Geri Dön

Almanya Parlamentosu ve TBMM'de 2015 ve 2016 yıllarında göç hareketliliği üzerine yapılan tartışmaların analizi

An analysis of the debates on migration mobility in the German Parliament and TBMM in 2015 and 2016

  1. Tez No: 886112
  2. Yazar: SELİM YILDIRIM
  3. Danışmanlar: DOÇ. DR. ASLI DİDEM DANIŞ ŞENYÜZ
  4. Tez Türü: Doktora
  5. Konular: Siyasal Bilimler, Political Science
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2024
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
  10. Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
  11. Ana Bilim Dalı: Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Siyaset Bilimi Bilim Dalı
  13. Sayfa Sayısı: 267

Özet

Bu tezin amacı Almanya Parlamentosu ve TBMM'de 2015 ve 2016 yıllarının belirlenen aylarında göç hareketliliği üzerine yapılan tartışmaların niteliğini Eleştirel Söylem Analizi çerçevesinden incelemektir. Bu amaçla veri kaynağı olarak her iki ülkenin meclis tutanakları kullanılmıştır. TBMM ve Almanya Parlamentosunda siyasi partilerin ve milletvekillerinin tutumları ve mülteci hareketliliğine bakışları, siyasi partilerin görüşlerini dile getirirken kullandıkları argümanlar, Eleştirel Söylem Analizi yönteminin sunduğu olanaklar çerçevesinde eleştirel bir perspektiften ele alınmıştır. Bu çalışma 'insani değerler', 'AB'nin değerleri', 'dayanışma' gibi argümanlarla mültecilere karşı toplumsal kabul çıtasının yükseltildiği 2015 yılı ile 'mültecilerin suça karışma oranları', 'ortaya çıkan güvenlik sorunu', 'kültürel farklılıklar' gibi argümanların mülteci hareketliliğini sınırlandırmak için daha fazla kullanıldığı 2016 yılı arasındaki süreklilikleri ve kopuşu incelerken, Türkiye ve AB tarafından kabul edilen 18 Mart 2016 tarihli Mutabakatı da çalışmanın merkezine yerleştirmektedir. Bahsi edilen göç hareketliliğinin önüne geçmek için AB ve Türkiye tarafından kabul edilen -hukuki niteliği sorunlu- 18 Mart 2016 tarihli mutabakatın bir ay öncesi ve bir ay sonrası ile göç hareketliliğinin gerçekleştiği 2015 yılında her iki ülkenin meclislerinde konunun nasıl ele alındığı bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmanın temel veri kaynağı TBMM ve Almanya Parlamentosunun tutanaklarıdır. Her iki ülkenin meclis görüşmelerinin tutanakları internet aracılığıyla erişilebilir durumdadır. Göç hareketliliğinin seyrini meclis tutanakları üzerinden incelemek; devletlerarası, AB ülkeleri arası ve AB ile AB üyesi olmayan ülkeler arasındaki ilişkileri ve tekil ülkelerin iç siyasetini dahi şekillendiren bir konu olarak araştırmacılara yazılı ve görsel basın yolu ile ulaşılabilen verilerin ötesinde bilgi edinme imkânı sunmaktadır. Meclis tutanakları; yasa yapımı sürecindeki gelişmelere, siyasi parti pozisyonlarına, milletvekillerinin argümanlarına dair fikir edinmek isteyen araştırmacılar için birincil ve temel kaynakları oluşturmaktadır. Diğer taraftan yasama organındaki gelişmeler toplumsal gelişmeler ile birlikte düşünüldüğünde her ikisi arasındaki bağın ve paralelliklerin analiz edilebilmesi kolaylaşmaktadır. Meclis tartışmalarını içeren bütün tutanakların ulaşılabilir olması siyasi partilerin izledikleri politikalardaki sürekliliklerin ve değişikliklerin dönemsel olarak incelenmesine imkân sağlamaktadır. Bu çalışmada meclis tutanakları bir nitel veri araştırma programı olan MAXQDA ile incelenmiş ve kodlanarak çeşitli başlıklar altında gruplanmıştır. Her ne kadar meclis tutanaklarını inceleyerek göç hareketliliğine dair yasama organı merkezli gelişmeleri merkezine alan çalışmalar mevcutsa da göç hareketliliğinin kaynaklandığı ve büyük oranda yöneldiği ülkeler olan Türkiye ve Almanya meclislerinde konunun nasıl ele alındığını karşılaştırmalı olarak ele alan araştırmalar konusunda eksiklikler vardır. Türkiye'de göç hareketliliğini merkeze alan çalışmalar geleneksel olarak Türkiye'den Almanya'ya gerçekleşen işçi göçü ve Türkiye-AB ilişkilerinin göç hareketliliğinden nasıl etkilendiği etrafında yoğunlaşan çalışmalar olmuştur.