Prolaktinoma vakalarında oksidatif stres parametreleri ile prolaktin değerleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
Evaluation of the relationship between oxidative stress parameters and prolactin levels in patients with prolactinoma
- Tez No: 842607
- Danışmanlar: PROF. DR. KÜRŞAD ÜNLÜHİZARCI
- Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
- Konular: Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları, Endocrinology and Metabolic Diseases
- Anahtar Kelimeler: Hipogonadizm, Amenore, Prolaktinoma, Oksidatif stres, Hypogonadism, Amenore, Prolactinoma, Oxidative stress
- Yıl: 2023
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Erciyes Üniversitesi
- Enstitü: Tıp Fakültesi
- Ana Bilim Dalı: İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 75
Özet
Giriş: Prolaktinoma en sık rastlanılan hipofiz tümörüdür. Hem erkek hem de kadınlarda görülmektedir. Her iki cinste de gonadotropin releasing hormon ve bunun azalmış etkinliği ile hipofizer gonadotropin sekresyonunu azaltarak kadınlarda oligo-amenore, erkeklerde (sekonder) hipogonadizm ile uyumlu klinik tablolara yol açar. Genellikle dopamin agonisti ilaçlar ile hastaların semptomları düzelir, istisnai durumlarda cerrahi tedavi ve radyoterapi de yapılabilir. Serbest oksijen radikallerinin oluşumunu indükleyen oksidasyon işlemlerinin yoğunluğu ile antioksidan savunma mekanizmaları arasındaki dengesizliğe oksidatif stres denir. Serbest oksijen radikalleri mitokondrial solunum zincirinin normal fizyolojik olayları sırasında sürekli oluşur. Bu serbest oksijen radikalleri lipidlerin, proteinlerin ve nükleik asitlerin yapısını bozabilir, sinyallerin iletimi, hücre farklılaşması ve apoptozda rol oynar ve bir dereceye kadar oksidatif hasara neden olabilir ve birçok otoimmün hastalığın patogenezinde rol oynar. Amaç: Literatürde hiperprolaktinemi ve oksidatif stres arasındaki ilişkiyi inceleyen son derece az çalışma bulunması nedeni ile bu konunun araştırılmasına amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 2021-2023 tarihleri arasında prolaktinoma tanısı alan 20 hasta ve 20 sağlıklı gönüllü çalışmaya dahil edildi. Çalışma sırasında, hastalardan tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez, kontrol grubundan bir kez kan alındı. Ayrılan serum örneklerinin bir kısmında, aynı gün prolaktin, FSH, LH, östradiol, total testosteron, serbest T3, serbest T4, TSH, kortizol, ACTH, IGF-1, lipid paneli, BUN, Kreatinin, Na+, K+, AST, ALT, total protein ve albümin ölçümü yapıldı. Rutin analizler dışındaki ölçümlerde kullanılacak olan serum ve plazma örnekleri de küçük hacimlere bölünerek, alikotlar halinde ependorf tüplerde, çalışma günlerine kadar -80°C'de dondurularak saklanıldı. Saklanan plazma ve serum örneklerinde protein oksidasyonuna ve total oksidan ve anti-oksidan kapasiteye bakılarak, sağlıklılarla ve hastaların tedavi öncesi ve sonrası durumları birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubun vücut kitle indeksi arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Tedavi sonrası hastaların prolaktin değerlerinde anlamlı azalma, T4, E2, FSH, LH, İGF-1 düzeylerinde anlamlı artış saptandı. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası lipid paneli karşılaştırıldığında; tedavi sonrası dönemde total kolesterol değerinde anlamlı düşüş saptandı. Kontrol grubu ile hastaların tedavi öncesi oksidatif stres parametreleri karşılaştırıldığında total antioksidan kapasite (TAK), total oksidan kapasite (TOK), myeloperoksidaz (MPO), protein ileri oksidasyon ürünleri (AOPP) değerlerinde fark saptanmazken; kontrol grubunda tiyol düşük, protein karbonil bileşikleri (PCC) ve pirrolize protein yüksek bulundu. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında tiyol düzeylerinde artış, pirrolize protein, PCC, AOPP düzeylerinde düşüş saptandı. Sonuç: Genel olarak bulgularımız; prolaktinomalı hastalarda oksidatif stresin görüldüğünü ve prolaktinoma tedavisinin oksidatif stresi azaltmada etkili olabileceğini göstermektedir. Ancak çalışmamızda oksidatif stresi farklı yönlerden gösteren bütün parametrelerde değişiklik olmamış, örneğin TAK, TOK ve MPO düzeylerinde anlamlı değişiklik saptanmamıştır. Daha uzun süreli tedavi ile yapılan çalışmalar, prolaktinoma ile oksidatif stres arasındaki ilişkiyi açıklamaya ilave katkılar sağlayabilir.
