Geri Dön

Spinoza ve Kant'ta teleoloji anlayışı bağlamında ahlak ve özgürlük

Spinoza and Kant's teleological reading of the ethics and freedom

  1. Tez No: 738262
  2. Yazar: NEŞE AKSOY
  3. Danışmanlar: PROF. DR. HASAN BÜLENT GÖZKAN
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Felsefe, Philosophy
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2022
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Felsefe Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 259

Özet

Spinoza ve Kant ontolojisi geleneksel metafiziğin başat temalarından olan teleolojiye ilişkin kesin bir eleştiri ortaya koymuşlardır. Spinoza Etika'sının Birinci Bölümü'nün Ek bölümünde teleolojiyi Ortaçağ teologlarının bir önyargısı olarak değerlendirir. Spinoza'ya göre, teleolojik bakış açısı doğanın nedenselliğinin tersine çevrilmesine ve Tanrı'yı antropomorfik bir zeminde görmeye neden olduğu için oldukça yanılgılıdır. Aynı zamanda Spinoza teleolojik doğa algısının şeylerin insan için, insanın da Tanrı'ya tapınmak üzere yaratıldığını öngördüğünden araçsalcı bir bakış açısını ortaya çıkardığını tartışır. Spinoza'nın tüm ontolojisi doğanın son nedenler etrafında açıklanmasına karşı bir teori olarak ortaya çıkmıştır. Bu minvalde Jonathan Bennett, John Carriero ve Gilles Deleuze gibi Spinoza yorumcuları Spinoza etiğinin de yararcı, sübjektivist ve anti-teleolojik bir zeminde şekillendiğini savunurlar. Bu çalışma ise, Edwin Curley, Don Garrett ve Martin Lin gibi Spinoza yorumcularına paralel olarak Spinoza etiğinde teleolojik bir yönün olduğunu savunacaktır. Bu perspektifin merkezinde, Spinoza'da insanın sonlu bir varlık olarak sonsuz ile kurduğu ilişkideki zorunlu bir yönelim fikri yatmaktadır. Zira Spinoza insanı etik olarak çabalayıcı (conative) bir varlık olarak tanımlayarak onu özsel bir çizgide okumaktan imtina etmiştir. Spinoza'ya göre, insan özü itibariyle dinamik olarak kendi varlığını korumaya (conatus) çabalar. Ancak bu çabalama edimi, bilinçsiz ve ereksiz bir faaliyet değildir esasen. Zira Spinoza'nın conatus ile upuygun fikirler arasında kurduğu zorunlu bağlantısallık insanın doğanın/Tanrının sonsuz bilgisini kavramaya yönelik bir çabasını içerir. Spinoza ahlaka ilişkin bu teleolojik yaklaşımı skolastikten gelen en yüksek iyi, kurtuluş, yetkinlik ve entelektüel sevgi kavramlarıyla da sürdürmüştür. Öyle ki Spinoza'ya göre, sonlu insan sonsuz tözün kavranışı çabası bağlamında en yüksek iyiye ulaşabilen, ve bu şekilde yetkinleşerek özgürleşebilen bir varlıktır. Bu anlamda Spinoza etiği özgürleşmeyi, insan doğasının upuygun fikirlere yönelik olarak sarf ettiği amaçlı çabaya dayandırmıştır. Ancak bu çaba aşkın bir Tanrı'ya yönelik bir çaba değil, içkin bir doğanın kavranışına yöneliktir. Bu minvalde, bu çalışma Spinoza etiğinde özgürleşme olgusunun içkin bir doğa/Tanrı anlayışına yönelim zemininde açığa çıkan teleolojik bir olgu olarak da okunabileceğini tartışacaktır. Kant ontolojisi geleneksel metafiziğin teleolojik yaklaşımına karşı eleştirel bir tutum sergiler. Kant teleolojinin doğaya objektif bir olgu olarak atfedilemeyeceğini ve onun ancak reflektif yargılar (sübjektif a priori) zemininde düşünülebileceğini savunmuştur. Kant'a göre, doğa mekanik bir yapı olmanın yanında canlılığı da içermesi bakımından teleolojik