Geri Dön

Erektil disfonksiyonlu olgularda uygulanan penil revaskülarizasyon ameliyatının etkinliğinin klinik ve radyolojik parametrelerle korelasyonu

Correlati̇on of cli̇ni̇cal and radi̇ologi̇cal parameters wi̇th the effi̇cacy of peni̇le revasculari̇zati̇on surgery i̇n pati̇ents wi̇th erecti̇le dysfuncti̇on

  1. Tez No: 951624
  2. Yazar: FATİH AKDEMİR
  3. Danışmanlar: PROF. DR. ÖNDER KAYIGİL
  4. Tez Türü: Tıpta Uzmanlık
  5. Konular: Üroloji, Urology
  6. Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
  7. Yıl: 2014
  8. Dil: Türkçe
  9. Üniversite: Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
  10. Enstitü: Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
  11. Ana Bilim Dalı: Üroloji Ana Bilim Dalı
  12. Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
  13. Sayfa Sayısı: 101

Özet

Amaç: Bu çalışmanın amacı erektil disfonksiyonun cerrahi tedavisinde uygulanan penil revaskülarizasyon operasyonunun etkinliğinin, klinik ve radyolojik yöntemlerle korelasyonunun belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 1 ocak 2012 ve 1 temmuz 2014 tarihleri arasında erektil disfonksiyon şikayeti ile kliniğimize başvuran ve yapılan tetkikler sonucunda organik kökenli erektil disfonksiyon saptanan ve penil revaskülarizasyon operasyonu için uygun görülen toplam 35 hasta alınmıştır. Preoperatif dönemde erektil disfonksiyon derecesini araştırmak için IIEF-5 ve IIEF-15 formları kullanılmıştır. Ayrıca açlık kan glukozu, lipid profili, tam kan sayımı, testosteron düzeyi, prolaktin düzeyleri belirlenmiş ayrıca kan basıncı düzeyleri ve vücut kitle indeksleri ölçülmüştür. Hastaların tamamına preoperatif olarak penil renkli doppler ultrasonografi, kavernozometri ve korpus kavernozum elektromyografisi (KK-EMG) yapılmıştır. Ayrıca preoperatif dönemde bilateral inferior epigastrik arterlere yönelik renkli doppler ultrasonografi yapılmıştır. Postoperatif dönemde hem penil renkli doppler ultrasonografi yapılmış hemde inferior epigastrik arter ve anostomoz bölgesi renkli doppler ultrasonografi ile tekrar değerlendirilmiş ve rezistivite indeksleri ve pulsatilite indekslerindeki değişim oranları hesaplanmıştır. Ayrıca BT anjiyografi ile anostomoz ve derin dorsal ven görüntülenmeye çalışılmıştır. Anostomoz ve derin dorsal veni izlenebilen ve izlenemeyen hastalar tekrar IIEF-5/15 skorları ile değerlendirilmiş ve aralarındaki ilişki açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 47,7±13,26 (23- 69) olarak belirlenmiştir. Hastalar yaşlarına göre 20-39 (10 kişi), 40-59 (17 kişi) ve 60 yaş ve üstü (8) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Hastaların %31,4'ünde diabet, %31,3'ünde hipertansiyon, %45,6'sında sigara kullanımı, %17,1'inde hiperlipidemi, %22,7'sinde kardiak hastalık öyküsü, %25,6'sınde obezite saptanmıştır. Penil renkli doppler ultrasonografi bulgularına göre olguların %22,4'ünde arteryel yetmezlik, %28'inde venöz yetmezlik, %16,8'inde ise arteryel ve venöz yetmezlik birlikte izlenmiştir. Penil renkli doppler ultrasonografide 25 cm/s'nin altındaki peaksistolik değerler arteryel yetmezlik, 5 cm/s'nin üzerindeki enddiastolik değerler ise venöz yetmezlik olarak değerlendirilmiştir. Kavernozometride ereksiyon oluşturan akım hızları ve basınç düşme oranları hesaplanmış olup, orta veya ciddi derecede venöz kaçak tespit edilen hastalar operasyon için uygun bulunmuş olup, hafif derecede venöz yetmezliği olanlara medikal tedavi verilmiştir. PRUD ve kavernozometri bulguları karşılaştırıldığında penil renkli doppler ultrasonografide normal end diastolik akım hızı olan hastaların %50'sinde (18 hastanın 9'u) kavernozometri ile venöz yetmezlik tespit edilmiştir. Dolayısıyla bizim çalışmamızda venöz kaçağı tespit etmede kavernozometrinin penil renkli doppler ultrasonografiye göre daha duyarlı olduğu