Implıcıt dımensıons of empathy ın the perceptıon and creatıon of archıtectural space
Mimarı mekanın algılanması ve yaratılmasında empatinin örtük boyutları
- Tez No: 953722
- Danışmanlar: PROF. DR. LEMAN FİGEN GÜL
- Tez Türü: Doktora
- Konular: Mimarlık, Architecture
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2025
- Dil: İngilizce
- Üniversite: İstanbul Teknik Üniversitesi
- Enstitü: Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Bilişim Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Mimari Tasarımda Bilişim Bilim Dalı
- Sayfa Sayısı: 220
Özet
Mimari mekânlar, içinde yaşayan, hareket eden ve hisseden insan bedeninin deneyimleriyle anlam kazanır. Her ne kadar mimarlık temelde maddi bir uygulama olsa da, tasarım süreci büyük ölçüde soyut temsiller—eskizler, modeller ve diyagramlar—üzerinden ilerler. Bu araçlar ister çizim, ister fiziksel model ya da dijital simülasyon olsun, çoğunlukla statik kalır, mekânın yaşandığı andaki dinamik canlılığını tam olarak yansıtamazlar. Bu nedenle mimarlar, bir alanın kullanıcıya nasıl hissettireceğini hayal edebilmek için bu temsilleri zihinlerinde canlandırmak zorundadır. Tasarım süreci boyunca, mekânın soyut temsilleri ile kullanıcıların yaşanmış gerçekliği arasında sürekli bir zihinsel geçiş yaşanır. Statik temsiller ile akışkan, çok duyulu ve duygusal mekânsal deneyimler arasındaki bu uyumsuzluk, soyut temsil ile somut deneyim arasında bir boşluk doğurur. Hutchins'in (2008) işaret ettiği gibi, bu boşluğu doldurmak, mekânsal ilişkileri zamansal ve deneyimsel bağlamlara dönüştürebilmeyi gerektiren gelişmiş bir bilişsel kapasiteye dayanır. Bu bağlamda mimarlar, pasif bir gözlemden öteye geçerek binaları yaşayan ve etkileşen yapılar olarak hayal ederler. Bu zihinsel süreçler, tasarımcının mekânla kurduğu bedensel karşılaşmalarla derinden bağlantılıdır. İşte bu noktada empati, tasarımcı ile kullanıcı arasındaki deneyimsel boşluğu kapatır. Mimarlar, insanların mekânla nasıl duygusal, fiziksel ve sosyal biçimlerde etkileşime gireceğini hayal ederken empatiye başvururlar. Bireylerin ihtiyaçlarına yanıt veren tasarımlar, çoğu zaman sezgisel ve örtük olarak işleyen empatik süreçlerin ürünüdür. Bu örtük empati biçimlerini anlamak, mimarlık pratiği ve eğitimi açısından büyük önem taşır. Ancak mevcut literatürde empati çoğunlukla kullanıcı merkezli bir bakışla ele alınmış; tasarımcının mekânsal atmosferler ve hareket dinamikleriyle kurduğu empatik ilişkiler ise henüz yeterince araştırılmamış ve sistematik biçimde belgelenmemiştir. Empati, uzun zamandır insanların başkalarını anlamasını ve onlarla duygusal bağ kurmasını sağlayan temel bir yetenek olarak kabul edilmektedir. Tasarım bağlamında empati, özellikle insan merkezli ve katılımcı yaklaşımların odak noktası hâline gelmiştir. Ancak ürün ve etkileşim tasarımında yaygın bir kavram olmasına rağmen, mimarlık alanında empati yeterince teorize edilmemiş ve tanımı belirsiz kalmıştır. Mimari ve tasarım literatüründe empati genellikle“kullanıcının yerine geçme”veya“kullanıcının gözünden görme”gibi basitleştirilmiş metaforlarla sınırlı tutulmaktadır. Bu dar tanımlar, tasarımcının kullanıcıyla kurduğu empatiyi vurgulamakla birlikte, mekânın kendisiyle, atmosferiyle ve içinde gerçekleşen hareketlerle kurulan bedensel ve duyusal ilişkileri göz ardı etmektedir. Oysa erken 20. yüzyıl estetik teorilerinden güncel nörobilim araştırmalarına kadar uzanan geniş bir literatür, insanların mekânla ilişkisinin yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda derin bir bedensel deneyim olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tez çalışması, erken 20. yüzyılın Einfühlung (içe yansıtma) teorisini, modern fenomenolojik yaklaşımları ve güncel nörobilimsel bulguları—özellikle ayna nöronlar ve bedensel simülasyon üzerine yapılan çalışmaları—bir araya getiren disiplinlerarası bir bakış açısıyla mimari mekânın algılanmasına ve tasarlanmasına yönelik özgün bir empati çerçevesi geliştirmeyi amaçlar. Bu bağlamda çalışma, empatiyi sadece bir kişilik özelliği veya bilinçli bir çaba olarak değil, mimarın tasarım sürecinde spontane olarak ortaya çıkan, bedensel ve örtük bir düşünme biçimi olarak yeniden tanımlamayı hedeflemektedir. Empatinin sadece insanlar arasında değil, literatürün önerdiği gibi tasarımın mekansal ve bedensel boyutlarında nasıl işlediğine dair net bir anlayışın olmamasında yola çıkarak bu tez çalışması aşağıdaki 3 soruya cevap aramaktadır. 