Impacts of geothermal power plants on air quality, climate change and biodiversity
Jeotermal enerji santrallerinin hava kalitesi, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri
- Tez No: 879530
- Danışmanlar: DOÇ. DR. BURÇAK KAYNAK TEZEL, PROF. DR. MICHAEL LEUCHNER
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Çevre Mühendisliği, Environmental Engineering
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2024
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Çevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Çevre Bilimleri, Mühendisliği ve Yönetimi Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 196
Özet
Ön tahminlere göre, aerosol yüklemesi sebebiyle yeryüzü atmosfer sistemi sınırlarına yaklaşmaktadır. 1980'lerden beri atmosfer üzerindeki baskılardan olan hava kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında, daha doğal olanın daha iyi olduğu vurgusuyla yeni ekolojik metalar tartışılmaktadır. Muhtemelen, bunların en popüler olanları yeşil kapitalizm temelli karbon programlarına dayanmaktadır. Atmosfer, farklı kaynaklardan yayılan birçok çeşit gaz ve aerosol bileşiklere, onların reaksiyonlarından oluşan yeni türlere ve öncüllere ev sahipliği yapar. Bu türlerin akıbeti -büyük ölçüde- kimyasal yapılarına ve sıcaklık, bağıl nem, rüzgar hızı ve yönü gibi meteorolojik koşullara bağlıdır. Mekansal ve zamansal değişimleri etkilenen kirleticilerin akıbetleri ve taşınımına yönelik karmaşık süreçleri anlamak, hava kirliliği, iklim değişikliği ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri ve bunlardan doğan toplumsal kaygıları ele almada son derece önemlidir. Varlığını çevre hareketlerine borçlu Amerika Çevre Ajansı Temiz Hava Eylem Planı, kükürt dioksit (SO2), ozone (O3) ve azot oksitleri (NO2) içeren altı kriter hava kirletici tanımlamıştır. Bu kirleticiler farklı kaynaklara sahip ve sağlık ve ekosistem üzerinde önemli etkilere neden olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bu kirleticilerin yanı sıra hidrojen sülfür (H2S) de dahil olmak üzere birçok kirletici için insan sağlığı odaklı limit önerileri tavsiye etmektedir. Ayrıca, bu kirleticiler için Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından da yönetmeliklerle belirlenmiş sınır değerler mevcuttur. Son yıllarda karbondioksit (CO2) emisyonlarını 1,5°C azaltma hedefini benimseyen önemli küresel ekonomilerden elektrik üretim sektörü, fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçişte köklü bir değişime uğradı. Bu süreçte önerilen ve tartışılan yenilenebilir kaynaklardan birisi jeotermal enerjidir. Güncel istatistiklere göre Türkiye, 2024 yılında jeotermal teknolojiler ile 1691 MW elektrik üretim kapasitesine sahiptir. Avrupa'da birinci ve dünyada dördüncü sırada yer almaktadır. Ayrıca, jeotermal enerji potansiyeli açısından da dünya genelinde yedinci sıradadır. Diğer taraftan, jeotermal enerjinin sürdürülebilirliği ve verimliliği enerji sistemlerinin karbondan arındırılması (dekarbonizasyon) doğrultusunda tartışmalı bir konudur. Jeotermal enerji, ulusal planlarda adil geçişe sahip ve çevre dostu bir enerji politikası olarak vurgulanırken özellikle bölgenin jeolojik özellikleri, kullanılan prosesler ve işletme bağlamında olumsuz etkilerine dair pek çok tartışma ve bilimsel çalışma mevcuttur. Jeotermal enerji faaliyetlerinin yüksek sıcaklıktaki jeotermal sıvı ve içerdiği ağır metaller ile su ve toprak kalitesi; H2S, metan (CH4), amonyak (NH3) ve CO2 gibi yoğuşmayan gaz ve su buharı emisyonları ile iklim ve hava kalitesi üzerinde olumsuz etkileri mevcuttur. Jeotermal enerji faaliyetlerinin etkilerine karşı tepkiler yıllar geçtikçe artarken, çevre adaleti hareketleri de giderek güçlenmekte; adil ve şeffaf süreçler talep edilmektedir. Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan jeotermal enerji santralleri (JES) çevresel ve sosyal bileşenler açısından hassas alanlarda bulunmaktadır. Tarım ürünleri, özellikle bölgedeki kadınlar için en önemli ekonomik kaynaklar arasındadır. Bölgede JES'lerden salınan H2S, CH4 ve NH3 gibi hava kirletici gazların insan sağlığı, biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği üzerindeki olumsuz etkileri tartışılmaktadır. H2S, SO2 hava kirleticisine oksitlenebilir; CH4 sera gazı olmasının yanında O3 oluşumuna katkıda bulunabilir; NH3 ise önemli sağlık etkileri olan hava kirletici ikincil inorganik partikül maddeye dönüşebilir. Dolayısıyla hava kalitesini ve iklim değişikliğini etkileyebilir. Ayrıca H2S, SO2, and O3 bitki türü ve maruziyet süresine bağlı olarak biyolojik çeşitliliği etkileyebilmektedir. Bu tez çalışmasında, ulusal hava kalite gözlem ağından elde edilen yer tabanlı ölçümler, Avrupa Çevre Ajansı (ESA) ve ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uydu tabanlı gözlemler ve istatistiksel yöntemler, JES'lerle ilişkili hava kirleticilerin ve sera gazlarının zamansal ve mekansal değişimlerini incelemek için kullanıldı. Sonuçlar çevre adaleti bağlamında değerlendirildi. Çalışma alanı olarak Ege Bölgesi'nde yer alan Aydin ve Manisa illeri seçildi. 2014-2023 yıllarına ait JES elektrik üretimi (EP), 2022 yılına ait hava kirleticileri -H2S, SO2, O3, NO2, CO, PM10 ve PM2.5-, ve 2003-2023 yıllarına ait meterolojik parametreler -sıcaklık (T), bağıl nem (RH), rüzgar hızı (WS), rüzgar yönü (WD)- kullanıldı. Bu verilere ek olarak, CORINE-CLC2018 arazi kullanım verileri kullanılarak“üzüm bağı”kategorisi bölge seçiminde kullanıldı. Bu bölgeler için uzun zaman aralığında (2003-2023) üzüm bağlarındaki ürün kalitesi ve miktarını ifade edebilecek uydu tabanlı MODIS enstrümanından Normalize Edilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi (NDVI) ve Yaprak Alan İndeksi (LAI) verileri kullanıldı. Verilerin ön işlenmesi ve analizleri sırasında Amerikan Çevre Ajansı'nın önerdiği yöntemler kullanıldı. Eşlenen verisetlerine, zamansal ve mekansal analizler, korelasyon analizleri, Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli (ÇDRM) ve Temel Bileşen Analizi (TBA) uygulandı. Öncelikle, ilk kısımda çalışma alanındaki hava kirliliği değerlendirildi. JES'lere uzaklıkları dikkate alınarak H2S ölçümü de yapan mevcut hava kalitesi ölçüm istasyonlarına göre beş bölge seçildi. Bu bölgeler sırasıyla Aydın, Efeler, Germencik, Nazilli ve Alaşehir hava kalite istasyonları etrafındaki 15 km yarıçapında alanları kapsadı. Bu istasyonlardaki mevcut hava kirletici ölçümleri JES'lerle ilişkili olan EP parametresi ve meteorolojik parametreler ile birlikte analiz edildi. Bölgenin hava kalitesi ve JES'lerin hava kalitesi üzerindeki olası etkileri değerlendirildi. Tüm bölgelerde, 2022 yılı boyunca ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görece daha yüksek H2S ve SO2 konsantrasyonları gözlendi. Öğlen ve gece vakitlerinde bu konsantrasyonlar en yüksek değerlere ulaştı. EP, H2S ve SO2 arasında istatistiksel olarak önemli ilişkiler bulundu. EP'nin, H2S (R=0,40***) ve SO2 (R=0,58***) ile en yüksek korelasyonları Bölge-1/Aydın'da gözlendi. Ayrıca, bu bölgede H2S ve SO2 en yüksek korelasyona (R=0,73***) sahipti. EP, her bölgede, O3 (R=-0,60*** ve -0.79*** arasında), T (R=-0,86*** ve -0,91*** arasında), ve RH (R=0,42*** ve 0,61*** arasında) ile dikkate değer şekilde ilişkilendirildi. Rüzgar hız ve yönleri ile birlikte H2S ve SO2 kirlilik seviyeleri incelendiğinde yüksek değerlerin JES bölgelerinden rüzgar estiği zamanlarla gözlendiği belirlendi. Özellikle diğer kaynakların etkisinin azaldığı ilkbahar ve sonbahar aylarında, bu etkinin daha önem kazandığı görüldü. Rüzgar yönüne göre kategorize edilen H2S ve SO2 korelasyonları incelendiğinde JES yönlerinden en yüksek korelasyonlar Bölge-1/Aydın'da tespit edildi (Kuzey Doğu, R=0,52*** ve Doğu, R=0,53***). İkinci kısımda, bölgedeki önemli tarım ürünlerinden olan üzüm yetiştirilen bağlar uzun bir zaman aralığında bölgesel olarak incelendi. Yerel halktan şikayetlere ve bilimsel çalışmalara göre, önemli biyoçeşitlilik olan üzüm ve incir kalitesi ve veriminde bozulmalar vardı. Bu kapsamda, Manisa ilinde JES yakınında bulunan üzüm bağları seçilerek etkilenmesi muhtemel üç (EM1-3) ve