saptanmıştır. Preoperatif dönemde epigastrik arterler, renkli doppler ultrasonografi ile değerlendirilmiş olup, anostomozun akım hızı ve damar çapının daha iyi olduğu taraftan yapılması amaçlanmıştır. Ayrıca daha önce abdomanal veya pelvik operasyon öyküsü olanlarda epigastrik arterlerin intakt olup olmadığı da incelenmiştir. Preoperatif IIEF skorlarına göre hastaların %2,8'inde hafif ED, %14,2'sinde hafif orta ED, %25,6'sında orta dereceli ED, %57'sinde şiddetli ED tespit edilmiştir. Ameliyat ettiğimiz 35 hastanın 10 tanesinde arteryel yetmezlik, 18 tanesinde venöz yetmezlik ve 7 tanesinde ise arteryel ve venöz yetmezliğin birlikte bulunduğu belirlenmiştir. Preoperatif ve postoperatif dönemde epigastrik artere yönelik renkli doppler ultrasonografi ve penil renkli doppler ultrasonografi ile rezistivite ve pulsatilite indeksleri hesaplanmıştır. Kavernozal arter ve epigastrik arter rezistivite indeksinde postoperatif dönemde istatistiksel olarak anlamlı derecede artışlar saptanmıştır. Postoperatif üçüncü ayda yapılan epigastrik artere yönelik renkli doppler ultrasonografide 35 hastanın 32'sinde inferior epigastrik arter anostomoz bölgesine kadar sağlıklı şekilde izlenebilmiştir. Akım hızları ve damar çaplarında belirgin değişiklik olmamıştır. Derin dorsal veni görmek PRDU ile mümkün olmamıştır. Üç hastada ise epigastrik arter tromboze olarak izlenmiştir. Bu hastaların üçününde 60 yaşın üstünde ve diabetik hastalar olması dikkat çekmiştir. Postoperatif üçüncü ayda hastaların tamamına BT anjiyografi çekilmiştir. Hastalara işlemden 10 dakika önce 60 mg papaverin yapılmıştır. BT anjiyografi yapılan hastaların 25 tanesinde eksternal iliak arter, inferior epigastrik arter, anostomoz bölgesi ve derin dorsal ven izlenebilmiş olup ayrıca kavernozal sinüzoidlerdeki artmış kan akımıda görüntülenebilmiştir. 10 hastada ise söz konusu yapılar görüntülenememiştir. Bütün hastalar preoperatif ve postoperatif olarak IIEF 5-15 skorları ile değerlendirilmiş olup anostomoz açıklığı ve derin dorsal veni izlenebilen hastalardaki IIEF 5-15 skorlarındaki artış oranlarının anostomoz açıklığı ve derin dorsal veni izlenemeyen hastalara göre belirgin şekilde yüksek olduğu saptanmıştır. Bu artışın özellikle risk faktörü olmayan ve genç hastalarda daha belirgin olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Bu çalışmanın sonucuna göre penil revaskülarizasyon ameliyatı, organik sebeplerden kaynaklanan erektil disfonksiyonu olan ve medikal tedaviden fayda görmeyen hastalarda penil protez implantasyonu gibi daha invazif işlemlerden önce uygulanabilecek daha fizyolojik ve maliyeti düşük ve özellikle komorbiditesi olmayan genç hastalarda yüksek başarı oranları ile uygulanabilecek bir yöntemdir. Çalışmamızda gösterildiği gibi iyi çalışan bir anoztomoz hattının oluşturulması ameliyatın başarısını belirleyen kriterlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Preoperatif dönemde penil renkli doppler ultrasonografi yapılırken bilateral epigastrik arterlerin çaplarının ve akım hızlarının ölçülmesi anostomozun başarısı konusunda yardımcı olacaktır. Yapılan anostomoz sayesinde derin dorsal ven bir süre sonra arteriyelize olarak emisser venler vasıtasıyla kavernöz dokunun beslenmesine katkıda bulunmuş ve buna paralel olarak hastaların IIEF skorlarında objektif şekilde belirgin iyileşmenin izlenmiş olması ilk olarak bizim çalışmamızda postoperatif BT anjiyografi ile desteklenmiştir. Ayrıca çalışmamızda göstermiş olduğumuz gibi postoperatif dönemde belirgin IIEF artışı saptanan ve anostomoz açıklığı izlenebilen hastalarda kavernozal arter ve epigastrik arter rezistivite indekslerinde anlamlı artışlar olması rezistivite indeksinin ameliyat sonrası hasta takibinde IIEF skorlaması ile birlikte kullanılabilecek objektif bir kriter olduğunu da göstermiştir.