1.Mimarlar, mimari mekânın algılanması ve tasarlanması sırasında mekânsal çevrelerle nasıl empatik ilişki kurarlar? 2.Empatik etkileşimin erken tasarım sürecine katkısı nedir? 3.Kişilik özelliği olarak empati düzeyi (trait empathy), tasarımcıların mimari mekânla kurdukları empatik ilişkiyi etkiler mi? Bu soruları cevaplamak için tez, tasarım bilişi araştırmalarından teorik perspektifleri ve deneysel yöntemleri birleştiren disiplinlerarası bir metodoloji benimsemiştir. Metodolojik olarak, bu araştırma nitel ve nicel yaklaşımları bir araya getiren üç ayaktan oluşur. Birinci olarak, katılımcıların düşüncelerini nasıl sözlü olarak ifade ettiklerini ve mekan ve kullanıcılarla nasıl empatik olarak etkileşime girdiklerini yakalamak için yüksek sesle düşünme protokollerini kullanılmıştır. İkinci olarak, katılımcıların beğenme, aşinalık ve kendi bildirdikleri empati düzeylerini ölçmek için öznel raporlar toplanamıştır. Son olarak, genel kişilik özelliklerinin bir rol oynayıp oynamadığını değerlendirmek için Empati Katsayısını (EQ) kullanılmıştur; bu, kişilerin sosyal empatisini ölçen doğrulanmış bir psikolojik ölçektir. Öz bildirim temelli yöntemler, bireylerin öznel içgörülerini yakalamada değerli olsa da (Surma-Aho vd., 2018; Alzayed vd., 2021; Apfelbaum vd., 2021), tasarım sürecinin dinamik ve sezgisel doğasını yansıtmakta sınırlı kalmaktadır. Buna karşılık, protokol analizi tasarımcıların düşünsel süreçlerine doğrudan bir pencere açarak (Tversky, 1997; Goldschmidt, 1991, 2012, 2014; Hay vd., 2020; Gero & Milovanovic, 2020), empatik tasarım bilişini daha bütüncül bir biçimde inceleme olanağı sunar. Sesli düşünme protokolleri bilişsel süreçleri gerçek zamanlı olarak yakalamak için tasarım bilişinde yaygun olarak kullanılan bir araçtır (Tversky, 1997; Goldschmidt, 2012; 2014; Hay vd., 2020; Gero & Milovanovic, 2020). Katılımcıların bireysel empati düzeyleri ise Baron-Cohen ve Wheelwright (2004) tarafından geliştirilen ve Bora ile Baysan-Arabacı (2009) tarafından Türkçeye uyarlanan Empati Katsayısı (EQ) ölçeğiyle ölçülmüştür. EQ ölçeğinin seçilme nedeni iki yönlüdür: İlki, empati türleri arasında ayrım yapmaksızın kapsamlı bir ölçüm sağlaması; ikincisi ise geçerliliği onaylanmış bir Türkçe versiyonunun bulunmasıdır. Bu sayede katılımcılara ölçek anadillerinde sunularak, dilsel ve kültürel bariyerler en aza indirilmiştir.Bu metodolojik araçların birlikte kullanımı, hem derinlik hem de yapısal çerçeve sağlayarak, mimari tasarımda empatiyi çok boyutlu ve somut bir fenomen olarak ele almak için yeni bir zemin oluşturur. Araştırma iki pilot çalışma ve iki birincil deneysel aşamadan oluşmaktadır: • Pilot Çalışmalar: Bu ilk çalışmalarda, protokol düzenlemeleri geliştirmek ve görsel etkileşim yoluyla empatik tepkilerin nasıl ortaya çıkarılabileceğini gözlemlemek ve ölçmek için görsel uyarıcı olarak figüratif ve soyut resimler kullanılmıştır. • Algı Aşaması: Bu aşamada, 26 katılımcı üzerinden bireylerin görsel algı yoluyla mimari mekanla empatik olarak nasıl etkileşime girdiğini araştırır. Bu aşamada mimari mekan görsellerini izlerken katılımcıların bedensel empatik etkileşimlerini ve duygusal tepkilerini şekillendiren mekanizmalara odaklanır. • Tasarım Aşaması: Bu aşama, 16 katılımcının (algı aşamasıyla aynı) düşünce süreçlerini sözlü olarak ifade ederken aktif olarak tasarım fikirleri geliştirdiği tasarım protokollerini kapsar. Tasarım aşamasının