Heterogeneity of the factors affecting income inequality and poverty cross country analysis between 2003-2019
Gelir eşitsizliği ve yoksulluğu etkileyen faktörlerin heterojenliği2003'ten 2019'a ülkeler arası analiz
- Tez No: 808840
- Danışmanlar: DR. AYSUN AYGÜN
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Ekonometri, Ekonomi, Econometrics, Economics
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2022
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: İktisat Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 237
Özet
Yoksulluk ve eşitsizliği etkileyen faktörler uzun zamandır iktisadın konusudur. Bugüne kadar yapılmış çalışmalar hem teorik hem ampirik açıdan oldukça zengindir. Bütün bu çalışmalara rağmen, etkiler ve mekanizmalar ne tam anlamıyla anlaşılmış ne de hemfikir olunabilmiştir. Hemfikir olmaya en yaklaşılan başlıklarda dahi, ampirik çalışmalar çok farklı sonuçlar gösterebilmiş ve konu üzerindeki tartışmaların azalması mümkün olmamıştır. Bu çalışma, kullandığı model, yöntemler, ülkeler ve zaman aralığının seçiminin yanında özellikle heterojenlik analizi bakımından tartışmalara katkı sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada ele alınan heterojenlik boyutlarından birisi iş döngüsüdür. Literatürde iş döngüsü, eşitsizlik ve yoksulluğu etkileyen doğrudan bir faktör olarak ele alınmıştır. Eşitsizlik ve yoksulluğu etkileyen faktörlerin, iş döngüsünün farklı aşamalarında nasıl davrandıklarına dair bir araştırma yoktur. Literatürde ülke grupları arasındaki heterojenlik, gelişmiş-gelişmekte olan ikiliğine sıkışmış durumdadır. Kişi başı milli gelir kadar kurumsal altyapı, kültür, siyaset gibi konular da eşitsizlik ve yoksulluk dinamiklerini etkileyebilir. Bu yüzden, gelişmiş ülkelerin yanında, gelişmiş OECD ülkeleri de ayrıca incelenmiştir. Mevcut çalışmalarda heterojenlik, çoğu zaman sadece değinilmiş bir konudur ve bütüncül bir portresi çizilmemiştir. Bu yüzden, analiz ve yorumlarda heterojenliği olabildiğince derli toplu ele almaya özen gösterilmiştir. Heterojenliği okumaya faydalı olacağını umarak, regresyon sonuçlarının görselleştirilmesinde basit ama konvansiyonel olmayan bir yönteme başvurulmuştur. Sonuçlar bölümünde görüleceği üzere, her faktörün çeşitli modeller ve veri alt kümelerinde hesaplanmış etkileri gruplanarak, faktörün kendisine ayrılmış tek bir grafikte toplanmıştır. Modellerin konvansiyonel sonuçlarını içeren tablolarsa ekler kısmında ayrıca bulunmaktadır. Sayısı az da olsa, heterojenliği tarihsel dönem üzerinden incelemiş çalışmalar da vardır. Bu çalışmanın kapsadığı dönem, mevcut çalışmaların dönüm noktası olarak gördüğü 1990'ları atladığından, dönem anlamında homojendir. Literatürde denk gelinen bir diğer konuysa kimi değişkenlerin alt kırılımlarının farklı etkiler yaratabildiğinin tespitidir. Araştırmada açıklayıcı değişken seçimi, bu alt kırılımları göz önüne almaya gayret göstermiş, ülkeler arası düzeyde yaygın ölçümleri bulunan her alt kırılım, modele ayrı olarak eklenmiştir. Heterojenliğe değinmiş olsun ya da olmasın, mevcut çalışmalar ekonometrik model açısından da bu çalışmadan ayrışmaktadır. Literatürde panel yapıyı tercih edip ülke, yıl sabit ektilerine ek olarak trendi de katmış çalışmaların sayısı sınırlıdır. Bu çalışma, yukarıdakilere ek olarak hem ülke bazlı anlamlı trendler yakalamış hem de katsayıları ülke bazında gruplayarak heterojenlikten doğabilecek sorunları hata payına eklemeye çalışmıştır. Mevcut ampirik çalışmaların birçoğu, tespit edilen bağıntılarda çift taraflı nedensellik bulunduğunun farkındadır. Bu soruya cevap Granger nedensellik testi ile aransa da ilişki çoğu durumda istenen yönde çıkmamıştır. Bu çalışma nedenselliğin çift yönlülüğünü baştan kabul etmekle birlikte sadece bir yönüne, eşitsizlik ve yoksulluğun sonuç olduğu yöne odaklanmaktadır. Bunun için, eşitsizlik ve yoksulluğu irdelemiş ekonometrik modellerde çok yaygın olmayan, gecikmeli regresyon modeli kullanılmıştır. Gecikmeli regresyonlar nedensellik sorununu çözmeye tek başına yeterli olmadığından, çalışmada kullanılan model, trend ve otoregresifliği de kontrol