Özet (Çeviri)

Aim: The aim of this study is to specify the correlation and effectiveness of penile revascularisation operation applied at surgical therapy of erectile dysfunction with clinical and radiological methods. Material And Method: In total 35 patient participated to our study between the dates of 1 January 2012 and 1 July 2014; patients came us with erectile dysfunction complaints and they were deemed suitable for penile revascularisation operation as a result of designating organic origin erectile dysfunction in the light of the examinations. IIEF-5 and IIEF-15 used in order to research erectile dysfunction degree at the preoperative period. Moreover, their fasting glucose, lipid profile, complete blood cell account, testosterone level, prolactin levels were assessed; in addition to this, their blood pressure levels and body mass indexes were tested. As preoperative; penile coloured doppler ultrasonography, cavernosometry and corpus cavernosum electromyography (KK-EMG) preoperatively were done to the whole patients. Besides, coloured Doppler ultrasonography was made aimed at bilateral inferior epigastric arteries at the preoperative period. Both penile coloured doppler ultrasonography was made and inferior epigastric artery and anatomosis areas were reassessed with coloured doppler ultrasonography and the exchange ratios of resistivity indexes and pulsatility indexes were calculated at the postoperative period. Moreover, BT angiography and anastomosis and deep dorsal vein were tried to be monitored. Patients whose anostomosis and deep dorsal vein were manage to monitored and not, were reassessed with their IIEF-5/15 scores and the relation between them tried to be revealed. Findings: The age average of the patients participated to the study were designated as 47,7±13,26 (23-69). Patients were divided into three groups according to their ages as 20-39 (10 people), 40-59 (17 people) and above the age of 60 (8). Those findings were confirmed on patients: 31.4%had diabetes, 31.3% had hypertension, 45.6% were smoker, 17.1% had hyperlipidemia, 22.7% had cardiac medical history, 25.6% were obese. According to penile coloured doppler ultrasonography findings; 22.4% arterial insufficiency, 28% venous stasis, 16.8%arterial and venous stasis were observed in tandem. Peak systolic values under 25 cm/s was assessed as arterial insufficiency and end diastolic values over 5 cm/s was assessed as venous stasis at penile coloured doppler ultrasonography. Flow velocities and pressure decrease ratios that created erection at cavernosometry were calculated and patients with middle or high level of venous leaking were deemed suitable for operation and patients with mild level of vanpus stasis were deemed suitable for medical theraphy. When PRUD and cavernosometrt findings compared, cavernosometry insufficiency and venous stasis were confirmed on 50% of the patients (9 patient out of 18) who had got normal end diastolic flow rate at penile coloured doppler ultrasonography. Consequently, in our study it is confirmed that cavernosometry is more sensitive than penile coloured doppler ultrasonography while identifying venous stasis. At the preoperative period, epigastric arteries were evaluated by coloured doppler ultrasonography and it is aimed to do anostomosis from where the current flow and vein diameter are better. Moreover, it was examined that whether those who had had got abdominal or pelvic operation history, had epigastric arteries intact or not. According to their IIEF scores, it was observed that 2.8% of the patients had got mild ED, 14.2% had got medium light ED, 25.6% had got moderate ED and 57% had got severe ED. On ten patient out of thirty five that we had operated, had got arterial insufficiency, eighteen of them had got venous stasis and seven of them arterial and venous stasis in tandem. At preoperative and postoperative period, coloured doppler ultrasonography aimed at epigastric artery and resistivity and pulsatility indexes with penile coloured doppler ultrasonography were calculated. Some meaningful increases designated statistically at postoperative period on cavernosal artery and epigastric artery resistivity index. On coloured doppler ultrasonography aimed at epigastric artery done at the postoperative third month, it was wholesomely monitored until inderior epigastric artery anostomosis on 32 patients out of 35. No significant change seen on flow velocity and vein diameters. It was possible to see deep dorsal vein with PRDU. Epigastric artery observed as thrombosis on three patient. All three of these patients were over 60 years and diabetic patients drew attention. All the patients had had BT angiography at the postoperative third month. 10 minutes before the operation 60 mg papaverin was given to patients. On 25 patients that had had BT angiography, external iliac artery, inferior epigastric artery, anastomose area and deep dorsal vein had been observed and moreover increased blood flow at cavernosal sinusoids were also monitored. The abovementioned situation couldn't be monitored on 10 other patients. All the patients were evaluated with their IIEF 5-15 scores according to preoperatively and postoperatively and it was determined that the increase ratios of IIEF 5-15 scores of patients whose anastomosis space and deep dorsal vein could be followed-up were prominently high as compared to patients whose anastomosis space and deep dorsal vein couldn't be followed-up. It was determined that this increase was more prominent especially on riskless young patients. Result: According to the result of this study, penile revascularisation operation is a method that can be applied on patients with erectile dysfunction resulted from organic reasons and that haven't benefitted from madical theraphy and that can be applied before invasive procedures like penile prosthesis implantation. This method has also low costs and can be applied on young patients, especially who hasn't got comorbidity, with high success rates. As is shown in our study, we encountered that forming a good working anastomose line is one of the crucial criteria that define the success of the operation. Measuring bilateral epigastic arteries diameters and flow velocities while doing penile coloured doppler ultrasonography will be helpful for the success of anastomosis at the preoperative period. Thanks to anastomosis, deep dorsal vein contributed to the nutrition of the cavernous tissue through the emisser veins by arterializing and concordantly significant improvement in IIEF scores of the patients is observed objectively and this is supported by a postoperative CT angiography in our study. Besides, as is shown in our study, it is also shown that resistivity index is also an objective criterion used along with post operation patient follow-up IIEF scores, having significant increases at cavernous artery and epigrasic artery resistivity for patients that IIEF increase found and anastomosis openness observed at postoperative period.