etkilenmemesi muhtemel iki (EMM1-2) alan belirlendi. Seçilen beş alanda NDVI ve LAI verilerine zaman serisi ayrıştırma uygulandı. Genel eğilim (trend) bileşenleri incelendi ve etkilenmesi muhtemel alanlar için JES'lerin kurulum yıllarından sonra azalmalar tespit edildi. Bu azalmalar, EM1'de 2019, EM2'de 2018, EM3'te 2014 yılından sonra bulundu. Daha detaylı inceleme için, JES kapasitesinin en yüksek olduğu 2019 yılı dikkate alınarak üç zaman aralığı belirlendi: 2003-2013, 2014-2019, 2020-2023. Daha sonra, bu zaman aralıklarındaki gözlemler üzüm büyüme dönemi olan vejetasyon dönemi (VP, Mart-Ekim), vejetasyon olmayan dönem (NVP, Kasım-Şubat) ve Manisa için bölgeye özel belirlenmiş üzüm büyüme dönemine (Maksimum NDVI Aralığı, Mayıs-Eylül) göre kategorize edildi. 2020-2023 periyodu boyunca, NDVI ve LAI değerleri azaldı. EP'nin NDVI ve LAI verileri ile istatistiksel olarak anlamlı ilişkileri bulundu. Ayrıca, 2020-2023 (VP) boyunca EM2'de, EP'nin NDVI (R=-0,52***) ve LAI (R=-0,62***) verileri ile önemli korelasyonları gözlendi. Buna ek olarak, 2020-2023 (VP) boyunca EM3'te, dikkate değer EP-NDVI (R=-0.64***) ve EP-LAI (R=-0.72***) negatif korelasyonları gözlendi. 2020-2023 Maximum NDVI aralığı boyunca EM3'te ise EP-NDVI (R=-0.47**) ve EP-LAI (R=-0.50**) arasında önemli negatif korelasyonlar bulundu. Bitki sağlığı üzerindeki olası etkileri gösteren NDVI ve LAI arasındaki güçlü pozitif korelasyonlar (R=0,80*** ve 0,92*** arasında) bulundu. Son kısımda, değişikliğe dayalı analiz ile değişkenlerin olası katkılarını anlamak için ÇDRM iki farklı değişken tahmini için kullanıldı. İlk olarak sürekli olmayan ve sınırlı ölçüme sahip H2S parametresi, EP, SO2, T, RH ve WS parametreleri kullanılarak tahmin edildi. 6 saatlik hareketli ortalama (HO) H2S (bağımlı değişken), 6 saatlik HO SO2, saatlik EP, T, RH ve WS (bağımsız değişkenleri) ile en iyi performans Bölge-1/Aydın'da gözlendi (Çoklu ve Düzeltilmiş R2 = 0,41, p-değeri < 2,2e-16***). İkinci olarak Manisa'da bulunan EM1-3 alanları için yıllık üzüm rekoltesi (bağımlı değişken), yıllık toplam EP, yıllık ortalama T, RH, NDVI, ortalama ve maksimum LAI (bağımsız değişkenleri) kullanılarak üç zaman aralığı (tüm dönem, VP, Max NDVI Aralığı) için tahmin edildi. ÇDRM sonuçlarına göre, EM1'deki (Maximum NDVI Aralığı) üzüm rekoltesi, en iyi performans ile tahmin edildi (Çoklu R2 = 0,71 ve Düzeltilmiş R2 = 0,52, p-değeri = 0,04*). Her alanda, JES'lerin kurulum yıllarından sonra, alanlardaki NDVI ve LAI korelasyonlarında istatistiksel olarak önemli azalmalar vardı. EM1'de Maximum NDVI Aralığı boyunca olan azalma (R=0,93***'ten 0,72'ye) dikkate değer bulundu. Bu tezin sonuçları, JES'ler ile ilişkili parametreler, hava kalitesi parametreleri (SO2 ve H2S) ve bitki sağlığı ile ilişkili parametreler (NDVI ve LAI) ile istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler gösterdi. Bu sonuçlar, bölgedeki JES'lerden kaynaklanan emisyonların hava kalitesi, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik üzerinde muhtemel olumsuz etkilerini işaret etmektedir. Uygun olmayan uygulamalar -tesislerin hatalı işletilmesi, karar alma, yürütme ve kontrol süreçlerindeki eksiklikler- nedeniyle yerel çevre üzerinde olumsuz etkiler oluşmakta ve yerel halkın yaşamını ve bölgedeki tarımı olumsuz etkilemektedir. Doğanın ekolojik bir meta olarak kullanılması nedeniyle çelişkiler kaçınılmaz olsa bile -örneğin; jeotermal enerjinin yeni bir ekolojik meta olarak kullanılması- bu süreçte çevre adaleti bağlamında önlemler alınması da mümkündür ve önceliklendirilmelidir. Amerikan Çevre Ajansı, gelire bağlı olmaksızın tüm insanlara adil muamele için çevresel adaletin sağlanması gerektiğini, çevresel sonuçların kimseyi orantısız şekilde etkilememesini ve potansiyel olarak etkilenecek herkesin karar alma süreçlerine katılımını vurgular. Ayrıca, Türkiye'nin Orta Vadeli Program ve Yeşil Mutabakat Eylem Planı sürdürülebilir, düşük emisyonlu, yüksek teknolojiye dayalı, çevre dostu politikaları ve yeşil ekonomiye adil geçişi hedeflemektedir. Hedeflenen politikalarda, JES'lerin hava kalitesi, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri dikkate alınmalı ve bu bağlamda kapsamlı çalışmalara öncelik verilmelidir.
