Hak arama özgürlüğü bakımından idari başvuruların zımni reddi
Başlık çevirisi mevcut değil.
- Tez No: 953879
- Danışmanlar: DOÇ. DR. ÖZGE AKSOYLU ÜRGER
- Tez Türü: Yüksek Lisans
- Konular: Hukuk, Law
- Anahtar Kelimeler: Belirtilmemiş.
- Yıl: 2025
- Dil: Türkçe
- Üniversite: Galatasaray Üniversitesi
- Enstitü: Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Ana Bilim Dalı: Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı
- Bilim Dalı: Belirtilmemiş.
- Sayfa Sayısı: 131
Özet
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10, 11 ve 13. maddeleriyle Türk idare hukukunda varlık kazanan zımni ret, ilgililerin yapmış oldukları idari başvurular karşısında idarenin sessiz kalması halinde idari yargı denetimi dışında kalan bir alan yaratılmasının önüne geçmek amacıyla öngörülmüştür. Bu sebeple, idarenin sessizliğinin ret anlamını taşıdığı kabulüne ilişkin yasal düzenlemeler ile meydana gelen varsayımsal zımni ret işlemleri, ilgililerin hak arama özgürlüğünü kullanabilmesini sağlayan araçlar olarak değerlendirilmektedir. Ancak hak arama özgürlüğü, yalnızca kağıt üzerinde dava açma yolu tanınmasının ötesinde, bu yolun gerçekten etkin bir biçimde kullanılabilmesi olarak algılandığında ve zımni ret kurumuna bu perspektifle yaklaşıldığında, hak arama özgürlüğünün kullanılmasını engelleyen boyutlarıyla karşılaşılmaktadır. Anayasa'nın 40/2. maddesinde, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama özgürlüğünün korunması açısından zorunluluk haline geldiği düşüncesiyle, idarenin işlemlerinde başvuru yolları ve sürelerini gösterme zorunluluğu öngörülmektedir. Ancak idari başvurunun zımni retle sonuçlanması halinde başvuru yolları ve sürelerini öğrenemeyen başvurucu bakımından, hak arama özgürlüğünün şekli anlamda kullanımı dahi mümkün olmamaktadır. Diğer taraftan, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, idari başvurunun ret gerekçesinin öğrenilebilmesi de zımni retle sonuçlanan idari başvurular bakımından mümkün olmamaktadır. Bunun sonucunda idari başvurunun ret gerekçesini öğrenemeyen başvurucu, açabileceği idari davanın kapsamını belirleme ve argümanlarını oluşturma noktasında engellerle karşılaşmaktadır. Dolayısıyla başvurucu, hak arama özgürlüğünü kullanabilmek için aşması gereken usuli engelleri aştığı ihtimalde dahi ret kararının gerekçesini öğrenemediği için, hak arama özgürlüğünün kullanımı yalnızca şekli anlamda mümkün olmakta; hakkın etkin biçimde kullanılabilmesi için ihtiyaç duyulan maddi gereklilikler karşılanmamaktadır. Ayrıca, Anayasa'nın 74. maddesinde, başvuruların yazılı bir biçimde cevaplandırılması idari makamlar bakımından bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla İYUK'un 10, 11 ve 13. maddeleri kapsamındaki idari başvuruların açık bir biçimde cevaplandırılması idari merciler bakımından bir seçenek değil, zorunluluktur. Buradan hareketle zımni ret kurumunun; idari mercilere, idari başvurulara cevap vermeme hakkı veya yetkisi vermediği kabulüyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak pozitif hukukumuzda idari mercileri başvurulara cevap vermeye zorlayacak veya en azından teşvik edecek bir mekanizmaya yer verilmemesi, zımni reddin idari merciler tarafından keyfi biçimde“kullanılması”sonucunu doğurmakta; bunun sonucunda idari mercilerce ilgili Anayasal yükümlülüklerin yerine getirilmesine“gerek duyulmayan”idari başvurular alanı yaratmaktadır. Bu tespit, zımni reddin hak arama özgürlüğüne yaptığı müdahalenin hukuka aykırılığının tartışılmasını gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Zira Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak arama özgürlüğüne yapılabilecek sınırlamanın da haklı sebeple ve ölçülü biçimde yapılması gerekmektedir. Zımni ret kurumu, söz konusu Anayasal düzenlemeler ile çizilen çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde; zımni ret kararlarıyla hak arama özgürlüğüne yapılan müdahalenin hukuka uygun hale getirilebilmesi için birtakım çözüm yollarına ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmaktadır. Bu noktada ilk olarak idarenin sessizliği halinde zımni ret sonucu doğacak alanın daraltılmasını sağlayacak mekanizmalara geçerlilik tanınması fikri akla gelmektedir. Ancak zımni ret kurumunun ortaya çıkış amacı da göz önünde bulundurulduğunda görülecektir ki; idarenin sessizliği sonucunda oluşan boşluk ister zımni kabul gibi zımni redde alternatif mekanizmalarla ister idareyi açık biçimde cevap vermeye zorlayan birtakım başka mekanizmalarla doldurulmaya çalışılsın; idarenin cevapsız bıraktığı ve bu cevapsızlığa“ret”ten başka bir anlam yüklenmesinin mümkün olmayacağı bir alan her durumda varlığını koruyacaktır. İşte o noktada da zımni reddin tabii olduğu hukuki rejimin hak arama özgürlüğüne uyarlanması için öngörülebilecek hukuki düzenlemelerin tespit edilmesi gerekmektedir. Söz konusu çözümler ile zımni reddin, idari mercilerin idari başvuruları otuz gün içerisinde açık biçimde cevaplandırabilmesinin objektif olarak mümkün olmadığı durumlar için öngörülmüş bir mekanizma olarak algılanması ve bu durumlarda dahi başvurucuların hak arama özgürlüğünü etkin bir biçimde kullanmasına imkan verecek şekilde hukuki sonuçlar doğurur hale getirilmesi amaçlanmaktadır.
