestic unrest, the psychoanalytic theory and its building blocks will also be used, as the problematic relationships are mainly the by-products of the functioning of the human psyche. By starting with the individual profiles of the families, and by proceeding with the excavation of the possible psychic reflections and influences, and by resorting to Sigmund Freud's, the Austrian neurologist's, belle vue, his distinct view, of the unconscious, the psychological drama of the families will be underlined. The inconsistency, which is visible at first sight, is, up to an extent, an inescapable outcome of what is repressed in the unconscious. The conflicts between the id, the ego, and the superego, the psychic war between the cathexes and the anti-cathexes, the traces of the Oedipus complex and the Electra complex, and the extreme cases closely connected with the 'Nirvana principle' – which seeks rest, vacuity, and an ultimate release from the antinomies, contradictions, of existence, from the cycle of existence into a state of non-activity – will be explained within the framework of family relationships. Since the atmospheres depicted in the plays, quite explicitly, display unethical and unhomely characteristics, during the course of analysis, the utmost psychological emphasis will be laid on the manoeuvres as filtered through Freud's work which is entitled Jenseits des Lust-Prinzips (Beyond the Pleasure Principle). Since the monumental treatises of some other psychoanalysts are like extensions and reinterpretations of the work of Freud, and since they can shed light on the diversity of the family relationships, they will also be given place. And therefore, at particular phases, Carl Gustav Jung's theory, Jacques Lacan's views on the superiority of patriarchy, and the psychoanalytically-oriented views of the, mostly French, feminists will be used. Owing to the fact that the chosen plays all involve aspects concerning the inner workings of the unconscious mind, they lay a profound psychological portrait before the eyes of the audience; and, this makes it a valid enough reason to consider how war-related issues are transferred into the domestic environment. As any small society inherently has the same characteristics as the much larger system encircling it, the dynamics of the families under scrutiny will tell something about the dynamics of all, and thus, about the general portrait of the 20th century familial institution. As man is a microcosm – a reflection of the great cosmos in miniature – the detailed study of the individuals will give ideas about the more general, the macrocosm.
Benzer Tezler
- Dysfunctional family life mess: An Analysis of Eugene o'Neill's Mourning Becomes Electra and Long Day's Journey into Night
İşlevsiz aile hayatı karışıklığı: Eugene o'Neill'ın Yasının Bir Analizi Elektra'ya ve Uzun Günden Geceye Yolculuğa Oluşuyor
ALI SAAD YAHYA
Yüksek Lisans
İngilizce
2024
Amerikan Kültürü ve Edebiyatıİstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesiİngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
YRD. DOÇ. DR. GÖKÇEN KARA
- Function of Greek Myths in Eugene O'neill's Mourning Becomes Electra and Desire Under the Elms
Eugene O'neil'in Elektra'ya Yas Yaraşır ve Karaağaçlar Altında Arzu deki Yunan Efsanelerinin işlevi
AYAT AL-MAJMAIE
Yüksek Lisans
İngilizce
2023
Amerikan Kültürü ve Edebiyatıİstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesiİngiliz Dili Eğitimi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. GÜNSELI SÖNMEZ İŞÇI
- Zaman içinde Beckett, Beckett'in zamanı
Beckett in time, Beckett's time
ÖZER BİLGİÇ
Yüksek Lisans
Türkçe
2004
İngiliz Dili ve EdebiyatıYüzüncü Yıl Üniversitesiİngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. HASAN BOYNUKARA
- Gecekondulaşma ve çarpık kentleşme sorunsalının Türk tiyatrosundaki yansımaları
The reflections of slums and unplanned urbanization in Turkish theater
GİZEM TAŞTAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2019
Sahne ve Görüntü Sanatlarıİstanbul ÜniversitesiTiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. YAVUZ PEKMAN
- Kendini sabote etme imgeleri
Self sabotage images
DİLARA TURAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2019
Güzel SanatlarHacettepe ÜniversitesiResim Ana Sanat Dalı
PROF. DR. NECLA RÜZGAR KAYIRAN