Özet (Çeviri)
Introduction: Prolactinoma is the most common pituitary tumor. It is seen in both men and women. Gonadotropin-releasing hormone and its decreased activity in both sexes Pituitary gonadotropin secretion decreases, resulting in oligo-amenorrhea in women and (secondary) in men. It causes clinical conditions compatible with hypogonadism. Generally , patients' symptoms improve with dopamine agonist drugs; in exceptional cases, surgical treatment and radiotherapy may also be performed. The imbalance between the intensity of oxidation processes that induce the formation of free oxygen radicals and antioxidant defense mechanisms is called oxidative stress. Free oxygen radicals are constantly formed during normal physiological events of the mitochondrial respiratory chain. These free oxygen radicals can physiological events of the mitochondrial respiratory chain. These free oxygen radicals can disrupt the structure of lipids, proteins and nucleic acids, are involved in the transduction of signals, cell differentiation and apoptosis, and can cause oxidative damage to some degree and are involved in the pathogenesis of many autoimmune diseases. Objective: Since there are very few studies examining the relationship between hyperprolactinemia and oxidative stress in the literature, it was aimed to investigate this issue. Material and methods: 20 patients diagnosed with prolactinoma and 20 healthy volunteers in Erciyes University Faculty of Medicine between 2021 and 2023 were included in the study. During the study, blood was taken from the patients twice, before and after the treatment, and once from the control group, and the blood samples were collected in anticoagulant (EDTA/heparin) and plain tubes in accordance with the biochemical measurements to be made; Within 60 minutes, it was centrifuged at 2000 g at 4°C for 10 minutes. In some of the separated serum samples, prolactin, FSH, LH, estradiol, total testosterone, free T3, free T4, TSH, cortisol, ACTH, IGF-1, lipid panel, BUN, Creatinine, Na+, K+, AST, ALT, Total protein and albumin were measured. Serum and plasma samples to be used in measurements other than routine analyzes were divided into small volumes and stored in aliquots in Eppendorf tubes, frozen at -80°C until the working days. Both lipid and protein oxidation were prone in the stored plasma and serum samples. and total oxidant and anti-oxidant capacity, the pre- and posttreatment conditions of healthy patients and patients were compared with each other. Results: There was no statistically significant difference between the body mass index of the patient and control groups. A significant decrease in prolactin levels and a significant increase in T4, E2, FSH, LH, IGF-1 levels were found after treatment. When the lipid panel of the patients before and aftertreatment was compared, a significant decrease was found in total cholesterol value in the posttreatment period. When the pre-treatment oxidative stress parameters of the control group and the patients were compared, no difference was found in TAC, TOC, MPO, AOPP values, whereas thiol was low and PCC and pyrolyzed protein were high in the control group. When the pre and post-treatment levels of the patients were compared, there was an increase in thiol levels and a decrease in pyrolyzed protein, PCC and AOPP levels. Conclusion: In general, our findings suggest that oxidative stress is associated with prolactinoma and prolactinoma treatment may be effective in reducing oxidative stress. However, in our study, there was no change in all parameters indicating oxidative stress from different aspects, for example, no significant change was found in TAC, TOC and MPO levels. Studies with longerterm treatment may provide additional contributions to explain the relationship between prolactinoma and oxidative stress.
Benzer Tezler
- Kabergolin kullanımının polikistik over sendromu üzerine etkisinin retrospektif değerlendirilmesi
Retrospective evaluation of the effect of cabergoline useon polycystic ovarian syndrome
ASLI SIĞINIR
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2024
İç HastalıklarıÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesiİç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. ERSEN KARAKILIÇ
- Hipofiz adenomlarında transsfenoidal mikrocerrahinin endokrinolojik kür üzerine etkisi
Effect of transsphenoidal microsurgery on endocrinological remission of pituitary adenomas
DENSEL ARAÇ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2013
NöroşirürjiNecmettin Erbakan ÜniversitesiBeyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı
PROF. DR. MEHMET ERKAN ÜSTÜN
- Hipofiz hastalıklarında sarkopeni
Sarcopenia in hypophysis diseases
ELİF ÇAĞLAYAN
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2024
İç HastalıklarıKaradeniz Teknik Üniversitesiİç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. MUHAMMET CÜNEYT BİLGİNER
- Hipofiz adenomlu hastalarda klinik, laboratuvar, tanı ve tedavinin retrospektif olarak değerlendirilmesi
Retrospective evaluation of laboratory, diagnosis, clinic and treatment in patients with pituitary adenomas
AYŞE ÖZDEMİR YAVUZ
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2015
Endokrinoloji ve Metabolizma HastalıklarıOndokuz Mayıs Üniversitesiİç Hastalıkları Ana Bilim Dalı
PROF. DR. RAMİS ÇOLAK
- Hipofiz adenomlarına endoskopik endonazal transsfenoidal yaklaşım
Endoscopic endonasal transsphenoidal approach for pituitary adenomas
MAHMUT SERTDEMİR
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2021
NöroşirürjiNecmettin Erbakan ÜniversitesiBeyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. MEHMET FATİH ERDİ