amacı erken tasarım sürecinde kendiliğinden ortaya çıkan empatinin tanımlanması ve bunun yaratıcı düşünceye ve mekânsal kavramsallaştırmaya potansiyel katkılarını keşfetmektir. Algılama aşamasında 26 ve tasarım aşamasında 16 katılımcıdan elde edilen ampirik verilerin analizine dayanan“Gibi Hissetme”çerçevesi, mimari tasarım sürecinin özgün gerekliliklerine uyarlanmıştır. Bu çerçeve, tasarımcıların kullanıcıları duygusal olarak nasıl simüle ettiğine, mekânsal atmosferlerle nasıl etkileşime geçtiğine ve mimari ortamlarda hareketi nasıl hayal ettiğine dair yeni içgörüler sunar. Geleneksel olarak empati, çoğunlukla“kendini başkasının yerine koymak”şeklinde tanımlanırken,“Gibi Hissetme”bu sınırlı yaklaşımın ötesine geçerek, empatik katılımın yalnızca kullanıcı odaklı değil, mekânla ve hareketle kurulan bedensel ve çok duyulu ilişkileri de kapsayabileceğini gösterir. Bu çerçeve, empatiyi yalnızca başkasının yerine kendini koymak olarak değil, mekânın geçici, duyusal ve etkileşimli deneyimiyle kurulan bir bedenleşmiş ortaklık olarak tanımlar. Böylece, mimari deneyimin yerleşik ve bedensel doğasını hesaba katarak, empatinin kullanıcıya, mekâna ve harekete yönlendirilebilen çok boyutlu bir olgu olduğunu ortaya koyar. Disiplinler arası bir yaklaşım ile geliştirilen“Gibi Hissetme”çerçevesi ile sosyal bilimlerde yaygın olarak kullanılan yerleşik ölçüm teknikleri arasındaki olası ilişkilerin araştırılmasına olanak tanır. Ayrıca tasarım sürecinde sıklıkla sezgisel ve görünmez kalan empatik yönelimleri belirlemek ve bunlar üzerine düşünmek için yapılandırılmış bir analiz sistemi sunar. Böylece, empatiyi bir tasarım becerisi olarak analiz edilebilir hale getirirken, atmosferik deneyimleri de ilk kez bu kadar somut ve metodolojik olarak ele alır. Bu sayede çalışma, yalnızca kuramsal değil, operasyonel düzeyde de bu kavramların tasarım sürecindeki rolünü açığa çıkarır. Algılama ve tasarım aşamalarına dair ampirik veriler, tasarımcıların mekânla kurduğu empatik etkileşimin, tasarım sürecinin özellikle erken evrelerinde etkili olan bir tür“somut biliş”ürettiğini göstermektedir. Bu bağlamda empati, eskizlerin görsel imgeleme katkısıyla benzerlik gösteren bir şekilde, tasarımcıya yeni“görme”olanakları sunar. Bu araştırma, söz konusu katkıyı“empati yoluyla görme”olarak kavramsallaştırmakta ve bu görsel yaklaşımların tasarıma etkisini üç temel bileşen üzerinden açıklamaktadır: empatik çerçeveleme, mekânsal olanaklar ve bedensellik. Ayrıca araştırma, Empati Katsayısı (EQ) gibi statik öz nitelik ölçümlerinin, tasarım bağlamlarında sınırlı açıklayıcılığa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşın“Gibi Hissetme”çerçevesi, empatik katılımı dinamik ve durumsal bir fenomen olarak ele alarak, tasarım süreci boyunca ortaya çıkan jestler, somut imgeleme biçimleri ve kullanıcı odaklı mekânsal ayarlamalar gibi kendiliğinden gelişen sezgisel davranışları analiz etmeye imkân tanır. Elde edilen bulgular, empatinin yalnızca kullanıcı merkezli bir anlayışla sınırlandırılamayacağını, aksine beden, mekân ve hareket arasındaki ilişkileri kapsayan çok boyutlu bir mekânsal düşünme biçimi olarak ele alınması gerektiğini göstermektedir.“Gibi Hissetme”çerçevesi, empatiyi yalnızca“kendini başkasının yerine koymak”olarak tanımlayan geleneksel yaklaşımların ötesine geçerek, mimarlık bağlamında çok boyutlu doğasını ortaya koyar ve tasarım eğitimi ile pratiği için yeni yollar açar. Bu genişletilmiş tanım, araştırmacılar, eğitimciler ve uygulayıcılar için, tasarımın erken aşamalarında ortaya çıkan ancak geleneksel empati tanımlarında genellikle fark edilmeyen, empatinin incelikli biçimlerini tanımlamak ve geliştirmek üzere yeni bir kavramsal dil ve yöntemsel araçlar sunar. Gibi Hissetme" çerçevesi, mimari tasarım bağlamında empatinin kavramsal olarak köklü bir şekilde yeniden tanımlanmasını temsil eder. Bu çerçeve, empatiyi kullanıcıya, mekânın uzamsal ve kinetik niteliklerine yönelen bir tür somatik uzmanlık biçimi olarak tanımlar. Bu boyutların açıkça ifade edilmesi sayesinde empatik süreçler analiz edilebilir, aktarılabilir, öğretilebilir ve yeniden uygulanabilir hale gelir; böylece hem geriye dönük çözümleme aracı hem de daha duyarlı tasarım pratiklerinin geliştirilmesini destekleyen bir yapı sunar.