“Göçmen Karşıtı Tutumların Siyasi Parti Temsili: Türkiye Örneği”(Balta, Elçi , & Deniz S., Göçmen karşıtı tutumların siyasi parti temsili: Türkiye örneği, 2022) isimli çalışma ile“The Syrian refugee crisis through the lenses of Turkish political discourses: An analysis of deliberations in the Turkish Parliament”(Apaydın & Müftüler-Baç, The Syrian refugee crisis through the lenses of Turkish political discourses: An analysis of deliberations in the Turkish Parliament, 2022) gibi çalışmalar göç hareketliliğinin meclis tartışmaları üzerinden izleyen yeni çalışmalara örnek olarak verilebilir. Bu tez çalışmasının özgün katkısı ise TBMM ve Almanya Parlamentosunda göç hareketliliği hakkında yapılan tartışmaların karşılaştırmalı bir incelemesinin yapılmasıdır. 2015 yılının yaz aylarında Suriyeli sığınmacıların Ege Denizi üzerinden Yunanistan topraklarına geçişi son yılların en büyük göç hareketliliğini oluşturdu. Türkiye'den başlayan bu yürüyüş, büyük oranda Almanya'da son buldu. Türkiye en fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumundayken, 2015 yılındaki göç hareketliliğinin sonucu olarak Almanya en fazla Suriyeli sığınmacının ulaştığı Avrupa ülkesi haline geldi. Her iki ülkenin yoğun olarak etkilendiği bu olay, Almanya ve Türkiye kamuoyunda politik tartışmaların üzerinde sıklıkla durulan konuları arasına girdi. Yazılı ve görsel medyada olduğu kadar akademide, protesto yürüyüşlerinde ve meclis tartışmalarında çokça işlenen bir konu olarak öne çıktı. Suriye, Afganistan ve diğer ülkelerden kaynaklanan bu hareketlilik, bahsi geçen ülkeleri etkilediği kadar transit bir ülke konumunda olan Türkiye'yi ve göçün yöneldiği Balkan, Orta ve Batı Avrupa ülkelerini de doğrudan etkiledi. Bu etki, ikili ve tek taraflı ilişkilerin şekillenmesinde rol oynadığı gibi AB, BM ve NATO gibi ulusüstü aktörlerin de dahil olmasıyla daha geniş bir alanı etkisi altına aldı. Öyle ki, bu göç hareketliliği ulusal ve uluslararası ilişkilerde aktörlerin verili pozisyonlarının aşınmasına dahi sebep oldu. Bu dönemde göç hareketliliği devletler arası ilişkilerin seyrinin ana belirleyicilerinden biri haline gelerek uluslararası alanda üst düzey müzakerelerin konusu haline geldi. Göç hareketliliğinden etkilenen ülkelerde iç ve dış siyasetin yeniden şekillenmesine tanıklık edilirken, göç hareketliliği, Almanya gibi kimi ülkelerde genel seçimlerin sonuçlarına dahi etki edecek kadar geniş bir alanı etkileyen sonuçlar üretti. Göçmen karşıtı hareketlerin güçlendiği Almanya'da İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez aşırı sağ politikalar ile öne çıkan bir parti olan AfD, 2017 yılında yapılan genel seçimlerde 3'üncü parti oldu ve parlamentoda 94 sandalye elde etti. Bu süreçte ulus üstü aktörler ile devletlerin iş birliklerine ve çıkar çatışmalarına tanık olundu. Ülkelerin iç siyasetini olduğu kadar uluslararası dengeleri de etkileyen göç hareketliliği; uluslararası meseleleri yerel siyasetin konusu haline getirirken, göç ile ilişkili iç-yerel siyasi meseleler de uluslararası siyasetin konusu haline geldi. Öyle ki, Türkiye ile AB arasında imzalanan 18 Mart 2016 tarihli mutabakat, yerel ve ulusüstü siyasi aktörlerin iç içe geçen taleplerine, koşulluluk ve bağımlılık temelli imtiyazlar tanınmasına örnek teşkil eden bir anlaşma olma