Benzer Tezler

  1. Venooklüziv nedenli empotans tedavisinde venöz arteriyalizasyon

    Treatment of venooclusive impotence with venous arterialization

    MUSTAFA CENGİZ ZAMAN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    1997

    ÜrolojiÇukurova Üniversitesi

    Üroloji Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. ŞABAN DORAN

  2. Venöz impotansta kavernöz EMG ve kavernöz biyopsinin tanı ve tedavideki yeri

    Başlık çevirisi yok

    ALİM TOPÇU

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2000

    ÜrolojiGATA

    Üroloji Ana Bilim Dalı

    PROF.DR. AHMET F. PEKER

  3. Sellar bölge tümörlerinin ve endoskopik transsfenoidal cerrahinin cinsel fonksiyon üzerine etkisi

    The impact of sellar region tumours and endoscopic transsphenoidalsurgery on sexual function

    AYDIN TALAT BAYDAR

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    NöroşirürjiSağlık Bilimleri Üniversitesi

    Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı

    UZMAN DENİZHAN DİVANLIOĞLU

  4. Hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda cinsel disfonksiyonun değerlendirilmesi

    Evaluation of sexual dysfunction in patients undergoing hemodialysis treatment

    RIDVAN BAYRAM

    Yüksek Lisans

    Türkçe

    Türkçe

    2020

    HemşirelikBalıkesir Üniversitesi

    Hemşirelik Ana Bilim Dalı

    DOÇ. DR. HİCRAN YILDIZ

    DOÇ. DR. SİBEL KARACA SİVRİKAYA

  5. Rektum tümörü tanısıyla ameliyat edilmiş hastaların cinsel işlevlerini etkileyen faktörler

    Factors affecting sexual functions in patients with rectal tumor operated with the diagnosis

    CEYHUN AYDOĞAN

    Tıpta Uzmanlık

    Türkçe

    Türkçe

    2010

    Genel Cerrahiİstanbul Üniversitesi

    Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı

    PROF. DR. NECMETTİN SÖKÜCÜ