bir bakışla de görülebilir zira bu tür bir bakış, doğanın heterojenliğinin sistemli bir şekilde kavranmasını sağlar. Kant teleolojisinde yer edinen bu eleştirel bakış açısı, onun etiğine de yansır. Kant teorik ve pratik felsefe arasında yaptığı ayrım temelinde, insanın iradesinin veya istemesinin bir nesneyi fiilen belirlemesini esas aldığı ahlak teorisi bağlamında, ahlak yasasının onu koşulsuz bir tümlüğe ulaştıran en yüksek iyi (summum bonum) kavramını belirlediğini ortaya koyar. Bu bağlamda Kant, iyi ve kötünün ahlak yasasını belirleyen kendinde varlıklar olarak görmez de onların ahlak yasasının gerçekleştirilmesinin sonucunda tesis edildiğini düşünür. Bu bakımdan Kant etiği, başta salt ahlak yasasının biçimsel olarak belirlenmesini esas alan deontolojik bir etik teorisi olarak görülebilecekken, bütüncül olarak bakıldığında en yüksek iyi idesinin de devreye girdiği teleolojik bir etik anlayışıdır. Bu anlamda, Kant özgürlük temelinde açımlanan ahlak yasasına materyal kazandıran unsurun öznelerin objektif bir zeminde bir araya geldiği bir ahlaki dünya olarak en yüksek iyi idesi olduğunu tartışır. Ancak unutulmamalıdır ki Kant'ta en yüksek iyi ideali salt pratik bir ideadır. Yani en yüksek iyi olgusu, ahlakiliğin birincil bir koşulu değil, salt bir postülattır. Ancak bu idea, öte bir dünyaya ertelenebilir bir gerçeklik değil, bizatihi uzaysal ve zamansal olan dünyada açımlanacak bir idealdir. Benzer şekilde, Kant en yüksek iyi ideasının koşulsuz bir zemin olarak ruhun ölümsüzlüğü ve Tanrı idelerini de gerektirdiğini savunur. Ona göre, en yüksek iyinin sağlanması, yani ahlakiliğe paralel olarak mutluluğun orantılı bir biçimde sağlanması Tanrı'nın öznel bir zorunluluk çerçevesinde kabul edilmesini gerektirir. Bu bakımdan Kant ontolojisi teorik düzlemde Tanrı ve ölümsüzlük idelerinin nesnel gerçekliğini yadsısa da bu yolla esasında pratik bir bilgi olarak Tanrı ve ölümsüzlüğe yer açmıştır. Diğer bir deyişle, Kant bilginin sınırlarını çizerek rasyonel imana yer açmıştır. Bu anlamda, Kant'ın teorik felsefesine karşı olarak pratik felsefesi en yüksek iyi ideasını ve ona zemin oluşturan ölümsüzlük ve Tanrı idelerini postülat düzeyinde kabul etmeyi gerektirdiğinden teleolojik algının pratik ve höristik düzeyde sürdürüldüğünü gösterir. Bu bakımdan, bu tez çalışması, Spinoza ve Kant ontolojisinde Aristoteles ve Aquinas'tan beri gelen geleneksel teleolojinin reddine rağmen, pratik felsefeleri (ahlak teorileri) bağlamında içkinci ve sübjektivist bir tarzda teleolojik bakış açısının korunduğunu iddia edecektir. Spinoza etiğinin doğanın/Tanrının sezgisel bilgisi (üçüncü tür bilgi) zemininde açımlandığını ve insan doğasının sürekli bir çaba etrafında doğaya/Tanrı'ya yönelim zemininde varolarak kendisini özgürleştirebilen bir varlık olarak okuduğunu, Kant'ta ise ahlakiliğin birincil olarak ahlak yasasının normativitesine dayandırılsa da bütüncül bir okumayla en yüksek iyi idealinin ve buna bağlı olarak ölümsüzlük ve Tanrı idelerinin de devreye girdiği teleolojik bir süreç olarak ele alındığı tartışılacaktır. Bu bağlamda, Spinoza ve Kant etiğinin farklı ontolojik düzlemlerde de olsa, etiği ve özgürleşmeyi içkinci bir teleoloji anlayışı ile yorumlamaları bakımından ortak bir paydada bir araya geldikleri iddia edilecektir.