özelliği ile öne çıktı. AB üyesi ülkeler ise -her ne kadar ortak bir göç politikası geliştirme yönünde çalışmalar yürütmüş olsalar da- bu dönemde ortak bir tutum almakta zorlandılar. Bunun sonucunda tekil ülkeler inisiyatif alarak kendi sınırları içerisinde kendi politikalarını uygulama yoluna gittiler. Bu dönemde Almanya ve Avusturya bir süre açık kapı politikası uyguladı ve Balkan rotasını takip eden mültecileri kabul etti. Sınır kontrolleri zaman zaman sıkılaştırıldı ve dönemsel olarak sıkılaştırma ve gevşetme biçiminde kontrollü bir sınır politikası izlendi. 2015 yılında Almanya Parlamentosunda mülteci hareketliliği hakkında yapılan tartışmalar yoğunlukla mülteciler lehine gelişti. Bundestag'da temsil edilen tüm partiler Almanya hükümetinin uyguladığı açık kapı politikasını genel anlamda desteklediler. TBMM'de ise, 2015 yılı yaz aylarında mülteci hareketliliği üzerine yapılan tartışmalar Almanya Parlamentosu ile kıyaslandığında, o dönem Türkiye'nin içinde bulunduğu çalkantılı dönem nedeniyle hem nicel açıdan hem de içerik açısından zayıf kalmaktadır. Bu dönemde Türkiye'de seçimlerin yapıldığı 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasında kaos hâkim olurken 2015 yılında gerçekleşen ilk genel seçimde hiçbir parti tek başına iktidar olamamış, koalisyon hükümeti de kurulamamıştır. 2015 yılının ilk genel seçimi ile ikinci genel seçim olan 1 Kasım 2015 tarihi arasında bombalama olaylarında yüzlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bu süre zarfında TBMM yalnız dokuz kez toplanmıştır. 2015 yılında mülteci hareketliliğinin varış ülkesi olan Almanya'da parlamentoda konu çeşitli yönleriyle ele alınırken, TBMM'de daha az tartışılmasının sebepleri arasında ülke içinde yaşanan kaosun da etkisi vardır. Almanya Parlamentosu Bundestag'da, hükümet ortağı CDU/CSU ve SPD 2015 yılında mültecileri kabul etmeye yönelik birbirine paralel argümanlar ileri sürerken, 2016 yılında değiştirilen göç politikasına paralel olarak oluşturulan hâkim söylem ile kısıtlayıcı argümanlar üretmeye başlamışlardır. 2015 yılında hâkim söylem, mültecilerin Almanya'ya kabulünü 'başarabiliriz', 'AB değerleri', 'korunma hakkı' gibi argümanlarla desteklerken, 2016 yılında ise 'ekonomik göçmen', 'suç oranları', 'Almanya'nın mülteci yükünü tek başına üstlenmesi', 'güvenlik problemleri', 'İslamcı terör' gibi başlıkların hâkim söylemi belirlediği görülmektedir Bu çalışmanın sonucunda, mültecilerin kabul edilmesini destekleyen argümanlar ile mülteci hareketliliğini azaltmak amacıyla kurulan argümanların birbirinden bağımsız olarak her zaman diliminde var olduğu, ancak izlenen dönemsel politika doğrultusunda ilgili argümanların zaman zaman öne çıkarıldığı veya geri çekildiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, bahsi edilen birbirine zıt politikaların iç içe geçtiği ve parti politikalarının da buna paralel olarak farklılaştığı gözlemlenmiştir. Örneğin, 2016 yılında meydana gelen tutum değişikliklerini siyaseten temellendirebilmek için güvenlikleştirme politikaları öne çıkarılmıştır. 2015 yılında üzerinde durulan insan hakları temelli göç politikası, kendisini, 2016 yılında güvenlik sorunlarının öne çıkarılarak bir meşru şiddet merkezi olarak devlet otoritesinin güçlendirilmesi siyasetine bırakmıştır. Almanya'da mülteci hareketliliği konusundaki hâkim söylem bu minvalde şekillenirken, Türkiye'de ise kimi özellikleri ile Almanya hâkim söylemi ile kıyaslanabilen, kimi özellikleri ile de kendi dinamiklerinden kaynaklanan özgünlükler barındıran başka bir süreç yaşanmıştır. 