Özet (Çeviri)
The complex relationship between empathy and architectural space remains largely unexplored in design discourse, despite its critical role in shaping meaningful environments. This thesis addresses this gap by proposing a novel theoretical framework—FEELING AS—that identifies and articulates the spontaneous and tacit forms of empathy inherent in both the perception and creation of architectural space Building on August Schmarsow's foundational insight that spatial creation originates from subjectively experienced enclosure—where the creative and appreciative subjects are initially unified—this research reconceptualizes empathy not as detached understanding but as an embodied act rooted in designers' spatial experiences. This perspective offers a powerful alternative to conventional empathy frameworks that often overlook the spatial dimension. Empathy in social cognition means sharing one's feelings, thoughts, and perceptions to understand the point of view of the other person (Matsumoto, 2019); in other words, putting oneself in another person's shoes. It encompasses understanding others' feelings and emotions, whether perceived directly, read in fiction, or imagined (Decety, 2004). Although its roots trace back to German aesthetic theory in the early 20th century, its application in design literature is relatively recent and has gained prominence over the past five decades (Stephan, 2023). Today, empathy transcends its role as a design tool to become a lens through which designers interpret the nuances of human behavior, including emotions, intentions, and unspoken needs. The introduction of various empathic design methods and strategies (Leonard & Rayport, 1997; Koskinen & Battarbee, 2003; Kouprie & Sleeswijk Visser, 2009) has laid the groundwork for contemporary research aimed at conceptualizing empathy specifically for design practice (Smeenk, Sturm, and Eggen, 2019; Chang-Arana et al., 2022; Surma-aho & Höltta-Otto, 2022). Recent studies extend this foundation by examining how empathy enables designers to understand not only users' functional requirements but also their emotional, cognitive, and social interactions with products (Smeenk et al., 2016; Chang & Arana, 2020; Apfelbaum et al., 2021), spatial environments (Altay, 2017), and complex systems (Hess & Fila, 2016; Surma-aho et al., 2018). Empathy fosters a heightened sensitivity to the complexities of human experience, enriching participatory and collaborative design processes (Sanders & Stappers, 2014; Postma et al., 2012; Smeenk et al., 2019). In recent years, design research has moved toward more precise definitions and measurable approaches to prevent empathy from remaining a vague umbrella term (Chang-Arana et al., 2022). These developments reflect a shift from the designer's ability to adopt the user's perspective to a deeper capacity for establishing qualitative, intersubjective relationships with co-design participants (Devecchi & Guerrini, 2017), situating empathy as both a relational value and a foundation for dialogic design cultures (Manzini, 2016). However, existing literature predominantly frames empathy as a connection between designer and user, often neglecting the critical role of the spatial environment in which this relationship unfolds. To empathize with others, one must perceive people and how their bodies, movements, and emotions interact with the surrounding space (Stephan, 2023). According to Hutchins (2008),“Imagining a trajectory across perceptible space is the basis for the more complex practice of