etmektedir. Literatürde otoregresif modellere sıklıkla rastlanmaktadır. Bahsi geçen otoregresif ve gecikmeli regresyon tercihi, yalnızca ilişkinin çift yönlülüğü için seçilmemiştir. Bu çalışma, eşitsizlik ve yoksulluğu kümülatif ve tarihsel kurgulamaktadır. Mevcut yoksulluk ve eşitsizlik, önceki yoksulluk ve eşitsizliklerin üstüne bina edilir. Derinleşmesi ya da gerilemesi, son dönemlerde verilen mücadele ve yaşanan gelişmelere bağlıdır. Bu hipotezin kendisi, açıklayıcı ve açıklanan değişkenlerin gecikmeli değerlerinin modellere dahil edilmesini zaten zorunlu kılmaktadır. Yıllık frekansta yapılmış ülkeler arası makro-ekonometrik çalışmaların genel sorunlarından biri de gözlem sayısı azlığı ve dengesiz panel veri sorunlarının bir arada yer almasıdır. Alandaki çalışmalar da bu sorundan muztariplerdir. Kimi çalışmalar dengesizlik sorununu göz ardı etmiş, kimileri ise aynı dönemde aynı ölçümlerin mevcut olduğu benzer ülkeleri çalışmalarına dahil ettiğinden nispeten dengeli panel veriler yakalayabilmiştir. Bazı çalışmalar kısıtlı gözlem sayısına rağmen devam etmiş, bazılarıysa değişken sayısının az olması ile daha fazla gözlemden faydalanabilmiştir. Değişken sayısını kısıtlı tutmak bu alanda önemli bir sorundur. Birçok çalışmada eklenen kontrol değişkenlerinin hipotezleri çürüttüğünü raporlanmışlardır. Bu çalışmada, mümkün olduğunca çok ve farklı özelliklerde ülkeyi kapsamak amaçlanmış ve taraflı sonuçlar raporlamamak için, modellerde kullanılan panel verinin mümkün olduğunca dengeli olmasına özen gösterilmiştir. Öte yandan atlanmış değişken önyargısının oluşmaması adına mümkün olan her alandan değişken kontrol edilmeye çalışılmıştır. Değişken seçimlerinde önemli bir değişkeni atlamamak için literatürde hipotez edilmiş açıklayıcı değişkenler ve kırılımlar derlenerek, yoksulluk ve eşitsizlik üzerine etkili olduğu düşünülen alanların da bir listesi ortaya çıkarılmıştır. Bu alanlardan, ülkeler arası düzeyde en yaygın bulunan değişkenler, alanları temsilen modellere eklenmiştir. Veri niteliği adına önemli olan bir husus da tarih aralığı seçimidir. 2003 – 2019 yılları arasındaki dönem, sonuçların dönemsel anlamda homojenliğini sağlamanın yanı sıra, dengeli ve ülke çeşitliliği yüksek bir veriyle çalışma ihtiyacını da karşılıyor. Dönem seçimine ek olarak, gözlem kaybını minimumda tutan ve panel veriyi etkin oranda dengeleyen minimum ülke gözlem sayısı kıstas belirlenmiş ve uygulanmıştır. Sonuçlar arasından en önemlisi, eşitsizlik ve yoksulluğu etkileyen mekanizmanın iş döngüsü içerisinde oldukça heterojen bir durumda olduğudur. İkinci kısım, literatürde henüz kısıtlı sayıda çalışmanın öne sürdüğü, bazı faktörlerin etkisinin zaman içerisinde yok olduğu ya da terse döndüğüne dair hipotezleri destekleyen bulgulardır. Ek olarak, sonuçlar, ülke kümelenmeleri arası heterojenliğin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ikiliğinin ötesinde olduğuna işaret etmektedir. OECD'ye dahil ve dahil olmayan gelişmiş ülkeler arasında eşitsizliği ve yoksulluğu yaratan kimi mekanizmaların farklı çalıştığına dair ilgi çekicidir. Literatürde iddia edilen kimi etkiler, çalışma tarafından desteklenmemiş ve bazı durumlarda tam tersi yönde ilişkiler tespit edilmiştir. Son olarak, yoksulluk ve eşitsizliğin sıklıkla paralel hareket etmediğine dair bulgular ortaya çıkmıştır. Araştırmanın sonuçları aşağıdadır. Trende dair ortaya çıkan bulgulara göre eşitsizlikler dönem boyunca genel olarak yükselmiş fakat derin yoksulluk oranlarında düşüş yaşanmıştır. Eşitsizlik ve yoksulluk büyük oranda yapışkandır. Günlük 5,50 dolar altında yaşayan kesimin nüfusa oranındaki yapışkanlık diğer göstergelerden ayrışarak daha yüksek seyrettiği tespit edilmiştir. Bu durum orta sınfılardan üst sınıfa atlamanın zorluğunu yansıtmaktadır. Kişi başına düşen gelirin incelendiği kısımda literatürde yaygın olan Kuznets teoreminin aksine gelir ile eşitsizlik arasında monotonik ve sürekli azalan bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu ilişki, literatürün iddia ettiği üzere gelişmekte olan ülkelerde terse dönmemekte fakat zayıflamaktadır. Küreselleşmenin