2015 yılında yukarıda bahsi edilen kaos ortamında meclis tartışmalarında kendisine fazla yer bulamayan mülteci hareketliliği, 2016 yılına gelindiğinde daha yoğun bir şekilde gündemde kalmıştır. Göç hareketliliği, TBMM'de Almanya'da olduğu gibi yeni bir bağlama oturtulmuştur. Almanya Parlamentosunda vuku bulan tartışmalara benzer biçimde, güvenlik merkezli ve suç odaklı tartışmaların da yaşandığı gözlemlenmiştir. AB ile imzalanan mutabakata muhalif milletvekilleri çeşitli eleştiriler getirirken, sığınmacı hareketliliği üzerine TBMM'de gerçekleşen tartışmalar, ülke içinde ve yakın çevresinde gelişen siyasi olayların gölgesinde kalmıştır. Muhalefet, hükümetin sığınmacılar üzerinden AB ile girdiği ilişkiyi eleştirmiş; Türkiye'nin uluslararası itibarının AB'nin sağlayacağı fon karşılığında pazarlık konusu edildiği iddiasında bulunmuştur. Bu araştırmanın ana konusu olan meclis tartışmalarının analizi için eleştirel söylem analizi yönteminden faydalanılmıştır. Eleştirel söylem analizinin teorisyenlerinden biri olan Teun van Dijk'in geliştirdiği yöntem, politikacıların tutumunu, politik görüş farklılıklarını ve politika değişikliklerini analiz edebilmek için çeşitli araçlar sunmaktadır. ESA; siyahiler, yabancılar, göçmenler, mülteciler gibi dışlanan grupların maruz kaldıkları pratikleri, hâkim söylemin oluşumunu, dışlanma pratiklerine etkisini, otoriter söylemin kurulumunu ve söylemin toplumsal düzenin inşasında ve korunmasında oynadığı rolü inceler. Bu çalışmanın en önemli bulgularından biri göçmen hareketliliğine karşı tavrın dönemsel olarak şekillen(diril)diği, dönemsel ihtiyaçların ve hâkim söylemin izlenen politikaların oluşumunda belirleyici olduğu çıkarımıdır. Buna ek olarak 'kriz' anlarında verili hâkim söylemin geçersizleştirildiği ve yeni dönemin politikasına yön verebilmek için olağandışı koşullara uygun yeni bir hâkim söylemin inşa edildiği ortaya çıkmaktadır. Ulusüstü yapıların dahi kendi kimliklerini inşa etmekte kullandıkları değerleri terk edebildikleri görülmektedir. Hukuki işleyişin askıya alındığı, yasama organlarının devre dışı bırakılabildiği, dolayısıyla demokratik süreçlerin ve işleyişin ortadan kaldırılmasının ne derece mümkün olabildiği açığa çıkmaktadır. Bu tezde öncelikle giriş bölümü altında okuyucunun çalışma hakkında genel bir fikir edinebilmesini sağlamak için çalışmanın genel çerçevesi çizilmiştir. Öncelikle inceleme konusunu daha anlaşılır kılabilmek için göç hareketliliği hakkında giriş mahiyetinde bilgiler verilerek çalışmanın genel çerçevesi sunulmuştur. Göç hareketliliğinin nedenleri, sonuçları ve araştırma konusu olan zaman dilimindeki genel durum hakkında kısaca bahsedildikten sonra metodoloji üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Türkiye ve AB'nin göç rejimleri ele alınarak bu konuda yaşanan gelişmelerden bahsedilmiştir. Türkiye ile AB arasında imzalanan mutabakata giden süreçten bahsedildikten sonra AB'nin göç hareketliliğini durdurmak üzere izlediği güvenlikleştirme politikaları üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde Türkiye ve Almanya'daki siyasi partilerden ve onların göç politikalarına yaklaşımlarından bahsedilmiş ve takip eden alt bölümde 2015 yılında Almanya Parlamentosunda ve TBMM'de göç hareketliliği üzerine yapılan tartışmaların niteliği çeşitli başlıklar altında tartışılmıştır. Dördüncü bölümde ise 18 Mart 2016 tarihinde kabul edilen mutabakatın bir ay öncesi ve bir ay sonrası arasındaki zaman diliminde mutabakata dair her iki ülke meclislerinde yapılan tartışmalar aynı şekilde çeşitli alt başlıklar altında incelenmiştir. Sonuç bölümünde, bulgular sunulmuş ve iki ülke parlamentolarındaki tartışmalar karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir.