superimposing an imagined trajectory on imagined space.”The first one suggests imagining a path or route in directly perceived space. In contrast, the latter suggests a more complex action, such as superimposing an imaginary path or route over a fully imagined or conceptualized space. Like Hutchins' second example, the design of an architectural space requires the superimposition of different layers, including (1) users, (2) space, and their movements (3). In other words, architects imagine users' experiences in an imaginary space while designing. Nevertheless, the spatial encounter user act upon remains a critical yet underexplored component in the discourse on empathic design. The Feeling AS framework developed in this thesis combines insights from aesthetic theory (Einfühlung), phenomenology, and neuroscientific research—particularly studies on mirror neurons and embodied simulation—to define empathy in architectural design as a combination of perception, imagination, and bodily resonance. This framework is based on research on bodily empathy in art perception, frames a unique perspective for conceptualization and operation of empathy in architecture. The empathy framework developed within the scope of this thesis relies on three critical concepts in the history of empathy: early 20th-century empathy theories, empathy in social cognition, and experimental neuroscience. 1.Empathy in social cognition: The designer places herself in the user's position, feeling as the user. 2.Empathy in early 20th-century German aesthetic theory: The designer feels as if in the space and experiences its tactile and atmospheric features, including material, texture, and light. 3.Empathy in experimental neuroscience: The designer simulates or feels the movement that shapes the space. In addition to theoretical foundation, grounded in the analysis of empirical data collected from series experiments. This research employs a mixed-methods approach, with qualitative methods as the core methodology supported by quantitative measures. The study design draws from design cognition research traditions, particularly protocol studies pioneered by Eastman (1976) and Schön's (1987) concept of“reflective conversation”. Think-aloud protocols are the primary data collection method, a widely used method for capturing cognitive processes in real-time (Tversky, 1997; Goldschmidt, 2012; 2014; Hay et al., 2020; Gero & Milovanovic, 2020). Think-aloud protocols effectively reveal designers' tacit thoughts, imaginative projections, and sensory responses while interacting with visual or spatial stimuli, thus providing access to otherwise unexpressed cognitive and emotional processes. The research structure comprises two pilot studies and two primary studies organized into distinct phases: Pilot Study I (N=7): Explored participants' engagement with figurative and abstract paintings in a museum, examining correlations between trait empathy and narrative, perceptual, emotional, and technical responses. Pilot Study II (N=22): Replicated and extended the approach in a classroom environment with design students, addressing methodological limitations and validating analysis procedures. Main Studies Perception Phase (N=26): This phase investigated how individuals empathically engage with architectural space through visual perception with 26 participants. This stage focused on the mechanisms that shape participants' empathic interactions and emotional responses while viewing architectural space visuals. Design Phase (N=16): This phase consisted of design protocols where 16 participants (the same as in the perception phase) actively generated design ideas while verbally expressing their thought processes. The design phase aimed to identify spontaneously emerging empathy in the early design process and explore its potential contributions to creative thinking and spatial conceptualization. Through