Özet (Çeviri)
According to preliminary estimates, the Earth's system boundary related to atmosphere is being approached via aerosol loading. As of 1980, new ecological commodities have been discussed with the understanding that more natural is better within the scope of combating atmospheric stresses like air pollution and climate change. Probably, the most famous ones are from carbon programs based on green capitalism. The atmosphere is the sink while hosting a lot of varieties of gases emitted from diverse sources, and these precursors also cause new species from their reactions based on the compounds and their chemical structures. The fate of these species depends strongly on meteorological conditions. Understanding their fate and transport including complex processes with spatial and temporal varieties is vital to address societal concerns like air pollution, climate change, and significant environmental impacts. EPA Clean Air Act which is based on the existence to the success of the environmental movement defined six criteria air pollutants including SO2, O3, and NO2. WHO recommended limits for these pollutants along with the limits for H2S. Moreover, the standards were available for these pollutants by EU and Türkiye. Within the scope of adopting 1.5°C target decreasing CO2 emissions, the electricity production sector of global economies has profoundly transformed shifting from fossil fuels to renewable sources. One of the suggested and discussed renewable sources is geothermal energy. According to the latest statistics, Türkiye in 2024 has 1691 MW capacity of electricity production from geothermal technology. Türkiye is ranked 1st in European countries and 4th globally in terms of installed the capacity. Moreover, Türkiye is the 7th richest country globally in terms of geothermal energy potential. On the other hand, the sustainability and effectiveness of geothermal energy is a controversial topic in line with the decarbonization of energy systems. While geothermal energy is emphasized as a just transition and environmentally friendly energy policy in national plans, there are a lot of discussions regarding the negative impacts of GPPs, especially, depending on the geological characteristics of the area, used processes, and type of system. The NCG emissions from GPPs are amongst these discussions. As reactions against the effects of geothermal energy activities have increased over the years, environmental justice movements have also increased; fair and transparent processes have been demanded. GPPs in Aegean Region of Türkiye were located in sensitive areas according to environmental and social components. The agricultural products are amongst the most significant economic sources, especially for women. Negative impacts of gases from GPPs like H2S, CH4, and NH3 on air quality, climate change, and biodiversity have been previously discussed in the literature. Moreover, H2S might oxidize to SO2 air pollutant, CH4 might contribute to O3 formation, and NH3 might convert to secondary inorganic particulate matter having a driving force to climate change, therefore, impacting air quality and climate change. Moreover, H2S, SO2, and O3 might impact biodiversity based on their concentrations and type of species. In this thesis, national ground-based observations, satellite-based observations from ESA and NASA, and statistical methods were used to observe temporal and spatial changes of the air pollutants and GHGs associated with GPPs. The results are evaluated in the context of environmental justice. Aydin and Manisa provinces located in the Aegean Region were selected as the study region. Ground and satellite-based observations were used. Used GPP-electricity production (EP) in 2014-2022, air pollutants -H2S, SO2, O3, NO2, CO, PM10, and PM2.5- in 2022, and meteorological