Özet (Çeviri)

The aim of this thesis is to analyse the nature of the debates on migration mobility in the German Parliament and the Turkish Grand National Assembly in the specified months of 2015 and 2016 within the framework of Critical Discourse Analysis. For this purpose, the parliamentary minutes of both countries are used as a data source. The attitudes of political parties and MPs in the Turkish Grand National Assembly and the German Parliament and their views on refugee mobility, the arguments used by political parties while expressing their views have been examined from a critical perspective within the framework of the possibilities offered by the Critical Discourse Analysis method. This study examines the continuities and ruptures between 2015, when the bar of social acceptance towards refugees was raised with arguments such as 'humanitarian values', 'EU values', 'solidarity', and 2016, when arguments such as 'refugees' involvement in crime rates', 'emerging security problems', 'cultural differences' were used more to limit refugee mobility, while placing the Memorandum of Understanding dated 18 March 2016, which was accepted by Turkey and the EU, at the centre of the study. The main subject of this study is how the issue was handled in the parliaments of both countries in 2015 when the migration mobility took place, one month before and one month after the agreement of 18 March 2016, which was accepted by the EU and Turkey to prevent the mentioned migration mobility. The main data source of this study are the minutes of the Turkish Grand National Assembly and the German Parliament. The minutes of the parliamentary debates of both countries are available online. Analysing the course of migration mobility through parliamentary minutes offers researchers the opportunity to obtain information beyond the data available through print and visual media as an issue that shapes the relations between states, between EU countries, between the EU and non-EU countries and even the domestic politics of individual countries. Parliamentary minutes constitute the primary and fundamental sources for researchers who want to gain insight into the developments in the law-making process, political party positions and the arguments of MPs. On the other hand, when developments in the legislative body are considered together with social developments, it becomes easier to analyse the links and parallels between the two. The availability of all the minutes of parliamentary debates enables the periodical analysis of the continuities and changes in the policies pursued by political parties. In this study, parliamentary minutes have been analysed, coded and grouped under various headings using MAXQDA, a qualitative data research programme. Although there are studies that focus on the legislative body-centred developments on migration mobility by examining parliamentary minutes, there is a lack of comparative research on how the issue is handled in the parliaments of Turkey and Germany, which are the countries from which migration mobility originates and to which it is largely directed. Studies focusing on migration mobility in Turkey have traditionally focused on labour migration from Turkey to Germany and how Turkey-EU relations are affected by migration mobility. The study titled“Political Party Representation of Anti-Immigrant Attitudes: The Case of Turkey”(Balta, Elçi , & Deniz S., 2022) and“The Syrian refugee crisis through the lenses of Turkish political discourses: An analysis of deliberations in the Turkish Parliament”(Apaydın & Müftüler-Baç, 2022) can be given as examples of recent studies that monitor migration mobility through parliamentary debates. The original contribution of this thesis will be a comparative analysis of the debates on migration mobility in the Turkish Parliament and the German Parliament. In the summer of 2015, the migration of Syrian asylum seekers across the Aegean Sea to Greece constituted the largest migration movement of recent years. This march, which started in Turkey, largely ended in Germany. While Turkey was the country hosting the largest number of Syrian asylum seekers, Germany became the European country with the largest number of Syrian asylum seekers as a result of the migration movement in 2015. This event, which affected both countries intensely, has become one of the most frequently emphasised topics of political debates in German and Turkish public opinion. It has come to the forefront as an issue that has been widely covered in the written and visual media as well as in academia, protest marches and parliamentary debates. This mobility originating from Syria, Afghanistan and other countries has directly affected Turkey as a transit country as well as the Balkan, Central and Western European countries to which migration is directed. This impact not only played a role in shaping bilateral and unilateral relations, but also affected a wider area with the involvement of supranational actors such as the EU, the UN and NATO. In fact, this migration mobility even caused the erosion of the given positions of actors in national and international relations. In this process, cooperation and conflicts of interest between supranational actors and states have been witnessed. Migration mobility, which affects the domestic politics of countries as well as international balances, has made international issues the subject of local politics, while domestic-local political issues related to migration have also become the subject of international politics. In fact, the agreement signed between Turkey and the EU on 18 March 2016 stood out as an example of the intertwined demands of local and supranational political actors and the granting of concessions based on conditionality and dependency. EU member states, on the other hand, had difficulty in adopting a common position during this period, even though they had been working towards developing a common migration policy. As a result, individual countries took the initiative to implement their own policies within their own borders. In this period, Germany and Austria implemented an open door policy for a while and accepted refugees following the Balkan route. Border controls were tightened from time to time and a controlled border policy was followed in the form of tightening and loosening periodically. In 2015, the debates on refugee mobility in the German parliament were overwhelmingly in favor of refugees. All parties represented in