Özet (Çeviri)
Tacit rejection, as established in Turkish administrative law by Articles 10, 11, and 13 of the Administrative Procedure Law numbered 2577, was introduced to prevent the creation of an area excluded from the scope of administrative judicial review in cases where the administration remains silent towards administrative applications made by the parties concerned. For this reason, the legal provisions regarding the acceptance of the administration's silence as constituting a rejection, as well as the resulting tacit rejection procedures, are regarded as instruments that enable the parties to exercise their right to seek legal remedies. When the freedom to seek legal remedies is perceived as more than just the recognition of the right to file a lawsuit on paper, but rather as the ability to actually use this right effectively, and when tacit rejection is approached from this perspective, obstacles to the exercise of the freedom to seek legal remedies become apparent. Article 40/2 of the Constitution stipulates that, considering the extremely scattered legislation, it is necessary to indicate the legal remedies, authorities and time limits in order to protect the freedom to seek legal remedies, thus requiring the administration to indicate the legal remedies and time limits in its actions. When an administrative application results in tacit rejection, the applicant, who is unable to learn about the available avenues and time limits for appeal, is unable to exercise the freedom to seek legal remedies even in a procedural sense. Furthermore, tacit rejection of administrative applications makes it impossible to ascertain grounds for rejection, which is a requirement of the principle of the rule of law as stipulated in Article 2 of the Constitution. Consequently, applicants who are unable to determine the grounds for rejection of their administrative applications encounters obstacles in determining the scope of the administrative proceedings they may initiate and in formulating their arguments. Even if the applicant overcomes the procedural obstacles to exercise the freedom to seek legal remedies, since the applicant cannot learn the grounds for the rejection decision, the exercise of the freedom to seek legal remedies is only possible in a procedural sense; the substantive requirements necessary for the effective exercise of the right cannot be satisfied. Additionally, Article 74 of the Constitution stipulates that administrative authorities are obliged to respond to applications in writing. Therefore, providing clear responses for administrative applications pursuant to Articles 10, 11, and 13 of the Administrative Procedure Law is a requirement rather than an option for administrative authorities. On this basis, it must be accepted that tacit rejection does not give administrative authorities the right or permission to refrain from responding to administrative applications. But since our positive law has no mechanism to force or at least encourage administrative authorities to respond to applications, this leads to the arbitrary“use”of tacit rejection by administrative authorities, which creates an area of administrative applications where administrative authorities“do not feel the need”to fulfil their constitutional obligations. This determination entails the need to discuss the illegality of Tacit rejection's interference with the freedom to seek legal remedies. Since, according to Article 13 of the Constitution, any restrictions on the freedom to seek legal remedies must be justified and proportionate. When the institution of tacit rejection is assessed within the framework outlined by the aforementioned constitutional provisions, it is concluded that certain solutions are required to ensure that the restriction of the freedom to seek legal remedies through tacit rejections complies with the law. In this regard, the initial consideration is to establish mechanisms that would narrow the scope of tacit rejection in cases of administrative silence. Nevertheless, considering the reason behind the establishment of tacit rejection, it is evident that whether the gap caused by the administration's silence is filled by alternative mechanisms such as tacit acceptance, or by other mechanisms that force the administration to respond clearly, an area will always remain where the administration has remained silent and which cannot be interpreted in any other way than tacit rejection. At this point, it is necessary to identify the legal provisions that can be envisaged for adapting the legal regime, which is subject to tacit rejection, to the freedom to seek legal remedies. It is intended that tacit rejection should be perceived as a mechanism established for cases where it is objectively impossible for administrative authorities to respond explicitly to administrative applications within thirty days, and that even in such cases, it should produce legal consequences that enable applicants to effectively exercise their freedom to seek legal remedies.
Benzer Tezler
- Uluslararası boyutuyla vergi incelemeleri
Tax examinations with international aspects
CANSU DAĞ BEREKET
- İdari Yargılama Usulü Hukukunda kanıtlama yöntemleri ve araçları
At prodecure of administrative justice act the proving methods and means
YAVUZ KABASAKAL
- Türk idari yargılama hukukunda olağan kanun yolları özelinde istinaf kanun yolu; Bölge İdare Mahkemesi teşkilatı ve uygulama analizleri
Appellate specifically in legal remedies in Turkish adminstrative jurisdiction: Organisation for Regional Administrative Court and application analyses
DUYGU ERDOLU