parameters -temperature (T), relative humidity (RH), wind direction (WD), and wind speed (WS)- in 2003-2023 were ground-based. As well, satellite-based vegetation indices (MODIS NDVI-LAI) extracted by CORINE-CLC vineyard data in 2003-2023 were satellite-based with big datasets. During the data preprocessing and analysis, the methods recommended by EPA were used. Temporal and spatial analysis, correlation analyses, multiple linear regression model (MLRM), and principal component analysis (PCA) were performed on paired datasets. Firstly, the air pollution was evaluated in the study region. Five regions were defined taking into H2S-measuring air quality monitoring stations (AQMSs). These regions covered areas within a 15 km radius around Aydın, Efeler, Germencik, Nazilli and Alaşehir air quality stations, respectively. Available air pollutants from these stations were analyzed with GPP-associated parameters and meteorological parameters. The air quality and possible impacts of GPPs on the air quality were evaluated. In each region, there were relatively higher H2S and SO2 concentrations during the spring and autumn seasons of 2022. These concentrations peaked around noon and midnight times. There were statistically significant relationships amongst EP, H2S, and SO2. The highest EP correlations with H2S (R=0.40***) and SO2 (R=0.58***) were in Region-1/Aydin. Moreover, H2S and SO2 had the highest correlation (R=0.73***) in this region. EP were noticeably correlated with O3 (between R=-0.60*** and -0.79***), T (between R=-0.86*** and -0.91***), and RH (R=0.42***-0.61***) in each region. H2S and SO2 pollution levels were examined with wind speed and directions and it was determined that high values were observed when the wind was blowing from the GPP regions. It was observed that this effect became more important, especially in the spring and autumn months, when the impacts of other sources decreased. When H2S and SO2 correlations categorized by wind directions were examined, the significant correlations from the GPP directions -NE (R=0.52***) and E (R=0.53***)- were observed. Secondly, vineyard in which one of important agricultural product-grape is grown was examined regionally. According to the complaints from the local public and scientific studies, there were deteriorations in the grape and fig being important biodiversity for the region. Within this scope, possible impacted areas (IA1-3) and non-impacted areas (NIA1-2) were specified, selecting vineyards around GPPs in Manisa. NDVI and LAI time series in the five areas were decomposed. Their trends were examined and the decreases in IA1-3 were detected after GPP installation years. These decreases were after 2019 in IA1, after 2018 in IA2, and after 2014 in IA3. For a more detailed examination, three time intervals were defined by 2019-GPP capacity peak year: 2003-2013, 2014-2019, 2020-2023. Later, the observations during these periods were categorized by vegetation period (VP, March-October) being grapes growing season, non-vegetation period (NVP, November-February), and Manisa specified grapes growing season (Maximum NDVI Interval, May-September). There were statistically significant relationships of EP with NDVI and LAI. During the 2020-2023, there were considerable NDVI and LAI decreases. EP had a statistical significant relationship with NDVI and LAI. Moreover, the negative correlations of EP with NDVI (-0.52***) and LAI (-0.62***) in IA2 during 2020-2023 (VP) were significant. In addition to that, the noticeable negative EP-NDVI (-0.64***) and EP-LAI (-0.72***) correlations were observed in IA3 during 20-23 (VP). In IA3 during 2020-2023 (Max NDVI Interval), EP-NDVI (-0.47**) and EP-LAI (-0.50**) had significant negative correlations. There was a strong positive correlations between NDVI and LAI, showing the possible impacts on the health (in R=0.80****-0.92***). Finally, a multiple linear regression model (MLRM) being variance-based analysis was used to understand the possible contributions