the empirical investigation of both the perception and design phases, this study demonstrates that designers' empathic engagement with space constitutes a form of embodied cognition that significantly influences the early stages of the design process. Empathy provides designers with new ways of seeing in these early stages, much like how sketching supports visual imagination. This research conceptualizes this contribution as seeing through empathy. It articulates the value of these empathic ways of seeing under three interrelated components: empathic framing, affordances, and embodiment. Moreover, the study reveals that static trait empathy measures—such as the Empathy Quotient—have limited explanatory power in design contexts. Instead, the Feeling AS framework offers a dynamic and situational understanding of empathic engagement. It enables the identification of spontaneous, intuitive behaviors, such as gestures, embodied imagining, and user-oriented spatial adjustment, that emerge throughout the design process. The findings challenge traditional conceptions of empathy as primarily user-centered, instead revealing its multidimensional nature as a mode of spatial thinking encompassing relationships between bodies, spaces, and movement. The Feeling AS framework moves beyond conventional definitions of empathy as merely“putting oneself in another's shoes,”revealing its multidimensional nature within architectural contexts and establishing new pathways for design education and practice. It defines empathy as a form of somatic expertise directed toward the user and the spatial and kinetic qualities of architectural environments. By articulating these dimensions, empathic processes can be analyzed, communicated, taught, and re-applied, providing both a tool for retrospective analysis and supporting the development of more responsive design practices.
Benzer Tezler
- A framework for the embodiment of empathy in design education: Exploring empathic perspective-taking of design teachers in design conversations
Tasarım eğitiminde empatinin somutlaşması için bir çerçeve: Tasarım eğitmenlerinin tasarım konuşmalarındaki empatik bakış açılarını keşfetmek
PELİN EFİLTİ
Doktora
İngilizce
2024
Endüstri Ürünleri Tasarımıİstanbul Teknik ÜniversitesiEndüstriyel Tasarım Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. KORAY GELMEZ
- Yetişkin bağlanması ve varoluşsal öfke arasındaki ilişkide mentalizasyonun ve depresyonun aracılık etkisi
The mediating role of mentalization and depression in the relationship between adult attachment and existential anger
PELİN BURUK
Doktora
Türkçe
2019
Psikolojiİstanbul Arel ÜniversitesiPsikoloji Ana Bilim Dalı
PROF. DR. ÖMER FARUK ŞİMŞEK
- Ekonomi politik perspektifinde dijital emek sömürüsü: Viral reklam örneklerine yönelik eleştirel bir söylem analizi
Digital labor exploitation from a political economy perspective: A critical discourse analysis of viral advertisement examples
YILDIZ KOL
Doktora
Türkçe
2025
Halkla İlişkilerSakarya Üniversitesiİletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı
PROF. DR. AHMET ESKİCUMALI
- Dialogue for all: Crafting inclusive and humanized voice assistants for diverse populations through an interdisciplinary approach
Herkes için diyalog: Farklı topluluklar için kapsayıcı ve insani sesli asistanlar oluşturmak üzerine disiplinler arası bir yaklaşım
YELİZ YÜCEL
Doktora
İngilizce
2023
İletişim BilimleriGalatasaray ÜniversitesiRadyo Televizyon ve Sinema Ana Bilim Dalı
PROF. DR. KEREM RIZVANOĞLU
- Ergenlerin örtük zeka anlayışlarının, psikolojik iyilik hali ve psikolojik sağlamlık ile ilişkisinin incelenmesi
Investigation of the relationship of implicit intelligence with psychological well-being and resilience in adolescent
BERNA GÜL
Yüksek Lisans
Türkçe
2021
Eğitim ve ÖğretimKocaeli ÜniversitesiEğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı
DOÇ. DR. OSMAN NEJAT AKFIRAT