Özet (Çeviri)

Spinoza and Kant are usually thought to have anti-teleological outlooks. In the Appendix of the Book I of his Ethics, Spinoza famously argues that teleological models of explanation should be regarded as issuing from a prejudice of the medieval theologians, who understood reality in reference to final causes. However, Spinoza's ontology maintains that nature or God cannot be explained in terms of final causation. Spinoza holds that God is the efficient cause of itself and of all natural phenomena. He argues that teleology commits a fundamental fallacy when it turns the causality of nature upside down and interprets God as an anthropomorphic entity with a will. Based on this reading, Jonathan Bennett, John Carriero and Gilles Deleuze hold that Spinoza's ethical theory is entirely anti-teleological. This dissertation, however, sides with Edwin Curley, Don Garrett and Martin Lin in claiming that Spinoza's ethics has a significant teleological aspect. It primarily claims that Spinoza's ethical project aims to propose that the telos of human agent is to grasp the real nature of God through adequate ideas. By describing human agent as a conative being, Spinoza avoids committing to the idea that human agent has a substantial essence. Instead, he holds, human agent has a dynamic nature and progresses towards an adequate understanding of nature/God. So, this dissertation observes that in an ethical sense there is a teleological inclination in the Spinozistic human agent towards grasping the truth of nature/God. Similarly, Spinoza's conception of freedom (homo liber) is an ideal that can be achieved on an ethical basis. Spinoza proposes that freedom is achievable by increasing one's adequate understanding of nature/God. That is, Spinozistic freedom does not consist in a purposeless act but involves the goal of increasing one's conative power through act of knowing nature/God. Therefore, Spinozistic human agent is a purposive being oriented toward an immanent goal of knowing nature/God. Kant's transcendental philosophy interprets teleology in a critical sense. Kant observes that teleological judgements are not objectively valid of nature but reflective judgements (subjective a priori) that assign a purposiveness the living organisms. Kant contends that reflective teleology helps us to see the heterogeneity of nature under a systematic unity. Kant's critical view of teleology can also be found in his ethical theory. On the basis of his dichotomy between theoretical and practical reason, Kant suggests that practical reason determines the ultimate object of the moral law as an unconditional totality: the highest good (summum bonum). Kant also holds that the highest good provides the moral law with a content. In this sense, Kant's moral theory is not merely limited to the categorical imperative and its specific injunctions but it also offers the vision of a moral world of objective norms and values shared by humanity. Moreover, Kant claims that the real possibility of the highest good can only be grounded through the postulation of the immortality of the soul and the existence of God. He argues that the highest good is an eternal goal that can only be achieved as an object of hope that is grounded on the eternity of soul and God. In this way, Kant offers that teleology is a practical and heuristic principle that can guide and organize the ethical life of human agents. As a result, this dissertation shows that contrary to their theoretical standpoints, Spinoza and Kant do not entirely reject the teleological viewpoint in their ethical theories. Instead, they offer teleological ethical theories, understanding freedom as an achievable goal on an immanent ethical ground.

Benzer Tezler

  1. Aristoteles, Spinoza ve Kant'ta ekolojik praksis üzerine varlık bilimsel bir inceleme

    An ontological investigation concerning the possibility of ecological praxis in Aristotle, Spinoza and Kant

    SEVİNÇ TÜRKMEN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    FelsefeKocaeli Üniversitesi

    Felsefe Ana Bilim Dalı

    Y.DOÇ.DR. AYHAN ÇİTİL

  2. Hegel'in fenomenolojisinin bilgikuramsal temelleri

    Başlık çevirisi yok

    UFUK YALTIRAKLI

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    1987

    Felsefeİstanbul Üniversitesi

    Mantık Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ULUĞ NUTKU

  3. Kant'ın etik görüşünde özgürlük kavramının yeri

    The place of the concept of freedom in Kant's ethical wiew

    CEYHAN KURT

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2009

    FelsefeMersin Üniversitesi

    Felsefe Bölümü

    DOÇ. DR. TAŞKINER KETENCİ

  4. Özgürlük sorunu açısından Spinoza ve Kant'ın karşılaştırılması

    Comparison of Spinoza and Kant according to the question of freedom

    HÜSEYİN GÜNAL

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2007

    Felsefeİstanbul Bilgi Üniversitesi

    PROF. DR. CEMAL BÂLİ AKAL

  5. Modern siyaset felsefesinde askeri yapı

    Military structure in modern political philosophy

    SHOKRULLAH ATAİE

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2019

    FelsefeNecmettin Erbakan Üniversitesi

    Felsefe Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ERDAL BAYKAN