of variables. In the first step, non-continuous and limited H2S measurements were predicted using EP, SO2, T, RH, and WS parameters. The best performance was observed in Region-1/Aydin, with 6-hr MA H2S (dependent variable), 6-hr MA SO2, hourly EP, T, RH, and WS (independent variables) (Multiple and Adjusted R2 = 0.41, p-value < 2.2e-16***). In the second step, annual grape yield (dependent variable) related to IA1-3 in Manisa were predicted for three time interval (All Period, VP, Max NDVI Interval), using annual EP, annual average T, RH, NDVI, average and maximum LAI (independent variables). According to the MLRM results, grape yield in IA1 (Maximum NDVI Interval) was predicted with the best performance (Multiple R2 = 0.71 and Adjusted R2 = 0.52 with p-value = 0.04*). In each area, there were statistically significant decreases of NDVI-LAI correlations after GPP installation years. The decrease in IA1 during Maximum NDVI Interval (from R=0.93*** to 0.72) was considerable. To sum up, the results of this thesis showed statistically significant relationships of GPP-associated parameters (SO2 and H2S) with air quality-associated parameters and plant health-associated parameters (NDVI and LAI). These results indicate possible negative impacts of emissions from GPPs on air quality, climate change, and biodiversity. Due to inappropriate practices -faulty and improper operations in the plants, deficiencies in decision-making, execution and control processes-, negative impacts have occurred on the local environment and the lives of local people and agriculture in the regions have been negatively impacted. Even if the contradictions are inevitable due to the usage of nature as ecological commodity, for example. geothermal energy as a new ecological commodity, again, it is possible to take measures in the context of environmental justice. EPA emphasized that environmental justice should be provided for a fair treatment for all people no depending on income, burdens from environmental consequences impacting no one disproportionately, and all the potentially impacted in decision-making processes. Moreover, the targets by The Medium-Term Program and Green Deal Action Plan emphasize environmental friendly policies based on sustainable, low-emission, high technology and just transition to green economy. In the targeted policies, the impacts of GPPs on air quality, climate change, and biodiversity should be taken into consideration and, in this context, further comprehensive and detailed studies should be given priority.
Benzer Tezler
- Investigation of SO2 pollution from coal-fired and geothermal power plants using high resolution satellite retrievals
Yüksek çözünürlüklü uydu verileri kullanılarak kömür yakıtlı ve jeotermal santrallerden kaynaklı SO2 kirliliğinin incelenmesi
SÜMEYYE SENA DEĞER
Yüksek Lisans
İngilizce
2022
Çevre Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiÇevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. BURÇAK KAYNAK TEZEL
- Türkiye'de güneş enerji santrali ve Bingöl Karlıova - Solhan örneği
Solar energy power plant in turkey and the example of Bingöl Karlıova - Solhan
YUSUF DEĞİŞMAN
Yüksek Lisans
Türkçe
2024
EnerjiŞırnak ÜniversitesiEnerji Bilim ve Teknoloji Ana Bilim Dalı
DR. ÖĞR. ÜYESİ SERDAL DAMARSEÇKİN
- Biyokütle yarıkoku- kömür karışımlarının yanma davranımlarının incelenmesi
Investigation of the combustion behaviour of biomass char-coal blends
EDA YILMAZER
Yüksek Lisans
Türkçe
2012
Enerjiİstanbul Teknik ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. AYŞEGÜL MERİÇBOYU
- Kolza sap-samanı ısıl davranımının termogravimetrik yöntemle incelenmesi
Başlık çevirisi yok
BÜLENT D. ÇİFT
Yüksek Lisans
Türkçe
1998
Kimya Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. FİLİZ KARAOSMANOĞLU
- Kömür yakılan kazanda ve sobada ağır metal emisyonlarının incelenmesi
Başlık çevirisi yok
EMEL SAÇAKLI
Yüksek Lisans
Türkçe
1998
Kimya Mühendisliğiİstanbul Teknik ÜniversitesiKimya Mühendisliği Ana Bilim Dalı
PROF. DR. HASANCAN OKUTAN