etkisi, FDI ve dışa açıklık olarak ayrı değişkenlerde değerlendirilmiştir. Dışa açıklığın hem yoksulluk hem eşitsizliği azaltıcı etkisi olduğu görülmüştür. Devlet müdahalelerinin etkisi, mali ve para politikaları ayrılarak incelendi. Mali politikalar için hükümet harcamaları ve transfer ödemeleri ayrı ayrı modele dahil edildi. Transfer harcamalarının sadece kısa vadede değil uzun vadede de eşitsizlik azalttığı görüldü. Sonuçlara göre bahsi geçen olumlu etki, kriz dönemlerinde ortadan kalkmaktadır. Transferlerin yoksulluğu azalttığına dair ise anlamlı bir bulgu elde edilememiştir. Hükümet harcamalarında net bir etki bulunamamıştır. Çalışma içerisinde anormal büyüme diye tabir edilen kriz ve hızlı büyüme dönemlerinde, hükümet harcamalarının eşitsizlik ve yoksulluğu körüklemiş olabileceğine dair işaretler bulunmuştur. Calışmamızda, literatürdeki yaygın görüşün aksine, genişleyici para politikalarının belli dönemler ve ülkelerde, en azından kısa vade için eşitsizlik ve yoksulluğu azaltabildiğine dair bulgular öne çıkmaktadır. Fakat bu etki, ülke grupları arasında heterojendir ve zengin OECD ülkelerinde, yoksulluk enflasyondan olumsuz etkilenmektedir. Öte yandan, her ülke grubunda, hızlı büyüme dönemlerinde izlenecek gevşek para politikalarının yoksulluk ve eşitsizliği derinleştirdiğine dair bulgular elde edilmiştir. Son olarak, genişleyici para politikaları, hükümet harcamalarıyla desteklenmedikçe bahsi geçen etkiler yok olmakta ve hatta terse dönebilmektedir. Piyasa koşulları, sektörel dağılım ve emeğin göreli verimliliği olarak iki ayrı başlık altında incelenmiştir. Sektörel dağılımda, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarımın payının eşitsizlik üzerine sırasıyla ters U ve U şeklinde etkisi olacağı hipotez edilmiş, fakat bu köklü ve yaygın görüş incelenen dönem için oluşan ampirik sonuçlarca desteklenmemiştir. Sonuçlara göre esas heterojenlik kriz dönemlerindedir. Bu dönemlerde, tarım üretimi ekonomisinde yüksek pay sahibi olan ülkelerde eşitsizlik azalmıştır. Diğer bir heterojenlik ise yüksek gelir sahibi ülkeler arasındadır. Bu ülkelerde tarımsal üretim oranının yüksekliği aşırı yoksulluğu körüklüyor görünse de aynı etki OECD'ye üye olanlar arasında görünmemektedir. Toplumsal yapının eşitsizlik ve yoksulluk üzerine etkisi, ekonometrik analizlerden çok derin çalışmaları hak eden bir konudur. Bu çalışma, ekonometrik bir çalışma olarak, ülkeler arası dengeli ve zengin bir panel veriden de faydalanabilmek adına kendisini ölçülebilir ve yaygın bazı değişkenlerle sınırlamıştır. Bunlar; kadınların meclisteki sandalye oranı, emeğin göreli verimliliği, sendikalaşma oranı ve suç istatistikleridir. Sendikalaşma oranı, gelişmekte olan ülkelerde eşitsizliği düşürse de bu durum OECD ülkeleri için geçerli değildir. Eşitsizlik düşüren etkinin kriz dönemlerinde tersine dönebilmesi ise ilginç bir bulgu olarak öne çıkmıştır. Yoksulluk üzerine ise belirgin bir etki tespit edilememiştir. Eşitsizlik ve yoksulluğu etkileyen alanlardan bir tanesi de finansal gelişmişliktir. Çalışmada finansal gelişmişliği temsil etmesi açısından yaygın bir değişken olan piyasa kapitülasyonunun milli hasılaya oranından faydalanılmıştır. Sonuçlar hem ülke grupları hem de iş döngüsü açısından oldukça heterojendir. Çalışmaya göre finans, gelişen ülkelerde yoksulluk ve eşitsizlik azaltan, olumlu bir sektörken, gelişmiş ülkelerde bu sorunları derinleştirdiğine dair bulgular oluşmuştur. Ayrıca hangi gruba ve ne yönde olursa olsun, bu etkiler yalnızca büyümenin normal seyrettiği dönemlerde gerçekleşmiş, risklerin yükselip piyasaların daha dalgalı olduğu uç dönemlerde kaybolmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde şiddet içeren suçlar eşitsizlik ve yoksulluk azaltırken, gelişmiş ülkelerde etki işaret değiştirmektedir. Kriz ve hızlı büyüme dönemlerinde bu ilişkiler yok olmaktadır. Kitlesel hapis politikaları eşitsizlik ve yoksulluğu körüklemektedir. Eğitimin eşitsizlik ve yoksulluk üzerine doğrudan homojen bir etkisi tespit edilememiştir. Nitelikli, eşit ve sermaye güdümünde olmayan bir eğitim sistemi olumlu