the Bundestag generally supported the open-door policy of the German government. Compared to the German Parliament, the debates on refugee mobility in the Turkish Grand National Assembly in the summer of 2015 were weak in terms of both quantity and content due to the turbulent period Turkey was going through at the time. During the period between 7 June 2015 and 1 November 2015, when elections were held in Turkey, chaos prevailed. In the first general election held in 2015, no single party came to power and no coalition government was formed. Between the first general election in 2015 and the second general election on 1 November 2015, hundreds of people lost their lives in bombings. During this period, the Parliament met only nine times. In 2015, while in Germany, the destination country of the refugee movement, the issue was discussed in parliament in various aspects, it was discussed less in the Turkish Grand National Assembly, which is also due to the chaos in the country. In the German Parliament, Bundestag, while the government partners CDU/CSU and SPD put forward parallel arguments for accepting refugees in 2015, they started to produce restrictive arguments with the dominant discourse created in parallel with the changed migration policy in 2016. In 2015, the dominant discourse supported the acceptance of refugees to Germany with arguments such as 'we can succeed', 'EU values', 'right to protection', while in 2016, it is seen that the dominant discourse was determined by the topics such as 'economic migrants', 'crime rates', 'Germany's bearing the burden of refugees alone', 'security problems', 'Islamist terrorism'. As a result of this study, it is revealed that the arguments in favor of accepting refugees and the arguments in favor of reducing refugee mobility have existed independently of each other in every time period, but that these arguments have been brought forward or withdrawn from time to time in line with the periodic policy pursued. Moreover, it has been observed that the aforementioned contradictory policies are intertwined and the party policies are differentiated accordingly. For example, in 2016, securitization policies were emphasized in order to politically justify the changes in attitudes. In 2016, the human rights-based migration policy, which was emphasized in 2015, was replaced by a policy of strengthening the state authority as a center of legitimate violence by highlighting security problems. While the dominant discourse on refugee mobility in Germany was shaped in this manner, Turkey has experienced a different process, which can be compared with the dominant discourse in Germany in some aspects, but which also has its own unique characteristics stemming from its own dynamics. In 2015, refugee mobility, which did not find a place in the parliamentary debates in the chaotic environment mentioned above, remained on the agenda more intensely in 2016. As in Germany, migration mobility was placed in a new context in the Turkish Grand National Assembly. Similar to the debates in the German Parliament, security-centered and crime-focused debates were also observed. While opposition MPs criticized the agreement signed with the EU, the debates on the refugee movement in the Turkish Grand National Assembly were overshadowed by the political events in and around the country. The opposition criticized the government's relationship with the EU over asylum seekers, claiming that Turkey's international reputation was being bargained in exchange for the funds to be provided by the EU. Critical discourse analysis method was used to analyse the parliamentary debates, which is the main subject of this research. The method developed by Teun van Dijk, one of the theorists of critical discourse analysis, offers various tools to analyse the attitudes of politicians, differences in political views and policy changes. ESA analyses the practices that marginalised groups such as blacks, foreigners, immigrants and refugees are exposed to, the formation of the dominant discourse, its impact on the practices of exclusion, the construction of authoritarian discourse and the role discourse plays in the construction and maintenance of social order. One of the most important findings of this study is the conclusion that the attitude towards migrant mobility is shaped periodically, and that periodic needs and the dominant discourse are decisive in the formation of the policies followed. In addition to this, it is revealed that in times of 'crisis' the given dominant discourse is invalidated and a new dominant discourse is constructed in accordance with the extraordinary conditions in order to shape the policy of the new period. It is observed that even supranational structures can abandon the values they used to construct their own identities. It is revealed to what extent it is possible to suspend the legal process, to disable the legislative bodies, and thus to eliminate democratic processes and functioning. In this thesis, firstly, the general framework of the study is drawn in order to enable the reader to get a general idea about the study under the introduction section. Firstly, in order to make the subject of the study more understandable, the general framework of the study is presented by giving introductory information about migration mobility. After briefly mentioning the causes and consequences of migration mobility and the general situation in the time period that is the subject of the research, the methodology is emphasised. In the second part, the migration regimes of Turkey and the EU are discussed and the developments in this regard are mentioned. After mentioning the process leading to the agreement signed between Turkey and the EU, the securitisation policies pursued by the EU to stop migration mobility are discussed. In the third section, political parties in Turkey and Germany and their approaches to migration policies are mentioned, and in the following sub-section, the nature of the debates on migration mobility in the German Parliament and the Turkish Grand National Assembly in 2015 are discussed under various headings. In the fourth section, the debates on the agreement in the parliaments of both countries in the period between one month before and one month after the agreement adopted on 18 March 2016 are also analysed under various subheadings. In the conclusion, the findings are presented and the debates in the parliaments of the two countries are evaluated comparatively.