sonuçlar yaratırken, tersi durum mevcut eşitsizlik ve yoksulluğu derinleştirmektedir. Güvencesiz iş, kriz dönemlerinde eğitimli işgücünü daha sert gelir şoklarına maruz bırakır ve eşitsizliği körükler. Net doğrudan yabancı yatırımlar, kriz dönemlerinde can simidi görevi görüp yoksulluğun derinleşmesinin önüne geçebilir. Öte yandan, DYY'ler yerli küçük üreticileri yutabilirler. Kadınların daha güçlü siyasal temsili, yoksulluk ve eşitsizlik azaltıcı görünmektedir. Bu ilişki, yoksulların parçalanmış kopuk gruplar halinde yaşadığı, göçmen karşıtı politikanın yaygın olduğu yüksek gelirli OECD ülkelerinde ortadan kaybolmaktadır. Emeğin üretkenliği ile yoksulların geliri arasında yalnızca özel koşullar altında bir ilişki tespit edilebilmiştir. Buna göre yüksek gelirli ülkelerinin beyaz yaka çalışanları, üretkenlikleriyle orantılı gelirlere sahip olmaktadır. Bu ilişki, kriz dönemlerinde, onlar için de yok olmaktadır. Araştırma, eşitsizlik ve yoksulluğu etkileyen faktörlerin sadece gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında farklılık göstermediğini, heterojenlik boyutunun birden fazla olduğunu açığa çıkarmıştır. Bunlardan birisi, tarihsel dönem olmakla birlikte bir diğeri iş döngüsüdür. Öte yandan OECD gibi ülkeler arası ortaklıklar, ülkelerin refah seviyeleri üzerinden açıklanamayacak heterojenlikler yaratmaktadır. Enflasyonun eşitsizlik ve yoksulluk arttırdığı ya da Kuznets eğrisi gibi bazı kanılar günümüzü yansıtmakta ve dünya genelini ifade etmekte yetersiz kalmaktadır. Çalışma, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele için etkin bazı öneriler sunmaktadır. Hükümetler daha aktif yeniden dağıtım politikaları izlemeli, tarımı koruyan ve teşvik eden adımlar atmalı, uç yoksulluğu hedef alan projeler geliştirmelidir. Öte yandan kriz ve hızlı büyüme dönemlerinde alt gelir gruplarına nazaran yüksek gelir gruplarını kayıran politikalardan uzak durmalıdır. Merkez bankaları, Taylor kuralına bağlı kalmak koşulu ile, genişlemeci para politikası uygulamaktan çekinmemelidir. Gelişmiş OECD ülkelerinin emekçileri, etkilerini yitirmiş emek örgütlerini restore etmelidir. Özellikle gelişen ülkeler, eşit, nitelikli ve sermaye çıkarlarından bağımsız bir eğitim sistemi talep etmelidir. Sosyal güvencesizliğe karşı mücadele edilerek, kriz dönemlerinin eşitsizlikleri derinleştirmesinin önüne geçilmelidir. Dezavantajlı gruplar bir arada mücadele etmeli ve kadın hareketi ile iş birliği içinde olmalıdır. DYY'lerin yerel üreticileri yutmadan istihdam yaratması sağlanmalıdır. Suç grupları ve kimi zenginler arasında bir iş birliği varsa üstüne gidilmeli, özellikle orta sınıfların gelirleri suç gruplarına karşı daha iyi korunmalıdır. Hapis cezaları yersiz uygulanmamalı, topluma kazandırıcı yöntemler denenmelidir. Son olarak, çalışmada kullanılan ekonometrik model, geliştirilmeye hala muhtaçtır. Yeni veriler gözlemlendikçe, atlanmış kontrol değişkenleri de modele eklenirse daha iyi sonuçlar alınabilir.
Özet (Çeviri)
There are numerous studies on the determinants of poverty and inequality, and they have a long history in economics. This study is an extra effort to reveal the underlying mechanism of the regeneration of poverty and inequality. The study hypothetically models inequality and poverty as a cumulative process that changes every year through a struggle of different channels. On the other hand, such channels do not act the same for all the years and countries. The mechanism is a dynamic mechanism which depends on both the country group characteristics and the stage of the business cycle. We used highly balanced panel data with a time horizon starting from 2003 to 2019, including 61 countries. Our models estimated the impacts of a large group of explanatory variables for 5 different inequality and poverty indicators. We use dynamic panel models including country and year fixed effects. To prevent reverse causality problem, we use lagged variables of a rich set of explanatory variables. We cluster the error terms at country level. The models include overall and country specific trend components. The results are interesting for three reasons. First, some of them contradict old common hypotheses, at least for the period of the study. Secondly, they report an additional heterogeneity among developed countries as OECD and non-OECD. Finally, they suggest a strong heterogeneity in the business cycle, which is examined under three phases namely crisis, normal and expansion. The study reports that there are moderate but positive trends for inequalities and poverty between 2003 and 2019. The trend is negative only for the case of extreme poverty. Dependent variables are all cumulative with similar stickiness but poverty percentage under $5.50 per day is stickier than others. This may reflect the difficulty of social mobility from mid to top class. Contrary to the Kuznets theorem, income has a monotonic negative impact on inequalities and poverty in developed countries. This relation is not that clear for developing economies. Trade openness seems to decrease both inequality and poverty. The degree of openness of developing countries does not reflect the detrimental impacts, if any, of globalization. Transfer payments seem to be helpful to cope with inequalities, not just as an instant income improvement at the moment of the transfer is done. They have inequality reducing impact even in the long run, and the market involvement does not offset such impact, which is also discussed by the literature. Only for crisis periods, the recovering impact of the transfers seems to be offset. We could not find evidence to support that transfer payment reduces poverty. The impact of government spending is reported to be ambiguous. There is evidence that suggests such spending may increase both poverty and inequality in abnormal growth periods. Our results support the latest research that suggests a reversal of the impact of monetary policies. Expansionary monetary policies seem to help reduce poverty in developing countries at least for the short run. In high-income OECD countries, the relationship between loose monetary policy and poverty has an opposite sign relation, which means it gets worse by higher inflations. On the other hand, during fast-growth periods, tightening monetary policies may decrease both inequality and poverty in all country groups. Another finding suggests that such relationships are weak, or they have an opposite sign when monetary policies are not supported by fiscal policies. Our results regarding the industrial composition of the economy deny the Kuznets curve theorem for the period of the study. We could not detect heterogeneity between developing and developed countries. However, a different stage of the business cycle generates strong heterogeneity. During economic contractions, a higher rate of agricultural production helps reduce inequality. Another interesting heterogeneity is found among high-income countries. In non-OECD countries, a higher rate of agricultural added value to GDP worsens extreme poverty, which may be a sign of unprevented deep exploitation of agricultural workers. According to the results, the unionization rate decreases inequalities except in high-income OECD countries. On the other hand, unions do not seem to decrease inequalities but rather increase them during crises. The impact of unionization on poverty is ambiguous. The impact of the financial industry is also heterogeneous. It helps developing countries to reduce both poverty and inequality but does the opposite for developed ones. These impacts disappear during abnormal growth periods. Violence crimes have a reducing impact on inequality and poverty in developing countries. However, the impact is the opposite for developed ones. The relationship breaks down during crises and fast expansions. Mass incarceration homogeneously worsens inequality and poverty. Not the education itself, but the quality and equality of education seem to impact poverty and inequalities. A higher level of education may amplify the magnitude of income shocks which generate higher inequalities during crises. FDIs may be beneficial for not letting