Benzer Tezler

  1. Parlamentonun müzakere işlevinin temel aracı: Genel görüşme

    The main tool of Parliament's deliberation function: General debate

    SİNEM ŞİRİN

    Doktora

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    HukukGalatasaray Üniversitesi

    Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. ŞULE ÖZSOY BOYUNSUZ

  2. Türk kamu yönetiminin siyasal denetiminde TBMM'nin etkenliği sorunu

    The Problematic of TBMM's efficiency on Turkish public administration control

    MEHMET AKİF ÖZER

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    1999

    Kamu YönetimiAnkara Üniversitesi

    Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı

    YRD. DOÇ. DR. CAHİT EMRE

  3. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin incelenmesi, Federal Almanya Anayasa Mahkemesi ile karşılaştırılması

    Studing carefully the missions and authorities? of Türk constitutional court and compared with Constitutional court of Germany

    HARUN ÇOLAK

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2010

    HukukBalıkesir Üniversitesi

    Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MUZAFFER ERCAN YILMAZ

  4. V. Dönem Erzurum milletvekilleri ve meclis faaliyetleri (1935-1939)

    V. Erzurum deputies and parliamentary activities (1935-1939)

    ERHAN DAŞHAN

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2023

    Siyasal BilimlerVan Yüzüncü Yıl Üniversitesi

    Tarih Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. MEHMET PINAR

  5. Avrupa ülkelerindeki Türk kökenli milletvekillerinin siyasal kimlik ve elit oluşumu : Almanya örneği

    The formation of political elite and identity of mp with origin of Turk in European countries : A sample of Germany

    ZÜBEYDA YARMA

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2006

    Siyasal BilimlerKocaeli Üniversitesi

    Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı

    Y.DOÇ.DR. BEKİR GÜNAY