the economy collapse, which prevents higher poverty. They can also be detrimental to small-scale local producers, which diminish the share of mid-class income. Women's political power leads to lower inequalities. This relationship is broken for high-income OECD countries where the poor are fragmented by anti-immigrant propagation. Inequalities and poverty do not seem to be related to labour's productivity. It only holds up for high-income countries and white collars. The relationship also disappears for them during crises. In conclusion, our study reports that the determinants of poverty and inequality act heterogeneously in many dimensions. First, regardless of per capita income, some of their impacts are different for OECD and non-OECD countries. On the other hand, many of the determinants act differently during crises, during fast expansions, and the periods when the growth is near its long-run average. Another outcome of the study is that some of the old conventional theorems and opinions such as the Kuznets curve or inflation being harmful to the poor, may not hold up at least for the last few decades. To cope with poverty and inequality, the study suggests the government subsiding the agriculture, having active distribution policies, targeting extreme poverty, and not being regressive during crises and fast growth. Central banks should be encouraged to use active monetary policies while sticking to Taylor's rule. Monetary and fiscal policies should support each other. Labour organizations that are no longer beneficial should be restored. Equal, quality education that is not guided by corporations may help decrease poverty and inequality. Better social security prevents crises from deepening inequalities. The vulnerable should not be fragmented and should cooperate with the women's movement for significant inequality reduction. Local producers should be aware that FDIs may impoverish them, but such investments may help workers not be unemployed during the crisis. The relationship between crime and top classes should be questioned and mid-classes need better protection of income against crime. Imprisonment should be more moderate and should aim to rehabilitate and re-integrate the wrongdoers into the economy. Alternative punishment methods may be used for this purpose. Finally, we admit that the econometric model could be improved, especially by adding more control variables, but we were not able to do it due to the lack of observations.
Benzer Tezler
- Türkiye konut piyasasının analizi ve alternatif konut finansman modelleri
The Analysis of the housing market in Turkey and alternative models for housing finance
SEMRA MUTLUAY
- COVID-19 vaka sayısı ve can kaybı üzerinde etkili olan makro faktörlerin belirlenmesi
Determinations of macro factors affecting COVID-19 case numbers and fatality rates
ECE ERKAN
Doktora
Türkçe
2024
EkonometriKaradeniz Teknik ÜniversitesiEkonometri Ana Bilim Dalı
PROF. DR. RAHMİ YAMAK
- Davranışsal makroekonomi çerçevesinde hane halkının tüketim harcamaları ile borçlanma tercihi arasındaki etkileşimin analizi
Analysis of the interaction between household consumption expenditures and borrowing preference in the framework of behavioral macroeconomics
ÖZNUR TAŞDÖKEN
- Osteogenezis imperfekta hastalarında morbiditeye etki eden faktörlerin retrospektif olarak değerlendirilmesi
Retrospective evaluation of the factors affecting morbidity in patients with osteogenesis imperfecta
PARISA SADAT HOSSEINI
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2019
Anestezi ve Reanimasyonİstanbul ÜniversitesiAnesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. MEHMET İLKE BÜGET
- Femur proksimal kırıklarında pfn(proksimal femoral nail) uygulamalarımızın klinik ve radyolojik sonuçları
Clinical and radiological results of OUR PFN (proximal femoral nail) applications in proximal femur fractures
HASİP TURAN ŞİMŞEK
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2023
Ortopedi ve TravmatolojiMersin ÜniversitesiOrtopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ABTULLAH MİLCAN